06/11/2011, 21:40
Yine Bayram…
Kurban Bayramı geldi! Yine ve yine bayramlar geliyor. Bayramlar gelecek. Gözümün önüne o eski bayramlar geliyor. Çocukluğumda yaşadığım o saf duygulu eski bayramlar. Onların neşesi, tadı sanki bir başkaydı. Özledim o çocukluğumdaki bayramları. Yeni kıyafetler, yeni kunduralar, el öpmeler, şekerler, kurbanlar, oşavlar, baklavalar, sarmalar, çorbalar, sütlaçlar, kompostolar, turşular...
Özlüyorum o evvelki dolu dolu bayram hazırlıklarını, bayram günlerini.
Bayramlara birkaç gün varken annemin çiçekli bahçemizi düzenlemesini özlüyorum. O rengarenk bahçenin içinden geçen uzun patikanın iki tarafına boydan boya beyaz taşlar dizmesini özlüyorum. İşten güçten yemek yemeğe zamanı kalmasa da eline bir lokma peynir ve ekmek alarak işe koşa koşa acele etmesini unutmuyorum. Avlu içini süpürmekle, kurumuş çamaşırları telden toplamakla ona yardımcı olmamı da özlüyorum…Babaannemin bize siyah saçta yaptığı akıtmaları özlüyorum. Sonra duvarları kireçle suvamasını özlüyorum. O duvarların beyazlığını, parladığını, kireç kokusunu özlüyorum. Arife günlerinde geçecek yer yok denecek kadar odaların her tarafına serilmiş pide pazılarını ve kadınların, ninelerin unlu ellerini özlüyorum. Yüzlerini, burunlarını unlu elleriyle kaşıyınca o unlu yüzlerine bakarak kahkahalı gülüşlerimizi özlüyorum. Bayramların ilk günüde ellerine büyük naylon poşetler alan çocuklarla birlikte ev ev gezip şeker toplamaları özlüyorum. Kim daha çok şeker toplamış, kimin şekerleri daha farklı farklı yarışmaları özlüyorum. Birkaç gün süren bayram günlerinde çoluk çocuk, hısım akraba, konu komşu ve arkadaşlar bir araya gelip sarmaş dolaşları özlüyorum. Sevilen insanların sarılışında sırtlara ellerin vuruşlarının heyecanını, özlem gidermesini, duygusallığı, sevinç gözyaşlarını özlüyorum. Ayakların üşümemesi için ev sahibinden verilen el örgüsü, yün çetik, terlikleri özlüyorum. Çiçekli kumaşlardan minderlere yer sofralarının vazgeçilmezi olan bağdaş kurularak oturmayı özlüyorum. Çeşit çeşit Türk yemeklerini, dolu dolu sofraları da. Uzun uzun sohbetleri de. Türkü, mani, masal, fıkraları da…
Şimdi bayramlar, bana sanki hüzün veriyor. Bu yıllarda kutlanan bayramlara bakın! Hele de şehirlerde… Bu bayramların hüznü bir başka…Panel bloklar, beton yığınları…Dört duvar arasında televizyon haberlerinde itici ve bunaltıcı seçimler kavgaları…Ülkemizin daha iyi olma kavgaları mı sandınız? Koltuk, para, ün, yönetim, maddi güçü kavgaları…Seçimler ve siyasetçilerden söz etmeyi sevmiyoruz ve söz etmek istemiyoruz, ama etmişken bayram günlerinde şunları da söylemeden geçemiyoruz: Bizim dediğimiz, oy attığımız siyasetçilerin sözlerine göre kültüre karşı, gelenek, bayram, törenlere karşı büyük ilgi ve destekleri var. 22 yıldan beri demokrasinin gelmesiyle varmış…O yüzden kültür değerlerimiz ve kurumlarımız bu durumda… O yüzden kendimizle, tarihimizle, folklorumuzla, edebiyatımızla ilgili bilgimiz bu kadar… O yüzden gençlerimiz böyle…O yüzden memleketimiz böyle…Her bayram gibi konser, bayram sunumları ve gösterileri düzenleniyor. Alın teriyle, büyük çabalarla, yoktan var etmekle, siyasetçilerin verdiği acıları yutkunmakla kendilerini yetiştirmiş solist ve ekiplerin konserleri…Acıları yutkunmak, çünkü yutkunmazsan bu da olmaz. Bu da olamaz. Az da olsa, “şükür, bu da var” demek lazımmış. Çünkü sesini çıkarırsan olmuş gibi görünenler de yok olur.
Şimdi bayramlar, bana sanki hüzün veriyor. Bu yıllarda kutlanan bayramlara bakın! Bayram öncesi konserler de düzenleniyor…Ama o güzel konserlerde siyasetçiler, kendi adlarını duyurma çalışmalarıyla yine diğer seyircilere de olumsuz duygular yaşatıyor. Gençlerin bayram havasını, bayram etmiyorlar. Çünkü farklı kişi ve kurumlardan sunulan sepet sepet çiçeklerin içinden konser sonunda sadece siyasetçiler çiçek veriyormuş gibi sunuluyor. Konser sunucuları sadece siyasetçilerin adlarını okuyor. Neden? Çünkü çiçek sepetlerinden biri küçük. Çünkü küçük çiçek sepetini sunan kurum, yönetici ve genç üyeler onların gözünde yok gibi. Çünkü o küçük sepetin, o küçük çocukların, gençlerin değerini görmeye ve anlamaya kapasiteleri yetmiyor. Oysa o çiçekleri sunmak için tertemiz kalpli, minnacık çocuklar ve gençler guruş guruş para toplamıştı ve onların amacı siyasetçi yöneticileri gibi değildi. Genç seyircilerin amacı, kendi adlarını duyurmak değil, biz çok iş yapıyoruz demek değil. Bunlar, ihtiyaçları kadar maddi gücü olmayan, ama manevi gücü büyük olan, ateş olan, Bulgaristan Türkleri kültürünün temeli olan bir kültür kurumundan çocuk ve gençlerin çiçekleri idi. Kültür, sanat, inasani değerlerini öğrenmek ve korumak için çabalayan ve küçük bir sepet çiçekler getiren çocukların amacı tek idi: Bayram konseri sunan solist, sanatçı ve oyunculara saygılarını göstermek…Şimdi bayramlar, bana sanki hüzün veriyor. Bu yıllarda kutlanan bayramlara bakın! Hele de seçimlerden sonra… Veya siyasetçilerin desteği ile gerçekleşen bayramlara bakın! … Bu bayramların hüznü bir başka… Özledim çocukluğumda seyirettiğim Şumnu Türk Tiyatrosu’nun bayram konserlerini. Orada da sepet sepet çiçekler vardı. Sadece ve sadece çok çok çiçekler vardı. Seyircilerden takımlar giymiş, kravatlar takmış adamların arasında belediye başkanları mı, millet vekilleri mi, herhangi bir partinin temsilcileri mi, kimler var oldunu kimse bilmezdi. Halkın gelirine göre çok para tutan kocaman çiçek sepetlerini kimler getirmiş bilinmezdi. Sunucular o “kültürümüzü, halkımızı, değerlerimizi çok düşünen kişilerin” adlarını söylemezdi. Bayram konserlerine ve şenliklerine güzellik ve renk katan sadece ve sadece çook çiçekler vardı. Siyaset yoktu. Sadece bir partinin yöneticileri değil, herkes vardı. Halk vardı. Bayram vardı. Bu yıllarda kutlanan bayramlara bakın! Kültür ocaklarının havasıyla, tadıyla, coşkusuyla, heyecanıyla düzenlenen bayram konserlerini özledim.
Şimdi bayramlar, bana sanki hüzün veriyor. Son yıllarda bayram günleri sessiz, ıssız, gri, neşesiz, çiçeksiz… Dostlar, komşular köye gitmiş...Hısım akrabalar uzak değil, ama onlara gitmek için yol parası yok. Hatta bazıları çok uzaklarda. Sınır ötesinde, başka dünyada. Öpülen eller sadece kayın valide, kayın peder, baba ve anne elleri. Hatta sadece anne…veya belki de hiç kimsenin…
Şimdi bayramlar, bana sanki hüzün veriyor. Bu yıllarda kutlanan bayramlara bakın! Hele de şehirlerde…Dolu kafeteryaların boş masalarında gürültü, sövmeler, perişan perişan hareketler…Boş sohbetli, kahkahalı, işsiz, ama ellerinde en son model cep telefonlarıyla gençler. Evvel pantalon ve poturlar yıpranınca deliklerine yama dikiliyormuş. Şimdi ise kasten pantalon, kodlar yırtılıp delikler açılıyor. Veya bugünkü bazı gençlerde o donuk bakışlı sorumsuzluk, duygusuzluk, ilgisizlik, acı verici durgunluk…
Bu yıllarda kutlanan bayramlara bakın! Bazı insanlarda, özellikle daha yaşlılarda bayramın ikinci günü yine vazife ve amaçlar sendromu. İş deliliği… Bizleri sevmeyen belediye ve devlet görevlileriyle tartışma. Bazen ise diplomatik, ama nefret, saygısızlık, olumsuz duygu fışkıran kavgalar. Ya da açık açık kabalık, kırgınlık, ezmeler…Kaymak gibi üste çıkma anlamsız çabalar. İş yapmadan yapıyormuş gibi görünmekle boş boş reklamlar. İş yapmakla, çalışmakla değil, kendilerini sadece övmekle başarılar. Dedikodular, başkalarını küçümseme ve kırmalar…Yüzsüzlerin ikiyüzlülüğü…İnsani değerleri taşımayan düşünce, davranışlar, kargaşalar…Sevgi değerini bilmeyenler, bilmek istemeyenler…Hüzün, acıları çıkarmak için yaratılan boş boş uydurma işler…Yorgunluk, yoğunluk, bunalmak, yıpranmak, halsizlik, ilaçlar…
Ve bir bakıyorsun bayram bitmiş veya gün bitmiş. Ay bitecek. Mevsimler akıp gidecek…Ömür bitecek…
Mübarek Kurban Bayramı’nız kutlu, mutlu ve hayırlı olsun!
Nurten Remzi
Şumnu Kültür Evi Başkanı
04.11.2011
Kurban Bayramı geldi! Yine ve yine bayramlar geliyor. Bayramlar gelecek. Gözümün önüne o eski bayramlar geliyor. Çocukluğumda yaşadığım o saf duygulu eski bayramlar. Onların neşesi, tadı sanki bir başkaydı. Özledim o çocukluğumdaki bayramları. Yeni kıyafetler, yeni kunduralar, el öpmeler, şekerler, kurbanlar, oşavlar, baklavalar, sarmalar, çorbalar, sütlaçlar, kompostolar, turşular...
Özlüyorum o evvelki dolu dolu bayram hazırlıklarını, bayram günlerini.
Bayramlara birkaç gün varken annemin çiçekli bahçemizi düzenlemesini özlüyorum. O rengarenk bahçenin içinden geçen uzun patikanın iki tarafına boydan boya beyaz taşlar dizmesini özlüyorum. İşten güçten yemek yemeğe zamanı kalmasa da eline bir lokma peynir ve ekmek alarak işe koşa koşa acele etmesini unutmuyorum. Avlu içini süpürmekle, kurumuş çamaşırları telden toplamakla ona yardımcı olmamı da özlüyorum…Babaannemin bize siyah saçta yaptığı akıtmaları özlüyorum. Sonra duvarları kireçle suvamasını özlüyorum. O duvarların beyazlığını, parladığını, kireç kokusunu özlüyorum. Arife günlerinde geçecek yer yok denecek kadar odaların her tarafına serilmiş pide pazılarını ve kadınların, ninelerin unlu ellerini özlüyorum. Yüzlerini, burunlarını unlu elleriyle kaşıyınca o unlu yüzlerine bakarak kahkahalı gülüşlerimizi özlüyorum. Bayramların ilk günüde ellerine büyük naylon poşetler alan çocuklarla birlikte ev ev gezip şeker toplamaları özlüyorum. Kim daha çok şeker toplamış, kimin şekerleri daha farklı farklı yarışmaları özlüyorum. Birkaç gün süren bayram günlerinde çoluk çocuk, hısım akraba, konu komşu ve arkadaşlar bir araya gelip sarmaş dolaşları özlüyorum. Sevilen insanların sarılışında sırtlara ellerin vuruşlarının heyecanını, özlem gidermesini, duygusallığı, sevinç gözyaşlarını özlüyorum. Ayakların üşümemesi için ev sahibinden verilen el örgüsü, yün çetik, terlikleri özlüyorum. Çiçekli kumaşlardan minderlere yer sofralarının vazgeçilmezi olan bağdaş kurularak oturmayı özlüyorum. Çeşit çeşit Türk yemeklerini, dolu dolu sofraları da. Uzun uzun sohbetleri de. Türkü, mani, masal, fıkraları da…
Şimdi bayramlar, bana sanki hüzün veriyor. Bu yıllarda kutlanan bayramlara bakın! Hele de şehirlerde… Bu bayramların hüznü bir başka…Panel bloklar, beton yığınları…Dört duvar arasında televizyon haberlerinde itici ve bunaltıcı seçimler kavgaları…Ülkemizin daha iyi olma kavgaları mı sandınız? Koltuk, para, ün, yönetim, maddi güçü kavgaları…Seçimler ve siyasetçilerden söz etmeyi sevmiyoruz ve söz etmek istemiyoruz, ama etmişken bayram günlerinde şunları da söylemeden geçemiyoruz: Bizim dediğimiz, oy attığımız siyasetçilerin sözlerine göre kültüre karşı, gelenek, bayram, törenlere karşı büyük ilgi ve destekleri var. 22 yıldan beri demokrasinin gelmesiyle varmış…O yüzden kültür değerlerimiz ve kurumlarımız bu durumda… O yüzden kendimizle, tarihimizle, folklorumuzla, edebiyatımızla ilgili bilgimiz bu kadar… O yüzden gençlerimiz böyle…O yüzden memleketimiz böyle…Her bayram gibi konser, bayram sunumları ve gösterileri düzenleniyor. Alın teriyle, büyük çabalarla, yoktan var etmekle, siyasetçilerin verdiği acıları yutkunmakla kendilerini yetiştirmiş solist ve ekiplerin konserleri…Acıları yutkunmak, çünkü yutkunmazsan bu da olmaz. Bu da olamaz. Az da olsa, “şükür, bu da var” demek lazımmış. Çünkü sesini çıkarırsan olmuş gibi görünenler de yok olur.
Şimdi bayramlar, bana sanki hüzün veriyor. Bu yıllarda kutlanan bayramlara bakın! Bayram öncesi konserler de düzenleniyor…Ama o güzel konserlerde siyasetçiler, kendi adlarını duyurma çalışmalarıyla yine diğer seyircilere de olumsuz duygular yaşatıyor. Gençlerin bayram havasını, bayram etmiyorlar. Çünkü farklı kişi ve kurumlardan sunulan sepet sepet çiçeklerin içinden konser sonunda sadece siyasetçiler çiçek veriyormuş gibi sunuluyor. Konser sunucuları sadece siyasetçilerin adlarını okuyor. Neden? Çünkü çiçek sepetlerinden biri küçük. Çünkü küçük çiçek sepetini sunan kurum, yönetici ve genç üyeler onların gözünde yok gibi. Çünkü o küçük sepetin, o küçük çocukların, gençlerin değerini görmeye ve anlamaya kapasiteleri yetmiyor. Oysa o çiçekleri sunmak için tertemiz kalpli, minnacık çocuklar ve gençler guruş guruş para toplamıştı ve onların amacı siyasetçi yöneticileri gibi değildi. Genç seyircilerin amacı, kendi adlarını duyurmak değil, biz çok iş yapıyoruz demek değil. Bunlar, ihtiyaçları kadar maddi gücü olmayan, ama manevi gücü büyük olan, ateş olan, Bulgaristan Türkleri kültürünün temeli olan bir kültür kurumundan çocuk ve gençlerin çiçekleri idi. Kültür, sanat, inasani değerlerini öğrenmek ve korumak için çabalayan ve küçük bir sepet çiçekler getiren çocukların amacı tek idi: Bayram konseri sunan solist, sanatçı ve oyunculara saygılarını göstermek…Şimdi bayramlar, bana sanki hüzün veriyor. Bu yıllarda kutlanan bayramlara bakın! Hele de seçimlerden sonra… Veya siyasetçilerin desteği ile gerçekleşen bayramlara bakın! … Bu bayramların hüznü bir başka… Özledim çocukluğumda seyirettiğim Şumnu Türk Tiyatrosu’nun bayram konserlerini. Orada da sepet sepet çiçekler vardı. Sadece ve sadece çok çok çiçekler vardı. Seyircilerden takımlar giymiş, kravatlar takmış adamların arasında belediye başkanları mı, millet vekilleri mi, herhangi bir partinin temsilcileri mi, kimler var oldunu kimse bilmezdi. Halkın gelirine göre çok para tutan kocaman çiçek sepetlerini kimler getirmiş bilinmezdi. Sunucular o “kültürümüzü, halkımızı, değerlerimizi çok düşünen kişilerin” adlarını söylemezdi. Bayram konserlerine ve şenliklerine güzellik ve renk katan sadece ve sadece çook çiçekler vardı. Siyaset yoktu. Sadece bir partinin yöneticileri değil, herkes vardı. Halk vardı. Bayram vardı. Bu yıllarda kutlanan bayramlara bakın! Kültür ocaklarının havasıyla, tadıyla, coşkusuyla, heyecanıyla düzenlenen bayram konserlerini özledim.
Şimdi bayramlar, bana sanki hüzün veriyor. Son yıllarda bayram günleri sessiz, ıssız, gri, neşesiz, çiçeksiz… Dostlar, komşular köye gitmiş...Hısım akrabalar uzak değil, ama onlara gitmek için yol parası yok. Hatta bazıları çok uzaklarda. Sınır ötesinde, başka dünyada. Öpülen eller sadece kayın valide, kayın peder, baba ve anne elleri. Hatta sadece anne…veya belki de hiç kimsenin…
Şimdi bayramlar, bana sanki hüzün veriyor. Bu yıllarda kutlanan bayramlara bakın! Hele de şehirlerde…Dolu kafeteryaların boş masalarında gürültü, sövmeler, perişan perişan hareketler…Boş sohbetli, kahkahalı, işsiz, ama ellerinde en son model cep telefonlarıyla gençler. Evvel pantalon ve poturlar yıpranınca deliklerine yama dikiliyormuş. Şimdi ise kasten pantalon, kodlar yırtılıp delikler açılıyor. Veya bugünkü bazı gençlerde o donuk bakışlı sorumsuzluk, duygusuzluk, ilgisizlik, acı verici durgunluk…
Bu yıllarda kutlanan bayramlara bakın! Bazı insanlarda, özellikle daha yaşlılarda bayramın ikinci günü yine vazife ve amaçlar sendromu. İş deliliği… Bizleri sevmeyen belediye ve devlet görevlileriyle tartışma. Bazen ise diplomatik, ama nefret, saygısızlık, olumsuz duygu fışkıran kavgalar. Ya da açık açık kabalık, kırgınlık, ezmeler…Kaymak gibi üste çıkma anlamsız çabalar. İş yapmadan yapıyormuş gibi görünmekle boş boş reklamlar. İş yapmakla, çalışmakla değil, kendilerini sadece övmekle başarılar. Dedikodular, başkalarını küçümseme ve kırmalar…Yüzsüzlerin ikiyüzlülüğü…İnsani değerleri taşımayan düşünce, davranışlar, kargaşalar…Sevgi değerini bilmeyenler, bilmek istemeyenler…Hüzün, acıları çıkarmak için yaratılan boş boş uydurma işler…Yorgunluk, yoğunluk, bunalmak, yıpranmak, halsizlik, ilaçlar…
Ve bir bakıyorsun bayram bitmiş veya gün bitmiş. Ay bitecek. Mevsimler akıp gidecek…Ömür bitecek…
Mübarek Kurban Bayramı’nız kutlu, mutlu ve hayırlı olsun!
Nurten Remzi
Şumnu Kültür Evi Başkanı
04.11.2011