Gülce Edebiyat Akımı

Şu anda Hafif Görüntüleme modundasınız. Sayfayı normal görüntülemek için, buraya tıklayın.
ADEM PEYGAMBER

Ey
İhsan
Sahibi,
Hiçbir şeye
Muhtaç olmayan,
Övgülere lâyık
Kuvvet ve kudret şahı,
İşte avucumu açıp
Senin hacet kapına geldim!
Celâli ulu, merhamet dolu,
Beni kapından boş çevirme!
Kudretine bakarken görür eyle,
Gözlerimi narınla yakma Ya Rab!
Dilimi Habib’in vasfı ile doğru söylet!..
Muhabbetin deryasına kapıldım,
Sevgi derdine düştüm, acı bana,
İrade çöllerinde susadım,
Ver içeyim, içeyim, kana, kana,
Ayrı bir zevk, ayrı bir tat,
En büyük mutluluktur,
Yolunda susamak.
Hidayet eyle,
Şerefine erdir!
Doğruyu
Söylet,
Ya
Rab!

Yer yüzünde yaşayan, en mübarek halife
Sonsuzluğun rengiyle nakışlanmış Elif’e,
Aynayım aynalardan, bir de milyon kaynatan,
O kutsal emanetle; atomları oynatan!..

Temsilciyim, temsilim! Bendedir sahne, dekor,
Kâh melekten üstünüm, kâh hayvandan aşağı,
İnanmazsan ey dostum, aynaya bak beni sor!
Dilimlenmiş dil benim, Allah söyler lisanım,
Esrarın âhengiyim, insanım ben, insanım.
Göz içinde göz benim, ilham alır bakarım.
Bulutlar göz, göz ağlar, ufukları yakarım.

…….Parmak ucumda şehir,
…………Damarlarımda nehir,
………………Bana hazır cehennem,
…………………..Beklenen cennet ahir!..

İçimde uçurumlar, dağlarımda sis duman,
Çözülmemiş bilmece, sırların âhengiyim.
Buz dağıyım eriyen, mühürlenmiş asuman…
Sonsuzluğun rengiyle, türlü renge boyanan,

Olur mu köksüz ağaç; dalsız, yapraksız çiçek?
Doğmak varsa anadan, ölüm kaçılmaz gerçek.
Bilinmeyen bir şey var, nerde ne zaman nasıl?
Umulmadık bir anda, ne kılıkla gelecek!

Defterimdir omuzdan omuza gezinip duran,
Odur mahşer gününde, hece hece okunan!....

…..Hangi zaman kapanır,
………..…Hangi zaman dürülür,
………………..Hangi zaman görülür,
……………. Hangi zaman açılır?
…………Nice hesaplar ki, bilmem!
…….Nasıl hesaplanır?

Hesaplar ki, gökleri doldurur, yerleri kaplar!
Defterler masum, kalemler çile çeker!
O kalemler ki; bu gidişle ey dostum,
……………………Cinnet geçirecekler !

………Dünya denen bir han,
………….Acımasız son gurbet.
…………….Bu gurbetin sonunda
………………Bizi beklerken cennet (!)
……………….. Kimler gülecek, kimler üzülecek,
…………………….Ya da kimler delirecek?

Ademin toprağına, çile yağmuru döktün,
ADın aşk deyip onu, bir de alnından öptün.
EsErinle övündün, melekten üstün tuttun,
EreMedi muradına, koptu cennet bağından.

Cevr-i cefa sundukça, yakar hicran ateşi,
Bulut sarsa semayı, söndüremez güneşi,
Adem ile Havva’nın, var mı ki başka eşi,
Düşmese damla yağmur, sel eksilmez dağından..

Hak Tealâ Meleklerine:
-“Ben kuru bir balçıktan,
Biçim almış bir insan yaratacağım.!” Diye buyurdu”. (Hicr 29)

--Bu kara çamurdan yarattığım adama,
Bir şekil,
Ruhumdan üfleyerek can vereceğim.
Siz ona saygı gösterip, secde edeceksiniz!
Dediği zaman,
Melekler….

--“Ya Rabbi !..
….….Biz sana kulluk ediyor,
………Seni övüyor, yüceltiyor,
………..….Kutsuyoruz seni!
……………...Şu yeryüzünde,
………..………Kan dökücü, fesat çıkartıcı,
…………..……….İnsan mı yaratacaksın?”(Bakara 30)

…………………Diye, kötüleme dili uzattılar.
……………..Daha yaratılmadan,
……….…Saf ve temiz Ademoğlunu,
….Fesat oklarına hedef tuttular!

Dünya denizleri yıllarca,
Sallandı durdu.

Karalar ise;
Bin bir nebat’a,
Bin bir çiçeğe,
Bin bir böceğe kucak açtı.
Yaratan:

Bu güzellikler içinde,
Yesin içsin,
BİR’liğimi tanısın!
Dünyayı daha da güzelleştirsin,
Ona şirinlik versin,
Orada mekân tutsun diye,
İnsanı!...
Yaratmaya murat etti …

Yüce Rab:
-“Elbette sizin bilmediğiniz şeyleri, ben bilirim.”
Diye buyurdu. (Bakara 30)

Melekler birbirine baktılar ve;

-“ Şüphesiz ki O, Rab’bil Alemin,
Her şeyi bilendir.
Faydasız hiçbir şeyi yaratmaz.”
Dediler.

Adem oğlunun çektiği mihnet!..
Yaratılmışların en şereflisine
Bulaşan bir musibet!…

Ne varsa kâinatta, yaratıldı hiç yoktan,
Yalın alevden cinler , insanoğlu topraktan.
Kulak verdi, göz verdi, varlığımı “gör” dedi,
Yarattığı varlığı, gözler önüne serdi!...

Yüce ALLAH;
Ademin toprağını almak için,
Cebrail’i dünyaya gönderdi.
“Yer yüzüne in !
Bana oradan toprak alıp gel” dedi.
Cebrail, indi dünya yüzüne,
Balçık çamurdan almak istedi.

Yer ;
- Hayır olmaz!
Benim toprağımdan alarak,
Onu eksiltme!
Biçimini şeklini bozma dedi.
Senin bu hareketinle,
Beni hakir düşürmenden
Yüce Allah’a sığınırım!”

Acaba o insan,
Allah’a itaat edecek mi?
Yoksa isyanlarda mı olacak? Bilmiyorum!
“Olmaz” dedi.
Cebrail, eli boş döndü, Rabbinin huzuruna!..

-Ey Rabbim!
“ Yer sana sığındı,
Bir avuç toprak almama engel oldu.
Ben de ödevimi yapamadan geldim.” Dedi.
Yüce Allah,
Mikâil’i gönderdi.
Yer, aynı şekilde onu da geri çevirdi.
Onun üzerine Rabbim,
Ölüm Meleği, Azrail’i gönderdi.

“Ey Azrail!..
….Arzın her tür yerinden,
..….Birer avuç toprak al!
…….Batn-ı Numan’a yığ !..”

Döndü kara buluta :
“Tam kırk gün kırk gece,
….Bu toprağın üstüne,
..….Dök rahmet yağmurunu!

Onu rahmete doyur,
Hamur eyleyip yoğur.”Diye buyurdu…

Emri alan bulutlar hemen,
Hemen yağdılar.
Yağdılar Adem’in toprağına….
O toprağı, balçığa,
Balçığa dönüştürüp kardılar.

Hem yoğurdular, hem de,
Sevgi denizinden su avuçlayıp,
Kardılar mayasını,.
Mayanın en hasını!...

Tamam olunca vakit,
Tekmil vermek için,
Yaradan’ın divanında huzur ile durdular.
Alemlerin yaratıcısı,
Yüce Allah,
Bu topraktan bu kuru çamurdan yaratacaktı.
Adem denen varlığı!
Meleklerin gözleri,
Bu toprağa dikildi.
Ona kendi ruhundan üfleyerek, can verecekti.

Önce şekillendi bu toprak,
İnsan kılığına girdi.
Ruh üfleme vakti geldi !
Şimdi ruh üflenecekti!

Yüce Allah;
-“Ey RUH,
Nur denizlerine dolan,
Önce nuruma bulan,
Sonra bu cesede gir!” dedi.

Ruh, Nur denizlerini dolaştı.
Ama cesedin içine bir türlü giremedi.

Ey Allah’ım;
-“ Burası çok karanlık,
Işıksız nursuz bir mağara!
Nasıl gireyim ?” dedi.

Yüce Rab;
-“ Zorla gir!....
Yine zor la çık!” Diye emretti.

Emre itaat ederek o ruh Adem'e yaklaştı,
Burnundan hemen dalarak içerde öze dolaştı.
Cansız ceset nurlanınca, cana kavuştu atamız,
Kalp evine yerleşerek, oradan göze ulaştı,

Dolaştı damar damar vücutta,
Vücutta can oldu kan oldu,
Oldu da güzelleşti Adem,
Adem benim ilk atam.

VE;
Rahman olan,
Allah’u Tealâ insanı yarattı.” (Rahman 3)

Canlanan balçığın bakışları parlaktı.
Parlaktı bir ince zekâ,
Bu ince zekâ,
Bakışlarından aktı.
Aka aka canlanan,
Canlanan bu toprak,
Bu toprak insanlığın atası,
Adem Ata olacaktı.

Adem Ata bir anda hissetti alnında,
Alnında hissetti nur’un varlığını,
Varlığını hissedince uzattı elini,
Elini uzattı, alnını tuttu,
Tuttuğunda,
Maddi hiçbir şey yoktu.
Yoktu amma,
Allah’ı öven sesler duydu.

Bu seslerdi, İlâhi sırrın gizemi.
Gizeminde dinledi.
Dinledi bu sesleri.
Utanarak kaldırdı başını…..
-“Ey Yüce ALLAH’IM,
Ey benim YARATANIM;
İzzetinden bu sırrın aslı nedir?
Bana da öğret ben de bileyim!”
Diye nida eyledi!....

Yüce Allah;
-“Ey ADEM !
O NUR,
Arşta dolaşan NURdur.
O nur,
Habibimin Nurudur.

O Nura sen ATA olacaksın,
Olacaksın yaratıkların özü cevheri,
O cevher, o yer ve gökler,
O Nurla bezenecek!

Ey ADEM !
O Nur sana emanettir.
O Nuru,
Sen de, zürriyetine emanet edeceksin.
Edeceksin ki, nesillerin üresin!

-Sen,
O Nur’u,
Temiz ana rahmine emanet kıl!
Sen de,
Emanet kılınmasını öğütle onlara!

Adem !
-“Ey Yüce Yaratan,
Ahdini ve misak’ını belledim.

Belledim ey Rabbim! Dedi.
O Nur gözlerinde güneş,
Bakışında, dolunay’a eşti!...

Yüce Rabbim!
Adem’in kalıbına,
Şekil verip üflemiş,
Canlandırmış ruh ile, cemaliyle süslemiş.
İradeyle akılla, mesuliyet yüklemiş,
Üstün kılmış melekten!
“İşte bu insan” demiş.

İki kulak iki göz, boğum, boğum boğazı,
Düşünerek söylesin diye bir tek ağzı,
Damardaki sıvının rengi olmuş kırmızı,
Vücutta dolaştırmış, işte bu da kan demiş.

Donatmış yer yüzünü,
Çeşit, çeşit renk katmış,
Ay güneş yıldızlarla,
Gök kubbeyi parlatmış!
Durmadan dönsün diye, yörüngeye oturtmuş,
Döner olmuş kâinat, bir an bile durmadan,
işte bu devran demiş.

Her zerreye verilmiş, özenle ayrı değer,
Kılı kırka yararak, hesaplamış o meğer,
Sevgilimsin diyerek onu bir başka över,
Kılmış onu halife, işte bu canan demiş.

Hey!
Hey aşk!
Nelere
Kadirsin sen!
Güldüren sensin,
Öldüren sen.
Seninle çekilir,
Acı, keder ve çile,
Sen ne dersen, o olur.
Seninle yaşanır mutluluk,
Senin gizeminde saklı sevgi ve dostluk.

Kanlı gözyaşı, çekilen ah sende,
Tüm dertlere deva sende,
Kan rengi yaş damlası,
Gönül goncasına şifa!

Cennet gülünün toprağı,
Azap kuyusunda sabır,
Bitmeyen kara gece sende.
Tahammül mülkünde,
Çözülmez mi? hece, hece…
Çözülmez mi sence de?..

Yüce Rab, eserini kulda görmek istedi.
Yarattığı insanı, melekten üstün gördü!
Yer yüzünde halifem, temsilcim sensin dedi!
Yaratılan ne varsa, onun emrine verdi!..

Kutlu bir sevda ile, karılmış kara toprak,
..Türlü türlü renk almış, şu insana dön de bak!
.…Kâinat ağacını, donatmış yaprak yaprak,
…...Asla mümkün değildir, aşk olmadan yaşamak.

……………….Aşığa cevr-i cefa, sanma ki; ona eza,
……………Belki yârinden ona, lütfedilen bir vefa,
……….Gafil olan aldanır, sanır ki bu bir cefa,
……Bin inayet gizlidir, bilirse sürer sefa.

…….Cefası olmayan aşk,
……….Harap olmuş bir bina,
…………..Öyle bir deva ki…
……………..Onun şahidi cefa!...

Yüce Rabbin Meleklere Hitabı

Yüce Rabbim;
Meleklere.
_” Ey Meleklerim!
Yarattığım Adem’in,
Sizden daha bilgili olacağına şaşmıştınız.
Eğer siz ondan daha bilgili iseniz,
Şu yarattıklarımın adlarını,
Bana birer birer söyleyiniz.”Dedi.

Melekler:
-“Ey Yüce Rabbimiz!
Adın dilimizde tespih,
Seni över, yüceltiriz.
Sen, ne eksik ne de faydasız iş yaparsın.
Sen bize ne bildirmişsen,
Biz ancak onu biliriz.
Senin bildirdiğinden başka bilgimiz yoktur.
İnanırız ki;
Her yarattığı şeyin hikmetini bilen.
Hakim-i Mutlak sensin.

Yüce Allah o zaman:
Adem’e döndü, şöyle buyurdu.

-“ Ey Adem!
Gökte uçan kuşların,
Yerde gezen hayvanların,
Kırda açan çiçeklerin,
Her ne varsa böceklerin,
Adlarını say “ Dedi.

Adem Ata, söyleneni yaptı.
Saydı birer birer isimlerini.
O zaman melekler secde etti Adem’e!

………Muhabbetin güzeli,
………….Tattırmadı zevkini,
………………Tattırmadı İblis’e…
………………….Sakladı halvetinde.
……………….…….Ulvi muhabbetini.
………………………Öğretti birer birer,
…………………………Öğretti tam deminde,
……………………………Kaldırdı yokluğun peçesini,
………………………….....Kaldırdı melekût âleminde!

……………………...Şan verdi, şeref verdi!
………….…….Kıldı kendine yâr,
…………..Secde edin durmayın,
………..Siz de olun bahtiyâr.

…….Melekler kapanırken,
….Emre uyup secdeye,
…………Gururuna kapılan,
……………….İblis oldu isyankâr.

-“Ben ateşim o toprak,
-.Secde etmem ki” dedi.

Cenab-ı Hak;
“ Hani biz Meleklere;
Adem’e secde edin demiştik te,
İblis’ten başkası secde etmişti ya,
İblis büyüklüğe kapıldı.
Kâfirlerden oldu.” (Bakara 34)

Yaradan etti lânet,
Kör şeytanı haşladı,
……“Haydi defol git” dedi!

Şeytan’ın düşmanlığı ta o zaman başladı.
Bu azarlamayı Yüce Rabbim,
Şöyle dile getiriyor:

-“Ey İblis !
Kendi kudret elimle yarattığıma,
Secde etmekten seni alıkoyan nedir?
Kibir ve büyüklük içinde misin ?
Yoksa kendini, yüce mi sanıyorsun.” (Sad 75)

Şeytan, işte o zaman,
İstedi ondan mühlet.
Ya Rabbim;
-“Ben ondan daha hayırlıyım,
Sen beni ateşten,
Onu ise balçıktan yarattın.” (Sad 76)

“…..Ne olur Ulu Tanrım,
……….İzin verirsen eğer,
……….……Kıyamete dek beklet.
..……….….….Neler neler yaparım,
…………….….... Yarattığın insana “
……………………Diye izin istedi..

………………….Yaradan izin verdi
………………..“Dilediğini yap” dedi.
……………. Onun bu kindar hali,
…………..Kıyamete dek sürecekti.
……..…Çilesi insanlığın, ta o zaman başladı…

Yüce ALLAH!
Hz. Adem’e:
-“Gel şimdi,
Cennetimde ebedi hayata kavuş.” Dedi.
Adem, artık Cennetteydi.
Cennetin ne güzel yiyecekleri vardı.

Ağaçlar yemiş doluydu.
Şırıl, şırıl sular akıyor,
Su kenarları çiçek açıyor,
Adem o billur sulardan içiyordu.

İçiyordu içmesine amma,
Kendisi gibi,
Kendi cinsinden biri,
Bir yoldaşı olsaydı!
Onunla sohbet etseydi,
Yalnızlıktan kurtulup,
Otursaydı onunla….
Okşasaydı saçını,
Sevseydi onu,
Ne olurdu!

Havva’nın yaratılışı ve
Cennetten kovulmaları

Açtı avucunu,
-“Ya Rab,
Ey benim güzel Allah’ım!
Alnıma bir Nur verdin.
Beni sevindirdin.
Beni şerefe erdirdin.
Ne olur, bana acı,
Beni Cennetinde yalnız bırakma.”dedi.
Yüce Allah duydu onu.
Duasını kabul etti.

Her aşk’ın tecellisi, başka ,başka görülür,
Kimi yakar yüreği, hiç sönmeyen har olur.
Kimi Adem’i bile, kovdurur cennetinden,
Doğduğuna bin pişman, dünyası da dar olur!

Kimi mecnunu olur, ayırmaz çölden gözü,
Her gördüğü bir Leylâ, yol eder dağı düzü,
Kimi aşkından sarhoş, unutur sazı sözü,
Görünce sevdiğini, muhabbeti var olur.

Ey Adem;
-“Sana kendi cinsinden bir eş yaratacağım.”Dedi.

Adem, o kadar sevindi,
O kadar sevindi ki,
Sevincin yankıları içinde,
Hayaller kurdu.
Sonunda derin bir uykuya daldı.
Tatlı rüyalar gördü.

Cennet’in bahçesini aydınlatan,
Aydınlatan ışıklarla gözlerini açtığında,
Yanı başında kendi gibi bir insan,
Bir insanı oturur buldu!
Ona gülümsüyor, ona bakıyordu.
Şimdiye kadar hiç görmediği,
Bir yaratıktı bu, bu bir kadındı!

-“Sen kimsin?
Adın ne senin?” Dedi.
Kadın yine gülümsedi!
-“Ben bir kadınım,
Adım nedir ben de bilmiyorum.” Dedi.
Adem kadına baktı, baktı uzun uzun!
Onu süzdü.
Sevindi.
Gönlünü bambaşka duygular sardı.
Konuştu, konuştu onunla!

-“Sen de benim gibi kımıldıyorsun,
Benim gibi bir hayat taşıyorsun,
Sen de bir insansın!
İnsansın tıpkı benim gibi!..”Dedi.

Ademin yanında bir kadın görünce:
Yetmiş bin Melek indi.
-“Ey Adem! Dediler.
Sen ki, çeşitli kuşların,
Çiçeklerin böceklerin ismini bildin.
Bunun da adını söyle!
Kimdir bu?

Adem:
-“Bu bir kadın, Onun adı HAVVA dır dedi.

Yüce ALLAH:
İşte istediğin eşi sana verdim.
İkiniz Cennetimde yaşayın.
Gezin dolaşın.
Kevser sularından için.
Yemişlerden toplayın.
Nimetlerim sizindir.
Karnınızı doyurun.
Hepsinden ağız tadı bulun.
“Ey Adem!
Sen karınla, cennette otur.” (Bakara 35)

“Orada ne varsa,
….İstediğiniz kadar yiyin için,
……Bol bol,
…….Amma!
……….Şu ağaca yaklaşmayın!..
.…..…..…Yoksa zalimlerden olursunuz!”
…………………………….Diye uyardı!...

Uydu da kör şeytana, muhabbetin güzeli,
Uyduda ise şimdi, nasıl değer güz eli.
Yediler ikisi de, o meyveyi nedense!
Yedi’ler, kırk’lar olsa, dinlemez her ne dense.
Eman etse bilemez, o mihrap kaç veraklı,
Emanetse uymasın, sen insana ver aklı!

“Ey Adem!
Doğrusu bu,
Senin ve eşinin düşmanıdır.
Sakın sizi cennetten çıkarmasın,
Yok sa bedbaht olursun.
Doğrusu cennette ne açlık hisseder,
Ne de çıplak kalırsın.
Orada ne susarsın,
Ne de güneş’in sıcağında
Kalırsın.” (Ta-ha 117-119)

…..…….…..………Ey sadakat yolunda,
………..…………Ayak direyenler,
………………..Ey vefa yolunda
.……….…….Sözünden dönmeyenler,
…..……..…İmtiyaz şerefine
…………Ermek isteyenler!..
..……..Sizi biraz korku,
…..…Biraz açlık,
..….Biraz mal, biraz canla,
…Gözlerinizin nuru çocuklarınızla, Deneriz.

…Korkun ahiret günü hesabından.
……Yalan dünya şerrinden sakının.
……..Sabredin.
……….Sabredenleri lütfumuzla ihya ederiz.
…………Deyiniz ki, biz ondan geldik,
..………….Yine ona döneriz.”(Bakara 155-157)

Hak yolunun yolcusu, musibetli zamanda,
Sabreder şeref bulur, yükselir başa geçer,
Zamanın mihenk taşı, boşa döndüğü anda,
Dünya denen şu handa, ömürler boşa geçer!

“ Ama şeytan ona vesvese verip,
Ey Adem!

Sana sonsuzluk ağacını,
Çökmesi olmayan saltanatı,
O saltanatı göstereyim mi?
Diye kandırdı onları.
Bunun üzerine ikisi de,
Ağacın meyvesinden yedi.
Ayıp yerleri görünüverdi.
Cennet yapraklarıyla,
Örtünmeye çalıştılar.
Adem Rabbine baş kaldırdı,
Ve, yolunu şaşırdı. (Bakara 121)

Kuru bir taneye harman gizleyen,
Sınırsız mucize güce hayranım.
Yılan zehirine derman gizleyen,
Sırların sahibi güce hayranım.

Çiçekten arıya polen toplatan,
Kovanda peteğe balı kaplatan,
Akrep kıskacına ağı saklatan,
Evrenin sahibi güce hayranım.

Kozada böceğe ipek sardıran,
Yumurta içinden kabuk kırdıran,
Direksiz yerleri göğü durduran,
Kudretin sahibi güce hayranım.

Zerreden kürreye yoktan var eden,
Gündüzün güneşi yakıp har eden,
Buharı bulutta yağmur kar eden,
Sırların sahibi güce hayranım.

Rivayet edilir ki;
İblisin haset damarları kabardı,
Kabardı amma sezdirmedi,
Sezdirmedi onlara!
Onlara dost edasıyla yaklaştı.

Yaklaşarak onlara,
Yasak meyveyi kandırarak yedirdi.
Yedirdi,
Havva ile Adem’e!
O zaman sardı,
Sardı her ikisini de gaflet uykusu!....

Öyle mahcup oldular ki,
Uyanınca uykudan,
Mahcubiyetlerinden utandılar.

Utançlarından eydiler başlarını önlerine,
Utançlarından bakamadılar Rab’bil alemine!
Kızardı ikisinin de yüzleri !...
Şaşırdıkça şaştılar,
Hayretler edip,
İzzet tahtında iken,
Sefaletin gayyasına uçtular.

Onlara şöyle dedi :
“Ben size bu ağaçtan,
Yemenizi yasaklamadım mı?
Şeytanın size apaçık bir düşman,
Olduğunu söylemedim mi? (Araf 22)

Kul Hak emrine uymayınca!
Kerem elbiseleri,
Soyuldu vücutlardan.
……Saraylarda gezerken,
….…..Melekler hizmet edip,
….….....Neşe sevinç duyarken….
………..….Uzanan iblis eli,
….…............Yıktı saraylarını.
.…….……..…Çıplandı vücutları,
.…..….………..…Utandılar kendi kendilerinden.
………………Ağaçlara koştular,
…..………..Yaklaştıkça,
…………Ağaçlar bile kaçtı, kaçtı onlardan.

……..Dünya denen çilehanenin,
……Kapısını açtılar.
…Her biri başka,
Başka diyarlara uçtular.
İşte o zaman,
Zat-ı Kibriya’dan,
Yetişti şöyle hitap:

….“Ey Adem!..
…….Benden mi kaçıyorsun?
…….…Bu telaşın neden?”

--“Hayır, hayır!..
…Kendimden kaçıyorum.
…..Utandım yaptığımdan,
….….Senden, yine sana kaçıyorum.”

İncir yaprağı, yetişti imdadına,
Yaratanın emri ile,
İndiler dünya katına.
Kerem ufkundan belki bir lütuf,
Affın güneşi doğar diye……
Umutla bakındılar.

Niye?
Niye o kör şeytana kandılar.!.

Yüce Yaratan:
--“ Ey Adem!
Suçun büyüktür.
Sen artık, bu Cennet ilinde kalamazsın.
Sen, seni yarattığım balçık dünyaya ineceksin.
Orada sıkıntılar çekeceksiniz.
Güçlükler içinde çalışacak,
Kendi hayatınızı kendiniz kazanacaksınız.
Bir vakte kadar orada kalacaksınız.” Dedi.

“ Cennetten yere inin.
Kiminiz kiminize düşman olarak,
Yere ulaşın. Orada sizin için,
Mekân tutacak bölgeler vardır.
Eceliniz gelene kadar orada kalacaksınız.” (Araf 24)

İnsan bu, hem cahil hem zalim, bunu başka kim yapar,
Bir de o, çok şerefli bir varlık, olmasıyla övünür,
Hem de kör şeytana uyup, Allah yolundan sapar,
Kovulunca pişman olur acı acı dövünür.
Alemlerin Rabbinden özür diler, af diler.
Yaradanım! acı bana ne olur halim?..Der.

Ben aziz bir kul iken, şimdi acizim,
Kim ne derse desin, bizi o yaktı.
Ayıktık amma, çok geç kaldık.
Dikkat edin sizler yanmayın.

Her canlının sonu ölüm.
Elbet hesap verir bir gün.
Diyordu ki,
O anda dilinden;
“Bismillahirrahmanirrahim!”
Sözcükleri döküldü.

İşte o anda,
Haber getiren melek, yetişti ona,
Belki yine açılır,
Merhamet kapıları, açılır sana.
Birazcık dur,
Bekle, bekle sen !
Belki,
Besmelenin hatırına,
Açılır sana kapılar,
Rahmet olur saçılır.”Dedi….

…Gaipten yeni bir ses,
…Cebrail’e ulaştı:
“Niye?
Adem’e mani oldun, sen niye?

Cebrail’den el cevap:
“--.Ya İlah-el alemin;
……………Adem seni, rahman ve rahim diye andı,
……….Rahman sensin, rahim yine sen!..
………Rahmet denizini aç,
..……Dalgalanıp inayet enginlerinde kabarsın,
……..Bu isyankâr kulunu,
…….Belâ girdabından, selâmet kıyısına atsın.

………………………....Ümidini yeşertsin,
.…….….Gül bahçelerinde, keramet bulutları,
.………….….Üstüne rahmet yağmurları döksün.”

“--Ey Cebrail!
…..……Benim rahmetim sonsuz,
…..…..…….Sadece ona değil, herkes için geçerli.
..……………….Nefse özgü değil,
…..………….….….Sebat edip dayanan,
…………………..Ahiret âlemine yüz tuttuğu zaman,
…………..…Fâni dünyadan bu âleme geri dönen,
………….Tüm Adem evlâdına sığınak benim.
……Duaları duyan benim,
…Kim af diler İse affederim!
Affederim
Affederim!…..”

Senden başka var mı, var mı bir İlâh!..
Semavat’ü zemin, ediyor semah,
Affedersin kulu, işlese günah,
Yücelerden yücesin sen.

Öyle cömertsin ki, ayırmazsın kulunu,
Bağışlar, affeder düz eylersin yolunu.
Mutluluğa erdirir, hayr eylersin sonunu.
Görünmez bir, nicesin sen.

Âşk için âşık için, selâmet yurdu yok,
Aşk yolunda acı, keder çile çok,
Belâ yurdudur aşkın mekânı,
Aşıklar yaşar aşkı,
Dünyada şaşkın.
Tahammül
Yok!
Tahammül yok ise ey gafil!
Acı söze,
Lânet okuma selâmet yolunu seç…

.…….Zevk beklerken böyle aşktan,
…………….…Mutluluğu çoktan unut,
………………………Gerek yok fazla söze,
…………………………..Aşk yakar, aşk kavurur,
…………………………………...….Düşürür seni köze.

Muhabbetin gelini, nefsine cazip gelen,
Adem’e men edilen, o meyveye,
Cennetteki meyveye, sürmeyecekti elini.

İnsanoğlu, nedense meraklı,
Meraklı yasaklara!
Uyarsa kör şeytana,
O, karıştırır aklı.
Kör şeytandır mutlaka,
Saptırır insanları, çiğnetir yasakları!

Rivayet edilir ki:
Haram ağaç şeklinde, muhabbetin güzeli,
Cennet bahçelerinde, almıştı zulme ferman,
Hiç bir şeye değmedi, güzelin nurdan eli,
Bu âlemde kılmadı, ilâhi derde derman.
Bazen de çıktı arşa, göründü duman duman.
Tecelli etmek için, her sabah seher yeli,
Ademle Havva Ana, can bulduğu zaman.
Cennetin fezasında, eza yok dedi Rahman.
Alem şerefle doldu, görünce bu güzeli,
Gökte melekler bile, kaldılar ona hayran!

………….Adem cennette iken,
……………………….Muhabbetin gelini,
……………………Haram ağaç şeklinde,
………………..Ademe gösterildi.

…………..Ademin gönlü aktı,
……….Hayran kaldı güzele,
……Sevgiyle ona baktı.
………..Kavuşmak arzusuyla,
…………..Gitti eteğin tuttu.
………………Tutma dedi, tutma!
…….Harem dairesinin perde tutanı,
…………….Yasakladı elini.

Ey Adem!.
….Bu süslü gelinin elbisesi,
……Göz yaşı cevherinden.
……..Yakuttur yüzünün nuru.
…………O nuru sen iyi koru.
…………….Saklanmıştır çünkü o!
……Yaban elin gözünden.

…………Cennetin sarayında,
…….….…Buna çare bulunmaz.
….……..Tahammül edersen,
……….Süslenir dünya evi.
….….Nasip olur sana da,
..…Güzelin güzelliği.

Huduttur arş-ı alâ, gören gözün ferinde..
Nem dolu gözlerinin, göz yaşı cevherinde,

Sönmeyen aşk ateşi, alev alev yakuttur,
Dünyalık hiçbir cevher, bundan üstün değildir,
Niyazın göz yaşları, cevherden üstün gelir.
Huduttur arş-ı alâ, gören gözün ferinde..

Ateş saçan aşk âhı, sanma ki sönmez değil,
İlelebet sürmez ki, elbette sonu gelir.
Dünyalık hiçbir cevher, üstün değil bunu bil,
Nem dolu gözlerinin, göz yaşı cevherinde.

……..Sevmenin ehli isen,
………… Belâ okuna hedef!
……………….Hilkatin halvetinde,
……………Muhabbet kandili yak!...
…………………....Yağan belâ yağmurundan koru!

…………………………Yaratılış bahçesinde,
……………….…Sadakatin fidanını sula.
………………Çok geçmeden görünür,
………Felâket yolunun sonu,
…Sıkıntı ateşiyle,.parlat cilala onu!

Buyurdu Resulullah:

--“ Allah severse, belâya eyler duçar,
……….Böyle belâ ölçüsü, sevgidir sadakattir.
…………Yakmaz asla elini!..
…………….Mümin cefa çekmezse,
………………Bilemez cehennemin azap dolu halini.

Şu fani dünyanın, dayanılmaz ahına,
Mümin acı çeker, dert görür,
Sabrı ile yaklaşır, mutluluk dergâhına.,,

………İnsan topluluğunda,
…………Hakk’a en yakın zümre olsa,
…………….Veremez asla haber.
………………….Ancak onun yolunda
………………………Rehber olur Peygamber.

Peygamberler, evliyâlar, erenler,
……………..Ona gönül verenler.
…………………Hiç karşılık beklemez.”

“ Benim çektiğim çile,
……....Çilenin en hasıydı,
.……….…Dökülen göz yaşları,
………..….. Ayrılığın yasıydı.
…………….….Böyle göz yaşı dökenler,
…………………..Sanılır ki hep deli,
…………..…Çekmedi benden başka,
………Ne bir aşık, ne de veli…”

Cenab-ı Allah,
İnsanların dünyadaki hallerini,
Kaderlerini,
Ecelleri gelince ne olup biteceğini,
Şöyle haber veriyor kutsal kitabında:

“Yer yüzünde yaşarsınız,
Takat bulur koşarsınız.
Orada ölür,
Oraya gömülürsünüz.
Oradan çıkarılırsınız.” (Araf 25)

Adem bu sözleri duyunca;
Çok üzüntü duydu.
Demek ki Yüce Mevlâ,
Onları cennetten kovuyordu.

Kovuyordu ki,
Yüreği burkuldu.
Ağladı, ağladı!
Havva da ağladı.
Kanlı göz yaşı döktüler.

-Ey ULU ALLAH’IMIZ,
Yüce Mevlâ’mız;
-“Yaptığımız işe çok pişmanız.
Bize acı,
Bize merhamet et!
Bizi bağışla!” diye dua ettiler.
Allah Onların duasını kabul etti.
Çünkü Allah;
Esirgeyen, bağışlayan, tövbeleri kabul edendir!

Yetişir şeytan şerri, ona uyduğu anda!
Belâ çekmeden insan, dünyada atmaz kadem,
Arkadaş olur belâ, ömür boyu zamanda,
Basınca ayağını, ham âleme şu Adem.
Ehl-i küfrün ezası, yüreğinde alır dem.
Bu dergâha yükselmek, son murattır o canda,
Mutluluk ancak budur, feyizle feza kerem.
Gönüllere nur dolar, nur gözüyle ister görem!
Onunla şeref bulur, ona kavuştuğu anda,
Dileği ancak budur, feyizle canım verem!

Cennet meclisinde,
Felâh bulmaz kanlı göz,
Dünya evinin malı,
Gelinliğin süsü, gelinin güzel yüzü,
Şu fani dünyaya öz!
Çaresiz kalan,
Neler yapacağını,
Bilmeyen Adem!
Kavuşmak arzusuyla,
Cennet evinden, istemeyerek çıktı.
Dünyanın çile, dolu evini seçti.

Sevgi hevesi,
Tuttu sabrın eteğini…
O anda bir nida yetişti!

Ey Adem!
- “Havva’dan uzaklaş,
…………Feragat yurduna geç,
……………Belâgatın baş köşesine otur.
…………………Hicran aleminde dur.

YER YÜZÜ HAYATLARI İLE DECAM EDECEK.