Gülce Edebiyat Akımı

Tam Görünüm: Rahime KAYA-BAŞIMI ALIP GİTMEK(Makale)
Şu anda Hafif Görüntüleme modundasınız. Sayfayı normal görüntülemek için, buraya tıklayın.
BAŞIMI ALIP GİTMEK
05 Eylül 2011


Alıp başımı gitsem; ayağımda spor ayakkabı, bacağımda kot pantolon, birde tişört; boynumda çanta, içinde fotoğraf makinesi, su ve ekmek… Daha ne olsun? Çok bile, bir başı alıp gidebilmektir aslında marifet. Nerede bizde öyle tek başına gitmek; ya susarsam, acıkırsam, canım fotoğraf çekmek isterse… Çoğaldıkça çoğalır koşullu istekler. Oysa içim bir tek beni istiyor.

Ben, beni kaybedeli ne kadar oldu bilmiyorum. Ama çok arıyorum. Çağrılar yolluyorum. Her seherde sabahıma doğsun diye; kuşluk vakti çalmadan kapımı içeriye girsin diye; her akşam her gece doğan yıldızım olsun, ıssız yalnızlığımı alsın diye…

Gelmiyor, gelmiyor işte. Hangi giden geriye gelmişti de, ben gelecektim. Nasıl ve hangi yoldan gittiğimi bile bilmeden… Bildiğim yolum taşlık, kayalık, dikenlerle doluydu. Her adımımda düşüyordum. Kalkmaya yeltendiğimde enseme inen sert bir tokatla şuurumu kaybediyor ve tekrar düşüyordum. Debeleniyordum dipsiz kuyuların, çamurların içinde…

Direnecek gücüm yoktu ama direnmek istiyor muydum? Bilmiyorum.

Yaşamdan çekip gidemiyordum. Farkında olmadığım çelişkilerin, belirsizliklerin çarkına takılmış, öylece dönüyordum. Duyularım sönmüş, reflekslerimi kaybetmiştim. Acının dışında hissiyatım yoktu.

Gitmek, her zaman böyle zor mu olurdu? Anlık gitsem daha kolay olmaz mıydı?

Bir anda rüzgâra kapılıp sürüklensem ya da denize düşsem boğulsam hatta ve hatta cayır cayır yansam; yinede gidişim bu denli zor olur muydu?



Birde bunları seçmek hakkım olsaydı…

Ben giderken bir ben de geliyordu. Giden benle gelen benin yolculuk serüvenleri aynıydı. Yolları çok yerde çakıştı ama birbirlerinin ellerinden tutamadılar. İkisi de ani gelişen yolculuktan şaşkındı. Birisinin yaşamının sonu, diğerinin başlangıcıydı.

Giden ben sağlıklı, atik, gözü pek kişiydi. Gelen ben, yaşam savaşının içinde yorgun bitkin, hep kavgalı ve belirsizliklerle karşılaşacağından tedirgin… Birde yolculuk deneyiminin getirdiği eksiksiz yaşamaya çalışmak ya da eksiği yok etmek çabası…

Başımı alıp gidebilsem, bir tek ben ve başımla…

Güneşin yakıp kavurduğu bir günde kendimi suların kucağına atıversem; duru, berrak aksam... Ya da yanıp kavrulurken sıcaktan yokuş çıksam, yamaç insem ve bir ormana varsam. Asırlık ağaçların altında otursam, püfür püfür temiz havayı içime çeksem, uyusam. Ya da karla kaplı dağlarda çam ağaçlarını seyretsem. Elimde bir bardak demli çay, dilimde türkü…



…..

Bir çift keklik yuva kurmuş çalıya

Kara gözlüm efkâr edip ağlama

Değişmeden beyaz yüzün sarıya

Kaderine düğüm atıp, bağlama.

….

Türkü sesim yükseldikçe gözyaşım aksa. Akan her damla hüznü götürse, neşe getirse. Dolansam yurdumun dağlarını, tepelerini, ovasını, denizini; dolansam türkülerle dört bir yanını…

Sarılsam Sarı Zeybek’le, Köroğlu’yla, Karacaoğlan’la, Dadaloğlu’yla…

Horon tepsem, çiftetelli, zeybek oynasam... Vakurlu, edepli, başım dik salınsam bir o yana bir bu yana.

Bedensel, ruhsal, yüreksel özgürlüğümle gezsem; sevgiyi, hüznü, güzellikleri paylaşsam…

Adı orman, deniz, dağ ya da sevgili her ne olursa olsun aradığımda yanı başımda bulsam, başımı omzuna koyduğunda dertlerden sıyrılsam…

Zamanı dondurup yeni zamanın sıfır noktasında, yeniden yaşama başlasam…


RAHİME KAYA
Gerçekten de insanın başını alıp gidesi geliyor yazıyı okuyunca. O derece doğal ve samimi bir dille duygularımıza tercüman olmuş sevgili Rahime Hanım. Başarılı daha nice Gülce' lerle (ama gitmeler değil kalıcı bu gibi değerli paylaşımlarla) dosta sevgiyle...
çok duykusal.Bazen bende başımı alarak tün dert ve yorkunluktan uzak olmak isterim