• SiteAna Sayfa
  • Güllük Dergisi
  • Şairlerimiz
  • Arama
  • Üyeler
  • Video
  • Yardım
  • bayrak

Giriş Yap   Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre: Şifremi Hatırlat
 
Gülce Edebiyat Akımı
gulce
Your browser does not support the audio element.

Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi

Google Web'de Ara Sitede Ara
Submit Face book
  • 0 Oy - 0 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Konu Modu
Bahaeddin Özkişi'nin Eserleri Üzerine
Dışarıda Site Yönetimi
Admin
*******
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesaj Sayısı: 12,518
Konu Sayısı: 11,588
 
#1
05/05/2008, 16:14
Bahaeddin Özkişi'nin Eserleri Üzerine Genel Bir Değerlendirme

Nazire Erbay

Bahaeddin Özkişi sanatı, eserleri ve edebi kişiliği ile Türk edebiyatının önemli kilometre taşlarından biri olacakken erken yaşta hayata veda eden sanatçılarımızdandır.
Yazarın ilk romanları, Köse Kadı ve Uçdaki Adam, konusunu tarihten alan ve birbirinin devamı olma niteliğini taşıyan eserlerdir. Sanatçı, Sokakta ile Türk toplum hayatındaki değişimin olumsuzluklarını duyarlı ve oldukça farklı bir kurgu ile ele alır. Eser, yazarın tarihî romanlarından farklı olarak dinî, tarihî ve millî bütün kültürel motifleri içinde barındıran sosyal içerikli bir eserdir. Bahaeddin Özkişi’nin bütün romanlarında konu öncelikli olduğundan, romandaki kurgunun da konuya, temaya göre şekillendiği söylenebilir. Ayrıca Özkişi, ele alacağı konuyu, her üç romanında fazla geniş tutmadan, farklı fikir ve olay açılımları yapmadan, sınırları çizili bir anlatım tarzıyla aktarması dikkat çeker.
Yazar, tarihi eserlerinde bir dönemin genel panoramasını çizmek yerine Osmanlı-Macar ilişkilerindeki özellikle casusluk ve haber alma teşkilatını kurma çabalarını belli bir boyutu ile ele alır. Ayrıca Bahaeddin Özkişi romanında bir tek casusluk olayını ele almaz. Döneme ait birden çok casusu ve casusluk meselesini parça parça işlemeyi tercih eder. Tarihi roman türü içinde Türk kültür ve medeniyeti hakkında detaylı bilgiler vermeyi ihmal etmez.
Yazarın hem tarihî romanlarında, hem de kültür romanı olarak adlandırabileceğimiz Sokakta’da kültürel unsurlara samimi ve sarsılmaz duygularla sahip çıkılması ve onların korunması adına verilen mücadelelerin roman kurgusu içinde anlatımına özen göstermesi önemlidir. Yazarın roman unsurlarını dikkate almayan klasik anlatım tarzından uzak bir tavrı sergilediği eseri, Sokakta’dır. Genel anlamda ise yazar, kısacası her üç romanında da devlet, din, millet, vatan gibi kültürel değerlere gösterilmesi gereken saygıyı ve onlara sahip çıkılmasının gerekliliğini belirgin bir şekilde vurgular.
Sokakta romanı oldukça mütevazı bir hacme sahip olmasına karşın, yazarın ele aldığı konuyu ince işçilikle anlatması, farklı pencereden olay ve insanlara bakması ile özgünlüğünü ortaya koyar. Roman, Türk kültür ve medeniyetine dair verdiği mesajlarını, insan psikolojisinin derinlikleriyle harmanlandığı açılımıyla, değeri yıllarca ölçülemeyecek olan ‘klasikliği’ modern anlatımı ile sergiler. Eser, içinde fantastik, polisiye ve psikolojik unsurları beraberce barındırması bakımından da zenginliğini ispatlar. Yazar, bu romanında meseleyi olağanüstü sembollerden yararlanarak ortaya koyar. Bu anlatım, konuya geniş ve olağandışı bir boyut kazandırırken romanın hem okur açısından sıra dışı olmasını sağlar, hem de teknik/akademik inceleme açısından dikkate değer olduğunu ispatlar. Eserde inancın insanla birleştiği yer, sokaktır. Eskiden var olana sahip çıkmak bu yüzden önemlidir. Fikir, bu daireden düşünülürse, yazarın maziden gelenleri nöbet tutarcasına koruması yine Tanpınar’la benzerlik arz eder.

Yazarın bütün romanlarında dikkat çeken en önemli unsurlardan biri de, hikâyeciliği ile bağlantılı olarak romanın bütünlüğünü bozmayan birbirinden müstakil değişik kısımların, neredeyse birer hikâye olabilecek özellikte olmalarıdır. Yazar, roman kurgusunu parça parça verip ardından kurguda belli bir bütünlük oluşturarak, eserini tamamlar. Bu da her bölümün farklı bir hikâye olabilme ihtimalini güçlendirir. Bu değerlendirmelerle yazarın romanlarının hepsinde ‘iç hikâye’ denilebilecek tarzı, tercih ettiği kanısını da uyanır.
Bahaeddin Özkişi’nin iki hikâye kitabı Bir Çınar Vardı ve Göç Zamanı olay merkezli anlatımı hep ikinci plana atarak hikâyelerini oluşturduğu eserleridir. Özkişi’nin hikâyelerinin hemen hemen hepsinde insanı merkeze alan anlatımlar göze çarpar. Özellikle kısa ebatlı hikâyeler yazan sanatçının eserlerinde insanın herkesten, kimi zaman kendinden dahi sakladığı bazı yanlarının hikâyeleştirildiği görülür. Bunun yanında yazar ince işçiliği ile Doğu- Batı çatışması, aile, kültür, din, tarih gibi konuları sade Türkçesi ile anlatacaklarının detaylarına girmeden ekonomik hikâyeler oluşturmayı başarır. Ayrıca yazar, Sokakta romanında olduğu gibi hikâyelerinde de Batılılaşma sancısının Türk toplumunda açtığı yaraları çok kereler samimiyetle ele almıştır
Yeryüzü denen meçhulde insanın hem kendisinin hem de başkalarının mutluluğu için, bazı değerlerine sahip çıkmasının mecburiyeti yazarın hikâyelerinde ve romanlarında ısrarla vurgulanan konuların başında gelir. Bu durum, Sokakta’da soruşturma yapan Komiser’in ve onun çocukluk arkadaşının ana veya geçmişe ait vurguların merkezindeki kültürel değerlerin, insan odaklı olması ile kendini gösterir. Köse Kadı ve Uçdaki Adam tarihî roman olmalarından kaynaklanan özellikleri ile insanı, tarihî unsurlar içinde değerlendirir. Bu değerlendirmelerde ister Müslüman, ister gayri müslim olsun insana verilen değer, ona duyulan saygı -inancın da etkisi ile- hep hak ettiği şekildedir.
Bahaeddin Özkişi’nin yekûnu oldukça kısa hikâyelerindeki kahramanlar, Türk-sosyal hayatı içinde sıklıkla rastlanabilecek nitelikte, sıradan insanlardır. Yazarın bütün eserlerinde genel olarak kahramanlar şöhretleri, güzellikleri, servetleri yahut onları diğer insanlardan farklı kılacak herhangi özellikleri ile yer almazlar. İlk bakışta sıradan insan olma özelliği gösteren kahramanların çoğu duygu dünyaları, olgunlukları, vatana, dine, millete farklı bakışları, özetle hayatı ve insanları değerlendirmedeki farklılıkları ile toplumdan kolaylıkla sıyrılan insanlar olarak esere girerler. Hikâyelerdeki kahramanlar, çoğunlukla ya yazarın kendisi yahut çevresinde gördüğü, beraber yaşadığı insanlardır. Kişiler hisleri, hayalleri, idealleri ve ülküleri oranında anlam kazanır. Bu durumu, yazarın romanlarında yer alan kahramanların özel hayatlarının, şahsî hislerinin yahut ideallerinin verilmemesi ile bir kere daha gösterir.
Kısaca ele almak gerekirse, Özkişi’nin hikâyelerindeki konular olağanüstü, bilinmez, sıra dışı nitelikler taşımazken, yazar konuyu işleyişi ve insan ait halleri değerlendirişi ile bir anlamda olağanüstülüğü yakalar. Türk insanı kültürü, yaşayışı ve hissedişi ile yazarın eserlerine yansır. Ölüm, gelenek, din, çocukluk hatıraları, geçmiş, arkadaşlık, fedakârlık, pişmanlık, hüzün, zaman kavramının insandan insana değişimi vb. kısaca insanî bütün haller yazarın hikâyelerinin genel anlamda ortak konularıdır.
Bahaeddin Özkişi’nin hikâyelerinde zaman kavramı, sınırlı sayıdaki hikâye hariç, klasik hikâyelerde yer alan zaman kavramından çoğu zaman farklılık arz eder. Yazar bazen ‘anın’ hikâyesini anlatırken, bazen hayallerdeki, düşlerdeki zamanı anlatır bazen de zaman kavramına hiç ihtiyaç duymaz. Özellikle kendine ait ‘ben’i hikâyedeki kahraman yardımı ile açığa çıkarmaya çalıştığı zamanlarda yaptığı çok çok kısa yolculuklarla zamandaki atlamalara dikkat çeker. Öyle ki yazarın bütün hikâyelerinde kesinlikle belli bir tarih ve zamana ait bir veri bulmak zordur.
Bahaeddin Özkişi’nin hikâyelerinde zaman kavramı gibi mekân da, ihmal edilen unsurlar arasında yer alır. Yazar için önemli olan hikâyede verilecek olan mesaj, anlatılacak olan konu ve bunlarla bağlantılı olarak duygular öncelikli olduğundan mekâna ait uzun tasvirleri ya da olayın geçtiği yeri detayları ile verme söz konusu değildir. Yazarın üslubundaki bu özelliğin, daha açık bir ifade ile hikâyedeki konu ve konu ile bağlantılı olarak insana ait ruh halleri o kadar mükemmel ortaya konur ki, hem zaman kavramının hem de mekânın eksikliğinin hikâyelerde önem arz ettiğini söylemek yanlış olur.
Yazarın hikâyeleri konuya odaklı olduğundan kahraman sayısı oldukça azdır. Yazara göre önemli olan bu kahramanların tek tek hissedişleri ve duyuşlarıdır. Bu özellikleri ile hikâyelerdeki kahramanlar sıradan insanlardan farklılık arz eder. Yazar, ayrıca hikâyelerinde genellikle ‘asıl kahraman’ denebilecek karakterde belli ve özel kişi/kişileri merkez alan hikâyeler yazmaz.
Buradan genel olarak Bahaeddin Özkişi’nin sanat anlayışında, doğruyu ve güzeli aramanın/anlatmanın esas olduğu yorumu yapılabilir. Yazar bu mecburiyeti farklı, vazgeçilmez ve büyük konularla yapmaz. Hikâyelerinde konu seçiminde çok zorlanmadan kendini, çevresini anlatırken, aynı tabiiliği ve sadeliği dil kullanımında da gösterir. Bunların dışında yazar, kültür ve medeniyete ait bazı durum ve halleri aktarırken özellikle fantastik anlatımları tercih eder. Bahaeddin Özkişi’nin sanatçı kişiliği içinde romanda kullandığı dil ve anlatımın kendine özgü olduğunu söylemek yerinde olur. Yazar, romanlarda daha çok hikâye edici bir anlatım tarzını tercih eder. Bu anlatım şeklini ise romanlarda bilgi verme, özetleme yahut doğrudan yazar-anlatıcıyı vesile kılarak yapar. Eserlerde diyalogun az yer alışının sebeplerinden biri de bu anlatım tarzlarıdır.
Bahaeddin Özkişi’nin eserlerindeki kompozisyon için de söylenmesi gereken en önemli husus; yazarın hem hikâyelerinde, hem de romanlarında eser kurgusunda kullanılan başlangıçların ve bitişlerin benzerlik göstermesidir. Yazar klasik anlamda geliştirilen giriş, gelişme ve sonuç bölümlerini hep ikinci plâna atar ya da hiç kullanmaz. Ayrıca bu bölümler için de eser kurgusunda herhangi bir hazırlık yapmaz. Özellikle hikâyelerde aniden başlayan olay, durum ya da hal benzer şekilde neticelendirilir. Yazar, anlatacaklarını kendi ifadeleri ile sonuçlandırmak yerine, okura bu geçiş ya da geçişleri hissettirmeyi tercih eder. Hikâyelerde uzun tasvirler yer almasa da yapılan az sayıdaki tasvirde de izlenimlere ve duyulara odaklı ifadelerin çokluğu dikkat çeker. Yazar, aynı şekilde hikâyelerinin genelinde belli ve kesin sonuç bölümleri oluşturmaktan hatta sonucu ima eden ifadelerden imtina eder.
Bahaeddin Özkişi’nin sanatlı anlatımının içinde en dikkat çekici unsur, değişik varlıklarda yaptığı teşhistir. Yazar, varlıkları kişileştirmeyi romanlarında olduğu gibi hikâyelerinde de benzer şekilde çokça kullanır. Bunlarla beraber yazarın, eşyanın derununa nüfuz etme ve ona farklı, geniş manalar yüklemesi ve farklı kültürlerin ışığında hikâyeler vücuda getirmesi önemlidir. Yazarın hikâyelerinde kahramanlarının ruh hallerini tahlil etmeye, onları sembollerle anlatmaya yönelik kapalı bir üslup kullanmayı tercih ettiği görülür. Bu özelliği ile de Özkişi’nin kalıplaşmış, düz anlatımdan kaçtığı söylenebilir. Yazar, daha çok insanı ruh halleri ve fikirleri ile anlatmayı tercih ettiği için bütün eserlerinde insan ruhuna ait haller hak ettiği şekildedir.
Bütün bunlara ilaveten yazarın edebi anlamda, tırnak içinde belirtebileceğimiz bir sanat anlayışına rastlanmaz. Fakat yaptığımız değerlendirmelerden yola çıkarak, Bahaeddin Özkişi’nin toplumun içinden insanları ve olağan durumları anlatırken –özellikle hikâyelerinde- kapalı ve sanatlı ifadelerden faydalanması sıradan bir dille, sanat yapma ve böylece topluma hizmet etme fikrinden ziyade, sanatlı bir anlatımla topluma yön verme ideali olabileceğini akla getirir.

Kaynak:www.ilesam.org.tr
Alıntı  
Tweet      
     


Digg   Delicious   Reddit   Facebook   Twitter   StumbleUpon  


Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir

Mustafa Ceylan |
  •  
  • Yukarı dön  
  • Lite mode  
  •  Bize Ulaşın


Dost Sitelerimiz:

Türkçe Çeviri: MyBB Türkiye
Üretici: MyBB, © 2002-2023 MyBB Group-Theme © 2014 iAndrew

Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder