• SiteAna Sayfa
  • Güllük Dergisi
  • Şairlerimiz
  • Arama
  • Üyeler
  • Video
  • Yardım
  • bayrak

Giriş Yap   Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre: Şifremi Hatırlat
 
Gülce Edebiyat Akımı
gulce
Your browser does not support the audio element.

Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi

Google Web'de Ara Sitede Ara
Submit Face book
  • 0 Oy - 0 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Konu Modu
Berlin'de İkinci Gün
Dışarıda Nazmi Öner
Yetkili Şair
***
Üyelik tarihi: Jan 2009
Mesaj Sayısı: 117
Konu Sayısı: 113
 
#1
25/12/2015, 15:31
Sabah uyanınca saate baktım 06.30’du. Odada 4 kişiyiz. Karşımdaki ranzanın üstünde hippi kılıklı bir oğlan ve somyaların alt katlarında da iki genç kız var. Onlar uyuyor. Onları rahatsız etmemek için 07.30’u bekledim. Sonra sessizce odadan çıkıp lobiye inerek, bir kahvaltı yapıp dışarı çıktım. Resepsiyondaki kız, otelden çıkınca sola dön 300 metre yürü, metroya varınca U8’e bin iki istasyon sonra Alexanderplatz Meydanına varırsın demişti.

Bu meydan genellikle Eski Berlin’i gezmek için bir başlangıç noktası gibiydi. Meydanda ilginç bir çeşme ve TV kulesi var. Kuleye çıkış ücretli. Ayrıca bu tür kulelere çıktığın zaman gerçek anlamda bir çekim yapmak için, video kameranı bir noktaya yerleştirip kulenin 360 derecelik tam bir tur atmasını beklemek gerek. Bu da genelde bir saat alıyor. Sydney ve Kambera’da çıktığım kulelerde de bu süreyi bekleyemeden 15-20 dakikada çekimlerimi yapıp inmiştim.
Meydanda kısa bir tur attıktan sonra Nevşehirli bir dönerci buldum. Berlin’de görmek istediğim yerleri söyledim. “Hepsi de bu cadde üzerindedir. Doğruca bu caddeden ilerle. Sonunda da sağda Parlamento binasını görürsün” dedi.
Söylediği gibi cadde üzerinde 200 metre gitmeden solda bir kilise göründü. Buradan 30-40 metre gitmeden sola dönünce Kilisenin arkasına düşen büyük bir çeşme gördüm. Neptün Çeşmesiymiş. Roma çeşmelerini andıran Neptün Çeşmesi çok güzel heykellerle donatılmıştı.
Buradan tekrar ana caddeye çıkıp biraz ilerledikten sonra sağda Berliner Dom göründü. Çok güzel bir kanalın kenarında, oldukça görkemli ve estetik bir yapıydı. Ve tam karşısında da müzeler adası vardı. Ben önce müzeler adasına girip burada 4 saatte üç müze gezdikten sonra Dom’un önüne geldim. Fotoğraflarını çektim. İçeri giriş ücretliydi. Zaten bedava da olsa gezecek halim kalmamıştı.
Dom’un önündeki parkın sağında da güzel bir yapı vardı. Buradan yine ana caddeye çıkarak ve karşıma çıkan tarihi yapıların fotoğraflarını çekerek ilerlemeye devam ettim. Bir süre sonra Deutsches Historisches Museum’un önüne geldim. Girmeye niyetlendiysem de tüm zamanımı müze gezmekle geçirirsem Berlin’i gezmeye vakit kalmayacak düşüncesiyle vazgeçtim.
Ve Berlin için iki günün çok az olduğunu fark ettim. Keşke Prag için bir gece ayırıp burada üç gece kalsaymışım dedim. Çünkü Prag küçük ve gezilecek yerleri birbirine yakın olduğu için bir günde gezmek mümkün. Fakat Berlin’de birkaç tane merkez olup ben bunlardan sadece birisini gezebileceğim.
Bundan sonra yolun devamında çok güzel, tarihi yapıları, heykelleri izleyerek ilerlerken çok yorulmuştum. Brendenburg kapısına yaklaştığım bir anda bulvarın ortasında bir dönerci çıktı karşıma. Zaten yemek de yememiştim. Aç susuz ve yorgundum. Sohbete de ihtiyaç vardı. Giresun Görele’li dönerciyle ortak noktalarımız da vardı. Çünkü ben de iki yıl Giresun Keşap’ta çalışmıştım. Yiyip içerken bir taraftan da sohbet ettik.
İlginçtir burada görüştüğüm Türklerden ilk kez Recep Tayyip Erdoğan’ın politikalarını eleştiren birisine rastladım. Çünkü burada görüştüğüm insanlar genellikle, Almanya ve Amerika’nın Erdoğan’ı çekemediğini fakat Erdoğan’ın bunlara kahramanca rest çektiğini falan düşünüyorlar. Bu dönerci ise Türkiye’nin durumunu hiç beğenmiyor ve geri dönmeyi de düşünmüyordu.
Yemek ve sohbetle dinlendikten sonra Berlin’in simgesi olan yapılardan Brendenburg kapısına geldim. Yapımı 1791’de tamamlanan kapının yan gözlerinden trafik akarken, orta gözler yaya trafiğine ayrılmıştı. Burada bulvarın ortasındaki alan genişleyerek bir meydan halini almıştı. Kapının fotoğrafını çekerken, kapının önünde kendi fotoğrafımı da çektirdim. Bunu neden diyorum derseniz fotoğraf çekmeye bir başladım mı, kendi fotoğrafımı çektirmeyi unutuyorum. Hatta gezdiğim bir yeri fotoğraflarken bazen hiç kendi fotoğrafımın olmadığını sonradan fark ediyorum.
Kapıyı geçince sağa dönerek parlamento binasına gittim. Oldukça güzel ve tarihi bir binaydı. 19. Yüzyıl sonlarında hizmete giren bina 2. Dünya Savaşı sonuna dek Alman Parlamentosuna hizmet verdiyse de savaş sonrası Berlin Doğu Almanya toprakları içinde kalınca Başkent Bon’a taşınmıştı. Fakat 1991’de iki Almanya’nın birleşmesinden sonra Berlin yine başkent olmuş ve Reichstag olarak anılan bu bina yeniden parlamentoya hizmet vermeye başladı. Yapının mimarisi kadar, tepesindeki cam kubbe de ilgi çekmektedir.
Parlamento binasının önündeki çayırlık alanda insanlar yatıp, oturuyor, gezip oynuyor. Koruma, polis vs karışan kimse yok. Ben de burada biraz dinlendikten sonra tekrar ana caddeye çıkmak için büyük bir parkın içine daldım. Park caddenin öbür tarafında da devam ediyordu.
Caddeyi geçerken Brendenburg kapısına bir de bu taraftan bakıp fotoğrafını çektim. Yolun devamında iki km kadar ilerde yüksek bir anıt daha görünüyordu. Napolyon Anıtı dediler.  Fakat dört saat müze gezdikten sonra oraya kadar yürümeyi göze alamadım.
Brendenburg kapısının sağında Parlamento binasının konumu ne ise solundaki Yahudi anıtının konumu da hemen hemen aynıydı. Holocaust Memorial  denilen 15-20 dönüm genişliğindeki bir alana dikdörtgen prizma şeklinde ebatları yaklaşık aynı, fakat yükseklikleri farklı sembolik mezarlar yapılmış. Geniş bir alanda yüzlerce temsili mezar gibi görünse de sanırım katledilen milyonlarca Yahudi için çok yetersiz.
Mezarların bulunduğu meydandan geri dönüşe geçtim. Fakat bu cadde geldiğim caddenin 200 metre kadar solunda ona paralel bir caddeydi. Bir süre bu paralelliği koruyarak, Alexsanderplatz’a dönmeye çalıştıysam da, gördüğüm her güzel yapıdan tarafa saparken, paralellik kayboldu.
Burada iki tarafında iki güzel ve büyük kiliseyle aralarında Konzerthaus Berlin binası ve önündeki meydana geldim. Oldukça güzel ve tarihi yapılardı. Bundan sonrasında nerede olduğumu ve nereye gittiğimi düşünmeden rastgele bir saat kadar daha yürüdükten sonra Alexsanderplatz’dan çok uzaklaşmış olduğumu fark ettim. Hatta dikkatlice bakınca dün geldiğim otobüs garajı civarına geldiğimi anladım. Buradan dönüşü dünden biliyordum. Önce U12 sonra da U2’ye binerek Alexsander Meydanına vardım. Nevşehirli Dönercide akşam yemeğimi yedikten sonra otele döndüm.
 
( c) Bu şiirin (yazının) her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Alıntı  
Tweet      
     


Benzeyen Konular
Konu: Yazar Cevaplar: Gösterim: Son Mesaj
  Prag'da İkinci Gün Nazmi Öner 0 624 13/01/2016, 11:13
Son Mesaj: Nazmi Öner
  Berlin'de Bergama Müzesi Nazmi Öner 0 684 27/12/2015, 11:37
Son Mesaj: Nazmi Öner
  Berlin, Prag ve Nürnberg Gezisi Nazmi Öner 0 728 23/12/2015, 17:41
Son Mesaj: Nazmi Öner

Digg   Delicious   Reddit   Facebook   Twitter   StumbleUpon  


Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir

Mustafa Ceylan |
  •  
  • Yukarı dön  
  • Lite mode  
  •  Bize Ulaşın


Dost Sitelerimiz:

Türkçe Çeviri: MyBB Türkiye
Üretici: MyBB, © 2002-2023 MyBB Group-Theme © 2014 iAndrew

Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder