04/04/2016, 14:11
İki Çocuğun Okuma Keyfi… (1)
Gazanfer ERYÜKSEL
İlkokulda ikinci sınıfa geçtim yaz… (1959) Tepeden tırnağa tatil sevinci içindeyim. Sabahları bahçede toprakla oynamak… Akşamüstleri de annemle Çocuk Parkı’na gitmek… Salıncak, tahterevalli, kaydırak ve kum havuzu… Küçük kovama doldurduğum kumlarla kaleler yapmak.
Bir akşam iş dönüşü babam elinde bir kitapla geldi… “Bu kitap bir çocuğun hatıraları… Seveceksin…” dedi.
Kitabın adı, “Falaka ve Gecelerim”… Ahmet Rasim diye biri yazmış. Daha sonra diğer kitaplarını okuyup, bestelerini pek seveceğim Ahmet Rasim ile böyle tanıştım.
Kitabı bitirdiğim günün akşamı babam beni kitaplığa görürdü. Raftan bir kitap aldı. “Bu Ömer Seyfettin… Hikâyeci… Külliyatının ilk cildi… Bunu da seveceksin… Artık bana sorma, sırayla diğerlerini okursun…” dedi.
Ömer Seyfettin’in hikâyelerini çok sevmiştim. Onu Refik Halit Karay’ın hikâye kitapları izledi.
Ama en önemlisi kitaplığı kendimce keşfetmeye başladım. 1960’lı yıllarda Türkiye’de belki de tek ansiklopedi altı ciltlik “Hayat Ansiklopedisi” idi. Hikâye okumaktan yorulunca ansiklopedinin ciltlerinde gezintiye çıkardım. Ansiklopedik gezilerim hemen her yaz sürdü. İlgi alanım genişledikçe değişik maddeler okur oldum.
Beni kitap okuma keyfiyle buluşturan babam bir de Doğan Kardeş adlı dergiye abone etmişti. Her aybaşında postacının yolunu gözler oldum. 65 yaşıma öpücük gönderdiğim şu günlerde hâlâ dergi okuru isem bunu çocukluk çağında edindiğim alışkanlığa borçlu olduğumu söylemek isterim. Okuma keyfi tıpkı çalgı eğitimi gibi küçük yaşlarda edinilen bir boyuttur.
Doğan Kardeş Dergisi ile aynı adı taşıyan yayınevinin dünya masalları ise ayrı bir zenginlik kaynağım oldu. Ayrıca Eflatun Cem Güney’in yazdığı Türk masallar…
Dördüncü sınıfa geçtiğim yaz başında öğretmenim, Naciye Yavuzer, bir kitap listesini defterlerimize yazdırdı. Dördüncü sınıfın tüm kitapları… Tarih, coğrafya, yurttaşlık Bilgisi vb. Her yaz bize iki matematik problem kitabı aldırırdı ayrıca. Yaz boyunca problemleri deftere çözmemizi ister ve okul açıldığında da o defterlere bakardı.
Dördüncü sınıfın kitaplarını bir hevesle okudum. En çok ilgimi çeken ise tarih kitabı oldu. Hani çokluk kimselerin pek sevmediği tarih…
Aklıma kitaplıkta gördüğüm ciltler geldi. “Mufassal Osmanlı Tarihi”… Altı cilt… Tarih kitabında okuduğum konuları derinlemesine okumaya başladım. Okudukça ilgim ve sevgim arttı tarihe…
Okullar açıldığında öğretmenimiz bazı dersleri bizim anlatacağımızı söyledi. İşte buna çok sevindim. Mufassal Osmanlı Tarihi’nde okuduklarımı sınıfta anlatabilecektim. Ve öyle de oldu. Sınıfta ders anlatmak benim kitle karşısında konuşma özelliğimi geliştirdi.
Tarih derslerinin sınıfta tek anlatıcısı olmuştum. Yine söz istemek için parmak kaldırdığım bir gün öğretmenim, “Hep sen mi anlatacaksın? Başka biri gelsin…” dedi.
Tarih anlatacak bir gönüllü çıkmayınca bir öğrenciyi çağırıp konuyu anlatmasını istedi. Gelen arkadaş hiç hazırlıklı değildi… Onu yerine gönderip bir başkasını çağırdı tahtaya… Ama o gelen de öncekinden farklı değildi. Öğretmenimiz hayli kızgın bir sesle, “Allah kahretsin…” dedi, “Gazanfer, gel de şu konuyu doğru dürüst anlat…”
İlkbaharda okulun Oruç Gazi İlkokulu) dördüncü ve beşinci sınıfları için Rumeli Hisarı’na bir tarih gezisi düzenlenmişti. İki otobüs dolusu öğrenci ve öğretmenlerimiz… Otobüs yola çıkınca diğer sınıfın öğretmeni öğrencilerden Rumeli Hisarı’nın tarihçesini anlatmasını istedi. Bunun üzerine söze giren öretmenim Naciye Hanım, “Gazanfer, gel anlat…” dedi. Diğer öğretmen, “Seninkiler daha dördüncü sınıf… Ne bilirler?” dediğinde Naciye Hanım, “Senden de iyi bilir…” diyerek beni çağırdı. Rumeli Hisarı’nın Fatih Sultan Mehmet’in Bizans’tan manda derisi büyüklüğünde bir arazi alıp da nasıl Hisar yaptırdığını anlatmaya başladığımda beşinci sınıf öğretmeni şaşkın bir yüzle beni dinliyordu.
Babamın kitaplığında bir şey daha keşfetmiştim. Fasiküllerle yayımlanan ve babamın ciltlettiği İstanbul Ansiklopedisi… Babam ansiklopedi yazarı Reşat Ekrem Koçu’nun Vefa Lisesi’nden tarih öğretmeni olduğunu söyledi.
İnsanın doğup büyüdüğü kenti semtleri, sokakları, esnafları, sanatçıları, şarkı, türkü ve kantolarıyla tanımanın bir çocuğa ne denli kök boyalar aşıladığını şiirlerimde görmek mutlandırıyor beni. Tıpkı Türk musiki dinlenen bir evde yetişmek gibi… Alt katta oturan Rıfat amcamın uduyla çalıp söylediği şarkılar gibi…
Reşat Ekrem Koçu’nun ömrü ve yaşadığı kaynak sıkıntısı ise ansiklopediyi bitirmeye yetmedi. Daha sonra Kültür Bakanlığı ile Tarih Vakfı tarafından “Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi” çıkardı. (1993-1994)
Yazının diğer bölümünde ikinci çocuğun, oğlumun okuma keyfi ile buluşmasını anlatacağım. Bu iki çocuğu izlemeye devam edin lütfen.
Meraklısı için ek: İstanbul Ansiklopedisi, Reşat Ekrem Koçu tarafından yayımlanan ve tamamlanamayan kültür ansiklopedisi (1944-1973).
Yayımcısının özgün üslubuyla yayımlanan ansiklopedi, 1944'te çıkmaya başladı. 1946-47 arasında iki cildi ("Asesbaşı" maddesine kadar) basıldı. İstanbul Ansiklopedisi, kapaklarında belirtilen maddi sıkıntıların iyice artması sonunda, 1088. sayfada, 4. cildin ortalarında "Bahadır Sokağı" maddesi ile 1951 başlarında 34. sayının basımından sonra yayımını durdurdu.
Reşat Ekrem Koçu İstanbul Ansiklopedisi'ni yeniden yayımlamaya, bu defa Mehmet Ali Akbay adlı bir tüccarın desteğiyle 1958'de girişti. Daha küçük boyda basılmaya başlanan yeni İstanbul Ansiklopedisi'nin 576 sayfalık ciltler halinde basımı oldukça intizamla yürütülürken, 1970'e doğru ortaklardan Akbay'ın ayrılması ise Ansiklopedi'nin sayılarının basımı ağırlaştı. Nihayet 1973'te çıkan 11. cildinden sonra (son madde "Gökçepınar, Mehmed"), yayımcısının ölümünden (1975) kısa süre önce 173. sayıda ikinci kez son buldu.
Ansiklopedi İstanbul'un tarihsel yapılarını, mahallelerini, semtlerini, cadde ve sokaklarını, kentte yaşanmış tarihsel ve güncel çeşitli ilginç olayları, bu olayların kahramanlarını, kentte doğan ya da yaşayan devlet adamı, yazar, bilgin ve şairleri, ilginç tipleri maddeler halinde verir. Geniş bir yazar kadrosunca hazırlanan ansiklopedinin bazı maddeleri imzalıdır ve sonunda bibliyografya verilmiştir.
Bir ansiklopedi için oldukça karmaşık sayılabilecek düzenine ve ayrıntılı anlatımına karşın, İstanbul'un tarihine ve kültürüne ilişkin, hiçbir kaynakta yer almayan bilgilerin derlendiği, önemli bir başvuru kaynağıdır.
Gazanfer ERYÜKSEL
İlkokulda ikinci sınıfa geçtim yaz… (1959) Tepeden tırnağa tatil sevinci içindeyim. Sabahları bahçede toprakla oynamak… Akşamüstleri de annemle Çocuk Parkı’na gitmek… Salıncak, tahterevalli, kaydırak ve kum havuzu… Küçük kovama doldurduğum kumlarla kaleler yapmak.
Bir akşam iş dönüşü babam elinde bir kitapla geldi… “Bu kitap bir çocuğun hatıraları… Seveceksin…” dedi.
Kitabın adı, “Falaka ve Gecelerim”… Ahmet Rasim diye biri yazmış. Daha sonra diğer kitaplarını okuyup, bestelerini pek seveceğim Ahmet Rasim ile böyle tanıştım.
Kitabı bitirdiğim günün akşamı babam beni kitaplığa görürdü. Raftan bir kitap aldı. “Bu Ömer Seyfettin… Hikâyeci… Külliyatının ilk cildi… Bunu da seveceksin… Artık bana sorma, sırayla diğerlerini okursun…” dedi.
Ömer Seyfettin’in hikâyelerini çok sevmiştim. Onu Refik Halit Karay’ın hikâye kitapları izledi.
Ama en önemlisi kitaplığı kendimce keşfetmeye başladım. 1960’lı yıllarda Türkiye’de belki de tek ansiklopedi altı ciltlik “Hayat Ansiklopedisi” idi. Hikâye okumaktan yorulunca ansiklopedinin ciltlerinde gezintiye çıkardım. Ansiklopedik gezilerim hemen her yaz sürdü. İlgi alanım genişledikçe değişik maddeler okur oldum.
Beni kitap okuma keyfiyle buluşturan babam bir de Doğan Kardeş adlı dergiye abone etmişti. Her aybaşında postacının yolunu gözler oldum. 65 yaşıma öpücük gönderdiğim şu günlerde hâlâ dergi okuru isem bunu çocukluk çağında edindiğim alışkanlığa borçlu olduğumu söylemek isterim. Okuma keyfi tıpkı çalgı eğitimi gibi küçük yaşlarda edinilen bir boyuttur.
Doğan Kardeş Dergisi ile aynı adı taşıyan yayınevinin dünya masalları ise ayrı bir zenginlik kaynağım oldu. Ayrıca Eflatun Cem Güney’in yazdığı Türk masallar…
Dördüncü sınıfa geçtiğim yaz başında öğretmenim, Naciye Yavuzer, bir kitap listesini defterlerimize yazdırdı. Dördüncü sınıfın tüm kitapları… Tarih, coğrafya, yurttaşlık Bilgisi vb. Her yaz bize iki matematik problem kitabı aldırırdı ayrıca. Yaz boyunca problemleri deftere çözmemizi ister ve okul açıldığında da o defterlere bakardı.
Dördüncü sınıfın kitaplarını bir hevesle okudum. En çok ilgimi çeken ise tarih kitabı oldu. Hani çokluk kimselerin pek sevmediği tarih…
Aklıma kitaplıkta gördüğüm ciltler geldi. “Mufassal Osmanlı Tarihi”… Altı cilt… Tarih kitabında okuduğum konuları derinlemesine okumaya başladım. Okudukça ilgim ve sevgim arttı tarihe…
Okullar açıldığında öğretmenimiz bazı dersleri bizim anlatacağımızı söyledi. İşte buna çok sevindim. Mufassal Osmanlı Tarihi’nde okuduklarımı sınıfta anlatabilecektim. Ve öyle de oldu. Sınıfta ders anlatmak benim kitle karşısında konuşma özelliğimi geliştirdi.
Tarih derslerinin sınıfta tek anlatıcısı olmuştum. Yine söz istemek için parmak kaldırdığım bir gün öğretmenim, “Hep sen mi anlatacaksın? Başka biri gelsin…” dedi.
Tarih anlatacak bir gönüllü çıkmayınca bir öğrenciyi çağırıp konuyu anlatmasını istedi. Gelen arkadaş hiç hazırlıklı değildi… Onu yerine gönderip bir başkasını çağırdı tahtaya… Ama o gelen de öncekinden farklı değildi. Öğretmenimiz hayli kızgın bir sesle, “Allah kahretsin…” dedi, “Gazanfer, gel de şu konuyu doğru dürüst anlat…”
İlkbaharda okulun Oruç Gazi İlkokulu) dördüncü ve beşinci sınıfları için Rumeli Hisarı’na bir tarih gezisi düzenlenmişti. İki otobüs dolusu öğrenci ve öğretmenlerimiz… Otobüs yola çıkınca diğer sınıfın öğretmeni öğrencilerden Rumeli Hisarı’nın tarihçesini anlatmasını istedi. Bunun üzerine söze giren öretmenim Naciye Hanım, “Gazanfer, gel anlat…” dedi. Diğer öğretmen, “Seninkiler daha dördüncü sınıf… Ne bilirler?” dediğinde Naciye Hanım, “Senden de iyi bilir…” diyerek beni çağırdı. Rumeli Hisarı’nın Fatih Sultan Mehmet’in Bizans’tan manda derisi büyüklüğünde bir arazi alıp da nasıl Hisar yaptırdığını anlatmaya başladığımda beşinci sınıf öğretmeni şaşkın bir yüzle beni dinliyordu.
Babamın kitaplığında bir şey daha keşfetmiştim. Fasiküllerle yayımlanan ve babamın ciltlettiği İstanbul Ansiklopedisi… Babam ansiklopedi yazarı Reşat Ekrem Koçu’nun Vefa Lisesi’nden tarih öğretmeni olduğunu söyledi.
İnsanın doğup büyüdüğü kenti semtleri, sokakları, esnafları, sanatçıları, şarkı, türkü ve kantolarıyla tanımanın bir çocuğa ne denli kök boyalar aşıladığını şiirlerimde görmek mutlandırıyor beni. Tıpkı Türk musiki dinlenen bir evde yetişmek gibi… Alt katta oturan Rıfat amcamın uduyla çalıp söylediği şarkılar gibi…
Reşat Ekrem Koçu’nun ömrü ve yaşadığı kaynak sıkıntısı ise ansiklopediyi bitirmeye yetmedi. Daha sonra Kültür Bakanlığı ile Tarih Vakfı tarafından “Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi” çıkardı. (1993-1994)
Yazının diğer bölümünde ikinci çocuğun, oğlumun okuma keyfi ile buluşmasını anlatacağım. Bu iki çocuğu izlemeye devam edin lütfen.
Meraklısı için ek: İstanbul Ansiklopedisi, Reşat Ekrem Koçu tarafından yayımlanan ve tamamlanamayan kültür ansiklopedisi (1944-1973).
Yayımcısının özgün üslubuyla yayımlanan ansiklopedi, 1944'te çıkmaya başladı. 1946-47 arasında iki cildi ("Asesbaşı" maddesine kadar) basıldı. İstanbul Ansiklopedisi, kapaklarında belirtilen maddi sıkıntıların iyice artması sonunda, 1088. sayfada, 4. cildin ortalarında "Bahadır Sokağı" maddesi ile 1951 başlarında 34. sayının basımından sonra yayımını durdurdu.
Reşat Ekrem Koçu İstanbul Ansiklopedisi'ni yeniden yayımlamaya, bu defa Mehmet Ali Akbay adlı bir tüccarın desteğiyle 1958'de girişti. Daha küçük boyda basılmaya başlanan yeni İstanbul Ansiklopedisi'nin 576 sayfalık ciltler halinde basımı oldukça intizamla yürütülürken, 1970'e doğru ortaklardan Akbay'ın ayrılması ise Ansiklopedi'nin sayılarının basımı ağırlaştı. Nihayet 1973'te çıkan 11. cildinden sonra (son madde "Gökçepınar, Mehmed"), yayımcısının ölümünden (1975) kısa süre önce 173. sayıda ikinci kez son buldu.
Ansiklopedi İstanbul'un tarihsel yapılarını, mahallelerini, semtlerini, cadde ve sokaklarını, kentte yaşanmış tarihsel ve güncel çeşitli ilginç olayları, bu olayların kahramanlarını, kentte doğan ya da yaşayan devlet adamı, yazar, bilgin ve şairleri, ilginç tipleri maddeler halinde verir. Geniş bir yazar kadrosunca hazırlanan ansiklopedinin bazı maddeleri imzalıdır ve sonunda bibliyografya verilmiştir.
Bir ansiklopedi için oldukça karmaşık sayılabilecek düzenine ve ayrıntılı anlatımına karşın, İstanbul'un tarihine ve kültürüne ilişkin, hiçbir kaynakta yer almayan bilgilerin derlendiği, önemli bir başvuru kaynağıdır.