SiteAna Sayfa
Güllük Dergisi
Şairlerimiz
Arama
Üyeler
Video
Yardım
Giriş Yap
Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Şifremi Hatırlat
Beni Hatırla
Your browser does not support the audio element.
Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi
Web'de Ara
Sitede Ara
0 Oy - 0 Yüzde
1
2
3
4
5
Konu Modu
Ahmet Özdemir’le edebî eserleri üzerine hasbihal
Site Yönetimi
Admin
Üyelik tarihi:
Jan 2008
Mesaj Sayısı:
12,518
Konu Sayısı:
11,588
#1
17/11/2008, 07:23
Ahmet Özdemir’le edebî eserleri üzerine hasbihal
Mehmet Nuri Yardım
Sitemizin değerli yazarlarından Ahmet Özdemir bir edebiyat işçisi, kalfası, ustası hatta mimarıdır… Bugüne kadar imzasını taşıyan 70 civarındaki eser edebiyatın muhtelif türlerinde: Roman, hikâye, şiir, deneme, araştırma, inceleme, biyografi ve radyo oyunu… Özellikle Türk Halk Edebiyatı sahasındaki yetkin araştırma ve biyografi kitaplarıyla adını duyuran Özdemir, bilgi ve birikimini sadece yazıları ve eserleriyle değil sohbet ve konferanslarıyla da göstermiştir. Bugüne kadar elinden tuttuğu, kitabını yayınlattığı şair ve yazar sayısını bilemem, kendisi de bu konuda konuşmayı sevmez. Ama Türk edebiyatına bugün en fazla hizmet eden birkaç kişinin adı bana sorulsa bunlar arasında mutlaka Ahmet Özdemir ismini anarım. Bunu söylememek nankörlük olur. Yıllarca görev yaptığı Basın İlan Kurumu şairlerin, yazarların, gazetecilerin uğrak yeriydi. Çalışma odası, edebiyat mahfili gibiydi. Kaç yaraya merhem oldu, kaç sıkıntıyı giderdi, kaç muhtacın ihtiyacını giderdi Allah bilir… Bir de kendisi elbette. Bilmez hatta, unutmuştur. Yaptığı iyiliği hemen unutuverenler cinsindendir Ahmet Özdemir. Çıkan edebiyat dergilerinde katkısı vardır, yayınlanan bir çok kitapta alınteri, emeği, çabası… Onunla hayatını, edebiyat dünyasına, eserlerini ve muhtelif konuları konuştuk. Ümit ederim ki zevkle okunacak bir röportaj ortaya çıkmıştır.
YARDIM: Edebiyatla ilk temasınız okul yıllarında mı başladı, daha önce mi, daha sonra mı edebiyata merak saldınız?
ÖZDEMİR: Nüfus kâğıdımda 25 Nisan 1948 yazsa da, tahminen Şubat ayının 11’’inde Şarkışla’da yoksul bir ailenin çocuğu olarak doğmuşum. Babam okula gitme imkânları bulamamış, okuma yazmayı dışardan kendi imkânlarıyla öğrenmiş. Annem daha varlıklı bir ailenin kızı olarak en azından ilk okulu bitirmiş. Ailesinin isteği dışında babamla evlenmişler. Çevremizde okuma yazma bilenlerin sayısı çok azdı. Tüm yoksulluğumuza rağmen, evimiz, arada sırada gazete gören, masal kitabı okunan ayrıcalıklı evlerden biriydi. Çocukluğumdan kalan izler, otoriter bir baba, babaannemin koruyucu kanatları, sürekli gergef işleyen, elinden tığı oyaları eksik olmayan annem, babaannemin çevresinde kilim dokuyan kadınlar, onların anlattıkları hikâyeler, attıkları maniler, söyledikleri türküler. Okula gitmeden okuma yazmayı öğrenmem. Babamın her gün duvara bir gazete asması ve işaretlediği yazıdan akşam eve geldiğinde sınava çekileceğim korkusu. Bunun zararını okula başlama yaşım geldiğinde ve okul sıralarında gördüm.
Babam Pancar dairesinde işçi olduğu için, evimize Pancar dergisi geliyordu. Ortaokul öğrencisiyken, babamdan gizli olarak bir yazı yazdım ve bu dergiye gönderdim. Yazım yayınlanmış. Pancar dairesinde bana ödenmek özere bir de telif ücreti göndermişler. Babama haber vermişler. Bir gün elinde dergiyle eve geldi. Dergiyi önüme atıp, “Bu ne?” diye sordu. Bana kızacak, dövecek diye korktum. Korktuğum olmadı. Beraber Pancar dairesine gittik. Bir makbuz uzattılar. İmza nedir bilmiyordum. Tarif ettiler. İlk imzamı attım ve verilen parayı aldım. Bu bir başlangıçtı.
O yıllarda Şarkışla’da lise yoktu. Orta Okulu bitirenler liseyi ya Sivas’ta, ya da Kayseri’de okuyorlardı. Benim gibi yoksulların tek çaresi bir yatılı okula girebilmekti. Onların sayısı üçü beşi geçmiyordu: Devlet Demiryolları Meslek Lisesi, Polis Okulu, Askeri Liseler ve Astsubay okulları. Hepsini kazandım. İzmir Askeri Hava Lisesi’ne girmem kararlaştırıldı. Lise’nin ilk yılıydı. Ödev üzerine yazdığım bir kompozisyon en yüksek notu almış, bir üsteğmen olan öğretmenimizce övülmüş, topluluk önünde okunmuştu. Bu moralle şiire başlamam, “Genç Kartal” adıyla bir duvar gazetesi hazırlamam, 1960’lı yılların ideolojik çalkantıları, sürüklenmeleri birbirini kovalamıştı. İki kez devre kaybedince Hava Harp okuluna teslim olmadan okulu bırakmak zorunda kalmıştım. Benden sonra Hava Harp Okulu’na devam eden arkadaşlarımın tamamı, (lise yıllarında empoze edilen ideolojiler sonucu) havacı teğmenler olarak yargılanmış ve ordudan çıkarılmışlardı.
Ben onlardan üç yıl önce ayrılmış, Mehmet Faruk Gürtunca’nın Her Gün gazetesinde çalışmaya başlamış ve Edebiyat Fakültesi’nin gece bölümüne kayıt olmuştum. Devre arkadaşlarımın Selimiye’deki yargılanmalarını takip eden ve haberini yazan durumundaydım.
YARDIM: İlk okuduğunuz edebî metin, ilk okuduğunuz kitap…
ÖZDEMİR: Kendisi okula gidemediği için, bunun acısını beni okutarak dindirmek isteyen babam, seviyeme uygun olup olmadığını bilmeden, eline geçirdiği her kitabı eve getirir okumamı isterdi. Çeşitli masal kitapları, Hazreti Ali’nin cenkleri gibi “Gazavatname” benzeri kitapları severek okurdum. İlk okul yıllarındaydı. Okumakta ve anlamakta zorlandığım bir kitabı hatırlıyorum: Émile Zola’nın Nana’sı. Ortaokul yıllarında beş altı arkadaş elimize geçen paraları birleştirerek bir kitap alır sırayla okurduk. O yıllarda Yaşar Kemal, Orhan Kemal gibi yazarlar parlamış, onların kitaplarını okumak modaydı.
YARDIM: Başlangıçta hangi Türk ve yabancı yazarları okudunuz, kimlerin tesirinde kaldınız?
ÖZDEMİR: Bilinçli okumalar, Askeri Hava Lisesi’ndeyken başlamıştı. Gerçekçi diye anılan bir başka anlatımla sol görüşteki subayların yönlendirmesiyle, okuyacağımız gazeteleri ve kitapları belirliyorduk. Yaşar Kemal, benzeri yazarların dışında, özellikle köy enstitü kökenli Mahmut Makal, Talip Apaydın, Fakir Baykurt, Mehmet Başaran gibi yazarların kitapları tavsiye ediliyordu. Okuyorduk. Yabancı yazarlardan Dostaveyski, Maksim Goki, Tolstoy, Gogol, André Gide, John Steinbeck, Edgar Allen Poe, William Somerset Maugham gibi yazarların Türkçe’ye çevrilmiş kitaplarının tamamını okuduğumu sanıyorum. Bir dönem geldi ki, tam bir kitap oburuydum. Elime ne geçerse okuyordum. Edebiyat Fakültesi’nde önce hayal kırıklığı yaşadım. Direndim, sonra eski yazıyı da öğrendikten sonra, kendimi aslında var olan ama benim yeni keşfettiğim bir galaksinin içinde buldum. Burası bizim yazarlarımız ve şairlerimizin dünyasıydı. Bir Peyami Safa’yı, bir Necip Fazıl’ı ilk kez duyuyor ve okuyordum.
Şu sanatçının etkisi altında kaldım diyemem. Ama, gerçek olan üretebildiğim her yazımda yüzlerce çiçeğin özsuyu, poleni, rayihası vardır.
YARDIM: Edebiyata yönelmenizde yakınlarınızın, öğretmeninizin, komşularınızın veya arkadaşlarınızın teşvikleri oldu mu?
ÖZDEMİR: Babam şiirle askerliğin bağdaşmayacağını söylüyor, ateşle baruta benzetiyordu. Karşı çıkıyordu. Lise yıllarında şiir defterlerimi buldukça yakıyordu. Yazmaya yönelmemde yakarıda sözünü ettiğim gibi kompozisyonuma övgüler yapan o zamanki rütbesi üsteğmen olan Özer Uçar’ın etkisi oldu. Köy ve yoksulluk edebiyatı modaydı. Ben o hayatın içinden gelmiş ve çok iyi biliyordum. Yazdıklarım ilgi görüyordu. Kaldı ki, çocukluk ve toz pembe günlerini yaşadığım bölge tam anlamıyla halk ozanlarının harman olduğu yerdi.
YARDIM: İlk yazı veya şiiriniz ne zaman ve nerede yayımlandı? İsmini konusunu hatırlıyor musunuz?
ÖZDEMİR: Ortaokul sıralarında sanırım Kırşehir’de çıkan Filiz diye bir gazete vardı. Bir nüshası tesadüfen elimize geçmişti. Bir arkadaşımla birlikte şiirimsi bir şey gönderdik. Orada gönderdiğimiz metinle birlikte bize öğütler yayınlanmış, bize de bir gazete göndermişlerdi. Daha sonra sanıyorum 1961 yılında Pancar dergisinde yazmıştım. Yazımda rüyamı anlatıyordum. Rüyamda köylümüzü modern çiftçilik yaparken görüyordum. Herkes refah içinde ve mutluydu. Kimse kimseyi ezmiyor, sömürmüyordu. Herkes terinin karşılığını alıyordu. Kooperatifleşme coşkusu içindeydiler. Ama çok geçmeden bunun bir rüya olduğunu anlıyor, üzülüyordum.
YARDIM: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde okudunuz ve değerli hocalardan ders aldınız. Bu fakülteye bilinçli mi girdiniz, yani hedefinizde edebiyatçı, yazar olmak var mıydı?
ÖZDEMİR: Askeri okuldun ayrılınca rahmetli babam beni eve kabul etmedi. Onun hayalleri ve dünyası yıkılmıştı. Bir yıl çoğunluğu vekil öğretmenlik olmak üzere çeşitli yerlerde işlerde çalıştım. İkinci yıl üniversite sınavına katıldım. Aldığım puanla bir çok yere girebiliyordum. Aile desteği olan arkadaşlarım Tıp ve Hukuk, Mühendislik gibi fakültelere girmişti. Benim okuyabilmem için çalışmam gerekliydi. Edebiyat Fakültesi’nde gece öğrenimi başlamıştı. Hem edebiyatı da seviyordum. Zorunlulukla arzum birleşmişti. Fakültenin Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü tercih ettim. Tarih bölümünden de ek sertifika aldım. Eski Türk Edebiyatı’da Ali Nihad Tarlan, Abdülkadir Karahan, Fahir İz, Ali Alparslan, Türkiye Türkçesi ve Umumi Türk Dili’nde Ahmet Caferoğlu, Faruk Kadri Timurtaş, Muharrem Ergin, Ali Fehmi Karamanlıoğlu, Yeni Türk Edebiyatı’da Mehmet Kaplan, Ömer Faruk Akün, Yeni Çağ Tarihi’de Şehabettin Tekindağ ve Münir Aktepe gibi hocaların derslerini takip ettim. Bunlarla birlikte, hatırladığım kadarıyla Necmettin Hacieminoğlu, Âmil Çelebioğlu, Kemal Erarslan, Birol Emil, İnci Enginün gibi pek çok asistanlarımız vardı.
YARDIM: Yetişkin olarak ve İlk hikâyeniz, ilk şiir veya yazınız hangi dergide veya gazetede yayımlandı?
ÖZDEMİR: Edebiyat Fakültesi’ndeyken bir gün sınıf arkadaşlarım, Bekir Oğuzbaşaran ile Mustafa Miyasoğlu beni Milli Türk Talebe Birliği’ne götürmüşlerdi. Burada Milli Gençlik adında bir dergi çıkıyordu. Oraya benden de bir yazı aldılar. Yayınlandı. Sevinmiştim. Kendimce gençliğin nasıl olması gerektiğini anlatıyordum. Sonra Her Gün gazetesindeki yıllarım başladı. Gazetede yazı işlerinin her biriminde çalıştım. Musahhihlikle başladım. Polis muhabirliği, sendika ve esnaf muhabirliği, magazin sanat yazarlığı her alanda koşturdum. Koşturmak zorundaydım. Babamın işleri bozulmuş, yurt dışına gitmişti. O kendini toplayana kadar ailemin geçimi benim üzerime kalmıştı. Annem ve beş kız kardeşim Şarkışla’daydı. Kendi maişetimin dışında onların geçimini de sağlamalıydım.
Şansım, telif denen bir hakkı kutsal sayan bir patronumun olmasıydı. O milli şairimiz Mehmet Faruk Gürtunca’ydı. Gazeteden aldığım maaş kadar da telif alıyordum. Örneğin yaptığım bulmaca karşılığında günde iki buçuk lira alıyordum. Yazdığım tefrikalar günlük beş lirayla başlamış, giderek Murat Sertoğlu düzeyine yaklaşmıştı. Arşivleme çalışmamdan dolayı ayrıcı ayda yüzeli lira alıyordum. İlk tefrika Romanımın adı Bir Avuç Toprak’tı. Tarla ihtilafı yüzünden başlayan kan davasını, bu nedenle dağa çıkmış “Kalınlı Bekir” adlı eşkıyanın idamla sonuçlanan macerasını yazmıştım. İkinci tefrika romanım Elif’in Türküsü’ydü. Başlık parası için köyünden ayrılan, kötü koşullarda çalıştığı için verem olan ve köyüne döndüğünde vuslata eremeden ölen delikanlının ve özlem dulu bekleyişin kahramanı kızın dramını anlatmaktaydım ki, ilham kaynağım “Celal Oğlan Türküsü”ydü. Ayrıca eski yazıdan birçok halk kitabını tefrika olarak çeviriyordum.
YARDIM: Basılı ilk eserinizin hikâyesini sizden dinleyebilir miyiz?
ÖZDEMİR: 1970’lı yılların başıydı. Ben Her Gün gazetesinin muhabiriydim. Tahir Kutsi Makal Son Havadis gazetesinde İstihbarat Şefiydi. Aynı zamanda Tarla dergisini çıkarıyordu. Türkiye Gazeteciler Sendikası adına Altın Saz Yarışması düzenlemişti. Ona yardım ettim. Daha sonra Tarla dergisinin yönetimi bir süre benim üzerimde kaldı. Halk ozanlarına ilişkin uzun soluklu yazı serisi hazırlamamda bu ilişkilerin faydası oldu. İstanbul ve Antalya festivalleri bünyesinde Âşıklar Şöleni düzenlemiştik. Bu sırada tanıdığım Kelkitli Âşık Serdarî ile ilgili “Sür Beni Beni” adlı kitabı hazırladım. Karslı Âşık Fikret Ünal’ın Vah Beni Beni adlı kitabının hazırlanmasına katkı sağladım. 1974 yılında Toker Yayınevi 100 Büyük Şairi, Yazar Dizisi hazırlayanları arasına Tahir Kutsi Makal’ın tavassutuyla girdim. Cenap Şehabettin’i hazırlama işi bana kaldı. Bir yanda Okulda Yeni Türk Edebiyatı Sertifikası imtihanlarına hazırlanırken, diğer yanda Cenap Şehabettin’i hazırlıyordum ki, benim için şanstı.
Dolayısı ile Servet-i Fünûn dönemini öncesini ve sonrasını öğrendim. Bu nedenle daha sonra Tevfik Fikret, Abdülhak Hamit, Ahmet Haşim, Muallim Naci üzerine çalışıp kitap hazırlamam zor olmadı.
YARDIM: Siz çok cepheli bir edebiyatçısınız. Daha önce sizinle şiiriniz üzerine bir konuşma yapmıştım. Romanlarınız ve hikâye kitaplarını, radyo oyunlarınız var. Edebiyatın hemen hemen bütün türlerinde çalışmalarınız bulunuyor. Bir de bu konuşmada özellikle üzerinde duracağımız edebiyat araştırmaları, incelemeleri, antolojileri ve biyografik eserleriniz dikkat çekiyor. Öncelikle şunu sormak istiyorum. Bu kadar çok değişik alanda yazmak yorucu olmuyor mu? Veya bütün türlerden birini tercih etmeniz istenirse hangisi veya hangilerinde karar kılarsınız?
ÖZDEMİR: Aktif gazetecilik yaptığım yıllarda muhabirlik şimdiki gibi branşlaşmamıştı. Her sabah emniyeti, adliyeyi, çeşitli istihbaratı, öğleden sonra kimi zaman bir cinayeti, kimi zaman vilayeti, belediyeyi, kimi zaman bir grevi, esnaf veya işçi kongresini, akşam üzeri bir kokteyli, akşam bir tiyatroyu, sinemayı izlerdim. Haberlerin dışında hemen her gün gazetede değişik bir konuda röportajım yayınlanırdı. Fotoğraf çeker. karanlık odaya girer filmimi yıkar, karta basardım.
Büyük bir genel kültür birikimine ve her konuda bilgiye sahip olmak zorundaydım. Bütün alanlarda muhabirlik yapabilme durumum, yazı hayatımda da sürdü. Zevkimi tatmin etmek için değil, benden istenenleri yazmak zorunda kaldım. Az sayıda kitabımın dışındakiler böyle hazırlandı. Ne yazık ki bugün de zamanımın çoğunu bu şekilde harcıyorum. Yayınevinden veya yayın kuruluşunda gelecek sipariş üzerine yazıyorum. Tercihim ne olurdu? Her halde roman ve öykü üzerinde yoğunlaşır, gönül telime dokunuldukça da şiir yazardım. Elimde her yüzyıldan bir halk ozanı ile ilgili kitap projesi var. Ondan sonra bu tür kitaplara son verip daha özgün konular üzerinde çalışmak istiyorum.
Ya nasip.
YARDIM: Yeni eseriniz Bütün Yönleriyle Türk Halk Edebiyatı Bilgileri bir bakıma Türk Halk Edebiyatı Ansiklopedisi tarzında. Bu eser sanırım yılların birikimini yansıtıyor. Halk edebiyatımızı başlangıcından itibaren alıyorsunuz. Bu eser, sadece öğrenciler için mi hazırlandı, yoksa halk edebiyatımıza meraklı olan herkes bu eserden istifade edebilir mi? Eser hakkında bilgi verir misiniz?
ÖZDEMİR: Rahmetli Tahir Kutsi Makal’la birlikte Türk Folkloru Ansiklopedisi hazırlamayı düşünmüştük. O heyecanla yüzlerce madde tespit etmiş. Kendimce fişler hazırlamış ve onlarca madde yazmaya başlamıştım. Arkası gelmedi. Bütün Yönleriyle Türk Halk Edebiyatı Bilgileri isteyerek, severek hazırladığım bir kitap oldu. Yalnızca bir ders kitabı değil. Her yaşta herkes okuyabilir. Dağarcığımı ortaya koydum. Halk edebiyatımızın geçmişinden günümüze kadar sözlü ve yazılı gelenek içindeki bütün unsurlarından söz etmeye, en güzel örnekleri vermeye, daha çok ayrıntılı bilgi edinmek isteyenlere kaynak göstermeye çaba gösterdim. Yüzeysel olarak herkes okuyabilir. Derin bilgi arayanlar dipnotlara bakabilir. Ders kitabı olur mu? Olur. Çünkü edebiyat fakültelerinin Halk Edebiyatı müfredat programlarına göre bir sıralama yaptım. Ancak benim akademik görevim yok. Öğrencilere duyurma tavsiye etme şansım yok. Duyurma, ilân, reklâm gibi konularda yayınevinin de hiçbir çabası bulunmuyor. Kitabın satış gelirinde benim kazanacağım bir pay yok. Emeğimin işe yaradığını görmenin mutluluğundan başka bir kazancım olmayacak. Kendi kitabımı para ile satın alıp bir yerlere göndermek, duyulmasını sağlamak imkanını sahip değilim. Neticede yazık olduğu düşüncesi ve üzüntüsündeyim. Emek verdiğiniz bir eser görecek bir göz bulduğu zaman değer kazanır.
YARDIM: Biraz gerilere gidelim ve sizin ilk eserlerinizden olan Cenap Şahabettin, Kelkitli Serdarî, Şarkışlalı Serdarî, Maraşlı Hüdaî, Aşık Cafer, Ahmet Haşim, Sevgi Çıkmazı, Cönklerden Günümüze Halk Şairlerimizden söz edelim. Bu eserlerinizi başlıca iki ana bölüme ayırabiliriz. Yeni Türk Edebiyatının önemli şairlerinin biyografileri ve halk edebiyatımızın tanınmış ozanlarının biyografileri. Çok geniş bir alanda çalışmalar yapıyorsunuz. Destanlar devrinden edebiyatımızı bir bütün olarak ele alıyorsunuz. Halk Edebiyatı, Divan Edebiyatı ve Yeni edebiyatımız… Bu üç edebiyat arasında bir mukayese yaptığınızda neler söylemek istersiniz? Aralarında temel farklılıklar var mıdır?
ÖZDEMİR: Bu kitapların içinde Sevgi Çıkmazı ilk hikâye kitabım. İçinde Türk Hava Kurumu’nun birincilik ödülünü kazanan hikâyem de var.
Cönklerden Günümüze Halk Şairlerimiz ve Folklor Penceresi, TRT Radyo 2 için yazdığım iki ayrı program dizisinin bazı metinlerinden oluşuyor. Bu diziler Türk Halk Müziği Müdürlüğü tarafından hazırlanmıştı. Prodüktörlüğünü Metin Nuri Samancı, teknik yapımcılığını Bünyamin Aksungur yapıyordu. Yazdığım metinler konularıyla ilgili türkülerle destekleniyordu.
Şarkışlalı Serdarî, çağdaş Kelkitli Serdarî’den yüzeli yıl önce yaşamış bir şairdi. Şiirlerinden bazı bölümleri aşırı sol fraksiyonlar slogan yapıyor, isyan bayrağı olarak kullanıyorlardı. Oysa bu okuma yazması ve bir kolu olmayan fakir Anadolu şairinin isyanla filan ilgisi yoktu. Bu kitabı biraz da bunun için hazırladım.
Maraşlı Hüdaî’yi iki yıl önce kaybettik. Güçlü bir halk şairiydi. Kitabı Yaralar Beni adını taşıyordu. Kelkitli Serdarî ve Âşık Cafer hayattalar. Cenap Şehabettin’i yukarıda anlattım. Ahmet Haşim’i Kültür Bakanlığı niyetine hazırlamıştım. Gördüm ki oradaki işleyen çarklar bana göre değil. O dişlilerin arasından geçmem imkânsızdı. Bir özeti Sevgili Abdurrahman Şen’in sahip olduğu AŞG yayını olarak çıktı.
Bir başka versiyonunu, sizin koordineniz ve siparişiniz üzerine Boğaziçi Yayınları için Abdülhak Hamit ve Tevfik Fikret kitaplarıyla birlikte hazırladım.
Bu alanda bir çalışmam da yine sizin tavassutunuz ve Hikmet Neşriyat adına verdiğiniz sipariş üzerine Muallim Naci üzerine oldu. Sonuç itibariyle önce öğrendim, sonra öğrendiklerimi sattım. Gerek halk edebiyatımız gerek divan edebiyatımız. Bizim zenginliğimizdir. Zaman ve mekânlardaki ruh dünyamızın, benliğimizin yansımaları, aynalarıdır. Duygu zenginliklerimizdir. Aralarında vücut buldukları mekan ve bu mekanlara özgü dil iklimi farklılığı vardır.
YARDIM: Geçen yıl 400. Yüzüncü Yılında Karacaoğlan kitabını hazırladınız. Karacaoğlan da Yunus Emre gibi efsaneleşen bir şairimiz, ozanımız. Siz de kitapta yer alan bütün şiirlerin ona ait olamayabileceğini söylüyorsunuz? Karacaoğlan’ın yaklaşık kaç şiiri vardır ve bu şiirlerinde temel konular nelerdir? Karacaoğlan’ın bu kadar sevilmesindeki sebepler nelerdir?
ÖZDEMİR: Önceki yıl Karacaoğlan’ın 400. Doğum Yılı’ydı. Türkiye dışındaki Türk dünyasında görkemli törenlerle kutlandı. Heykelleri dikildi. Sempozyumlar, paneller düzenlendi. Hayatına ilişkin oyunlar sahneye konuldu. Karacaoğlan’nın 400. Yılı nedeniyle bizde yalnız Tarsus Belediyesi bir sempozyum düzenledi. İstanbul’da ise Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı benimle Etem Çalışkan’a bir konferans verdirdi. Tarsus Belediyesi 2007 yılında “Uluslararası Karacaoğlan Şiir Akşamları” bünyesinde Karacaoğlan Araştırma Ödülü’nü lütfedip bana verdiler. Türkiye’de Karacaoğlan’nın 400. yılının yeterince kutlanmaması ona karşı sevgi noksanlığından mı? Asla, bir türkü programı yoktur ki içinde bir Karacaoğlan türküsü olmasın. Bir konser yoktur ki, içinde Karacaoğlan şiirlerinden yapılmış beste bulunmasın. Karacaoğlan bizlerin gönül telimizin sesidir. Yüreğimizin elçisidir.
Bütün şiirler Karacaoğlan’nın mı? Bu güne kadar yayınlanan kitaplarda 600’ün üzerinde Karacaoğlan adına kayıtlı şiir vardır. Karacaoğlan döneminden kalan yazılı bir cönk ve başka bir kaynak olmadığına göre, bunların hepsinin Torosların Karacaoğlan’ına ait olduğunu söyleyebilir miyiz? Mümkün değil. Belli ki onlarca Karacaoğlan kaynağı, deresi, çayı, ırmağı, bir Ulu Karacaoğlan nehriyle birleşmiş. Yüzyıllardan beri dağdan dağa, ovadan ovaya bir başka anlatımla kulaktan kulağa, dilden dile, telden tele Türk halkının kültür deryasına ulaşmış. Benzerini Yunus’ta, Pir Sultan’da, Köroğlu’nda da görebiliriz. Türk halkı, onlarca faniden yaşayan birer kahraman var etmiş. Onun için Karacaoğlan, Yunus, Pir Sultan yaşamaktadır. Yaşayacaktır. Ancak bu halk kahramanlarına mal edilen şiirlerin muhtevaları, dili, anlatım özellikleri, coğrafyası ve yöre özellikleri göz önünde tutularak bir tasnif yapmak mümkün. En azından Rumelili Karacaoğlan’ı, Yeniçeri Şairi Karacaoğlanı, Yozgatlı Bektaşi Şairi Karacaoğlan’ı; Toroslu Karacaoğlan’dan ayırmak mümkün olabilir.
YARDIM: Yine bu tarzda Kerem ile Aslı’yı yayına hazırladınız. Halk hikâyelerimiz de bir türlü unutulmadı. Bu hikâyelerin cazibesi nereden geliyor? Milletimiz bu hikâyeleri niçin bu kadar çok seviyor?
ÖZDEMİR: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Eski Türk Edebiyatı Kürsüsü Başkanı Prof. Dr. Abrdülkadir Karahan’ın öğrencisi olarak Türk Halk Edebiyatı üzerine ilk mezuniyet tezi hazırlayanlardan biriyim. Tezimin konusu “Sivas Halk Hikâyeleri ve Geleneği”ydi. Kerem ile Aslı’yı hazırlamadım, yazdım. Ama yayınevi kitaplarıma imzamı “Hazırlayan” olarak koymuş. Benim için fark etmez. Başta Eflatun Cem Güney’in olmak üzere, Kerem ile Aslı’ya ilişkin elime geçen bütün kitapları, yayınları okudum. Hikâyede geçen şiir ve türküleri tamir ettim. Sonra hepsini bir kenara koyarak, bir hikâyeci halk şairi olsaydım, bu hikâyeyi nasıl anlatırdım, diye sordum. Bu şekilde başladım yazmaya. Yeri geldikçe şiirleri kullandım. Kimi yerde gülerek, kimi yerde ağlayarak anlatımımı bilgisayarımın tuşlarına döktüm.
Kerem İle Aslı hikâyesi bizimdir. Anadolu topraklarında illerimizde, ilçelerimizde geçmiştir. Milletimiz bu hikâyeleri niçin seviyor? Bu hikâyelerin hepsinde insani bir duygu olan aşkla, ilâhi bir tasarı olan kaderin karşıtlığı vardır. Bir çok aile ve toplum sorunları ve hissedilip de söylenemeyen duyguların anlatımı bu hikâyelerde dile getirilir. Onun için hepimiz bu hikayelerde kendimizden bir şeyler bulabiliriz.
YARDIM: Türk Atasözlerinden Seçmeler, Türk Bilmecelerinden Seçmeler, Türk Ninnilerinden Seçmeler gibi eserler de hazırladınız? Bunlar tabii ki 100 Temel Eser arasında olduğu için bir çok yayınevi tarafından öğrencilere hazırlandı ve yayımlandı. Acaba yazarlar ve yayıncılar bu konuda gereken titizliği gösterebildi mi? Ne dersiniz?
ÖZDEMİR: Her şeyden önce sözü edilen kitapları sizin önermenizle hazırlama fırsatı buldum. Bir Mehmet Nuri Yardım olmasaydı, bu diziyi çıkaracak yayınevinin benim varlığımdan haberi olmazdı, böyle bir teklif bana gelmezdi. Onun için ne kadar teşekkür etsem azdır. Türk Atasözlerinden Seçmeler, Türkçe’de Deyimler, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, Türk Bilmecelerinden Seçmeler, Türk Manilerinden Seçmeler, Tekerlemelerden Seçmeler, Ninnilerden Seçmeler, Nasrettin Hoca Fıkralarından Seçmeler, Halk Şiirinden Seçmeler, Karagöz Hacivat benzeri kitaplarım, Milli Eğitim Bakanlığı’nın önerdiği 100 Temel Kitap kapsamında düşünülerek hazırlanmaya başlandı. Hedef kitlesi 7’den 17’ye yaş grubundaki çocuklarımızdı. Benden istenen buydu. Ama ben 7’den 77’ye deyiminde tarifini bulan her yaştaki kişileri kapsayacak içerikle hazırladım. Seçmelerin dışında konuyu açıklayıcı kapsamlı bir bölüm ve konu ile ilgili bilimsel çalışmalara ışık tutacak bilgileri ve kaynak dipnotlarını ekledim. Sizin de bir yazınızda belirttiğiniz gibi kalp krizi geçirmem pahasına olsa da, her biri konularında birer araştırma kitabı oldu.
100 Temel Eser olarak tespit edilen kitapları onlarca yayınevi hazırlattı, yayınlattı. Büyük çoğunluğunda amaç ikinci plana atılmış, ticari gaye için basılmış kitapçıklar olarak kaldı. Bu furyadan parsa toplamak için adeta yarışıldı. Kapaklara haksız bir şekilde MEB Yüz Temel Eser yazısı yazılarak rast gele ve özensiz içeriklerle piyasaya sürüldüler. Bir bölümü basına yansıdı. Yazık oldu. Bu kitapları alan veliler, okuyan öğrenciler için üzülüyorum. İnanıyorum ki bir bölümünü sizin hazırladığınız kitaplar, saman alevi gibi gelip geçici kitaplardan olmayacak. Onlar kalıcı eserler olarak çocuklarımızın çocuklarının da yararlanacakları kaynaklar olarak kalacaklar.
YARDIM: Folklor Penceresi derlemelerinizden meydana gelen önemli bir eser. Bugün derlemeler pek yapılmıyor sanırım? Veya az yapılıyor. Halbuki nerede ise her ilimizde bir üniversite açıldı ve çoğunda da edebiyat fakülteleri var. Bu konuda neler yapılmalı?
ÖZDEMİR: Folklor Penceresi, biraz önce sözünü ettiğim program dizisi için yazdığım metinlerin bir bölümünü içeriyordu. Folklorumuzda toprak, su, hayvan, meteoroloji, astroloji, askerlik, evlenme, düğün, çocuk, sünnet, okul, kitap, yün, çorap, kilim, halı, harman, ayran, kış hazırlıkları, turşu benzeri pek çok konu birer programda ele alınıp folklorik yönleri anlatılıyordu. Ana kaynak derlemelerimiz ve bu konuda yayınlanmış başka derlemelerdi. Günümüzde kasabalarımız, köylerimiz boşaldı. Artık ne ocak başı, ne köy odası sohbetleri kaldı, ne de günlerce yok kat ettikten sonra ulaşabilen ucu yanık asker mektupları. Halk irfanının üniversiteleri olan duvar dibi, çeşme başı sohbetleri yapılamıyor. Her şey bir tuş mesafesinde. O kadar çok derleme alanı ve materyal kalmadı.
Bizim öğrencilik yıllarımızda birkaç edebiyat fakültesi vardı. Onların içinde Erzurum’un dışında halk edebiyatı okutulmuyordu. Şimdi onlarca edebiyat fakülteleri var. Hepsinde folklor edebiyatı, âşık edebiyatı okutuluyor. Bizler alaylı olarak folklor alanında çalıştık. Artık okullu uzmanlarımız, araştırmacılarımız, akademisyenlerimiz var. Çalışmalar yapılıyor. Ancak biz alaylı yetişenlerin heyecanın, gönül coşkunluğunun olmadığını gözlüyorum. Olaya yalnızca bir görev olarak bakılıyor. Bir formaliteyi yerine getirircesine, yasak savar gibi yayınlar görünce üzülüyorum.
Akademik unvanların verdiği kasıntıyı bir yana bırakıp, bir süre daha biz unvansız ama yılların birikimine sahip kişilerden yararlanmalarında yarar görüyorum. Yoksa beynimiz toprak, dosyalarımız hurdacı ve eskicilerin arabalarına torbalarına yem olacaktır.
YARDIM: Siz yıllarca rahmetli Gültekin Samanoğlu ve yaşayan değerli şairlerimizden Feyzi Halıcı ile birlikte halk âşıklarını bir araya getirdiniz onları himaye ettiniz ve çok güzel toplantılar yaptınız. Bu gelenek sanki unutuldu. Artık ozanlarımızı bir arada göremiyoruz. Niçin? Ozanlara nasıl sahip çıkmalı. Halk edebiyatımızı yaşatan bu değerleri topluma nasıl kabul ettirebiliriz? Bu konuda neler yapılmalı?
ÖZDEMİR: Rahmetli Gültekin Samanoğlu’nun maiyetinde çalıştım. Basın ilân Kurumu Genel Müdürü’ydü. Ben bu Kurumun Kontrol Hizmetleri Müdürlüğü’nü yaptım. Hisar ekolunun kurucuları arasında, titiz bir şairdi. Ondan ve aynı Kurumun Genel Müdür Yardımcısı olan Rahmetli Mustafa Necati Karaer’den çok şey öğrendim. Âşıklarla onlardan çok Feyzi Halıcı ilgiliydi. Manevi babaları gibiydi. Zaman zaman Konya’da yapılan ve Feyzi Bey’in düzenlediği Âşıklar Bayramlarında Gültekin Samanoğlu jüri üyeliği yapardı. Son zamanlarda ben katılır olmuştum.
Benim Âşıklarla ilgim daha çok Tahir Kutsi Makal’la birlikte oldu. Daha önce de sözünü ettiğim gibi İstanbul Festivali bünyesine halk şairlerini de dahil ettirmiş ve ilk kez Gülhane Parkı ve Yedikule Zindanları’nda şölenler düzenlemiştik. Tarla Halk Ozanları Birliği bünyesinde bir çok ilde etkinlikler yapmış, yarışmalar düzenlemiştik.
Günümüz sosyo-ekonomik yapısı içinde köy odalarını yeniden var etmemiz mümkün değil. Üç gün üç gece sürecek düğünlerimiz ve düğün boyunca çalıp çığıracak, hikâyeler anlatacak âşıklarımız da yok. Televizyon olan her ev bir köy odası. Hemen her gün bir kanalda bazı âşıklarımız programlar yapıyorlar, meraklıları izliyorlar. Ne yazık ki günümüz âşıklarının çoğunluğu usta-çırak geleneği içinde pişmiş yetişmiş kişiler değil. Bir lokma bir hırka karşılığı bir âşığın peşine düşecek yıllarca ona hizmet ederek bir şeyler öğrenecek çırak bulmak da mümkün değil. Saz çalmayı öğrenen, birkaç türkü söylemeyi bilen kişiler âşığım diye ortaya çıkıyor. Hemen kaset-kitap çıkarma sevdasına düşüyorlar. Ne vezinden, ne ölçüden, ne ayaktan, ne uyaktan haberdar. Halkımız da her saz çalıp türkü söyleyeni âşık sanıyor. Elbette bunların hepsine devletin sahip çıkması mümkün değil. Ancak sel gider kum kalır örneği. İçinde cevher olanlara öncelikle mahalli yönetimler sahip çıkmalı.
Onlar olmasın demiyorum ama, bir yabancı topluluğun Türkiye’ye gelip çok az sayıda kimseye konser vermesi için harcanan sponsorluk parası ile pek çok âşıklar şöleni düzenlenebilir, âşıklık geleneği yaşatılabilir, yeni yetişenlere öğretilebilir, pek çok âşığın kitabı bastırılabilir.
Televizyonlar yarışmalar düzenliyorlar, amatör âşıklar için de bir yarışma yapılıp yeni yeteneklerin ortaya çıkmasına, geleneğin yaşatılmasına yardımcı olunabilir. Onlara belediye veya il kültür müdürlükleri bünyesinde sanatlarını icra etmesine engel olmayacak bir iş verilebilir. Böylece sosyal güvenceleri ve gelecekleri garanti altına alınabilir.
Medyamız silikonlu dudak ve göğüslere ayırdığı imkânın onda birini bu sanata ve sanatçılarına sağlasa, onlar da tanınırlar, sevilirler.
src="resim/ninniler.jpg" align="left"> YARDIM: Yazılarınızda ve eserlerinizde edebiyatımızı âdeta toplumun her kesimine yaymak gibi bir endişe içinde sizi görüyoruz. Edebiyattan uzaklaşan toplumumuzu tekrar sanatla buluşturmak gibi bir gayeniz var sanıyorum. Çeşitli anma günleri, yıldönümleri münasebetiyle edebiyatımızın zenginliklerini gözler önüne seriyorsunuz. Bugün edebiyat revaçta mıdır?
ÖZDEMİR: En kısa ve yaygın tanımıyla edebiyat bir anlatım biçimidir. Düşünce ve duyguları güzel ve etkili bir biçimde anlatma sanatı olarak da tanımlanabilir. Gerek yazar, gerek şair veya halk ozanı kelimelerle anlam ve mesajlarla yüklü, güzel, unutulmaz metinler ortaya koyar. Hangi konuda olursa olsun ilk yazılı metinlerin, edebiyata yakın, destanî, güzelliklerle dolu olduklarını biliyoruz. Sözün kısası edebiyat güzelliktir. Her güzel paylaştıkça anlamlaşır ve paylaşana mutluluk verir. Yaşadığımız, bildiğimiz güzelliği paylaşmaktan başka sizin de benim de bir amacımız yok.
Globalleşme, gelişen teknoloji ve iletişimin baş döndürücü hızı, kültür emperyalizmi ve işgali, toplumuzu edebiyat zevkinden alıkoyarak özümüze ters maddesel ve sun’i zevklerin esiri yapmaktadır. Duygular yerini metalik öğelere seslere bırakmaktadır. Önüne geçmek mümkün mü? Atalarımızın mirasını taşıyacak bir kişiyi dahi saflarımıza katsak kâr değil mi?
Yıllardan beri aylık gönül sohbeti toplantılarımda önce zaman tüneli içinde o ay içinde aramızdan ayrılan şair, yazar, müzisyen, tiyatrocu, heykeltıraş ve benzeri topluma mal olmuş, toplumun yönlenmesinde katkı sağlamış kişileri anarım. Kimilerinin adlarını sıralarken, günün gündemine uygun olarak, kimilerinin eserlerinden örnekler veririm. Bir yıl içinde hepsinin adını anmak, devretmek imkanı ortaya çıkar.
Gelenek ve göreneklerimizde bizi biz yapan en önemli özelliğimizdir vefalı olmak. Olmazsa olmaz olarak bilinen, yaradılışımızdan gelen özelliktir. Bu millî ve olması gereken huyumuzdur. Bu duygu birbirimizle kaynaşıp bütünleşmemizi, birbirimize gönül bağımızı sağlar. Bu yüce duyguyu kaybetmeyen milletler erdemlidir, saygındır. Çeşitli yıldönümlerine ya da anma günlerine önem vermemizin sebebi budur. Hem vefa, hem anılan günden; kiminde toplumun güzelliği yaşamasını, kiminde gereken ibreti almasını; hisse çıkarmasını sağlamaktır.
Özellikle okullarımıza ve öğretmenlerimize büyük iş düşüyor. Bu tür toplantılara katılmayı angarya ve sözde olarak değil, özde severek sağlamaları, çocuklarımızı bu yönde yönlendirmeleri, alt yapısını hazırlamaları gerekir. Bu bağlamda etkinliklerimizin pek revaç gördüğünü söyleyemiyorum.
YARDIM: Aynı zamanda usta bir gazeteci olarak tanınıyorsunuz. Basınımıza uzun yıllar verdiniz. Hem edebiyatçı hem de gazetecisiniz. Türk basını ve edebiyat arasında anlaşılamayan bir mesafe var her zaman. Geçmiş dönemlerle (Tanzimat, Meşrutiyet, Cumhuriyet yılları) mukayese ettiğimizde bugün basının genelde edebiyata uzak durduğunu görüyoruz. Meselâ 1950’lerde Hürriyet’in birinci sayfasında Yahya Kemal’in şiirleri yayınlanabiliyor, Nihad Sâmi Banarlı’nın makaleleri ikinci sayfada ve neredeyse on yıl boyunca yayımlanabiliyor. Bugün bazı gazetelerimizde şairlerimizin romancılarımızın vefatı bile haber olmuyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
ÖZDEMİR: Estağfurullah. Ustalık haddim değil. Ben yalnızca empatiyi rehber edinerek dürüst olmaya ve yediğim ekmeğin hakkını vermeye çalıştım.
Uzun uzun açıklamaya gerek yok. Tanzimat, Meşrutiyet döneminde de 1950’li yıllarda da gazetenin patronları da gazeteciydi. Yazardı, edebiyatçıydı. Benim yanında yetiştiğim Mehmet Faruk Gürtunca da öyle. Bugün gazete patronları birer tüccar, holding sahibi. Bedii zevklerini toplumla paylaşma, bir edebî güzelliği topluma yaşatma ve ondan mutluluk duyma, kültüre, toplumun aydınlanmasına katkı sağlama ve halk adına dördüncü güç olmak diye bir işlevleri ve amaçları yok. Onların amaçları para kazanmak ve basının dördüncü gücünü bunun için kullanmak. Eften, püften, tele voleden zevk alan kolay ve ülküsüz bir tüketici topluğu oluşturmak ve onlara satış yapmak. Kilometrelerce öteden paranın kokusunu alır bu kimseler. Satışını yaptıkları boyanmış kâğıtlara koyacakları reklam onları ilgilendirir. Ya da koydukları yazının ileride nasıl reklama dönüşebileceği ihtimali. Ahde vefa, kültür, eğitim, kamu hizmeti gibi konular onların ilgi alanlarında değildir. Gazeteci, romancı, yazar, grafiker yalnızca birer maddedir, makinedir. Yakıtı konulur, verimi alınır, kullanılır, hurdaya çıkarılır veya atılır. Yerine yenileri alınır. İşte bu kadar. Onlara ve onların temsilcilerine göre bir yazar çizerin ailesi ölüm ilânı veremeyeceğine göre, ölüm haberlerinin de bir gereği yoktur.
YARDIM: Bugüne kadar tam olarak kaç eseriniz yayımlandı? Türkiye’de bir yazarın sadece yazarlıkla geçinmesi mümkün olabilir mi?
ÖZDEMİR: “Eser” veya “Eser sahibi olmak” büyük ve iddialı sözler. Bundan korkarım. Onların eser olup olmadığına zaman karar verir. Adımı taşıyan az sayfalı veya çok sayfalı kitap sayısı sanıyorum yetmişe yaklaştı. Say deseniz sayamam.
Türkiye’de bir yazar sadece yazarlıkla geçinebilir mi? Yanlış anlaşılmasın diye “kendini satan” demiyorum; yazarlığını satabilmiş, reklamını, promosyonunu zamanımızın geçerli kurallarına göre yapabilmiş iki elin parmakları kadar sayıdaki yazarlar geçinebilirler. Ama genelleme yapacak olursanız, Türkiye’de yazarlar yalnızca yazarlıkla geçinemezler. Eflatun Cem Güney’in âşıklar için söylediği bir söz vardır: “Âşıklık ondurmaz insanı ama, gönül coşkunluğu içinde yaşatır bir zaman.” Bu söz yazarlar için de geçerlidir. Türkiye’de yazarlık bir gönül işidir. Kimseyi ondurmamıştır. Ama verdiği coşku ile yaşamalarını sağlamıştır.
Size bir itirafta bulunayım. İntenet üzerinden kitap satışı yapan sitelerden örneğin Kitapyurdu’na, bir Pandora’ya, girip adımı tıklayın. En az kırk-elli kitabımın satışta olduğunu göreceksiniz. Bu kitapların bana bir getirisi yoktur. Yayın hakkını devretmek için aldığım ücreti, bir arzuhalciye verip o kitabı daktilo ettirmek istesem, yaptıramam. O halde bu uğraşı niye? Sözünü ettiğim gönül coşkusunu yaşamak için. Bir kitabın altına okuyucu olumla bir cümle yazmışsa, işte dünya sizin olur. Bizlere, “Bir aferin için bir kova suyu kaf dağlarına taşır.” derler.
YARDIM: Çalışma tarzınızı merak ediyoruz. Hangi saatlerde çalışırsınız? Gece mi, gündüz mü çalışırsınız. Mekân arar mısınız çalışmalarınız için.
ÖZDEMİR: Toplam alanı dokuz metrekareyi geçmeyen bir odam var. Kitap raflarımın dışında bir masa, bir sandalye zor sığabiliyor. Zaman mefhumu yok. Ayın belli günlerinde gittiğim toplantılar dışında günümün yarıdan fazlası bu odada geçiyor. Benim içinde huzur bulduğum çilehanem burası.
YARDIM: Babıâli’de, sanat ve edebiyat dünyasında yakından tanıdığınız, birlikte çalıştığınız çok değerli isimler var: Gültekin Samanoğlu, Mustafa Necati Karaer, Tahir Kutsi Makal, Mehmet Zeki Akdağ, Etem Çalışkan, Ayhan İnal ve daha yüzlerce isim… Bu şahsiyetlerle alakalı çok güzel hâtıralarınız olmalı. Bunları yazdınız mı, yazıyor musunuz veya yazmayı düşünüyor musunuz?
ÖZDEMİR: Yakın çevremle ilgili hatıralarımı bir kitap bütünlüğü içinde yazma çalışmam olmadı. Ama her biri ile ilgili gerek anma günlerinde, gerek yıldönümlerinde yazılarım ve anlatılarım oldu. Böyle bir kitabı hazırlayıp kendi imkânlarımla bastırarak eş dosta dağıtacak maddi gücüm yok. Bir yayınevinden de talep geleceğini sanmıyorum.
Mehmet Zeki Akdağ, Etem Çalışkan, Ayhan İnal hayattalar. Mehmet Zeki Akdağ ile ilişkim arkadaşlıktan öte bir manevi baba evlat düzeyinde olmuştur. Etem Çalışkan bu günlerde ağırlıklı olarak Karacaoğlan şiirleri olmak üzere, çiçekler üzerine söylenmiş şiirlerden oluşan bir hat sergisi hazırlığı içinde. Kendimce motifize etmeye çalışıyorum. Hanımlarımızın kullandığı yazmalar üzerine şiirleri işliyor. Ayhan İnal ağabeyin enerjisine ve heyecanına yetişemiyorum. Her biri benim moral hocalarımdır.
Rahmetli Gültekin Samanoğlu ve Mustafa Necati Karaer’den çalışma disiplinini öğrendim. Onlara çok şey borçluyum. Tahir Kutsi Makal’la çok çekişirdik ama birbirimizden kopamazdık. Onu bu kadar arayacağımı sanmıyordum.
YARDIM: İnternet artık hayatımızın vazgeçilmez araçlarından biri oldu. Bazı edebiyatçılarımız, yazarlarımız uzak duruyor. Hâlâ elle yazılarını, daktilo ile yazanlar var. Siz internetle de barışık bir edebiyat ustamızsınız. Ne dersiniz, edebiyatçılar interneti sanat amacıyla kullanmalı mı, tavsiye ediyor musunuz?
ÖZDEMİR: Teknolojiye karşı benim tutucu bir yanım var. Yıllarca ben de direndim. Bilgisayara geçmem için zorlayan çocuklarıma, daktilonun iki tık tıkı arasında düşünüyorum, diye kendimi savunuyordum. Ama gazete ve yayınevleri dosya yarına disket beklemeye başlayınca, zorunlu olarak bilgisayara geçtim. Bunu internet izledi. Her gün birkaç saatim internet üzerinden gazeteleri okumakla geçiyor. Sözlük ihtiyacımı internet üzerinden gideriyorum. Saatlerce ve kütüphane kütüphane dolaşarak aramak yerine pek çok makaleye, kaynağa internet üzerinden hemen ulaşmak mümkün. Ancak, dikkatli olmak gerekiyor. Bir yazı yüzlerce siteye kopyalandığı için hatalı bir metin tekrarlana tekrarlana bir virüs gibi yayılıyor. Sizi de tuzağa düşürebilir. Onun için ulaştığınız bilgiyi bir başka yerden doğrulamak zorundasınız.
Hiç kuşkum yok ki yakında kitaplar, kütüphanelerde yer alan nostaljik materyaller olarak kalacak. Onların yerini ceplerinize sığan bilgisayarlar ve internet erişimi alacak. Yayınevleri ellerindeki kitapların metinlerini internet ortamında okuyucuya iletecekler, pazarlayacaklar.
YARDIM: Bir de internette kültür sanat sitelerine konuyu getirmek istiyorum. Yavaş yavaş edebiyat sanat dergilerinin yerine geçmeye başladı bu siteler… Sanatalemi sitemiz var. Sanatalemi biraz daha farklı, edebiyat sanat dergisinden ziyade edebiyat sanat gazetesi olarak çıkma gayretinde… Yazarı da olduğunuz sitemize tavsiyelerinizi, tenkitlerinizi alabilir miyiz?
ÖZDEMİR: Bizde henüz internet üzerinden yayın yapan kültür ve sanat sitelerinde etik esaslar, teamüller oluşmadı. Geleneği göreneği yok. Çılgınca kopyalama yapılıyor. Kaynak ve imza gösterilmiyor. Bir yazınız ve şiirinize onlarca sitede imzanız olmadan rastlıyorsunuz ve bir süre sonra o kadar çok kopyalanıyor ki, anonimleşiyor. Sahip çıkamıyor, sesinizi duyuramıyorsunuz. AB Ülkelerinde bilgisayarın, CD’nin, fotokopi cihazının, fotokopi kâğıdının, kasetin aklınıza ne gelirse çoğaltma, kopyalama aygıtlarının, malzemelerinin daha üretiminde, (bunlar aracılığı ile olabilecek telif ihlalini karşılamak üzere) bir para alınmakta, toplanan paralar üyelerine dağıtılmak üzere meslek örgütlerine verilmekte. Bir gün bizde de olacak.
Gelelim“sanatalemi.net”e. Elbette diğerlerinden farklı olacak. Başında tam bir fikir emekçisi Mehmet Nuri Yardım ve arkadaşları var. Yoksa kırkbeş köşe yazarı bir araya gelebilir mi?
Bir kültür sanat dergisinden daha çok röportaj, araştırma dosyası sürekli yenilenir mi?
Otuzun üzerinde tasnif başlığı ve her başlığın dağarcığında kitaplar oluşturacak yazı bulunur mu?
“Sanatalemi.net”in bir yazarı değil de yalnız okuyucusu olsaydım ve bir eleştiri yapmam istenseydi, şunları söylerdim:
Dünyanın en güzel yemeğinden bir porsiyon ikram edersiniz, ikram ettiğiniz kişinin tadı damağında kalarak yer. İki porsiyon, üç porsiyon, on porsiyonu aynı anda “Ye!” diye önüne koyarsınız. İşkence olur, mide fesadına uğrar. Haberler, Edebiyat Yazıları, Şiirler, Dergiler, Sinema, Müzik, Tiyatro, Genç Kalemler, Çocuk Alemi, Türkoloji, Tarih, Hatıralar, Hikâyeler, Anma-Yıldönümü, Portre-Biyografi, Röportajlar, Eleştiri, Gezi Yazıları, Düşünce – Felsefe, Mizah Yazıları, Denemeler ve daha pek çok başlık altında yüzlerce yazı ayrıca kırkın üzerinde köşe yazısı. Sadece köşe yazılarını okumak demek, bir veya iki kitabı bitirmek demektir. Bunun için okuyucunun kaç saat ekran karşısında kalması gerekir?
Üçer aylık münavebeyle mi yazsak ve okuyucuları bıktırmazsak diye düşünüyorum.
Ama bu düşünceme bir korku ve vehim de diyebilirsiniz. Aslı da budur.
AHMET ÖZDEMİR’İN GEÇMİŞİ
Araştırmacı, gazeteci, yazar ve şair olan Ahmet Özdemir, Sivas Şarkışla’da doğdu. İlk ve orta öğrenimi burada, lise öğrenimini Askeri Hava Lisesi’nde yaptı. Harp Okulu’na girmeden askeri öğrencilikten ayrıldı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü’nü bitirdi. Öğrencilik yıllarında gazeteciliğe başladı. Muhabirlikten Genel Yayın Müdürlüğü’ne kadar gazeteciliğin yazı işleri kadrosunda çalıştı. 1989 yılında Basın İlân Kurumu’na geçti. Eylül 2003`de buradaki görevi bitti. TRT Radyo ve TV kanallarında bazı programların metnini yazdı. Çoğunluğu halk bilimi ve biyografi olmak üzere ellinin üzerinde kitabı yayınlandı. Cumhuriyet Dönemi Türk Şiir Güldestesi ve Cumhuriyet Dönemi Türk Hikâyesi önemli antolojilerinden. Bir çok Osmanlıca kitabı günümüz alfabesine ve Türkçesi’ne çeviren Ahmet Özdemir’in oyunları TRT`de temsil edildi. Bir özel televizyon kanalı için yazdığı programların metinlerini Cumhuriyetimiz Şiirimiz adıyla kitap haline getirdi. Gazeteciler Sosyal Hizmet Vakfı’nın denetçiliğini (iki dönem) yaptı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin denetçiliğini (üç dönemdir) yapıyor.Hoca Ahmet Yesevi Vakfı Genel Sekreterliği görevleri arasında. Bir çok dergi ile birlikte, Bizim Gazete`de köşe yazıyor. Evli, iki oğlu, Kaan Ahmet Özdemir, Kerem Özdemir ve Alp Ozan Özdemir adlarında üç torunu var. Eserleri– Şiir: Bir Dal Erguvan, Sitem Taşları; Hikâye: Sevgi Çıkmazı, Bir Yaz Günü Üşütmek; Biyografi:Ahmet Haşim, Cenap Şahabettin, Tevfik Fikret, Abdülhak Hamid, Sait Faik, Muallim Naci, Hacı Bayram Veli ve Eşrefoğlu Rumî, Rıza Beşer. Folklor ve Halk Edebiyatı kitapları: Folklor Penceresi, Cönklerden Günümüze Halk Şairlerimiz, Eşref Bey Hikâyesi, Halk Hikâyeleri Geleneği, Şarkışlalı Serdarî, Şarkışla ve Çevresi Halk Ozanları, Aşık Cafer, Aşık Hüdaî, Kelkitli Aşık Serdari. Sefil Selimî İrfan Okulu, Türk Bilmecelerinden Seçmeler, Nasreddin Hoca Fıkralarından Seçmeler, Kerem ile Aslı, Türk Atasözlerinden Seçmeler, Türkçe`de Deyimler, Türk Halk Şiirinden Seçmeler, Ninnilerimiz, Tekerlemeler, Manilerimiz, Karagöz ve Hacivat, İlköğretim İçin Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, Keloğlan Masalları(Dizi), Efsane Masallar(Dizi), Karatepeli Masalları, Karacaoğlan, Dört Yüzüncü Yılında Karacaoğlan, Bütün Yönleriyle Türk Halk Edebiyatı, Kara Fatmalar Ölmez, Anaların Anası Nene Hatun, Mimar Sinan`ın Büyüklüğü, Çağ Açan Çocuk Padişah. Güldesteler: Cumhuriyetimiz Şiirimiz, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiir Güldestesi, Cumhuriyet Dönemi Türk Hikâyesi, Şiir İkindileri I-II, Pera Palas Gönül Dostları I, II, III, IV, V;( Feyzi Halıcı ile birlikte) Denemeler: Hayatın Kendisi Şiir, Şiirlerle Yaşamak; Radyo Tiyatroları: Armudun Sapı, Kuşku, Kuzguncuk Vapuru, Düble Kaynana, İnsanın Alacası, Sevgi Çemberi(Atilla Damar ile arkası yarın).
Alıntı
Tweet
Benzeyen Konular
Konu:
Yazar
Cevaplar:
Gösterim:
Son Mesaj
Hüseyin Yorulmaz'la Erdem Beyazıt üzerine...
Site Yönetimi
0
1,883
28/01/2013, 18:46
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
‘ESKİ YAZARLARIN DEĞERİ ARTTI’
Site Yönetimi
0
1,785
03/04/2009, 21:51
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
ALİ RIZA ATASOY İLE EDEBİYAT VE ŞİİR ÜZERİNE BİR SÖYLEŞİ
Site Yönetimi
0
2,498
28/09/2008, 04:29
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
RÖPORTAJ :ŞAİR M.NİHAT MALKOÇ’LA ŞİİRSEL YOLCULUK….
Site Yönetimi
0
2,361
23/07/2008, 03:46
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Yağmur Atsız’la edebiyat eksenli ufuk turu
Site Yönetimi
1
2,566
06/05/2008, 04:18
Son Mesaj
:
RefikaDogan
Özdemir Erdoğan: "Sanatçı sanatla uğraşmıyor."
Site Yönetimi
1
1,718
06/05/2008, 03:35
Son Mesaj
:
RefikaDogan
Lütfen seçim yapın:
--------------------
Özel Mesajlar
Kullanıcı paneli
Kimler Çevrim içi
Arama
Ana Sayfa
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
-- GÜLCE ŞİİR TÜRLERİNE GÖRE ŞİİRLER
---- BULUŞMA
---- ÇAPRAZLAMA
---- TRİYOLEMSİ
---- ÜÇGÜL
---- ÜÇGEN
---- DÖNENCE
---- TOKMAK
---- AKROSTİK
---- SONE'M
---- GÜLCE
---- TEKİL
---- YİĞİTCE
---- YUNUSCA
---- BAHÇE
---- SERBEST ZİNCİR
---- ÖZGE
---- GÜLİSTAN
---- YEDİVEREN
---- TUĞRA
-- GÜLCE YAZAN ŞAİRLERİMİZİN GÜLCE ve DİĞER ŞİİRLER
---- (H)
------ Harun YİĞİT
------ Harun YİĞİT
------ Hasan ULUSOY
------ Hasan ULUSOY
------ Hatice ALTAŞ(Asi Çiçek)
------ Hatice ALTAŞ
------ Hacer KOZAN
------ Hatice KATRAN
------ Hatice KATRAN
------ Hikmet ÇİFTÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
---- (I-İ)
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim İMER
------ İbrahim İMER
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İhsan ERTEM
------ İhsan ERTEM
------ İsmail KARA(Karozan)
------ İsmail KARA(Karozan)
---- (K)
------ Köksal KIRLIOĞLU
---- (M)
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Meltem ARAS
------ Meral ADAK
------ Meral ADAK
------ Melahat TEMUR
------ Mevlüde DEMİR
------ Mevlüde DEMİR
------ Miktad BAL
------ Miktad BAL
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ MUSTAFA CEYLAN(Editör)
-------- Mustafa CEYLAN
---------- Mustafa CEYLAN(On Punto Yazıları)(Makaleler)
---------- GÜNE BAKIŞ
---------- TAŞ YAĞMURU(Ceylan'ın kaleminden)
---------- Hakkında Yazılanlar
---------- DİĞER ŞİİRLERİ
---------- Hayatı
---------- Sanatı
---------- Hocaları
---------- Çocukluğu
---------- Gençliği
---------- Özlü Sözleri
---------- Önsöz Yazdığı Kitaplar
---------- Siyasete İlgisi
---------- Bestelenen Şiirleri
---------- Fotoğrafları
---------- Mühendisliği
---------- Düzenlediği Etkinlikler
---------- Konferansları
---------- Yer Aldığı Antolojiler
---------- Kitapları
---------- EZAN SUSMAZ Kitabı içindekiler
---------- "YANDI BU GÖNLÜM"-Hacı Bayram Veli Kitabı içindekiler
---------- TAHİR KUTSİ MAKAL Kitabı İçindekiler
---------- SEĞMEN RUHU Kitabı İçindekiler
---------- TOROSLARIN TÜRKÜSÜ Romanı
---------- Armağan-2(AHMET TUFAN ŞENTÜRK İÇİN NE DEDİLER?)Kitabı içindekiler
---------- Armağan-1(ANILAR KORİDORU İÇİNDE SARIVELİLER)Kitabı
---------- YARALI CEYLAN Şiir Kitabı İçindekiler
---------- PAŞA GÖNLÜM Şiir Kitabı İçindekiler
---------- Kırat Geliyor Kitabı İçindekiler
---------- Her Yönüyle YENİMAHALLE Kitabı
---------- Tarihi ve Folkloruyla Elmadağ Kitabı İçindekiler
---------- Köylerimiz Kitabı İçindekiler
---------- Köyümüz Yeşildere Kitabı İçindekiler
---------- Bayramlar Haftalar Günler Kitabı
---------- Ahmet Tufan Şentürk Kitabı
---------- Halil Soyuer Kitabı
---------- Detanlaşan Köylü İsa Kayacan Kitabı
---------- Abdullah Satoğlu Kitabı
---------- Güzide Taranoğlu Kitabı
---------- Gülendenin Beşiği Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ (2006)Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ(2007)Kitabı
---------- CEYLAN-Tahliller-MAKALELER-Görüşler
---------- Güllük Dergileri
---------- Kapodokya Güneşleri Kitabı
---------- Bir Yanardağ Fışkırması Kitabı
---- (P-R)
------ Rahime KAYA
------ Rahime KAYA
------ Refika DOĞAN
------ Refika DOĞAN
------ Ramazan EFE
------ Ramazan EFE
------ Rengin ALACAATLI
---- (S-Ş)
------ Sabiha SERİN
------ Sabiha SERİN
------ Serap HOCA(Serap ÖZALTUN)
------ Serap HOCA(Serap DEMİRTÜRK)
------ Süleyman KARACABEY
------ Süleyman KARACABEY
------ Serdar AKKOÇ
------ Serdar AKKOÇ
------ Sevgili ÖZBEK
------ Sevgili ÖZBEK
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şükran GÜNAY
------ Şükran GÜNAY
---- (T-U-Ü-V)
------ Turan UFUKTAN
------ Ümran TOKMAK
------ Ümran TOKMAK
---- (Y-Z)
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf Ziya KARAHASANOĞLU
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Yıldız TOKSÖZ
------ Yıldız TOKSÖZ
GÜLCE'YE DAİR
-- GÖRÜŞLER
---- Gülce Nedir?
---- Gülce ve Ozanlık
---- Gülce Manifestosu
---- 5 Hececiler ve Gülce
---- Garip Akımı ve Gülce
---- Fecr-i Ati ve Gülce
---- Hisarcılar ve Gülce
---- Neyzen Tevfik, Aşk
---- Mazmunlar
---- Gülce Ne Değildir?
---- Hece Vezni ve Gülce
---- Serbest Şiir ve Gülce
---- Aruz Vezni ve Gülce
---- Gülce ve Zolal
---- Gülce Tarihinden
---- GÜLCE-(Atölye)-Video Dersler
------ Gülce Etkinlikleri
------ Kurucular Beyanı
------ Gülce 2009
------ Doğru Yaz/Konuş
------ Gülce-2010 Projeleri
------ Gülce-2011 Projeleri
------ Üstad Necip Fazıl'dan
------ Gülce-Aruza Dair
------ Öneriler-Çalışmalar
------ GÜLLÜK DERGİSİ
------ Gülce'ye Öneriler
------ Röportajlar
------ Negatif Bakışlara
------ Aleyhimizdekiler
------ M.E.B' na
---- Gülce'de Mesajlar-Projeler
------ Gülce-Güldeste(1)
------ Destanlarımız
------ Dede Korkut
------ Öncü Kadınlarımız
------ Peygamberlerimiz
------ Nutuk(Gülce)
------ Nutuk(Z.Korkmaz)
------ Kutlu Hanımlar
------ Ozanlarımız
------ NasrettinHoca
------ Yedi Askı
GÜLCE TÜRK ŞİİR AKADEMİSİ
-- Şiir Akademisi
---- Şiir Akademisi
------ HALK EDEBİYATI
-------- DİVAN EDEBİYATI
-------- BATI EDEBİYATI
-------- YENİ TÜRK EDEBİYATI
---- Hece Vezni' ne Dair
---- Şiir Tahlilleri
---- Aruz Vezni' ne Dair
---- Hiciv Tarihinden
---- Ustalardan Şiirler
---- Ustalardan Makale
---- Aramızdan Ayrılanlar
------ Ustalardan Şiirler
-------- A. Tufan ŞENTÜRK
-------- DİLAVER CEBECİ ANISINA
---- Şiir Üstüne (Serbest)
---- Atışma Sayfamız
---- Denemeler-Makaleler
---- Şiirde Dönüşüm
---- Şiir ve Anlatım
-- Türk Edebiyatı Şiir Türleri
---- Şiir Türleri
---- İslâmiyet Öncesi
---- Servet-i Fünun
---- Garip Şiirler
---- Akımlar
---- Edebî Sanatlar
---- Söz Sanatları
---- Şair Padişahlar
---- Şiir Tarihimizden
---- Yıllara Göre Edebiyat
---- Mehmet Nacar
DÜNYA EDEBİYATI
-- Dünyadan Şiir Türleri
---- Burns Stanza
---- Choka
---- Go Vat
---- Catena Rondo
---- Onegin Stanza
---- Canzonetta
---- Bauk Than
---- Rhupunt-Galce
---- Septilla
---- Viator
---- Luc Bat
---- Tritena
---- Pantoum
---- Shakespeare Sonnet
---- Diamonte
---- Villanelle
---- Hutain
---- Hex Sonnata
---- Hexaduad
---- Haynaku
---- Harrisham Rhyme
---- Guzzande
---- Gratitude
---- Glosa
---- Garland Cinquain
---- Fornlorn Suicide
---- DÜNYA EDEBİYATI
---- Dünyadan Destanlar
---- Dünyadan Şiirler
KAYNAKÇA
-- Konularına Göre Şiirleriniz
---- Aşk Şiirleriniz
---- Atatürk Şiirleriniz
------ 23 Nisan Şiirleri
------ Atatürk'e Dair
---- Kahramanlık Şiirleriniz
---- Doğa Şiirleriniz
------ 2009 Yılı Sayılarımıza
---- Taşlama Şiirleriniz
---- Gurbet Şiirleriniz
---- Tasavvuf Şiirleriniz
---- Barış Şiirleriniz
---- Şehir Şiirleriniz
---- Anne Şiirleriniz
------ Babanıza Şiirler
---- Doğum Günü Şiirleriniz
---- Deprem Konulu Şiirler
---- Diğer Şiirleriniz
---- Köşe Yazarlarımız/Makaleler
------ Mustafa CEYLAN
------ Refika DOĞAN
------ Osman ÖCAL
------ Ahmet ÖZDEMİR
------ A. S. ATASAYAR
------ Prof.Dr.İsa KAYACAN
-------- Prof. Dr. İSA KAYACAN
------ Rahime KAYA
------ Harun YİĞİT
------ İlqar MÜEZZİNZADE
------ Sündüz BİGA
------ Nazmi Öner(Şiirler)
------ Nazmi ÖNER(Nesirler)
------ Coşkun KARABULUT
------ Prof.Dr.İsmail YAKIT
------ Prof.Dr.Asım YAPICI
------ Sabit İNCE
------ Muhsin DURUCAN
------ Abdulkadir GÜLER
------ Ünal Şöhret DİRLİK
------ Metanet YAZICI
------ A.Aşkım KARAGÖZ
------ Gazanfer ERYÜKSEL
------ Mehmet GÖZÜKARA
------ Necdet BULUZ
------ Yusuf Özcan
------ Afife Demirtaş
---- Mustafa Ceylan
---- Bizden
-- Video Yağmuru
---- Ozanlar-Şairler
---- Bizden Videolar
---- Rasim Köroğlu
-- Genel
---- SERBEST KÜRSÜ
---- Duyurular
---- Röportajlar
---- Günün Şiiri
---- Günün Nesiri
Edebiyat Biz Platformumuzda
-- Gülce Tv
-- Türk Argo Sözlüğü
-- Edebî Konular Forumu
Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir
Mustafa Ceylan |
Dost Sitelerimiz:
Türkçe Çeviri:
MyBB
Türkiye
Üretici:
MyBB
, © 2002-2024
MyBB Group
-Theme © 2014 iAndrew
Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder