Gülce Edebiyat Akımı

Tam Görünüm: ÖLÜM SİNMİŞ YÜZLERİNE
Şu anda Hafif Görüntüleme modundasınız. Sayfayı normal görüntülemek için, buraya tıklayın.
ÖLÜM SİNMİŞ YÜZLERİNE


Coşkun KARABULUT



Bazı insanlar vardır, mutluluk akar gözlerinden. Yüzlerinde sürekli bir gülümseme, ışık saçarlar etraflarına. Yaşamanın verdiği mutluluğu doya doya yaşayan ve yaşadığının bilincine varan ve bunu diğer insanlara da vermeye çalışan insanlar. Kendi mutluluklarının ancak ve ancak başka insanların mutluluğuyla var olabileceğine inanan güzel insanlar.
Doğal olarak bu tür insanlar yaşamı paylaşarak sürdürme erdemine ulaşmış insanlardır. Kavuştukları olanaklardan başkalarını da yararlandırarak, onların da yaşamlarını kolaylaştıran insanlar. Bu tür insanlar olmasaydı yaşam çekilir miydi bilmiyorum ama iyi ki varlar. Azınlıkta da olsalar, koca bir kentte bir-iki kişi de olsalar, öyle sanıyorum ki dünya onların hatırına, onların yüzü suyu hürmetine dönüyor olmalı. Küçük hesaplar peşinde koşmak, başkalarını kandırmaya uğraşmak, birinin ayağını kaydırarak yerine geçmeye çalışmak yer almaz onların beyin hücrelerinde. Tam tersine, bir elektrik santralı gibidir beyinleri, hem kendilerini hem de başkalarını ve giderek bütün dünyayı aydınlatan elektrik üretirler. İyice bakın, dikkatli bakın göreceksiniz yüzlerindeki o ışığı. Hiç fark ettiniz mi bilmem, bu gibi insanların yüzünde bir ışık vardır. Sanki içlerinde lambalar yanar da, yüzlerine vurur ışığı. Esmer de olsa, zenci de olsa, beyaz da olsa.. Genç de olsa yaşlı da... Ya da güzel ya da çirkin hiç farketmiyor, bir ışık varsa içinde mutlaka vuruyor yüzlerine. Girdikleri her ortamı aydınlatan, varlıklarıyla mutlu eden insanlardır bunlar. Paylaşmayı seven, karşılıksız seven, mutluluğu almakta değil vermekte gören güzel insanlar.


Bazı insanlar da vardır, geçtikleri yerlerde ekinler kurur. Ölüm sinmiştir yüzlerine. Hayır ölüm bile değil. Çünkü ölümün bile güzeli var. Hiçlik sinmiştir yüzlerine, yokluk sinmiştir. İçlerinden yayılan korkunç bir karanlık, giderek bütün bedenlerini kaplar. Yüzlerine vuran karanlığı görünce dehşete kapılırsınız. Bir an önce kaçmak istersiniz yanlarından. Yüzlerini bir daha görürseniz sekiz sene işinizin rast gitmeyeceğine inanırsınız. Yaşamın ağırlığı çökmüştür üzerlerine. Paylaşmak ölüm demektir onlar için. Başkalarının mutlu olmaması içindir dünyadaki misyonları sanki. Ne kendileri mutlu olurlar ne de başkalarını mutlu ederler. Zehir ederler yaşamı çevresindekilere. Hiçbir şeyi beğenmeyen, her şeyden sıkılan, küçük hesapların içinde sıkışıp kalmış zavallı yaratıklar. Ay tutuluyorsa, güneş tutuluyorsa bunların yüzünü gördüklerinden mi tutuluyor nedir diye düşünüyorum kimi zaman. Göktaşları çarpıyorsa ara sıra dünyaya, bunlara kızdıklarından mıdır nedir?
Oysa şu yaşadığımız dünya ne kadar yaşanmaya değer bir bilseler. Bir bilseler ki, bir canlının var olması için ne mucizeler gerçekleşmekte. Ve bu canlının yaşamını sürdürmesi için ne badireler atlatılmakta. Her canlının bu dünyada özel bir yeri olduğunu, hele de insan denilen yüce varlığın her birinin biricik özelliklere sahip olduğunu bir bilseler. Ve bir denizin mavisini seyretmenin, bir ağacın nasıl çiçek açtığını, nasıl meyve verdiğini seyretmenin mutluluğunu keşfetseler. Her canlının kendi yavrusunu nasıl beslediğini, bir kuşun küçücük canıyla yavrularına nasıl yiyecek bulmak için çırpındığını bir görseler. Her canlının kendi yavrularının varlığını sürdürmesi için kendi yaşamlarını tehlikeye atmalarını bir farketseler.
Ve insan olarak içlerinde bir sevgi kırıntısı olsa da aşkı tatsalar. O insana nice acılar verdiğine inanılan aşk denilen yüce duyguyu. Bir aşkı acısıyla tatlısıyla yaşamanın bile bu dünyaya gelmiş olmaya değdiğinin hazzına varsalar. Şu eşsiz evrenin seyrine dalsalar. Kuşlara, böceklere, otlara, çiçeklere seyre dalsalar bir. Bir fark etseler şu kapkara topraktan binlerce renkte çiçeğin fışkırdığını. Yaşamın ne kadar ele geçmez bir ayrıcalık, bir mucize olduğunu fark etseler azıcık bir düşünmeyle.
İyi ki yaşamı güzelleştiren, çekilir kılan, yüzlerinden ışık saçan insanlar var diye düşünüyorum. Yoksa yaşam bir ızdırap olurdu!