Gülce Edebiyat Akımı

Tam Görünüm: Macar Edebiyatı
Şu anda Hafif Görüntüleme modundasınız. Sayfayı normal görüntülemek için, buraya tıklayın.
Macar Edebiyatı

Macaristan, Pussta = ova, büber, çingene orkestrası ve gazetecilik memleketidir. Bu karışım onun yazınında diğer memleketlerin edebiya­tından daha fazla mahalli konuların etkisi altında kalmasını sonuçlar, hattâ yazarlar, şairler bu tesiri çeşitli şekillerde terennüm etmişlerdir. Bütün efsanelerinde Atilla zamanına ait rüyaların derin izleri yaşar. Konular bize Macar ulusunun Türk milletiyle ortak geçmişine bağlı ol­duğunu gösterir. Bu mitelojik belgelerin incelenmesi, yeni tarihî ve ede­bî gerçeklerin çıkmasında büyük âmil olacaktır.

Macar halk şiiri, ayni halk musikisi gibi eski kaynaklar üzerinde, dil gibi geriye gittiği tarihî bir hakikattir. Macaristan’da bir çok renkli, neşeli ve tabiata bağlı halk şiirleri vardır ki bunların başlangıcı mitoloji doğumuna kadar geriye uzanır. Her ne kadar bunlar hakkında yazılı anıt­lar elimize geçmemişise de Macar - Fin milletlerinin eski halk şiirleri bugün bile çiçeklenir. Finnilerin putpsrestane mitolojisi Kalevala'da bir arada toplanmış ve halk şiirleri de parçalanarak zamanımıza kadar gel­miştir. Macar bilginlerinden Reguly ve Munkaesi yakın dil akrabalığı olan Wogulen ve Ostjaken lehçelerden epik konulara dair hayli cilt eser yazmışlardır. Bu şiirlerin büyük bir kısmı mitoloji muhteviyatını gösterir. Bilhassa, bunlar içinde mukaddes hayvanlardan "Ayı Şarkıları,, önemli bir yer tutar. Eski Macar şiiri, dinî - epik şiiri yanında kahramanlık efsanesini de taklit eder.

Orta çağın kronistleri istemeyerek kahramanlık epik motifleri hak­kında kıymetli gösteriler verirler. "Gesta,, da mevcut olan Hun efsaneleri, arazi istilâ eden Macarlar tarafından asıl vatanlarından getirilmiştir. Bu şairane efsanelerin büyük bir kısmı Chronistlerin bilimsel yaratmalarıdır. Şüphesiz ki Macar - Hun akrabalığı arazi istilâ eden Macarların arasında uzun zaman yaşadı.

Ortaçağ Chronistlerinden aldığımız halk şiiri materyalleri çok şümul­lü değildir. Yazılmış anıtlar, toprak fütuhatı ve göç zamanından kalmadır.

Macarlar Hıristiyanlığı Hükümdar Ceza zamanında kabul etmişlerdir.
Bu hükümdar Alman ve İslav rahiplerini memleketine çağırarak Mertinsberg'deki manastırı inşa ettirdi. Oğlu Vajk'ı Istefan olarak vaftiz ettirdi ve Bavyera kralının kızı Gisela ile evlendirdi. Macarlar Hıristiyanlığı ka­bulden sonra batı milletlerinin genel mukadderatı çerçevesi içine girdi­ler. Fakat bu millet ırkî hususiyeti dolayısıyla, kendi tesiri altında yavaş yavaş yürüdü. Bu karışmada mitoloji şiir üzerinde kuvvetli ve sabit bir rol oynadı. Halk fantezilerinden filizlenmiş olan efsaneler büyük milli kahramanları ve Macar kanından içmiş olan toprakları terennüm eder. Ortaçağda yazı dili kilise lisanı olan Latince’den ayrılmayacak derecede birbirine bağlı olduğu için, Lâtin yazısı mistik bir sihir olarak kilise muhitinde müstesna bir durumdaydı. Bu sihir parçalanıncaya ve Macar Vulgaer dilinin kullanılması tespit edilinceye kadar bu hâl yüzyıllarca devam etti. Lâtin dili içinde Macar edebiyatı ancak çok sonra gelişti. Türklerin Macaristan’ı istilâ etmeleri bazı müteassip ve bitaraf olmayan tarihçilerin ileri sürdükleri gibi, Macar edebiyatının inkişafına mâni ol­mamıştır. Tersine, müteassip Hıristiyanlık aynı soydan gelen bu asîl ve necip ırkın öz evlâtlarını asırlarca birbirlerine parçalatmış ve aralarında asırların bile gideremediği bir husumet havası yaratmıştır, Negyesy'nin fikrine göre Macarlar Stroph=kıt'a tertibini, tanzimini ve şarkı formla­rını Türklerden almışlardır.

En eski Macar nazmı XIII. yüzyılın sonlarına doğru yazılmış olan ve Macar milletinin fantazik izlerini gösteren «Meryem Feryadı» dır.

İlk Macar millî destanının esas konusunu, Macar generali Zrinyi'nin (Srinyi, Zrini, «1620-64» Dalmaçya, Kroatya ve Slovanya Beyi) Sektuvar kalesini (25) bin kişilik bir kuvvetle Türklere karşı müdafaasında gösterdiği yararlık teşkil eder. Sonraları lirik ve dramatik konular bir düzen altına girmeğe başladı. Bu yeni bir Reformation doğurdu. Bir çok öncülerden sonra XVI. asırda Türklerle yapılan bir muharebede ölen Baron Balint Balassa, Avrupa tarzında ilk şöhret bulmuş Macar lirikçisidir. Onun asker ve aşk şiirleri asırlarca ağızdan ağıza devredildi. O, zamanının Macarlık sembolü idi. XVII- asrın sonlarında elemin ifadesi, yakıcı bir veda izdirabı aynı zamanda sıcak bir vatan sevgisi olan ve hiç bir şehidi korkutmayan Kuruzz şiiri denilen kahramanane bir, halk şiir çeşidi meydana geldi. Bunu terennüm edenler aynı zamanda Habsburg'lılara karşı İstiklâl savaşı yapan Macar yurtseverleri idi.

Yeni bir Ovid olan Clemens Mikes (1762) «Türkçe Mektuplarında» kendi hayatının ve memleketinin bilançosunu çizdi.

XVIII. asırda bir çok Macar şairleri Maria Theres'in sarayının tesiri altına girdi. Onlar batı düşünceleri ile Macar dili içinde Fransızları
taklit etmeğe başladılar. Antik eserler ve Almanya yavaş yavaş tesir

yapmağa başladı. Goehte nin meftun, talebesi Franz Kazinczy, (1759-1831) bugünkü Macaristan’ın babasıdır. Zamanın ve Macar romantik simaları­nın en seçkin Macar şairlerinden ve ilk edebiyat büyüklerinden olan Mihaly Vörösmarty (1829-1830) yılları içinde şan'ü şeref saçtığı sırada dramatik bir hikâye olan Csongor ve Tünde'yi yazdı. O zarif, âhenkdar, renkli, kokulu ve derin bir şiirdir. 1851 de yayınlanan bu eser, onun şairane dil ve düşünce güzelliğine rağmen az rağbet kazandı. Mihaly Vörösmarty (Milhy Vörösmarti olarak okunur) otuz yaşında iken Macar edebiyatının tanınmış liderlerinden idi.

Eserleri, Macarların geçmişini, halini, geleceğini ihtiva eder. O in­sanlığın düşünce uçuşunun en yüksekliklerine erişmiştir. Bunlar onun milliyetinin resmî mevcudiyeti ile sıkıca ilgilidir. Vörösmarty'nin hayatı, medeniyet yolu ile milletinin kahramanlık çerçevesi içinde pay alır ve ölümsel hüzn-ü kederle senelerin matemini; fecirleştirir, 1 Ocak 1800 de Nyekde doğan bu önemli şair, 19 Kasım 1855 de Peşte'de öldü. Büyük şairin ölümü Macaristan’ın sembolik bir şehidi ve millî hayatın bir uyan­dırıcısı olarak kaldı. Csongor (Tsongor olarak okunur) ve Tünde (Macar Tünder'inden: esatiri peri) neşredildiği zaman Vörösmarty birçok dergi­lerin müdürü ve bilim akademisi üyesindendi. Edebi çalışmasının mah­sulü ile yaşamak ilk olarak ona nasip oldu. Epikten başka lirik çalış­maları da önemlidir. Şiirinin üstünlüğü Pal Gyulai'in büyük Vörösmarty biyografisinde görüldüğü üzere, millî ruhun ve şairane bağımsızlığın zaferidir. 1836 da Szözal adlı eseri yazarak Macarların bin senelik tarihinin hulâsasını millî hisse ebedî olarak hâk etti. O geleceğe peygamberimsi bir bakıştır. Bu şairin en son şiiri "İhtiyar Çingenedir. Masal şiiri olan Csongor ve Tünde bütün güzide şiirimsi anıtların bir terkibi olup bunlar şairin sanatını gösterir. Csongor ve Tünde ile Halk Masalı Macar şiirine girdi. Fikir XVI. yüzyılın; Gyergya'nın halk kitabından doğar. Bu, bir kral oğlu olan Argirus'un ve bir peri kızı tarihidir. Csongor ve Tünde'nin hemen bütün motiflerini taşır. Milletine kahramanlık destanı olan Zalanın Kaçışı’nı armağan etti. Bu destan bir çok defalar Almanca’ya çevrildi. Geçilmez bir üslup ile yazılan bu destan, Macarların atasını, fütuhat yapan Kral Arpad'ı tazim ve tebcil eder. Csongor ve Tünde eserleri Chakespaer'in Yaz Gecesi Rüyasının etkisi altındadır. Onun (Beyannamesi) bütün Macarların millî duası oldu. Kırk yaşında iken şair liriğe döndü. Fantezisi bütün insan­lığı ve bütün Kosmosu kucakladı. Fakat yurt ona daima her şeyden kut­sal kaldı. Şiirlerinin konularını asîl milletinden aldı.

Dünyaca tanınmış lirikçi Sandor Petöfi (1823-49) Macaristan’ın en büyük şairlerindendir ve “Ruhumun Allahı Bağımsızlıktır” diye feryat

eder. Bütün Macarların karakteristik vasfı olan ihtirası, ahlâkiyeti ve tabii safiyeti kendinde toplamıştır. Onun hayatı gigantik ve rolportage romanının içinde dolaşır. O politik dünya görüşü çerçevesinde iştiyaklı bir inkılâpçı ve müteassıp bir istiklâlci idi. Yalnız memleketinin millî bahtı için değil, sosyal hakkaniyeti için mücadele etti. Ateşli ruhu erken sona erdi. Şesburg civarında Siebenbürgen'de Macar istiklâl savaşında kahramanca öldü. Milletinin talii ile çok derinden bağlı olarak çalıştı ve nefsinin bütün duygularını memleket nef'ine sarf etti.

Politik şiirleri bugün bile trampete sarsıntısı gibi tesir yapar. Aşk liriği de insan ruhunun en derin tellerini titretir. Şiirlerinin şekli ve di­li eski Macarca ve halk şiirine çok yakındır. Büyük şair Petöfi'nin ar­kadaşı ve Macar epik'inin klâsikçisi Janas Arany yavaşça olgunlaştı ve sonraları Macar şiirinin zirvesine yükseldi. Dünya edebiyatının en büyük fikirleri onun örnekleri idi. Fakat Macar milleti onun asıl kaynağı kaldı ve fantezilerini onlarla canlandırırdı. Johnn Arany "Toldi,, destanını ya­rattı. Birinci kısımda Toldi, kardeşlerinin kendisine karşı çevirdikleri entrikalarını, ikinci kısımda harpçi, kahramanlık olgularını, üçüncü kısımda da muzdarip hayatının şahane ölümünü, mezarının bizzat kendisi tarafından kazılmasını söz konusu eder. Psychologik duygunun ve dramatik şekil kuvvetinin seçkin eserleri olan Balladlari, ona dünya edebiyat tarihinde mümtaz bir yer ayırtır. Her iki klâsikçinin devrinden sonra bunların şöhretine roman şairi Mor Jokai (1826-1904) ve dramatikçi «İnsan Trajedisi» müellifi İmre Madach (1826-1865) iştirak ederler. Josef Katona ("Bankban,,) romantik dramlar yazmıştır. Macar edebiya­tını bir müddet Epigon = taklit devri takip etti. XVI. asırda Jagellon Hanedanı Macaristanı sosyal sefalete sürükledi ve ilk millî edebiyat eser­lerini yok ettirdikleri için Macar şiiri tekrar tehlikeye girdi ve Batı tak­lidi içinde kayboldu. Ancak XX. asrın başlangıcında tekrar kuvvetli bir uğultu ile ilgili olarak nazım nev'i göründü ve bunun başında da Endre Agy (1877-1919) görünür. Ady, Vörösmarty ve inkılâpçı Petöfi gibi romantikçi ve asildir. Macarlığını ve ırkını büyük bir iştiyakla se­ver ve onun bütün güzelliğini görür. Hayatı tamamen mücadeleler içinde geçmiştir. Dili, ruhunun titreyişini verir; semboliktir, metafizik derinlik­lerde dolaşır ve üslûbu eski Macarca dır. En önemli çağdaşları üzerinde hâlâ etkisini göstermekte olan Mihaly Babits (1822) dir. O bir poeta doctus, form ve dilde bir üstattır. Sonraki mücadele arkadaşı, roman şairi Zsigm ond Moriez (1878) dir.

Harpten sonraki şair nesli tekrar, bir zamanlar klâsiklerde olduğu gibi, halka döndüler ve tekrar halk ve sosyal doğuş için mücadele ettiler. Macar edebiyatı bir yeni Syntes devrini yaşar.

Birinci Cihan Savaşından sonraki çöküntü bir devrin hesap tesviye­sini ifade eder. Bütün soylar yabancı savaş meydanlarında yok edilmiş­tir. Düzenlenmiş cereyan, ve bin senelik hükümet, mağlûbiyet yüzünden parçalara ayrıldı. Halk savaşın bütün fecaatlerini omuzlarında taşıdı. Hayat ve her şey ölmüş bir matem içindeydi. Yalnız bu olaylar ve mağ­lûbiyetlerin acıları ruhu öldürememiştir. Savaşın ve toplumsal hayatın yıkıntıları içinde yeni bir hayat filizlendi. Bu mesut bir hayat değildi, fakat belki eskiye nazaran daha hakikî ve derindi. Bu dönemi karakterize etmeyi deneyen mütefekkirler onu uzakta, yurtlandırılmayan eski çöldeki bilgine benzetirler.

Bugün Birinci Dünya Savaşından sonraki 30-40 senelik edebiyat tablosunu telif etmeyi araştırmak daha çok erkendir. Bu müddet içinde bir çok dergiler de doğdu ve tekrar battı. Yeni edebî sosyeteler kurul­du ve bunlar tekrar tasfiye edildi. Yalnız iki Institution = kurum sanki Avrupa üzerinde hiç bir kasırga esmemiş gibi değişmez bir durumdadır.

«Nyugat» mukavemet eder ve (Napkelet) (Doğu) risalesi Konservativ'lerin etkileri altında zekâ ve dirayetleri birleştirmeği arar ve eski “mücadele” yi devam ettirirler. Buna yalnız büyük babaların ve babala­rın soyları katılır. Savaş alanlarında olgunlaşmış olan insanların çocukla­rına tam bir hayret içinde bakılır ve onlar da kendi yollarını takip ederler.

Prohaszka'nın eserleri ahlâkî ve insanî yenilikler telkin eder. Szabo (1879) eski temiz ve kuvvetli ırkın yükselmesi için yazılar yazar. Romanları «Elsodortfalu» «Segitseg» olup bunlar millî dünya tablosunun liriğini epiğe naklederler. O olgunlaşmış nesil içinde harbin devrini ve inkılâbını suni olarak ebedileştirmek ister. Ludwig Zilahy “İki Esir, Beyaz Geyik, Güneş Parlar, Onikinci Saat” eserleri ile şöhret buldu. Irksal duyguları onu millî problemler üzerinde mücadele etmeğe götürdü. Rodion Markovics'in bazı basit romanlarından sonra Aladar Kuncz'un “Siyah Manastırı,, mühim bir eser olup bu sahada ümit edilmeyen bir derinliktir. İşçi şairlerinin eserlerinde sınıf düşmanlığı susar görünür. Jenny Varndis'in şiirleri kulağa sıcak çınlar. Ludwig Kassak işçi sınıf karakterinin vekili olup kendi liriğinin yeni araştırmalarını bize verir. Romanlarında kişisel hayatının alçak gönüllü bir Chronisti olarak meydana çıkar. Bu suretle insanlar üzerinde işçi hakkındaki fikirleriyle dikkat bakımını çe­ker. “Egy ember elde,, "Napok, a mi napjaink,,.

Bazı şairler orijinal bir güzellikten sonra putperestane ve tamamen yeni formla nihayet bulan kuvvetli şiirler ile seçkinleşti. Ekserisi ne form ve nede kafiye için müşkülpesent değildir. Onlar halk içinden gelir ve insanın ilksel — primitiv ve ebedî harmonisini kendi içinde taşırlar. Babits yeni liriği karakterize eder. Bunun en güzide ve mümtaz temsilcileri Julius Iliyes ve Josef Erdelyi'dir.

Yeni şiirler, memleketin muhtelif vilâyetlerinde yetişen genç şairle­rin yarattıkları olduğuna göre, Bunlar pek tabii kendi muhitini terennüm ederler. Meselâ: Alexander Remenyik, Ludwiğ Aprilys ve Johann Bartalis'in lirik yaratmalarında Siebenbürger ruhu çınlar. Desider Györy yu­karı Macaristan’ın iki soyun temsilcileridir. İrenc Gulaesys, Maria Berdes ve Maria Szabos Siebenbürgerin mazisini aydınlatırlar ve onun bugünkü sefaletlerini de gösterirler. Josef Nyirö ve Aron Tamasi, Sekler'in şairi Sekler halk balatlarının mistiğini Siebebürger'in çam ormanlarının ko­kusunu ve yüksek anlayışlı milletinin sıcak kalbini tanıtırlar. Uzak bir kıtada, Amerika’da yetişen Josef Remönyi Amerika’da yaşayan Macarla­rın, anavatanlarına karşı olan bağlılığını terennüm eder. O ebedî Nostalgie'nin tam ifadesini çizer.

Son zamanlarda Macar edibi Lajos Zilaty'inin «İki Esir> isimli ese­rinin ikinci cildi de dilimize çevrilmiştir. Bu eserin konusu: Harp yü­zünden kocasından ayrı yaşamağa mecbur kalan genç bir kadının duy­gularına nasıl esir oluşunu canlandırır. Vak'a Budapeşte'de yaşanır ve oranın hayatını gösterir.