Gülce Edebiyat Akımı

Tam Görünüm: Asuman Soydan Atasayar -İLK İSTİKLAL MADALYASI SAHİBİ NEZAHAT ONBAŞI
Şu anda Hafif Görüntüleme modundasınız. Sayfayı normal görüntülemek için, buraya tıklayın.
İLK İSTİKLAL MADALYASI SAHİBİ NEZAHAT ONBAŞI
(1908- 1992) (gülce-bahçe)


Oy
Benim
Dumanı
Bol dağlarım
Darca biçilen
Kara gömleğimin
Düğmesini bağlarım
Anamı bağda yitirdim
Dağda öksüz kaldım ağlarım
Zora düştü çocukluk çağlarım?
Nerde benim dostlarım, arkadaşlarım?

Kaderin akıl almaz cilvesi var, türü var
Her hayatta bin çeşit; senaryo var, konu var...
O zalim savaş yılları yok mu?
Yürekleri delen, mızrak mı ok mu?
Yaşanmış öykülerden bir öykü ki; çok hazin
Bu öykü başka öykü, ibreti âlem için!

Ülkemizin kadersiz bir evlâdı daha
Hem asker, hem zavallı bir baba…
Albay Hafız Halit Bey;
Milli Mücadeleye katılan
Ateş hattına cesaretle atılan,
Cefâkâr Mehmetlerden bir Mehmet.
Soluğunu almadan
Ardına bile bakamadan
O cephe senin bu dağlar benim deyi
Tek kurşunla kırk düşman vuran adam,
Bir zalim veremden kurtaramaz eşini
O Yirmi İkisinde henüz gonca idi, gül idi

Memleket ateş hattında çaresiz
Sevdiğini evden Azrail almış
Dalından kopmuş gencecik bir fidan
Yuvasına henüz doyup kanmadan…
Dert bir değil ki, art arda, elvan elvan!

Biricik yavru kalmış öksüz
Ne yapsın şimdi bu bahtsız asker?
Çifte acı çekerken çaresizlik içinde
Bir ayağı kızına bir ayağı cepheye kayar

*
İstanbul’da işgal var, ben cephede albayım
Ciğerimde yare var, bir taraftan babayım
Ülkem elden gidiyor hangisine yanayım
Anasız kaldın ama babasız kalma yavrum
Vatanımla birlikte bakarım sana yavrum! “

*
Vatanı mı yavru mu? Hangisi ağır basar?
Canından parça kaldı, sevgiliden yadigâr!

Henüz dokuz yaşında muhtaç iken anaya
Tartışılmaz hadise kim bakar bu yavruya?
Çaresizlik vurunca duyarlı bir babaya
Vatanı mı yavru mu? Hangisi ağır basar?

Güvenemez gözünün haricinde bir göze
Hacet yok artık bundan başka bir söze!
Onu nasıl bıraksın, gönül bağlı bu öze
Canından parça kaldı, sevgiliden yadigâr!

*
Kaderim baştan kırık, zaten bahtı karayım
Gel benimle can kızım senden kuvvet alayım! ”

*
Bir masum el oynar mavzer tüfeğiyle
Evde ki çaput bebek niyetiyle...
El bebek, haydi sen de gül bebek!
Gülmeyi de öğrenmen gerek
Her tarafın baba dolu
Sevenin mi yok sanki?
Top, silah, mermi
Oyuncağın bol!
Müsterih ol!
Oyna ve
Rahat
Ol!

Rahmet eliyle
Alışacak her şeye
Hangi dert keder?
Sürmüş ki mezara kadar?
Bacak kadar diye boyu
Sakın küçük görmeyin onu!
Aklı boyundan büyük
Yüreği de aklından!

Asker amcalar askerlik dersi verdi
Ata bindi, silah tuttu, kurşun attı bu bebek
Dağılan meliğini at sırtında ördü
Barut gördü, ceset gördü, kan gördü
Geyve’de, İnönü’de, Sakarya ve Gediz’de


Sek sek oynamak nedir? Unutmuştu..
Üç yıl savunma hattında
Bazen dolma yaptı babasına pamuk eliyle
Bazen türkü yaktı yüreğine tatlı diliyle

"Kızlı Alay” diye ünlenen Yetmişinci Alay’da
Uzun saçlı bu askerin kulağı da küpeli!
Minicik cüssesi, şaşırtır bir gün Mustafa Kemal’i
Kim bu çocuk? ” Diyen Paşa’ya:
`Ben askerlerin kalesiyim Paşam!,
Dönmek isteyen karşısında bulur beni!”diyerek
Gergin ve yorgun yüzleri, tebessüme çevirdi…

“Siz nereye giderseniz gidin,
Ben babamla ölmeye gidiyorum! ”
Yakışmış ne güzel Mehmetçik elbisesi
Eninden boyundan biraz bol gelse de
Sığmıyordu içine o kocaman yüreği…
O babanın kızı budur işte diyorum ben de.

*
O uğursuz Gediz Harbi var ya!
Gediz’in münbit ovasında?
Hâlâ kanı kokar Mehmed’imin
Kırmızı akar suyu…
Siren sesi gibi öter ıslığın sesi
Gedizin acıdandır köpüren nefesi…
İşte o günden beri…
Türk askeri çökmüş moral içinde
Altı yüz kişilik alayın, çekilmekti niyeti
Ege’min sularında yunacak olan Yunan
Namus ve nefes yamyamı kalleş Yunan
İzmir’den Anadolu’ya ilerliyordu bitli kunduz gibi
Zor durumdaydı Mehmetçik
Gediz’de muharebe çetin diye, zor diye
İkna olmuyor asker, Albay Halit Bey çaresiz,
Umudun bittiği yerde, dualarda yüzerken;
At üzerinde minicik kızı çıktı askerlerin önüne
Duvar oldu dikildi...
Ölüme meydan okuyan minik elleri savurarak haykırdı;
“Siz nereye giderseniz gidin,
Ben babamla ölmeye gidiyorum! ”

Utandırdı, savaşmaktan vazgeçen erleri
Bir tokat ki; kurtuluşun ve şehadetin temini…
…….Söyleyene bakmayın, söyletene bakın siz
…………Artık ölüm korkusu, yüreklerde etkisiz

Titreyip kendine döndü, asil kanlı yürekler
Tökezletti Yunanı şehadete gidenler.
Kan döküldü
Ciğerim söküldü
Teker teker Mehmetler döküldü oyy!
Kurtuluş Tarihimiz,
Gediz’de yenilgiyi yazsa da
Yunan’ın etkisi azaltılmıştı ne olsa…

*
Büyümüşte küçülmüş bu kız bir afet!
Çetin yolun yolcusu, müthiş bir cesaret
Zorlu sınavı başarıyla kazandı
Tarihte ilk defa çocuk yaşta birisi,
Onbaşı rütbesine atandı.

Kime nasip olur henüz dokuz yaşında,
Savaş mevzilerinde bir hayatla tanışmak!
Bir hayat ki; kaç roman devirecek hikâye
On iki yaşında erdiren onbaşı rütbesine...

Cüssesi küçük ama cürmü büyüktü savaşta
Vatan aşkıyla müthiş işler başarmıştı bu yaşta

Hakkı tutup kaldıran millet, asil soylu gerçekten
Çelik bile dayanamaz çürürdü, birleşen bunca yürekten
Kutlu haber…
Beklenen zafer
Geldi, geldi hey!
Zeybek, seymen, dadaş, efe
Tepin horon, çekin halay hey!
Aheste dönsün şevkle çökertme
Birlik birliğe, kol kola, el ele…
Kırıldı mâkus kader, atıldı düşman
Temizlendi öz yurdum, harici bedhahlardan
Kara bulut ardına bakmadan nasılda kaçıyor
Açıyor bahtımda güneş açıyor
Taptaze, capcanlı açıyor!
*
Artık titreyip, silkinme vaktidir
Bu fırsat bize hakkın takdiridir
Düşmeyelim yeniden aynı kör kuyulara
Kanmayalım zihnimize musallat olan
Fitne güruhlarına…

Şikayet mi edilir? Ülke bizim meclis bizim
Olacaktır yanlışlar, emek verdik sonuç bizim
Huzur gerek ülkeme onun için can verdik
Emekler zayi olmadı şükür, kuruldu cumhuriyet
Saçlarını savuruyor dalga dalga hürriyet

İstiklâl Madalyası ilk onun hakkıydı
Teklif kabul görmüştü, layıktı şanlı liyakat.
Asil yüreğiyle kimseye darılmadı küsmedi,
Bir ihmallik var ama niye? Verilmiyor mükafat!

Karambole gelen İstiklal Madalya’sını
Bekledi tam Altmış Beş Yıl, dile getirmeden
Arzetmişti gene de"şükran plaketi'yle
Teşekkürlerini Dolmabahçe'den!

Savunma mutfağında ne vardı, neler yaşandı
Savaş gerçeklerini yıllarca anlat ha anlat!
Bir annenin askerlik anılarıyla
Büyüdü bir çift güzel evlat…
*
Birilerini bekler gibi bekliyordu pencereden
Kutlu ömür, seksen dört yaşına geldiğinde,
GATA askeri hastanesinde bir gece aniden
Sevinç ile doğrulup son sözünü söyledi:
………………..Geldiler! Geldiler!
………….Babamla askerler! Beni almaya geldiler!

Ebedi istirahatına kavuşurken heves içinde
Ardında tek bir vasiyet bırakmıştı giderken
Dileği, ay yıldızına sarılarak uyumaktı
Ne hazindir ki,
Telaşe ve kargaşa sebebiyle, o da nasip olmadı!
*
Unutulsa da bir ay yıldızlı bayrak
Esirgense de İstiklal Madalyalı taltif
Şerefli babası ve eşiyle birlikte şimdi
Karacaahmet kucağında vatan toprağı
Okşuyor onları lâtif lâtif!

2010-İstanbul
Asuman Soydan Atasayar