03/02/2015, 05:05
ŞİİRBAZ SULTANLAR (15)-KAN KOKULU OSMANLI (4)
Mustafa CEYLAN
Osmanlı İmparatorluğunun politikalarıyla Osmanlı sultanlarını, yerden yere çalarak ilk kez kim eleştirmiştir biliyor musunuz?
--------------------Devam Edecek----------------
Mustafa CEYLAN
Osmanlı İmparatorluğunun politikalarıyla Osmanlı sultanlarını, yerden yere çalarak ilk kez kim eleştirmiştir biliyor musunuz?
Gazi Mustafa Kemal…
1 Mart 1922’de Büyük Millet Meclisi’nin üçüncü toplantı yılını açarken yaptığı konuşmada şöyle diyordu:
“…yedi asırdan beri cihanın dört bir köşesine sevk ederek kanlarını akıttığımız, kemiklerini topraklarında bıraktığımız ve yedi asırdan beri emeklerini ellerinden alıp israf eylediğimiz ve buna mukabil daima tahkir ve tezlil ile mukabele ettiğimiz ve bunca fedakârlık ve ihsanlarına karşı nankörlük, küstahlık, zorbalıkla uşak seviyesine indirmek istediğimiz, bu gerçek sahibin huzurunda (o zamanki Türk köylülerini kastediyor) bugün utanç ve saygı ile hakiki durumumuzu alalım…”
İzmir İktisat Kongresi’nde yaptığı konuşmada da şöyle diyordu:
… bizim milletimiz de böyle Fatihlerin arkasında serserilik etmiş ve kendi ana yurdunda çalışmamış olmasından dolayı bir gün onlara (İktisaden güçlenmiş olan ülkelere) mağlup olmuştur…”
*
Yirmi beş yıl kadar önce bir gün, Gazi’nin bu eleştirilerindeki yıldırımlı cümlelerden birini, tırnak içinde bir yazıma almıştım. Bir hafta sonra C.Savcılığı’ndan bir çağrı geldi.
Savcı, Gazi’ye ait olan cümlede suç unsuru görmüştü. Yazıda Gazi’nin adı geçmediği için de; beni, daha önce açtığı davaların uzantısında bir kez daha zora sokmak fırsatını yakaladığına inanıp, hakkımda yeni bir soruşturma başlatmaya kalkmıştı. (Yazar düşmanlığı gerçekten çok gelişmiştir bizde)
Sorgulamada, içinde suç unsuru bulunduğu iddia edilen cümlenin Atatürk’e ait olduğunu söyledim ve kaynağını gösterdim.
Savcı: O zaman başka, dedi, keşke o sözü Atatürk’ün söylemiş olduğunu da yazsaydınız…
O zamanki Cumhuriyet Savcısı’nın ceza hukuku anlayışına göre, yazılan söz Gazi’ye ait olunca nurani ve rahmani; başkasına ait olunca da melunane ve iblisane oluyordu…
Sivil yahut militer, yüreğinde yanan vatan aşkının ateşiyle başa geçip bozuklukları düzeltmek ve resmi siyah arabalarda egemenliğini fosurdatmak isteyen yüzlerce politikacı, yerli yersiz “Atatürk şöyle dedi, Atatürk böyle dedi” diye az gırtlak patlatmamıştır.
Bir tanesinin nutkunda dahi, Gazi’nin Osmanlı sultanları hakkında İzmir iktisat Kongresi’nde yapmış olduğu geniş analizlerden bir tek alıntı bulamazsınız.
Neden? Çünkü beyinselliklerinin öz elektriğinde, “Cumhuriyetçilik felsefesinin” elektronları yoktur. Cumhuriyetçiliğin ne olup ne olmadığını tüm boyutlarıyla algılayamadan, demokrasi taklidi yapmaya kalkınca, anlamsız ve belalı bir takım kör dövüşlerinden kurtulamamak da olağandır.
*
-KANUNİ Sultan Süleyman’ın büyük oğlu Şehzade Mustafa’yı boğdurtmasına, damadı ve veziriazamı Rüstem Paşa neden olmuştu. Şehzade Mustafa’nın babası aleyhinde İran şanıyla mektuplaştığını iddia ederek, altına Mustafa’nın imzasını taklit edip attığı, bir takım uydurma mektuplar yazmıştı. Bu yetmemiş, ayrıca Mustafa’nın yeniçeriyle bir olup Kanuni’yi devirme hesaplan içinde olduğu haberlerini uçurmuştu padişaha…
Rüstem Paşa, Hürrem Sultan’ın da damadıydı. Kanuni’nin ondan olma kızı Mihrimah Sultan’ın kocasıydı.
Ve Hürrem Sultan, kendi oğullarından şehzade Beyazıt’ın tahta çıkması için, damadıyla birlikte hazırlıyordu bütün bu kumpasları.
Sultan Süleyman’ın kumandasındaki ordu Iran üstüne giderken, Konya Ereğlisi’nden sonra Aktepe mevkiinde Şehzade Mustafa idam edilince, yeniçeriler öfkelenmişti. Kanuni de ortalığı yatıştırmak için veziriazam Rüstem Paşa’yı o an azletmiş, yerine Kara Ahmet Paşa’yı veziriazam yapmıştı.
Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Rüstem Paşa hakkında şunları yazıyor:
“Rüstem Paşa İkinci defa veziriazam oluncaya kadar zevcesine alt (Mihrimah Sultan) Üsküdar’daki sayfiyesinde oturmuş, zevcesi ile kayınvalidesinin çevirdikleri dolap neticesinde Kara Ahmet Paşa katledilince, Rüstem Paşa davet edilerek İkinci defa veziriazam tayin olunmuştur.”
Hürrem Sultan, kızı Mihrimah Sultan ve kocası veziriazam Rüstem Paşa’nın, -I. Süleyman’ın da onayıyla- gerçekleştirdikleri siyasal cinayetler listesine bir bakalım:
Veziriazam Makbul İbrahim Paşa (Şehzade Mustafa yanlısı olduğu için.) Şehzade Mustafa… Veziriazam Kara Ahmet Paşa (Rüstem Paşa’nın yerine geçtiği için.)
Rüstem Paşa’nın bütün bu kanlı entrikalarla sağlanmış serveti, ne kadardı acaba?
Onların da bir bölümünü sıralayalım: Bin yedi yüz köle. iki bin dokuz yüz savaş atı. Bin yüz altı deve. Yedi yüz bin sikke-i hasene (altın). Beş bin dikilmiş kaftan ve elbise. Bin yüz adet üsküf. Altı yüz gümüş eyer, beş yüz altın eyer, bin beş yüz gümüş at başlığı ve yüz otuz çift altın üzengi… Kalıp altın, nakit altın ve gümüşle karışık altın. Gümüş eşya ve mücevherat bunların dışında…
Bütün bunlar imparatorluğun zenginliğine uygun bir servet ölçüsünü aşıyordu. Kanuni ölüp de yerine Sarı Selim geçtiği zaman, yeniçeriye dağıtılacak cülus akçesi bulmakta zorluk çekilmiş ve yeniçeri bir ayaklanma gösterisi yapmıştı.
Şehzade Mustafa’nın idamı ve onun acısına dayanamayarak ölen Şehzade Cihangir’den sonra, Kanuni Sultan Süleyman’ın sadece iki oğlu kalmıştı hayatta: Şehzade Selim ve Şehzade Beyazıt… ikisi de Hürrem’den doğmuştu.
Ve küçük kardeş, Beyazıt, annesinin, kız kardeşinin ve eniştesi Rüstem Paşa’nın kanlı çabaları sonunda, artık yürekten inanıyordu ki, babasının yerine kendisi padişah olacaktır. Şehzade Selim de, annesinin, kardeşi Beyazıt için çalıştığını biliyor ve şöyle diyordu: Tevekkel-tü ta-al-Allah, mukadderat ne ise o olur.
Siz gelin görün ki, 1558 Şubat’ında Hürrem Sultan birden ölüverdi. Kanuni ölürse, yerine oğlu Beyazıt’ı çıkarmak için her türlü kanlı üçkâğıdı çevirmiş ve Kanuni’nin ölümünden tam sekiz yıl önce ayrılıvermişti dünyadan…
Hürrem Sultan’ın ölümüyle Şehzade Selim ve Şehzade Beyazıt, gözü dönmüş iki boğa gibi birbirlerine düştüler. Sultan Süleyman, oğulları arasındaki bu çekişmeyi hafifletmek için bir çare düşündü.
Şehzade Selim’i Manisa Valiliğinden alıp, Konya’ya atadı. Şehzade Beyazıt’ı da, Kütahya’dan Amasya’ya… Selim hemen itaat etti babasının fermanına… Beyazıt’ın ise içine bir kurt düştü… Neden İstanbul’a yakın olan Kütahya’dan, çok daha uzak olan Amasya’ya gönderiliyordu? Babası ölünce çarçabuk başkente gelip tahta çıkamasın diye mi?
Ve direndi Amasya’ya gitmemekte.
I. Süleyman her iki oğluna da, nasihatçi olarak iki vezir gönderdi; Selim’e, o zamanlar henüz veziriazamlığa çıkmamış olan Sokullu Mehmet Paşa’yı; Beyazıt’a da Vezir Pertev Paşa’yı…
Kanuni Süleyman, oğulları kavgayı sürdürürlerse tahtı yeğeni Osman-Şah Bey’e bırakacağını da söylüyordu. Osman-Şah Bey, Yavuz’un kızı ve Kanuni’nin kız kardeşi Hatice Sultan’ın oğluydu. Ve o sıralarda damat Rüstem Paşa ikinci kez veziriazam olmuştu. Rüstem Paşa’nın rakibi ve düşmanı olan bir Lala Mustafa Paşa vardı. Şehzade Beyazıt’ın emrinde ve ona bağlı olan bir paşaydı. Rüstem Paşa ikinci kez veziriazam olduğunda, Lala Mustafa Paşa’dan öç almak için, allem kallem onu Şehzade Selim’in yanına göndertti. Selim, kardeşini tutmuş olan Lala Paşa’yı ezip mahvetsin diye…
Ama hesap ters çıktı. Lala Mustafa Paşa, birinci sınıf bir Selim yandaşı ve birinci sınıf bir Beyazıt düşmanı kesildi. Ve Beyazıt’ı tuzağa düşürmek için bir mektup tezgâhı da o kurdu.
Şehzade Selim’in bilgisi altında, Şehzade Beyazıt’a, “Selim’in yok edilmesi gerektiğini” anlatan mektuplar yazıyordu.
Beyazıt, Lala Mustafa Paşa’yı kendisinden bildiği için, o da Selim’i nasıl yok edeceğinin planlarını Lala Paşa’ya mektuplarla iletiyordu. Lala Mustafa Paşa da Beyazıt’ın mektuplarını babası Kanuni Sultan Süleyman’a gönderiyordu.
Kanuni Sultan Süleyman, oğlu Beyazıt’a nasihat mektupları yazıyordu: “Beyazıt Han’ım, biraderinle nifak ve şikakı defetmek husul-i meramına sebeptir, benim hayır duamı almak istersen bundan sonra bu yakışıksız hallerden sakın…”
Lala Mustafa Paşa, padişahın küçük oğluna gönderdiği mektupları yolda yakalatıyor ve mektubu götüren ulağı da öldürüyordu. Ve bütün bu serkeşlikle terslikleri Şehzade Beyazıt’ın yaptığını bildiriyordu Kanuni’ye…
Beyazıt’ın babasından özür dileyen mektupları da yolda yakalanıyor ve o mektuplar da I. Süleyman’ın eline geçmiyordu. (Tam bir gerilimli sinema senaryosu).
Veziriazam Rüstem Paşa, Selim’in yanındaki Lala Mustafa Paşa’nın “mektuplar” konusunda çevirdiği hokkabazlığı öğrenmişti. Ne var ki, vaktiyle Şehzade Beyazıt’ı tutup, Şehzade Mustafa’yı öldürtmüş olduğu için, bir kez daha savunamıyordu Beyazıt’ı…
Lala Mustafa Paşa da, veziriazam Rüstem Paşa’nın Beyazıt’ı kışkırttığını söylüyordu Sultan Süleyman’a… Bu yüzden padişah, veziriazamının söylediklerine hiç güvenmiyordu.
Şimdi bundan sonrasını Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın kaleminden okuyalım: “Nihayet bu hileli hareketlerin tesiri görülüp, maiyyetine epey kuvvet toplamasının ve kardeşi Selim üzerine gitmek istemesi üzerine Beyazıt, babasına karşı asi ilan edilerek Sokullu Mehmet Paşa kumandasıyla İstanbul’dan kuvvet sevk edildi. Beyazıt, Selim ile yaptığı Konya muharebesinde evvela galip gelmiş ise de sonra bozularak Amasya’ya kaçtı; İş İşten geçtikten sonra Lala Mustafa Paşa’nın kendisini İğfal ettiğine vakıf olup babasına affı için arızalar takdim ettiyse de, bunlar da yolda Lala Mustafa Paşam eline geçerek imha edildi. Neticede derdini babasına anlatmaya muvaffak olamayan Beyazıt, dört oğlunu yanına alıp, haremini Amasya’da bırakarak bin kadar adamıyla İran’a gitmek üzere yola çıktı.”
Ve yine Uzunçarşılı’nın kaleminden: “Sultan Süleyman tarafından İran Şahı Tahmasb Han’a yazılan namede Beyazıt’ın teslimi veya idam olunması ısrarla Şah’tan İstenmiş ve üç defa heyet gidip gelmişti. Padişah Şah’a birçok para vaat ettiği gibi saltanat rakibinden kurtulan Şehzade Selim de İran Şahı’na heyet ve hediyeler yolladı. Nihayet üçüncü defa olarak giden Van Beylerbeyi Hüsrev Paşa ve Kapıcıbaşı Sinan Ağa ve Selim tarafından da gönderilen Çavuşbaşı Ali Ağa’dan mürekkep heyet, Şah Tahmasb’ı ikna ve itme ile Şehzadeyi, Selim’in adamları teslim alıp onu orada dört oğluyla boğdular.”
“Şah, Beyazıt’ı teslim etmeyeceğine ve öldürmeyeceğine dair yemin etmiş olduğundan durumu nazikti. Bu yemin işi için bir tevil çaresi bulundu. Şah, Şehzade’yi Padişah’a teslim etmeyerek, Selim’in göndereceği heyete teslim edeceğini bildirdi ve öyle yapıldı.” Tarih 1561,
Şu da İsmail Hami Danişmend’in açıkladığı bir ayrıntı: “Beyazıt’ın Orhan, Abdullah, Mehmet, Mahmut ve Osman isimlerinde beş oğlu vardır; bunların ilk dördü babalarıyla beraber İran’da şehit edilmiş ve üç yaşlarında bulunduğu rivayet edilen en küçük oğlu Osman da babasının İran’a firarı üzerine Amasya’dan nakledilmiş olduğu Bursa’da anasının kucağından alınarak boğulmuştur.”
Osmanlı tarihi çok daha derinliğine incelendiğinde, bizdeki politika kavgalarının hangi tür alışkanlıklardan geliştiğini ve zaman zaman gölgesini günümüz demokrasisine dahi nasıl yansıttığını sanırım daha açık anlarız.
Kanuni Sultan Süleyman, kırk altı yıl sürmüş saltanatlıyla, otuz altı padişah içinde en uzun saltanat rekorunu kırdıktan sonra, Zigetvar seferinde yetmiş bir yaşındayken öldü. Tarih 1566.
Tahta çıktığında 6 kız kardeşinden başka hiç erkek kardeşi olmadığı için kardeş öldürmek zorunda kalmamıştı. Ancak yine de iktidarı sırasında büyük amcası Cem Sultan’ın oğluyla torununu kendi iki oğlunu ve altı tane de erkek torununu boğdurttu. Öldüğü zaman tahtın sadece bir vârisi vardı, hayattaki tek oğlu II. Selim yahut Sarı Selim.
-Sarı Selim ehli keyif bir adamdı. Kafayı çekmesini sevdiği için adı aynı zamanda Sarhoş Selim’e çıkmıştı. İki özelliğinden biri, zevkine pek düşkün olmasıydı, ikincisi de, -iktidara geçtikten sonra – ne ailesinden, ne de veziriazamlarından kimseyi öldürmemiş olması…
Orduyla birlikte sefere çıkmayan ilk padişah odur, İstanbul’da ölmüş olan ilk padişah da odur. Uzunçarşılı’nın yazdığına göre, şehzadeliğinde henüz çok gençken yakın dostu Celâl Bey’le oturmuş içiyorlarmış. Bir ara kadehini kaldırarak sormuş:
“Halk arasında bizim için ne derler, saltanatı kime tahmin ederler?”
Celal Bey de, Sultan Mustafa’yı askerin, Şehzade Beyazıt’ı da Hürrem Sultan’la babasının ve Rüstem Paşa’nın tuttuğunu, onların bu tür uğraşları yanında, kendisinin hiçbir önlem almadığını söylemiş.
Selim: “Sultan Mustafa’yı en kuvvetlisi istesin, Beyazıt Han’ı ana ve babası talep etsin; Selim fakire de mevlası rağbet etsin; biz sefamızı görelim, yarının sahibi var” demiş. Ve kalkıp tuttuğu kadehi dikmiş başına.
-II. Selim kırk dört yaşında, on birinci Osmanlı padişahı olarak çıktı tahta… Babası Kanuni’nin son veziriazamı Sokullu Mehmet Paşa’ya kızını verdi ve tüm devlet yönetimini ona bırakarak, sekiz yıllık iktidarı süresince “rahat ve huzur içinde sadece keyfederek yaşadı.”
Bir gün sarayda yaptırmış olduğu hamamı gezdiği sırada, ayağı kayarak düşüp hastalanmış ve bir süre sonra da -bir söylentiye göre- bir şişe Kıbrıs şarabı içip, ölmüştür. Tarih Aralık 1574.
Siz kaderin cilvesine bakın ki, padişah Sarhoş Selim’in adını taşıyan en evrensel anıt, Mimar Sinan’ın Edirne’de yapmış olduğu Selimiye Camii’dir.
--------------------Devam Edecek----------------