Gülce Edebiyat Akımı

Tam Görünüm: 17. YÜZYIL TÜRK EDEBİYATI GENEL ÖZELLİKLERİ VE SANATÇILARI
Şu anda Hafif Görüntüleme modundasınız. Sayfayı normal görüntülemek için, buraya tıklayın.
17.YÜZYIL

17. YÜZYIL TÜRK EDEBİYATI GENEL ÖZELLİKLERİ VE SANATÇILARI


Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme süre-cine girdiği, siyasi ve sosyal bakımdan türlü sorunların yaşandığı 17. yüzyıl bilim, sanat ve edebiyatta çok verimli bir dönemdir. Edebiyatımız da bu yüzyılda hem nazım, hem de nesirde olgunlaşma dönemine girmiştir. Kaside üstadı Nef’î birçok kaside şairini gölgede bırakmıştır. Gazelde ise Şeyhülislam Yahya, Neşâti, Nâili, Nâbi gibi üstatlar yetişmiştir. Düz yazı alanında ise Evliya Çelebi, Naima, Kâtip Çelebi, Peçevi, Koçi Bey, Nergisî, Veysî gibi ünlü yazarlar vardır. Divan edebiyatında görülen hikemî tarz, Nâbî’nin öncülüğünde bu yüzyılda başlamıştır. Yine bu yüzyılda Sebk-i Hindî (Hint üslubu) denilen yeni bir anlatım tarzı geliştirilir.
SEBK-İ HİNDÎ
Edebiyatta (özellikle divan edebiyatında) Hint tarzı, Hint üslubu demektir. Türk edebiyatında bir edebi akım olarak ortaya çıkmıştır. Hindis-tan’da, Babürlü Hint-Türk hükümdarlarının saraylarında Farsça yazan ozanlarca gelişti-rilmiştir. Edebiyatımızda XVII.yüzyıldan başla-mak üzere etkisini göstermeye başlamış kimi şairlerimizde bütün özellikleri görülürken kimi şairlerimizi kısmen etkilemiştir. Sebk-i Hindi'nin edebiyatımıza ses, kafiye ve yeni kelime bulma yönünden etkileri olmuştur.
XVII. yüzyıl divan sanatçılarından Nef'i, Naili, Neşati; XVIII. yüzyıl şairlerinden de Şeyh Gâlib gibi sanatçılar, bütünüyle bu akım içinde yer almamakla birlikte Sebk-i Hindî’den etkilen-mişlerdir. Böylece, Sebk-i Hindi'nin “bilmeceyi andıran karmaşık manzum ve anlatımlar, hayal oyunları, güçlükle anlaşılır, beklen-medik ve alışılmamış benzetmeler, sentetik bir şiir dili" olarak sıralanabilecek özellikleri, divan şiirinin kalıplarını kırmak yerine bu kalıp-larla oynamak ustalığına yol açmıştır. Şiirde bil-gece tutumun, atasözlerini kullanmanın, özdeyiş niteliği taşıyan dizeler düzmenin yaygınlaşması da bunun sonucudur. Sebk-i Hindî etkisindeki şairler günlük yaşamdan uzaklaşmışlardır. Açık ve düz olan anlatım yerine kapalı, mecazlı, güç anlaşılır bir şiir söylemişlerdir. Dilleri diğer şairlere göre daha ağırdır. 3’lü, 4’lü tamlamalara yer vererek anlaşılmaz olmayı amaçlamışlardır. Önceden kullanılan mazmunlar bu akımdan etkilenenler tarafından reddedilmiş, işitilmemiş yeni hayallere dayalı mecazlar kullanılmıştır.
Dönemin özellikleri
Divan edebiyatımız, İran etkisinden kurtularak kendi benliğine kavuşma yolunda büyük ge-lişme göstermiştir.Divan edebiyatımız, oldukça sade, kolay ve güzel bir şiir diline kavuşmuştur. Özellikle kaside ve gazel türlerinde parlak bir dönem yaşanmıştır. Bu yüzyıl düz yazı alanında da önemli verimlerin ortaya konduğu bir dönem olmuştur. Bu yüzyılda âşık edebiyatı da büyük gelişme göstermiştir. Başta Karacaoğlan, Kayıkçı Kul Mustafa, Âşık Ömer, Gevheri gibi büyük saz şairleri bu dönemde yetişmiştir. Âşık tarzı Türk şiiri, bu yüzyılda yetişen Karacaoğlan’la altın çağını yaşamıştır. Gevherî, Âşık Ömer’in şiirlerinde ise divan edebiyatının etkileri belirgin bir biçimde görülmeye başlamıştır. Halk hikâ-yelerinin en güzellerinden biri olan Kerem ile Aslı da bu yüzyılın anonim ürünlerindendir.
NEF’Î
Asıl adı Ömer olan Nef’î Erzurumludur. İyi bir öğrenim görmüştür. Nef’î, padişahlara ve dö-neminin devlet büyüklerine yazdığı kasideler-le, ayrıca hicivleriyle tanınmıştır. Nef’î, divan edebiyatının en önemli kaside şairidir. Kasidelerin nesib bölümlerinde ken-dine özgü tasvirleri ve hayal gücünün zen-ginliği ile başarısını ortaya koymuştur. Şiirle-rinde sözün güçlü olmasına özen göstermiştir. Şiirlerinde ses öğesi çok önemlidir.Şiirlerinden kılıç şakırtılarının sesini duymak veya bahar manzaralarının kokusunu hissetmek mümkün-dür. Şiirlerinde dil oldukça ağır, ama akıcıdır. Şiirlerinde iç ahenge dikkat eden şair, tanta-nalı, mûsıkîli, ihtişamlı bir şiir dili oluşmuştur. Nef’î övgülerinde ve yergilerinde ölçüsüzdür; ”mübalağa” onun sanatını açıklamada anah-tar sözcüktür.Övdüklerini idealize ederek gök-lere çıkarır, yerdiklerini yerin dibine geçirir. Daha önce övdüğü birini, belli bir süre sonra hiç çekinmeden hicveder. Kendisinden birazcık zarar gördüğü herkesi hicvetmiştir. Babasın-dan sadrazama kadar herkesi hicvetmiştir. Babasını, “Peder değil, başıma belâ-yı siyahtır bu.” sözleriyle hicveder. Sivri dilinin cezasını canıyla ödemiştir. Kaside şairi olarak tanınan Nef’î’nin gazelleri de başarılıdır.Türkçe ve Farsça divanı vardır. Hiciv türündeki şiir-lerini Siham-ı Kaza adlı bir kitapta toplamış-tır. Mesnevisi yoktur.
NÂBÎ
İyi bir öğrenim gören şair İstanbul’da, Halep’te çeşitli görevlerde bulunmuştur. Şiirlerinde düşünce ön plandadır. Toplum yaşamında aksayan yönleri eleştirmiş; din ve töreyle ilgili öğütler içeren didaktik şiirler yazmıştır. Şiirlerinde hikmetli sözlere yer vermiştir.
Toplumcu bir şair olan Nâbî, güzellikten çok iyi ve doğrunun peşindedir. Şiirlerinde rindâne, âşıkâne duygular, şarap ve sevgili heyecanları değil, düşünce esastır. Bu yüzden şiirlerinde lirizm bakımından kuruluk ve durgun-luk vardır.Kendinden sonraki şairler üzerinde önemli bir tesiri olmuş, böylece edebiyatımızda “Nâbi Ekolü” diyebileceğimiz bir edebiyat çığırı meydana gelmiştir.
Şairin divanından başka “Hayriyye” ve “Hayrabad” adlı mesnevileri, mektuplarından oluşan “Tuhfetü’l-Harameyn” ve “Münşeat” adlı kitapları vardır.
Hayriye, oğluna dair yazılmış bir ahlak ve öğüt kitabıdır.
Hayrâbad, eserin asıl yazarı İranlı F. Attar’dır. Bir aşk ve macera öyküsüdür.
NÂİLÎ (17. yüzyıl)
Gazelde başarılıdır. Şiirlerinde anlam derinliğine önem vermiştir.
Sebk-i Hindi temsilcisidir. Divanı vardır.
NEŞATİ (17.yüzyıl)
Edirneli ve Mevlevi’dir. Divanı vardır.
ŞEYHÜLİSLAM YAHYA (17. yüzyıl)
4.Murat’ın Revan ve Bağdat seferlerine katıldı.
Baki’nin ölümünden sonra gazelde üstat sayılmıştır.
Dili temiz, hayalleri incedir, lirizmde derindir. Divanı vardır.
NEV’Î
ZÂDE ATÂYİ (17. yüzyıl) Mesnevileri ile tanınır.
FEHÎM-İ KADÎM (17. yüzyıl)
KARACAOĞLAN (17. yüzyıl)
Doğum ve ölüm tarihleri kesin değildir. Hatta 16. yüzyılda yaşamış olduğunu öne süren araştırmacılar da vardır. Aşık tarzının önde gelen isimlerindendir. Çukurova ve Toroslar bölgesinde, Varsak Türkmenleri arasında yetiştiği söylenir. Anadolu’yu Balkanları, Kafkasya’nın bir bölümünü, Suriye’yi dolaştığı şiirlerinden anlaşılmaktadır. Dindışı aşkı, gurbet, güzellik, ölüm gibi temaları işlediği koşma, semai, varsağı biçimli şiirleri halk arasında yayılmış olup günümüzde de çalınıp söylenmektedir. Sade, canlı, özlü bir Türkçesi, coşkulu ve duygulu (lirik) bir üslubu vardır.
GEVHERİ (17. yüzyıl)
Doğum ve ölüm tarihleri, hayatı hakkında esaslı bir bilgi yoktur. Kırımlı olduğu, 1730’lu yıllara kadar yaşadığı söylenmektedir. Bir ara Rumeli sınır boylarında bulunduğu, İstanbul’a gelerek bir padişahın divan katipliğini yaptığı bilinmektedir. Aşık Ömer gibi, medrese tahsilinden geçtiği, Divan tarzında şiirler de yazdığı bilinmekle birlikte, asıl ününü koşma, semai, varsağı, türkü biçimli şiirleriyle yapmıştır. Halk şiir zevkine uygun, akıcı bir dili vardır. Yabancı sözcük ve tamlamaları oldukça az kullanır.
ÂŞIK ÖMER (17. yüzyıl)
Konya-Karaman yöresine doğup yetişmiş bir ordu ozanıdır. Birçok sefere katılmış, sınır boylarında bulunmuş İstanbul’da da uzun süre kalmış, 1707’de (İstanbul’da) ölmüştür.Aşık tarzının en ünlü ve usta ozanlarındandır. Gerçek ününü koşma, semai ve varsağı biçimli şiirleri ile yapmıştır. Aruz ölçüsüyle kaside ve gazeller de denemiştir. Doğal ve coşkun bir dili vardır. Dilindeki yabancı sözcük sayısı Karacaoğlan’a göre daha fazladır
KAYIKÇI KUL MUSTAFA (17. yüzyıl)
Deniz seferlerine de katılmış bir yeniçeri ozanıdır. Koşma ve semai biçimli bazı şiirleri ile “Bağdat Seferi” ile ilgili bir destanı günümüze kadar gelmiştir.
ESRAR DEDE (17. yüzyıl)
NİYAZİ MISRÎ (17. Yüzyıl)
Aruz ve hece ölçüsü ile yazdığı şiirlerini Divân-ı İlâhiyat isimli eserinde toplamıştır. Tasavvuf konulu eserlerinin yanında tefsir kitapları da kaleme almıştır. Yunus Emre’ye hayranlık duyan şair, Yunus tarzı tasavvuf şiirinin bu yüzyıldaki en önemli temsilcisidir.
AZİZ MAHMUD HÜDAYÎ (17. yüzyıl)
EVLİYA ÇELEBİ (17. yüzyıl)
Evliya Çelebi yalnız 17.yüzyılın değil Türk edebiyatının en önemli Seyahat yazarıdır. 10 ciltlik “Seyahatnâme” adlı eserinde Osmanlı imparatorluğu içindeki bütün yerleri, ayrıca Almanya, Avusturya, Rusya, Kafkasya ve İran’ı anlatmıştır.
Evliya çelebi, gezip gördüğü bütün ülkeleri, köy köy, kasaba kasaba anlatmıştır. Her ülkenin nesi meşhur, ne gibi adetleri var, nasıl giyinirler geçim ve yerleşme durumları nasıldır; kale, çeşme, çarşı, pazar ve mimari eserlerinin yeri ve sayısı, tasviri … sevimli, hoş bir üslupla anlatmıştır. Tarihi ve coğrafi bilgiler vermesi, toplumsal yaşamı yansıtması yönüyle Seyahat-nâme önemli bir eserdir.
Evliya çelebi’nin dili sadedir. Tasvirleri canlı, benzetmeleri orijinaldir. Mizah ve mübalağaya düşkündür. Son derece samimidir.
Kısaca; tarih, coğrafya, etnografya, folklor, dil sosyoloji ve hukuk açısından çok kıymetli ve orijinal malzemeyi içeren, meraklı, eğlenceli, sürükleyici, çok hoş bir eserdir Seyahatnâme.
KÂTİP ÇELEBİ (17. yüzyıl)
Birçok dili bilen değişik alanlarda eserleri olan bir bilgin ve fikir adamıdır. Yaşamını kitaplarla ve bilime adamıştır.
Batılıların “Hacı Kalfa” olarak tanıdıkları bilim adamıdır. Eserleri sade ve orta nesrin özel-liklerini gösterir.Medreselerin gerilik ve taassu-buna karşı ilk şuurlu tepkiyi göstermiş olan adamdır. Bir milletin yükselmesi ve ayakta durabilmesi için bilimin rehberliğine kesinlikle inanmıştı.
Arapça yazdığı “Keşfü’z Zünûn” birçok bilim dalı ile ilgili 1450 kitabı tanıtır. Bu eser Batı dillerine de çevrilmiştir.
“Cihan-nüma” adlı eseri dünya ve Osmanlı ülkeleri coğrafyası kitabıdır.
“Fezleke” ve “Takvimü’t-Tevarih” tarih alanındaki eserleridir.
Denizcilikle ilgili olarak yazdığı “Tuhfetü’l-Kibar Fi-Esfâr-il-Bihar” büyük deniz savaşlarını anlattığı kitabıdır.
“Mîzânü’l-Hak” tarih felsefesi üzerine bir eserdir. Dini ve sosyal meseleleri müspet bir görüşle inceler.
NÂİMÂ (17. yüzyıl)
Tarihçi Nâimâ’nın “Nâimâ Tarihi” olarak bilinen altı ciltlik eseri, hem tarih, hem de edebiyat açısından önemli bir kaynaktır. Yazar, 1591-1636 yılları arasındaki olayları tarafsız bir biçimde anlatır. Devletin aksayan yönlerini eleştirir, oldukça başarılı tasvirleri vardır.
PEÇEVÎ İBRAHİM (17. yüzyıl)
İbrahim Peçevî’nin “Peçevi Tarihi”adlı eserinde Kanuni ve IV.Murat devrinin olayları sade bir dille anlatır. Yazar canlı ve doğal bir üslupla olayları objektif biçimde anlatır.
NERGİSÎ (17. yüzyıl)
Süslü nesrin örneklerini vermiştir.
VEYSÎ (17. yüzyıl)
Süslü nesrin örneklerini vermiştir.
KEREM İLE ASLI HİKÂYESİ
Kerem ile Aslı, halk hikâyelerimizin en tanınanlarındandır. Hem halkın zevkini yansıtması hem de dilimizi zengin biçimde yaşatması bakımından önemlidir. Birçok halk hikâyesi gibi manzum ve mensur bölümlerden meydana gelmiştir. Mensur bölümler anlatılırken manzum bölümleri, âşıklar tarafından sazla söylenir. Diyaloglar daha çok nazım şeklindedir. Kerem ile Aslı hikayesinde güzel ve akıcı bir dil kullanılmıştır.




-----------------------------
KAYNAK:okurgâh.com