06/11/2012, 21:30
ÖLDÜRÜLEN ŞAİRLER(86): SÜRÛRÎ
Mustafa CEYLAN
*************
Padişah huzurunda saz çalarak kendi eserlerini icra eden Halk ozanımız Sürûrî, kendisini çekemeyen halk ozanı-âşıklar tarafından zehirlenerek öldürülmüş bir şairimizdir.(1855-56)
*
“Nice bir yaş döker ağlarsın kanlar
Garip öksüz melil yârsız Süruri
Gönül bahçesinde taze fidanlar
Meyvası tükenmiş narsız Süruri
Ezelden kârımız bizim bu yanmak
Mihnet şarabını nuş edüp kanmak
Ehli aşka göre n'olsun utanmak
Ko desinler bana arsız Süruri”
“Süruri, 19 uncu yüzyılının başlarında, Sillenin Karhane şimdiki «Subaşı» mahallesinde doğmuş; ilk tahsilini Sille medresesinde yapmış, 19 uncu asrın yarısında İstanbula gitmiş, Saraya intisap ve yüksek bir mevki işgal etmiştir.
Sururi'nin bu kudretini çekemiyen diğer halk şairleri onu genç yaşında zehirliyerek ve bu suretle daha önemli eserler vermesine mani olmuşlardır.
Zehirlendiğini anlayan Süruri :
"Süruriyim vatanım yok,
Eğlenecek mekanım yok,
Ölürsem bir nişanım yok,
Mezarım gurbet illerde.."
Feryadını kopararak 1272 hicri yılında gözlerini ebediyyen kapamıştır.
Sürurinin sülalesine Kurt Mehmet Oğulları denmektedir. Asıl adı Osman'dır. Kör Bekir «Zehri», Haci Musa, Berber Mustafa adında üç kardaşı vardır. Bu dört kardaştan Süruri, Zehri, Berber Mustafanın oğlu Nigari şairdirler.
Süruri henüz medrese hayatında iken şiirlerini sazile terennüm ederdi. İlk eserlerinde üstadlarının, bilhassa Şemi' nin takdirini kazanmış ve muhitteki halk şairlerinin alâkasını celbetmeye muvaffak olmuştu.”
*
-1-
Düşürme sevdiğim beni dillere
Sırrımı âleme ifşadan sakın
Varupda meylini verme ellere
Sevdalı başımı kavğadan sakın
Derdü aşkın gibi bir müşkül beter
Var mıdır dünyada ey kalbi hacer
Hatıra gelmez mi ol havali mahşer?
Huzur-u divanda davadan sakın
Bir ah etsem arşı alaye çıkar
Korkarım ki çarhı gerdunu yıkar
Nar-i aşkım benim dünyayı yakar
A kuzum kendini cefadan sakın
Felekten başıma yağsa gam taşı
Dutarım daima açarım başı
Süruri'dir durmaz gözlerim yaşı
Akar deryalanır dalgadan sakın
-2-
Yine allar geymiş şahi hubanım
Günde yüzbin türlü elvan gösterir
Mestane bakışlı ahu ceranım
Gözleri bağdadı kalkan gösterir
Geyme güzel geyme telli kumaşlar
Aşıkın görürde fığana başlar
Seyfi acem gibi ol siyah kaşlar
Kalemdir katlime ferman gösterir
Aklımı şaşırdı bir hüsnü melek
Sarsılır yüzünü görse ne felek
Sırmalı sim düğme ilikli yelek
Geçer karşımızda pistan gösterir
Süruri derdine nice dayasun
Hicri firakınla game boyansun
Layıkmıdır böyle kül olsun yansın
Her bir edan günde bin kan gösterir
-3-
Selam eylen varın söylen o dosta
Garip halim gelsin seyran eylesin
Mihnet firaşında yatarım hasta
Çaresiz dertliyim derman eylesin
Feleğin sillesi eyledi sersem
İflah olman derler her kime sorsam
Beni bir ağlar yok eğer ölürsem
Meğer nazlı yârim figan eylesin
Bir nefri gam benim düştü tabrıme
Görse Lokman tahsin eder sabrıma
İhtimaldır bile gider kabrime
Başıma taş deyü nişan eylesin
Süruri der dilber konup göştükce
Unutmasın beni gelüp geştikce
Ziyaret etmiye yolu düştükce
Ruhuma Fatiha ihsan eylesin"
*
“Sürurinin kendi el yazısı ile yazılmış bir cönkünü, Silleli Abdülcelil efendiden merhum Babalık sahibi Mazhar bey almış geri vermemiştir. Bu cönk, hali hazırda kimde olduğu malum olmamakla beraber neşredilmemiş, gizli olarak kalmıştır.
Bu kıymetli şair hakkında değerli Folklorcularımızdan M.Ferit Uğur, Sadettin Nüzhet Erğun, Konya halk harsiyatında ve yine Sadettin Nüzhet Erğun «19 uncu asır şairlerinden Silleli Süruri» eserlerinde kıymetli fikirler, vesikalar, şiirler neşretmekle beraber; Abdülkadir Erdoğan da Konya mecmuasında neşretmişlerdir.
Gerek M.Ferit Uğur, Sadettin Nüzhet Erğun ve gerekse M.Zeki bu kıymetli halk şairini Türk gençliğine tanıtmak için takdire şayan mesailerde bulunmuşlardır. Bilhassa, M.Ferit ile M.Zeki Dalboyun arasında (1) bir münakaşa cereyan etmiştir.”
*
Ben burada Sürurinin kendi el yazıları ile (1250) hicri yılında yazdığı divanında mevcut olan Koşma, Divan, Semai, Kalenderi şiirlerini ve şimdiye kadar müteaddit mecmua ve kitaplarda neşredilen şiirlerini bir araya toplayarak neşredeceğim. Bu suretle Türk halk ve hersiyatına ufak bir yardım yapabilirsem bana ne mutlu...”(Kaynak:A.Kemal Akça, Sillenin Halk Şairleri, Konya, 1940)
*
Kadir mevlam beni düşürdün derde
Bu derdime sen dermanı yetiştir
Beni muhtaç etma olur bir derde
İnayet et şol lokmanı yetiştir
Bahri sevmekten ilacın gönder
Dertli vücudumu sıhhata dönder
Ayni hayat şerbetin sen bana sundur
Hızır elidden şol peymanı gönder
Ecelin hırhasın egnime aldım
Ömrüm sefinesin engine saldım
Girdabı gam içre firkatte kaldım
Nuh gibi bir keşti bani yetiştir
Haşa kudretinden bahsetmek mehal
Bahri himmetinden olurmu süal
Hazreti Eyyube olursa misal
Süruriye sabrı ihsanı yetiştir
-8-
Dinlen hey ağalar derdimi bugün
Sözü şeker lebi bale vuruldum
Hatırımdan gitmez lalei gülgun
Ruylarında olan ale vuruldum
Eğnine geymiş mücevher diba
Maarif sadelik mahbubi ziba
Yaktı vücudumu kameti tuba
Boyu servi gibi dale vuruldum
Mecnun gibi daim gezerim sahra
Cihane gelmemiş böyle dilara
Kemandır ebruler ruhları hamra
Zenehdinde olan hale vuruldum
Süruri der aşkın bahrı boşandı
Beyaz gerdanına benler döşendi
Kırmızı levharı kuşak kuşandı
İnce belde olan şale vuruldum"
-----------
(Kaynak: http://www.turkuler.com/ozan/sururi.asp)
Mustafa CEYLAN
*************
Padişah huzurunda saz çalarak kendi eserlerini icra eden Halk ozanımız Sürûrî, kendisini çekemeyen halk ozanı-âşıklar tarafından zehirlenerek öldürülmüş bir şairimizdir.(1855-56)
*
“Nice bir yaş döker ağlarsın kanlar
Garip öksüz melil yârsız Süruri
Gönül bahçesinde taze fidanlar
Meyvası tükenmiş narsız Süruri
Ezelden kârımız bizim bu yanmak
Mihnet şarabını nuş edüp kanmak
Ehli aşka göre n'olsun utanmak
Ko desinler bana arsız Süruri”
“Süruri, 19 uncu yüzyılının başlarında, Sillenin Karhane şimdiki «Subaşı» mahallesinde doğmuş; ilk tahsilini Sille medresesinde yapmış, 19 uncu asrın yarısında İstanbula gitmiş, Saraya intisap ve yüksek bir mevki işgal etmiştir.
Sururi'nin bu kudretini çekemiyen diğer halk şairleri onu genç yaşında zehirliyerek ve bu suretle daha önemli eserler vermesine mani olmuşlardır.
Zehirlendiğini anlayan Süruri :
"Süruriyim vatanım yok,
Eğlenecek mekanım yok,
Ölürsem bir nişanım yok,
Mezarım gurbet illerde.."
Feryadını kopararak 1272 hicri yılında gözlerini ebediyyen kapamıştır.
Sürurinin sülalesine Kurt Mehmet Oğulları denmektedir. Asıl adı Osman'dır. Kör Bekir «Zehri», Haci Musa, Berber Mustafa adında üç kardaşı vardır. Bu dört kardaştan Süruri, Zehri, Berber Mustafanın oğlu Nigari şairdirler.
Süruri henüz medrese hayatında iken şiirlerini sazile terennüm ederdi. İlk eserlerinde üstadlarının, bilhassa Şemi' nin takdirini kazanmış ve muhitteki halk şairlerinin alâkasını celbetmeye muvaffak olmuştu.”
*
-1-
Düşürme sevdiğim beni dillere
Sırrımı âleme ifşadan sakın
Varupda meylini verme ellere
Sevdalı başımı kavğadan sakın
Derdü aşkın gibi bir müşkül beter
Var mıdır dünyada ey kalbi hacer
Hatıra gelmez mi ol havali mahşer?
Huzur-u divanda davadan sakın
Bir ah etsem arşı alaye çıkar
Korkarım ki çarhı gerdunu yıkar
Nar-i aşkım benim dünyayı yakar
A kuzum kendini cefadan sakın
Felekten başıma yağsa gam taşı
Dutarım daima açarım başı
Süruri'dir durmaz gözlerim yaşı
Akar deryalanır dalgadan sakın
-2-
Yine allar geymiş şahi hubanım
Günde yüzbin türlü elvan gösterir
Mestane bakışlı ahu ceranım
Gözleri bağdadı kalkan gösterir
Geyme güzel geyme telli kumaşlar
Aşıkın görürde fığana başlar
Seyfi acem gibi ol siyah kaşlar
Kalemdir katlime ferman gösterir
Aklımı şaşırdı bir hüsnü melek
Sarsılır yüzünü görse ne felek
Sırmalı sim düğme ilikli yelek
Geçer karşımızda pistan gösterir
Süruri derdine nice dayasun
Hicri firakınla game boyansun
Layıkmıdır böyle kül olsun yansın
Her bir edan günde bin kan gösterir
-3-
Selam eylen varın söylen o dosta
Garip halim gelsin seyran eylesin
Mihnet firaşında yatarım hasta
Çaresiz dertliyim derman eylesin
Feleğin sillesi eyledi sersem
İflah olman derler her kime sorsam
Beni bir ağlar yok eğer ölürsem
Meğer nazlı yârim figan eylesin
Bir nefri gam benim düştü tabrıme
Görse Lokman tahsin eder sabrıma
İhtimaldır bile gider kabrime
Başıma taş deyü nişan eylesin
Süruri der dilber konup göştükce
Unutmasın beni gelüp geştikce
Ziyaret etmiye yolu düştükce
Ruhuma Fatiha ihsan eylesin"
*
“Sürurinin kendi el yazısı ile yazılmış bir cönkünü, Silleli Abdülcelil efendiden merhum Babalık sahibi Mazhar bey almış geri vermemiştir. Bu cönk, hali hazırda kimde olduğu malum olmamakla beraber neşredilmemiş, gizli olarak kalmıştır.
Bu kıymetli şair hakkında değerli Folklorcularımızdan M.Ferit Uğur, Sadettin Nüzhet Erğun, Konya halk harsiyatında ve yine Sadettin Nüzhet Erğun «19 uncu asır şairlerinden Silleli Süruri» eserlerinde kıymetli fikirler, vesikalar, şiirler neşretmekle beraber; Abdülkadir Erdoğan da Konya mecmuasında neşretmişlerdir.
Gerek M.Ferit Uğur, Sadettin Nüzhet Erğun ve gerekse M.Zeki bu kıymetli halk şairini Türk gençliğine tanıtmak için takdire şayan mesailerde bulunmuşlardır. Bilhassa, M.Ferit ile M.Zeki Dalboyun arasında (1) bir münakaşa cereyan etmiştir.”
*
Ben burada Sürurinin kendi el yazıları ile (1250) hicri yılında yazdığı divanında mevcut olan Koşma, Divan, Semai, Kalenderi şiirlerini ve şimdiye kadar müteaddit mecmua ve kitaplarda neşredilen şiirlerini bir araya toplayarak neşredeceğim. Bu suretle Türk halk ve hersiyatına ufak bir yardım yapabilirsem bana ne mutlu...”(Kaynak:A.Kemal Akça, Sillenin Halk Şairleri, Konya, 1940)
*
Kadir mevlam beni düşürdün derde
Bu derdime sen dermanı yetiştir
Beni muhtaç etma olur bir derde
İnayet et şol lokmanı yetiştir
Bahri sevmekten ilacın gönder
Dertli vücudumu sıhhata dönder
Ayni hayat şerbetin sen bana sundur
Hızır elidden şol peymanı gönder
Ecelin hırhasın egnime aldım
Ömrüm sefinesin engine saldım
Girdabı gam içre firkatte kaldım
Nuh gibi bir keşti bani yetiştir
Haşa kudretinden bahsetmek mehal
Bahri himmetinden olurmu süal
Hazreti Eyyube olursa misal
Süruriye sabrı ihsanı yetiştir
-8-
Dinlen hey ağalar derdimi bugün
Sözü şeker lebi bale vuruldum
Hatırımdan gitmez lalei gülgun
Ruylarında olan ale vuruldum
Eğnine geymiş mücevher diba
Maarif sadelik mahbubi ziba
Yaktı vücudumu kameti tuba
Boyu servi gibi dale vuruldum
Mecnun gibi daim gezerim sahra
Cihane gelmemiş böyle dilara
Kemandır ebruler ruhları hamra
Zenehdinde olan hale vuruldum
Süruri der aşkın bahrı boşandı
Beyaz gerdanına benler döşendi
Kırmızı levharı kuşak kuşandı
İnce belde olan şale vuruldum"
-----------
(Kaynak: http://www.turkuler.com/ozan/sururi.asp)