06/07/2014, 00:36
SATOĞLU’NUN FEYZ VE İLHAM ALDIĞI BİRİSİ VAR MI?
Mustafa CEYLAN
**************
Satoğlu’nun fikir, düşünce ve yaşantısından feyz ve ilham aldığı birisi var mıdır? Yahut, bir başka deyimle, izin¬de yürüdüğü bir mürşidi var mı? Var ise kim veya kimler?
Bu sorularımızın cevabını, tespite çalışacak olursak mısraları arasında, başta Yüce Peygamberimiz olmak üzere, bir çok evliya, eren ve âlimler görürüz:
“Bu Şehir” başlıklı şiirinde:
-Dâvud-ı Kayseri, Somuncu Baba -İbrahim Tennurî.
“Nurdan Bir Yük” şiirinde:
-Veysel Karanı
“Mevlâna” şiirinde:
-Mevlâna,
-Seyyid Burhaneddin -Şems-i Tebrizî,
“Yunus” şiirinde:
-Tapduk Emre -Yunus Emre
“Elveda” şiirinde:
-Bütün ömür boyu feyz aldığı babası.
“Seyyid Burhaneddin’den İstimdat” şiirinde: -Ayağına baş koyduğu Seyyid Burhaneddin.
“Hacı Bayram-ı Veli” şiirinde:
-Abdülkadir Geylânî -Şeyh Hâmid-i Velî ve -Hacı Bayram-ı Veli
“Mersiye-I” şiirinde -Şeyh İbrahim Tennurî,
Hatta ”Seyraniye Arzuhal” şiirinde:
- S ey r anî...
Bütün bunlara ilâveten Satoğlu, her şeyden evvel Peygamberimiz (S.A.V)’e büyük bir aşk ile bağlıdır. O’nun “Liva-ül hamd” isimli sancağının gölgesine hasrettir:
“Nurdan Bir Yük” şiirinde:
-Aşkın hummasına dalsam da dalsam “Livaül hamd” olan gölgende kalsam
“Yakarış” şiirinde:
-Peygamber’i yâ Rab bize sen rehber edindir
“Yunus” şiirinde:
-Muhammed girdi düşüme
“Toprak” şiirinde:
-Peygamber öyle buyurdu
“Ya Resûlullah” başlıklı beyitinde:
-Sindirdim ömrümce gönlüme Vedâ Hutbeni
Ya aksın aşkınla gözyaşım, yak yahut beni.
“Mesiye-II” şiirinde:
-Şefaatçin olsun Hazret-i Resûl
“Kutsal Topraklarda Gezinti” şiirinde:
-Uyduk da çağrısına Muhammed Mustafa’nın
“Niyaz” şiirinde:
-Gölge kıl “Liva-ül hamd” sancağını
Habibinle ermek için vİsâle,..
Satoğlu’nun anlayışında HİKMET; urbada, postta, sarıkta değildir. Hikmet, insanın kendisidir. Mevlâna ve Yu- nus’a tutkunluğu da oradan gelmektedir.
Bu sebeple, benim tahlilim, feyz ve ilham kaynaklarından biri olan Somuncu Baba’nın talebesi Hacı Bayram-ı Veli’nin metoduyla olacaktır. Memleketindeki bir taşı oya¬rak, kendisine çilehane yapmış olan, Ahmet Bican Yazıcıoğlu’nun kitabında bulunan 10 ayrı başlık ve her baş¬lığın altında, onar adetten toplam yüz adet tâlî başlıktan oluşan tasavvufî eğitim ve öğretim metodunu esas alacağız.
“Menziller ve Makamlar” adı verilen bu 100 adet konu, hedefte “KÂMİL İNSAN”ı tesbit ve tayin etmektedir. Bu metodu takip eden kimsenin sonuçta büyük aşka ulaşacağı muhakkaktır.
Satoğlu, Mevlâna’nın ilk hocası olan Seyyid Burhaneddin’i, kendisine rehber-ınürşid edindiğini şiirlerin¬de açıkça ifade eder. İbrahim Tennurî’ye dayanan soy kütü¬ğü olduğunu da belirtir. Kayseri.’nin Akçakaya köyünden olan Somuncu Baba ve talebesi Hacı Bayram-ı Veli den yardım bekler.
Satoğlu’nun, tasavvufi anlayışım ortaya koyabilmek için büyük Veli Hacı Bayram’m öğretim metodunun sadece ilk beş maddesi olan:
I- Yakaza
II- Tövbe
III- İnâbe
TV- Muhasebe
V- Tefekkür
ile ilgili olarak, şiirleri arasında bir gezinti yapmamız yeterli olacaktır.
BİR YER BEKLER BENİ
Haz vermez artık ne lâleler ne körfezdeki su
El yanında dostlar bizi kınarlar.
Kavurur gönlümü ahret korkusu
Söndür emez köpük köpük pınarlar.
Ürkek ceylân gibi baharlar, güzler
Günbegün kaybolur âşinâ yüzler.
Bizi hayran eden ateşten gözler.
Birden soğuk rüzgâr eser, donarlar.
Durmadan koşar dörtnala zaman
Bilinmez ki, acep ne ola zaman?
Akıyor, yayılmış dört kola zaman
İnsanlar, akıp giden zamana yanarlar.
Ne hikmetler var hayat denen bilmecede
Nice sırlar saklı karanlık gecede.
Gün batmak üzredir has bahçede
Demlenir bülbüller, Rab ’ bı anarlar.
Sinmiş en içli İlâhîler iliklere
İmrenir dururum maviliklere.
Yolculuk, başlar da selviliklere.
Ruhlar, ilden ile göçüp konarlar.
İmân çeşmesinde yudum kalbimi
Ömrümce savaştım yendim kibrimi.
Serinletsin başucumda kabrimi
Asırlık selviler, ulu çınarlar.
Gün gelir, birden çalar saat
Elvedâ demeye bulunmaz fırsat.
Bir yer bekler beni, rahat mı rahat
Toprağımdan geçenler, Fâtiha sunarlar...
“Hayat Destanı” başlıklı şiirinde: -İsmetî’yem şurda birkaç günüm var
“Kitap” şiirinde:
-İnsanlar fâni, o sönmeyen bir nûr -Toprak olmuş onca hân’lar, hakan’lar
“Demişler” şiirinde:
-Düşün geleceği dara düşmeden
“Yüksele Yüksele” şiirinde:
-Ömür oldu çoktan yarı
“Gider” şiirinde:
-Huzura secde secde gel Defter ceste ceste gider
“Kimseye Kin Tutma” şiirinde: -Uyuma; aç gözlerini Dövme sonra dizlerini,
“Toprak” şiirinde:
-İnsan ömrü yaprak yaprak Yutar bir gün kara toprak
-Canevimden vurdu toprak Girdim toprağa toprağa
“Yarım Asır” şiirinde:
-Ecel düdüğüdür Öten Biliyorum, bir sır değil.
-Hayat denen virâneden Kuşlar gibi uçup giden Sanki yarım asır değil...
“Hüzünlü Mısralar” şiirinde:
-Lezzeti kalmadı yalan dünya dönsün varsın -İncecik bir dal gibi kader indirdi yere
“Elveda” şiirinde:
-Gittin de garkettin bizi melâle Bir Kadir Gecesi erdin visale.
“Karanlıklar” şiirinde:
-Veda etmek için sevdiklerime Sabaha zor çıktım karanlıklardan.
“Dilek” şiirinde:
-Günahkârım, âciz kulum Kırıldı kanadım kolum.
Senden geldim sana yolum Kıl anadan doğma beni.
Günah günah alında kir,
Asan ola Münker-Nekir Eyleme ahrette hakir Huzurundan koğıııa beni.”
/ “Yakarış” şiirinde:
-Vuslat güııü sermest olalım zevk-ii sürurdan Göster bize dîdarmı ver dermanı yâ Rab.
“Ağaç ve Orman” şiirinde:
-Düşün bir, beşik neden, tabut nedir?
“Nurdan Bir Yük” şiirinde:
-Kuşlar gibi geçip gitsem sırat’tan ve
“Tarla Kuşlan” şiirinde:
-Kaçışın kaçışın tarla kuşları Sizi biz, bizi yıllar kovalar...
Kâmil insan olmanın birinci şartı, ölümü düşünmek, dünyanın fâni olduğunun bilincine varmaktır. Satoğlu da böyle düşünüyor. Görüldüğü gibi çoğu şiirinde ölüm te¬ma’s mı işliyor.
“Su” şiirinde de, öldükten sonra su’yun Cennet’te mü’m inlere Kevser olacağından bahseder. Satoğlu, su’d a ö- lümsüzltiğü-ebedî yaşamayı düşünüyor diyebiliriz. Fanilikten kurtulmanın sırrını su’da buluyor. Susuz, hem bu dünyada, hem Öte dünyada bir yer düşünemiyor...
Samimi müslümanlar için Kabe’de Zemzem ve Cennet’te Kevser en önemli, iki mukaddes su’dur. Müminler, ömür boyu bu iki suya kavuşmak için yanıp tutuşmuşlardır. Her ikisinin hasretiyle, insanlarımızın muhayyilesinde nice efsâneler üretilmiştir.
Boz bulanık sellerden, büyük denizlere, okyanuslara-ummanlara uçsuz bucaksız maviliklere koşmak... Sonra, ölüm denen kapıdan geçip, ebediyet âlemindeki Kevser’e u- laşmak. Ancak, buna ulaşmadan önce, Kâbe’de Hac görevini eda edip, Zemzem suyunu tadmak... İşte, bizim insanımızın su macerâsı. Suya hasreti bu...
Satoğlu’na göre, bu dünya hasret dünyasıdır ve ayrılıklarla doludur. Ahiret ise, İlâhî sevgiliye vuslat dünyasıdır. Ve o muhteşem vuslat günü, zevk-i srur içinde bulunmak is¬ter... Çünkü sevgiliye ulaşmıştır gayri...
Kevser’e ulaşmak için, kabir’de Münker-Nekir meleklerinin sorularını cevaplayıp, ahirette hakir düşmek istemez. Bu dünyada nefsiyle mücadele ederek ömür geçirmiştir. “Senden geldim, sana yolum’ ”Kıl anadan doğma beni” derken, pırıl pırıl, tertemiz, Rab’bimizin halis kullarından olmak ister.
II- TÖVBE (PİŞMANLIK DUYUP ALLAH’A YÖNELMEK)
Tövbe, dönmek, yönelmek demektir. Fâni dünyanın kötülüklerinden, içimizdeki azgın nefsin bize yaptıklarından pişman olmak demektir. Yüce Kitabımız Kur’an’da 705 den fazla yerde tövbeden bahsolunmaktadır. İnsan “tâib”, yani tövbe eden, Mevlâ ise “Tevvâb” yani tövbeleri kabul eden¬dir, Kur’an diyor ki: “Ey imân edenler: Saadete ermeniz için hepiniz tövbe ederek Allah’a dönün. Allah tövbeleri kabul eder,” (Nur-31)
O halde, ölmeden, kabire girmeden evvel, tövbe et¬meli insan. İşlemiş olduğu günahlardan pişmanlık duymalı. Böylece “kâmil insan” yolunda bir adım daha atmalıdır.
Satoğlu, tövbe kon us unda-pişman olmak hususunda- bakalım neler demiş:
“Nurdan Bir Yük” şiirinde:
-İlâhî nûrundan alsam nasibi Kırılsa gururum kibrim kırılsa”
“Mevlâna” şiirinde:
-Bozdum da tövbemi duydum nedâmet Ettim ihlâsla zikîri Mevlâna.
“Bir Yer Bekler Beni” şiirinde:
-İman çeşmesinde yudum kalbimi Ömrünce savaştım yendim kibrimi”
“Nerede” başlıklı şiirinde:
-Nerde ahlâk, imân, çözüm nerede Bir koca çınardım, özüm nerede?
“Toprak” şiirinde:
-Bir kilim gibi özümü
Serdim toprağa toprağa Ve secde secde yüzümü Sürdüm toprağa toprağa.
“Kimseye Kin Tutma” şiirinde:
-Asilerle azmış beşer Rahmet mü’minlere düşer”
“Sevdim Cümle İnsanları” şiirinde:
-Ettiklerimden nedamet Duydum, Rabbim şükür sana.
“Ramazan Ayı Gelince” şiirinde:
-Edilir günahlar azat”
“Demişler” şiirinde:
-Sapma doğruluktan girme günaha
“Hayat Destanı” şiirinde:
-Ömür boyu sürdü nefsimle cihat
“Niyaz” şiirinde -Fırsat verme abesle iştigâle -Bir gayyaya düştüm şu ııefs elinden -Kucaklar rahmetin ki hâle hâle...
Aruz vezniyle yazdığı “Yakarış” şiiri ise, baştan ba¬şa dilek ve tövbeleri ihtiva eder:
YAKARIŞ
Alemlere mânâ verecek güç yüce dindir
Gündüz gece hasretle yanan ruhumu dindir
Peygamber'i yâ Rab bize sen rehber edindir
Tüm fitne fesat sarmada dört-bir yanı yâ Rab.
Ak alnımızm üstiine tevhîd nuru vursun
Vursun da ilO” nur gönlümü isterse kavursun.
Zevk düşkünü nefsin kabaran isteği dursun
Dinsin kuduran deryaların isyanı yâ Rab.
Hikmetleri çok oma meleklerle nebinin
Yol gösteriyorken bize Kur ’ân-ı miıbînin
Şeytanlara uydurma n’olur insanı yâ Rab.
Mü ’minlere sensin verecek rahmeti nurdan
Vuslat günü sermest olalım zevk-ü sürurdan
Göster bize dîdânnı ver dermanı yâ Rab. ”
Su, maddi ve manevi temizliği işaret eder. “Tövbe” de manevi temizlik için en büyük unsur... İç dünyamızı yıkar, siler, süpürür,..
Satoğlu, suya, “Seninle ferahlar ruhum” ve “Kanar mı hiç suya deryada balık” diye seslenirken, aslında mânâ dünyasının ip uçlarını vermiştir, Abdest temizliktir. Beden ve uzuvların temizlenmesiyle, iç’te, ruhta da bir temizlik hareketi hemen kendini gösteriverir. Niyetle başlayan bu temizlik hareketi, suyun berraklığı ile bütünleşir ve ruh berraklığına yansır. Rûhun berraklığı demek, onun sıkıntılardan kurtulması, ferahlaması demektir.
Tövbe zamanı, kurumuş toprağın suya kavuştuğu andır... Bulutun ağlamasıdır. İnsan tövbe ettiğinde ruhu ferahlar.
Satoğlu, iman, ahlâk ve tövbe şelâlesiyle temizler ruhunu... Mevlâna, “Yüzbin kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel demiyor muydu?
Satoğlu da:
Bozdum da tövbemi duydum nedamet Ettim ihlâsla zikiri Mevlâna. mısralarıyla, bu konudaki titizliğini dile getirir...
III. İNÂBE : (MARİFET VE İLİM YOLUNDA,
PARLAK SİMALARDAN
FAYDALANMAK)
Abdullah Satoğlu, marifet ve ilim yolunda, Hak yolunun parlak simalarından en iyi yararlanan bir şairdir. Satoğlu’ nun ilham ve feyz aldığı kimse var mı diye sormuş ve mısraları arasındaki, feyz kaynağı simaları sıralamıştık. Satoğlu, 1999 yılında, eski ve yeni şiirlerinden seçmeler ya¬parak “Gönlümde Açan Lâleler” isimli eserini yayınladı. Bu eserdeki şiirler arasında, hak yolunun parlak simalarından Mevlana için bir kaside yazdığını, öteki simaları ise, Kayseri için kaleme aldığı “Bu Şehir” şiirinde isim olarak zikrettiğini görmekteyiz. Satoğlu’nun aşk ve imân çizgisini yakalıyab ilmen iz için “Mevlâna” şiirini aynen sunuyoruz:
“MEVLANA
Selam sana pirler piri Mevlâna
Oldum sevginin esiri Mevlâna.
Geldi semâ semâ vecd ile Şah ’a
Ben gibi hakirin biri Mevlâna.
Sene Hey in mürid oldum
Seyyid’e Arındı gönlümün kiri Mevlâna.
Şems~i Tebrizî ki ışıktır bize
Bahşetsen ’ola iksiri Mevlâna.
Hiç görmedi dünya dünya olalı
Sen gibi mütefekkiri Mevlâna.
Aldım da feyzi manzum Mesnevi'den
Attım nefsimden kibiri Mevlâna.
Çözmede Mesnevi mâna sırrını
Hazla bal ettim zehiri Mevlâna.
Uyandım gafletten buldum gerçeği
Gördüm Divân-ı Kebir ’i Mevlâna
Şeb-i artış için mekân tutmuşuz
Konya gibi nûr şehiri Mevlâna.
Kubbe-i hadrâda buldum huzûru
Gördüm seni orda diri Mevlâna.
Bozdum da tövbemi duydum
nedâmet Ettim ihlâsla zikiri Mevlâna.
Hayrandır sana Müslüman Mecûsî
Getir imâna münkiri Mevlâna.
Devâ kıl Hünkâr ’ım yanmış gönüle
Dindir gözdeki nehiri Mevlâna.
Tutuştum ney ’deki aşk ateşinden
Kırdım zulmetten zinciri Mevlâna.
öyle mestiz ki biz, kudumle ney’le
Salarız arşa tekbîri Mevlâna.
İlâhî bir muhabbetle sarhoşuz
Hoş buluruz her takdiri Mevlâna.
Kabul et dergâha çevirme n ‘olur
“Allah kulu” bu fakiri Mevlâna... "
O, Hacı Bayram’a naçar kaldım diye boyun bükerken, Mevlâna’nın Hocası Seyyid Burhaneddin’in “Ayağına baş koymakta”dıı\ Yunus’a şeyhim diye seslenen şarimiz, babası tarafından İbrahim Tennurî Hazretleri’niıı soyundan geldiğini söylemektedir.
Kayseri, Anadolu’nun Evliya yatağı şehirlerinden birisidir. Satoğlu, bütün bu evliyadan, onların mânevî iklimlerinden istifade etmiştir.
“Ben hüzün denizinde bir Nebî-i Nuh’um” derken, tasavvufî anlayışının gereğini söylemektedir.
Satoğlu, “Su” şiiriyle güzel bir eser vücuda getirmiştir.
Lâle’yi bir sembol olarak seçmesinin sebebi de, gönül mimarlarımızın, Yunus-Mevlâna-Hacı Bayram’in yolunda olduğunu ifade içindir. Çünkü “Arapça yazılı “lâle” tersten okununca “hilâl” çıkmaktadır. Hilâl de İslamın ve OsmanlI Devleti’nin sembolüdür...”
IV- MUHASEBE
Muhasebe, günün, yaşanılan zamanın yorumunu yapmaktır. Yapılan ve yaşanılanları tartmaktır, ölçmektir. Bunun için şaşmaz ölçü Kur’an ve Hadis hükümleridir. Bü¬tün insanlığın saadetini isteyen bu iki kaynak, bizler için büyük hidayet kaynağıdır.
Muhasebemizi bunlara göre yapmalıyız. Artılarımızla, eksilerimizi görmeliyiz. Nefs ve şeytanın hileleri, muhasebemizdeki eksileri arttırmak içindir.
Yüce kitabımız Kur’an diyor ki: “Hayırlı ameller, kötü fiilleri giderir.” (Hûd-114) ve “Selâm doğru yolda gidene olsun” (Tâhâ-47)
Satoğlu, geçici dünya hayatında muhasebeyi elden bırakmamayı önerir.
Nasıl mı? “Bir Yer Bekler Beni” başlıklı şiirindeki şu mısralarla:
“Durmadan koşar dört nala zaman
Bilinmez ki, acep ne ola zaman?
Akıyor, yayılmış dört kola zaman
İnsanlar, akıp giden zamana yanarlar ”
Burada şarimiz, zamanın akıp gidişini, dünya hayatının fani¬liğini vurgularken, insanın geri gelmeyen zamanı değerlendirmesini ister.
Ayrıca, “Nerede” başlıklı şiirinde:
“Niçin bu hâllere düştüm niçin ben
Bir koca çınardım, Özüm nerede?
Öyle bir makaddes dâvâ için ben
Yanıp kül olmuşum, közüm nerede?
diyerek, vatan-miliet uğrunda yapılanların ve yapılamayanların muhasebesini ortaya koymaktadır. Yine vatan, millet, bayrak, ezan uğrunda, “Koçaklama” şiirinde:
“Dönersem dâvâdan geri
Karayere karın beni”
diyerek, kutlu davanın, yılmak nedir bilmez cihat eri olduğunu, beyan etmektedir.
Şairimiz, kimi şiirlerinde “Kuşlar gibi uçup giden” ömrün muhasebesini yapar. “Yarım Asır” başlıklı şiiri bu bakımdan oldukça önemlidir:
YARIM ASIR
Sanki yarım asır değil
Yitirilen damla damla.
“Yatmadım hiç bayat gamla ”
Özlediğim her akşamla
Bâbil değil, Mısır değil.
Bâbil değil, Mısır değil
Yurdumdur gözümde tüten.
Yollar değil, yıllar biten
Ecel düdüğüdür Öten
Biliyorum, bir sır değil.
Biliyorum, bir sır değil
İnsandaki hırs, ihtiras
Muhabbet yok, kalkmış niyaz.
Vermesini bilsek biraz
Cömert toprak, kısır değil.
Cömert toprak, kısır değil
Ne ekersen verir onu,
Verir varını yoğunu.
Gönül kırma hüsran sonu
Sevmek hüner, kusur değil.
Sevmek hüner, kusur değil
Aşk denince ben de varım.
Nerde o mutlu yıllarım?
Taş kesildi duygularım
Taş kesildi, nasır değil.
Taş kesildi nasır değil
Çevremde kim varsa, neden?
Hayat denen virâneden
Kuşlar gibi uçup giden
Sanki yarım asır değil...
Satoğlu’nun bu şiiri, Türk edebiyatı için, örnek gösterilebilecek bir şiir. “İade” sanatına yani bir kıtanın bittiği mısra ile diğer kıtanın başlamasına örnek teşkil eden şiir tekniği, mısraların örgüsü, duygu ve düşüncenin sunumu, verilen mesajlar bakımından önemlidir.
Satoğlu, muhasebesini bu şiirde yapmıştır. Artılarla eksileri vicdan terazisinde tartmış, şaşmaz ölçütlerle kıyas-lamasını yapmış ve sonucu çıkartmıştır. Sonuç: SEVGİ..,
Satoğlu: “Yollar değil, yıllar biten” “Ecel düdüğüdür öten” mısralarıyle, faniliği işlemiştir. İnsanın hırs ve ihtiras içinde yaşaması yanlıştır. İnsanlar arasında sevgi-muhabbet bağlarının azalması, niyaz’m kalkmasmdandır. Toprak cömerttir. Toprak yüreklerim izdir: “Ne ekersek o’nu biçeriz”, şu halde, bu cömert toprağa, neden muhabbet gülleri dikmeyelim. Neden sevgi tohumlarını saçmayalım ki?..
Hırs, menfaat, ihtiras... İnsanları insanlıktan çıkaran şeyler... Ben’lik davası, egoizm, çıkarcılık,., oysa, “Veren el, alan el’den üstündür”.., Satoğlu da böyle diyor...
“Sevmek hüner, kusur değil”. Sevgi ve muhabbet, bütün dertlerin tek ilâcıdır.
Muhasebe sonunda, bütün eksileri artı yapmanın tek ilâcının, sevgi olduğu ortaya çıkmıştır. Sevgisiz kuşlar bile kanat çırpamaz. Sevgisiz, ağaçlar çiçek açamaz.
“Gönül kırma hüsran sunu” diyen Satoğlu’nun işi, Yunusça gönüller yapmaktır. Gönüller yapmanın tek unsuru sevgidir...
“Su” şiirinde, bu muhasebe tekniğinin izlerini yakalıyoruz. O, bizim millet olarak, su serüvenimizi, suları¬mızın türküsünü ele alır ve insana “faydalı” olmak açısından değerlendirir. Oysa, su bazen insanı boğar da. “Dilek” şii¬rinde Allah’a şöyle niyazda bulunur:
‘'Âteşinle yak da Rabbim
Sularında boğma beni... ”
Su boğar, yıkar, sürükler, erezyona sebeb olur. Satoğlu, suyun türküsüne bu tür acıklı yanları asla sokmaz. Muhasebe yaparken de, nedâmet- pişmanlık duygularını şiirleştirirken de, iyiyi, güzeli gündeminde tutar. Muhabbet ve sevgiden ayrılmayışı da bundandır.
(Kayseri: 1960)
V- TEFEKKÜR
Yüce Kitabımız Kur’an diyor ki:
“Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah’ındır. Bi¬linmeli ki Allah, asıl müstağni ve övülmeye lâyık olan¬dır.(Lokman-26)
“De ki görenle görmeyen bir midir? Düşünmüyor musunuz? (En’ am 50)
“Bu dünyada kalbi kör olanlar, âhirette de kör ve daha şaşkındır. (İsrâ- 72)
“O, yeri döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan ve orada bütün meyvelerden iki çift yaratandır. Geceyi de gündüzün üzerine o öıtüyor. Şüphesiz bütün bunlar¬da düşünen kimseler için ibretler vardır. (Ra’d-3)
“(Allah), Onunla (su) sayesinde sizin için ekinler, zeytin ve hurma ağaçları, üzümler ve her türlü ürünü yetiştirir. Düşünen kimseler için bunda ders vardır.” (Nah 1-11)
“De ki: Bütün şefâat Allah’ın iznine bağlıdır. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundıır, Sonra O’na döndürüle¬ceksiniz.” (Zümer-44)
“Üstlerinde kanatlarını aça-kapata uçan kuşlan (hiç) görmediler mi? Onları (havada) Rahmâıı olan Allah’tan başkası tutmuyor. Şüphesiz O her şeyi görmektedir.” (Mülk-13)
“Biz size şah damarınızdan daha yakınız.” (Kaf/1, 6)
Kur’anda 7 gök, tam 7 kez geçmektedir. Mânevi â- lem 7’dir. Gayb, Mânâ, Emir, Misâl (Hiper ve süper uzay¬lar), Ervah (Berzah), Melûkat, Mücerret (Takyonik) Esi¬ri’d ir. Atmosfer adını verdiğimiz yakın gökyüzümüzde 7 ana gaz vardır ki bunlar: Karbon, oksijen, nitrojen, hidrojen, klor, flüor, kükürt’tür.
Satoğlu, tefekkür etmesini bilen ve onlardan iyi so¬nuçlar çıkaran birisidir. Yaptığı tefekkürle, şair dili, İlâhî sis¬temden aldığı ilhamlarla bülbül misâli şakımaktadır.
Lâle üzerinde ısrarla duruşu, tefekkür ehli oluşun- daııdır. Cümle tefekkürünü lâle üzerinde yoğunlaştırmıştır. Lâlesiz bir hayat düşünemez. Baktığı, gördüğü her şeyde, her cisimde, her surette lâleyi görür. Çünkü o, cevahirden harfleriyle Mevlâ’mızın ismine özenmiştir. O, Cennet’ten kopup dünyamıza gelmiş, içimize, gönlümüzün bahçelerine taht kurmuş gibidir. Satoğlu’nun gönül tutsaklığı da bundan¬dır:
Solsa da ermez zevale Gönlümde açan lâleler, özenmiş ism-i CelâVe Gönlümde açan lâleler.
“Lâle Devri “ masal gibi Gök burcunda hilâl gibi Mevlâ ‘ya arzuhâl gibi Gönlümde açan lâleler... ”
Satoğlu, “Gözlerim” şiirinde “Kitap kitap kâinatı ta¬rardı” derken, “Bir Yer Bekler Beni” şiirinde "Ne hikmetler var hayat denen bilmecede/Nice sırlar saklı karanlık gece¬de” derken, “Göklerin Fazileti” şiirinde “Göklerden dünya bir başka görünür” ve “Yıldızlar, ay, güneş gezer göklerde”, “Gökler kudretine delil Allah’ın” derken, nasıl bir tefekkür ehli olduğunu ortaya koymuyor mu?
. “Ağaç ve Orman” şiirinde fAğaç yaprağında binbir nakışlar”, “Hüneri saymakla bilmez bir dalın”, "Dut yaprağından ipek yapar böcek”, “Rüzgârlarla gelir lisana ağaç” diyerek, şiirin başından sonuna kadar, gözleriyle ve yüreğiyle yaptığı tefekkür içinde, okuyanları gezdirir...
AĞAÇ VE ORMAN'DAN
Dört mevsim bir rüya âlemi sanki
Güneş ne doğar ne batar ormanda.
O, "Levh-i mahfuz”un kalemi sanki
Ağaçlar göğe boy atar ormanda.
Kimi meyve verir, kimisi çiçek
Dut yaprağından ipek yapar böcek.
Ağaç olmasa, gök çöktü-çökecek
Ağaçlar, tufanı tutar ormanda.
Oyar gövdesini bir insafsız kurt
Ağaç kurur, siyaha bürünür yurt
Ağaçla Cennet gibi görünür yurt
Kurt-kuş ve aslanlar yatar ormanda.
Allah ’ın bir lütfü insana ağaç
Zikirdedir her dem baksana ağaç.
Rüzgârlarla gelir lisana ağaç
Şimşekle kaşım çatar ormanda.
Düşün bir beşik neden, tabut nedir?
Ağaçtandır kâğıt, kibrit ve sedir.
Esen yel, ağaçtan gelen bûsedir
Ağaç dal dal kemer çatar ormanda.
Bir ulu çınardır Sultanahmet’te
Kutsallaşır “tuğba ” olur Cennet 'te.
Ağaç diken kimse kalmaz zulmette
Dikilen her ağaç tutar ormanda.
Billur billur sular türkü söylerde
Kızlara çeyizdir ağaç köylerde.
Tutuşsa bir yeri, yama bir yerde
Bir vatanın kalbi atar ormanda!..
“Kitap” şiiri ise, hiçbir yoruma lüzum bırakmayacak değerde, başlı başına bir felsefe ve fikir ürünüdür:
KİTAP
Rabbim iz in “oku " emriyle indi
Bize ışık tutan Kuran 'dır kitap.
Duygularla, tefekkürle süslenmiş
Dil ehline, yüce divandır kitap.
Kitapsız ne bir din vardır, ne devlet
Yasalar yazılan fermandır kitap.
Okumayan insan susuz ağaçtır
Okuyan insana ummandır kitap.
Her sayfası binbir ibretle dolu
Atalardan bize ihsandır kitap.
Taşıyan ırmaktır kültürümüzü
İlim kaynağı ve irfandır kitap.
Köle oluruz bir harf öğretene
Hayatı tahsile imkândır kitap.
Kitap dostlara en büyük armağan
Sevilmeye lâyık, mihmandır kitap.
Kulak ver kitaptan gelen her sese
Issız gecelerde canandır kitap.
Bulunur kitapta her derde devâ
Dertli gönüllere dermandır kitap.
İnsanlar fâni, o sönmeyen bir nûr
İnsan gelir — geçer, bir handır kitap,
Toprak olmuş onca Hân 'lar Hâkan ’ lar
Nice kavimleri seyrandır kitap.
Devir devir iner cümle perdeler
Çağlara yürüyen kervandır kitap.
Atlas atlas evren, renk renk tablonun
Boy boy savrulduğu harmandır kitap.
Serilir önüme koskoca dünyâ
Küçücük odamda cihandır kitap
Kutsal bildik, yemin ettik üstüne
Ferman ferman, örflü Sultan dır kitap
"Kitapsız! ” denilir münkir olana
İz ’ an sahibine imandır kitap.
Alimin mürekkebi, şehidlerin
Kanıyla yazılan, destandır kitap!
“Karanlıklar” şiirinde “Yırtılsın ışıkla siyah perdeler” derken, “Hüzünlü Mısralar” şiirinde “Lezzeti kalmadı yalan dünya dönsün varsın” derken, “Gider” şiirinde “ Bak, neler söylüyor kamış” derken, Satoğlu, tefekkür denizinin dalgalarından yansımaları anlatıyor...
Satoğlu, “Su” şiirinde, suyun serüvenini ve coğrafyasını ele alırken, su üzerine muhteşem bir tefekkür de geliştirir. Su’yu maddesel evrenden, manâ evrenine silinmez yazılarla yerleştirir. Su’da kendini, milletini ve inançlarım bulur...
Mustafa CEYLAN
**************
Satoğlu’nun fikir, düşünce ve yaşantısından feyz ve ilham aldığı birisi var mıdır? Yahut, bir başka deyimle, izin¬de yürüdüğü bir mürşidi var mı? Var ise kim veya kimler?
Bu sorularımızın cevabını, tespite çalışacak olursak mısraları arasında, başta Yüce Peygamberimiz olmak üzere, bir çok evliya, eren ve âlimler görürüz:
“Bu Şehir” başlıklı şiirinde:
-Dâvud-ı Kayseri, Somuncu Baba -İbrahim Tennurî.
“Nurdan Bir Yük” şiirinde:
-Veysel Karanı
“Mevlâna” şiirinde:
-Mevlâna,
-Seyyid Burhaneddin -Şems-i Tebrizî,
“Yunus” şiirinde:
-Tapduk Emre -Yunus Emre
“Elveda” şiirinde:
-Bütün ömür boyu feyz aldığı babası.
“Seyyid Burhaneddin’den İstimdat” şiirinde: -Ayağına baş koyduğu Seyyid Burhaneddin.
“Hacı Bayram-ı Veli” şiirinde:
-Abdülkadir Geylânî -Şeyh Hâmid-i Velî ve -Hacı Bayram-ı Veli
“Mersiye-I” şiirinde -Şeyh İbrahim Tennurî,
Hatta ”Seyraniye Arzuhal” şiirinde:
- S ey r anî...
Bütün bunlara ilâveten Satoğlu, her şeyden evvel Peygamberimiz (S.A.V)’e büyük bir aşk ile bağlıdır. O’nun “Liva-ül hamd” isimli sancağının gölgesine hasrettir:
“Nurdan Bir Yük” şiirinde:
-Aşkın hummasına dalsam da dalsam “Livaül hamd” olan gölgende kalsam
“Yakarış” şiirinde:
-Peygamber’i yâ Rab bize sen rehber edindir
“Yunus” şiirinde:
-Muhammed girdi düşüme
“Toprak” şiirinde:
-Peygamber öyle buyurdu
“Ya Resûlullah” başlıklı beyitinde:
-Sindirdim ömrümce gönlüme Vedâ Hutbeni
Ya aksın aşkınla gözyaşım, yak yahut beni.
“Mesiye-II” şiirinde:
-Şefaatçin olsun Hazret-i Resûl
“Kutsal Topraklarda Gezinti” şiirinde:
-Uyduk da çağrısına Muhammed Mustafa’nın
“Niyaz” şiirinde:
-Gölge kıl “Liva-ül hamd” sancağını
Habibinle ermek için vİsâle,..
Satoğlu’nun anlayışında HİKMET; urbada, postta, sarıkta değildir. Hikmet, insanın kendisidir. Mevlâna ve Yu- nus’a tutkunluğu da oradan gelmektedir.
Bu sebeple, benim tahlilim, feyz ve ilham kaynaklarından biri olan Somuncu Baba’nın talebesi Hacı Bayram-ı Veli’nin metoduyla olacaktır. Memleketindeki bir taşı oya¬rak, kendisine çilehane yapmış olan, Ahmet Bican Yazıcıoğlu’nun kitabında bulunan 10 ayrı başlık ve her baş¬lığın altında, onar adetten toplam yüz adet tâlî başlıktan oluşan tasavvufî eğitim ve öğretim metodunu esas alacağız.
“Menziller ve Makamlar” adı verilen bu 100 adet konu, hedefte “KÂMİL İNSAN”ı tesbit ve tayin etmektedir. Bu metodu takip eden kimsenin sonuçta büyük aşka ulaşacağı muhakkaktır.
Satoğlu, Mevlâna’nın ilk hocası olan Seyyid Burhaneddin’i, kendisine rehber-ınürşid edindiğini şiirlerin¬de açıkça ifade eder. İbrahim Tennurî’ye dayanan soy kütü¬ğü olduğunu da belirtir. Kayseri.’nin Akçakaya köyünden olan Somuncu Baba ve talebesi Hacı Bayram-ı Veli den yardım bekler.
Satoğlu’nun, tasavvufi anlayışım ortaya koyabilmek için büyük Veli Hacı Bayram’m öğretim metodunun sadece ilk beş maddesi olan:
I- Yakaza
II- Tövbe
III- İnâbe
TV- Muhasebe
V- Tefekkür
ile ilgili olarak, şiirleri arasında bir gezinti yapmamız yeterli olacaktır.
BİR YER BEKLER BENİ
Haz vermez artık ne lâleler ne körfezdeki su
El yanında dostlar bizi kınarlar.
Kavurur gönlümü ahret korkusu
Söndür emez köpük köpük pınarlar.
Ürkek ceylân gibi baharlar, güzler
Günbegün kaybolur âşinâ yüzler.
Bizi hayran eden ateşten gözler.
Birden soğuk rüzgâr eser, donarlar.
Durmadan koşar dörtnala zaman
Bilinmez ki, acep ne ola zaman?
Akıyor, yayılmış dört kola zaman
İnsanlar, akıp giden zamana yanarlar.
Ne hikmetler var hayat denen bilmecede
Nice sırlar saklı karanlık gecede.
Gün batmak üzredir has bahçede
Demlenir bülbüller, Rab ’ bı anarlar.
Sinmiş en içli İlâhîler iliklere
İmrenir dururum maviliklere.
Yolculuk, başlar da selviliklere.
Ruhlar, ilden ile göçüp konarlar.
İmân çeşmesinde yudum kalbimi
Ömrümce savaştım yendim kibrimi.
Serinletsin başucumda kabrimi
Asırlık selviler, ulu çınarlar.
Gün gelir, birden çalar saat
Elvedâ demeye bulunmaz fırsat.
Bir yer bekler beni, rahat mı rahat
Toprağımdan geçenler, Fâtiha sunarlar...
“Hayat Destanı” başlıklı şiirinde: -İsmetî’yem şurda birkaç günüm var
“Kitap” şiirinde:
-İnsanlar fâni, o sönmeyen bir nûr -Toprak olmuş onca hân’lar, hakan’lar
“Demişler” şiirinde:
-Düşün geleceği dara düşmeden
“Yüksele Yüksele” şiirinde:
-Ömür oldu çoktan yarı
“Gider” şiirinde:
-Huzura secde secde gel Defter ceste ceste gider
“Kimseye Kin Tutma” şiirinde: -Uyuma; aç gözlerini Dövme sonra dizlerini,
“Toprak” şiirinde:
-İnsan ömrü yaprak yaprak Yutar bir gün kara toprak
-Canevimden vurdu toprak Girdim toprağa toprağa
“Yarım Asır” şiirinde:
-Ecel düdüğüdür Öten Biliyorum, bir sır değil.
-Hayat denen virâneden Kuşlar gibi uçup giden Sanki yarım asır değil...
“Hüzünlü Mısralar” şiirinde:
-Lezzeti kalmadı yalan dünya dönsün varsın -İncecik bir dal gibi kader indirdi yere
“Elveda” şiirinde:
-Gittin de garkettin bizi melâle Bir Kadir Gecesi erdin visale.
“Karanlıklar” şiirinde:
-Veda etmek için sevdiklerime Sabaha zor çıktım karanlıklardan.
“Dilek” şiirinde:
-Günahkârım, âciz kulum Kırıldı kanadım kolum.
Senden geldim sana yolum Kıl anadan doğma beni.
Günah günah alında kir,
Asan ola Münker-Nekir Eyleme ahrette hakir Huzurundan koğıııa beni.”
/ “Yakarış” şiirinde:
-Vuslat güııü sermest olalım zevk-ii sürurdan Göster bize dîdarmı ver dermanı yâ Rab.
“Ağaç ve Orman” şiirinde:
-Düşün bir, beşik neden, tabut nedir?
“Nurdan Bir Yük” şiirinde:
-Kuşlar gibi geçip gitsem sırat’tan ve
“Tarla Kuşlan” şiirinde:
-Kaçışın kaçışın tarla kuşları Sizi biz, bizi yıllar kovalar...
Kâmil insan olmanın birinci şartı, ölümü düşünmek, dünyanın fâni olduğunun bilincine varmaktır. Satoğlu da böyle düşünüyor. Görüldüğü gibi çoğu şiirinde ölüm te¬ma’s mı işliyor.
“Su” şiirinde de, öldükten sonra su’yun Cennet’te mü’m inlere Kevser olacağından bahseder. Satoğlu, su’d a ö- lümsüzltiğü-ebedî yaşamayı düşünüyor diyebiliriz. Fanilikten kurtulmanın sırrını su’da buluyor. Susuz, hem bu dünyada, hem Öte dünyada bir yer düşünemiyor...
Samimi müslümanlar için Kabe’de Zemzem ve Cennet’te Kevser en önemli, iki mukaddes su’dur. Müminler, ömür boyu bu iki suya kavuşmak için yanıp tutuşmuşlardır. Her ikisinin hasretiyle, insanlarımızın muhayyilesinde nice efsâneler üretilmiştir.
Boz bulanık sellerden, büyük denizlere, okyanuslara-ummanlara uçsuz bucaksız maviliklere koşmak... Sonra, ölüm denen kapıdan geçip, ebediyet âlemindeki Kevser’e u- laşmak. Ancak, buna ulaşmadan önce, Kâbe’de Hac görevini eda edip, Zemzem suyunu tadmak... İşte, bizim insanımızın su macerâsı. Suya hasreti bu...
Satoğlu’na göre, bu dünya hasret dünyasıdır ve ayrılıklarla doludur. Ahiret ise, İlâhî sevgiliye vuslat dünyasıdır. Ve o muhteşem vuslat günü, zevk-i srur içinde bulunmak is¬ter... Çünkü sevgiliye ulaşmıştır gayri...
Kevser’e ulaşmak için, kabir’de Münker-Nekir meleklerinin sorularını cevaplayıp, ahirette hakir düşmek istemez. Bu dünyada nefsiyle mücadele ederek ömür geçirmiştir. “Senden geldim, sana yolum’ ”Kıl anadan doğma beni” derken, pırıl pırıl, tertemiz, Rab’bimizin halis kullarından olmak ister.
II- TÖVBE (PİŞMANLIK DUYUP ALLAH’A YÖNELMEK)
Tövbe, dönmek, yönelmek demektir. Fâni dünyanın kötülüklerinden, içimizdeki azgın nefsin bize yaptıklarından pişman olmak demektir. Yüce Kitabımız Kur’an’da 705 den fazla yerde tövbeden bahsolunmaktadır. İnsan “tâib”, yani tövbe eden, Mevlâ ise “Tevvâb” yani tövbeleri kabul eden¬dir, Kur’an diyor ki: “Ey imân edenler: Saadete ermeniz için hepiniz tövbe ederek Allah’a dönün. Allah tövbeleri kabul eder,” (Nur-31)
O halde, ölmeden, kabire girmeden evvel, tövbe et¬meli insan. İşlemiş olduğu günahlardan pişmanlık duymalı. Böylece “kâmil insan” yolunda bir adım daha atmalıdır.
Satoğlu, tövbe kon us unda-pişman olmak hususunda- bakalım neler demiş:
“Nurdan Bir Yük” şiirinde:
-İlâhî nûrundan alsam nasibi Kırılsa gururum kibrim kırılsa”
“Mevlâna” şiirinde:
-Bozdum da tövbemi duydum nedâmet Ettim ihlâsla zikîri Mevlâna.
“Bir Yer Bekler Beni” şiirinde:
-İman çeşmesinde yudum kalbimi Ömrünce savaştım yendim kibrimi”
“Nerede” başlıklı şiirinde:
-Nerde ahlâk, imân, çözüm nerede Bir koca çınardım, özüm nerede?
“Toprak” şiirinde:
-Bir kilim gibi özümü
Serdim toprağa toprağa Ve secde secde yüzümü Sürdüm toprağa toprağa.
“Kimseye Kin Tutma” şiirinde:
-Asilerle azmış beşer Rahmet mü’minlere düşer”
“Sevdim Cümle İnsanları” şiirinde:
-Ettiklerimden nedamet Duydum, Rabbim şükür sana.
“Ramazan Ayı Gelince” şiirinde:
-Edilir günahlar azat”
“Demişler” şiirinde:
-Sapma doğruluktan girme günaha
“Hayat Destanı” şiirinde:
-Ömür boyu sürdü nefsimle cihat
“Niyaz” şiirinde -Fırsat verme abesle iştigâle -Bir gayyaya düştüm şu ııefs elinden -Kucaklar rahmetin ki hâle hâle...
Aruz vezniyle yazdığı “Yakarış” şiiri ise, baştan ba¬şa dilek ve tövbeleri ihtiva eder:
YAKARIŞ
Alemlere mânâ verecek güç yüce dindir
Gündüz gece hasretle yanan ruhumu dindir
Peygamber'i yâ Rab bize sen rehber edindir
Tüm fitne fesat sarmada dört-bir yanı yâ Rab.
Ak alnımızm üstiine tevhîd nuru vursun
Vursun da ilO” nur gönlümü isterse kavursun.
Zevk düşkünü nefsin kabaran isteği dursun
Dinsin kuduran deryaların isyanı yâ Rab.
Hikmetleri çok oma meleklerle nebinin
Yol gösteriyorken bize Kur ’ân-ı miıbînin
Şeytanlara uydurma n’olur insanı yâ Rab.
Mü ’minlere sensin verecek rahmeti nurdan
Vuslat günü sermest olalım zevk-ü sürurdan
Göster bize dîdânnı ver dermanı yâ Rab. ”
Su, maddi ve manevi temizliği işaret eder. “Tövbe” de manevi temizlik için en büyük unsur... İç dünyamızı yıkar, siler, süpürür,..
Satoğlu, suya, “Seninle ferahlar ruhum” ve “Kanar mı hiç suya deryada balık” diye seslenirken, aslında mânâ dünyasının ip uçlarını vermiştir, Abdest temizliktir. Beden ve uzuvların temizlenmesiyle, iç’te, ruhta da bir temizlik hareketi hemen kendini gösteriverir. Niyetle başlayan bu temizlik hareketi, suyun berraklığı ile bütünleşir ve ruh berraklığına yansır. Rûhun berraklığı demek, onun sıkıntılardan kurtulması, ferahlaması demektir.
Tövbe zamanı, kurumuş toprağın suya kavuştuğu andır... Bulutun ağlamasıdır. İnsan tövbe ettiğinde ruhu ferahlar.
Satoğlu, iman, ahlâk ve tövbe şelâlesiyle temizler ruhunu... Mevlâna, “Yüzbin kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel demiyor muydu?
Satoğlu da:
Bozdum da tövbemi duydum nedamet Ettim ihlâsla zikiri Mevlâna. mısralarıyla, bu konudaki titizliğini dile getirir...
III. İNÂBE : (MARİFET VE İLİM YOLUNDA,
PARLAK SİMALARDAN
FAYDALANMAK)
Abdullah Satoğlu, marifet ve ilim yolunda, Hak yolunun parlak simalarından en iyi yararlanan bir şairdir. Satoğlu’ nun ilham ve feyz aldığı kimse var mı diye sormuş ve mısraları arasındaki, feyz kaynağı simaları sıralamıştık. Satoğlu, 1999 yılında, eski ve yeni şiirlerinden seçmeler ya¬parak “Gönlümde Açan Lâleler” isimli eserini yayınladı. Bu eserdeki şiirler arasında, hak yolunun parlak simalarından Mevlana için bir kaside yazdığını, öteki simaları ise, Kayseri için kaleme aldığı “Bu Şehir” şiirinde isim olarak zikrettiğini görmekteyiz. Satoğlu’nun aşk ve imân çizgisini yakalıyab ilmen iz için “Mevlâna” şiirini aynen sunuyoruz:
“MEVLANA
Selam sana pirler piri Mevlâna
Oldum sevginin esiri Mevlâna.
Geldi semâ semâ vecd ile Şah ’a
Ben gibi hakirin biri Mevlâna.
Sene Hey in mürid oldum
Seyyid’e Arındı gönlümün kiri Mevlâna.
Şems~i Tebrizî ki ışıktır bize
Bahşetsen ’ola iksiri Mevlâna.
Hiç görmedi dünya dünya olalı
Sen gibi mütefekkiri Mevlâna.
Aldım da feyzi manzum Mesnevi'den
Attım nefsimden kibiri Mevlâna.
Çözmede Mesnevi mâna sırrını
Hazla bal ettim zehiri Mevlâna.
Uyandım gafletten buldum gerçeği
Gördüm Divân-ı Kebir ’i Mevlâna
Şeb-i artış için mekân tutmuşuz
Konya gibi nûr şehiri Mevlâna.
Kubbe-i hadrâda buldum huzûru
Gördüm seni orda diri Mevlâna.
Bozdum da tövbemi duydum
nedâmet Ettim ihlâsla zikiri Mevlâna.
Hayrandır sana Müslüman Mecûsî
Getir imâna münkiri Mevlâna.
Devâ kıl Hünkâr ’ım yanmış gönüle
Dindir gözdeki nehiri Mevlâna.
Tutuştum ney ’deki aşk ateşinden
Kırdım zulmetten zinciri Mevlâna.
öyle mestiz ki biz, kudumle ney’le
Salarız arşa tekbîri Mevlâna.
İlâhî bir muhabbetle sarhoşuz
Hoş buluruz her takdiri Mevlâna.
Kabul et dergâha çevirme n ‘olur
“Allah kulu” bu fakiri Mevlâna... "
O, Hacı Bayram’a naçar kaldım diye boyun bükerken, Mevlâna’nın Hocası Seyyid Burhaneddin’in “Ayağına baş koymakta”dıı\ Yunus’a şeyhim diye seslenen şarimiz, babası tarafından İbrahim Tennurî Hazretleri’niıı soyundan geldiğini söylemektedir.
Kayseri, Anadolu’nun Evliya yatağı şehirlerinden birisidir. Satoğlu, bütün bu evliyadan, onların mânevî iklimlerinden istifade etmiştir.
“Ben hüzün denizinde bir Nebî-i Nuh’um” derken, tasavvufî anlayışının gereğini söylemektedir.
Satoğlu, “Su” şiiriyle güzel bir eser vücuda getirmiştir.
Lâle’yi bir sembol olarak seçmesinin sebebi de, gönül mimarlarımızın, Yunus-Mevlâna-Hacı Bayram’in yolunda olduğunu ifade içindir. Çünkü “Arapça yazılı “lâle” tersten okununca “hilâl” çıkmaktadır. Hilâl de İslamın ve OsmanlI Devleti’nin sembolüdür...”
IV- MUHASEBE
Muhasebe, günün, yaşanılan zamanın yorumunu yapmaktır. Yapılan ve yaşanılanları tartmaktır, ölçmektir. Bunun için şaşmaz ölçü Kur’an ve Hadis hükümleridir. Bü¬tün insanlığın saadetini isteyen bu iki kaynak, bizler için büyük hidayet kaynağıdır.
Muhasebemizi bunlara göre yapmalıyız. Artılarımızla, eksilerimizi görmeliyiz. Nefs ve şeytanın hileleri, muhasebemizdeki eksileri arttırmak içindir.
Yüce kitabımız Kur’an diyor ki: “Hayırlı ameller, kötü fiilleri giderir.” (Hûd-114) ve “Selâm doğru yolda gidene olsun” (Tâhâ-47)
Satoğlu, geçici dünya hayatında muhasebeyi elden bırakmamayı önerir.
Nasıl mı? “Bir Yer Bekler Beni” başlıklı şiirindeki şu mısralarla:
“Durmadan koşar dört nala zaman
Bilinmez ki, acep ne ola zaman?
Akıyor, yayılmış dört kola zaman
İnsanlar, akıp giden zamana yanarlar ”
Burada şarimiz, zamanın akıp gidişini, dünya hayatının fani¬liğini vurgularken, insanın geri gelmeyen zamanı değerlendirmesini ister.
Ayrıca, “Nerede” başlıklı şiirinde:
“Niçin bu hâllere düştüm niçin ben
Bir koca çınardım, Özüm nerede?
Öyle bir makaddes dâvâ için ben
Yanıp kül olmuşum, közüm nerede?
diyerek, vatan-miliet uğrunda yapılanların ve yapılamayanların muhasebesini ortaya koymaktadır. Yine vatan, millet, bayrak, ezan uğrunda, “Koçaklama” şiirinde:
“Dönersem dâvâdan geri
Karayere karın beni”
diyerek, kutlu davanın, yılmak nedir bilmez cihat eri olduğunu, beyan etmektedir.
Şairimiz, kimi şiirlerinde “Kuşlar gibi uçup giden” ömrün muhasebesini yapar. “Yarım Asır” başlıklı şiiri bu bakımdan oldukça önemlidir:
YARIM ASIR
Sanki yarım asır değil
Yitirilen damla damla.
“Yatmadım hiç bayat gamla ”
Özlediğim her akşamla
Bâbil değil, Mısır değil.
Bâbil değil, Mısır değil
Yurdumdur gözümde tüten.
Yollar değil, yıllar biten
Ecel düdüğüdür Öten
Biliyorum, bir sır değil.
Biliyorum, bir sır değil
İnsandaki hırs, ihtiras
Muhabbet yok, kalkmış niyaz.
Vermesini bilsek biraz
Cömert toprak, kısır değil.
Cömert toprak, kısır değil
Ne ekersen verir onu,
Verir varını yoğunu.
Gönül kırma hüsran sonu
Sevmek hüner, kusur değil.
Sevmek hüner, kusur değil
Aşk denince ben de varım.
Nerde o mutlu yıllarım?
Taş kesildi duygularım
Taş kesildi, nasır değil.
Taş kesildi nasır değil
Çevremde kim varsa, neden?
Hayat denen virâneden
Kuşlar gibi uçup giden
Sanki yarım asır değil...
Satoğlu’nun bu şiiri, Türk edebiyatı için, örnek gösterilebilecek bir şiir. “İade” sanatına yani bir kıtanın bittiği mısra ile diğer kıtanın başlamasına örnek teşkil eden şiir tekniği, mısraların örgüsü, duygu ve düşüncenin sunumu, verilen mesajlar bakımından önemlidir.
Satoğlu, muhasebesini bu şiirde yapmıştır. Artılarla eksileri vicdan terazisinde tartmış, şaşmaz ölçütlerle kıyas-lamasını yapmış ve sonucu çıkartmıştır. Sonuç: SEVGİ..,
Satoğlu: “Yollar değil, yıllar biten” “Ecel düdüğüdür öten” mısralarıyle, faniliği işlemiştir. İnsanın hırs ve ihtiras içinde yaşaması yanlıştır. İnsanlar arasında sevgi-muhabbet bağlarının azalması, niyaz’m kalkmasmdandır. Toprak cömerttir. Toprak yüreklerim izdir: “Ne ekersek o’nu biçeriz”, şu halde, bu cömert toprağa, neden muhabbet gülleri dikmeyelim. Neden sevgi tohumlarını saçmayalım ki?..
Hırs, menfaat, ihtiras... İnsanları insanlıktan çıkaran şeyler... Ben’lik davası, egoizm, çıkarcılık,., oysa, “Veren el, alan el’den üstündür”.., Satoğlu da böyle diyor...
“Sevmek hüner, kusur değil”. Sevgi ve muhabbet, bütün dertlerin tek ilâcıdır.
Muhasebe sonunda, bütün eksileri artı yapmanın tek ilâcının, sevgi olduğu ortaya çıkmıştır. Sevgisiz kuşlar bile kanat çırpamaz. Sevgisiz, ağaçlar çiçek açamaz.
“Gönül kırma hüsran sunu” diyen Satoğlu’nun işi, Yunusça gönüller yapmaktır. Gönüller yapmanın tek unsuru sevgidir...
“Su” şiirinde, bu muhasebe tekniğinin izlerini yakalıyoruz. O, bizim millet olarak, su serüvenimizi, suları¬mızın türküsünü ele alır ve insana “faydalı” olmak açısından değerlendirir. Oysa, su bazen insanı boğar da. “Dilek” şii¬rinde Allah’a şöyle niyazda bulunur:
‘'Âteşinle yak da Rabbim
Sularında boğma beni... ”
Su boğar, yıkar, sürükler, erezyona sebeb olur. Satoğlu, suyun türküsüne bu tür acıklı yanları asla sokmaz. Muhasebe yaparken de, nedâmet- pişmanlık duygularını şiirleştirirken de, iyiyi, güzeli gündeminde tutar. Muhabbet ve sevgiden ayrılmayışı da bundandır.
(Kayseri: 1960)
V- TEFEKKÜR
Yüce Kitabımız Kur’an diyor ki:
“Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah’ındır. Bi¬linmeli ki Allah, asıl müstağni ve övülmeye lâyık olan¬dır.(Lokman-26)
“De ki görenle görmeyen bir midir? Düşünmüyor musunuz? (En’ am 50)
“Bu dünyada kalbi kör olanlar, âhirette de kör ve daha şaşkındır. (İsrâ- 72)
“O, yeri döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan ve orada bütün meyvelerden iki çift yaratandır. Geceyi de gündüzün üzerine o öıtüyor. Şüphesiz bütün bunlar¬da düşünen kimseler için ibretler vardır. (Ra’d-3)
“(Allah), Onunla (su) sayesinde sizin için ekinler, zeytin ve hurma ağaçları, üzümler ve her türlü ürünü yetiştirir. Düşünen kimseler için bunda ders vardır.” (Nah 1-11)
“De ki: Bütün şefâat Allah’ın iznine bağlıdır. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundıır, Sonra O’na döndürüle¬ceksiniz.” (Zümer-44)
“Üstlerinde kanatlarını aça-kapata uçan kuşlan (hiç) görmediler mi? Onları (havada) Rahmâıı olan Allah’tan başkası tutmuyor. Şüphesiz O her şeyi görmektedir.” (Mülk-13)
“Biz size şah damarınızdan daha yakınız.” (Kaf/1, 6)
Kur’anda 7 gök, tam 7 kez geçmektedir. Mânevi â- lem 7’dir. Gayb, Mânâ, Emir, Misâl (Hiper ve süper uzay¬lar), Ervah (Berzah), Melûkat, Mücerret (Takyonik) Esi¬ri’d ir. Atmosfer adını verdiğimiz yakın gökyüzümüzde 7 ana gaz vardır ki bunlar: Karbon, oksijen, nitrojen, hidrojen, klor, flüor, kükürt’tür.
Satoğlu, tefekkür etmesini bilen ve onlardan iyi so¬nuçlar çıkaran birisidir. Yaptığı tefekkürle, şair dili, İlâhî sis¬temden aldığı ilhamlarla bülbül misâli şakımaktadır.
Lâle üzerinde ısrarla duruşu, tefekkür ehli oluşun- daııdır. Cümle tefekkürünü lâle üzerinde yoğunlaştırmıştır. Lâlesiz bir hayat düşünemez. Baktığı, gördüğü her şeyde, her cisimde, her surette lâleyi görür. Çünkü o, cevahirden harfleriyle Mevlâ’mızın ismine özenmiştir. O, Cennet’ten kopup dünyamıza gelmiş, içimize, gönlümüzün bahçelerine taht kurmuş gibidir. Satoğlu’nun gönül tutsaklığı da bundan¬dır:
Solsa da ermez zevale Gönlümde açan lâleler, özenmiş ism-i CelâVe Gönlümde açan lâleler.
“Lâle Devri “ masal gibi Gök burcunda hilâl gibi Mevlâ ‘ya arzuhâl gibi Gönlümde açan lâleler... ”
Satoğlu, “Gözlerim” şiirinde “Kitap kitap kâinatı ta¬rardı” derken, “Bir Yer Bekler Beni” şiirinde "Ne hikmetler var hayat denen bilmecede/Nice sırlar saklı karanlık gece¬de” derken, “Göklerin Fazileti” şiirinde “Göklerden dünya bir başka görünür” ve “Yıldızlar, ay, güneş gezer göklerde”, “Gökler kudretine delil Allah’ın” derken, nasıl bir tefekkür ehli olduğunu ortaya koymuyor mu?
. “Ağaç ve Orman” şiirinde fAğaç yaprağında binbir nakışlar”, “Hüneri saymakla bilmez bir dalın”, "Dut yaprağından ipek yapar böcek”, “Rüzgârlarla gelir lisana ağaç” diyerek, şiirin başından sonuna kadar, gözleriyle ve yüreğiyle yaptığı tefekkür içinde, okuyanları gezdirir...
AĞAÇ VE ORMAN'DAN
Dört mevsim bir rüya âlemi sanki
Güneş ne doğar ne batar ormanda.
O, "Levh-i mahfuz”un kalemi sanki
Ağaçlar göğe boy atar ormanda.
Kimi meyve verir, kimisi çiçek
Dut yaprağından ipek yapar böcek.
Ağaç olmasa, gök çöktü-çökecek
Ağaçlar, tufanı tutar ormanda.
Oyar gövdesini bir insafsız kurt
Ağaç kurur, siyaha bürünür yurt
Ağaçla Cennet gibi görünür yurt
Kurt-kuş ve aslanlar yatar ormanda.
Allah ’ın bir lütfü insana ağaç
Zikirdedir her dem baksana ağaç.
Rüzgârlarla gelir lisana ağaç
Şimşekle kaşım çatar ormanda.
Düşün bir beşik neden, tabut nedir?
Ağaçtandır kâğıt, kibrit ve sedir.
Esen yel, ağaçtan gelen bûsedir
Ağaç dal dal kemer çatar ormanda.
Bir ulu çınardır Sultanahmet’te
Kutsallaşır “tuğba ” olur Cennet 'te.
Ağaç diken kimse kalmaz zulmette
Dikilen her ağaç tutar ormanda.
Billur billur sular türkü söylerde
Kızlara çeyizdir ağaç köylerde.
Tutuşsa bir yeri, yama bir yerde
Bir vatanın kalbi atar ormanda!..
“Kitap” şiiri ise, hiçbir yoruma lüzum bırakmayacak değerde, başlı başına bir felsefe ve fikir ürünüdür:
KİTAP
Rabbim iz in “oku " emriyle indi
Bize ışık tutan Kuran 'dır kitap.
Duygularla, tefekkürle süslenmiş
Dil ehline, yüce divandır kitap.
Kitapsız ne bir din vardır, ne devlet
Yasalar yazılan fermandır kitap.
Okumayan insan susuz ağaçtır
Okuyan insana ummandır kitap.
Her sayfası binbir ibretle dolu
Atalardan bize ihsandır kitap.
Taşıyan ırmaktır kültürümüzü
İlim kaynağı ve irfandır kitap.
Köle oluruz bir harf öğretene
Hayatı tahsile imkândır kitap.
Kitap dostlara en büyük armağan
Sevilmeye lâyık, mihmandır kitap.
Kulak ver kitaptan gelen her sese
Issız gecelerde canandır kitap.
Bulunur kitapta her derde devâ
Dertli gönüllere dermandır kitap.
İnsanlar fâni, o sönmeyen bir nûr
İnsan gelir — geçer, bir handır kitap,
Toprak olmuş onca Hân 'lar Hâkan ’ lar
Nice kavimleri seyrandır kitap.
Devir devir iner cümle perdeler
Çağlara yürüyen kervandır kitap.
Atlas atlas evren, renk renk tablonun
Boy boy savrulduğu harmandır kitap.
Serilir önüme koskoca dünyâ
Küçücük odamda cihandır kitap
Kutsal bildik, yemin ettik üstüne
Ferman ferman, örflü Sultan dır kitap
"Kitapsız! ” denilir münkir olana
İz ’ an sahibine imandır kitap.
Alimin mürekkebi, şehidlerin
Kanıyla yazılan, destandır kitap!
“Karanlıklar” şiirinde “Yırtılsın ışıkla siyah perdeler” derken, “Hüzünlü Mısralar” şiirinde “Lezzeti kalmadı yalan dünya dönsün varsın” derken, “Gider” şiirinde “ Bak, neler söylüyor kamış” derken, Satoğlu, tefekkür denizinin dalgalarından yansımaları anlatıyor...
Satoğlu, “Su” şiirinde, suyun serüvenini ve coğrafyasını ele alırken, su üzerine muhteşem bir tefekkür de geliştirir. Su’yu maddesel evrenden, manâ evrenine silinmez yazılarla yerleştirir. Su’da kendini, milletini ve inançlarım bulur...