SiteAna Sayfa
Güllük Dergisi
Şairlerimiz
Arama
Üyeler
Video
Yardım
Giriş Yap
Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Şifremi Hatırlat
Beni Hatırla
Your browser does not support the audio element.
Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi
Web'de Ara
Sitede Ara
0 Oy - 0 Yüzde
1
2
3
4
5
Konu Modu
ADEM PEYGAMBER DEVAMI (Gülce Bahçe)
ali_gozutok
Yetkili Şair
Üyelik tarihi:
Sep 2011
Mesaj Sayısı:
248
Konu Sayısı:
222
#1
03/10/2011, 16:47
ADEM İLE HAVVA (Devamı)
YER YÜZÜ HAYATLARI
Adem,
Serendip Adasına, Havva ise Cidde ye!
İndirildi.
Ey rahatı seven insan, kederle arkadaş ol!
Neş’e demini bırak, ah ile vah ile yoldaş ol,
Vuslatı gördün, gördün ey tecrübe sahibi,
Biraz daha yaklaş da, ayrılığa sırdaş ol.”
………Artık gam rüzgârı esti!
……………Yeniden buluşmanın, umut bağını kesti.
……………….Ayrılan sevgililer, bin bir belaya düştü,
………………….…Her an çekilen çile, arş-ı alayı aştı.
………………..Bu ne iştir ne hikmettir!
…………….Eşi eşten ayırdı.
…………Yıllarca cefa çeken aşığı,
…………..Çile ile doyurdu.
……………..Rabbin izni ile,
……………….Cebrail Ona yoldaştı,
………Adem ile söyleşti, acısını paylaştı.
Adem,
Cennetten yere inerken,
Buğday ile,
Hacer-ül Esvet taşını,
Çiçekleri, yaprakları getirdi.
Cebrail ona,
Ekin ekmeyi ve biçmeyi,
Buğdayı öğütüp ekmek yapmayı öğretti.
………….Adem unutmadı cenneti,
……..Havva’dan da söz açtı.
Sordu arkadaşı Cebrail’e;
--.“Nerdedir şimdi Havva?”
Cebrail,
Hint denizi kenarını, kendine mesken etti.
………………………Vuslat özlemiyle,
…………………..Gece gündüz yaş döktü.
……………..….Ah çekti, eyvah çekti,
……………..Yaptığına bin pişman,
………….Söylendi kendi kendine!
..Ey sevgilim”
Ey Adem!
….Aç mısın, açık mısın?
……Uyur musun, uyanık mı?
……..Benim gibi senin de,
……….Acep bağrın yanık mı?
………………..Diye figan eyledi.”
Daldığı bu âlemden, Adem Ata uyandı.
…………....Bir kayaya dayandı.
…………………Öyle bir bağırdı ki,
……………………Yerler gökler inledi.
………………………Avazı sardı cihanı,
………………………….Titretti Cebrail’i!…
Sordu ona Cebrail:
----Ey Adem, bu ne haldir!...
Ne hikmettir?
Anlattı hallerini, anlattı bir, bir.
Cebrail de üzüldü, Rahmanına yalvardı!....
---Ya Rab!...
……..Bu çaresiz kuluna acı,
…..Ümit bahçesine, yardım rüzgârını gönder.
………..Esme vakti geldi.
……O rüzgârla açılsın dilek goncası.
Aşığın ateş saçan ahı, sönmez değil,
Her gamın sonu vardır, Hakk’ın sözüne eğil.
Adem şöyle diyordu Rabbine:
Ya
Rabbi!..
Muhammed
Mustafa’nın
Adını gördüm.
Arşın direğinde!..
İsmin yanı başında!
Anladım ki,.ondan üstün
Yaratılan yok şu alemde.
Sarıldım o direğe, döndüm,
Döndüm, sana döndüm yalvardım!
Muhammed Mustafa’nın, görün nuru serini,
Hatem-ül Enbiyanın, görün arşta yerini,
Onun nuru kandildir, aydınlatır âlemi,
Şefaati kurtarır, her günahkâr ademi.
“--Ey
Rabbim!
Muhammed Mustafa’nın,
Hakkı için,
Kabul eyle tövbemi!..”
Ademin tövbesini,
Kabul etti yaratan.
Şu üç nesneden ötürü;
….…..Biri haya,
………….Biri buka,
………………Biri dua,
………………Haya, edep,
……………..…Buka, göz yaşı,
…………………..…Dua, yakarış.
………Durmadan karış karış.
…..…Kızgın çölleri gezdi,
………….Ağladı senelerce….
……Bakamadı semaya,
…………Göz süzemedi etrafa,
……………….…...Bağladı onu haya.
…..Doğmadı üzerine ışıyan hiçbir güneş!
…………….…..Göz yaşları sel oldu,
………………………Dicle ve Fırat’a eş.
……………………….…İçtiler tüm canlılar,
……Hem uçan kuşlar içti, Gök kubbenin katında.
Dediler ki:
---“Bu suyun lezzeti ne kadar hoş.
Sanki şerbet tadında!..”
……Alındı Adem bundan,
……….Alay edildi sandı.
……………“Ey Rabbim!
…..…………..Bu tuzlu gözyaşıdır,
…………………….Nasıl tatlı olur ki?”
Sonunda buluşturdu Adem ile Havva’yı!..
.
…….Ey ADEM!
“….…..…Hiçbir cevher üstün değil,
..……………Ehli niyazın secde eden başından,
…….………….Hiçbir şerbet, tatlı değil,
…………Özden akan, tertemiz göz yaşından.”
…………Öyle eşsiz bir cevher,
………………Kaynağı gözdür onun,
………………….Asla toprakta kalmaz,
…………..Dergâhımda olan cevher,
……..Hakir olmaz zeval bulmaz.
………………….....Hiçbir tat, hiçbir lezzet,
……………..…Üstün olmaz ki ondan,
……………Öz yürekten dökülür o,
…………Yenmez asla tadından.
…...Bu öyle bir cevher ki, ıslak gözdedir yeri,
Gözyaşının incisi, biçilmez ki değeri!...
Adem Ata!
İnsanlığın başlangıcı, nadide bir inci.
Adem Ata ilk Peygamber,
Peygamber halkasında birinci,
On suhuf’la şereflendi,
İlk Peygamberimsin dedi!....
Rivayet odur ki;
Havva,
Şeytanın aldatışı ile yediği meyveyi hatırladı.
Ey Adem!
-“Ne de güzeldi o yediğimiz meyve” Dedi.
Adem;
-“Öyle çok güzeldi ey Havva!”
Ama, Yüce Allah;
Onu yedik diye bizi,
Cennetinden kovdu.
--Ey Havva’m,
Ey eşim,
Ey yoldaşım,
O meyveyi yedikten sonra,
Ben seni bir başka görüyorum.
Sana karşı bir istek duyuyorum.
Sen bana yasak ağacın,
Yasak meyvelerini hatırlatıyorsun.
Havva;
-“Ey Adem!
Yüce Mevlâ,
Bize bir daha ne o ağaca yaklaştırsın!
Ne de o yasak meyveden yedirsin.” Derken,
Karşı akar sudan su içmeye gelen,
Bir ceylan gördüler.
Adem:
-Vuracağım bu hayvanı ben dedi.
Bir taş aldı.
Vurdu o ceylanı.
Keskin bir taş parçası ile boğazladı.
Derisini yüzdü.
Eti ile karınlarını doyurdular.
Deriyi ikiye böldü.
Bir parçasını verdi Havaya.
Göbeğini örten asma yapraklarını at,
Bununla ört göbeğini dedi.
Havva sardı deriyi,
Göbeğinin altına.
Öbür parçayı da,
Adem sardı.
Adem Havaya aşk dolu nazar attı.
Ağaçların dalında,
Güvercinler vardı.
Gaga gagaya vermiş,
Sevişiyorlardı.
Uzakta iki kaplan gördüler.
Onlar da sevişiyor, cilveleşiyordu..
Dahası iki fil gördüler aynı vaziyette,
Ateşli bakışlarla birbirlerine bakıyor,
Yavruları da onların arkasında,
Koşup oynuyorlardı.
Kumrular dem çekiyordu.
Adem;
Bizimde böyle çocuklarımız,
Olacak mı acaba dedi?
Havva kızardı,
Yüzünü yere eğdi.
--Bilmem dedi.
Adem:
Sen Cennetteki meyveyi,
Avuçlarına almış,
Onu dalından koparmıştın,
Ondan yediğin gibi, bana da yedirmiştin.
Diye aşk dolu gözlerle bakıyordu Havaya!
İlk Aşk’ın doğuşu ve Çocukları
Aralarında ilk aşk doğuyordu!
İlk aşk doğuyordu o anda,
Uzayıp giden zamanda.
Onlar sonsuza dek yaşamayacaktı,
Yaşamayacaktı amma,
Aşk gözlerden gözlere,
Süzüle, süzüle,
Oğullardan kızlara,
Ebediyete kadar,
Akıp gidecekti.
Güneşin sıcaklığı,
Yakıyordu etrafı,
Aşk’ın ateşi de yaktı,
Hem Adem hem Havayı.
Ceylanlar, kurtlar kuşlar,
Örnek oldu onlara.
Analık duygusunu, aşıladı Havaya.
Sustu Adem,
Gözlerinin içine baktı,
Yüce Allah beni sana,
Seni bana eş olarak yarattı.
Onun için bizi ,
Bu dünyaya bıraktı.
O anda Cebrail;
Elinde bir sandıkla Adem’e göründü.
-“Bunu sana Allah gönderdi.
Senin oğulların olacak,
Yer yüzünde üreyecek,
Sen onların peygamberi olacaksın.
Senden sonra gelecek kavimlerin,
Nebileri bu sandıkta görülecek..” Dedi.
Bu sandığın uzunluğu üç kulaç,
Genişliği iki kulaç,
Şimşir ağacından yapılmış idi.
Üstü altın suyu ile kaplı,
İçinde Adem oğullarının Nebilerinin yüzü vardı.
“Alâmet size sandığın gelmesi olacak.” (Bakara 248 )
Bu sandık,
Ademin ölümüne kadar,
Onun yanında kaldı.
Sonra oğlu ŞİT,
Ondan Nuh’a geçti.
Tufanda onu Kâbe muhafaza etti.
Sonra, İbrahim, İsmail’e,
Ondan da Yakup A.S. a geçti.
Bu geçişler Melek vasıtası ile oluyordu.
O sandığı melekler taşıyordu!...
Bu sandık ak inciden yapılmıştı.
Kızıl altınla işlenmiş kapağı vardı.
Anahtarı Peygamberlerin eli olacaktı.
Hak peygamberlerden başka,
Kimse bu sandığı açamazdı.
Adem sandıktaki bir surete baktı.
Bu Davut’tu.
Birden gönlüne,
Dağ taş dolaşırken eşine okuyacağı,
Türkünün nağmeleri geldi.
Havva’ya bak dedi.
İçimden bir ses geliyor,
Bir gün evladımız olacağı müjdesini alacağım.
Bunlar birbirlerinin gözlerine bakacak,
Şöyle diyecekler.
“Bak kumrunun sesi işitiliyor,
İncir ağacı tomurcuklanıyor,
Asmalar çiçekleniyor,
Güzel kokular saçmakta otlar!
Sevgilim güzelim, kalk ta gel.
Ey kaya kovuklarında,
Uçurumun kıyısında olan güvercinim benim.
Boyunu posunu göster bana,
İşittir bana sesini!
Çünkü sesin tatlı,
Boyun posun güzeldir senin.”
(Tevrat, Türküler Türküsü bölüm 2 den)
Adem;
Bilemediği bir iç güdü ile,
Söylüyordu bunları.
Havva bir hoş oldu!
Oğullarının bir türküsü ona,
Nasıl ilham oluyordu.
Baygınlaştı Havva…
Bu torunlarının türküsü.
Belki de yasak bir şarkı!..
Adem de içindeki sesi cevapladı.
Olsun!
Torunlarım,
Sevgililerini böyle çağıracaklarsa!...
O türküyü ben şimdi,
Şu kayaların dibinde,
Havvama söylerim dedi.
Başladı söylemeye!
“Gel sevgilim, çıkalım kıra,..
Asma ağacı tomurcuklarını verdi mi?
Çiçeği de açıldı mı?
Şurada sevgimi sana bildireyim!
Büyük ve geniş yapraklı çiçekler,
Kokular saçıyor!..
Bak kapımızın önünde,
Her çeşitten taze ve kuru meyve var.
Onları ye sevgilim,
Ben senin için sakladım.”
(Tevrat: Türküler türküsü, bölüm 7 den)
Hz. Adem,
Havva için sakladığı,
Meyvelerden getirdi.
Birbirinin dudaklarına götürerek,
Meyveyi yediler.
Birbirlerini saniye saniye,
Dakika, dakika özlüyorlardı.
Birbirinin olmak istiyorlardı.
İşte aşk böyle bir şeydi.
Sevineyim,
Sevinelim Havvam benim.
Senin adını terennüm edeyim.
Kızlarımın kızlarının ,
Kızlarından birinin,
İçime doğan bir türküsünü söyleyeyim!
Bak sana dinle diyordu!....
“Beni yüreğinin üstüne,
Bir mühür gibi vur!
Kolunun üstüne yatır,
Çünkü sevgi,
Ölüm kadar kuvvetlidir.
Yat kolumun üstüne,
Uyutayım ben seni.
Bir yüzük ya da,
Vurduğun mühür gibi…”
Onu mağaranın içine çekti.
Cennetten kovulan kadın,
Şimdi yatıyordu kollarında Adem’in !,,
Adem, gözlerini baygınlaştırırken,
Mağaranın kapısında uçan kuşlara,
…….Sevgilim istemedikçe,
……….Uyandırmayın siz onu,
…………Rahat uyusun,
……………Tatlı rüyalar görsün. Diyordu!
Kitabı Mukaddes’in,
Tekvin bölümünde şöyle anlatır bu olay:
“Ve Adem karısı Havvayı bildi.
Gebe kalıp Kaini (Kabili) doğurdu.
-Rabbin yardımı ile,
Bir adam kazandım dedi.
Ve yine kardeşi Habil’i doğurdu.
Habil koyun çobanı,
Kabilse çiftçi oldu.
Havva Anamız,
Habil’e gebe kaldığı zaman,
Onun ikizi olan bir kıza da gebe idi.
Günden güne daha da güzelleşti.
Dokuz ayın sonunda,
Bir kız bir de oğlan doğurdu.
Oğlana Kabil,
Kıza ise İklima adını verdiler.
Adem çok sevinçliydi.
İşte önlerinde dolaşan hayvanların,
Uçuşan kuşların,
Kumruların nasıl yavruları varsa,
Onların da çocukları vardı!..
Ama onların rızkını temin için,
Ava gittiğinde,
Havva’sından ayrılacağına üzülüyordu.
Ama olsun,
Ne ziyanı vardı!
Ot lifleriyle yaptığı sapanını alır,
Her sabah ava çıkar,
Av avlar, kuş vurur,
Meyve toplar.
Akşam olup da dönünce,
Çocuklarına ve Havva’sına kavuşurdu.
Yıllar kovaladı yılları,
Aile çoğalıyor,
Doğanlar büyüyordu.
Sevgililer sevdiğine şiirler söylüyordu.
Adem oğullarının,
Sevgililerine söyleyeceği şiirleri,
İlhamlanarak Adem söylüyordu.
Rivayete göre;
Bunlar ta ezelden yazılmıştı.
Davut A.S. kırlarda söyleyip durmuştu.
(Tevrat’ta bunlara MEZMURLAR denilmektedir.)
“ Ey sevgilim, ne güzelsin sen.
İşte çok güzelsin,
Yüz örtünün altında gözlerin,
Sanki bir çift güvercin!
Saçların,
Karşı dağda yatan,
Keçi sürüsü!
Dudakların kırmızı iplik,
Söyleyişin ne güzel!
Yanakların,
Saçlarının örtüsü altında,
Nar parçası…
İki göğsün, sanki;
Mis gibi kokan süsen çiçekleri,
Arasında otlayan!
Bir çift geyik yavrusu!
Ey sevgilim!
Sen, baştan başa güzelsin,
Sende hiçbir kusur yok.
Sende kusur aranır mı?”
Havva gözlerini sevinçle,
Yere indiriyor,
Sana dizi, dizi oğullar,
Kızlar verdim.
Onları da ayrı ayrı,
Karınlarda doğanlara veririz.
Torunlarımız doğar diyordu.
Bana güzel türküler söylüyorsun.
Ben de sana söyleyeyim!
Dinle beni, dinle diyordu!
--“Sen gidiyorsun,
Ben kalıyorum evimizde,
Ben uyurum,
Amma kalbim uyanık.
Bir ses duyarım,
Sevgilimin sesidir derim.
Mağaranın kapısını çalıyor işte…
Çalıyor ve bana diyor ki:
-Ey sevgilim!
Ey güvercinim!
Ey güzelim benim!
Kapıyı aç bana,
Başım çiğ damlası,
Saçlarımda çiğ dolu.
Yıllar kovaladı yılları,
Hazreti Adem’in alnındaki,
Nur-u Muhammedî,
O peygamberlik nuru,
Halâ kendisinde parlıyordu.
Demek ki bunca yıldır,
Bunca yıldır , halâ temiz,
Temiz ve de asil,
Asil bir evlâdı gelmemişti dünyaya!
Gelmemişti ki,
Yüce Allah ile olan akdini,
Tertemiz rahme düşürüp,
O evlâda emanet edememişti…
Bu yüzden,
Merak içindeydi Adem!
Kendisinden sonra kim?
Kim di doğru yol’a götürecek olan!
Nur-u Mahammedinin
Kim olacaktı sahibi?
Kimin alnında parlayacaktı,
Bu kutsal Nur?
Yüz otuzuncu yaşındaydı Adem.
Cebrail indi yer yüzüne!
Elinde önceleri getirdiği,
O süslü sandık vardı.
Bu sandığı görünce Adem!
-“Ey Cebrail dedi,
Bu sandığı yeniden mi getirdin?
Ak inciden yapılmış,
Bu sandığa bakıyordu hayretle.
Evet dedi Cebrail,
Bunu sana Allah gönderdi.
Bakınca bunun içine,
Orada göreceksin peygamberleri!
Devam ederek dedi ki;
-Bu sandık sana,
Bütün dünyayı,
Hatta bütün kâinatı gösteren,
Cam gibidir.
Yüzlerini göreceksin,
Gelecek peygamberlerin!
Onların alınlarında isimleri yazılı!
Bak onlara!...
Kim ne zaman gelecek?
Hepsinin sırasını,
Mertebesini,
Derecesini göreceksin orada!
Ey Cebrail!
Aç şu sandığı göreyim,
Göreyim dediklerini!
Ey Adem!
-O sandığı açma iznim yok!
Onu sen açacaksın,
Onun anahtarı sende
Senin parmaklarında!
Senden sonra gelecek olan,
Peygamberlere verilmiştir.
Bu sandığa ne zaman el sürerlerse
Hemen açılacaktır.” Dedi.
Bunun üzerine Adem,
Allah’ın adıyla deyip,
Sandığa el uzattı ve onu açtı.
Merakla baktı içine!
Baktı, baktı şaştı kaldı!...
Yüce Allah!
Kendisinden sonra gelecekleri gösteriyordu!
İşte Şit,
İdris, Nuh, İbrahim, İsmail,
Ve de diğerleri…
Ve, ve de,
Muhammed Mustafa !...
Dedi ki Cebrail’e;
-Demek ki alnımdaki Nur’un sahibi,
En sonunda Muhammed Mustafa olacak?
Ve de peygamberlik,
Onunla son bulacak!..
--Evet dedi Cebrail,
O son olacak,
Amma senden sonra,
Oğlun Şit,
Hak peygamber olacak!
Küçük ailede iş bölümü vardı.
Sabahın altın ışıkları,
Kulübeye vurunca,
Erkekler çıkıyor,
Havva evde kalıyordu.
O,
Çocuklarıyla ilgileniyor.
Onlarla oyalanıyor,
Oğulların şapırdayan ağzını,
Kızlarının nazını,
Zevkle dinliyor,
Dinliyordu!
Akşam olunca,
Adem Ata avladıklarını getirir.
Kabil meyve hevenkleriyle,
Habil süt kaplarıyla dönerdi!
Habil ile Kabil büyürken,
Gönüllerinde kız kardeşlerine karşı,
Sevgileri de büyüyordu.
Adem Ata,
Her erkek kendisiyle doğmayan,
Bir kızla evlensin dedi.
Kabil’e döndü,
Ey Kabil!
Sen,
Seninle aynı karında yatan,
İKLİMA’dan başkasını seç dedi.
Kabil bu söze sevinmedi!
O,
İklima’yı seviyordu.
Ben dedi; ben!
-İklima’yı seviyorum.
Onunla evleneceğim.
Adem;
--Dur, acele etme, bu niyetini,
Hele bir soralım Allah’a !...
Kabil ses çıkarmadı.
Fakat gönlünden gelen ses,
İklima, İklima, İklima diyordu!
Günlerden bir gün;
Adem,
İki oğlunu aldı karşısına,
Onlara şöyle dedi:
- “Oğullarım!
Allah’ ımız ben kuluna ve size,
Bol bol ihsanlar sunuyor.
Bol bol armağanlar,
Ağaçlarımızda yemişler,
Tarlalarımızda ekinler,
Ağıllarımızda sütlü hayvanlar veriyor.
İkinizde delikanlı oldunuz,
İkinizde Allah’ımıza,
Şükür edasında bulunmalısınız.
Sonra da aynı karında,
Bulunmadığınız bir kızla evlenmelisiniz.” Dedi.
İlk Cinayet
Kabil:
-Baba dedi.
Ben anamın karnında,
Benimle birlikte olan,
İklima ile evlenmek istiyorum.
Adem:
-Oğlum daha önce de söyledim.
Rabbimiz aynı karında yatanların
Evlenmelerine izin vermiyor. Dedi.
Annen daima bir batında,
Bir kızla bir erkek doğuruyor.
Bir batında doğan erkek,
Başka batında doğan kızla evlenebilir.
Bu Yüce Allah’tan aldığım bir emirdir.Dedi.
Kabil!
-Ben İklima’yı istiyorum baba dedi.
Çünkü İklima,
Habil ile birlikte doğan kızdan,
Daha güzeldi.
Kıskançlık…
Ah kıskançlık!
Cana ızdırap salan,
Kabil’i çileden çıkaran,
Kıskançlık!
Adem’i perişan kılan.
Hep o kıskançlık!
Adem;
-O halde Hak Tealâya,
Şükür duasında bulunun.
Ona sunumlar yapın!
Kimin sunumu kabul görürse,
O haklı çıkar.
İklima onun olur. Dedi.
Kabil sordu:
-Baba !
Yüce Rabbe karşı şükrümüzü,
Nasıl eda edeceğiz?
Sen bize onu öğretsene dedi.
Adem:
-Oğlum,
Dağlar kırlar,
Allah’ın yarattıklarıyla dolu.
Topladığınız ürünlerden,
Yiyeceklerden yanınıza alınız.
Karşı dağın tepesine çıkınız,
Oraya bunları bırakınız.
Sonra deyiniz ki;
Ey bizim Allah’ımız!
Bize verdiğin yiyeceklere,
İçeceklere,
Armağan ve ihsanlarına,
Şükürler olsun!
Allah şükrünüzün kabulünü,
Size bir ateşle bildirecektir.
Habil bu öğüde çok sevindi.
Kabil ise homurdandı!
Birinin yüreği temiz,
Kendisi inançlı bir delikanlı,
Ötekinin yüreği kara,
Hem de kap kara bir delikanlı idi.
Şöyle dedi kendi kendine!
-Çok güçlük içinde,
Alın teri akıtarak,
Tırnağımla kazıyarak elde ettiğim şeyi,
Niçin? Niçin?
Dağ başına bırakacakmışım?
Neden kurda kuzuya,
Neden uçan kuşa verecekmişim?
Bu el emeğim benim! Dedi!...
Dedi demesine amma,
Babası bunları duymadı.
Ayrıldılar babalarından,
Şükran hediyelerini seçmeye gittiler.
Habil doğruca ağılına koştu,
Sütlü inek ve koyunlar içinden,
En gürbüz,
En güzel,
En semiz bir koç seçti.
Karşı tepeye götürdü.
-Ey Yüce Allah’ım,
Sana şükürler olsun,
Senin rızan için sana,
Bu kurbanı sunuyorum.
Sen bize yiyecek, içecek ihsan ettin.
Sen de benden bunu kabul eyle!
Diye dua etti.
Dağın tepesinde kesti kurbanını,
Bıraktı döndü evine…
Ağabeyi Kabil ise;
Meyve ve ürün ambarına gitti,
Nerede çürük çarık meyve,
Nerede kurtlanmış ekin varsa,
Aldı onları sırtına,
Karşı tepeye tırmanmaya başladı.
Gönülsüz olduğundan mı nedir!
O kadar yoruldu ki,
Kan ter içinde kaldı!
Zar zor ulaştı tepeye!..
Dua bile etmeden,
Allah’a şükür etmeden,
Bıraktı sırtındakileri,
O da döndü evine!...
O gece,
Habil de bir ferahlık,
Bir huzur,
Bir gönül rahatlığı vardı.
Uçacaktı nerdeyse!..
Kabilde ise,
Bir sıkıntı,
Bir üzüntü,
Bir karamsarlık vardı ki, sorma gitsin!..
Kara yüreği,
Bu üzüntülerle iyice karardı gitti.
Sabah olunca babaları;
-Sevgili çocuklarım!
Kalkın gidelim bakalım tepeye,
Bakalım hediyeler kabul mü?
Yoksa ret mi olmuş?
Birlikte gittiler.
Dağa vardıklarında,
Habil’in kurbanını kestiği yerde,
Kurbanı yoktu!
Amma yerinde bir ateş yanıyordu!
-Ey Rabbim!
Sana şükürler olsun!
Demek ki kurbanımı,
Kabul buyurdun dedi. Habil!
Yine şükretti.
Kabil de baktı bıraktıklarına,
Onlara el değmemiş,
Hiçbiri kurda kuşa yem olmamış!
Yerinde bir ateş de yanmıyordu.
Hediyesinin kabul olmadığını anladı.
Kardeşi Habil’i kıskandı.
Kara yüreği,
Daha da karardı.
Haset ateşi bağrını sardı.
Ona kızdı,
Öfke bürüdü, yüreği yandı!
O kızgınlıkla,
Döndü babasına,
-Baba, baba dedi,
Sen Habil için dua ettin,
Allah da onun sungusunu kabul etti.
Benim için dua etmedin,
Benimkini reddetti!..
Hayır dedi babası,
Hayır oğlum!
Allah onun hediyesini kabul etti.
Çünkü kardeşin,
Elinde olanların en iyisini,
En semizini,
En çok sevdiğini verdi.
Yüreğini temiz tuttu.
Yüce Allah’ına şükretti.
Sen ne yaptın?
Yüce Allah’ın,
Sana verdiklerinin en kötüsünü,
Ayırdın.
Dua etmedin.
Dileğin iyi değildi,
Allah şükran hediyesinin,
En iyisini kabul eder dedi.
Buna iyice kızan Kabil,
Dağın tepesinden inip,
Kaçmak istedi.
Tam bu sırada,
Yüce Rabbin sesini duydu sanki;
- Ey Kabil,
Niçin yüzün asık,
İyi harekette bulunmazsan,
Bil ki, günah kapında…
Pusuya yatmış seni bekliyor.
Öfkene hakim ol, diyordu.
Kabil’in gözleri,
Kardeşi Habil’i aradı.
O çoktan inmeye başlamıştı..
Arkasından:
-Ben sana gösteririm!
Hem Allah’ın,
Hem de babamın yanında,
Bana üstün olmayı!..
Allah’ın yanında sunumunun kabulünü,
Gösteririm ben sana!...
Diye tehditler savura, savura,
O da arkasından inmeye başladı.
Bir türlü öfkesi dinmiyor,
Kendine bir türlü,
Suç konduramıyordu!
Durmadan görürsün sen!
Sana göstereceğim,
Göstereceğim dünya kaç köşe,
Deyip duruyordu!....
Sonunda kayalıklardaki eve döndü.
Pöstekisinin üstüne uzandı.
Uzandı uzanmasına,
Gözlerini kapatıp,
Uyumak istiyordu amma,
Ne gezer!....
Kafası öfkeden zonkluyor,
Göz kapakları gerilmiş,
Kavuşmuyordu birbirine,
Yüreği yüreğine sığmıyor,
Düşüncelerine gem vuramıyordu.
Boşanmış tay gibi,
Başın alıp gitmek istiyor,
Kükrüyordu ki, sanki!
Birden bir ses duydu,
Diyordu ki bu ses!
ÖLDÜÜÜÜÜR! ÖLDÜR ONU!
Öldür HABİL’İ !…….
Sahi neden öldürmemişti onu!
Öldürseydi şimdi rahat uyurdu.
Gözlerini kırptı,
Göz kapaklarını yumdu,
Ne gezer bir türlü uyuyamıyordu!
Uyku tutmuyordu onu!
İki de bir o ses,
Öldür onu diyordu!...
Hele bir sabah olsun,
Gün ışısın.
Yıldızlar sönsün,
Göstereceğim ona diyordu. Kendi kendine…..
Nihayet beklenen an geldi.
Gün ışıdı,
Hava aydınlandı,
Yıldızlar söndü.
Çıktı evinden Kabil, vadiye indi.
Yine aynı ses çınlıyordu kulağında,
Öldür onu!...
Anasını babasını cennetten kovduran,
Kör şeytan,
Ona da musallat olmuştu.
Birden bire deli gibi,
Koşmaya başladı.
Habil’i görmüştü.
Bağırdı arkasından,
Şimşek gibi bir sesle!
Ey Habiiiil ,
Habiiiill dur!
Habil durdu,
-Ne var dedi.
Dur seni öldüreceğim dedi.
Bu ani karara şaşırdı.
-Neden öldüreceksin beni dedi?
Kabil;
-Onu sen daha iyi bilirsin,
Bir de soruyorsun!
Babamın benden çok sevgisini,
Kazanan sensin.
Yüce Allah,
Senin sunumunu kabul ediyor,
Benimkini ret!..
Onun için seni öldürmeliyim!
Diye tekrarladı kararını.
Habil bu sözlere şaşırdı.
-Ey kardeşim!
Beni öldürmekle eline ne geçecek?
Babam sanki daha çok mu sevecek?
Allah’ın sana olan gazabı,
Daha da artmayacak mı?
Bu sözler,
Kabili daha da öfkelendirdi.
Gözleri döndü.
Yırtıcı bir kuş misali,
Atladı üstüne,
Boğazına sarıldı.
Benim dileğim;
-Senden kurtulmak,
Yüreğimi rahatlatmak
Seni kıskanıyorum.
Kıskançlık ateşleri beni yakıyor.
Artık dayanacak gücüm kalmadı.
Diye bas bas bağırıyordu.
Habil şunu bil ki;
Beni öldürsen de, benden kurtulamazsın!
Rahat yüzü görmezsin.
Gel yapma böyle bir delilik dedi.
Onu öldüreceğine ihtimal vermiyordu.
İnanamıyordu böyle bir şeye…
Kur’anda Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“ Kabil kardeşine; Seni mutlak öldüreceğim dedi.
Kardeşi Habil de ona;
Allah ancak doğruların, sakınanların,
Kurbanını kabul eder.” (Maide 27)
“Beni öldürmek için elini uzatsan da,
Ben seni öldürmek için,
Elimi sana uzatacak değilim!
Ben, alemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.
Dilerim ki, sen benim günahımı da,
Kendi günahını da yüklenip,
Cehennem ateşinin dostlarından olursun.
Zaten zalimlerin cezası budur.” (Maide 28-29)
Kabil sordu:
-Demek elini kana bulamazsın?
Elbette dedi Habil.
-Neden?
-Söyledim sana,
Ben dünyaların Rabbi olan,
ALLAH’ dan korkarım da ondan!
O anda görünmeyen şeytan,
Yine kulağına fısıldıyordu.
Öldür!
Öldür Habil’i!
Öldür ki, yüreğin ferahlasın.
Öldür ki, öfke şimşekleri sönsün!
Öldür Habil’i! Diyordu.
Yerden bir taş aldı,
Bütün öfke ve gücüyle,
Habil’in kafasına indirdi.
Yüce Allah:
“Sonunda Kabil nefsine uydu,
Kardeşi Habil’i öldürmeye kalkıştı.
Onu öldürdü.
Böylece hüsrana uğrayanlardan oldu.”(Maide 30)
Şu aşk’ın kıskacında, zamanın belâsından,
Yola çıktım dünyanın, mihnetli odasından,
Nasıl avare kılsın, daim dönen şu devran,
Gönlüm nasıl el çeksin, cihanın cefasından.
Kocaman kaya parçası,
Bir anda Habil’in başını parçaladı.
Beyni aktı.
Kabil dünyanın ilk katili olurken,
Habil de ilk ölen insan oldu.
Ne yapacağını şaşırdı.
Yol kıyısında iki karga gördü.
Biri ölü biri diriydi.
Kabil baktı onlara!...
Rabbim şöyle buyuruyor:
“Sonra Allah bir karga gönderdi.
Kabil’e, kardeşinin cesedini,
Nasıl örteceğini gösterdi. (Baktı kargaya)
Karga toprağı eşelemeye başladı.
Kabil, bana yazıklar olsun,
Ben karga kadar olamadım.
Kardeşimin cesedini örtemedim.Dedi.
Artık o, nedamete düşenler arasına katılmıştı.”(Maide 31)
Bu durumdan haberdar olan,
Baba Adem’in yüreği yandı.
İçi içine sığmaz oldu.
Tıkanacaktı sanki.
Kabili aradı buldu.
Kardeşini mi öldürdün?
Katil mi oldun?
Bu soruyu,
Canlı cansız her şey,
Soruyordu sanki!...
Kabil kaçtı,
Kaçtı her şeyden,
O sesleri duymamak için ,
Kulaklarını tıkadı,
Tıkadı tıkamasına da,
Kurtulamadı.
O sesler kulaklarında çınlıyordu.
Babası ona,
Bed dua okumaya başladı.
Sen de ölünceye kadar rahat yüzü görme.
Sen kardeş katilisin.
Önüne felâket kapıları açtın!
Gördüğün her yaratık,
Dağ taş, dereler çağlayanlar,
Sana,
Kaaatill! Kaaatillll!
Kardeş katiliiii!
Diye bağırsın dursun!
Kabil soluk soluğa durdu.
Döndü babasına baktı.
Yine yüreğini bir öfke sarmıştı.
Bütün canlılara,
Rüzgâra ağaçlara kızıyordu.
Yüce Allah’tan bir ses duydu.
Sen ne iş işledin ki,
Kardeşinin kanı,
Toprağın içinden bana sesleniyor!
İşte şimdi sen,
Toprak tarafından lânetlendin!
O toprak ki, kardeşinin kanını,
Senin elinden almak için,
Ağzını açmıştı.
Artık o toprağı ekip biçtiğin zaman,
Sana bol bereketini vermeyecektir
Bundan sonra da, bir kaçak,
Başı boş birisi olacaksın!
Ağzını açmış yer,
Sana lânet okuyor dediği zaman,
Kabil nedamet içinde,
Ey Yüce Rabbim dedi:
-Biliyorum günahım büyük,
Hem de bağışlanmayacak kadar,
Beni yer yüzünden kovdun.
Yüce huzurundan, gizlenmiş olarak,
Yer yüzünde bir kaçak,
Başı boş bir insan olarak kalacağım.
Bundan sonra,
Beni kim görür,
Kim bulursa öldürecektir. Dedi.
Yüce Allah:
Her kim Kabili öldürürse,
Ondan yedi kat öç alınacaktır.
Kabili bulan öldürmesin diye,
Üstüne bir nişan koydu.
Bunda da bir hikmet vardır.
Diyoruz. Veeee
Yolumuza devam ediyoruz.
ŞİT’İN DOĞUMU
Yüce Allah!
Habil’in ölümünden sonra,
Ademe Şit’i ihsan etmiştir.
Şit ikizi olmayan bir oğuldu!
Yıllar geçmiş,
Şit büyümüş, delikanlı olmuştu.
Rivayet odur ki;
Adem Ata;
Oğlu Şit’e;
-“Ey oğul, sen öğüdümü dinle demiş.
Bir gün gelecek,
Dünya yüzünde bir tufan yaşanacak.
Bu tufan, tam yedi yıl sürecek!...”Demişti.
İşte o tufan,
Şit A.S. zamanında olmuş.
Yedi yıl sürmüş.
Adem Ata’nın Şitten başka,
Bütün çocukları helâk olmuş,
İnsanlar da, ondan sonra,
Şit soyundan üremiş ve dünyaya yayılmış…..
Yıllar düştü, yılların peşine,
Kovaladı,
Kovaladı durup dinlenmeden….
ADEM’İN VEFATI
Adem Ata,
Dokuz yüz kırk yaşına ulaştığı zaman!...
Can meleği geldi yanına!.
-Haydi bakalım,
Vakit tamam dedi.
Adem!
Ey Azrail!
Ey ölüm meleği!
Pek erken geldin dedi.
Daha benim altmış yılım var!
Halbuki, Adem, Cebrail’in,
Adem Ata’ya getirdiği sandıkta,
Kendi ömrünü bin yıl görmüş!
Kendi yaşından altmış yılını,
Davut peygambere adadığını unutmuştu..
Ne hoş olur, candan olursa canan!
Gönlünde hicran, dilinde vuslat,
Cefasında gizem, görünüşte yaran,
Olsa da pişman, kalbinde şefkat.
Yüce Yaratan Cebrail’e;
-Adem’e sunulan,
O sandığın içindeki yazıyı getir dedi.
Orada Ademin bu isteği ,
Veeee,
Melekleri de buna şahit tuttuğu yazılı idi.
Adem buna ses çıkaramadı.
Dokuz yüz kırk yaşında vefat etti.
Hz. Adem’in boyu çok uzun idi.
Bütün Melekler,
Baş ucunda toplandılar.
Babasının öldüğünü gören ŞİT,
Cebrail’e, onun cenaze namazını sen kıldır dedi.
Cebrail,
-Hayır dedi.
Senin kıldırman lâzım.
-Haydi geç öne,
Otuz kere tekbir getir.
Bunların beşi namaz için,
Yirmi beşi de, ona saygı tekbiri olsun.
Meleklerle birlikte,
Şit a.s. ve diğer kardeşleri,
Bir mezar kazdılar.
Namazı kılındı ve defnedildi.
Her ömrün son deminde, bir ayrılık mukadder.
Ruh çıkınca bedenden, aslına döner gider.
Fani olan dünyada, gerçek olunca ölüm,
Kanat, kanat uçurur , alır gider melekler.
Bu ayrılık anında, yaş değildir boşanan,
Kan damlar yüreklere, gönül olur perişan,
Kabir denen o yerde, fayda vermez şöhret şan,
Sûra üflenene dek, haşr’ın gününü bekler.
Havva Anamız da,
Onunla ölmek,
Onunla aynı yere gömülmek istiyordu.
Adem;
-Ey Havva!
Beni Yüce Rabbin elçileriyle baş başa bırak.
Dünyada ne gördümse seninle,
Mihnet çektimse seninle,
Sevdimse seninle,
Sevildimse seninle,
Ben yalnız kalayım mezarımda,
Sen ölme benimle!” diyordu.
Hz. Havva da bir yıl sonra vefat etti.
Adem’in gömüldüğü mağarada gömüldü.
Rivayet odur ki:
Nuh tufanı olduğunda,
Nuh Aleyhisselâm,
Büyük baba ve büyük annenin naaşlarını,
Gemisine koymuş, tufandan sonra,
Yine aynı yere kabirlerine yerleştirmişti.
ALLAH’IM !
………………………..Bedenimi aşkla dokudun,
………………..…Damarlarımda hayat oldun.
…………..…Bakışımdan taştın fışkırdın,
…….Sevdim, sevdim.
…………..………..Tohumun filizinde,
………………………….Toprağın tozunda,
……………..………………..Gülüşte hıçkırışta,
…………………..………..……Serpildin döküldün,
…….Sevdim, sevdim.
………………Tayfunlarda coşkun,
…………………...Putlarda suskun,
……………………….Sabah sevabım,
…………………………..Gece günahım oldun,
………Sevdim, sevdim.
…..….Aydınlığında yıkandım,
……………..Karanlığında kirlendim.
……………..….Muradıma yağan kar,
……………………….Hırçınlığımda kor oldum.
…….Sevdim, sevdim.
SONUÇ:
Kimi bilgiye eğilir, sarar sabahı,
Kimi ondan yüz çevirir giyer siyahı.
Kimi korur arını, nurla donanır,
Kimi balçığa sokulur orda onanır.
Kimi terini akıtır, alır varlığı,
Kimi yayılır gölgeye, bulur darlığı.
Kimi uzanır dertliye, eli öpülür,
Kimi yoksula hor bakar, beli bükülür.
Kimi şükreder, bahtı şahlanır,
Kimi hırstan kanatlanır, hem ah’lanır.
Kimi öğretir okutur, erer rahmete,
Kimi kıskanır ilmini, girer zahmete.
Kimi sırtından vurulur, kalır toprakta,
Kimi şehit olur, yaşar bayrakta.
Kimi Tanrıya inanır, çıkar yüceye,
Kimi puta kul olur, düşer geceye.
………..İşte şimdi geldi, selâm sabah sırası,
……………...Çok açıldı gitti, başlangıçla arası!
………………....Söylenecek son söz, artık burası,
………………….….Dinleyin dostlarım, beni dinleyin.
……..Ey saba yeli!
………….Başın alıp nereye,
………….…..Gidersin böyle?
…………………Eğer yolun düşerse,
…………………….. Kutsal toprağa,
…………………………..Ademden son Resul’e,
……………………………… Selâmım söyle!.
ALİ GÖZÜTOK
Alıntı
Tweet
Benzeyen Konular
Konu:
Yazar
Cevaplar:
Gösterim:
Son Mesaj
ISLAH ET (Gülce Buluşma)
ali_gozutok
0
671
25/10/2017, 10:34
Son Mesaj
:
ali_gozutok
KİME NE ZARARI VAR? (Gülce Buluşma)
ali_gozutok
0
748
23/10/2017, 11:02
Son Mesaj
:
ali_gozutok
DEĞİŞLER(Gülce Gülce)
ali_gozutok
0
647
21/10/2017, 19:51
Son Mesaj
:
ali_gozutok
İHTİYARLIK ŞİİRİ (Gülce Buluşma)
ali_gozutok
0
667
21/10/2017, 19:39
Son Mesaj
:
ali_gozutok
DENETLEYEN VAR (Gülce Buluşma)
ali_gozutok
0
626
21/10/2017, 19:34
Son Mesaj
:
ali_gozutok
GÖLGE ETME (Gülce Özge Buluşma)
aligozutok
1
1,605
16/04/2013, 23:01
Son Mesaj
:
osman7159
VATAN DEDİ (Gülce Buluşma)
aligozutok
3
1,765
18/03/2013, 17:37
Son Mesaj
:
aligozutok
LÂL EYLE SEN DİLİNİ (Gülce Buluşma)
aligozutok
0
1,236
04/03/2013, 11:07
Son Mesaj
:
aligozutok
GÜLMEYİ ÖZLEDİM(Gülce Buluşma)
aligozutok
0
1,200
31/01/2013, 09:46
Son Mesaj
:
aligozutok
KERBELÂ(Gülce Özge)
aligozutok
1
1,495
17/01/2013, 01:44
Son Mesaj
:
osman7159
Lütfen seçim yapın:
--------------------
Özel Mesajlar
Kullanıcı paneli
Kimler Çevrim içi
Arama
Ana Sayfa
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
-- GÜLCE ŞİİR TÜRLERİNE GÖRE ŞİİRLER
---- BULUŞMA
---- ÇAPRAZLAMA
---- TRİYOLEMSİ
---- ÜÇGÜL
---- ÜÇGEN
---- DÖNENCE
---- TOKMAK
---- AKROSTİK
---- SONE'M
---- GÜLCE
---- TEKİL
---- YİĞİTCE
---- YUNUSCA
---- BAHÇE
---- SERBEST ZİNCİR
---- ÖZGE
---- GÜLİSTAN
---- YEDİVEREN
---- TUĞRA
-- GÜLCE YAZAN ŞAİRLERİMİZİN GÜLCE ve DİĞER ŞİİRLER
---- (H)
------ Harun YİĞİT
------ Harun YİĞİT
------ Hasan ULUSOY
------ Hasan ULUSOY
------ Hatice ALTAŞ(Asi Çiçek)
------ Hatice ALTAŞ
------ Hacer KOZAN
------ Hatice KATRAN
------ Hatice KATRAN
------ Hikmet ÇİFTÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
---- (I-İ)
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim İMER
------ İbrahim İMER
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İhsan ERTEM
------ İhsan ERTEM
------ İsmail KARA(Karozan)
------ İsmail KARA(Karozan)
---- (K)
------ Köksal KIRLIOĞLU
---- (M)
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Meltem ARAS
------ Meral ADAK
------ Meral ADAK
------ Melahat TEMUR
------ Mevlüde DEMİR
------ Mevlüde DEMİR
------ Miktad BAL
------ Miktad BAL
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ MUSTAFA CEYLAN(Editör)
-------- Mustafa CEYLAN
---------- Mustafa CEYLAN(On Punto Yazıları)(Makaleler)
---------- GÜNE BAKIŞ
---------- TAŞ YAĞMURU(Ceylan'ın kaleminden)
---------- Hakkında Yazılanlar
---------- DİĞER ŞİİRLERİ
---------- Hayatı
---------- Sanatı
---------- Hocaları
---------- Çocukluğu
---------- Gençliği
---------- Özlü Sözleri
---------- Önsöz Yazdığı Kitaplar
---------- Siyasete İlgisi
---------- Bestelenen Şiirleri
---------- Fotoğrafları
---------- Mühendisliği
---------- Düzenlediği Etkinlikler
---------- Konferansları
---------- Yer Aldığı Antolojiler
---------- Kitapları
---------- EZAN SUSMAZ Kitabı içindekiler
---------- "YANDI BU GÖNLÜM"-Hacı Bayram Veli Kitabı içindekiler
---------- TAHİR KUTSİ MAKAL Kitabı İçindekiler
---------- SEĞMEN RUHU Kitabı İçindekiler
---------- TOROSLARIN TÜRKÜSÜ Romanı
---------- Armağan-2(AHMET TUFAN ŞENTÜRK İÇİN NE DEDİLER?)Kitabı içindekiler
---------- Armağan-1(ANILAR KORİDORU İÇİNDE SARIVELİLER)Kitabı
---------- YARALI CEYLAN Şiir Kitabı İçindekiler
---------- PAŞA GÖNLÜM Şiir Kitabı İçindekiler
---------- Kırat Geliyor Kitabı İçindekiler
---------- Her Yönüyle YENİMAHALLE Kitabı
---------- Tarihi ve Folkloruyla Elmadağ Kitabı İçindekiler
---------- Köylerimiz Kitabı İçindekiler
---------- Köyümüz Yeşildere Kitabı İçindekiler
---------- Bayramlar Haftalar Günler Kitabı
---------- Ahmet Tufan Şentürk Kitabı
---------- Halil Soyuer Kitabı
---------- Detanlaşan Köylü İsa Kayacan Kitabı
---------- Abdullah Satoğlu Kitabı
---------- Güzide Taranoğlu Kitabı
---------- Gülendenin Beşiği Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ (2006)Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ(2007)Kitabı
---------- CEYLAN-Tahliller-MAKALELER-Görüşler
---------- Güllük Dergileri
---------- Kapodokya Güneşleri Kitabı
---------- Bir Yanardağ Fışkırması Kitabı
---- (P-R)
------ Rahime KAYA
------ Rahime KAYA
------ Refika DOĞAN
------ Refika DOĞAN
------ Ramazan EFE
------ Ramazan EFE
------ Rengin ALACAATLI
---- (S-Ş)
------ Sabiha SERİN
------ Sabiha SERİN
------ Serap HOCA(Serap ÖZALTUN)
------ Serap HOCA(Serap DEMİRTÜRK)
------ Süleyman KARACABEY
------ Süleyman KARACABEY
------ Serdar AKKOÇ
------ Serdar AKKOÇ
------ Sevgili ÖZBEK
------ Sevgili ÖZBEK
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şükran GÜNAY
------ Şükran GÜNAY
---- (T-U-Ü-V)
------ Turan UFUKTAN
------ Ümran TOKMAK
------ Ümran TOKMAK
---- (Y-Z)
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf Ziya KARAHASANOĞLU
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Yıldız TOKSÖZ
------ Yıldız TOKSÖZ
GÜLCE'YE DAİR
-- GÖRÜŞLER
---- Gülce Nedir?
---- Gülce ve Ozanlık
---- Gülce Manifestosu
---- 5 Hececiler ve Gülce
---- Garip Akımı ve Gülce
---- Fecr-i Ati ve Gülce
---- Hisarcılar ve Gülce
---- Neyzen Tevfik, Aşk
---- Mazmunlar
---- Gülce Ne Değildir?
---- Hece Vezni ve Gülce
---- Serbest Şiir ve Gülce
---- Aruz Vezni ve Gülce
---- Gülce ve Zolal
---- Gülce Tarihinden
---- GÜLCE-(Atölye)-Video Dersler
------ Gülce Etkinlikleri
------ Kurucular Beyanı
------ Gülce 2009
------ Doğru Yaz/Konuş
------ Gülce-2010 Projeleri
------ Gülce-2011 Projeleri
------ Üstad Necip Fazıl'dan
------ Gülce-Aruza Dair
------ Öneriler-Çalışmalar
------ GÜLLÜK DERGİSİ
------ Gülce'ye Öneriler
------ Röportajlar
------ Negatif Bakışlara
------ Aleyhimizdekiler
------ M.E.B' na
---- Gülce'de Mesajlar-Projeler
------ Gülce-Güldeste(1)
------ Destanlarımız
------ Dede Korkut
------ Öncü Kadınlarımız
------ Peygamberlerimiz
------ Nutuk(Gülce)
------ Nutuk(Z.Korkmaz)
------ Kutlu Hanımlar
------ Ozanlarımız
------ NasrettinHoca
------ Yedi Askı
GÜLCE TÜRK ŞİİR AKADEMİSİ
-- Şiir Akademisi
---- Şiir Akademisi
------ HALK EDEBİYATI
-------- DİVAN EDEBİYATI
-------- BATI EDEBİYATI
-------- YENİ TÜRK EDEBİYATI
---- Hece Vezni' ne Dair
---- Şiir Tahlilleri
---- Aruz Vezni' ne Dair
---- Hiciv Tarihinden
---- Ustalardan Şiirler
---- Ustalardan Makale
---- Aramızdan Ayrılanlar
------ Ustalardan Şiirler
-------- A. Tufan ŞENTÜRK
-------- DİLAVER CEBECİ ANISINA
---- Şiir Üstüne (Serbest)
---- Atışma Sayfamız
---- Denemeler-Makaleler
---- Şiirde Dönüşüm
---- Şiir ve Anlatım
-- Türk Edebiyatı Şiir Türleri
---- Şiir Türleri
---- İslâmiyet Öncesi
---- Servet-i Fünun
---- Garip Şiirler
---- Akımlar
---- Edebî Sanatlar
---- Söz Sanatları
---- Şair Padişahlar
---- Şiir Tarihimizden
---- Yıllara Göre Edebiyat
---- Mehmet Nacar
DÜNYA EDEBİYATI
-- Dünyadan Şiir Türleri
---- Burns Stanza
---- Choka
---- Go Vat
---- Catena Rondo
---- Onegin Stanza
---- Canzonetta
---- Bauk Than
---- Rhupunt-Galce
---- Septilla
---- Viator
---- Luc Bat
---- Tritena
---- Pantoum
---- Shakespeare Sonnet
---- Diamonte
---- Villanelle
---- Hutain
---- Hex Sonnata
---- Hexaduad
---- Haynaku
---- Harrisham Rhyme
---- Guzzande
---- Gratitude
---- Glosa
---- Garland Cinquain
---- Fornlorn Suicide
---- DÜNYA EDEBİYATI
---- Dünyadan Destanlar
---- Dünyadan Şiirler
KAYNAKÇA
-- Konularına Göre Şiirleriniz
---- Aşk Şiirleriniz
---- Atatürk Şiirleriniz
------ 23 Nisan Şiirleri
------ Atatürk'e Dair
---- Kahramanlık Şiirleriniz
---- Doğa Şiirleriniz
------ 2009 Yılı Sayılarımıza
---- Taşlama Şiirleriniz
---- Gurbet Şiirleriniz
---- Tasavvuf Şiirleriniz
---- Barış Şiirleriniz
---- Şehir Şiirleriniz
---- Anne Şiirleriniz
------ Babanıza Şiirler
---- Doğum Günü Şiirleriniz
---- Deprem Konulu Şiirler
---- Diğer Şiirleriniz
---- Köşe Yazarlarımız/Makaleler
------ Mustafa CEYLAN
------ Refika DOĞAN
------ Osman ÖCAL
------ Ahmet ÖZDEMİR
------ A. S. ATASAYAR
------ Prof.Dr.İsa KAYACAN
-------- Prof. Dr. İSA KAYACAN
------ Rahime KAYA
------ Harun YİĞİT
------ İlqar MÜEZZİNZADE
------ Sündüz BİGA
------ Nazmi Öner(Şiirler)
------ Nazmi ÖNER(Nesirler)
------ Coşkun KARABULUT
------ Prof.Dr.İsmail YAKIT
------ Prof.Dr.Asım YAPICI
------ Sabit İNCE
------ Muhsin DURUCAN
------ Abdulkadir GÜLER
------ Ünal Şöhret DİRLİK
------ Metanet YAZICI
------ A.Aşkım KARAGÖZ
------ Gazanfer ERYÜKSEL
------ Mehmet GÖZÜKARA
------ Necdet BULUZ
------ Yusuf Özcan
------ Afife Demirtaş
---- Mustafa Ceylan
---- Bizden
-- Video Yağmuru
---- Ozanlar-Şairler
---- Bizden Videolar
---- Rasim Köroğlu
-- Genel
---- SERBEST KÜRSÜ
---- Duyurular
---- Röportajlar
---- Günün Şiiri
---- Günün Nesiri
Edebiyat Biz Platformumuzda
-- Gülce Tv
-- Türk Argo Sözlüğü
-- Edebî Konular Forumu
Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir
Mustafa Ceylan |
Dost Sitelerimiz:
Türkçe Çeviri:
MyBB
Türkiye
Üretici:
MyBB
, © 2002-2024
MyBB Group
-Theme © 2014 iAndrew
Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder