SiteAna Sayfa
Güllük Dergisi
Şairlerimiz
Arama
Üyeler
Video
Yardım
Giriş Yap
Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Şifremi Hatırlat
Beni Hatırla
Your browser does not support the audio element.
Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi
Web'de Ara
Sitede Ara
0 Oy - 0 Yüzde
1
2
3
4
5
Konu Modu
ARİF NİHAT ASYA
Site Yönetimi
Admin
Üyelik tarihi:
Jan 2008
Mesaj Sayısı:
12,518
Konu Sayısı:
11,588
#1
19/05/2008, 00:11
(Bu mesajı son düzenleyen: 05/01/2015, 02:43
Site Yönetimi
.)
Arif Nihat Asya (1904 - 1975)
Ustamız, üstadımız, hocamız, pirimiz, önderimiz, şiir ışığımızdı o...
Rahmetle anıyoruz...
*
Türk Edebiyat Tarihi'ne "Bayrak Şairi" olarak adını yazdıran Arif Nihat Asya, 7 Şubat 1904 yılında Çatalca'nın İnceğiz Köyü'nde dünyaya geldi. Babası Tokatlı Zîver Efendi, annesi Tırnovalı Fatma Hanımdır. Nihat Asya bir aylıkken babasının ölümü üzerine, akrabalarının himayesinde büyümek zorunda kaldı. İlköğrenimine köyünde başladı fakat daha sonra İstanbul'a geldi. Önce Haseki Mahalle Mektebi'ne daha sonra Gülşen'i Maarif Rüştiyesi'ne devam etti. Yatılı olarak girdiği Bolu Sultanisi kapatılınca, Kastamonu Sultanisi'ne aktarıldı. Liseyi bitirdikten sonra, İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu’nun Edebiyat Bölümü’nden mezun oldu.
Milli Mücadele Dönemi'nde Ankara'da bulundu. Bu dönem onun şiire başladığı, Türklük ve vatan aşkı ile şiirler kaleme aldığı tarihlerdir. 1928 yılında Darülmuallimin'i Aliye'den edebiyat öğretmeni olarak mezun oldu ve Adana kolej ve öğretmen okullarında edebiyat öğretmenliği ve yöneticilik yaptı. 1948 yılında Edirne'ye tayin edildi. 1950-54 döneminde Adana Milletvekilliği, 1954 yılında Eskişehir milletvekilliği yaptı. 1962 yılında ise Ankara Gazi Lisesi'nden emekli oldu. 5 Ocak 1975 tarihinde Ankara'da vefat etti.
Edebiyatımızda “Bayrak” şairi olarak tanınan Asya, Bayrak şiirini Adana’nın kurtuluş günü olan bir “5 Ocak”ın heyecanı ile yazdı. Bir çok dergi ve gazetelerde yazılar yazdı. Şiirlerinde hece, arûz ve serbest vezinleri kullanan Arif Nihat, nazmın her tür ve şekliyle eserler vermiştir. Fikrin ağır bastığı şiirlerinde milliyetçilik konusu büyük bir yer tutar. Çok renkli ve değişik biçimli şiirler yazmış olan Asya, son şiirlerinde biraz da mistisizme yönelmiştir. Şiirinde daima bir yenileşme çabası içinde olan şair, etkilerden uzak kalarak kendine özgü bol renkli şiir dünyasını oluşturmuştur.
Güzel ve zarif benzetmelerin yanı sıra, keskin zekâsının, şakacı mizâcının mahsûlü olan nükteleri, hicivleri, kelime oyunları üslûbunu tamamlayan önemli unsurlardır. Tarihimizin şanlı sayfalarını şiirleştiren şair, Rubai türünün yeni Türk edebiyatında önemli şahsiyetlerinden kabul edilir. Bayrak ve vatan, onun mısralarında en usta anlatıcısını bulmuştur.
Şiir Kitapları:
Heykeltraş (1924), Yastığımın Rüyası (1930), Ayetler (1936), Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor (1946), Rubaiyyat-ı Arif (1956), Enikli Kapı (1964), Kubbe-i Hadrâ (1956), Kökler ve Dallar (1964), Emzikler (1964), Dualar ve Aminler (1967), Aynalarda Kalan (1969), Kanatlar ve Gagalar (1946), Kıbrıs Rubaileri (1964), Avrupa'dan Rubailer (1971), Kova Burcu (1967).
**************************************************
Arif Nihat Asya’yı hatırlayalım
Arif Nihat Asya denilince AY YILDIZLI BAYRAK geliyor aklımıza !..
Arif Nihat Asya denilince ne çok şiir geliyor aklımıza! Daha ilkokuldayken Bayrak şiirini ezbere bilirdik. Mavi gökte dalgalanan bayrağımızın, göğümüzün süsü olduğunu ilk onun şiirlerinden öğrenmiştik. Vatan, bayrak sevgisi onun şiirleriyle ifadesini bulmuştu içimizde.
Sonra en beğendiğimiz ezgilerden birinde geçerdi, ‘Ne diye hâlâ oyunda oynaştasın, Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.’ Fatih’i yüreğimizde büyüten, içimize bir fetih yapma kıvılcımını atan bir şiirdi Fetih Marşı. Sonra o naatı yok mu? Bayrak şiiriyle başlayan, Fetih Marşı’yla ilerleyen ebemkuşağını, bütün ufkumuzu kaplayacak şekilde tamamlayan o naat...
Arif Nihat Asya deyince ne çok şiir geliyor aklımıza. Ama, aynı zamanda Arif Nihat Asya deyince, hayatıyla ilgili ne az şey hatırlıyoruz! Sevdiğimiz, şiirlerini ezberlediğimiz, dini-milli bayramlarda şiirlerinden birini okumadan geçemediğimiz Arif Nihat Asya’nın hayatı ve eserleri hakkında yeterince bilgi sahibi değiliz. Neden hafızalarda bunca şiiri olan bir şairin hayatı az biliniyor? Belki de günümüz gençlerinin görmemesi için, bazı insanlarca kuytuya kuytuya itiliyor. Belki ideolojik sebeplerle görmezden geliniyor. Ama şiirin, eserin içindeki kor, üzerine gölge düşmekle sönmüyor. Er geç bir yerden uç veriyor ve tekrar kendini gündeme getiriyor.
Sıkıcı olmayan bir biyografi
Elimde Saadettin Yıldız imzası taşıyan Arif Nihat Asya (Kaynak Yayınları) isimli bir kitap var. Sevdiği bir şairin ismini kalın bir kitabın üzerinde görünce seviniyor insan. Şair hakkında bir kitap bulmanın sevincini, biyografi okuyacak olmanın sıkıcılığı bastırıyor. Daha önce okuduğumuz biyografilerden kalma tortular birikiyor zihnime. Onları kovalamaya çalışarak açıyorum kitabın sayfalarını... Okumaya başlıyorum. Sayfalar ilerliyor, ben devam ediyorum.
Saadettin Yıldız’ın, çizdiği çizgide takip ediyorum Arif Nihat Asya’nın hayatını. Bu net, berrak bir çizgi. Yazar kendinden emin. Dipnotlarda, Arif Nihat Asya hakkında kabullenegeldiğimiz bilgileri düzelterek ilerliyor. Kafamdaki bilgilerin rötuşlanarak, düzeltilerek çoğalmasından doğan memnuniyetle okuyorum kitabı. Yazarın kendinden eminliği, dipnotların yeterliliği ve ikna ediciliği yazarın kimliğini düşünmeye itiyor beni. Bu eserin kapsamlı bir araştırmanın sonucu olduğunu, hatta bu kitabın arkasında büyük bir emeğin ve belki de akademik bir çalışma, bir tez olduğunu düşünüyorum. Hemen küçük çaplı bir araştırma yapıyorum Saadettin Yıldız hakkında. Bir akademisyen olduğunu, daha yüksek lisans öğreniminden başlayarak Arif Nihat Asya ile ilgilendiğini, onunla ilgili tezler yaptığını ve onlarca makale yayınladığını öğreniyorum. Bu bilgilerden sonra daha bir güvenle okuyorum kitabı. Ve Saadettin Yıldız’a kocaman bir teşekkür gönderiyorum.
Ve kitap... Saadettin Yıldız’ın kitabı bir akademik çalışmanın ciddiyetini taşıyor taşımasına. Ama onun kolayca okunabilir bir üslupla kaleme alınması “arka planı güçlü bir okura görelik” olduğunu düşündürüyor. Kitap, sıkılmadan okunabilecek bir dil ve üsluba sahip. Genel olarak bakıldığında klasik bir biyografi çerçevesi çıkıyor karşımıza. Hayatı, şahsiyeti, eserleri, sanatı, eserlerinden seçmeler... Bu klasik yapı, algımız bu şekilde kurgulandığından olsa gerek, bize daha anlaşılır geliyor. Ancak hemen şunu söylemeliyim ki bu durum, bölümlerde ortaya konan orijinal bakış açısını gölgelemiyor.
Arif Nihat şiirinin kökleri
Hiçbir sanat eseri ve sanatçı, yaşadığı ortamla birlikte düşünülmeden açıklanamaz. Saadettin Yıldız, Arif Nihat Asya’yı değerlendirirken onun şahsiyetini oluşturan köklerden başlıyor. Bu bölümü okuyunca Arif Nihat’ın bir sanatçı olarak nasıl bir ortamın içine doğduğunu, nasıl bir ortamda hangi sosyal psikolojiyle yoğrulduğunu anlıyoruz. Bunu anlamak yazarın eserlerinin de bizim için daha anlaşılır olmasının anahtarı. Şahsiyetin kökleri demek, eserin kökleri demek. Bu tarz yaklaşım, eseri bildik bir biyografinin ötesine götürüyor. Yazarın kendi deyimiyle, ‘psiko-biyografi’ haline getiriyor.
Bu kitabı okuduğumda Arif Nihat Asya’nın üç binden fazla şiiri, binden fazla düzyazısı olduğunu öğrendim. Çok yazmak, bir şair için belki de istenen, arzu edilen bir şey değildir. Çok yazmanın yanında akılda kalan bunca şiirin de şairi olmak, Arif Nihat Asya’yı gerçekten incelenmesi gereken bir şair haline getiriyor. Şairin Türk edebiyatı için ifade ettiği değeri de düşününce Saadettin Yıldız’ın incelemesi daha da önem kazanıyor. Yıldız, kitabın sonuna Arif Nihat’ın şiirlerinden bir seçki ile kimi düzyazılarından örnekler almış. Bu da sıradan okurun da şairin ‘eserine’ kolayca ulaşma ve onunla tanışma şansını artırıyor. Özetle, kitabı okuyup bitirdiğinizde artık şöyle diyorsunuz: Arif Nihat Asya deyince aklımıza ne çok bilgi geliyor. Ve bu bilgilerin ışığında ne çok şiir aydınlanıyor...
Özgün ve yenilikçi bir şair
Bayrak şairi olarak bilinen Arif Nihat Asya, 7 Şubat 1904’te Çatalca’nın İnceğiz köyünde doğdu. Babası Ziver Efendi, oğlu bir aylıkken öldü; Arif Nihat, akrabalarının himayesinde büyüdü. Köyünde başlayan öğrenim hayatı İstanbul’da devam etti. Bolu ve Kastamonu’da yatılı okulda okudu. Liseyi bitirdikten sonra, İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu’nun Edebiyat Bölümü’nden mezun oldu. Milli Mücadele döneminde Ankara’daydı. Şiire bu yıllarda başladı. İlk yazdığı şiirlerde bu yüzden Türklük, vatan aşkı konuları ağır bastı. Adana’da kolej ve öğretmen okulunda edebiyat öğretmenliği yaptı. 1948’de Edirne’ye tayin edildi. 1950’de Adana’dan, 1954’te Eskişehir’den milletvekili seçildi.1962 yılında Ankara Gazi Lisesi’nden emekli oldu. 5 Ocak 1975’te Ankara’da vefat etti. Şiirlerinde hece, arûz ve serbest vezinleri kullanan Arif Nihat, nazmın her tür ve şekliyle eserler verdi. Fikrin ağır bastığı şiirlerinde milliyetçilik konusu öne çıktı. Rubai türünün yeni edebiyatımızdaki önemli temsilcilerinden biri olan şair, çok renkli ve değişik biçimli şiirler yazdı. Son şiirlerinde ise mistisizme yöneldiği görüldü. Şiirinde daima bir yenileşme çabası içinde olan şair, etkilerden uzak kalarak kendine özgü bol renkli şiir dünyası oluşturdu. Bu dünyanın temelinde, şüphesiz onun güzel ve zarif benzetmeleri, keskin zekâsı, şakacı mizâcının mahsulü olan nükteleri, hicivleri ve kelime oyunlarıyla kurduğu benzersiz üslubu vardı.
Şiir kitapları:
Heykeltıraş (1924), Yastığımın Rüyası (1930), Ayetler (1936), Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor (1946), Rubaiyyat-ı Arif (1956), Enikli Kapı (1964), Kubbe-i Hadrâ (1956), Kökler ve Dallar (1964), Emzikler (1964), Dualar ve Aminler (1967), Aynalarda Kalan (1969), Kanatlar ve Gagalar (1946), Kıbrıs Rubaileri (1964), Avrupa’dan Rubailer (1971), Kova Burcu (1967).
Sayı: 10
Bölüm: Biyografi
Muhabir: KEREM ERGÜN
Kaynak:kitapzamani.zaman.com.tr
***********************************************
Milli ve Manevi Değerleri Bayraklaştıran Arif Nihat Asya
Arif Nihat Asya, 7 Şubat 1904 tarihinde Çatalca”nın İnceğiz köyünde, Ziver Efendi ile Zehra Hanımın ilk ve tek çocuğu olarak dünyaya gelir. Aslen Tokatlıdır. Büyük dede Kapusuz Hacı Ahmet, Tokat”ın Kapusuz köyünden İstanbul”a göç etmiş bir ahî ustasıdır. Asıl adı Mehmet Arif olan şâir, Arif Nihat Asya ismini alışını şöyle anlatır: “… Epey imza değiştirdim. Bir aralık Çatalcalı Arif dedim, Kesriyeli Sıtkı, Florinalı Nazım gibi… İnceğizli Arif dediğim de olmuştur. Sonra Mehmet Arif dedim. Mehmet Akif varken, Mehmet Arif”e kim bakardı? Bir aralık baktım piyasada Halil Nihatlar, Ali Nihatlar, Mustafa Nihatlar var; ben de Arif Nihat oldum. Birinci askerliğimde Arif Nihat Asyalığa terfi ettim.”1
Henüz bir haftalık bebekken babasının taun hastalığından vefat etmesi (14 Şubat 1904) üzerine annesiyle birlikte üç yaşına kadar dedesinin (babasının babası) yanında kalır. Daha sonra annesinin, Osmanlı ordusunda görevli subay olan Filistinli Abdürrezzak Efendi ile evlenip, Filistin”e gitmesi üzerine, küçük Arif dört yaşındayken akrabalarının himayesine girer. Zehra Hanım Filistin”e giderken küçük Mehmet Arif”i de götürmek ister. Bu isteği kayın babası İbrahim Tevfik Efendi tarafından kabul görmeyen Zehra Hanım çok üzülür, bu aşırı üzülme sütünün zehirlenmesine, dolayısıyla Abdürrezzak Efendiden olan bebeğinin ölmesine yol açar.
İlk çocuğunu İnceğiz”de bırakan, ikinci çocuğunu da yolda toprağa veren Zehra Hanım, büyük bir yıkımla Filistin”e varır. Küçüklüğünde annesinden ayrı kalması, şâirin ileriki yıllarda annesiyle ilgili bazı hatıralarını sorgulamasına sebep olur. Şairin bazı mısralarında annesine sitemin izleri görülür:
“Kıydın bana sen gönlücüğün istemeden
“Öksüz kuzular memeye doysun” demeden
Ey dopdolu sine en susuz anımda
Kestin beni, kestin beni, kestin memeden”
Başka bir şiirinde ise şâir annesine biraz daha farklı hislerle seslenir. Aşağıdaki mısralarda, babasının vefatından sonra, hem şâirin hem de annesinin fotoğrafı saklı gibidir:
“İki öksüz gibiydik, anneciğim
Belki sütsüz de kaldım… öyleyken
Yeniden gelmek olsa dünyâya
Yine ben, doğmak isterim senden….”
Arif Nihat öğrenim hayatına köyünde Hüseyin Efendi’den elifbâ öğrenerek başlar. Babaannesi Rüveyda Hanımın vefat etmesi üzerine Örçünlü köyünde oturan halası Gülfem Hanım, küçük Arif”i yanına alır. Gülfem Hanım’ın kocası Yüzbaşı Mehmet Fevzi Efendi, Örçünlü köyü yakınlarındaki tabyalarda vazifelidir. Mehmet Fevzi Efendi’nin ailesi, Balkan Savaşı”ndan kısa bir süre önce İstanbul”a göçer. Halasıyla İstanbul”a gelen Mehmet Arif, Haseki Mahalle Mektebinden sonra Gülşen-i Maarif Rüştiyesinde okur. Daha sonra Bolu Sultanisine girer. Bu okulun lise bölümü kaldırılınca Kastamonu Sultanisi”ne geçer. İstanbul Yüksek Öğretmen Okulundan mezun olduktan sonra (1928) Adana”ya öğretmen olarak gönderilir. Şâirin doğduğu ve eğitim gördüğü yıllar, tarihimizin en hareketli ve buhranlı yıllarıdır. Halk yoksulluk içinde hayatını devam ettirmeye çalışmakta, savaşların sebep olduğu göçler bütün hızıyla sürüp gitmektedir. Bu tarihî ve sosyal şartlar ona ciddi şekilde tesir eder ve eserlerini besler. Şairin “çocukluğunda çok yer değiştirmesi ve yoksul bir çevrede yetişmesi şiirlerine değişik bir çeşni, hareketli bir muhteva verir.”2 Şair, Adana”da dört yıl vazife yaptıktan sonra askere gider. Askerlik vazifesinden sonra, Malatya Lisesi müdürlüğüne tayin edilir. Çeşitli sebeplerle dönemin hükümeti tarafından görevden alınır (1942). Daha sonraları Adana ve Edirne liselerinde görev yapar. 1947”de, şiirlerinde sitemle yad ettiği annesini Filistin”e giderek bulur. Annesi yarı felçlidir. 1948”de Yahudilerin Akka”yı işgali üzerine, annesi ve Abdürrezzak Efendi Türkiye”ye gelirler; fakat Arif Nihat”ın tayininin Edirne”ye çıkmasından sonra bu şehrin iklimine uyum sağlayamayarak geri dönerler. 1950-1954 yılları arasında Seyhan (Adana) milletvekilliği yapar. Milletvekilliğinden sonra tekrar öğretmenliğe döner. 1959”da Kıbrıs”a gönderilir ve burada iki yıl kalır. 1962”de Ankara Gazi Lisesinde öğretmenken emekliye ayrılır.
Emekliye ayrıldıktan sonra, çeşitli gazete ve dergilerde siyasî ve edebî fıkralar yayımlayan Arif Nihat Asya, yurdun çeşitli yerlerinde millî ve mânevî hisleri uyarıcı birçok konferans verir. Edebiyatımızda ”bayrak şâiri” olarak tanınan Arif Nihat Asya, şiire 1.Dünya Savaşı yıllarında Gülşen-i Maarif Rüştiyesinde talebeyken başlar. O yıllar, milletimiz açısından çok önemli yıllardır. Çünkü Devlet-i Âliye içten ve dıştan gelen tazyiklerle sarsılmaktadır. Osmanlı orduları Galiçya”dan Sibirya”ya, Çanakkale”den Kanal”a kadar dünyanın birçok yerinde emperyalist kuvvetlere karşı mücadele vermektedir. Bu durum, ülke içinde millî hislerin uyanmasına sebep olmakta ve eli kalem tutan herkes bu minvalde bir şeyler yazıp çizmektedir. Arif Nihat, şiire başlamasını şöyle anlatır:
“O yıllar dönemin şartları gereği birtakım destancılar türemişti. Bunlar, yazdıkları veya yazdırdıkları harp havasına uygun destanları âhenkle okurlar, allı yeşilli kâğıtlara basılmış olarak satarlardı. Ben de onlara özenip ilk beytimi söyledim:
“İngiliz”in boşuna gitti her işi
Türk”e mermi menzili oldu gemisi”3”
Çanakkale Muharebelerine telmih yaptığı bu basit şiiri yazdığında Arif Nihat, henüz ilkokul üçüncü veya dördüncü sınıf talebesidir. Bolu Sultanisinde okuduğu yıllarda şâirin kendi ifadesiyle ”dört yıl için şâirliği uyur.” Kastamonu Sultanisine geldiğinde ise, şâirliği tekrar uyanır. Bu dönem Millî Mücadelenin en hareketli günleridir. Kastamonu, coğrafî konumu gereği, Millî Mücadele”ye destek verenlerin durağı haline gelmiştir. Bu ölüm kalım mücadelesinde üstüne düşen görevi yerine getirmek isteyen İstanbul”daki birçok aydın buraya gelmekte ve faaliyetlerde bulunmaktadır. Mehmet Akif de burada bulunmakta ve halkı uyarıcı konuşmalar yapmaktadır. Gerek günlük hayatta, gerekse basın ve yayın hayatında millî faaliyetlerin en yoğun yaşandığı merkezlerden biridir Kastamonu. Arif Nihat, buradaki münbit ortamdan iyi istifade eder ve şiirleriyle hocalarının dikkatini çeker. Fecri Âti şâiri ve aynı zamanda okul müdürü olan Mehmet Behçet Yazar ona, ”şâir” diye hitap eder.
“O dönemde Kastamonu İstiklâl Mahkemesi Reisi olan, sonraki dönemlerin maarif vekili Mustafa Necati Bey, sokakta rastladığında elini omzuna kor ve tok sesiyle ”Nasılsın şâir?” diyerek hatırını sorar.”4 Artık, “Arkadaşlarının dörtte biri ”Arif” dese, dörtte üçü ”şâir” demektedir… İlk şiiri Enver Kemal Beyin neşrettiği dergide çıkar… İlk kitabını İstanbul Yüksek Muallim Mektebi”nde okuduğu sıralarda (1340) Osmanlıca harflerle ”Heykeltıraş” adıyla çıkarır.”5
Şairin, milletimizin derinlerden gelen zelzelelerle sarsıldığı bir dönemde doğması, ilk gençlik yıllarında milletimizin var olma mücadelesi veriyor olması ve şâirin Millî Mücadele döneminde Anadolu”da bulunması şiirine önemli tesirler yapar. O bir kültürün yıkılıp bir kültürün kurulmaya çalışıldığı bir geçiş döneminde yaşamış ve onların tesirlerine maruz kalmış insanlardan biridir. Necmettin Hacıeminoğlu” Şehitler Tepesinde Ebedîleşen Arif Nihat Asya” başlıklı yazısında, Arif Nihat”ın edebî kişiliğini ve yaşadığı dönemin şartlarını şöyle anlatır:
“Savaştan yeni çıkmış fakir ve dertli bir millet. Harap ve perişan bir vatan. Arkadan hoyrat bir kültür ihtilâli. Millî kültürün ret ve inkâr edilmesi. Türk şiir sanatının hor görülmesi. Bütün mazinin kötülenmesi…. Bizde hiçbir geleneği olmayan Batı san”at anlayışının devlet eliyle kabul ettirilmesi… Tek partili baskı rejimleri: saldırgan yabancı ideolojiler. Yıkıcı ve bölücü akımlar. Mukaddes ve yüce bildiğimiz bütün millî değerlerin yok edilmesi… Millî ve mânevî değerlerin çağ dışı sayılması. Maddeciliğin en itibarlı görüş olması… İşte Arif Nihat, hayatının tam elli yılını böyle bir cemiyette geçirmiştir… Geçen yarım asırda şiir telakkisi defalarca değiştiği halde, Arif Nihat”ın eserleri hem sanat değerini, hem de şahsiyetini aynen muhafaza etmiştir. Dil ve üslûpta olsun tem ve konuda olsun tamamıyla yerli kalmış; fakat çağın değer ölçülerinin de üstüne çıkmıştır.”6 Arif Nihat”ın şiirlerinde Millî Mücadele döneminin coşkusu daima hissedilir. Arif Nihat”ın edebiyatımızdaki adı ”Bayrak şâiri”dir. Gerçekten o, Mehmet Akif”in yazdığı İstiklâl Marşı”ndan sonra halkımızın en beğendiği bayrak şiirini yazmıştır. Bu şiirde içi içine sığmayan bir alperenin ruh haritasını görmekteyiz ve o haritanın en yüce dağının zirvesinde de ay yıldızlı al bayrağımız dalgalanmaktadır:
“Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü… Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü Işık ışık, dalga dalga bayrağım Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım”
Arif Nihat”ın şiirlerinde İslâm”ın ve Peygamber Efendimizin de önemli bir yeri vardır. O Türk edebiyatında şimdiye kadar yazılmış en güzel na”tlardan birinin şâiridir. “Seccaden kumlardı” mısrasıyla başlayan uzun şiirinde yer yer Efendimiz”in dönemiyle çağımız arasındaki tezatları anlatır:
Beşiğin, yurdun, yuvan
Mekke”de bunalırsan
Medine”ye göçerdin
Biz dünyadan nereye
Göçelim ya Muhammed? (sas)
Yeryüzünde riyâ, inkâr, hıyanet
Altın devrini yaşıyor…
Diller, sayfalar, satırlar (Ebû Leheb öldü) diyorlar.
Ebû Leheb ölmedi yâ Muhammed (sas);
Ebû Cehil kıtalar dolaşıyor!
Arif Nihat, 1933”te Mevlevî dedesi Ahmet Remzi Akyürek”le tanışır. Dervişlik çilesini çeker ve şeyhliğe kadar yükselir. “Mevlana, Hz. Resul”ün bizdeki dilidir.”7 diyen şâir, onun yaşantısından ve fikirlerinden oldukça etkilenmiştir. “Ben Mevlana”ya kül halinde teslim olmuş birisiyim.”8 diyen Asya, Mevlana”nın vasıtasıyla Hz. Peygamber”in sevgi iklimine ulaşmıştır. Birçok şiirinde Mevlana sevgisini işleyen şâir, bütün eserlerini o büyük zattan aldığı feyizle yazdığını söyler:
Ne şiir söyledimse hepsi onun
Eserim, vâridât-ı Mevlânâ
Ve hayatım, hayat-ı Mevlânâ
Arif Nihat”ın şiirlerinde millî ve dinî konular ağırlıkta olmakla beraber, o hemen hemen insanımızı ilgilendiren her hususta şiir yazmıştır. Arif Nihat, “Bir kulağını toprağa vermiş ve oradan küçücük dünyamız için gizli mesajlar alarak, onları kulağımıza fısıldamak gereği duyan bir haberci gibiydi. Tek kelime ile soyadı kadar büyüktü ve bütün hayatı boyunca da toprağımızın, tarihimizin ve şiirimizin Asya’’sı olarak kaldı.”9
Arif Nihat, dinî ve millî değerlerin horlandığı, yasaklandığı bir devirde, onları işleyerek, yeni nesillerin uyanmasına vesile olmuş bir şahsiyettir. O, “Cumhuriyet devrinde millî edebiyatın mirasını geliştiren, genişleten ve zenginleştiren bir şâirdir.”10
“Bütün şiirlerinde toprağımızın ve millî değerlerimizin damgası vardır. Onun büyüklüğü ve güçlü tarafı millî değerlerimizle yoğurduğu özlü sanat anlayışına uygun şiir sesini ve iç âhengi getirmiş olmasıdır. Bütün eserlerinde iki bin yıllık mazinin mert ve tok sesi vardır.”11
Millî ve manevî birçok değerin şartlar gereği horlandığı bir dönemde, onun -kendi ifadesiyle- “gönlüyle şuuru birbirine aykırı düşmemiştir.”12
Arif Nihat, Cumhuriyet edebiyatında, millî konuların Yahya Kemal”den sonraki, İslâmî konuların ise Necip Fazıl”dan sonraki en başarılı şâiridir. Arif Nihat”ı, Necip Fazıl”la karşılaştırırsak, “Her ikisinde de pırıl pırıl bir Türkçe, her ikisinde de içiyle dışıyla Müslüman Türk geleneğinden gelen bir öz, Müslüman Türk hançeresinden gelen bir ses vardır… Arif Nihat”ta Necip Fazıl kadar metafizik ürpertiler bulunmaz. Onun kadar girift, muğlak ve kavgalı bir ruh yapısı da yoktur. Ama o da bütün benliğiyle inanmış bir müslümandır.”13
Millî konularda Yahya Kemal”le mukayese edildiğinde ise Asya, sanatı millîleştiren ve milliyetçiliği de sanat haline getiren şâirimizdir. Yahya Kemal hariç pek az şâirimiz sanat hayatında onun kadar millî olabilmiştir. Yine pek az şâirimiz, tarihimizi, insanımızı ve dilimizi onun kadar sanatına ve dolayısıyla topluma mal edebilmiştir.”14
“Yahya Kemal”deki geçmiş özlemini ve tarihî mirası yüceltme duygusunu, Asya, Cumhuriyet şiirine daha yakın, ama muhteva olarak Y. Kemal”inkinden biraz daha sarsılmış ve yaralar almış bir anlayışla tekrar ifadelendirmiştir.”15
Arif Nihat”ta kuvvetli bir tarih şuuru vardır. Onun şiirlerini inceleyenler, şâirin muhteşem bir mazi ile sönük bir hâlihazır arasında bocaladığını göreceklerdir. Onun tarih bilincini kazanmasında çocukluğunda yaşadığı göç hâdiselerinin, savaşların önemli tesiri vardır. Tarih bilinci onu ister istemez dün ile bugünü mukayeseye götürmektedir. Tarihteki önemli hâdiselere bakışında Arif Nihat, Yahya Kemal”e benzemektedir. Fakat bir farkla: “Y. Kemal, tarihî şiirlerinde ihtişamlı mazi/ sönük hâlihazır tezadı yaşamaz, tarihe gider ve onun ihtişamı içinde kalır.”16
Arif Nihat”ta ise; “Geçmişi bugüne getirerek, zamanı genişletme arzusu, maziye dönme arzusundan daha kuvvetlidir.”17
Kısaca söylemek gerekirse, Y. Kemal şiirlerinde tarihî hâdiseleri yaşıyormuş gibi anlatır, bugüne dönüşler yapmaz. Arif Nihat ise, dün üzerinden bugüne uzanarak mazinin muhteşemliği karşısında, bugünün sönüklüğünün hayal kırıklığını yaşar, mazi karşısında bugünü sorguya çeker. Her iki şâir de İstanbul”un fethini anlatan şiirler yazmıştır. Bu şiirler karşılaştırıldığında bu farklılık net olarak görülür. “İstanbul”u Fetheden Yeniçeriye Gazel” şiirinde Y. Kemal o ânı âdeta yaşamaktadır:
“Vur pençe-î Alî”deki şemşîr aşkına
Gülbangi âsmânı tutan pîr aşkına
Ey leşker-i müfettihü”l-ebvâb vur bugün
Feth-î mübîni zâmin o tebşîr aşkına”
Arif Nihat ise, ”Fetih Marşı”nda “Yelkenler biçilecek” diyerek fetih
gününe; “Ne diye oyunda oynaştasın?” diyerek hâlihazıra döner:
Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek;
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek
Yürü, hâlâ ne diye oyunda oynaştasın ?
Fatih”in İstanbul”u fethettiği yaştasın.!
Sen de geçebilirsin yârdan, anadan, serden….
Senin de destanını okuyalım ezberden…
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden…
Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın…
Fatih”in İstanbul”u fethettiği yaştasın.!
“O, sanatını mazi ile halihazır hatta istikbal arasında bir köprü yaparak, yeni yetişen nesillere, milletimizin tarih içindeki büyüklüğünü, İslâm”ın ruhlarda meydana getirdiği ürpertiyi ve bütün yaratılmışları Yaradan”dan ötürü, aynı sıcaklıkla kucaklatan ilâhi sevgiyi, bağlanılacak yüce değerler olarak göstermiştir.”18
Arif Nihat”ın şiirlerinde derin bir dikkatin ipuçları vardır.
Bu dikkat onun şiirlerini derinleştirip zenginleştirmiştir. Arif Nihat”ın dikkati “İnsanı ve tabiatı içinden yakalayan” bir dikkattir.19 O, meseleleri ayırt edici özellikleriyle şiirlerine misafir ederken, dil hususunda da aynı hassasiyeti göstermiştir. “Dilde, ”dilciliğin emrinde bir sanat değil, sanatın emrinde bir dilcilik” görüşünü savunur.”20 Şiirlerinde hem bugünkü dili, hem divan edebiyatının dilini kullanan şâir, bunun sebebini, “Yalnız doğacaklardan değil, ölmüşlerden de okuyucularım var.”21 diyerek açıklar. Böylece dil hususunda gelenekle bağlarının ne kadar güçlü olduğunu gösterir. Bir dönemin ”öztürkçe”cilerini,
“Dilimiz bir devamdır kopmaz;
Dili millet yapar, kurum yapmaz”
diyerek tenkit eder. Mimar Sinan ile Yesarî”yi;
“Biri hattın; biri mermerin, tuncun,
kurşunun sırrını aramış, bulmuş;
Yesârî elinde ”lafza-i celâl”
Sinan”da kubbeyle minare olmuş.”
diyerek bayraklaştıran şâir, kendisi de şiirlerinde milletimizin tarih boyunca yapmış olduğu dilin sırlarını arayıp durmuştur. Arif Nihat, şiiri adına çağının bütün imkânlarından yararlandığı gibi, gelenekle bağını da sağlam kurmuştur. “Arif Nihat”ın geleneğe yönelmesinin temel sebebi, tarih bilinci ve Mevlanâ sevgisidir.”22
O, aruzun” Arap vezni” diye horlandığı bir dönemde, aruzla bağını koparmadığı gibi, hece veznini ve serbest vezni de başarıyla kullanmıştır. “Aruz vezni mi, hece vezni mi?” tartışmalarına o: “Her dilin bir vezni varken, bizimkinin iki vezni olması bir dağılma değil, bir kazançtır… Ben birini birine tercih etmeyi mânâsız bulurum. Şiirin çekirdeği olan mısra, beyit veya kıta içime aruzla doğmuşsa, onu bozup heceleştirmeyi; heceyle gelmişse aruzlaştırmayı ilhama suikast telakki ederim. Şiir vezniyle doğar. Bu hüküm serbest vezne de şâmildir.”23
diyerek cevap vermiştir. O, gelenekle bağlantısını, ünlü kişilere veya bazı hâdiselere ebcet hesabıyla tarih düşürerek de gösterdi. Ebcetle tarih, her birinin bir sayı değeri olan Arap harfleriyle (Kökü Sâmi alfabesine dayanır.) bir cümle, bir mısra, bir kıta veya tamlama tertip etmek veya bir kelime bulmak demektir ki, bunların harf değerleri toplanınca anlatılmak istenen hâdisenin tarihi çıkar.
Arif Nihat, Peygamberimiz”in vefatına” Hazret-i Peygamber”in Vefatı (Milâdî 632)” isimli şiirinde şöyle tarih düşürür:
“Buradan çoluk çocuk, öteden pîr söylüyor;
Her sineden vefatını ”Tekbir” söylüyor.”
Buradaki ”tekbir” kelimesinden Efendimiz”in vefatı, milâdî 632 olarak çıkıyor. Arif Nihat, çeşitli şiirlerinde Peygamberimiz”in doğumuna, hicretine, miracına, veda haccına; ayrıca mübarek gecelere ve bazı önemli hâdiselere tarihler düşürmüştür. Arif Nihat”ın gelenekle bir diğer bağı da rubai yazmasıdır. O, rubaî üzerine kafa yormuş ve edebiyatımıza altı kitaplık bir rubaî mirası bırakmıştır. Şairin rubaî üzerine görüşleri şöyledir: “Türkçe, Arapça, Farsça rubaîlerin hepsini değilse bile, bir haylisini okudum. Gördük ki, rubaînin vaat ettiği imkanlar gerçekleştirilmiş olmaktan henüz çok uzak. Tahminen 1953 ve 54”te rubaiye başladım. Rubainin çerçevesini çok genişlettim. Tabiatı, aileyi, cemiyeti, memleket menkıbelerini, kasabaları, şehirleri, suları rubaîye soktum. Rubaîye başlık da koydum. Böylece rubaiyi, benden önce eski dar kalıplarından çıkarmış olan Sayın Cemal Yeşil”den sonra daha da genişlettim. Tabir caizse, bir rubaî rönesansı yapmış oldum. Belki de benimkilerden daha güzellerini yazmak gayesiyle yeni rubaiciler doğdu. Bununla müftehirim.”24
O, rubaîlerinde; tarihimizi, coğrafyamızı, örf ve adetlerimizi, tarihî şahsiyetlerimizi kısaca bizden olan her şeyi işlemiştir. ”Fetih” başlıklı rubaisinde Arif Nihat, eski ihtişamlı günlere özlem duyar:
Top sesleri hâlâ duyulur dağlardan
Diller söz açar dönmeyecek çağlardan
Târîhi sorar, yurdu sorar, Feth”i sorar
Sağlar ölülerden, ölüler sağlardan
Arif Nihat divan edebiyatında, her divan sahibi şâirin yazdığı na”t, münâcât, mersiye, methiye ve kasîde gibi şiir tarzlarında da eserler vermiştir. Onun “Dua” başlıklı şiiri, ‘’sosyal münâcât” diyebileceğimiz bir tarzın en başarılı örneklerindendir:
Biz, kısık sesleriz.. minareleri
Sen, ezansız bırakma, Allah”ım!
Ya çağır şurda bal yapanlarını;
Ya kovansız bırakma, Allah”ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu
Müslümansız bırakma, Allah”ım!
Bize güç ver.. cihat meydanını
Pehlivansız bırakma, Allah”ım!
Kahraman bekleyen yığınlarını
Kahramansız bırakma, Allah”ım!
Bilelim hasma, karşı koymasını:
Bizi cansız bırakma, Allah”ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu
Müslümansız bırakma, Allah”ım
Yarının yollarında yılları da
Ramazansız bırakma, Allah”ım
Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü,
Ya çobansız bırakma, Allah”ım
Bizi, Sen sevgisiz, susuz, havasız
Ve vatansız bırakma, Allah”ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu
Müslümansız bırakma, Allah”ım
Arif Nihat, tarihe giderken ecdadımız için önemli olan ve mazimizin şekillenmesinde payları bulunan şehirlere özellikle eğilir, onlardaki ihtişamı gözler önüne sermeye çalışır. Onun şiirlerinde Edirne”nin ayrı bir yeri vardır. “Osmanlı”ya payitahtlık eden bu serhat şehri, Arif Nihat”ın şiirlerinde İstanbul ve Konya”dan sonra ismi en çok geçen üçüncü şehirdir.
Şâirin, geniş bir perspektiften baktığı Edirne, tarihî geçmişi ve güzellikleriyle gururunu okşamış, zaman zaman da yüreğini burkmuştur. Çünkü orada hem -Selimiye gibi bir sanat harikası başta olmak üzere- görkemli bir miras vardır, hem de ”dün” ile ”bugün” arasındaki tezat, hayli rahatsız edicidir. Bu rahatsızlığı derinden hisseden Arif Nihat, Edirne”yi anlattığı şiirlerinde bunu ortaya koyan bir üslûp seçmiştir.”25
“Edirne Kasîdesi”nde Osmanlı”ya bir dönem başkentlik yapmış olan ve büyük medeniyetin tohumlarının atıldığı, ”kubbelerin en ulusunun bulunduğu, “Türk”ün Trakya”da tapusu” olan, dünün ihtişamlı, bugünün ”mahzun Edirne’’sini anlatmıştır. Bu şiirde şâir, zaman zaman ecdadın hatıralarıyla coşarken, zaman zaman da bir torun olarak şehit ruhlarına, halihazır sebebiyle cevap verememenin sıkıntısını çeker. Şiirde, Edirne”nin Osmanlı için öneminin yanında, Edirne”nin şahsında Osmanlı”nın ihtişamlı günlerine telmihler yapılarak, bu şehirdeki ecdadın yapmış olduğu başta Selimiye olmak üzere binlerce eserin bugünkü mahzunluğu anlatılır. Değişen şartlar ve değerler nazarlara sunulur. Türk edebiyatında değişen tarihî durumları bu kadar güzel, bu kadar tesirli ve bu kadar gerçekçi anlatan çok az şiir vardır:
Dünyanın en güzel minareleri
Ve kubbelerin en ulusu gelir;
Türk”ün Trakya”da tapusu gelir.
Mihrabında bir teravi kılmaya
Denizler ardından yolcusu gelir.
Bilsen ki bağrında kanar bir yara
Yarasını sarmak arzusu gelir.
Mahya olmak için Sultan Selim”e
Göklerden yıldızlar ordusu gelir.
Kubbeler menekşe, şerefeler gül…
Mermerlerinden çiğdem kokusu gelir.
Yazık ki yıkılmış Karaağaç”tan
Bugün, artık, ağıt kokusu gelir!
Edirne”ye ”mahzun Edirne” sözü
Şimdi sözlerin en doğrusu gelir.
”Şu köprü, köprümdür… geçeyim!” dersin…
Önüne yabanın namlusu gelir.
Şimalde bahçene çıkmak istesen
Yolunu bekleyen bir pusu gelir
Ve hıyanetlerin kuyusu gelir.
”Nerdesin ey tarih?” desen, gözüne
Serdengeçtilerin koşusu gelir.
”Hani torunum?” der şehit ruhları;
Sana bir imtihan kaygusu gelir…
Cevap verememek korkusu gelir
Millî ve manevî değerlerin yok sayıldığı ve horlandığı bir dönemde o, şiirleriyle değerlerimizin savunucusu olmuş ve bayrağımız gibi daha birçok değerimizi bayraklaştırmıştır. Lâkin o, hiçbir zaman mazinin muhteşemliği ile anın hâli pür-melâli karşısında kendini sorgulamaktan kurtulamamış; bu dünyada ve ülkesinde kendini devamlı misafir gibi hissetmiştir:
Artık ne sefer var, ne zafer tâlibiyim
Mademki, şu hür ülkelerin sahibiyim.
Lâkin, bana söyleyin çocuklar: kendi
Yurdumda neden, böyle, misafir gibiyim.
Kendini “öz yurdunda garip” hissedenler gibi garip hisseden şâir, en sevilen şiirini yazdığı bir günde (Bayrak şiirini 5 Ocak Adana”nın düşman işgalinden kurtuluş günü vesilesiyle yazmıştır.) 5 Ocak 1975 tarihinde Ankara”da vefat eder. Tabutu çok sevdiği al bayrağa sarılarak,
Ezanımdan alışıp tekbîre,
Buldunuz mutluluk imanımla…
Vatan ettim sizi ey topraklar,
Beş vakit damgalayıp alnımla!
diyerek şiirler yazdığı ”vatan” topraklarına defnedilir (8 Ocak 1975). Şimdi o, Ankara Yenimahalle Karşıyaka Mezarlığı”nda medfundur. Arif Nihat, Peygamberimiz”in (sas) vefatını anlattığı bir şiirinde Peygamberimiz”e (sas) şöyle sesleniyordu:
Yok mu ey yolcu, bu yoldan dönmek
Yeniden Refref”e binmek yok mu?
Göğe çıktın yine… Lâkin bu sefer
Ya Muhammed (sas), yere inmek yok mu;
Seni görmekte gecikmişleri de
Gelip ashâbın edinmek yok mu?
Peygamberimiz (sas), bir hadîslerinde; “Kişi sevdiğiyle beraberdir…”
buyuruyor. Şiirleriyle Efendimiz”e (sas) olan sevgisini bayraklaştıran Arif Nihat, inşâallah sevdiğiyle beraberdir.
Arif Nihat Asya Işıksın Bize
Bayrak şiiri ile bayraklaşan
Ustamız, üstadımız Arif Nihat Asya”nın vefat yıldönümü
nedeni ile O”na ve geçmişlerimize FATİHA yollayalım.
Ruhu Şad Olsun.
Bayrağa yazarak bayraklaşansın
Yüreklerde yaşayıp berraklaşansın
Mekânın nur olsun; şerefsin şansın.
Adını yazdık biz yüreğimize
Arif Nihat Asya; ışıksın bize.
Eseriniz ile yaşıyorsunuz
Dünleri yarına taşıyorsunuz
Gönüllerimizde coşuyorsunuz.
Yolundan yürüyen çıkıyor düze
Arif Nihat Asya; ışıksın bize.
Büyük üstadlarım bir bir göçtüler
Sırası gelenler, ecel içtiler
Ömrüleri boyu çile biçtiler.
Sözlerinle hitap edersin öze
Arif Nihat Asya; ışıksın bize.
Sizi tanıdıkça, mutlu oluruz
Sizleri andıkça nefes alırız
Fatiha yollarken huzur buluruz.
Hatmi Şerif”lerin sevabı size
Arif Nihat Asya; ışıksın bize.
*************************************
NİHAT ASYA'NIN ÖLÜM YILDÖNÜMÜ
Arif Nihat'ın 5 Ocak 1975 tarihinde Ankara Numune Hastanesi'ndeki 318 numaralı odasında Hakk'a yürdüğünü söyleyen Yavuz Bülent Bakiler, tam bir vatan sever olan Arif Nihat'ın, devlet televizyonu tarafından açıkça sansüre uğradığını, hiçbir programa çağırılmadığını, büyük bir haksızlık yapıldığını anlattı. Bunu yapanların Stalin'i onu kendi öz kızından dahi çok seven zihniyetteki kadroların yaptığını söyleyen Bakiler, Arif Nihat'la ilgili ilk ve son programı kendisinin yaptığını kaydetti. Yavuz Bülent Bakiler, "Uzun süre TRT Ankara Radyosu ve Televizyonu'nda görev yaptım. Devletimizin televizyonu Arif Nihat Asya'nın ismini bir tek cümle ile anmamıştır. Niye? Çünkü, Arif Nihat Türk tarihine, milletine sövmüyor. Vatanın bölünmesini istemiyor, üstelik İslam'a bağlı, Peygamberi örnek bir kişi olarak görüyor. Asya gibi bizim milli çizgimizde muhteşem eserler ortaya koyan biri çıkmadı ortaya. Arif Nihat Asya'yla ilgili televizyonda ilk ve son programı ben yaptım, o şiirini baştan sona okudum. Bizim entel dantel takımımız da herhalde utançlarından başlarını önüne eğmiştir. Arif Nihat'ın nazmı Nazım Hikmet'in nazmına ağır basar. Biz, fazla değil 4 milyonluk Ermeni topluluğu karşısında büyük çıkmazlar içerisinde çırpınıp duruyoruz. Hep bizim irfan ordumuzun, kültür ordumuzun zayıflığından meydana geliyor. Kültür ordumuz sıfır noktasına düşmüş vaziyettedir. Atatürk söylüyor, 'Kültür ordusunu ciddi ölçüler içerisinde yetiştirmeyen bir millet muharebe meydanlarında kazandıklarını sulh masalarında kaybedebilir.' Kaybediyoruz. Arif Nihat Asya bizim kültür ordumuzun çok önde gelen isimlerindendir" dedi.
Kaynak:Bandırmaülkücaklari.com
Alıntı
Site Yönetimi
Admin
Üyelik tarihi:
Jan 2008
Mesaj Sayısı:
12,518
Konu Sayısı:
11,588
#2
05/01/2015, 02:44
Bayrak şairimizi anıyoruz...
Alıntı
Tweet
Lütfen seçim yapın:
--------------------
Özel Mesajlar
Kullanıcı paneli
Kimler Çevrim içi
Arama
Ana Sayfa
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
-- GÜLCE ŞİİR TÜRLERİNE GÖRE ŞİİRLER
---- BULUŞMA
---- ÇAPRAZLAMA
---- TRİYOLEMSİ
---- ÜÇGÜL
---- ÜÇGEN
---- DÖNENCE
---- TOKMAK
---- AKROSTİK
---- SONE'M
---- GÜLCE
---- TEKİL
---- YİĞİTCE
---- YUNUSCA
---- BAHÇE
---- SERBEST ZİNCİR
---- ÖZGE
---- GÜLİSTAN
---- YEDİVEREN
---- TUĞRA
-- GÜLCE YAZAN ŞAİRLERİMİZİN GÜLCE ve DİĞER ŞİİRLER
---- (H)
------ Harun YİĞİT
------ Harun YİĞİT
------ Hasan ULUSOY
------ Hasan ULUSOY
------ Hatice ALTAŞ(Asi Çiçek)
------ Hatice ALTAŞ
------ Hacer KOZAN
------ Hatice KATRAN
------ Hatice KATRAN
------ Hikmet ÇİFTÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
---- (I-İ)
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim İMER
------ İbrahim İMER
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İhsan ERTEM
------ İhsan ERTEM
------ İsmail KARA(Karozan)
------ İsmail KARA(Karozan)
---- (K)
------ Köksal KIRLIOĞLU
---- (M)
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Meltem ARAS
------ Meral ADAK
------ Meral ADAK
------ Melahat TEMUR
------ Mevlüde DEMİR
------ Mevlüde DEMİR
------ Miktad BAL
------ Miktad BAL
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ MUSTAFA CEYLAN(Editör)
-------- Mustafa CEYLAN
---------- Mustafa CEYLAN(On Punto Yazıları)(Makaleler)
---------- GÜNE BAKIŞ
---------- TAŞ YAĞMURU(Ceylan'ın kaleminden)
---------- Hakkında Yazılanlar
---------- DİĞER ŞİİRLERİ
---------- Hayatı
---------- Sanatı
---------- Hocaları
---------- Çocukluğu
---------- Gençliği
---------- Özlü Sözleri
---------- Önsöz Yazdığı Kitaplar
---------- Siyasete İlgisi
---------- Bestelenen Şiirleri
---------- Fotoğrafları
---------- Mühendisliği
---------- Düzenlediği Etkinlikler
---------- Konferansları
---------- Yer Aldığı Antolojiler
---------- Kitapları
---------- EZAN SUSMAZ Kitabı içindekiler
---------- "YANDI BU GÖNLÜM"-Hacı Bayram Veli Kitabı içindekiler
---------- TAHİR KUTSİ MAKAL Kitabı İçindekiler
---------- SEĞMEN RUHU Kitabı İçindekiler
---------- TOROSLARIN TÜRKÜSÜ Romanı
---------- Armağan-2(AHMET TUFAN ŞENTÜRK İÇİN NE DEDİLER?)Kitabı içindekiler
---------- Armağan-1(ANILAR KORİDORU İÇİNDE SARIVELİLER)Kitabı
---------- YARALI CEYLAN Şiir Kitabı İçindekiler
---------- PAŞA GÖNLÜM Şiir Kitabı İçindekiler
---------- Kırat Geliyor Kitabı İçindekiler
---------- Her Yönüyle YENİMAHALLE Kitabı
---------- Tarihi ve Folkloruyla Elmadağ Kitabı İçindekiler
---------- Köylerimiz Kitabı İçindekiler
---------- Köyümüz Yeşildere Kitabı İçindekiler
---------- Bayramlar Haftalar Günler Kitabı
---------- Ahmet Tufan Şentürk Kitabı
---------- Halil Soyuer Kitabı
---------- Detanlaşan Köylü İsa Kayacan Kitabı
---------- Abdullah Satoğlu Kitabı
---------- Güzide Taranoğlu Kitabı
---------- Gülendenin Beşiği Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ (2006)Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ(2007)Kitabı
---------- CEYLAN-Tahliller-MAKALELER-Görüşler
---------- Güllük Dergileri
---------- Kapodokya Güneşleri Kitabı
---------- Bir Yanardağ Fışkırması Kitabı
---- (P-R)
------ Rahime KAYA
------ Rahime KAYA
------ Refika DOĞAN
------ Refika DOĞAN
------ Ramazan EFE
------ Ramazan EFE
------ Rengin ALACAATLI
---- (S-Ş)
------ Sabiha SERİN
------ Sabiha SERİN
------ Serap HOCA(Serap ÖZALTUN)
------ Serap HOCA(Serap DEMİRTÜRK)
------ Süleyman KARACABEY
------ Süleyman KARACABEY
------ Serdar AKKOÇ
------ Serdar AKKOÇ
------ Sevgili ÖZBEK
------ Sevgili ÖZBEK
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şükran GÜNAY
------ Şükran GÜNAY
---- (T-U-Ü-V)
------ Turan UFUKTAN
------ Ümran TOKMAK
------ Ümran TOKMAK
---- (Y-Z)
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf Ziya KARAHASANOĞLU
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Yıldız TOKSÖZ
------ Yıldız TOKSÖZ
GÜLCE'YE DAİR
-- GÖRÜŞLER
---- Gülce Nedir?
---- Gülce ve Ozanlık
---- Gülce Manifestosu
---- 5 Hececiler ve Gülce
---- Garip Akımı ve Gülce
---- Fecr-i Ati ve Gülce
---- Hisarcılar ve Gülce
---- Neyzen Tevfik, Aşk
---- Mazmunlar
---- Gülce Ne Değildir?
---- Hece Vezni ve Gülce
---- Serbest Şiir ve Gülce
---- Aruz Vezni ve Gülce
---- Gülce ve Zolal
---- Gülce Tarihinden
---- GÜLCE-(Atölye)-Video Dersler
------ Gülce Etkinlikleri
------ Kurucular Beyanı
------ Gülce 2009
------ Doğru Yaz/Konuş
------ Gülce-2010 Projeleri
------ Gülce-2011 Projeleri
------ Üstad Necip Fazıl'dan
------ Gülce-Aruza Dair
------ Öneriler-Çalışmalar
------ GÜLLÜK DERGİSİ
------ Gülce'ye Öneriler
------ Röportajlar
------ Negatif Bakışlara
------ Aleyhimizdekiler
------ M.E.B' na
---- Gülce'de Mesajlar-Projeler
------ Gülce-Güldeste(1)
------ Destanlarımız
------ Dede Korkut
------ Öncü Kadınlarımız
------ Peygamberlerimiz
------ Nutuk(Gülce)
------ Nutuk(Z.Korkmaz)
------ Kutlu Hanımlar
------ Ozanlarımız
------ NasrettinHoca
------ Yedi Askı
GÜLCE TÜRK ŞİİR AKADEMİSİ
-- Şiir Akademisi
---- Şiir Akademisi
------ HALK EDEBİYATI
-------- DİVAN EDEBİYATI
-------- BATI EDEBİYATI
-------- YENİ TÜRK EDEBİYATI
---- Hece Vezni' ne Dair
---- Şiir Tahlilleri
---- Aruz Vezni' ne Dair
---- Hiciv Tarihinden
---- Ustalardan Şiirler
---- Ustalardan Makale
---- Aramızdan Ayrılanlar
------ Ustalardan Şiirler
-------- A. Tufan ŞENTÜRK
-------- DİLAVER CEBECİ ANISINA
---- Şiir Üstüne (Serbest)
---- Atışma Sayfamız
---- Denemeler-Makaleler
---- Şiirde Dönüşüm
---- Şiir ve Anlatım
-- Türk Edebiyatı Şiir Türleri
---- Şiir Türleri
---- İslâmiyet Öncesi
---- Servet-i Fünun
---- Garip Şiirler
---- Akımlar
---- Edebî Sanatlar
---- Söz Sanatları
---- Şair Padişahlar
---- Şiir Tarihimizden
---- Yıllara Göre Edebiyat
---- Mehmet Nacar
DÜNYA EDEBİYATI
-- Dünyadan Şiir Türleri
---- Burns Stanza
---- Choka
---- Go Vat
---- Catena Rondo
---- Onegin Stanza
---- Canzonetta
---- Bauk Than
---- Rhupunt-Galce
---- Septilla
---- Viator
---- Luc Bat
---- Tritena
---- Pantoum
---- Shakespeare Sonnet
---- Diamonte
---- Villanelle
---- Hutain
---- Hex Sonnata
---- Hexaduad
---- Haynaku
---- Harrisham Rhyme
---- Guzzande
---- Gratitude
---- Glosa
---- Garland Cinquain
---- Fornlorn Suicide
---- DÜNYA EDEBİYATI
---- Dünyadan Destanlar
---- Dünyadan Şiirler
KAYNAKÇA
-- Konularına Göre Şiirleriniz
---- Aşk Şiirleriniz
---- Atatürk Şiirleriniz
------ 23 Nisan Şiirleri
------ Atatürk'e Dair
---- Kahramanlık Şiirleriniz
---- Doğa Şiirleriniz
------ 2009 Yılı Sayılarımıza
---- Taşlama Şiirleriniz
---- Gurbet Şiirleriniz
---- Tasavvuf Şiirleriniz
---- Barış Şiirleriniz
---- Şehir Şiirleriniz
---- Anne Şiirleriniz
------ Babanıza Şiirler
---- Doğum Günü Şiirleriniz
---- Deprem Konulu Şiirler
---- Diğer Şiirleriniz
---- Köşe Yazarlarımız/Makaleler
------ Mustafa CEYLAN
------ Refika DOĞAN
------ Osman ÖCAL
------ Ahmet ÖZDEMİR
------ A. S. ATASAYAR
------ Prof.Dr.İsa KAYACAN
-------- Prof. Dr. İSA KAYACAN
------ Rahime KAYA
------ Harun YİĞİT
------ İlqar MÜEZZİNZADE
------ Sündüz BİGA
------ Nazmi Öner(Şiirler)
------ Nazmi ÖNER(Nesirler)
------ Coşkun KARABULUT
------ Prof.Dr.İsmail YAKIT
------ Prof.Dr.Asım YAPICI
------ Sabit İNCE
------ Muhsin DURUCAN
------ Abdulkadir GÜLER
------ Ünal Şöhret DİRLİK
------ Metanet YAZICI
------ A.Aşkım KARAGÖZ
------ Gazanfer ERYÜKSEL
------ Mehmet GÖZÜKARA
------ Necdet BULUZ
------ Yusuf Özcan
------ Afife Demirtaş
---- Mustafa Ceylan
---- Bizden
-- Video Yağmuru
---- Ozanlar-Şairler
---- Bizden Videolar
---- Rasim Köroğlu
-- Genel
---- SERBEST KÜRSÜ
---- Duyurular
---- Röportajlar
---- Günün Şiiri
---- Günün Nesiri
Edebiyat Biz Platformumuzda
-- Gülce Tv
-- Türk Argo Sözlüğü
-- Edebî Konular Forumu
Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir
Mustafa Ceylan |
Dost Sitelerimiz:
Türkçe Çeviri:
MyBB
Türkiye
Üretici:
MyBB
, © 2002-2025
MyBB Group
-Theme © 2014 iAndrew
Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder