Gülce Edebiyat Akımı

Tam Görünüm: Şiirin genç yolcularına mektup…
Şu anda Hafif Görüntüleme modundasınız. Sayfayı normal görüntülemek için, buraya tıklayın.
Şiirin genç yolcularına mektup…

Gazanfer ERYÜKSEL


Âdemoğulları ve kızları, başlarına gelenleri birbirlerine anlatmadan rahat etmezler. Sanat ise bu bağlamda yapılan üretimlerin ötesi olabildiğince sanattır. “Değişende değişmeyeni” ifade edebilen metinlerin zamanı geçmesi mümkündür.  

Ve sorar Enis Batur, “Güçlü aşk şiirlerini gözü dönmüş âşıklar mı yazmışlar, iyi şiirin ölçülerini tutturanlar mı?”
Sanatçı şüphesiz yaşadıklarından ve yaşananlardan yararlanır. Ancak, sanatsal ürünün birebir yaşantı aynaları olduğu söylenemez. Bir diğer deyişle sanat üretimi, hayatın kendisi değil, yeniden kurgulanmış hâlidir.

Bu genel çerçeveden sonra sözü şiire indirgesek…
“Şüphesiz, hiçbir şiir dili şairin işittiği ve konuştuğu dille tamamen aynı değildir; fakat bu dil, konuşulan dille öyle bir ilişki içinde olmalıdır ki onu dinleyen veya onu okuyan bir kimse ‘Eğer şiir dili kullansaydım böyle konuşurdum’ diyebilsin” diyecektir T. S. Eliot…

Ahmet Haşim ise “Şair, umumi lisandan seçilmiş kelimeleri yeni manalarla zenginleşmiş, her harfi yeni ahenklerle çınlayan, üslup ve edası başka bir ölçüye göre tanzim edilmiş güzellik, renk ve hayal ile dolu şahsi bir lehçe vücuda getirdiği andan itibaren eserinin açıklığı okura göre değişmeye başlar” diyerek şair-okur sarkacının gizemini anlatacaktır...  (Ahmet Haşim, Piyale, S. 19, İstanbul, 2005, YKY)

Tek tip beslenme insanlar için nasıl zararlıysa sanatçının/şairin beslenme kaynakları da o denli önemlidir. Bu bağlamda Oktay Rıfat, "Şiirde çağdaşlığı ararken müziğe, resme, yontuya bakmak bizi hem uyarır, hem de güvenle götürür gideceğimiz yere, Genç ozanlara derim ki: Öteki çağdaş sanatlarla şiiriniz arasında bir bağlantı kuramıyorsanız kusuru kendinizde arayın" derken sanatçının sağlıklı beslenmesine değinmektedir.

Sanatın genç yolcularına, “olmak ve/veya olamamak” bağlamındaki sohbetlerde şunu söylemeye çalışıyorum. Şair adayı şiirin “sarp ve dikenli” yollarına çıkarken bir bedel ödemek zorundadır. Çünkü sanatçı olmak bir yaşam biçimidir, bir tercihtir. Tıpkı sporcular gibi farklı bir beslenme de gerekir. T. S. Eliot, Ahmet Haşim ve Oktay Rıfat’ın sözleriyle özetlemeye çalıştık. Altını bir daha çizmek istiyorum ki bu bir bedeldir ve ödeme peşin olarak yapılır.
Sanatçı/şair, olmak veya olmamak konusunda bedel peşin ödense de teslimatın olup olmayacağının ise garantisi yoktur.  

Yaşamları süresince çok popüler olmuş nice sanatçı vardır ki zaman onları hızla öğütmüştür. Geleceğe kalmak, zamanı aşmak sanat yolculuğunun en gizemli hâlidir. Örneğin, Abdülhak Hamit Tarhan yaşadığı dönemde “şair-i azam” diye anılırken çağdaş şiirimizde adı neredeyse hiç anılmayan, genç kuşaklara örnek olarak gösterilmeyen bir şairdir. 

Bu noktadan hareketle yaşarken popüler olmanın da zamanı aşma ölçeğinde pek bir değer taşımadığını söylememiz mümkündür.

Sanatçı “değişenden değişmeyeni” yakalamanın peşindedir. Neyi söylediği denli nasıl söylediği de önemlidir.  
Sanat söz konusu olduğunda bir başka boyut ise zanaatta usta çırağını seçerken sanatta sanatçı adayının ustasını seçmesidir. Sanatçı adayı kendi penceresinden zamana bakarken, teşbih bu ya, “kan grubu” uyan birini seçmelidir.
Gençlerle söyleşirken ifade etmeye çalıştığım bir boyut daha var. Sanatçı insanı anlatıyor ise onun psikolojisini bilmelidir. İnsan bir toplumun içinde yaşadığına göre toplumu bilmelidir. Sosyoloji… Bu bağlamda insan ekonomik bir canlı olduğundan ekonomi bilmelidir. İnsan toplumun bir parçası ise eğer onun tarihini bilmelidir. Çokluk görmezden gelinse de insan doğanın bir parçası olduğundan doğayı tanımalıdır.

Bütün bunlar sanatçının olmak ya da olmamak yolculuğunda peşin ödeyeceği bedeller arsındadır. Ama ne demiştim. Olmanın garantisi yoktur.  

Marcel Proust’un sözleriyle bitirelim mektubumuzu…

"Üslup kimilerinin sandığı gibi bir süsleme değildir kesinlikle; teknik meselesi bile değildir, üslup – tıpkı ressamlar için renk gibi – bakışın bir niteliğidir, her birimizin gördüğü, başkalarının göremediği özel bir evrenin açığa çıkışıdır. Bir sanatçının bize sunduğu haz, bize bir evren daha tanıtmasıdır."