Gülce Edebiyat Akımı

Tam Görünüm: GÜLCE'DE 345.GÜN(24.08.2009)
Şu anda Hafif Görüntüleme modundasınız. Sayfayı normal görüntülemek için, buraya tıklayın.




Gönderen: MustafaCeylan/GÜLCE-Yeni Edebi Akım
Alan: Grup: Gülce
Tarih: 24.08.2009 20:21:00
Konu: Arif Nihat Asya ve Çok Özel
----------------------------------------


Arif Nihat Asya ve Çok Özel

Mustafa CEYLAN
*****************************

Her şairin kendine has, normal insanlardan ayrı bir dünyası vardır. Bu şair dünyasını ancak, en yakınları, aile fertleri ve ona çok yakın olmuş talebeleri bilebilirler. Çoğu da, şiirlerinin ruh kökünün ilham kılcallarının indiği dehlizlerdir bunlar ve zamanla sararan birer fotoğraf gibi hafızalarımızda birer hatıra olarak kalırlar.

Benim hatırlayabildiğim ve vefatından sonra da eş-dost-akraba ve yakınlarıyla, kimi üstadlardan duyduğum, yayınlardan tespit edip derlediğim Arif Nihat Asya Çok Özel maddeler halinde anlatacak olur isek şöyleydi:

-Yurt gezilerinde, konferanlarda konaklanacak otelin yıldızlı olup olmadığına bakmaz, mevcudla yetinir, tek dikkat ettiği 'sabah kahvesi ve sabah gazetesinin hazır edilmesi'dir, çünkü bulmaca çözecek ve beyin jimnastiği yapacaktır.

-Sabah kahvaltısında yanında kim varsa, günün ilk nüktesini ona yapacak ve pratik zekâsını, yanındakinin şaşkınlığına tebessüm ederek gösterecektir.

-Yanında, cebinde sürekli küçük boy bir not defteri taşır; gençlere de sakın ola not deftersiz dolaşmayınız,söz uçar yazı kalır, bu size önemli bir öğüttür derdi.

-Tabiata ve özellikle de çiçeklere âşıktı. Konaklanan bir otelde daha önce görmediği bir çiçek mi gördü, ne eder eder, o çiçek hakkında bilgiler edinirdi.

-Sigarasını ağızlıkla içer, az sigara içmek için de, ağızlığına yarıya böldüğü sigara takardı.(Bugün aynı şeyi H.Rıdvan Çongur yapmakta)

-'Hocayı, en günlük konulardan tarihin derinliklerine kadar ne varsa herşey ilgilendirirdi. Ne bileyim, söz gelimi Adana'da öğretmen bulunduğu günlerde, bisiklete binmiş bol bol.Çamurlukları yokmuş bisikletinin. Adana'nın yağmuru-çamuru mâlum. Yağmurlu bir günmüş, paçalarına, sırtına sıçramış çamurlarla bir caddeden geçiyormuş Hoca. Halk iki yana çekilmiş, cadde bomboş. Bir alkış kopmuş birden. Hoca 'Ne oluyor yahu? ' demeğe kalmamış, kalabalık şampiyonu kucaklar gibi kucaklamış O'nu. Meğer o gün bisiklet yarışı varmış. Hoca dar bir sokaktan kayıvermiş ana caddeye herşeyden habersiz.. Onu bisikletiyle görenler sanmışlar ki Arif Nihat Asya yarışa girmiş ve birinci gelmiştir...' (Töre Dergisi / Şubat-1975, sayı:45,Aclan Sayılgan)

-7 Şubat 1904 günü İstanbul-Çatalca İlçesi'nin İnceğiz Köyü'nde dünyaya gelmiştir.Asıl adı mehmet Arif'tir, babasının adı Ziver, annesinin adı da Zehra'dır. Henüz yedi günlükken babası hakk'a yürümüştür.5 Ocak 1975 günü tedavi edilmekte olduğu Ankara Numüne Hastahanesi' nde dünyaya gözlerini yummuştur.

-İlk şiiri Kastamonu Sultanîsi'nde öğrenci iken Hocası Enver Kemal Bey'in çıkardığı 'GENÇLİK MECMUASI' nda yayınlanmıştır. İlk yayınlanan şiir kitabı ise, arapça-eski harflerle yayınlanmış olan 'HEYKELTRAŞ' olup, İstanbul'da Yüksek Öğretmen Okulu'nda okuduğu sırada yayınlanmıştır.

-Diyordu ki:
'Ben ASYA soyadımın imza olarak bulunduğu kitapları KABUL EDİYORUM. ÖBÜRLERİNİ BAŞKASININ SAYIYORUM, REDDEDİYORUM. Bu arada epey İMZA değiştirdim: Bir aralık Çatalcalı Arif dedim, Kesriyeli Sıtkı, Florinalı Nazım gibi...İnceyizli Arif dediğim de olmuştur. Sonra Mehmet Arif dedim. Mehmet Akif varken mehmet Arif'e kim bakardı? Bir aralık baktım ki, piyasada Halil Nihat'lar, Mustafa Nihat'lar var, ben de Arif Nihat oldum. Birinci askerliğimde Asya'yı soyadı aldım ve Arif Nihat Asyalığa terfi ettim.'

-Ülkenin en şahane tespih ve antika eser kolleksiyoncusuydu.Özellikle tespihsiz duramadığı gibi çoğu tespihe gülümseyerek baktığını gözbebeklerinden anlardınız.

-Eserlerinin çoğu 'kafiyeli serbest' olması sebebiyle, bugün bizim GÜLCE diye ortaya yeni nazım önerileri atmamıza ilham teşkil etmiştir. Ayrıca, BATI yi değil DOĞU'yu, özellikle de ANADOLU'yu; marksizmi-materyalist-maddeci bir inanışı ve bakışı değil de, mâneviyatçı ve millî bir inanış ve bakışı temel alması nedeniyle bizlere ışık vermeye devam etmektedir.

-O'na göre ARUZ:
'Biz Araplardan aruzu değil, aruzun bugünkü Türkçe'de dünkü Türkçe'de çok azı kullanılmış olan kalıplarını aldık. Türk diline daha yatkın olan Acem Aruzu daha çok kullanılmıştır. Fakat bu aruzu Acemlerden aldık manâsına gelmez. Aruz endişemizi İran'dan alıp beğendiğimiz kalıplara döktük manâsına gelir.'

-O'na göre SERBEST:
'Serbest vezin, adından anlaşıldığı gibi vezindir. Vezinsizlik değildir. Bilinen vezin kalıplarında başka türlü vezin kalıpları icad etmek demektir. Bunu düşünmeyen ve dikkate almayan, nesri pastırma doğrar gibi doğramış olur; şiir yazmış olmaz. Bu itibarla serbest vezin bir ahenk kalıbı ortaya koymayı gerektirir. Bu da herkesin harcı değildir.Aruzdan, heceden alacağını aldıktan sonra serbeste geçenler başarırlar. Aksi takdirde mahçup olurlar.'

-Anadolu'nun neresinden bir davet gelirse gelsin, en küçük bir menfaat düşünmeden konferans vermeye, geniş kitlelere hitap etmeye koşan mükemmel üstü bir hatipti. Kürsüde mikrofonu eline aldığı andan itibaren, bir-iki dakikada onu dinleyen tüm salondaki insanları sarar, sarmalar, bir mıknatıs gibi yakalar, bırakmazdı. Mütevaziliği, beyefendiliği, hoş sohbet ve nüktedan bilge diliyle kendisine has bir söylem biçimi kullanmıştır.

-Anılarından:
'İstanbul'da Haseki semti ile Altımermer karakolu arasına rastlayan bir çıkmaz sokakta oturuyorduk... Karşı evde serbestçe ve güzel bir kız vardı. Akşam üstleri bazı gençler evin önünde manâlı türkülerle şarkılar söyliyerek, ağır ağır geçerler, adetâ seranad yaparlardı. Delikdeşik olduğunu hatırladığım bizim duvarın dibinde duraklayarak, onun pencerelerini de gözetledikleri olurdu. Üçüne de 'abla' dediğim, bizim evin kızları, bir gün bana 'Sen şairsin, şunlara birşeyler yazsana dediler. Dört beş kıtalık bir manzum yazı yazdım. Dikkati çeksin diye renkli bir şeritle bağlayıp yanında duraklayacakları duvarın bir kovuğuna koydum.Gittikleri zaman baktım, şiir yerinde yoktu... Bu olaydan sonra gençlerin daha seyrek geldiklerini, daha ihtiyatlı davrandıklarını gördük.'

-Anılarından:
'Bir tarihte Adana yolundayım. Adana, gitgide yaklaşmakta, kompartıman tenhaca... Vakit akşam... Işıkları iyi yanmıyor... Karşımda bir genç var. ben onun Adanalı olduğunu öğrendim. O benim, Adana'da hoca olduğumu öğrendi. Birbirimize isimlerimizi vermedik. Genç, benim bir meslek arkadaşımı iyi hatırlayacağımı tahmin ederek 'Bir Arif Nihat hoca varmış.. Nasıl adam? ' diye sordu.. 'Eşşeğin biridir diye söze başladım.. Arif Nihat'ı o öğdükçe ben batırdım. istasyona geldiğimiz zaman, bir tanıyan çıkar da yol arkadaşım gerçeği anlarsa, beni döver diye korktum.Onun indiği kapıdan inmedim. Sonra eve gelince aynanın karşısına geçtim: 'Oh olsun! dedim. senden öcümü aldım oh ya! ...'

Gönderen: MustafaCeylan/GÜLCE-Yeni Edebi Akım
Alan: Grup: Gülce
Tarih: 24.08.2009 20:19:00
Konu: Arif Nihat Asya ve Mensur Şiirleri
----------------------------------------


Arif Nihat Asya ve Mensur Şiirleri

Ustam, pirim, önderim, gözümün nuru Hocam Arif Nihat Asya, edebiyat tarihçileri tarafından en çok şairlik yönüyle ele alınmıştır. Oysa, O, türk Edebiyatı'nın en mükemmel NESİR yazarlarından birisidir. Nesirleri, başlıbaşına birer MENSUR ŞİİRDİR.

Gazete köşe yazılarında, günlük fıkra ve görüş bildirim makalelerinde; kıvrak ve lirik kalemi, hayat tecrübesi, millî ve mânevî duygu ve düşüncelerle birleşerek,o tarihe kadar yazılmış ne kadar nesir varsa, hepsinden farklı ve hepsini geride bırakacak özellik ve başarıda eserler meydana getirmiştir.

Üstadın bahsettiğim makalelerinin çoğunu 1976 yılında Ötüken Yayınlarının 112 numaralı yayını olarak çıkan AYIN AYNASINDA isimli kitapta bulmak mümkündür. Bu kitapta,üstada ait makaleler:
-Beyatı Peşrevi
-Cömertlik
-Söz Onurdur
-Taş
-Tek kürek
Ortaşark Notları

başlık bölümleri ile yayınlanmıştır.

Kelimeye ve hususiyetle dile hakimiyetin getirdiği, kelimeler ve olaylarla dansı üstadın şiirlerinde gördüğümüz gibi, aynen, nesirlerinde de gördük. Kıvrak ve yaratıcı zekâ,muhteşem ve abide hüviyetinde bir mantık, espri ve nükte dolu bir hoşgörü, taşlama ve iğneleme sanatının güzellkleriyle, edebî sanatların harmanlandığı nesirler...Az sözle çok şey ifade etme sanatı, her konuda bir vecize bırakır gibi, etkileyici ve akıllara mıh gibi çakılacak özün özü buluşlar...Ses ve âhenk... tekerrür sanatı ve tonlama-vurgulama.. Billur, pırıl pırıl, yeri geldiğinde sade, yeri geldiğinde mecaz ve benzetmelerle süslenmiş nükteli halk dili. Vecize edebiyatının en yüce kahramanı...İşte Arif Nihat Asya...

Demişti ki:
'Bizde fıkranın edebîsi yok değil, fakat azdır. Bu eksiği gördüm ve kapamaya çalıştım. Fıkralarım biraz alışılandan farklıysa, bu NESİR ŞİİRCİLİĞİMİN fıkracılığıma tesiri diye izah edilebilir.'

Ahmet hamdi TANPINAR (üstadın 'Yastığımın Rüyâsı' isimli mensur şiir kitabı üzerine) demişti ki:

'Bu eser eskiyi gevelemekten yorulan dimağımıza fantezist bir çeşni getirmektedir. Küflü bir romantizme ve şekle bürünen ruhlara bu kitap, büyük bir ders ve YENİLİĞE SUSAMIŞ RUHLARA da BÜYÜK BİR ÜMİTTİR.'

Üstadım, bir gün demişti ki:
'BU MEMLEKETTE NE YAPILMAMIŞTIR DİYE DÜŞÜNMEYE BAŞLADIM. BAKTIM Kİ NESİR ŞİİR, BAZI ÜSTADLARA RAĞMEN, HEMEN HEMEN YAPILMAMIŞ DURUMDADIR ve 'AYETLER' ADLI KİTABIM BU KARARIN NETİCESİDİR.'

Aynı zamanda muhteşem bir Mevlâna ve Yunus tutkunu olan üstad, hayatı boyunca Yunus ve Mevlâna' ya Vatan-Bayrak ve Türk Milleti'ni de ekleyerek, kendisine bir yaşama motifi, bir ufuk çizgisi çizmiş, eşi bulunmaz bir Mevlevî önderiydi. Bu öz, bu mayalanış, bu ilham kaynağı; o mükemmel mensur şiirlerine, o şahane nesirlerine de değişmez ilkeler manzumesi olarak hep yansımıştır.

Üstadımın bıraktığı noktadan aynı bayrağı Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu(rahmetli) ve Yavuz Bülent Bakiler üstadlar ki, benim ağabeylerimdir onlar,almışlar ve ona lâyık bir şekilde dalgalandırmışlar, güzel dilimiz Türkçe'yi eserlerinde nakış nakış işlemişlerdir. Bakalım bizler, o altın zincirin halkalarına eklenebilecek çalışmalar yapabilecek miyiz? Yoksa, sığ sularda kaybolup giden saman çöpleri mi olacağız?

Nur içinde yat üstadım, mekânın cennet olsun... Dualarım seninle...

Mustafa CEYLAN

-------------
KAYNAK:
http://www.mustafaceylan.net


Gönderen: talibi
Alan: Grup: Gülce
Tarih: 24.08.2009 18:30:00
Konu: Akça pakça yürekler, GÜLCE yüzler
----------------------------------------
Sevgili dostlarım,
geçen gün paylaştığım çalışmamda bir kaç değişiklik yaptım, bu hali ile uygun ise sayfamda paylaşıma açacağım........



Teknik yönü ile inceleyip görüş bildirirseniz sevinirim...

Saygım sevgim ve muhabbetim ile.
İhsan Ertem




NÜVE
Şeytan devesinden bin kez düşse de aymaz.
Nefsim hevesinden geçmez, kapta su koymaz.
Bir kap suyu yüz yıl kaynat, derya ısınmaz.
Gönlüm davasından, her dem yansa da caymaz.
Erler nüvesinden çıkmaz, kesreti saymaz.

Mef'ûlü / mefâ'îlün / mef'ûlü / fe'ûlün



Gönderen: MustafaCeylan/GÜLCE-Yeni Edebi Akım
Alan: Grup: Gülce
Tarih: 24.08.2009 14:40:00
Konu: YÜREĞİMİN SABIR SESİ(Buluşma) -Asuman SOYDAN ATASAYAR
----------------------------------------
YÜREĞİMİN SABIR SESİ

Ey gözlerimdeki hasret!
Aramızdaki dağlara.. yollara..
İnsafsız olursa yıllara
Artarsa bir gün isyanım
Susturamaz olursa beni nisyanım
Susma ne olur!
Sen de benimle bağır
Sabrımın sınırı çatlarsa birgün
Susma ne olur sen de benimle haykır!

İçimdeki özlemim dalga dalga sarıyor
Her dalgada yüreğim bir çareyi arıyor
İmkansızın imkanı şu dağların ardında
Kilit vurulan yollar ayrılığa yarıyor..

Canımı, sahibi alacak birgün nasıl olsa
Nerde ne zaman alırsa alsın
Özlemli yüreğim yük bana
Al ne olursun sende kalsın
Bir varmış,bir yokmuş
Varlığımın hikayesi
Hepsi boş hepsi yalan

Yaşanmış ne varsa mazimi kuran
Gönlümün günahsız naif hevesi...
Gitsem de ardımca eledip duran
Haykıracak bensiz sabrımın sesi..

ASUMAN SOYDAN ATASAYAR