Gülce Edebiyat Akımı

Tam Görünüm: Âşık Veysel ve Türklük
Şu anda Hafif Görüntüleme modundasınız. Sayfayı normal görüntülemek için, buraya tıklayın.
Cumhuriyet denilince aklımıza Büyük önderimiz Atatürk geliyor. Egemenliğin kayıtsız şartsız ulusun olduğu geliyor. Saltanatın kaldırılması, kurtuluş savaşımız, uygarlık ülkümüz, milli eğitim, endüstri ve tarım seferberlikleri geliyor. Demokrasi geliyor aklımıza, laiklik, sosyal hukuk sistemi, taassuba karşı mücadele geliyor.

Demiryolları, madenler, sağlık hizmetleri, yerli mallar geliyor aklımıza. Sonra Türklüğümüzle övünmek, çalışmak, güvenmek geliyor. Çağdaş uygarlık düzeyine çıkmak amacı geliyor. Okul, okul, okul ve gerçek yol göstericinin bilim olduğu geliyor.

Yirminci yüzyılın Türkiye’sinde, Cumhuriyetçi Halk Aşığı Veysel, halkın dili ile, halka ters tepki yaratmayacak dozlarda halk öğretmenliği yapmış ve Cumhuriyet’e kol kanat germiş.

Şiirlerinde Atatürk’ü anlatmış, devrimlerini dile getirmiş. Pek çok şiirinde ise Türklüğü ile öğünmüş:

“Muhabbetin canda haslardan hastır,
Avutur Veysel’i bir şen piyestir.
Türk adı babamdan bana mirastır,
Daha bundan başka adı neyleyim.

diyen Aşık Veysel için sevgilerin en yücesi Vatan sevgisidir:

Olmak istiyorsan dünyada mesut
Hakka halka yarayacak bir iş tut
Çalıştır oğlunu, kızını okut
İnsan olmak için okumak gerek

Vatan bizim, ülke bizim, el bizim
Emin ol ki her çalışan kol bizim
Ayyıldızlı bayrak bizim, mal bizim
Söyle Veysel öğünerek, överek.

Cumhuriyetin temeline konulacak en tehlikeli dinamitin ayrılıkçılık olduğunu biliyor ve dikkat çekiyordu. Bugün de aynı tehlike ile karşı karşıyayız.

Aşık Veysel, yurdumuzun çeşitli yerlerinin güzelliklerini anlatmış. Ama Türk’lüğü bir başka coşku içinde dile getirmiş.

Dünya dolsa şarkıyılan
Türküz türkü çağırırız
Yola gitmek korkuyulan
Türküz türkü çağırırız

Türküz Türkler yoldaşımız
Hesaba gelmez yaşımız
Nerde olsa savaşımız
Türküz türkü çağırırız

Türklerdir bizim atamız
Halis Türküz kanı temiz
Şarkı gazeldir hatamız
Türküz türkü çağırırız
….

Dış dünyanın rengini, biçimini, çiçeğini, kelebeğini, çocuk yaşının hatıralarından bilen Âşık Veysel’in çok renkli ve aydınlık bir iç dünyası vardı. Kulaktan eğitilmiş olmasına rağmen, halk şiiri geleneğinin kaynağına kadar uzanan köklü bilgisi bulunuyordu

Dış dünyanın çocukluğundan kalma izlenimlerini aydınlık iç dünyasıyla yoğurmuş, kendine özgün pırıl pırıl bir şiir dünyası oluşturmuştu.

Karacaoğlan’ı, Yunus’u, Emrah’ı, Dertli’yi sevdiğini söyleyen Veysel kendi şiirlerinde bu dört büyük ozanın sentezini yaratmıştı.

Büyük Ozan Aşık Veysel, Yunus gibi birlikçi, Pir Sultan gibi toplumcu, Dadaloğlu gibi vurucu ve Karacaoğlan gibi güzellikçi eserler vermişti. Geleneği çağdaş bir gerçekçilikle bağdaştırmasını bilmiştir.

Aşık Veysel Şatıroğlu bir halk şairi olmasına rağmen bütün Türk dünyasını etkilemişti. Arı bir dille yazdığı şiirleri SSCB döneminde bile Türk devletlerinde biliniyordu.

Özbekistan ve diğer Türk bölgelerinde de bilindiğini, hatta Kırım’da bir tepeye ‘Veysel Tepesi’ adının verildiğini öğreniyoruz.

Azerbaycan’ın ünlü şairi Prof Dr. Bahtiyar Vahapzade, Âşık Veysel için şunları yazıyor: “Yunus Emre’den 700 yıl sonra, Türk halkının bağrından Âşık Veysel’in sesi yükseldi. 20. yüzyılda, Âşık Veysel’in dilinde, Yunus Emre konuşmaya başladı.”

Eski ustalarımız “âşıklık yolu gül dikenli yoldur, ondurmaz insanı ama gönül coşkusu içinde yaşatır bir zaman” derler. Âşık Veysel’in gül dikenli yolu, onu bir zaman değil ebediyen geleceğe ulaştıracak. O, gerek kişiliği ile gerek eserleri ile kendisini yaşatacaktır.

kaynak: http://www.istanbulgazetesi.com.tr/asik-veysel-ve-turkluk/