SiteAna Sayfa
Güllük Dergisi
Şairlerimiz
Arama
Üyeler
Video
Yardım
Giriş Yap
Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Şifremi Hatırlat
Beni Hatırla
Your browser does not support the audio element.
Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi
Web'de Ara
Sitede Ara
0 Oy - 0 Yüzde
1
2
3
4
5
Konu Modu
20 bin müstear isim
Site Yönetimi
Admin
Üyelik tarihi:
Jan 2008
Mesaj Sayısı:
12,518
Konu Sayısı:
11,588
#1
05/05/2008, 15:47
Yıldırım: “20 bin müstear isim tespit ettim”
Mehmet Nuri YARDIM
Bilindiği gibi geniş anlamı ile 'yazar' olarak değerlendireceğimiz şairlerin, âşıkların ve kalem erbabı diğer kişilerin eserlerinde, kendi isimlerini farklı gerekçelerle de olsa saklayıp yerine değişik adlar aldığı sembolik kelimelere mahlas, müstear isim denilmektedir. Şemsettin Sami, meşhur sözlüğü Kâmus-u Türkî’de bu kelime için “muvakkaten kullanılmak üzere alınmış olan” karşılığını verir. Müstear isimler her zaman dikkat çekmekle beraber bazen polemik boyutuna gelmiş, bazen hoş bir hâtıra olarak kalmış bazen de unutulanlar arasına karışıp gitmiştir. Arap edebiyatında kullanılmış bu sembolik isimler, daha sonra İran edebiyatına geçmiş ve oradan da Türk edebiyatında kullanmaya başlanmıştır. Ancak eski Türk edebiyatında benzen sembolik kelimelerin kullanıldığı da bilinmektedir. Müstear isimler zamanla öyle yaygınlaşmıştır ki kimi zaman yazarların şairlerin gerçek adı unutulmuş takma adları ön plana çıkmıştır. Bu durum her dönemde görülmüştür. Edebî metin kadar yazar da değerli olduğundan, araştırmalarda kimliğin tespitine her zaman önem verilmesi gereği bilinmektedir.
Eski Türk Edebiyatı'nda en sık kullanılan takma adlardan birine mutlaka bir yerlerde rastlamışızdır. Arapçada "bilmem, bilinmez" anlamlarına gelen "laedri" şairlerin en çok kullandığı takma ad. Dikkat çeken bir önemli husus da erkek yazarların kadın takma adını çok kullanmaları. Ayşe Nesrin (Nahit Sırrı Örik), Vedia, Nesin, Ayşegül (Aziz Nesin), Jale Baysal (Tarık Buğra), Leyla Feride (Ahmet Rasim) ve Mübeccel Halit (Refik Halit Karay) bunlardan sadece bir kaçı. Müstearları meşhur Necip Fazıl'ın kullandığı onlarca imzadan birkaçı ise şöyledir: Kulak Misafiri, Bankacı, Pervasız, Dedektif, Dağların Çocuğu, Abidinin Kölesi, Adını Vermeyen Profesör. Yazarların kendilerine "müstear" olarak tercih ettikleri bazı imzalar var ki doğrusu pek garip. Ahmet Rasim ise Gözlükçü, Baba Yaver, Şehir Mektupçusu, Leyla Feride, Şair-i Şiir gibi müstearlarını büyük bir zevkle kullanmış. Nazım Hikmet ise kendine özgü imzalar seçmi: İmzasız, Adsız gibi.
Bazı yazarların imza olarak kendilerine uygun buldukları öyle isimler vardır ki tam bir bayram şenlik havasında doğrusu. Meselâ Peyami Safa'nın Server Bedi, Cingöz Recai, Bedia Servet adlarını kullandığını az çok hepimiz biliriz. Bunları biliriz de Çömez ya da Safiye Peyman müstearlarını kullandığını duymamışızdır büyük bir ihtimalle. Ünlü bazı müstearlar da vardır. Meselâ Aziz Nesin de bir müsteardır, asıl adı Mehmet Nusret Nesin'dir. Aziz Nesin’in kullandığı diğer müstearlar Bahri Filbahri, Battal Bataner, Fettane Şatifil, Hakkı Hukuki, Hasan Dene Gör, İzzet İzinde, Kasım Kahkah, Kerim Kihkih, Kerami Pestenkerani, Sıtkı Sırılsıklam, Şakir Şıkşıkır, Taki Zoraki, Prof. Okuyanlar Sağolsun...
Genç ve çalışkan araştırmacı Tahsin Yıldırım’ın yıllardan beri büyük emek verip göz nuru döktüğü çalışması nihayet kitaplaştı. “Edebiyatımızda Müstear İsimler” ismini taşıyan eser, hakikaten iğneyle kuyu kazarcasına hazırlandı. Şahidiyim çünkü. Hatta ufak tefek, çorbada tuz kabilinden bazı katkılarım da oldu. Kadirşinas bir insan olan araştırmacımız zaten eserinin başında yardım aldığı isimleri de büyük bir gönül zenginliğiyle belirtiyor. Tahsin kardeşimin nasıl tek tek yazarlara müstear (takma) isimlerini sorduğunu, araştırmacılardan yardım istediğini biliyorum. Ve belki de on yıla yakın zamandır süren bu yorucu çalışma sonunda tatlı meyvesini verdi.
Şairlerin, âşıkların ve kalem erbabı herkesin az çok müstear isim kullanma alışkanlığı vardır. Ne var ki zamanla bu müstear isimler bazen asıl ismin önüne de geçebilmiştir. Kitapta “Türk Edebiyatında Müstear İsimler” başlıklı geniş bir araştırma dikkat çekiyor. 22 sayfalık bu giriş yazısından sonra müstear isimlere geçiliyor. Tabii ki, alfabetik olarak hazırlanmış. Yazar, eskilerin yanı sıra günümüzdeki şair ve yazarların müstearlarını da tespit etmiş bulunuyor. Selis Yayınları’ndan çıkan kitapta tam 5200 edebiyatçının müstearını bulmak mümkün. Kütüphanelerde bulunması gereken mühim bir kaynak.
Tahsin Yıldırım ile müstearların geniş dünyasında dolaştık, kitabın hikâyesini dinledik ve bin bir zahmet ve emekle ortaya çıkan güzel bir eserin ne kadar faydalı olabileceğini gördük. Son yıllarda yetişmiş en iyi ve genç edebiyat araştırıcılarından olan Yıldırım’ı tebrik ediyor, kendisinden daha nice eserler beklediğimizi söylüyoruz. Tahsin Yıldırım’ın, eser çerçevesindeki sorularımıza verdiği cevapları sunuyoruz:
YARDIM: Tahsin Bey, yeni yayımlanan Edebiyatımızda Müstear İsimler isimli eserinizin macerası ne zaman ve nasıl başladı? Yıllardır bu konuda araştırma yaptığınızı biliyorum, tam olarak bu çalışmayı ilk ne zaman düşünüz? Kaç yıllık bir çalışmanın ürünüdür…
YILDIRIM: 1995 yılında Gazi Üniversitesinden mezun olduğum yaz bir gazetede müstear isim kullanan bazı yazarlar hakkında bir haber okuyunca bu konu benim ilgi alanım haline geldi. Önceleri bunu bir kitap boyutunda düşünmüyordum. O yaz bulabildiğim diğer müstear isimleri toplayıp küçük kâğıtlara yazmaya başladım. Ancak bu durum sadece bir merakın tatmini içindi. Daha sonra bu konuda yapılmış çalışmaları aramaya başladım. Gördüm ki bu konuda sadece birkaç kitapçık ve birkaç yazı mevcutmuş. Bunu öğrendikten sonra edebiyat tarihimizdeki bir ihtiyacı gidereceği düşüncesi ile ulaşabildiğim müstear isimleri toplamaya başladım. 1998 yılında İstanbul’a gelince bu çalışma bilinçli ve programlı bir şekilde başladı. Dolaysıyla 1998 yılını esas alırsak 8 yıllık bir çalışmanın ürünüdür, bu eser.
YARDIM: Eserde kaç şair ve yazar var?
YILDIRIM: Edebiyatımızda Müstear İsimler kitabımızda 5200’ü aşkın yazar ve şaire ait bilgi var.
YARDIM: Bunların ortalama kaç müstear ismi var?
YILDIRIM: Kitapta tesbit edebildiğim yaklaşık 20.000 takma ad vardır. Dolaysıyla ortalama dört müstear isim yer almaktadır.
YARDIM: En fazla müstear kullananlar ile en az kullananlar kimler?
YILDIRIM: Edebiyatımızda müstear kullanma geleneği eskiye dayanmaktadır. Müstear kullanan yazarların çoğu baskı dönemlerinde sıkça bu yola başvurmuşlardır. Bu dönemlerden birini yaşayan Aziz Nesin en çok takma ad kullanan yazarımızdır. Kendisi 200’ü geçkin müstear kullandığını söylemiştir. Ancak bu isimleri kendisinin de bilmediğini bir söyleşisinde ifade etmişti. Necip Fazıl Kısakürek, Münir Süleyman Çapanoğlu, Nazım Hikmet en çok müstear isim kullanan yazarlarımızın bir kaçıdır.
YARDIM: Kitap yayımlandıktan sonra sizi arayıp kendilerinin veya başkalarının müstear isimlerini bildirenler oldu mu?
YILDIRIM: Kitap yayınlandıktan sonra çeşitli yazarların teveccühü oldu. Onlarında kullanıp da kitabımda yer almayan bazı isimler çeşitli vesilerle bana ulaşarak kullandıkları takma adları bana verdiler. Tabi bu sayede edebiyat tarihleri açısından önemli olan bir çok takma ad ortaya çıkıyor. Bu durum beni sevindiriyor. Umarım bu sayılar daha da artar.
YARDIM: Takma ad, müstear isim ve diğer isimlendirmelerden hangisi doğru?
YILDIRIM: Takma ad, iğreti ad, müsteâr, mahlas ve tapşırma ne adla anılırsa anılsın yazarın gerçek kimliğini gizleme ihtiyacından doğmuş sembolik isimdir. Bu isimler her zaman araştırmacı, okur ve yazarların dikkatini çekmiştir. Takma adlar her zaman dikkat çekmekle beraber bazen polemik boyutuna gelmiş bazen hoş bir anı olarak kalmış bazen de unutulanlar arasına karışmıştır.
Araştırmacıların ve ilgililerin bazı soru ve meraklarını karşılamak üzere duyulan bir ihtiyaçtan doğan bu eser bir başvuru kaynağı niteliğindedir. Edebi metin kadar yazar da değerli olduğundan araştırmalarda kimliğin tespitine her zaman önem verilmesi gereği bilinmektedir.
YARDIM: Kitapta nasıl bir yol takip ettiniz?
YILDIRIM: Hazırladığımız bu eserde ilgili kişinin kimliğinde geçen gerçek adı esas alınmıştır. Ancak bazı takma adlar var ki esas isimlerinden daha fazla şöhret bulmuştur. Buna rağmen gerçek isimden hareket etmeyi uygun bulduk.
Eserimiz ilgili kişilerin soyadı sırasına göre alfabetik olarak tasnif edilmiştir. Soyadının kullanılmadığı dönemde yaşayan yazarlar ise isimlerine göre tasnif edilmiştir. Eserde biliniyorsa müellifin doğum yeri, doğum, ölüm tarihleri belirtilmiştir. Bunlardan eğer herhangi biri tesbit edilememişse bunları karşılayan yere soru işareti konmuştur. Yazarların isimlerinin yazımında günümüz imlası esasa alınmıştır. Bunu bir tercih olarak kullanan yazarların isimleri ise tercihlerine göre yazılmıştır. (Mehmed Kemal örneğinde olduğu gibi.) Eserimizde takma adların tesbit edildiği kaynaklar dipnot olarak verilmiştir.
YARDIM: Eser kaç kısımdan müteşekkildir?
YILDIRIM: Elinizdeki kitap üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde Türk Edebiyatında Müstear İsim, ikinci bölümde takma adların listesi yer almakta, son bölümde ise araştırmacıların kullanımını kolaylaştırmak için sunulan dizin[indeks] bulunmaktadır.
Uzun ve yorucu bir çalışmanın ürünü olan bu eser Türk edebiyatına bir şekilde eser vermiş herkesi kapsama çabasında olmuştur. Ancak tüm takma adları kapsamak iddiasında değildir. Elinizdeki eser Anadolu sahasında eser vermiş olan takma ad sahibi yazarlardan ulaştıklarımızı kapsamaktadır.
Gözden kaçmış, ulaşamadığımız ya da yanlış naklettiğimiz isimlerin, bilgilerin varlığı ihtimalden uzak değildir. Tespit edilecek yeni isimler ya da hatalar eserin diğer baskılarında düzenlenecektir.
YARDIM: Kitabı hazırlarken nelerden ve kimlerden istifade ettiniz?
YILDIRIM: Çalışmamızda bu sahada kitap boyutunda eser vermiş olup yararlandığımız Saide Aslanbek, Naile Binark, Mehmet Semih ve elinizdeki esere kadar en geniş listeyi sunan Etem Çalık’ı hassaten anmam gerekir. [Etem Çalık’ın eseri bir internet sitesinde yer aldığından oradan yararlandık.] Bu sahada yazılan eserler gelişerek devam edecektir. Nasıl ki bu eser kendisinden öncekilerin üzerine bina edilmişse elinizdeki kitaptan sonraki çalışmalarda bu eserin üzerine bina edilecektir.
Bu kitap kollektif bir çalışmanın ürünüdür diyebiliriz. Her ne kadar kitabın üzerinde adımız geçse de bu eserin asıl sahipleri ismini anacağım ya da bir şekilde zikretmeyi unuttuğum kişilerdir. Bu çalışmanın kitaplaşması sürecinde ebediyete irtihal eden iki kıymetli araştırmacı Ferit Ragıp Tuncor ve Muzaffer Uyguner’i rahmetle anmam gerekir. Ayrıca Sayın Prof. Dr. Orhan Okay, Yard. Doç. Dr. Mustafa Koç, Mehmet Nuri Yardım, Selahattin Özpalabıyıklar, İsmail Toluay, Mehmet Kuzu, İlyas Dirin, Turgay Anar, Şaban Özdemir, Ubeydullah Küçük ve isimlerini zikredemediğim onlarca aziz dosta gönülden teşekkürü bir borç biliyorum. Hazırladığımız bu eserin kültür hayatımıza faydalı olması en büyük temennimizdir.
YARDIM: Türk edebiyatında müstear isimler hakkında genel olarak neler söyleyeceksiniz?
YILDIRIM: En geniş anlamı ile yazar olarak değerlendireceğimiz şairlerin, âşıkların ve kalem erbabı diğer kişilerin eserlerinde, kendi isimlerini farklı gerekçelerle de olsa saklayıp yerine değişik adlar aldığı sembolik kelimelere mahlas (Arapça “hulus” tan, isim), müsteâr isim (Arapça “ariyet”ten sıfat), takma ad veya tapşırma denir. Şemsettin Sami sözlüğünde bu kelime için “muvakkaten kullanılmak üzere alınmış” olan karşılığını verir. Bu sembolik isimler kullanıldığı dönem ve edebi türe göre farklı kelimelerle ifade edilmiştir. Eğer kullanıcı halk edebiyatı ürünü olan şiirlerinde bu sembolik kelimeleri kullanmışsa buna mahlas ya da tapşırma diğer türlerde ise müsteâr ya da takma ad olarak anılmıştır. Bu sembolik isimlerin nam-ı müsteâr tamlamasıyla da karşılandığı olmuştur. Bu sembolik kelimeler Almanca’da dectname, Fransızca’da pseudonyme, İngilizce’de pseuddonym sözleri ile karşılanmıştır. Müzikte de bir makamın adının da müsteâr olduğunu belirtmemiz gerekmektedir. Mahlas veya müsteâr isim kullanmanın önemli sebepleri vardır.
Arap edebiyatında kullanılmış bu sembolik isimler, daha sonra İran edebiyatına geçmiş ve oradan da Türk edebiyatında kullanmaya başlanmıştır. Ancak eski Türk edebiyatında benzeri sembolik kelimelerin kullanıldığını da ifade etmek gerekir.
YARDIM: Türklerin Anadoluya gelişinden önce de bu tarz isimler kullanılmış mıdır?
YILDIRIM: Türklerin Anadolu’ya girişinden önceki zamanlarda takma ad alınması ya da verilmesi ile ilgili olarak Prof Dr. Şükrü Elçin şu olayları nakletmektedir: “Türkistan’da Yesevi tarikatının kurucusu Hoca Ahmet’in “Yesevi”yi mahlas alması mürşidi Aslan Baba ile ilgilidir. Bir av esnasında kocaman dağı ortadan kaldırması suretiyle gösterdiği keramet Yesevi adlı hükümdarı hayretle düşürür. Adının dünyada baki kalması için Hoca Ahmet’ in yardımını rica eder. Hoca Ahmet de ‘Kim bizi severse senin adınla ansın’ der. O günden sonra Hoca Ahmet Yesevi olarak şöhrete ulaşır.”
Yunus Emre’nin mürşidi Taptuk Emre, Hacı Bektaşi Veli’nin avucundaki yeşil beni görmez : ‘Taptuk Hünkarım!’ der. Bundan sonra isim Taptuk Emre olarak kalır.
Asitane’de erenlere hizmet eden Gaybi’ye mürşidi Abdal Musa sünnet nazarıyla bakıp ‘Reha buldun, şimdiden sonra Kaygusuz oldun’ der. Hazretin bu ifadeyle beyzadenin adı Kaygusuz Abdal olur.”
Takma ad zamanla öyle yaygınlaşmıştır ki yazarların şairlerin gerçek adı unutulmuş takma adları ön alana çıkmıştır. Bu durum her dönemde görülmüştür. Asıl adı Ömer olan Nef’i ya da asıl adı Niyazi Birinci olan Yavuz Bahadıroğlu akla hemen gelen ilk örneklerdendir.
YARDIM: Takma isimlerin ortaya çıkışına tesir eden faktörler nelerdir?
YILDIRIM: Bu takma adların ortaya çıkarılmasında ya da kullanılmasında farklı etkenler göze çarpmaktadır. Klasik edebiyatımızda ve Halk edebiyatımızda kullanılan takma adlar çoğunlukla saygı duyulan ya da üstat kabul edilen bir kişinin uygun görmesi ile kullanılmaktadır. Ancak Tanzimat sonrası edebiyatta usta çırak ilişkisi zayıfladığından tercih bizatihi yazar ya da şair tarafından yapılagelmiştir.
Divan edebiyatında, şiir yazmaya yeni başlayan birisine üstat bir şâir tarafından mahlas verildiğinde kaleme alınan manzûmeye “mahlasnâme” denilmiştir. Divân şâirlerine şiire yeni başladıklarında üstatları tarafından böyle mahlasnâmeler verilmiştir. Klasik edebiyatta herhangi bir şaire takma ad öneren üstat, önerdiği sembolik ismin kalıcılığını böylelikle sağlamış olurdu. Edebiyatımızda buna ait çok sayıda örnek vardır.
Şeyh Mehmet’e “Esat” mahlasını Hoca Neş’et vermiştir. Bunun için yazmış olduğu uzun mahlasnâmenin bir beyitinde şöyle demektedir.
“Neş’ et dedi pîrân Zebânından edüp gûş
Mahlas ana Esat ne saâdet bu ne şândır”
Mehmet Dede bu mahlası bir süre kullandıktan sonra bundan vazgeçmiş “Galip” mahlasını kullanmaya başlamıştır. Mahlasını değiştirmesi üzerine hiciv şairi Süruri onun isim değiştirmesini alaya alarak Şeyh Galip’i aşağıda naklettiğimiz şiiri ile tenkit etmiştir:
“Bilmem ey menhûs adını Esad mıdır Galip mi di
Zâtını ta’rîf kıl kimsin kime mensupsun
Gerçi dersin şâirâne ben tagallüp eyledim
Piş-ii erbâb-ı sühândan Galib’a mağlupsun”
(Ey uğursuz, adın Esat mıdır, Galip midir? Kendini tarif et, kime mensupsun, kendini tanıt. Gerçi şairlere üstünlük sağladım dersin, ama galiba söz ustalarının önünde mağlupsun.)
Muallim Naci bu konuyu ele aldığı bir yazısında bir yazısında şunları ifade etmiştir: “Vaktiyle Hüzni’yi tahallüs eden Süruri’nin kendi masabakını unutarak Galip’e böyle tebdil-i mahlas vesilesiyle çıkışması bazılarına eğlence olmuş ise de urefaya çirkin görünmüştür. Kim tarafından söylendiği bilinmeyen aşağıdaki kıt’ anın birkaç gün sonra intişarı o teessürü oldukça ta’dil eyledi:
“Mağrurluğun olmada günden güne efzun
Şayetse idi mahlasın olsaydı Gururi
Galib görünen Esad’a menhus diyorsun
Hüzni’ yi unuttun mu ne yaptın Sürûrî”
(Mağrurluğun günbegün artmada, Mahlasın Gururi olsaydı iyi olurdu. Galip görünen Esat’a uğursuz diyorsun. Süruri, Hüzni’yi unuttun mu ne yaptın ?)”
Divan ve Halk edebiyatı şairlerine takma ad verilirken ya da şairlerin kendisi bunu tercih ederken şairin ruh yapısı, mesleği, nesebi gibi ölçütler göz önünde bulundurulurdu. Şaire verilen takma ad şiiriyeti olması açısından daha çok iki veya üç heceli kelimelerden seçilmiştir. Üç heceli kelimelerde hecelerden birinin kısa olmasına dikkat edilmiştir. Bunun sebebi kelimenin aruz veznine uyum sağlayabilmesi içindir. Bundan dolayı seçilen takma adlar bir tercihin ifadesidir.
Şairin takma adının geçtiği beyite “mahlas beyiti” veya “mahlashâne” denir. Takma ad kullanmaya tahallüs, takma adın tevriyeli olmasına hüsn-i tahallüs adı verilir.
Bir kısım şairlerin babalarının adlarına izafeten takma ad aldıkları bilinmektedir. Babasının adı Kasım olan bir şair, “Kasımi”yi kendine takma ad olarak almıştır. Bu örneğin haricinde sakatlığından dolayı “Özri”, içkiye düşkün olan bir şairde kendisine “Sagari”, 18.yy. ile 19. yy arasında yaşamış olan Erzurumlu İbrahim’e, karısı yüzünden itibarını kaybettiği için bir başka kişi tarafından “Noksani” takma adı verilmiştir. Develili Seyrani’nin asıl adı Mehmet’tir. İmam olan Mehmet’in babası caminin kapısını açması için onu camiye gönderir. Mehmet kapısını açmak üzere gittiği camiden dönmez. Orada uyuyakalır. Bu durum onun erenler taifesine girdiği kanaatini oluşturur. Bu durumdan sonra İmam Cafer Efendi, Mehmet’e “Seyrani” takma adını verir.
Bir kısım şairlerin daha önce kullandığı takma adla tam zıt anlamlar taşıyan takma adlar seçtikleri de olmuştur. Hiciv şairi Sürurî önce Hüzni takma adını kullanmış daha sonra ise mizacına uygun olan “Süruri” de karar kılmıştır.
Bazı şairlerde kimsenin kullanmak istemediği takma adları tercih etmişlerdir. Asıl adı Mehmet İbn-i Süleyman olan şairimiz Fuzulî mahlasını almıştır. Buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bazen bu tarz aykırı takma adların birden fazla şair tarafından kullanıldığı görülmüştür. Ortak takma adlar her zaman görülmektedir. Bu özellikle Divan Edebiyatının bir problemi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu konuda araştırma yapan Prof. Dr. Mustafa İsen ise şunları ifade etmektedir: Mahlas meselesi, Divan edebiyatının pek çok başka konusu gibi henüz ele alınıp irdelenmemiş problemlerinden biridir. Mahlaslar şairin mizacını ve psikolojik konumunu ele veren son derece önemli ipuçlarıdır. Latifi, Ahmet Rumi adlı bir şairden söz ederken bunun bazen ‘Ahmet’ bazen de ‘Rumi’ tahallüs ettiğini ve Ahmet Paşa’dan epeyce önce yaşadığını söyledikten sonra şöyle bir latife nakleder : Devrin şiirseverlerinden Ahmet Paşa’ya bir gün, ikiniz de aynı mahlası kullanıyorsunuz. Bu durumda şiirlerinizin karışma ihtimali ya da şiirlerinizin ona isnad edilmesi söz konusu olmaz mı diye sormuş. Şiirine sonsuz güven içinde olan Ahmet Paşa, bu soruya şöyle cevap vermiş: “Benim şiirimi ona isnad etmeleri gam değil, yeter ki onun saçmalıklarına bana mal etmesinler.” Aynı takma adı kullanan sanatçıların eserlerinin birbirlerine karışmaması için araştırmacıların titiz davranmaları gerekmektedir. Ortak takma adların kullanımı her zaman araştırmacıları zorlayan, ilgisini çeken ve çözüm aradıkları bir sorun olmuştur. Bu sorunu çözmenin akla ilk gelen metodu ortak takma adlı şairlerin metinlerinin karşılaştırılmasıdır. Bu metod sorunu çözmek için yeterli değildir. Ancak belirttiğimiz gibi uygulanacak ilk yöntemdir. Bu durumda ortak takma ad sorunu çözülememişse farklı araştırma teknikleri ile bu sorun çözülmeye çalışılabilir.
YARDIM: Divan Edebiyatında ortak kullanılan bir çok takma ad vardır. Bunlar hangileridir?
YILDIRIM: Haklısınız Divan edebiyatında ortak kullanılan isimler çok. Bunlardan en çok kullanılanlar şunlardır: Feyzi 41, Abdi 24, Şeyhi 23, Sait 21, Ali 20, Mehmet 18, Hamdi 17, Reşit 16, Hafız 15, İzzet 15, Lebip 13, Sırri 13, Suni 13, Şani 12, Raşit 11, Sami 11, Sıdki 11, Tabi 11, Beyani 11, Esat 11, Fehmi 11, Hilmi 11, İlmi 11, Derviş 10, Emin 10, Kâmil 10, Niyazi 10, Taib 10, Talip 10 ayrı şair tarafından kullanılmıştır.
Halk ozanları takma adlarını bir usta şairin önerdiği isimler arasından seçer ya da rüyada görülen bir pîrin tavsiyesi ile alırlar. Rüyasında bir pîr gören Hacı Taşan uyandıktan sonra aşağıdaki ilk şiirini söyleyerek takma adını seçmiştir.
“Merhaba dediler bize
Şerefli aşk olsun size
Çar etrafım gamdan kale
Mahlasımız Hicrânî’ dir.”
Acemi aşığın bir başka takma ad alma şekli ise ustaların kendisini imtihan yapması iledir. Burada ya usta ona takma ad verir ya da sorulan sorunun cevabı onun takma adı olur.
Klasik Türk edebiyatı şairlerinin yabancı dille yazdıkları şiirlere bazen o dile göre takma ad verdikleri görülmektedir.
Tanzimat sonrası Türk edebiyatında yazarlar ürün verdikleri edebi tür ya da eserlerine bahis olan konuya göre takma ad seçtikleri görülmektedir. Mesela, Şehbenderzade Ahmet Hilmi tasavvufa ait yazılarında “Şeyh Mihriddin-i Arusi”, mizahi yazılarında “Coşkun Kalender” veya “Kalender Geda”, Kahramanlık konulu yazılarında “Özdemir” müsteârını kullanmıştır.
Takma ad bazen gerçek addan daha çok şöhret bulabilir. Mesela asıl adı Mehmet Nusret olan Aziz Nesin’den kimse Mehmet Nusret olarak bahsetmez. Aynı durum Nazım Hikmet için de geçerlidir.
Takma ad taşıdıkları anlam itibariyle aşağıdaki şekilde de gruplandırılabilir:
1. Kişinin haleti rûhiyesini ortaya koyan takma adlar: Neşati, Süruri, Fevri, Gami, Matemi, Figani, Huzuri.
2. Yazarın karakterini anlatan takma adlar: Azmi, Merami, Muradi, Ülfeti, Mahremi.
3. Övünmek, üstünlük taslamak amacıyla alınan takma adlar: Ulvi, İzzeti, Bülendi, Kebiri, Arşi.
4. Dinsel karakterli kelimelerden alınan takma adlar: Adni, Firdevsi, Riyazi, Kevseri.
5. Coğrafi adlardan alınan takma adlar: Afitabi, Bedri, Hurşidi, Bahri, Şemsi, Mevci.
6. Tevazu ifadesi taşıyan takma adlar: Türabi, Zaifi, Garibi, Fakiri, Gedai, Mahcubi.
7. Herhangi kavramı karşılayan takma adlar: Beyani, Kelami, Fasihi, Lisani.
8. Mesleği, mensubiyeti, memleketi ya da bir hüneri ifade eden takma adlar: Gülşeni, Caferi, Askeri, Mekki, Buhari, Nakşi, Katibi, Nigari, Nişani, Nayi, Azizi, Selimi, Mesihi, Niksari, Gülşehri, Erzurumi.
9. Başına ve sonuna bir ek getirmeden kendi ismini mahlas, müsteâr isim olarak kullanma: Bu durum özellikle halk şairlerinde çok yaygındır. Fıtnat (Fıtnat Hanım), Veysel (Aşık Veysel Şatıroğlu), Şeref (Şeref Taşlıova).
10. Soyadını takma ad olarak kullanma: Bu durum özellikle halk şairlerinde çok yaygındır. Akarsu (Muhlis Akarsu), Çobanoğlu (Murat Çobanoğlu).
11. Adın veya soyadın başına ya da sonuna herhangi bir sıfat ekleyerek kullanılan takma adlar: Bu durum özellikle halk şairlerinde çok yaygındır. Kul Mustafa, Garip Yalçın, Sefil Selimi, Hüseyin Püryan, Erdem Can.
12. İsmin ve soy isminin ilk ya da son harflerini takma ad olarak kullanma: Bu kullanım bazen ismin son harflerini kullanarak da yapılmaktadır. S.İ.S. (Selami İzzet Sedes), Y. N.N. (Yaşar Nabi Nayır), F.N.Ç. (Faruk Nafiz Çamlıbel), T. L Y. (Neşet Halil Atay).
13. Adının ya da soyadının ilk hecelerini yan yana getirerek meydana gelen, bazen hiçbir anlamı olmayan kelimeyi takma ad olarak kullanma: Cev - Kud (Cevdet Kudret), Me. Ke. Ku. (Mehmet Kemal Kurşunluoğlu)
14. Takma adını ilk harflerinden hareketle yeni bir takma ad kullanma: Mehmet Nurettin Artam’ın Toplu İğne olan takma adının ilk harflerinden oluşan T. İ.’yi örnek olarak verebiliriz.
15. Gerçek isimlerin Osmanlıca yazılıştaki ilk harflerinden hareketle kullanılan takma adlar: Mim. Sin. (Mehmet Seyda Çeliker), Ayn. Cim. (Osman Cemal Kaygılı), Fe. Sin. (Feyzullah Sacid Ülkü)
16. Erkek yazarların kadın isimlerini takma ad olarak kullanması: Bu durum edebiyatımızda yaygındır. Erkek adı kullanan kadın yazar çok azdır. Ancak kadın adı kullanan erkek yazar çoktur. Hikmet Feridun Es bir yazısında bayan takma adlı bir erkek yazara dönemin önemli edebiyatçıları tarafından aşk mektupları yollandığını yazmıştır. Ayşe Nesrin (Nahit Sırrı Örik), Vedia Nesin, Ayşegül (Aziz Nesin), Jale Baysal (Tarık Buğra), Leyla Feride (Ahmed Rasim), Mübeccel Halit (Refik Halit Karay), Nevin Yıldız (Atilla İlhan), Nurcan Sevinç (Yavuz Bahadıroğlu), T. Nahide (Tahsin Nahit).
17. Kadın yazarların erkek adını takma ad olarak kullanması: Bu kullanım çok azdır. Emetullah adlı kadın şair şiirinde “Sıtkı” mahlasını kullanmıştır. Fevziye Abdullah Tansel bazı yazılarında “Bir Veli” ve “Erinç” takma adını kullanması buna örnek olarak verilebilir.
18. İsimlerin tersinden okunuşundan doğan takma adlar: Cemalettin Saraçoğlu soyadının tersten okunuşu olan Ulğoç Aras’ı, takma ad olarak kullanmıştır.
19. İsmin kullanılmaması durumunda ortaya çıkan takma ad: Eski Türk edebiyatında sık kullanılan takma adlardan biri de “Laedri” dir. Kimdir Laedri? Yüce yaratıcının sanatlarını görüp, Onun iradesiyle ortaya konulan bir esere imza atmaktan kaçınan, mahviyat sahibi yüzlerce kalem sahibinin ortak adı Laedri’dir. Prof. Dr. Mustafa İsen bu konuda şunları yazmıştır: “La – edri, Arapça bir kelamdır. Lügatte, bilmem, bilinmez, bilinmiyor gibi manalara geliyorsa da ıstılah manası yazarı belli değil demektir. Gerçi onun “kün” emrini yazanın kudret kalemi olduğu bilinmektedir, ama o bazen tevazu göstermek, bazen başına gelecek belalardan sakınmak, bazen de yaptığı işin ecrini Rab Taala’dan umduğunu belirtmek için “şöhret afettir mıstakınca la-edri tahallüs etmiştir.”
Klasik edebiyatta Laedri olarak kullanılan ortak takma ad kullanma geleneği isim değiştirerek devam etmiştir. Örneğin günümüzde yayınlanmakta olan Varlık dergisindeki Deniz Yalvaç ismi o derginin daimi yazarları tarafından en az bir kez kullanılmıştır. Bu durum Servet-i Fünun dergisi için de geçerlidir. Ahmet İhsan Tokgöz bir yazısında Kadri takma adının o dönem dergide yazan birçok yazar tarafından kullanıldığından bahsetmektedir.
Yukarıda ayrıntısı ile bahsettiğimiz kullanılan takma adların anlamlarına göre gruplandırılması elbette ki bu tarz sınıflandırmanın hepsini ve en doğrusunu kapsamak iddiasında değildir. Bu sadece takma adların anlamlarına göre sınıflandırılması denemesidir.
YARDIM: Takma isim kullanmanın farklı sebepleri mutlaka vardır. Bunları sıralayabilir misiniz?
YILDIRIM: Takma ad kullanmanın elbette farklı sebepleri vardır. Bunları aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz:
1. Geleneksel sebepler: Bu durum özellikle Divan Edebiyatı ve halk Edebiyatı şairlerinde görülmektedir. Çünkü o dönem şairlerinde takma ad almak bir gelenektir. Bu gelenekten ötürü şairler takma ad kullanmayı bir zorunluluk olarak görmüşler ve bunu da uygulamışlardır.
2. Siyasi sebepler: Siyasi sebeplere dayalı takma ad alma ihtiyacı özellikle baskıcı yönetimlerde görülmektedir. Bu sebepten dolayı takma ad alma Tanzimat sonrası ve Atatürk sonrası yönetimlerde sıkça görülmektedir..
3. Ekonomik sebepler: Bu durum bazen geçim kaygısı taşıyan yazarların birden fazla imza ile eser yayınlaması ya da bir yayın organının yazar kadrosunu geniş göstermek için uyguladığı bir yöntemdir.
4. Psikolojik sebepler: Özellikle genç yazarlar ya da ortaya koyduğu eseri kendi ismine yakıştırmayan kalem sahiplerinin tercih ettiği sebeplerdendir.
5. Toplumsal sebepler: Toplumun değer yargılarının ön planda olduğu ve buna göre şekil alan bir anlayışın yansımasıdır.
6. Sanatkârın ruh durumu ile ilgili sebepler: Kalem sahibinin eserine ya da ruh haline göre ortaya koyduğu sebeplerin yansımasıdır.
7. Diğer sebepler: Yukarıda anmadığımız yazarı bağlayan her türlü sebebi buraya dahil edebiliriz.
Edebiyatımızda kullanılmış olduklarını tesbit edebildiğim takma adların bir kısım problemleri çözeceği kesindir. Umulur ki bu çalışmanın üzerine daha geniş çaplı bir araştırma ile soruların bir çoğu cevap bulsun.
YORULMAK BİLMEYEN ARAŞTIRMACI
Tahsin Yıldırım 1972 yılında Kayseri’de doğdu. İlk orta ve lise tahsilini Adana’da tamamladı. Gazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden 1995 yılında mezun oldu. Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Sabahattin Kudret Aksal üzerine yüksek lisans tezi hazırladı. 1995 yılından itibaren. Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak çalışmaktadır. Yayına hazırladığı eserlerin yanında telif eserleri de mevcuttur. Çeşitli edebiyat dergilerinde yazıları çıkmıştır.
(Edebiyatımızda Müstear İsimler, Tahsin Yıldırım, Selis Kitaplar, 0 212 5145653-5200557-58,WWW.SELİSKİTAPLAR.COM,e-posta: selis@seliskitaplar.com)
(sanatalemi.net)
Alıntı
Tweet
Lütfen seçim yapın:
--------------------
Özel Mesajlar
Kullanıcı paneli
Kimler Çevrim içi
Arama
Ana Sayfa
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
-- GÜLCE ŞİİR TÜRLERİNE GÖRE ŞİİRLER
---- BULUŞMA
---- ÇAPRAZLAMA
---- TRİYOLEMSİ
---- ÜÇGÜL
---- ÜÇGEN
---- DÖNENCE
---- TOKMAK
---- AKROSTİK
---- SONE'M
---- GÜLCE
---- TEKİL
---- YİĞİTCE
---- YUNUSCA
---- BAHÇE
---- SERBEST ZİNCİR
---- ÖZGE
---- GÜLİSTAN
---- YEDİVEREN
---- TUĞRA
-- GÜLCE YAZAN ŞAİRLERİMİZİN GÜLCE ve DİĞER ŞİİRLER
---- (H)
------ Harun YİĞİT
------ Harun YİĞİT
------ Hasan ULUSOY
------ Hasan ULUSOY
------ Hatice ALTAŞ(Asi Çiçek)
------ Hatice ALTAŞ
------ Hacer KOZAN
------ Hatice KATRAN
------ Hatice KATRAN
------ Hikmet ÇİFTÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
---- (I-İ)
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim İMER
------ İbrahim İMER
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İhsan ERTEM
------ İhsan ERTEM
------ İsmail KARA(Karozan)
------ İsmail KARA(Karozan)
---- (K)
------ Köksal KIRLIOĞLU
---- (M)
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Meltem ARAS
------ Meral ADAK
------ Meral ADAK
------ Melahat TEMUR
------ Mevlüde DEMİR
------ Mevlüde DEMİR
------ Miktad BAL
------ Miktad BAL
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ MUSTAFA CEYLAN(Editör)
-------- Mustafa CEYLAN
---------- Mustafa CEYLAN(On Punto Yazıları)(Makaleler)
---------- GÜNE BAKIŞ
---------- TAŞ YAĞMURU(Ceylan'ın kaleminden)
---------- Hakkında Yazılanlar
---------- DİĞER ŞİİRLERİ
---------- Hayatı
---------- Sanatı
---------- Hocaları
---------- Çocukluğu
---------- Gençliği
---------- Özlü Sözleri
---------- Önsöz Yazdığı Kitaplar
---------- Siyasete İlgisi
---------- Bestelenen Şiirleri
---------- Fotoğrafları
---------- Mühendisliği
---------- Düzenlediği Etkinlikler
---------- Konferansları
---------- Yer Aldığı Antolojiler
---------- Kitapları
---------- EZAN SUSMAZ Kitabı içindekiler
---------- "YANDI BU GÖNLÜM"-Hacı Bayram Veli Kitabı içindekiler
---------- TAHİR KUTSİ MAKAL Kitabı İçindekiler
---------- SEĞMEN RUHU Kitabı İçindekiler
---------- TOROSLARIN TÜRKÜSÜ Romanı
---------- Armağan-2(AHMET TUFAN ŞENTÜRK İÇİN NE DEDİLER?)Kitabı içindekiler
---------- Armağan-1(ANILAR KORİDORU İÇİNDE SARIVELİLER)Kitabı
---------- YARALI CEYLAN Şiir Kitabı İçindekiler
---------- PAŞA GÖNLÜM Şiir Kitabı İçindekiler
---------- Kırat Geliyor Kitabı İçindekiler
---------- Her Yönüyle YENİMAHALLE Kitabı
---------- Tarihi ve Folkloruyla Elmadağ Kitabı İçindekiler
---------- Köylerimiz Kitabı İçindekiler
---------- Köyümüz Yeşildere Kitabı İçindekiler
---------- Bayramlar Haftalar Günler Kitabı
---------- Ahmet Tufan Şentürk Kitabı
---------- Halil Soyuer Kitabı
---------- Detanlaşan Köylü İsa Kayacan Kitabı
---------- Abdullah Satoğlu Kitabı
---------- Güzide Taranoğlu Kitabı
---------- Gülendenin Beşiği Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ (2006)Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ(2007)Kitabı
---------- CEYLAN-Tahliller-MAKALELER-Görüşler
---------- Güllük Dergileri
---------- Kapodokya Güneşleri Kitabı
---------- Bir Yanardağ Fışkırması Kitabı
---- (P-R)
------ Rahime KAYA
------ Rahime KAYA
------ Refika DOĞAN
------ Refika DOĞAN
------ Ramazan EFE
------ Ramazan EFE
------ Rengin ALACAATLI
---- (S-Ş)
------ Sabiha SERİN
------ Sabiha SERİN
------ Serap HOCA(Serap ÖZALTUN)
------ Serap HOCA(Serap DEMİRTÜRK)
------ Süleyman KARACABEY
------ Süleyman KARACABEY
------ Serdar AKKOÇ
------ Serdar AKKOÇ
------ Sevgili ÖZBEK
------ Sevgili ÖZBEK
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şükran GÜNAY
------ Şükran GÜNAY
---- (T-U-Ü-V)
------ Turan UFUKTAN
------ Ümran TOKMAK
------ Ümran TOKMAK
---- (Y-Z)
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf Ziya KARAHASANOĞLU
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Yıldız TOKSÖZ
------ Yıldız TOKSÖZ
GÜLCE'YE DAİR
-- GÖRÜŞLER
---- Gülce Nedir?
---- Gülce ve Ozanlık
---- Gülce Manifestosu
---- 5 Hececiler ve Gülce
---- Garip Akımı ve Gülce
---- Fecr-i Ati ve Gülce
---- Hisarcılar ve Gülce
---- Neyzen Tevfik, Aşk
---- Mazmunlar
---- Gülce Ne Değildir?
---- Hece Vezni ve Gülce
---- Serbest Şiir ve Gülce
---- Aruz Vezni ve Gülce
---- Gülce ve Zolal
---- Gülce Tarihinden
---- GÜLCE-(Atölye)-Video Dersler
------ Gülce Etkinlikleri
------ Kurucular Beyanı
------ Gülce 2009
------ Doğru Yaz/Konuş
------ Gülce-2010 Projeleri
------ Gülce-2011 Projeleri
------ Üstad Necip Fazıl'dan
------ Gülce-Aruza Dair
------ Öneriler-Çalışmalar
------ GÜLLÜK DERGİSİ
------ Gülce'ye Öneriler
------ Röportajlar
------ Negatif Bakışlara
------ Aleyhimizdekiler
------ M.E.B' na
---- Gülce'de Mesajlar-Projeler
------ Gülce-Güldeste(1)
------ Destanlarımız
------ Dede Korkut
------ Öncü Kadınlarımız
------ Peygamberlerimiz
------ Nutuk(Gülce)
------ Nutuk(Z.Korkmaz)
------ Kutlu Hanımlar
------ Ozanlarımız
------ NasrettinHoca
------ Yedi Askı
GÜLCE TÜRK ŞİİR AKADEMİSİ
-- Şiir Akademisi
---- Şiir Akademisi
------ HALK EDEBİYATI
-------- DİVAN EDEBİYATI
-------- BATI EDEBİYATI
-------- YENİ TÜRK EDEBİYATI
---- Hece Vezni' ne Dair
---- Şiir Tahlilleri
---- Aruz Vezni' ne Dair
---- Hiciv Tarihinden
---- Ustalardan Şiirler
---- Ustalardan Makale
---- Aramızdan Ayrılanlar
------ Ustalardan Şiirler
-------- A. Tufan ŞENTÜRK
-------- DİLAVER CEBECİ ANISINA
---- Şiir Üstüne (Serbest)
---- Atışma Sayfamız
---- Denemeler-Makaleler
---- Şiirde Dönüşüm
---- Şiir ve Anlatım
-- Türk Edebiyatı Şiir Türleri
---- Şiir Türleri
---- İslâmiyet Öncesi
---- Servet-i Fünun
---- Garip Şiirler
---- Akımlar
---- Edebî Sanatlar
---- Söz Sanatları
---- Şair Padişahlar
---- Şiir Tarihimizden
---- Yıllara Göre Edebiyat
---- Mehmet Nacar
DÜNYA EDEBİYATI
-- Dünyadan Şiir Türleri
---- Burns Stanza
---- Choka
---- Go Vat
---- Catena Rondo
---- Onegin Stanza
---- Canzonetta
---- Bauk Than
---- Rhupunt-Galce
---- Septilla
---- Viator
---- Luc Bat
---- Tritena
---- Pantoum
---- Shakespeare Sonnet
---- Diamonte
---- Villanelle
---- Hutain
---- Hex Sonnata
---- Hexaduad
---- Haynaku
---- Harrisham Rhyme
---- Guzzande
---- Gratitude
---- Glosa
---- Garland Cinquain
---- Fornlorn Suicide
---- DÜNYA EDEBİYATI
---- Dünyadan Destanlar
---- Dünyadan Şiirler
KAYNAKÇA
-- Konularına Göre Şiirleriniz
---- Aşk Şiirleriniz
---- Atatürk Şiirleriniz
------ 23 Nisan Şiirleri
------ Atatürk'e Dair
---- Kahramanlık Şiirleriniz
---- Doğa Şiirleriniz
------ 2009 Yılı Sayılarımıza
---- Taşlama Şiirleriniz
---- Gurbet Şiirleriniz
---- Tasavvuf Şiirleriniz
---- Barış Şiirleriniz
---- Şehir Şiirleriniz
---- Anne Şiirleriniz
------ Babanıza Şiirler
---- Doğum Günü Şiirleriniz
---- Deprem Konulu Şiirler
---- Diğer Şiirleriniz
---- Köşe Yazarlarımız/Makaleler
------ Mustafa CEYLAN
------ Refika DOĞAN
------ Osman ÖCAL
------ Ahmet ÖZDEMİR
------ A. S. ATASAYAR
------ Prof.Dr.İsa KAYACAN
-------- Prof. Dr. İSA KAYACAN
------ Rahime KAYA
------ Harun YİĞİT
------ İlqar MÜEZZİNZADE
------ Sündüz BİGA
------ Nazmi Öner(Şiirler)
------ Nazmi ÖNER(Nesirler)
------ Coşkun KARABULUT
------ Prof.Dr.İsmail YAKIT
------ Prof.Dr.Asım YAPICI
------ Sabit İNCE
------ Muhsin DURUCAN
------ Abdulkadir GÜLER
------ Ünal Şöhret DİRLİK
------ Metanet YAZICI
------ A.Aşkım KARAGÖZ
------ Gazanfer ERYÜKSEL
------ Mehmet GÖZÜKARA
------ Necdet BULUZ
------ Yusuf Özcan
------ Afife Demirtaş
---- Mustafa Ceylan
---- Bizden
-- Video Yağmuru
---- Ozanlar-Şairler
---- Bizden Videolar
---- Rasim Köroğlu
-- Genel
---- SERBEST KÜRSÜ
---- Duyurular
---- Röportajlar
---- Günün Şiiri
---- Günün Nesiri
Edebiyat Biz Platformumuzda
-- Gülce Tv
-- Türk Argo Sözlüğü
-- Edebî Konular Forumu
Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir
Mustafa Ceylan |
Dost Sitelerimiz:
Türkçe Çeviri:
MyBB
Türkiye
Üretici:
MyBB
, © 2002-2023
MyBB Group
-Theme © 2014 iAndrew
Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder