Gülce Edebiyat Akımı

Tam Görünüm: KÖROĞLU üzerine
Şu anda Hafif Görüntüleme modundasınız. Sayfayı normal görüntülemek için, buraya tıklayın.
KÖROĞLU üzerine TAHİR KUTSİ ile röportaj(Makal üstadın sağlığında yapılan bir çalışmadan)

Soru 1; Sayın Üstadım, Köroğlu sizce hangi mesajların sembolüdür?

Cevap 1; Benden selâm olsun Bolu Beyine diyordu; bizden selâm olsun ol Köroğlu’na. Köroğlu bizim dostumuzdur. Türk Halk Edebiyatı’nın yiğit sesidir. Yıllar yılı, yüzyıllar boyu Anadolu halkı, haksızlığa, uygunsuzluğa, adaletsizliğe Köroğlu’nun sesiyle karşı çıkmıştır. Ağa’nın zulmüne, beyin kahrına, paşanın hükümlü tutumuna Köroğlu’nun nâraları halkın dilinden cevap vermiştir.

Köroğlu kötülüğe zulme, insanı insanlıktan çıkaran zihniyete isyan bayrağıdır. Ezilen halk, ezildikçe büzülen ve büzülüp horlandıkça üzülen halk, yüzyıllar boyu Köroğlu bayrağını taşımıştır.”Omuzdan kopuktur kolumuz bizim” diyen halk, Köroğlu’nun mısralarında şahlanmıştır. Kavgaya girişmiştir. Köroğlu’nun dilinden, “Buna kavga derler, bey ne paşa ne” demiştir.
“Köroğlu bir semboldür
Kahramanlık sembolü
Haksızlığa karşı koyma sembolü
Adaletsizliğe karşı koyma sembolü
Arsızlığa - hırsızlığa, uğursuzluğa “yavaş ola” sembolü.
Yurt içinde, insan hak ve haysiyetini hiçe sayanlara bir demir yumruktur. Köroğlu, yurt dışından gelen düşmana bir heybetli türküdür.
Köroğlu türküleriyle girilmiştir nice savaşa ve Köroğlu türküsüyle girişilen nice savaştan galip çıkılmıştır. İstilânın duvarı yıkılmıştır, hileciye, hurdacıya Köroğlu’nun mısralarıyla yumruk sıkılmıştır.
Yumruk sıkılmış ve başarılı sonuç alınmıştır. Köroğlu, Anadolu insanının dilindedir. Anadolu insanının, gönlünde, düşüncesindedir. Yıllar yılı, yüzyıllar boyu Köroğlu, Türk’ün kahramanlığını, haksızlığa, adaletsizliğe karşı duruşunu anlatıp durmuştur.

Köroğlu, yüzdeyüz Türk’ün olan saz’ın tellerinde yiğitlik ahengi, dillerde kahramanlık nârasıdır.

Koroğlu’na selâm olsun bizden

Soru 2: Köroğlu’nun kısa biyografisini verir misiniz?

Cevap 2; Köroğlu’nun kısa biyografisi şöyledir.
Koroğlu, 16. Yüzyıl ozanlarındandır.Yiğitlemeleri ve sevgi - tabiat üstüne söylediği koşmalar yüzyıllardan beri halkın dilinde yaşamıştır.Doğduğu ve öldüğü tarih ile gerçek kişiliği tam olarak bilinmeyen halk kahramanı Köroğlu üzerine hikâyeler meydana gelmiştir.

Asıl adı Ruşen Ali’dir. At bakıcısı olan babasının gözlerini mil çekilmiştir. Köroğlu, büyüyünce bu adı almıştır. Babası Yusuf’un gözüne mil çektiren Bolu Bey’i Silistre Paşası, İstanbul Padişahı, İran Şahı olduğu konusunda bir anlaşmaya varılamamıştır.

Köroğlu’nun menkıbeleri Anadolu’da 24 ayrı biçimde anlatılmaktadır. Ancak, bu hikâyelerin hepsinde, sırası gelince söylenen koşmaların tamamı hemen, hemen aynıdır. Halk ozanlarının hikâyelerini ve eserlerini nesilden, nesile aktaran halk ozanları Köroğlu’nun şiirleri arasında “Peşrevi” adı verilen eklemeler yapmışlardır.

Beye, sonradan esaslı iki küheylân olacak olan cılız tay götürmesi sebebiyle gözü kör edilen Seyis Yusuf, atları 2 yıl beslemiş, Ruşen Ali 15 yaşına girince Aras Nehri'ne gitmişlerdir. Bingöl dağlarından inen “ab-ı hayat-ı atına veren ve kendisi içen Köroğlu “ölümsüzlüğe” ulaşmış, halk hikâyelerine göre Bolu beyinden öcünü aldıktan sonra “Kırkları”na karışmıştır.

Köroğlu, Türk dehâsının yarattığı bir halk kahramanıdır. Derebeylik zamanlarında ezilen, hakkı elinden alınan, horlanan köle yerine tutulan, karın tokluğuna ömür boyu uşak edilen Türk halkının bir kesiminin düşüncesinde büyümüştür Köroğlu... Derebeyi, Türkçeye, gaddar, zorba, toprakları zorla işgal eden, sürüleri zorla ele geçiren, başkasının alın terini ve emeğini kendi çıkarları için sömüren kişiler için söylenen deyim olarak girmiştir. Derebeyi bazen tımar-zeamet sahibi bir padişah lütuflusu olarak çıkmıştır köylünün karşısına, kimi zaman dağda barınan şaki, yolda- belde türeyen soyguncu olarak. Toprakları zapteden ağa olarak varolmuştur. Derebeyi, bir uçtan ötekine binlerce dönüm bitek arazinin, binlerce insanın sahibi görünmüştür.
Köroğlu, böylesi derebeylere, böylesi gaddar, kan içici, dehşet sacıcı kişilere karşı halkın düşüncesinde besleyip geliştirdiği kahramandır. Köroğlu’nun babasına yapılan işkenceye benzer işkence görmüştür çok zaman halk. Derisi yüzülmüştür. Elindeki alınmıştır, kendisi gurbete salınmıştır. Gözüne mil çekilmiş, kulağı sağır edilmiş, ağzından dili sökülüp alınmıştır. Yahut buna yakın acı seviyede hakarete, can sıkıntısına uğratılmıştır. Türk halkı ve bütün bunlara halk, Köroğlu’nun diliyle ve zalimlere karşı tutumunun menkıbesi ile cevap vermiştir.

Köroğlu hikayesi, halk ozanları ve halk arasındaki bilge kişiler tarafından ağa konaklarında, bey çadırlarında, küçük ve büyük topluluklarda anlatılmıştır. Ağaya, beye, paşaya, mazlumların kanını içen zalimlere, “bir gün olur sizin karşınıza da bir Köroğlu dikilir” denilmiştir. Ve Köroğlu’nun ağzından şöyle denilmiştir.

“Dinleyin ağalar, dinleyin beyler
Sorarım bunları bir gün olur! ”

Halkın düşüncesinde Köroğlu, yaşayan bazı kişilerin kişiliğinde boy atmıştır. Köroğlu menkıbelerinde kahraman olan iki kişiden biri, 1580-81 yılında Bolu yöresinde devlete karşı isyan eden Celali reisidir. Celali isyanı üzerine İstanbul’dan asker gönderilmiş, valiliklere, beyliklere “ferman”lar yazılmıştır. Celali reisi Osmanlı İmparatoru III. Murat’ın askeriyle zaman, zaman çarpışmalar yapmıştır. Halkı ezen beylerin, valilerin karşısına kuvvetle çıkan Celali reisinin kişiliğinde halk; haksızlıkların, adaletsizliklerin giderileceğini ummuş, Celali reisinin kişiliği çevresinde Köroğlu efsanesini toplamıştır.
İkinci Selim’in ve Yahudi asıllı Afife Nurbanu Sultan’ın oğlu olan Padişah Üçüncü Murat (1574-1595) saray içi entrikanın, kadına ve eğlenceye düşkünlüğünün kurbanı olmuş, yurdun çeşitli sorunlarıyla gereği ölçüde ilgilenememiştir. Bir yandan Yahudi Yasef Nasi, Padişah kayınpederi olmak nüfuzundan faydalanarak Osmanlı hazinesini yabancı unsurların eline teslim etmiş, bir yandan harem entrikası rüşvetçiler, kişisel çıkar sahipleri Padişah’ı, dolayısıyla devlet otoritesini sarsmışlardır. Dirayetli Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’nın III. Murat zamanında öldürülmesinden sonra yurt içinde huzur kalmamış, İstanbul’da yeniçeriler, Anadolu’da bazı aşiretler isyan etmiştir.

İstanbul’da devlet otoritesinin zayıflamasından sonra Anadolu’da valiler, kadılar halkı ezmişler, Padişah isteğinden çok vergi toplamışlardır. Devletin zayıflığından faydalanan Celaliler de bu şartlar içinde isyan etmişler, halkın diş bilediği beylere karşı çıkmışlardır. İsyanın devlet hayatına zararını hesap etmeyen halk, düşüncesinde yüceltmiş, kahramanlık, aşk ve tabiat şairi olarak bağrına basmıştır.

Soru 3; Sayın Üstadım, bir de yeniçeri Koroğlu vardı?

Cevap 3; Bir başka Köroğlu’da şöyledir.
İkinci olarak halk düşüncesi, yine aynı yıllarda, III. Murat’ın hüküm sürdüğü yıllarda İran’a yapılan sefere katılan bir Yeniceri’yi Köroğlu olarak değerlendirmiştir. Başarısız İran seferi, Özdemiroğlu Osman Paşa kumandasındaki ordu tarafından yapılmıştır. Evliya Çelebi “Seyahatnamesi” ve “fütühat” ı anlatan bir destan ile Osman Paşanın ölümü üzerinde söylenmiş bir “ağıt”tan bu savaşa Köroğlu isimli bir saz şairinin katıldığı anlaşılmaktadır.

Şirvan- Demirkapı yolu üzerinde verilen savaşta Köroğlu’nun söylediği destan şöyledir;

“Osman Paşa eydür, devletlü Hünkâr
İnşallah Sultan’ın Şirvan bizimdir
Senden himmet, inayet ve Allah’tan
Mürüvet Ali’nin meydan bizimdir

Demirkapı’dan Şirvan’a dek geçildi
Onca savaş oldu kanlar saçıldı
Kırdık biz Yezid’i yollar açıldı
Gidek ipek yüklü kervan bizimdir

Şirvan elinden Tebriz’e ulaştık
Onca başlar kestik, kana bulaştık
Acem evin seyir ettik dolaştık
Vilâyet Hünkâr’ın, seyran bizimdir

Osman Paşa eydür, gelin varılsın
Tedbirle tedarik nedir görülsün
Her yiğide birer mansıp verilsin
Kuvvet kolumuzda, ihsan bizimdir

Köroğlu, gülbangı yine arttırdık
Erenlerin sancağını götürdük
Katar, katar kervanların getirdik
Giden gider yine Şirvan bizimdir”

Köroğlu’nun, bu savaş içinde şehit olan Özdemiroğlu Osman Paşa’nın ölümü üzerine söylediği ağıt da şudur:

“Osman Paşa Tebriz’de kahrolunca
Malın teslim eylen Sultan murad’a
Biri direk oldu arş’ın yüzünce
Varın teslim eylen Sultan Murad’a

Benim öldüceğim Şah’a duyursun
Yaranlarım hayır-dua buyursun
Vezirliğim bir kuluna buyursun
Mührüm teslim eylen Sultan Murad’a

Bir mi idik bölük, bölük bölünen
Acep şehit mi ola bizden alınan
Başlarına altın üsküf vurunan
Kulum teslim eylen Sultan Murad’a

Acem illerinde belim büküldü
Gözlerimden kanlı yaşlar döküldü
Cephanem de İstanbul’a çekildi
Malım teslim eylen Sultan Murad’a

Köroğlu söyledi ise bu sözü
Felek yere hak düşürdü gülyüzü
Aldım Demirkapı ile Tebriz’i
Şar’ım teslim eylen Sultan Murad’a”

Arş; Yedi kat gökyüzü,
Şar; Şehir

Halk düşüncesi, Köroğlu “mahlası” ile koşmalar söyleyen halk ozanlarını, bir kişilikte birleştirmiştir. Halkın gönlünde ve düşüncesinde Silistreden kız alıp kaçan, İstanbul’daki güzel zengin çocuğu Ayvaz’ı atının terkisine bindirip Çamlıbel’e götüren, padişah ordusunda savaşa katılan, babasının öcünü almak için tehlikeden tehlikeye atılan, Bolu Beyine karşı çıkan, Ermeni bezirgâhla kavgaya tutuşan, arkadaşlarını idam sehpasından kurtaran Köroğlu’nu bir efsâne altında birleştirmiştir. Tarihi kişiliği bir köşeye bırakılan, hattâ unutulan Köroğlu “destan kahramanı” olarak yaşamıştır ve hâlâ yaşamaktadır.

Halkın duygu ve düşüncesinin yarattığı Köroğlu nice yüzyıllar yaşayacaktır.

Soru 4; Sayın Üstadım, menkıbedeki Köroğlu’yu anlatır mısınız?

Cevap 4; Bolu dağlarında, Çamlıbel’de, Yıldız Dağlarında, Edirne’den Kars’a kadar, Gülcistan’a ve Azerbeycan’a kadar bütün Türkiye’de ve Türkiye’nin dışında halkın gönlünde, içinde yaşayan Köroğlu seyis, yahut baytar Yusuf’un oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Asıl adı Rüşen Ali’dir. Bir rivayete göre İstanbul Padişahı, bir deyişe göre İran Şahı, yahut Erzurum Beyi, yahut Bolu beyi’nin yanında çalışan Yusuf’un gözlerine mil çektirilmiştir.Suçu, iki cılız tay getirerek bey ahırına koymasıdır.

Bu ne ola ki? Demiştir bey!

Kendisiyle alay edildiğine hükmetmiştir. İlerde yaman küheylân olacağını kestirdiği iki cılız tayı getirdiği için Yusuf’un gözleri kör edilmiştir.

Kör Yusuf’un oğlu Ruşen Ali ile birlikte taylar büyüyecek, serpilecektir. Ruşen Ali on beş yaşındadır. Baba-oğul binip gelişmeye başlayan atlarla Bingöl dağı eteklerine varmışlardır. Bir mevsim bekleyeceklerdir. Üstü kan köpüklü bahar selleri akmaya başladığında dağın doruklarından, Aras nehrinden “ab-ı hayat” gelecektir. “Hayat suyu” denilen köpük Kör Yusuf’un gözlerine sürülecek, mil çekilerek oyulmuş gözler canlılık kazanacaktır.
“Ab-ı Hayat”, içene ölümsüzlük vermektedir. Evliya Çelebi’in dediğine göre bu suyun kaynağı Bingöl yaylalarındadır. Ve sonradan kaynak dağılıp parçalanmıştır. Şimdiye kadar bu “hayat suyunu ”bularak içen ve ölmezliğe karışan Hızır ile İlyas olduğu olduğu bilinmektedir.Bunu Yunus emre şöyle dile getirmiştir.

“Yunus Emre bu dünyada
İki kişi kalır derler
Meğer Hızır İlyas ola
Ab-ı hayat içmiş gibi”

Hızır ile İlyas’ı ölmezliğe ulaştıran köpükler beklenirken Yusuf, oğlunun yavaş, yavaş öğrenmeye başladığı sazı kucaklamıştır. Bingöl yaylalarına yaslanmıştır, eli kan bıçaklı beylere seslenmektedir.

“Dinleyin ağalar, dinleyin beyler
Sorarım bunları bir gün olur ki,
Adam olup koç Kır- at’a binişim
Kırarım belleri bir gün olur ki…

Ben yükümü dağ başında çözersem
Sıra, sıra koç yiğidi dizersem
Yiğitler destinde bâde süzersem
Ararım bunları bir gün oldur ki…

Al yanağım kızıl kana bulandı
Akan kandan coşkun sular bulandı
Düşman ne söyledi Paşam inandı
Sorarım sizlerden bir gün olur ki

Ben Yusuf Bey idim kendi başıma
Düşürürüm koç yiğidi peşime
Küçük Ali’m çıkar dağlar başına
Ararım sizleri bir gün olur ki…

Soru 5; Köroğlu’na öğüt veren olmuş mudur?

Cevap 5; Dağdan, Aras’ın sularıyla gelecek olan üç köpükten birini gözlerine sürecektir.Yusuf ağa, birini içecektir, birini de ata içirecektir. Gençliği geri dönecek ve “zalim bey”den öcünü alacaktır. Bu arada, kılıç çalmasını saz çalmakla birlikte öğrenen, ikisinde de ustalaşmaya başlayan oğlu Resen Ali’ye öğüt vermektedir. Kendisi gidemese de oğlunun Çamlıbel’e yaslanması, orada yurt kurması gerekmektedir.

“Bir yiğit haykırıp meydana gelse
Arka verip sığınacak yer gerek
Çamlıbel’e metin kale yapmaya
Kendi yiğit, özü metin er gerek

Hay n’olanda oğlum Ali n’olanda
Zor düşmanı bölük, bölük bölende
Padişahın divanına duranda
Dil tutulur, dili tutar er gerek

Sıra, sıra koç yiğitler düzersin
Alayları bozuk, bozuk bozarsın
Berhaneyi Çamlıbel’de çözersin
Burda sana barınacak yer gerek

Göğüs gerek arka verek dağlara
Hizmet edek bahçelere, bağlara
Şöhret vermek için nice illere
Burda sana devlet gerek, sur gerek

Eyvan gerek oturmaya yaz ile
Bir de sâki, mey doldura naz ile
Yiğitlerin kumandasın saz ile
Vermek için yakışacak dil gerek

Deli Yusuf tamamladı öğüdü
Sen tamam et yirmibir bin yigidi
Gözlerim görmüştür suçum ne idi
Koyma kıyamete, burda ol gerek”

(Dost; Kol, el.)
(Bâde; içki)

Köroğlu Ruşen Ali bir yandan öğüdü dinlerken, bir yandan da gözünü sudan ayırmamıştır. Yukardan bir bölük köpük sökün etmiştir ki, görülmüşlerden değil. Harıldayarak akan su gürüldeyerek akan su, üstündeki ağırlığı taşıyamaz olmuş gibi yorgun, durgun akmaya başlamıştır. Babasının öcünü kendisinin alması gerektiğini anlattığını bilerek köpüğü alıp içmiştir ve atına da içirmiştir.

Kır-at boynunu dikmiştir yukarlara…
Ve coşkun kan yürümüştür. Bu sefer, Ruşen Ali seslenir olmuştur;

“Hemen Mevlâ ile sana dayandım
Arkam sensin, kal’am sensin dağlar hey
Yoktur senden gayri kolum kanadım
Arkam sensin, kal’am sensin dağlar hey”

Üç köpükten biri ölmezlik kazandırmıştır. Köroğlu’na, biri ozanlık, biri de yiğitlik.

Güçlü ozan olmuştur, nâra savurmuştur. Köroğlu, güçlü yiğit olup kılıç savurmuştur.

Gözleri mil’lenmiş, gönlü ve düşüncesi “öç” alma ile dolu kör Deli Yusuf’un sesi dağlarda ve oğlunun kulağında yankılanmaktadır. Oğlu Ruşen Ali’ye yiğitlik kadar ozanlık da aşılayan, bu konuda da önderlik eden Yusuf’un sözleri yiğit Koroğlu’na, Koçyiğit Köroğluna yol göstermektedir.

“Akar âb-ı hayat biter yemişler
Arslan gibi bu dağlarda kalmalı
Yürü oğlum burda arslanlar yatar
Arslan yatağında arslan olmalı

Yarın buradan kalkıp gitmeli düze
Allah yardım eder burada bize
Almalı kervanı çıkmalı yüze
Bu dağlarda mesken tutup kalmalı

Topuz çekmeli yola durmalı
Bezirgan bozmalı, çerçi vurmalı
Sonunu düşünme n’olup n’olmalı
Kovan arslan gibi alıp gelmeli

Deli Yusuf derler benim adıma
Rahmetme bir kulun asla dadına
İşte nasihatım budur zatına
Kesmeli kervanı alıp gelmeli”

(Mesken: Oturacak yer. Topuz; Gürze benzeyen savaş aracı. Bezirgan, Gezginci, kervan sahibi tüccar. Çerçi; Bir merkep yükü ile alış veriş eden gezici bakkal. Kovan; Kovalayan. Rahmetmek; Bağışlamak.Nasihat, Öğüt.

KÖROĞLU ÇAMLIBELDE

Çamlıbel’e çekilmiştir Köroğlu, babasının öcünü alacaktır. Ezilen, horlanan, vergi için ağa kapısında boğaz tokluğuna çalışmaya zorlanan köylünün öcünü alacaktır.

Babasının öğüdüne uyarak Çamlıbel’i kendisine yurt edinmiştir. Bir sarı çamın dibine yaslanmıştır da söylenmektedir.

“Çayırlanır, çimenlenir göllerin
Kan bulanık taşkın akar sellerin
Çoktur senin eğlenecek yerlerin
Bizim iller, Çamlıbeller aşk olsun”

Yine, babasının öğüdüne uyarak, ağzı bir, mertlikte üstün, güçleri devlere karşı koyar biçimde yiğitler toplamıştır çevresine. Yol keser olmuştur. Köroğlu, bel kırar olmuştur. Zalimden hesap sorar olmuştur, babasının gözlerinin katilini arar olmuştur. Sazın tellerinde tezeneyi gezdirip kılıç sallayarak yiğit arkadaşlarına seslenir olmuştur.

“Yürün arslanlarım savaş edelim
Buna kavga derler, Bey ne Paşa ne
Haykırıp, haykırıp kelle keselim
Seyreyleyin el’ ayağı şaşana…”

Köroğlu ile adamları “ticaret yolu”nu tutmuşlardır. Gelip geçen bezirganlar “baç” vermelidir. Haraç vermelidir, yol hakkı vermelidir.
Halka eziyet eden, köyleri basarak kadın kaldıran, kadınların boynundaki altınları, alnındaki penezleri alanlar da gününü görmelidir. “Eşkıya” ya da, baskın nasıl olurmuş, Köroğlu göstermelidir.

Eşkiya ile birlik olan, yabanın tüccarı ile işbirliği durumunda bulunan çevrenin Ağaları, Beyleri “şikayet”e başlamışlardır. Hele, İstanbul’da Vezirler katında dahi nüfuzlu olan Ermeni bezirgan Bamaş, Köroğlu ve arkadaşlarından çok çekinir olmuştur.Bamaş ile Köroğlu’nun has adamı Ayvaz “karşılaşmıştır” Ayvaz söylemiş, Bamaş Köroğlu sandığı Ayvaz’a karşılık vermiştir.

Ayvaz;

Karşıda görünen Ermeni midir?
Yolların bacını vermeli midir?
Buralar babanın harmını mıdır?
Ver yolun bac’ını gel geç Ermeni

Bamaş;

Ermeni değilim kervanbaşıyım
Yemen ellerinde şahan kuşuyum
Ben de yol bac’ını vermez kişiyim
Dokunma kervana, yan geç Köroğlu…

Vermem, demiştir ama bac alınmadan salınmamıştır.

Padişah Köroğlunun yakalanması için ferman çıkartmıştır. Ölü yahut diri yakalayana Padişah, Döneyi verecektir. Köroğlu, “bey damatlığı”na göz koymuştur.Döne’ye göz koymuştur. Padişahın Sırbistan kralıyla savaştığı sıralardı Sırp pehlivanının yere çalan Köroğlu’nun üzerine gitmeye kimsede cesaret ve mecal yoktur.Bolu Beyi yüklenmiştir bu işi. Pusu kurmuştur. Çamlıbel’e ordu çıkarmıştır.

Köroğlu, gelen ordunun maksadın anlamak için kıyafet değiştirmiş, ordunun içine girmiştir.

Bolu Beyi iken İstanbul’a giden, İstanbul’da,fitne, fesat çıkaran serserilikler yapan Beyin adamlarından biri Kır-at’ı ve Köroğlu’nu tanıyacaktır. Yakalanacaktır Köroğlu ve İstanbul’a doğru yola çıkartılacaktır.
Bir bölük çerinin zor zaptettiği Köroğlu bir hile ile kurtulacaktır. Köroğlu’nun Döne’ye aşkını duyan Bolu Beyi, “Gelsin Döneyi vereyim” diye haber gönderecektir. Köroğlu Bolu’ya gidecek ve 'Buyur Bolu Beyi, ben geldim' diyecektir.

KÖROĞU ZİNDANDA

Bolu Beyi, sözünde duruculardan değildir. Üsküdar’a varıldığında Köroğlu yeniden iplerle, urganlarla bağlanacak, padişahın zindanına konulacaktır.
Köroğlu’nun dönmediğini gören arkadaşlarından İsa Balı İstanbul’a gidecektir. Bir yolunu bulacaktır saraya girecektir. Döne, bir süre sonra asılacak olan Köroğlu’nu yakalayanla evleneceği günleri beklemektedir.

Fakat İsa balı, Döne’nin gönlüne girmiştir.
İsa Balı ile Döne Sultan zindana inmişlerdir. Köroğlu, üç günlük ekmek yerine bir saz istemiştir. Zindan’da sazına eğilmiştir ve “koçak”larını düşünmektedir.

“Yine yiğitlerim düştü yâdıma
Ağalar ağası yanımda gerek
Bir büküşte yedi giyim nal kıran
Koçak Demircoğlum, yanımda gerek

Padişah suratlım, kolu beratlım,
Çentiyan kılıçlım, deste kuvvetlim
Babür aslan huyum, kaplan sıfatlım
Köse Kenan Emmi’m yanımda gerek

Köroğlum zindanda sıkıldı canı
Ayvaz’ı görmezsem olurum deli
Çiğni hezerani desti cıdalı
Güzel İsa Balı’m yanımda gerek”

Türküyü duyan İsa Balı ile Döne Sultan dayanamamıştır. Açmışlardır zindan kapılarını. Atın terkisine alınmıştır Döne Sultan, Çamlıbel’e doğru yola çıkılmıştır.

Köroğlu ile Balı’nın peşine yeniden Bolu Beyi düşmüştür. Bolu Beyi’nin ordusu ile Köroğlu’nun koçakları dar geçitlerde, geniş alanlarda zorlu savaş vermişlerdir.

Köroğlu’nun ardından giden ordu darmadağın olmuştur. Bolu Bey’i tutsak edilmiştir. Öylesine bir ceza verilmiştir ki Bolu Beyine, yaşadığı sürece unutamamıştır. Köse Kenan, bir tokat aşketmiştir suratına. Bolu Beyi, ne zaman ki kötülük etmeye niyetlense, bu tokatı duymuştur. Kaderine boyun eğmiştir Bolu Bey’i Kızkardeşi Döne hanımı da Köroğlu ile evlendirmek zorunda kalmıştır.

Köroğlu, babası Yusuf’un öcünü yaman almıştır.

Soru 6; Sayın Üstadım, Cevap olarak bize “Köroğlu” isimli eserinizden bölümler verdiniz. Çok teşekkür ediyoruz. Biz bunları aynen aldık ve kitabımıza koyduk. Bir de Köroğlu’nun Sonu’nu anlatan bölümü verir misiniz?

Cevap 6: Elbette. Buyurun bakalım işte Köroğlu’nun sonu.

KÖROĞLU’NUN SONU

Köroğlu ölmemiştir!

Halk düşüncesi Köroğlu’nu yaşatmaktadır. Köroğlu’na ölümsüzlük suyunu içirmiştir halk. Ölmez, ölümsüzlük suyunu içen!

Köroğlu arkadaşlarına veda ederek kırklara karışmıştır. Kırklara karışacak kadar ermiş olan da sevgili olur. Sonu belli olur ermiş kişiye.Köroğlu da sonunun geldiğini anlamıştır. Bey’lerini, adamlarını toplamıştır, söylenmiştir.

“Gider oldum Beyler,Halep’e Hoy’a
Mevlam yetişirsin düğüne toya
Bozdurun altına beyaz akçaya
Sarfedin Beylere ben gelenecek

Çağrın gelsin, Fekeli’nin Bey’ini
İçinizde yoktur sondan yeğini
Ayırın sürüden bin erkeğini
Kaldırın kasaba ben gelenecek

Kır atım yok binem gidem sazan’a
Yiğit odur, öz malını kazana
Yüz batman pirinci dökün kazana
Yedirin Beylere ben gelenecek

Köroğlu’m der devran döndü ahire
Altın madenleri döndü bakıra
Satın Çamlıber’i verin Çakır’a
İçirin Beylere ben gelenecek”

Köroğlu’nun ben gelenecek deyişi ben akla düşünce anlamı taşımaktadır.

Nice yiğitleri er meydanından ayıran, şanından düşmeyen Köroğlu, fakir fukaranın hakkını aldıktan, babasının öcünü aldıktan, kendi hınçlarını da aldıktan sonra sır olmuştur. Daha önce Kır-at sır olmuş, Beyleri, Köroğlu’nun nereye gittiğine nasıl ve nerede durduğuna akıl erdirememişlerdir.
Hikâyesi, bütün Türkiye’de dillerde gezen kendisi gönüllerde taht kurmuş olan Köroğlu’nun hiçbir yerde mezarı yoktur.

Ölmemiştir, çünkü Köroğlu…
Halka hizmet eden ölmez.
Tokat kervanından aldım bakırı/ inçitmeyin fukarayı fakiri.
Diyenler ölmez.
Seven ölmez vuruşan ölmez.
Halkın kahramanı ölmez.
Sevmiştir Köroğlu, söylemiştir koşma, türkü söylemiştir.
Kötülüğe, kadirbilmezliğe isyan bayrağıdır Köroğlu.
Haksızlığa, uğrayıp da adaletin sağlanmasını bekleyenlerin aklındadır Köroğlu.
Zorlanan, horlanan insanların gözünde ve gönlündedir.
Yiğitçe sevginin duru sulu damarıdır. Köroğlu.

Köroğlu nice yüz yıldanberi yaşamaktadır.Nice bin yıl yaşayacaktır. Halk var oldukça yaşayacaktır Köroğlu.

Mustafa Ceylan