Gülce Edebiyat Akımı

Tam Görünüm: SEN GELDİN... ( GÜLCE-BAHÇE ) BÖLÜM-3
Şu anda Hafif Görüntüleme modundasınız. Sayfayı normal görüntülemek için, buraya tıklayın.
Ardı arkası kesilmedi Hazan rüzgarının
Önce gözbebeğin Kasım
Sonra Abdullah
Ve Ebu Talip
Ve canyoldaşın Hatice
Bunca acıya nasıl dayandın? Ya Resul
Üst üste gelmişken bunca hadise
Tesellin oldu kölen Zeyd bin Harise

Nübüvvetinle birlikte imtihanın da başladı
Daha yolun başındayken Ya Resulallah
Seni, önce yakınların taşladı.

O Asr-ı Saadet ki ne mübarek bir asır,
Sana inanmayanlar keşke bunu bilseydi.
Taif de atılan taş, sana değil Ya Resul
Ne olurdu gelip de keşke bana değseydi.

Zalimin elinden çıkan masum taşlar
Kölen Zeyd’ in gözlerinden boşanan yaşlar
Senin mübarek ayağından akan kanlar

Yine de döndürmedi seni yolundan
Sabrın ile yine de duasız bırakmadın
Açtın ellerini

“Allah’ım,
Güçsüzlüğümü,
Zaafımı ve insanlar nazarında hâkir görülmemi
Sana şikâyet ediyorum.
Ya Erhamerrahimîn!
Sen hor ve hakir görülen biçarelerin Rabbisin.
Benim de Rabbimsin. Beni kime bırakıyorsun.
Kötü sözlü, kötü yüzlü kimselere mi?
Yoksa işime müdahil düşmana mı?
Eğer bana karşı gazabın yoksa Sen benden razıysan,
Çektiğim bela ve mihnetlere hiç aldırmam.
Üzerime çöken bu musibet ve eziyet

Şayet Senin gazabından ileri gelmiyorsa,
Buna gönülden tahammül ederim.
Ancak afiyetin arzu edilecek şekilde daha ferah ve daha geniştir.
İlahi gazabına giriftar yahut hoşnutsuzluğuna düçâr olmaktan,
Senin o zulmetleri parıl parıl parlatan
Dünya ve Ahiret işlerinin
Medar-ı salâhı Nûr-u Vechine sığınırım.
Sen razı olasıya kadar affını muntazırım!
İlahî, bütün havl ve kuvvet sadece Sen’dedir.” Diye dua ettin.

Sonra, hüznünü görünce Cebrâil (a.s.) seslendi:

"Şüphesiz Allah, kavminin sana neler söylediğini işitti.
Sana şu dağlar meleğini gönderdi.
Kavmin hakkında dilediğini yapmak üzere ona emredebilirsin."

Dağlar meleği emrine âmade
“ Sen istediğin takdirde
Ebû Kubeys ile Kuaykıan dağlarını
Müşriklerin üzerine kapanırcasına
Birbirine kavuşturayım” dediğinde

Sen, Dağlar meleğine:
"Hayır, ben böyle bir şey istemem.
İstediğim tek şey, Hak Teâlâ'nın bu müşriklerin sülbünden,
Allah'a hiç bir şeyi ortak koşmaksızın ibâdet edecek
Bir nesil ortaya çıkarmasıdır. “Dedin.

Mahzundun
Üzgündün

Nurun aydınlatırken karanlıkları
Art arda gelen acılarla hüzünlüydün.

Sevenlerin “Hüzün yılı” koydular adını
Müşrikler bozarken ağızının tadını

Ve bir gece
Mescid-i Haram’dan, başladı
Mescid-i Aksa’ya nurlu yolculuk
Cennet bineği Burak’ın sırtında
Yedi kat semayı gezdin.

Evvelini yaşarken kâinat
Sen, ahirindeydin
Cenneti, Cehennemi
İbretle seyrindeydin…

Döndüğünde bu kutlu yolculuktan
Anlattığında başından geçenleri
Yine inanmadılar
Yine kendi bildiklerinin
Birinden geri kalmadılar.

Sonra
Daha sonra
Kalbi taştan katı
Zalimler
Seni hiç anlamadılar.

Asr-ı Saadetinde isterdim yaşamayı
Bir kere olsun yeter mah cemalin görseydim
Hasretinle kavrulmuş gönüllere, çöllere
Kölen olup da keşke bir damla su verseydim.

Sen geldin
Suya kandı gönüller
Sen geldin
Suya kandı çöller
Sen geldin
Çözüldü lâl diller

Sen konuştun
Sustu bülbüller
Sen konuştun
Açtı güller

Diken döktü yollarına
Kadrini bilmeyenler

Daha da ileri gidip
Sen secdedeyken Ya Resul
Deve işkembesi döktüler üzerine
Haber verince gözbebeğine
Ağlayarak geldi
Üzerini sildi.

Bu nasıl bir kindi?