Gülce Edebiyat Akımı

Tam Görünüm: KADINLARIMIZ VE TÜRK TARİHİNDE KADININ YERİ VE KONUMU(3)
Şu anda Hafif Görüntüleme modundasınız. Sayfayı normal görüntülemek için, buraya tıklayın.


  1. FAİKA HAKKI
    1919’un Kasım ayında Erzurum Kız Lisesi Müdiresi Faika Hakkı, Muradiye Camii’nde toplanan kadınlara hitaben yaptığı konuşmada, onları etkin protestolarda bulunmaya çağırmıştı. Onun teklifi ile İstanbul’u işgal etmiş olan İtilaf kuvvetleri temsilcilerine ve ABD Senatörlerine tepki telgrafları çekilmişti.


    SULTAN HANIM
    Adana bölgesinde çarpışan partizan müfrezesi geçici olarak Toros Dağlarından geri çekilirken, inekleriyle beraber onlara katılmış, çete dağda kaldıkça ineklerinin sütüyle onları beslemişti. Müfrezedekiler onu sevgiyle “anne” diye çağırmıştı.


    SÜREYYA SÜLÜN HANIM
    Van doğumlu Süreyya Hanım Erek kasabasında 500 kişilik bir çeteye katılmış, 1,5 aylık bir çatışmadan sonra yaralanınca Erzurum’a dönmüştü.

    NAZİFE KADIN
    9 Mart 1922’de Çanakkale Bigadiç civarını kuşatan Yunan ordusu Komutanı Nazife Kadın’dan bilgi istemiş, ancak o bilmediğini, bilse bile asla söylemeyeceğini ifade etmiş, bunun üzerine Yunanlılarca fırına atılarak şehit edilmişti.



    DOMANİÇLİ HABİBE
    Kurtuluş Savaşı sırasında cahil evladının düşmana yol gösterdiğini duyunca İnegöl’e inmiş, bir kurşunla oğlunu yere serip ardına bakmadan geldiği dağlara geri dönmüştü.

    SATI ÇIRPAN
    Millet mekteplerinde okuma yazmayı öğrenen Satı Hanım, Kurtuluş Savaşı’nda cepheye sırtında mermi taşımıştı. 1934 yılında Atatürk’ün kadınlara seçme ve seçilme hakkı vermesiyle meclise giren ilk 18 kadın milletvekilinden biri olmuştu.


    BİTLİS DEFTERDARININ HANIMI
    Kahramanmaraş’ta düşmana karşı verilen mücadelede en fazla yararlılık gösterenlerin arasında bulunmaktaydı. Kayabaşı Mahallesi’nde 8 düşmanı öldürmüş, daha sonra erkek elbisesi giyerek milis kuvvetlerine katılmıştı.
    İnönü Savaşlarına Katılan ve Madalya Alan 12 Kadından İsimleri Tespit Edilenlerli kızı Alime, Hacı Osman kızı Fatma, Besim kızı Şükriye, Musa kızı Fatma, Veli Onbaşı kızı Ayşe, Molla İbrahim kızı Fatma, Ali kızı Ayşe, Molla Hasan kızı Fatma…


    Ve daha nice isimsiz kahraman Türk Kadınları…
    Cepheye kimi zaman kağnısı ile kimi zaman sırtında erzak,giyecek ve mermi taşımış, yaralı askerlerin tedavisini üstlenmiş , bir taraftan mitinglere, protestolara katılıp halkı işgal kuvvetlerine karşı harekete geçirmeye çabalamış, yeri gelmiş eline tüfeği alıp mücadeleye katılmış belgelerde adına rastlanmayan daha binlerce eli öpülesi, kahraman Türk kadını…



Türkiye tarihinde Atatürk’ün kadına kazandırdığı haklarla kadınların her alanda söz sahibi olabilmeleri yeni boyutlar kazanmıştır. Sağlık,eğitim,iş hayatındaki kadınlarımız gün geçtikçe artan bir oranda söz sahibi olmaya başlamışlardır.Kadının ayakta durabilmesi ve kendini ifade edebilmesi  öncelikle eğitim ve maddi açıdan güçlü olabilmesiyle mümkün olmaktadır.Gerekli eğitimi almamış ve bir çalışma hayatı olmayan kadın ezilmeye ve katlanmaya mecbur bırakılmaktadır.Eğitim alan ve aile hayatı aydın bir çevre  içinde geçmiş olan kadınların bir bakıma daha şanslı olduğu gerçektir.Zira hâlâ ülkemin bazı yerlerinde ne yazık ki kız çocuklarını bir takas aracı değersiz bir varlık olarak gören zihinler kanımızı dondurmaktadır.Çünkü kadın başlık parası denen törelerce uydurulmuş bir geleneğin mübadele aracıdır.İsteği,arzusu,hayalleri,kişiliği hiçe sayılan çocuk yaşta daha oyun ve eğitim çağındayken  evlendirilen çocuk gelinlerin varlığı azımsanamayacak  derecede varlığını sürdürmektedir. Ve bu evlilikten nasıl bir sağlıklı nesil yetişmesi beklenebilir ki? Anne, kendisi çocuk daha ve hiç karar verme yetisine sahip değil bu karar ve yetiye de hiçbir zaman sahip bırakılmıyor. Aklı başına geldiğinde büyüdüğünde kör düğüme dönmüş bir hayatın çilesi sarıyor kadını.
 
Adına töre denilen dinle, insanlıkla, akılla, vicdanla alakası olmayan korku çemberiyle çevrelenmiş kati kararın hüküm sürdüğü karşı çıkanların veya uymayanların aile meclisi(!) kararıyla ölüm fermanının çıkarıldığı engizisyon mahkemelerinden farksız bir tutumun sergilendiği, kanunları ve yasaları en önemlisi bir insan hayatını hiçe sayan katliam, zorbalık hükmünün hâkim olduğu içler acısı durum. Utanç veren hadiseler zincirinin en yakın tanığı ve hükümlüsüdür kadın. En yakın zamanın tanıdık örneği GÜLDÜNYA ‘ da olduğu gibi.
En yakınları kanından, canından kişilerin canavar ruhlarında ölüme mahkûm kılınan, çaresizlikler içinde boyun büküşe mahkûm edilen kaçtıkça kovalanan, kara bir lekenin beyaz kefenli ölüsüdür kadın.Gelenek gereği tecavüze uğrayan kız çocuğu bu suçu işleyen kişiyle evlenmek zorunda bırakılıyor.Duyguları,kişiliği,ruh sağlığı hiçe sayılarak hem de.
 
18 Mayıs 2005 TBMM “Töre ve Namus Cinayetleri ile Kadınlara ve Çocuklara Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Komisyonu Kurulmasına İlişkin Karar” Resmi Gazetede yayımlandı.
18 Ekim 2005 Töre ve Namus Cinayetleri ile Kadınlara ve Çocuklara Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu çalışmalarına başlamıştır.
Bu araştırmaların neticesi bana göre  eğitim eksikliğinin nelere mâl olduğunu kişilerin hayatlarıyla birlikte ondan olan bireylerinde geleceğini yaşam kalitesini nasıl etkilediğini ortaya koymaktadır.Eğitim sadece kadının bilinçlenmesi konusunda ele alınmamalı çünkü sadece kadının bilinçli olması bir meslek sahibi olmasıda bir şey ifade etmiyor.Kadınına şiddet hala devam etmekte.Özgürlüğünü eline alıp mutsuz evliliğine son verme kararı alan kadınlar ne yazık ki yaşam mücadelesi vermeye devam ederken yine eşleri veya eski eşleri tarafından cinayete kurban gitmekteler.Ve bu haberler manşet manşet gündem oluşturmakta.
Geçmişten günümüze değin kadınların kişisel ve sosyal statülerine ilişkin bir çok gelişmeler kaydedilmiştir.Şöyle ki:
1843 Tıbbiye mektebi bünyesinde kadınlar ebelik eğitimi almaya başladı.
1847 Kız ve erkek çocuklara eşit miras hakkı tanıyan İrade-i Seniye yayımlandı.
1856 Köle ve cariye alınıp satılması yasaklandı.
1858 Arazi Kanunnamesinde mirasın kız ve erkekler arasında eşit olarak paylaştırılacağı hükmü yer aldı. Böylece kadınlar ilk kez miras yoluyla mülkiyet hakkını kazandı.
1858 Kız Rüştiyeleri açıldı.
1869 Kadınlar için ilk sürekli yayın olarak nitelenen (haftalık) Terakk-i Muhadderat dergisi yayımlandı.
1869 Kızların eğitimine ilk kez yasal zorunluluk getiren Maarif-i Umumiye Nizamnamesi yayımlandı.
1870 Kız öğretmen okulu Dar-ül Muallimat açıldı.
1871 Mecelle’nin (Osmanlı Medeni Kanunu) uygulanması için çıkarılan Hukuk-ı Aile Kararnamesi ile; evlilik sözleşmesinin resmi memur önünde yapılması, evlenme yaşının erkeklerde 18, kadınlarda 17 olması, zorla evlendirmelerin geçersiz sayılması düzenlendi.
1876 Kanun-i Esasi (ilk Anayasa) kabul edilerek temel haklar düzenlendi. Kız ve erkekler için ilköğretim zorunlu hale getirildi.
1897 Kadınlar ücretli işçi olarak çalışmaya başladı.
1913 Kadınlar ilk kez devlet memuru olarak çalışmaya başladı.
1914 Kadınlar tüccarlık ve esnaflığa başladı.
1914 İnas Darülfünunu adı altında kızlar için bir yüksek öğretim kurumu açıldı.
1921 Darülfünunda karma öğretime geçildi.
1922 Yedi kız öğrenci Tıp Fakültesine kayıt yaptırarak eğitime başladı.
Haziran 1923 Nezihe Muhittin’in başkanlığında ilk kadın partisi olan Kadınlar Halk Fırkası’nın kurulması girişiminde bulunuldu, kadınlara oy hakkı tanımayan 1909 tarihli Seçim Kanunu gereğince valilikçe partinin kuruluşuna onay verilmediğinden dernekleşmeye gidildi.
29 Ekim 1923 Cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte kadınların kamusal alana girmesini sağlayan yasal ve yapısal reformlar hızlandı.
3 Mart 1924 Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğrenim Birliği) çıkarıldı. Böylece eğitim laikleştirilerek tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. Kız ve erkekler eşit haklarla eğitim görmeye başladı.
17 Şubat 1926 Türk Medeni Kanunu’nu kabul edildi. Kanun ile erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırıldı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanındı. 4 Nisan 1926 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan kanun 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girdi.


NazendeGÜLİSTAN
2011 Araştırması