Gülce Edebiyat Akımı

Şu anda Hafif Görüntüleme modundasınız. Sayfayı normal görüntülemek için, buraya tıklayın.
TÜRKİYE ve AZERBAYCAN HALK ŞAİRLERİNİN
“BEĞENMEZ” REDİFLİ ELEŞTİRİ ŞİİRLERİ

Nail TAN*
Türk Âşık Edebiyatı ürünleri içinde yergi/taşlama konulu şiirler büyük ilgi görmüştür. Çünkü, halk şairinin/âşığın edebî, toplumsal görevlerinden biri de halkın gözü-kulağı-dili-beyni-yüreği sıfatıyla içinde yaşadığı ulustaki toplumsal-siyasal-ekonomik bozuklukları dile getirmek, eleştirmektir. Bu görevini yerine getirirken kullandığı şiir kalıpları genellikle koşma (geraylı), destan ve tekerlemedir. Kanaatimizce, yergi konulu şiirlerden uzun olanlarına destan demek gerekir. Tekerleme terimi, uygun değildir ve şiirin eleştiri gücünü zayıflatır. Şiiri, eğlenceye, güldürüye yakınlaştırır. Halk şairlerinin yazdığı destanlar konusunda geniş bir tasnif denemesi yayımlayan Ali Yakıcı, bu tür destanları 3. Yergi Destanları başlığı altında tasnifine almıştır. Özkul Çobanoğlu, ayrıntılı destan tasnifinde bu tür destanlara yer vermemiş, ancak destanların yermeye yönelik işlevine vurgu yapmıştır. Eleştiri nitelikli âşık sanatı şiirlerinin genel adı ise taşlamadır.
Türkiye ve Azerbaycan halk şairleri/âşıkları, “beğenmez” redifli çok sayıda, eleştiri/taşlama nitelikli destan (bazen tekerleme başlıklı), koşma (geraylı) yazmışlardır. Bunlar içinden en önemlileri ve bu arada şairi karıştırılanları bildirimizde ele alınmıştır.
Türkiye’de yayımlanan “beğenmez” redifli “Ormanda büyüyen adam azgunu/azgını” mısrasıyla başlayan destan Kazak Abdal, Muhyiddin Abdal ve Develili Seyranî’ye; “Acap âhır zaman oldu gâziler” mısrasıyla başlayan şiir de Kâtibî ve Kâtip Ali'ye mal edilmiştir. Bildirimizde, söz konusu şiirlerin gerçek şairleriyle ilgili görüşlerimizi belirteceğimiz gibi nazire (benzek) şiirlerden de örnekler vereceğiz.
“Beğenmez” redifli şiirlerden en ünlüsü ve üç âşığa mal edileniyle incelememize başlıyoruz. “Ormanda büyüyen adam azgunu” mısrasıyla başlayan “beğenmez” redifli şiir, birçok kaynakta Kazak Abdal (16. yüzyıl, 16-17. yüzyıl) adına yayımlanmıştır. Bazı yazarlar, şiirin diline müdahale edip ölçünlü (standart) Türkçeye uydurup söz gelimi “azgunu” kelimesini “azgını” şeklinde yayımlamayı uygun bulmuşlardır.

Ormanda büyüyen adam azgunu
Çarşıda pazarda insan beğenmez
Medrese kaçkını softa bozgunu
Selam vermek için kesan beğenmez

Âlemi ta’n eder yanına varsan
Seni yanıltır bir mesele sorsan
Bir cim çıkmaz eğer karnını yarsan
Câmiye gelir de erkân beğenmez

Elin kapısında kul kardaş olan
Burnu sümüklü hem gözü yaş olan
Bayramdan bayrama bir tıraş olan
Berbere gelir de dükkân beğenmez

Dağlarda bayırda gezen bir Yörük
Kimi timar sipah kimi ser-bölük
Bir elife dili dönmeyen hödük
Şehristâna gelir ezân beğenmez

* Kültür ve Turizm Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Emekli Genel Müdürü

Bir çubuğu vardır gayet küçücek
Zu’m-ı fâsidince keyif sürecek
Kırık çanağı yok ayran içecek
Kahvede fağfuri fincan beğenmez

Yaz olunca yayla yayla göçenler
Topuz korkusundan şardan kaçanlar
Meşe yaprağını kıyıp içenler
Rumeli bohçası duhân beğenmez

Aslında neslinde giymemiş hâre
İş gelmez elinden gitmez bir kâre
Sandığı gömleksiz duran mekkâre
Bedestene gelir kaftan beğenmez

Kazak Abdal söyler bu türlü sözü
Yoğurt ayran ile hallolmuş özü
Köyden şehre gelen bir köylü (Türk’ün) kızı
İnci yakut ister mercan beğenmez
Kazak Abdal

Aynı şiir, önemli farklılıklarla, bir kaynakta (160-190 yıllık bir cönkte) 16. yüzyıl halk şairlerinden Muhyiddin Abdal adına da kayıtlı görülmüştür. Yedi dörtlükten ibarettir ve nazire değildir. Dilden dile dolaşırken unutulan kelime ve mısraların yerine başka kelime ve mısralar yerleştirilmiştir. Okuma yanlışları da bulunduğunu sanıyoruz.

Köknende (?) büyüyen adam azgunu
Çarşıda pazarda adam beğenmez
Medrese kaçığı, softa bozgunu
Bir selam vermeye adam beğenmez

Soyunmuş, hamamda birkaç kişi var
Mektepten kaçana günah işi var
“Rabb-i Yessir”de de dört yanlışı var
Meclise gelir de irfan beğenmez

İller kapusunda kul ferraş olan
Burunu sümüklü, gözü yaş olan
Bayramdan bayrama tıraş olan
Şehre gelür de dükkân beğenmez

Bir çapkını vardır, gayet küçücek
Zu’mu fâsıkınca keyif sürecek
Evinde çanak yok ayran içecek
Komşuya varır da zahan beğenmez

Yayladan yaylaya konup göçenler
Topuz korkusundan şehre kaçanlar
Çınar yaprağını kıyıp içenler
Vardar Yenicesi duhan beğenmez

Dağlarda bayırda kalmadı Yörük
Kimi ispah olmuş, kimisi bölük
Elif demeye dil dönmeyen hödük
Camiye gelür de imam beğenmez

Muhyiddin Abdal, yamru sözler sözü
Yoğurt ayran ile hallolmaz özü
Şehr-i azime varsa bir Türk’ün kızı
Lâl u yakut ister, mercan beğenmez
Muhyiddin Abdal

Şiirdeki “Türk’ün kızı”ndan kasıt, şehre gelmiş köylü kızıdır.
Şiirin ikinci çeşitlemesi ise Develili Âşık Seyranî (1807-1866)’ye mal edilenidir. Nazire (benzek) değildir. Kazak Abdal’ın şiirinden farklı dörtlük (3. dörtlük) ve mısralar (4, 8, 13, 19, 20, 23, 25, 29, 30, 31, 32 gibi) olmakla birlikte ikinci şiire göre aslına daha yakındır. Tespitimize göre, şiirin Develili Seyranî’ye mal edilmesine sebep, Haşim Nezihi Okay’ın 1963 yılında yayımladığı Seyranî kitabı olmuştur. Sonraki yıllarda Seyranî kitabı hazırlayanlar (Uyguner, Kasır, Yüksel, İslamoğlu gibi), şiiri kopya etmişler, Kazak Abdal’ın şiiriyle karşılaştırma zahmetine girmemişlerdir. Söz konusu şiir şudur:

Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda seyran beğenmez
Medrese kaçkını, softa bozgunu
Selam vermek için insan beğenmez

Âlemi ta’n eder yanına varsan
Seni de yanıltır mesele sorsan
Bir cim bile çıkmaz karnını yarsan
Meclise gelir de erkân beğenmez

Her çeşit insandan birkaç eşi var
Mektepten kovulmuş günah işi var
“Rabbi yesir”de dört yanlışı var
Tahsil etmek için irfan beğenmez

Ellerin evinde çul firaş olur
Burunu sümüklüdür, gözü yaş olur
Bayramdan bayrama tıraş olur
Gider berbere de dükkân beğenmez

Dağlarda taşlarda dolaşan Yörük
İnsanlar içine çıkmayan hödük
Bir elife dili dönmeyen sürtük
Şehirde tecvitte Kur’an beğenmez

Yayladan yaylaya konup göçer de
Arpayı buğdayı ekip biçer de
Mısır yaprağın kıyıp içer de
Tütünü bulunca duman beğenmez

Bir odası vardır gayet küçücek
Kendi aklı sıra keyf yetirecek
Bir çanağı yoktur ayran içecek
Kahveyi bulunca fincan beğenmez

Seyranî söyledi bu doğru sözü
Haddeden çekilmiş doğrudur özü
Şehre gelin gitse bir köylü kızı
Lâl ü güher ister, mercan beğenmez
Develili Seyranî

Alevî-Bektaşi şiir geleneğinin ünlü şairlerinden Kazak Abdal’a ait olduğuna inandığımız bu destanın halk arasında büyük ilgi görmesi üzerine bazı halk şairleri/âşıklar tarafından nazire diyebileceğimiz ardılları söylenmiş ve yazılmıştır. Söz konusu şiirlerin en eskisi 17. yüzyıl âşıklarından, Evliya Çelebi’nin de kendisinden söz ettiği Kâtibî’nindir. Kâtibî’nin aşağıdaki “beğenmez” redifli tekerleme başlıklı şiiri , aynı yüzyıl âşıklarından Kâtip Ali adına da kayıtlıdır. Şükrü Elçin, Kâtip Ali adına yayımladığı şiirin, Ali Ufkî’nin 17. yüzyılda kaleme alınan Mecmua-i Saz ü Söz eserinde Kâtip Ali/Kâtip mahlasıyla yer aldığını belirtmiştir. Şükrü Elçin dışındaki bütün araştırmacılar şiiri Kâtibî adına yayımlamışlardır. Ancak, Ali Ufkî’nin eserinde şiirin yer alması, kuvvetli bir delildir. Çünkü, 17. yüzyıldan daha eskiye tarihlenmiş bir cönk, yazma eser bulmak imkânsız gibidir. Kâtip Ali ile Kâtibî’nin aynı şair olduğunu kabul edenler çok azdır. İki ayrı âşık olduğu görüşü daha yaygındır. M. Fuad Köprülü Türk Saz Şairleri’nde biri 17, diğeri 18. yüzyılda yaşamış iki ayrı Kâtibî’den söz etmiş, şiiri 18. yüzyıl Kâtibî’si adına yayımlamıştır. Cahit Öztelli de Köprülü’ye uymuştur. Kâtip Ali’ye mal edilen beş dörtlükten ibaret şiir de tekerleme başlığıyla yazıya geçmiştir. Söz konusu iki şiir şunlardır:

Tekerleme
Acep âhır zaman oldu gâziler
Büyük küçük birbirini beğenmez
Her mümin-münafık cennet arzular
Tanrı nasip ettiğini beğenmez

Kediler köpekler ile savaşır
Emcik deyu çarşu çarşu dolaşır
Nekbetlisi ehl-i ırza ulaşır
Orospular kendi erin beğenmez

Teklif ister bülbül güle konmaya
Pervaneler düşüp şem’a yanmaya
Oğlancıklar iştahından binmeye
Doru ister, atın kırın beğenmez

Babası anası koyun güttüren
Dağ başında kavalını öttüren
Kazma ile başın tıraş ettiren
Âhır;kâr ayak berberin beğenmez

Ot kökü, balta sapının eğrisi
Yine gitmez yüreğimin ağrısı
Sofuluk satar, bazı eşek uğrusu
Âşıkların aşk eserin beğenmez

Talip olmaz derde devâ bilmeyen
Her bir sözden birer hisse almayan
Petrep etin Türkçesini bilmeyen
Âşıkların gizli sırrın beğenmez

Mârifette kâmil olan yiğitler
Mağrur olmaz kendi nefsin öğütler
El içün bilüp gören şâgirtler
Üstâdını, dahi pîrin beğenmez

Er olmaz kalbinde tutan gümânı
İsterse dolaşsın Hind ü Yemen’i
Der Kâtibî bizi beğenmeyeni
Deli gönül beğen derim beğenmez
Âşık Kâtibî

Tekerleme
Acab zaman oldı şimdi gâziler
Büyük küçük birbirini beğenmez
Hep mümin münafık cenneti özler
Hâlik nasib itdüği yeri beğenmez

Kediler köpekler ile dolaşur
Nekbetisi ehl-i ırza ulaşur
Mekik deyü çarşu çarşu dolaşur
Orospular erlerini beğenmez

Anası babası koyun gütdüren
Dağ başında kaval ötdüren
Kazma ile başın tıraş etdiren
………. ayak berberin beğenmez

Ot köki, balta sapının eğrisi
Yine gitmez yüreğimin ağrısı
Sofî olmuş bazı eşek uğrısı
Âşıklarda aşk eserin beğenmez

Pâk olmaz gönülden tüten dumanı
İsterse dolaşa Hind ü Yemen’i
Kâtib eydür, bizi beğenmeyeni
Beğen derim, deli gönül beğenmez
Kâtip Ali


17. yüzyıl âşıklarından Kerem’in naziresi ise şöyledir:

Adamı, hayvanı tanıyıp bilmez
Vakıtlar gelende abdestin almaz
Ezanlar okunur, namazın kılmaz
Câmilere gider minber beğenmez

Günde seyyah eder dağ ile taşı
Aklına getirmez cehennem ataşı
Balta ile tıraş ederler başı
Şehre gelende berber beğenmez

İnsansız dağlardır senin otağın
Cahillik yoluna kaynamış yağın
Evinde bulunmaz bir kat yatağın
Kahvelere gider minder beğenmez

İçer rakıyı mest olam deyi
Konuşur eşekle dost olam deyi
İki söz bellemiş ust(a) olam deyi
Kâmiller önünde şiir beğenmez

Sefil Kerem, çeker âh ile zârı
Ana yardım etsin Yaradan Bâri
Acep kim getirmiş bu sert hımârı
Koparmış yuları, urgan beğenmez
Âşık Kerem

Yüzyıllar geçtikçe “beğenmez” redifli şiirlerin sayısı artar. Yeni nazireler söylenir, yazılır. Bunlar arasında; Zileli Tâlibî (1743-1813), Erzurumlu Emrah (1776-1861), Develili Seyranî (1807-1866), Ürgüplü Ferahî (19. yüzyıl), Hekimhanlı Esirî (1843-1913) ve Kağızmanlı Cemal Hoca (1883-1957)’nın şiirleri ilk akla gelenlerdir. Develili Seyranî’nin “beğenmez” redifli bir şiirinden başka Molulu Revaî (1805-1883)’yi taşlayan başka bir “beğenmez” redifli şiiri daha vardır. Molulu Revaî’de Seyranî’ye şiirle cevap vermiştir. Söz konusu nazire şiirler şunlardır:

Destan
Kâmil görüp(*) kâmil insan olmayan
Beğenür kendüyü insan beğenmez
Tiynetinde iman iz’an olmayan
Basiretsüz, ehl-i iz’an beğenmez

Hileynen çuha yeter yoğununda
Tuzağın bek tutar beyler togununda
Kan kırmızı isteyen saman buğununda
Her çiçek boyası, elvan beğenmez

(*) [Görünüp] yerine

Eylemeyen kendi özünde hayali,
Lâfzını bilmeyen, bilmez meâli,
Uryanlık çekmeyen tavus misali
Silkinür dembeden kaftan beğenmez

Tahirim, geçinür boy boya leke,
Utanmaz ki tuta lisanın çeke
Gen günde dünyaya sığmayan leke
Dar günde sığmaya balkan beğenmez

Kayt etmeyen iştigal yapağı
Bir kahve içün gezer beş on konağı
Rafında olmayan melhem çanağı
Kahvehanelerde filcan beğenmez

Diyanetsüz adam çok olur ilde
Yalana taş diker, bun çekmez dilde
Evinde küsülür kötü mitilde
İle mihman olsa, yorgan beğenmez

Yolun bilmez el izin izleyen
İçine uymaz taşrasını yüzleyen
Yerini bilmeyüp köşe gözleyen
Halka sıklet iken yerin beğenmez

Ömründe seçmeyen karayı akta
Girse tada düşer bahçada bağda
Kara çadır ile kışlayan dağda
Gelür şehirlerde evin beğenmez

Eyiler eyiyi, kem kemi bulur
Altunun ayarın, mihengi bilür
Herkese tuttuğu iş yahşi gelür
Tesellümün torunu tuğyan beğenmez

Deve dizi zan eyleyen dizini
Geyik izi sanan inde tavşan izini
Gönlüne koysalar Çingene kızını
Bey diler varmaya, oğlan beğenmez

Doğru yolu koymuş eğriye giden
Günde bir eğreğin sığırın güden
Ahşamadek elin atını yeden
Katırlar sahibi sarban beğenmez

Tâlibî tevekkül eyle Suphan’a
Sen sana nazar kıl bakma yabana
İrfanın öğüttür sözü nâdana
Nâdanı söyletsen irfan beğenmez.
Zileli Tâlibî


Harında bend oldı, bir har-ı nâdân
Zuğmunca rütbe-i bâlâ beğenmez
Hayvanlıktan çıkub olmadı insan
Hâlbuki ârif-i dânâ beğenmez

Necâset gibi pistir anın işi
Kör olsun da çeşmi, dökülsün dişi
“Rabbiyessir”de var sekiz yanlışı
Ders-i medresede ma’na beğenmez

Emrah söylemezdi böyle mecâzı
Ne yapsın beğenmez cahilin yobazı
Kaz izine benzer yazdığı yazı
Basmahanelerde imla beğenmez
Erzurumlu Emrah

Destan
Taaccüp hâli var, bak şu cihanın
Muhabbet etmeğe adam beğenmez
Böyledir ahvâli pîr-i cihanın
Zengin adam arar, gulâm beğenmez

Gurur ü kibirle dolmuş kimisi
Halk içinde rağbet bulmuş kimisi
Sonradan Müslüman olmuş kimisi
Selam vermek bilmez, selam beğenmez

Aksi tabiatta bazı var âdem
Zanneder kendini Zaloğlu Rüstem
Pelit bulmaz iken yemeye bir dem
Fındık fıstık ister, badem beğenmez

Külhan köşesinde kehle ezerken
Bir dilim ekmeğe gözler süzerken
Havuç diye bahçe bahçe gezerken
Biber turşu ister, şalgam beğenmez

Dağlarda döngelle oruç tutardı
Ardıç yemişile iftar ederdi
Omuzda kır aba, şalvar gezerdi
Türlü libaslarla bayram beğenmez

Hamam kıyas edip göle dalarken
Davul sadâsına başın sallarken
Çingân düğününde tulum çalarken
Arapçadan ister, makam beğenmez

Gaibane çok laf vurmuş şaire
İlmühâlin bilmez demiş şaire
Sanki beş, beş para vermiş şaire
Değme bir fasılı sunam beğenmez

Bir nice sofular bizi toplamış
Cevr-i deryasıyla gözün yaşlamış
Okuyup yazmaya yeni başlamış
Camide, mescitte imam beğenmez

Sözü kes Ferahî, uzatma gâlin
Hâl ehlin olmayan anlamaz hâlin
Kadrini anlamaz ehl-i kemâlin
Her yerde şairi hoşnam beğenmez
Ürgüplü Ferahî

Üç beş hurûfâttan hisse kapanlar
Her âlimi, her hocayı beğenmez
Bir iki ilaçla devâ yapanlar
Eflatun’u ve Lokman’ı beğenmez

Her tarafa meydan vurup laf eden
Hevâ-yı nefsine ömrün sarf eden
Karanlıkta gölgesine hayfeden
Rüstem-i Zâl pehlivanı beğenmez

İbâre okuyup mânâ seçmeyen
Aşkın şarabından damla içmeyen
Kendi karısına sözü geçmeyen
Adalette Süleyman’ı beğenmez

Dost benimdir, bana kimse değmesin
Bu sevdadan gayrı vazgeç demesin
Cânân huzurunda boyun eğmesin
Kemter Seyranî’yi bir kul beğenmez
Develili Seyrânî

Molu karyesinde hasır dokuyan
Gelir Kayseri’ye kilim beğenmez
Şöyle böyle birkaç harfi okuyan
Gider medreseye, ilim beğenmez

Birçok zaman ömrü sazlıkta geçer
Orağını alır berdiyi biçer
Belki de gönlünden saraylar geçer
Hasbahçeye girse, gülü beğenmez

Çıkmış yükseğine kaval öttürür
Çoban köpeğine koyun güttürür
Başını baltayla tıraş ettirir
Gider berbere de dükkân beğenmez

Dağlarda taşlarda dolaşan Yörük
İnsanlar içine çıkmayan hödük
Bir elife dili dönmeyen sürtük
Şehirde tecvitte Kur’an beğenmez

Seyrânî söyledi, bu doğru sözü
Haddeden çekilmiş, doğrudur özü
Şehre gelin gitse bir köylü kızı
Lâl-i güher ister, mercan beğenmez
Develili Seyrânî

Fark etmez dört harften ebced demesin
Müderris de her mollayı beğenmez
Bilmez iken elin yüzün yumasın
Abdest almış, serâpâyı beğenmez

İçi dolu kubar, dışın düzetir
Kendin kor, elin aybın gözetir
Lafa gelse, her dost bu yüzedir
Zenginim der, fukarayı beğenmez

Bu âlemde böyle kuruldu tedbir
Kimi haramzade kimisi tezvir
Türk’ün kesesine girse bir mangır
Mîrî vezir vükelayı beğenmez

Anlamaz mânâdan dinle fakihi
Muhammed sûresin halka okuyu
Oturmuş tezgâhta astar dokuyu
Kemha kumaş, kadifeyi beğenmez

İmansızın hilesi çok işinde
Türlü türlü sevdalar başında
Her daim gezer, katar dışında
Esirî der, müptelayı beğenmez
Hekimhanlı Esirî

Şiirdeki Türk kelimesi; “köylü, Yörük” anlamında kullanılmıştır.

Kibr ilinde kin tohumu ekenler
Benlik bulur büdelâyı beğenmez
Haram lokma ile demler çekenler
Helaldan olan sofrayı beğenmez

Mâl-i hille kullanmadır efkârı
Hakk’tan gafil olmuş, şeytanın yâri
Kendi sınıfında var itibarı
Burnu kaba, fukarayı beğenmez

Açsa lisanını âfâta uğrar
Makas gibi sınık kalpleri doğrar
Esna-i sohbette gönüller kırar
Şeyhe münkir, ulemâyı beğenmez

Dinarı din etmiş, nefsine siper
Kudurmuş it gibi göreni kapar
Atmış ahireti, dünyaya tapar
Kârun’dan eşedd, Musa’yı beğenmez

Der ki Cemal, dinden eseri yok yok
Düşmüş kâsiyete cevheri yok yok
Hikmet-i Mevlâ’dan haberi yok yok
Hakikatta hükemâyı beğenmez
Kağızmanlı Cemal Hoca

Osmanlı ve T.C. dönemlerinde yaşamış Türk şairlerinin yanı sıra köklü bir âşık sanatı geleneğine sahip Azerbaycan’daki soydaş âşıklarımız arasında da aynı eleştirel güce sahip “beğenmez” redifli taşlamalar söyleyen/yazanlar vardır. Bunlar içinde, en ünlüleri Âşık Tufarganlı Abbas (16-17. yüzyıl) ve Âşık Valeh (18. yüzyıl)’tir. Tufarganlı Abbas, 16. yüzyıl sonları ile 17. yüzyıl başlarında yaşamıştır. Coğrafi ve teknolojik şartlar dolayısıyla 16. yüzyıl halk şairi Kazak Abdal’dan haberdar olması ihtimali çok zayıf gözüküyor. Bu yüzden şiirine, Kazak Abdal’a nazire gözüyle bakamayız. Şiirin yapısı da oldukça farklıdır. Âşık Valeh ise Tufarganlı Abbas’ın şiirine nazire yazmış olabilir. Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ortak kültürel bağları, âşık sanatı bağlamında ortaya koyan söz konusu iki şiir şunlardır:

Ay hezerat , bir zaman gelibdi
Ala garga şuh terlanı beyenmez
Oğullar atanı, gızlar ananı,
Gelinler de gaynananı beyenmez

Adam var ki, getmeyesen işine,
Adam var, geyiner pustinen deri,
Adam var ki, ayran tapmaz aşına,
Dirdirersen yağlı nanı beyenmez.

Adam var, dağları gezir, serseri,
Adam var, geyiner pustinen deri,
Adam var, me’rifetden yohdu heberi,
Adam var, soltanı, hanı beyenmez

Adam var, dolanır sehranı, düzü ,
Adam var, döşürer gülü, nergizi,
Adam var, geymeye tapanmaz bezi,
Adam var, al geyer, şalı beyenmez.

Adam var, çoh işler eyler irada,
Adam var ki, yetebilmez murada,
Adam var ki, çörek tapmaz dünyada
Adam var, yağ yeyer, balı beyenmez.

Adam var ki, adamların nahşıdı ,
Adam var ki, anlamazdı, nakşıdı,
Adam var ki, heyvan ondan yahşıdı.
Dindirersen heç insanı beyenmez.

Adam var, destine veresen güller,
Adam var, gözüne çekesen miller,
Tufarganlı Abbas başına küller,
Ne güne galmısa, garı beyenmez.
Âşık Tufarganlı Abbas

Hercayı bedelse verme emeğin
Seni sayar, cüvellağı beyenmez.
Kasıblıgda tapmaz yavan çöreyi,
Eşitse baylığı, yağı beyenmez.

Ha bele gelibdi dövrü zamana,
Tülkü hücum edir kebir aslana,
Yabı cövlan edip girer meydana,
Köhlen atı çapmag çağı beyenmez.

Cüzi çeşme neden te’n eder çaya,
Deli könlüm, möhtac olma kimsaya.
Bir kes ki alçagdan çıha ucaya,
Özüden geyrini dahı beyenmez.

Meseldi atlıya çatmaz piyada,
Her-hiş ger gürg girer inada,
Özüne çe gürre verer sehrada,
Kiçik tepeler de dağı beyenmez.

Gerenayin olmaz feryadi ceres,
Def-i lane etmez hezan har ü hes,
Bezirganlar getri metai ebes,
Valeh Hind’den gelen ağı beyenmez.
Âşık Valeh

Sonuç:
Türk Âşık Edebiyatı ve Azerbaycan Âşık Edebiyatı konu, biçim ve türler bakımından önemli ölçüde birbirine benzemektedir. Yunus Emre, Karaca Oğlan, Köroğlu, Kerem, Hasta Kasım, Kurbanî, Tufarganlı Abbas, Elesger, Şenlik gibi şairler ortak şairlerimizdir denilebilir. Bu yüzden “beğenmez” redifli, taşlama/yergi şiirleri her iki ülke âşıklarınca da söylenmiş, halkın ilgisiyle karşılaşmıştır.
Bildirimizde ele aldığımız şiirlerden ikisiyle ilgili sözlü kültür sorunu vardır. İlk şiir, cönklere, yazma eserlere Kazak Abdal, Muhyiddin Abdal ve Develili Seyranî adına kaydedilmiştir. Dili ve Sünni Müslümanların davranışlarını eleştirmesi bakımından şiirin bir Alevî-Bektaşî şairine ait olması ihtimali daha yüksektir. Muhyiddin Abdal’a bir, Seyranî’ye de çok az kaynakta rast geliniyor. Bu bakımdan asıl şair kanaatimce Kazak Abdal’dır. Şiir dilden dile dolaşırken bazı yerlerde şairi ve bazı mısraları unutulmuş, asıl şair yerine bilinen mahallî şair oturtulmuş, halk edebiyatında çok görülen mahallîleştirme olayı yaşanmış, unutulan mısraların yerine de şiirin havasına uygun yeni mısralar eklenmiştir. Şairi karışık diğer şiir ise Kâtip Ali’nindir.
20-21. yüzyıl Türkiye ve Azerbaycan âşık edebiyatında “beğenmez” redifli yeni şiirlerin incelenmesi konusu başka bir bildirimize bırakılmıştır.

---------------------------------------------
Yakıcı, Ali; “Âşık Tarzı Türk Şiirinnde Destan Türünün Tasnifi”, Millî Folklor, S.19, Güz 1993, s. 19-22.
Çobanoğlu, Özkul; Âşık Tarzı Kültür Geleneği ve Destan Türü, Ankara 2000, s. 98-99. Akçağ Yayınları.
Bu konuda en yeni ve geniş araştırma Nilgün Çıblak’ın Âşık Şiirinde Taşlamalar (Ankara 2008, 283 s. Ürün Yayınları) kitabıdır.
Ergun, Sadettin Nüzhet; Bektaşî Şairleri, İstanbul 1930, s. 201.
------------------------------; Halk Edebiyatı Antolojisi, İstanbul 1938, s. 276-277.
Başgöz, İlhan; İzahlı Türk Halk Edebiyatı Antolojisi, İstanbul 1968, s. 182-183.
Öztelli, Cahit; Bektaşî Gülleri, İstanbul 1973, s. 273-274, Milliyet Yayınları.
Arısoy, Sunullah; Türk Halk Şairi Antolojisi, İstanbul 1985, s. 78, Bilgi Yayınevi.
Elçin, Şükrü; Türk Halk Şiiri Antolojisi, Ankara 1988, s. 58, Kültür B. Yayınıç.
Bezirci, Asım; Türk Halk Şiiri, İstanbul 1993, C. I, s. 142, Say Yayınları.
Özmen, İsmail; Alevî-Bektaşî Şiirleri Antolojisi, Ankara 1995, C. III, s. 57-58, Saypa Yayınları.
Sever, Mustafa; Türk Halk Şiiri, Ankara 2003, s. 182, Kurmay Yayınları.
Gürel, Ziya; Halk Âşıklarından Deyişler, Ankara 1980, s. 150-151.
Kasır, Hasan Ali; Seyrânî, İstanbul 1984, s. 242-43.
Yüksel, Hasan Avni; Âşık Seyrânî, Ankara 1987, s. 130-31, Kültür B. Yayını.
Uyguner, Muzaffer; Seyrânî, İstanbul 1991, s. 123-24, Bilgi Yayınevi.
İslamoğlu, Mustafa; Seyrânî, İstanbul 2007, s. 294-95.
Okay, Haşim Nezihi; Develili (Everekli) Seyrânî, İstanbul 1963, s. 184-85.
Ergun, Sadettin Nüzhet; 17. Asır Sazşairlerinden Kâtibî, İstanbul 1933, s. 59-60
Köprülü, M. Fuad; Türk Saz Şairleri, Ankara 1962, s. 416-17, Millî Kültür Yayınları.
Öztelli, Cahit; Halk Şiiri, 18. Yüzyıl, İstanbul 1955, s. 21-22, Varlık Yayınları.
Elçin, Şükrü; Halk Edebiyatı Araştırmaları, Ankara 1997, C. I, s. 111, Akçağ Yayınları.
Şükrü Elçin, Asım Bezirci, Mustafa Sever gibi.
Köprülü, M. Fuad; Türk Saz Şairleri, Ankara 1962, s. 136-150, s. 416-17, Millî Kültür Yayınları.
Arısoy, Sunullah; Türk Halk Şiiri Antolojisi, İstanbul 1995, s. 60-61, Bilgi Yayınevi.
Satoğlu, Abdullah; Molulu Revâî, Ankara 1980, s. 22-23.
Öztelli, Cahit; Zileli Şairler, Samsun 1944, s. 25-27.
Karadağ, Metin; Karşılaştırmalı Transkripsiyonlu Erzurumlu Emrah Divanı, Balıkesir 1992, s. 206.
Baran, Ali; Ürgüplü Halk Şairi Mahfî, Kayseri 1946, s. 42-43. (Destan, kitabın sonunda yer almaktadır.)
İslamoğlu, Mustafa; Seyrânî, İstanbul 2007, s. 292-93.
Satoğlu; agk., s. 22-23.
İslamoğlu; agk., s. 293-94.
Yardımcı, Mehmet; Hekimhanlı Esirî, Ankara 2000, s. 248, KB HAGEM Yayını.
Köktürk, Şahin; Kağızmanlı Cemal Hoca, Ankara 2007, s. 269-270.
Ahundov, E.-Ferzeliyev, T.-Abbasov, İ.; Azerbaycan Âşıkları ve El Şairleri (Akt. S. Sakaoğlu-A. B. Alptekin-E. Şimşek), İstanbul 1985, C. I, s. 30, Halk Kültürü Yayınları.
Azerbaycan Türk Edebiyatı; (hzl. E. G. Seferli-H. H. Yusifli- S. Sakaoğlu-A. B. Alptekin-E. Şimşek), İstanbul 1993, C. II, s. 342, Kültür Bakanlığı Yayınları.
Ahundov-Ferzeliyev-Abbasov; agk., C. I, s. 69.