Gülce Edebiyat Akımı

Şu anda Hafif Görüntüleme modundasınız. Sayfayı normal görüntülemek için, buraya tıklayın.
Babamla Sohbet

Mustafa Ceylan

Sevgili Babacığım;



Aramızdan ayrıldığın günden bu yana tam 28 yıl geçti. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü’ nde Türkiye’nin en genç Daire Başkanıyken ben, o zamanın Bakanı Turgut Toker’e makam arabası olarak bir Mercedes arabası alınacakmış, ona bakmak ve teknik açıdan görüş bildirmek üzere İstanbul’a görevli gitmiştim. Bir kış günüydü, İstanbul’a vardığımın ertesi günü, Bakanlıktan gelen âcil kayıtlı telefonla, Ankara’ya dönmem istenmişti. Şaşırmış kalmıştım. Telefonla kimi aradı isem ulaşamamıştım. O günlerde, Türk Hava Yollarında grev vardı. Ankara’ ya dönüş için, uçak da bulamamıştım. Geceden sabaha süren eziyetli bir otobüs yolculuğuyla Başkent’e döndüğümde, dünya başıma yıkılmıştı.



“Baban rahmetli oldu, sana ulaşamadık, haber veremedik, cenazeyi de bekletemezdik” dediler.



İşte o günden bu güne 28 koca yıl geçmiş baba. Dile kolay, tam 28 koca yıl…

Oğlun Mustafa, neler neler yaşadı, gördü bir anlatsa sana baba, bir anlatabilse…



Biliyor musun baba, yaşım 8’ di, evimizden bir sabah jandarma dipçikleriyle senin “partici” diye, “demokrat parti ilçe başkanısın diye” karakola götürülüşün halâ gözlerimin önünde. 27 Mayıs ihtilâli olmuş, meğer… Çocuk yaşımla, buna bir anlam verememiş ve senin sırtına, omzuna vurulan dipçiklere çok içerlemiştim. Bir hafta, on gün boyunca jandarma karakoluna evden ekmek ve yemek taşımıştım baba…



Babacığım, işte o ihtilâl sonrası idam edilen senin Menderes ve arkadaşlarının kurduğu Demokrat Parti’ yi canlandırmak üzere, şimdi iki parti birleşmeye çalıştılar da, projelerini ellerine, yüzlerine bulaştırdılar. Senin o çok sevdiğin Demokrat Parti, bugün, seçim barajını aşamayacak durumda baba. Kimlerin eline kaldı bir bilsen, ah bir bilsen baba…



Babacığım, senin vefatından çok az zaman sonra, ülkemizde, 27 Mayıs gibi bir ihtilâl daha oldu ki, adına yapıldığı tarihten dolayı 12 Eylül dedik... O anarşi dönemi bitti ve yeni siyasi bir dönem başladı. Bunları sen görmedin, yaşamadın baba. O 12 Eylülle birlikte kurulan bir çok partiler oldu. O partilerden birisi ANAP’ dı, Genel Başkanı Turgut Özal’dı…Senin Adalet Partisi’nin başkanı Demirel zincirbozan denen yerdeki tutukluluk hali kalkınca, “bir bilen” olarak siyasete girdi, referandumlar vs. den geçtik ve DYP “kırat” amblemli bir parti kurdurttu. Sonra da, günü gelince o partinin başına geçti.



12 Eylül’den birkaç ay sonra da, beni, oğlun Mustafa’yı Eskişehir Sıkıyönetim’i alıp tam 87 gün cezaevinde tuttu baba. Ben de, Bakanlık’ ta bir İtalyan heyeti ile görüşme yaparken, gelen sivil polisler tarafından alınıp, tekme tokat cezaevine konuldum baba. 87 gün Eskişehir Sıkıyönetim cezaevinde hapis yattım, dava sonunda beraat ettim, ama yediğim o tokatı unutmadım. Bir senin omzuna ve sırtına vurulan dipçiği, bir de yediğim tekmeleri ve tokatı unutamadım.



Ah babacığım ah, yaşadıklarımı, gördüklerimi, hissettiklerimi bir anlatabilsem sana. Dökebilsem içimi… Sen de siyasette, ben de siyasette hapishaneyi görmüş kişileriz baba. Siyasette, zenginliğine zenginlik katanlardan olamadık, olmadık hiç…



Ne vardı sanki, dürüstlüğü, çalışkan olmayı, memleket ve bayrak sevdalısı olmayı aşılayacağına bana, köşe dönmeyi, avantadan geçinmeyi tarif etseydin ya. Bak bunca yıldır kıt kanaat geçiniyoruz da, iki yakamız bir araya gelmiyor…



Biliyorum, sen siyaseti pek sever, yakından ilgilenirdin babacığım. Bunları o yüzden anlatıyorum sana… Öte dünyada siyaset ve partiler yok değil mi?



Babacığım, senin Adalet Partisi oldu Doğruyol Partisi(DYP) yani. Demirel’ de başındaydı anlayacağın…



Solda ise CHP, hep vardı baba. Biliyorum, pek sevmezdin o partiyi. İnönü’den sonra gelen Bülent Ecevit’le Demirel çekişmesini izledik epey uzun süre. Ardından Ecevit’i Deniz Baykal isimli birisi, hani derdin ya "şu Menderes’in yakasına yapışan adam" diye, hah işte o, Baykal, Ecevit’i CHP’nin başından uzaklaştırdı. Ecevit, kendi başına bir parti kurdu. DSP diye. Bana gülümsediğini görür gibiyim. Hep derdin ki; “Bak oğlum, bunlardan, bu CHP’ den hiçbir şey olmaz. Bunlar hep muhalefettirler. Biberden domates olmayacağı gibi, insanın ve ülkenin kaderi için de sağ partiler iktidar ve hizmet için; sol partiler ise muhalefet için vardır. Kaderi muhalefet olanı iktidara getirsen, 2 ayda kendisine kendi muhalefet eder, kendi iktidarını yıkar. Unutma biberden domates olmaz" derdin. İnan baba, bazen “babam böyle niye düşünür ki? Kesin önyargılı...” derdim, ama, 28 yıldan beri yaşananları şöyle film şeridi gibi gözümün önünden geçiriyorum da, bugün 55 yaşına gelmiş birisi olarak, sana hak veriyorum…



Önümüzdeki ay, 22 Temmuz’ da bir genel Seçim daha yaşayacağız baba. Şimdi, Erbakan’ın evlâtları Erbakan’a karşı baba. AKP diye bir parti kurdular ve ezici bir çoğunlukla iktidardalar. Ama muktedir değiller baba. Senin parti mi, onu hiç sorma. Milletvekili listelerinin birinci sıradakiler bile istifa ediyorlar.



Sevgili Babacığım;

Elmadağ’ın 2-3 köyünde kürt vatandaşlarımız çoğunluktaydı. Hatırlıyorum, okulumun yaz tatillerinde elektrik tesisatçılığı yaparken sen, beni de yanında götürürdün. Sahi baba, o günlerdeki alçılar nede çabuk donardı. Yerde kardığım alçıyı, merdivendeki sana uzatıncaya kadar donardı valla. Şimdiki alçılar donmuyor, biraz cıvık galiba baba. O zamanlar elektriklerini yaptığımız evlerde oturan kürt vatandaşlarımızdan alacağını alamadığın zaman, şaka olarak da olsa onlara, azcık kızar, “kürtten olmaz evliya, sakın koyma avluya aslanım” diye takılırdın onlara da gülüşürdünüz birlikte. Ama, iyi muhabbetiniz vardı, biliyorum. Sonra akraba olmuş, sülâlemizden onlar, biz de onlardan kız alıp vermiştik. Birdik, bütündük, tek bir yürektik...Ve asla Kürtlük-kürtçülük diye bir mesele öne çıkmazdı. Ya şimdi öyle mi? Ya şimdi baba, ah bir bilsen baba!

Gerçi bizim Elmadağ’da gene yok Kürtçülük meselesi, ama, ülkemizin güney doğusunda baba, PKK isimli şerefsiz bir örgüt, komşu Irak topraklarında yuvalanmış, hergün ülkemiz sınırından sızıp nice yiğit askerimizi şehit etmekte baba. Yüreklerimiz kan ağlıyor…

Ordumuzun bu duruma bir çare bulmasını umut ediyoruz baba…



Babacığım;

Çok özledim seni çok… Bak, benim bugün 3 torunum var. En büyük torunum ilkokulu bitirdi dün. Orta okula başlayacak.

Halâ senin sıcaklığını, halâ millet ve memleket meselelerine olan duyarlılığını hissediyorum.



Sana söyleyeceğim o kadar çok konu var ki baba. Ah bir anlatabilsem !..

Bana verdiğin dürüstlük, memleket sevgisi, insan sevgisi çizgisine mukaddes bir tutku ile bağlılığımı sürdürmekteyim baba.



Babalar günü geldi işte…

Çıkıversen ansızın karşıma, sarılsam ellerine, doya doya öpsem baba…

Uzat ellerini öpeyim canım babam! Uzat da öpeyim…



Omzun acıyor mu? Sırtında 27 Mayıs’ da yediğin dipçiğin acısı gül açtırmıştı, o gül duruyor değil mi baba?