17/05/2008, 04:14
Sahipsiz Şiir
Kıymet bilenin çok diyorsun.
Ve her seferinde sırtını dönüp gidiyorsun.
Bense İstanbul’un Beyazıt meydanında yapayalnız kalıyorum.
Saçlarına taktığın kırmızı gül büyülüyor beni,
İstanbul’u dinliyorum, seni anıyorum
Başımda akşamdan kalmanın,
Ruhumda seni görmüş olmanın sarhoşluğuyla,
Yaşamaya çalışıyorum.
Keşke dediğin gibi olsa…
Kadir kıymet bilenler öylesine çok olsa...
Her güz döneminde biraz daha ağaran saçlarıma
Pamuk gibi elleriyle dokunan olsa.
Konuşmak istiyorsun havadan ve sudan sonra çocukluğumuzdan
Keşke konuşmak bahsinin geçtiği kadar kolay.
Çocukluğumuzdan alınarak kullanılacak kelimeler
Yada karanlıktan konuşacak kadar cesur olsak.
Ve yerine en büyük korkumuzu
Çocukluktan konuşmayı yaşamasak.
Neyi konuşacağız sorusuyla birlikte bir şimşek çakmasa beynimizde...
Ne olacak başkaca bir konu… Ben sen o,,,,, ve diğerleri
Sarılmaya doyamadıklarımızla,
Yalan sevişmelerin ardından,
Ertelediklerimiz,
konuşmaya dayanamadığımız,
Harcamak değil kullandığımız zaman idam edileceğimizi düşündüğümüz
Yasaklı 12 eylül sözcüklerinden, birleştirilerek....
Doğru olan ancak konuşulmayan hayat yalanlarıyla.
Keşke çocuk kalsaydık...
Ve tutuklu muyuz evimizde
Yoksa oyunsuz odaya sürgün müyüz bilinmeden.
Oysa sen tutuklu bense sürgünüm şimdi...
Sorulması gereken bir soru var.
Gitmek mi zor yoksa kalmak mı
Yada sürgün gitmek mi
Yoksa olduğun yerde tutuklu yaşamak mı yani.
Gidenlerin içinde dönememeye dair çocuksu korku
Kalanlarda gidenlerin bir gün dönme umudu...
Kıymet bilenin çok diyorsun.
Oysa kim bilir sensiz kaçıncı gece.
Kim bilir sensiz kaçıncı gece.....
Küskünüm sensizliğe
Sense konuşmak istiyorsun çocukluğumuzdan
Yoksa sensiz geçen günlerimi konuşacağız.
Yoksa sensiz geçen sürgünün adı artık hayat mı?
Süngün ve umuda mahkum olmanın bir adı var mı?
Sensiz seni yaşamak mı yoksa sevmek?
Kıymet bilenin çok diyorsun.
Ben sende gizliyim sevgili.
Ruh beden de gizli.
Ey sevgili seni benim gibi kim sevdi.
Çankaya, Ankara, 27/07/2005
İbrahim İmer
Kıymet bilenin çok diyorsun.
Ve her seferinde sırtını dönüp gidiyorsun.
Bense İstanbul’un Beyazıt meydanında yapayalnız kalıyorum.
Saçlarına taktığın kırmızı gül büyülüyor beni,
İstanbul’u dinliyorum, seni anıyorum
Başımda akşamdan kalmanın,
Ruhumda seni görmüş olmanın sarhoşluğuyla,
Yaşamaya çalışıyorum.
Keşke dediğin gibi olsa…
Kadir kıymet bilenler öylesine çok olsa...
Her güz döneminde biraz daha ağaran saçlarıma
Pamuk gibi elleriyle dokunan olsa.
Konuşmak istiyorsun havadan ve sudan sonra çocukluğumuzdan
Keşke konuşmak bahsinin geçtiği kadar kolay.
Çocukluğumuzdan alınarak kullanılacak kelimeler
Yada karanlıktan konuşacak kadar cesur olsak.
Ve yerine en büyük korkumuzu
Çocukluktan konuşmayı yaşamasak.
Neyi konuşacağız sorusuyla birlikte bir şimşek çakmasa beynimizde...
Ne olacak başkaca bir konu… Ben sen o,,,,, ve diğerleri
Sarılmaya doyamadıklarımızla,
Yalan sevişmelerin ardından,
Ertelediklerimiz,
konuşmaya dayanamadığımız,
Harcamak değil kullandığımız zaman idam edileceğimizi düşündüğümüz
Yasaklı 12 eylül sözcüklerinden, birleştirilerek....
Doğru olan ancak konuşulmayan hayat yalanlarıyla.
Keşke çocuk kalsaydık...
Ve tutuklu muyuz evimizde
Yoksa oyunsuz odaya sürgün müyüz bilinmeden.
Oysa sen tutuklu bense sürgünüm şimdi...
Sorulması gereken bir soru var.
Gitmek mi zor yoksa kalmak mı
Yada sürgün gitmek mi
Yoksa olduğun yerde tutuklu yaşamak mı yani.
Gidenlerin içinde dönememeye dair çocuksu korku
Kalanlarda gidenlerin bir gün dönme umudu...
Kıymet bilenin çok diyorsun.
Oysa kim bilir sensiz kaçıncı gece.
Kim bilir sensiz kaçıncı gece.....
Küskünüm sensizliğe
Sense konuşmak istiyorsun çocukluğumuzdan
Yoksa sensiz geçen günlerimi konuşacağız.
Yoksa sensiz geçen sürgünün adı artık hayat mı?
Süngün ve umuda mahkum olmanın bir adı var mı?
Sensiz seni yaşamak mı yoksa sevmek?
Kıymet bilenin çok diyorsun.
Ben sende gizliyim sevgili.
Ruh beden de gizli.
Ey sevgili seni benim gibi kim sevdi.
Çankaya, Ankara, 27/07/2005
İbrahim İmer