Gülce Edebiyat Akımı

Tam Görünüm: Şark Bülbülü Celâl Güzelses
Şu anda Hafif Görüntüleme modundasınız. Sayfayı normal görüntülemek için, buraya tıklayın.
Şark Bülbülü Celâl Güzelses



Ahmet ÖZDEMİR


1917 yılında 2. Orda Komutanlığına getirilen Yüce önderimiz Atatürk, Seman Köşkü'nde dinlenirken bir türkü işitti. Ses çok güzeldi. Hizmetini gören askerden, türküyü söyleyeni bulup getirmesini istedi. 16-17 yaşlarındaki gençler, zamanımızda "Gazi Köşkü" adını alan Seman köşkünün bahçesinde türkü söylemekteydi. Bir askerin kendilerine doğru geldiğini görünce korkup kaçmak istediler. Asker usulca:

"Telaşlanmayın, türkü söyleyen kimdi, ben ona görmeye geldim," dedi. Celalettin'i gösterdiler. Asker Celâlettin'e döndü:

"Sesiniz Mustafa Kemal Paşama kadar geldi. O sesin sahibini getir, diye beni gönderdi," dedi.

Mehmet Celalettin Mustafa Kemal Paşa'nın huzuruna çıktı. İsteği üzerine "Ben şehîd-i bâdeyim dostlar demim yâd eyleyin / Kabrimi meyhâne enkazı ile bünyâd eyleyin" nevruz-i divan gibi birkaç türkü söyledi. Atamızın sesini beğendiği bu genç, yıllar sonra Celal Güzelses olacaktı.

Mehmet Celalettin, 1899 yılında Diyarbakır' da doğdu. Babası Derviş Halil, Annesi Lütfiye Hanım'dı. Okul çağına gelince mahalle mektebine verildi. Birinci Dünya savaşı yıllarında okulu kapatıldığı için öğrenimini tamamlayamadı.

1913'ten itibaren Diyarbakır Ulu Cami'de müezzinlik yapmaya başladı. Askerlik görevinin ardından Diyarbakır Valiliği'nde görev aldı. Nevriye Hanım'la evlendi. Beş oğlu iki kızı olmuştu.

1931 yılında bir süre Diyarbakır'da veterinerlik yapan Karındaş Mahmut adında birisi, yerel şiveyi alaya alır bir şekilde plak doldurmuştu. Bu plak Diyarbakırlıları çok üzmüştü. Başta eski bakanlardan Feyzi Pirinççioğlu olmak üzere birçok Diyarbakırlı Mahmut Celâlettin'den İstanbul'a gidip plak doldurmasını ve gerçek Diyarbakırlıların sesini duyurmasını istedi. Bu ısrarlar sonucu, ilk plağını doldurdu.  Plak büyük ilgi görmüştü.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Bayındırlık Bakanlığı yapan Feyzi Pirinççioğlu, Dolmabahça Sarayı'na giderek Yüce Atamıza: "Paşam Diyarbakır'da dinlediğiniz o genci getirdim," demiş. Atatürk :"O halde al buraya getir," demiş. Böylece Mehmet Celalettin bir kez daha büyük önderin huzuruna çıkmış. Atatürk karşısındaki saz topluluğuna: "İçinizde bana bir şark gazeli okuyabilen var mı?' diye sormuş.

Ses çıkmayınca Mehmet Celalettin'den istemiş. O da "Felek gayet dönek dünya ise cellad-ı müthiştir' gazelini okumuş. Arkasında bir de İstanbul gazeli okutmuş. O gün Atatürk Celalettin'e "Sen bundan sonra Şark Bülbülüsün. Plaklarını doldur üzerine de öyle yazdır." demiş.

Mehmet Celaleddin, 1934 yılında Soyadı Kanunu çıkınca "Güzelses" soyadını aldı. Artık o "Şark Bülbülü Celal Güzelses"ti. Halk müziğimize onlarca türkü kazandırmış, kendinden sonra Diyarbakır'da yetişen sanatçılar için bir ekol olmuştu.

1943 yılında Diyarbakır Halk Musiki Cemiyeti'ni kurdu. Müzikseverleri çevresine toplayarak çalışmalara başladı. Diyarbakır'da ve çevre illerde konserler verdi. Her konseri büyük ilgi görüyordu. Ankara ve İstanbul'da radyo programlarına konuk oluyor, Diyarbakır musikisinden örnekler sunuyordu.

Sahibi beni affetsin. Aradım kime ait olduğunu bilemedim. Ama alıntı yaptığım Celal Güzelses ile ilgili yorumu doğru: "Taş plak kayıtlarından benim diyen tenorlara parmak ısırtacak sesiyle hem içli, hem içrek; uzun havalarla bezediği türkülerini söylediğinde dinlemelere doyulmaz bir kişi. Başka bir aleme doğru hem giden hem götüren bir nakil vasıtası notalar ve tınılar üzerinden, durgun ve pes girişlerin ardından gelen crescendoların (volüm artışı, geçişler)  her biri bir acayip şekilde işliyor içlere, içerilere. Bazen saplanıyor çok ince bir çelik iğne kayganlığında, bazen deliyor lönk diye dikilen bir bayrak direği cesaretiyle. Derledikleri bir türlü, söyledikleri bin türlü. Türkü mü onun içinden geçiyor, o mu türkünün içinden, ben hiç anlayamadım. Belki de o söylerken ağladığım gibi hiç ağlayamadım. O her ne kadar ağlama yar dese de. Zarf ile mazruf arasında da bir tutarlılık olmalı ama değil mi canım?"