SiteAna Sayfa
Güllük Dergisi
Şairlerimiz
Arama
Üyeler
Video
Yardım
Giriş Yap
Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Şifremi Hatırlat
Beni Hatırla
Your browser does not support the audio element.
Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi
Web'de Ara
Sitede Ara
0 Oy - 0 Yüzde
1
2
3
4
5
Konu Modu
BİZİM KADINLARIMIZ
Nazende GÜLİSTAN
Yetkili Şair
Üyelik tarihi:
Aug 2014
Mesaj Sayısı:
88
Konu Sayısı:
28
#1
13/10/2014, 09:45
[/i]
BİZİM KADINLARIMIZ
Kadın dünya hayatına açılan kapının hikmetle süslü anahtarıdır.
Yaradılış gayesini tam olarak idrak edemeyenler ve bu gayedeki hikmetleri anlayamayanlar kadını hep eksik, aciz ve yarım olarak görmüşlerdir. Âdem ile Havva’nın yaratılışındaki erkeğin önce, kadının sonra yaratılmasını bile bir tamamlayıcılık unsuru olarak değil de bir üstünlük unsuru olarak algılamışlardır. Hatta cennette yasak meyveyi yediren, akıl çelen, kandıran ve cennetten kovulma vesilesi sayılan kadın asıl hikmeti göremeyen zihinlerde hep suç sebebi sayılmıştır.
Oysaki insanlığın devamı kadınla süregelmiştir. Allah kadını ruhen ve bedenen çok hassas yaratmasına rağmen manen o kadar güçlü ve sabırlı kılmıştır ki erkeğe göre; işte bir bebeğin oluşumunu vücut gelişimini doğuncaya kadar geçen süreyi dahi kadının sığınak olan bedenine yüklemiştir. Çünkü bu çetin yükü ancak kadının kaldırabileceğini biliyordur Yaradan. Kadın anaç yapısıyla kazıldıkça, hırpalandıkça yine de yeşermeye ve yeşertmeye devam etmiştir. Adeta bire bin veren tohum ve bereketli toprak gibidir kadının yapısı. Gereken koşulları sağladığınız takdirde verim katlandıkça katlanır. Böyle bakabilmelidir kadına. Her işi üstlenebilecek zeka ve kabiliyete sahiptir kadın.
Öyle ki yakın tarihimizde kurtuluş mücadelesinde cephede ve cephe gerisinde yokluklar acılar içinde dahi gözyaşlarını içine akıtıp büyük bir onurla, azmiyle, sabrıyla, fedakârlığıyla zaferler kazanılmasında kadının üstlenmiş olduğu vazife tüm dünyaya örnek olacak türdendir.
Yirminci yüzyılın başlarında tüm Avrupa’ da savaş sırasında ve sonrasında kadın erkek ilişkilerinde değişimlerin olduğu çeşitli araştırmalarla vurgulanmıştır. Kadınlar aktif olarak savaşın içine dâhil olmuşlardır bu da toplumsal yapının yeniden oluşturulmasına neden teşkil etmiştir. Fakat yine de kadın hep bir adım geride kalmıştır. Ancak bu savaş kadınların desteği olmadan kazanılmazdı çünkü cephe gerisindeki tüm işlerin çoğu da kadınlara kalmıştı fabrikalarda, atölyelerde, tarlada üretimi bir şekilde devam ettirmek gerekiyordu.’’Osmanlı zamanında İttihat ve Terakki Fırkasının iktidar olduğu dönemde ve Birinci Dünya Savaşı sırasında Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın öncülük etmesiyle İstanbul’da 1918 yılında Osmanlı Kadınları Çalıştırma Cemiyeti İslamiyesi kurulur. Bu cemiyet aracılığıyla kadınlar gönüllü askere alınır maaş bağlanır hatta bekar olanlara evlilik konusunda yardımcı ve destek olunur.’’1
İşte bu kadın hareketlenmesinin resmiyete dökülmesinin ilk aşamalarıdır. Sonra en büyük yeniliği ve hakları Büyük Önder Mustafa Kemal sunar.
Medeni Kanun’la kadınlara toplumsal açıdan bazı haklar tanınmış fakat siyasal açıdan pek bir değişiklik olmamıştır.
Atatürk’ün yapmış olduğu girişimler neticesinde, Türk kadınlarının iktisadi ve siyasal yaşama katılımlarının sağlanabilmesi açısından bir dizi değişiklikler yapılmıştır. Kadınlara, 1930 yılında belediye seçimlerinde seçme, 1933 yılında çıkarılan Köy Kanunuyla muhtar seçme ve köy heyetine seçilme, 1934’te Anayasada yapılan bir değişiklikle milletvekili seçme ve seçilme haklarının tanınmasıyla, Türk kadını layık olduğu değere kavuşmuştur. Kadınlara tanınan bu hakların o yıllarda birçok Avrupa devletlerinde bile bulunmayışı, Atatürk’ün kadın haklarına verdiği değer ve önemi en güzel şekilde ortaya koymaktadır.
Bu konuda yapılan yasal düzenlemeler, Türkiye Cumhuriyeti’nde toplumsal alanda yapılan en önemli yeniliklerdendir ve birçok Avrupa ülkesinden de daha önce gerçekleştirilmiştir. Fransa ve İtalya’da kadınlara 1946’da, İsviçre’de ise 1971’de seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır.
Atatürk’ ün Türk kadınına beslediği sevgi ve saygı, Kurtuluş Savaşı’ ndaki gözlemleri ile iyice perçinleşmiştir. 1923 yılında Konya’ da yaptığı bir konuşmada, bu hissiyatını büyük bir içtenlikle dile getirir.
“Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim, diyemez. Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken, kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o ilahi Anadolu kadını olmuştur. Bundan ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı, şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim.”2 Der.
Tarihe Kurtuluş Mücadelesinde gösterdikleri kahramanlıklarla adını yazdıranlardan bir kısmı şöyledir:
1. NENE HATUN
1857-1955
Erzurum’un Pasinler ilçesine bağlı Çeperler Köyü’nde dünyaya gelen Nene Hatun,henüz 20 yaşında bir gelinken 1877-1878 yılları arasında yapılan Türk-Rus Savaşı’nda (93 Harbi) Aziziye Tabyası’nı sopayla,taşla, kazma, kürekle savunanlara katılarak cesurca savaştı.Daha sonra oğlunu Çanakkale Savaşı’nda şehit verdi. 1954 yılında 3. Ordu Müfettişi Orgeneral Nurettin Baransel Paşa’nın gayretleriyle kendisine “3. Ordunun Nenesi” ünvanı verilip, cüzi de bir maaş bağlandı ve 1955 yılında anneler gününde “Yılın Annesi” seçildi. Erzurum manevraları sırasında Amerikan Generali Ridgway bu yüce insanın elini öptü. Nene Hatun bir kahramanlık ve analık sembolü olarak 98 yaşına kadar yaşadı.
HALİDE ONBAŞI (EDİP ADIVAR)
(1884-1964)
1919'da Sultanahmet Meydanı'ndaki mitingde halkı işgallere karşı uyandırmak için yaptığı etkili konuşma sonrası hakkında tevkif kararı çıktı.1920'de Anadolu'ya kaçarak Kurtuluş Savaşı'na katıldı.İstanbul Hükümeti tarafından Mustafa Kemal ile birlikte hakkında ölüm kararı verilen altı kişiden biriydi. Mustafa Kemal onu Garp Cephesine tayin etti. Kendisine önce “onbaşı” , sonra da “üstçavuş” rütbesi verildi. Savaşı izleyen yıllarda Cumhuriyet Halk Fırkası ve Atatürk ile siyasal görüş ayrılığına düştü. 1917'de evlenmiş olduğu ikinci kocası Adnan Adıvar ile birlikte Türkiye'den ayrıldı. 1939'a kadar dış ülkelerde yaşadı. 1939'da İstanbul'a dönen Adıvar 1940'ta İstanbul Üniversitesi'nde İngiliz Filolojisi Kürsüsü Başkanı oldu, 1950'de Demokrat Parti listesinden bağımsız milletvekili seçildi. 1954'te istifa ederek evine çekildi ve 1964'te öldü. Değerli kahramanımız Kurtuluş Savaşını ve Türk kadınlarının mücadelesini anlatan ve Türk klasikleri arasına giren pek çok esere imza atmıştır.
NEZAHAT ONBAŞI
Eşini yitiren 70. Alay Komutanı Hâfız Hâlid Bey, 8 yaşındaki kızı Nezahat'ı kimseye emanet edemeyip, yanına almıştı. Küçük Nezahat Çanakkale cephesinde muharebe havasına alışmış, Alay İzmit'e nakledildiğinde talimlere katılarak mükemmel at binmesini, silah kullanmasını öğrenmiş ve 12 yaşında "onbaşı" rütbesini almıştı. Babasının yanında cepheden cepheye koşmuş, çarpışmalara girmiş ve 100'den fazla düşman askeri öldürmüştü.
Nezahat Onbaşı 30 Ocak 1921 yılında T.C.’nin İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmesi önerilen ilk vatandaşıdır ve bu öneri TBMM’ de hararetle kabul edilmiş, ancak Kurtuluş Savaşı’nın hengâmesi içinde işleme konulamamış, daha sonra da kararın yerine getirilmesi unutulmuştu. TBMM’nin “Şükran Belgesi’ne” 65 yıl sonra 78 yaşında bir nine iken kavuşmuştu.
Hak yerini bulmuştu yani.
ŞERİFE BACI
1921 yılı Kasım ayında İnebolu'ya önemli miktarda savaş malzemesi gelmişti. Malzemenin bir an önce Kastamonu'ya iletilmesi gerekti. Cepheye gidemeyip de köylerinde kalan yaşlılar sakatlar, kadınlar, Menzil komutanlığının malzeme taşınması haberi üzerine kağnılarla yola çıktı. İnebolu'dan kağnılara yüklenen cephaneler Kastamonu'ya doğru yol aldı. Bu cephane kollarında hep kadınlar vardı. Bunlardan biri de Şerife Bacı idi. Şerife Bacı top mermileri ıslanmasın diye kazağını mermilerin üzerine örtmüş, yavrusu ölmesin diye üzerine abanmış ve soğuktan ölmüştü, ama ölene kadar vücut sıcaklığını yavrusuna vermişti. Bugün Kastamonu'da şanına layık güzel bir anıtı var (yandaki resim_ Şehit Şerife Bacı Anıtı). Kastamonulular şehit Şerife Bacı’nın adını her yerde yaşatıyorlar.
Onların gösterdiği fedakârlığı bizler yapabilir miyiz diye sormak lazım?
FATMA SEHER ERDEN
(ERZURUMLU KARA FATMA)
1888’de Erzurum’da doğdu. Subay Suat Derviş Bey ile evlenip Balkan Savaşı’na katıldı.I. Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesine gitti.1919'daki Kongre günlerinde, Mustafa Kemal'le bizzat görüşebilmek için Sivas'a gitti.Bu görüşmenin ardından, Milis Müfreze Komutanı olarak Batı Cephesinde görevlendirildi. 300 kişiyi aşkın birliği ile Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde Mehmetçikle birlikte destanlar yazdı. Büyük Taarruz’un ilk günlerinde General Trikupis‘in birliğine esir düşmüşse de, kaçarak yeniden müfrezesinin başına geçmişti.Kahraman kadın Kurtuluş Savaşı’ndan sonra “üsteğmen” rütbesi ile emekli oldu. Emekli maaşını Kızılay’a bağışladı. (Asalete bakar mısınız?)1954 yılında TBMM kendisine yeni aylık tespit etti.
HALİME ÇAVUŞ (KOCABIYIK)
Kastamonulu Halime Çavuş, uzun yıllar Halim Çavuş zannedildi. Kurtuluş Savaşı’na giderken erkek kılığına girdi, erkek gibi traş oldu, saçını kazıttı ve kimseye kadın olduğunu söylemeden Türk askerinin arasına karıştı. Gün geldi savaş bitti, ancak o ne asker üniformasını çıkardı ne de her sabah traş olmaktan vazgeçti. Savaş sonrası Mustafa Kemal Paşa tarafından Ankara’ya çağrıldı. O’nun “ Seni yollamıyorum, bizim kızımız ol” önerisine “Annem babam beni bekler” şeklinde cevap veren Halime Çavuş, “Ben ana-babaya itaatli evlada saygı duyarım” diyen Mustafa Kemal Paşa tarafından çeşitli hediyeler verilerek tekrar evine yollandı ve kendisine maaş da bağlandı.
HAFIZ SELMAN İZBELİ
Kastamonu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Kadınlar Kolu kurucularından ve Kastamonu’da ilk kadın meclisi üyesi, sıkı bir Atatürk hayranı ve kendi deyimiyle bir “Cumhuriyet kadını” idi…Kurtuluş Savaşı sırasında Kastamonu’ da ki kadınları toplamış, asker için çorap, kazak, fanila ördürüp cepheye göndermişti. Asker Kastamonu’ya geldiğinde hepsini yolda karşılayıp doyurmuştu. Mustafa Kemal’in Kastamonu’ya geldiği sırada İzbeli Konağı’nı ziyaret ettiği ve karşılıklı kahve içtikleri söylenmektedir.
GÖRDESLİ MAKBULE HANIM
1921’de eşi Ustrumcalı Ali Efe ile birlikte Milli Mücadelede çete savaşlarına katılmıştı. 17 Mart 1922’de Akhisar Sungurlu hududu üzerinde bulunan Koca Yayla’da elinde silah düşmanla en ön safta savaşırken başından vurularak şehit edilmişti. Henüz 21 yaşındaydı.
ÇETE EMİR AYŞE
Yunan askeri Aydın’a doğru geldiğinde iki arkadaşı ile birlikte Menderes’in diğer tarafına geçmeye çalışan Emir Ayşe, arkadaşlarının kayıktan düşüp boğulması sonucunda geri dönmüş ve Çanakkale’de ölen kocasından kalan tek hatıra elmas küpelerini bozdurup kendine bir tüfek almış, dağa çıkmış, Yörük Ali Efe’ye katılmıştı. Aydın’ın kurtuluşu olan 7 Eylül tarihine kadar Yunanlılarla savaşmıştı. Savaş sonrası Atatürk İstasyon Meydanı’nda Çete Emir Ayşe’nin de aralarında bulunduğu kahramanlara İstiklal Madalyası takmıştı. “Savaştım Yunana karşı, elimde kalan en değerli şey Atatürk’ün göğsüme taktığı İstiklal Madalyasıdır” demişti.
TAYYAR RAHMİYE
Adanalı Rahmiye Hanım 9.Tümenin 1920 yılında Fransızlar ile yaptığı muharebeye müfrezesiyle katılmıştı. Başlıca görevi, keşif ve cephe gerisinde kundakçılık yapmaktı. Osmaniye yakınındaki demiryolu tünelini o patlatmıştı ve bölgedeki düşmanın cephane ikmalini büyük sekteye uğratmıştı. 1920’de Fransızlara karşı harekete geçildiği sırada askerlerde bir duraksama olunca “Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da siz erkek olarak yerlerde sürünmekten utanmıyor musunuz?” demiş ve aynı muharebede ateş hattında kalan iki arkadaşını korumak için ileriye atıldığında şehit olmuştu.
TARSUSLU KARA FATMA (ADİLE ONBAŞI)
Asıl adı Adile olan, Adile hala, Adile Onbaşı diye bilinen kahraman silah arkadaşları arasında “Kara Fatma” olarak anılırdı. 8-10 kişilik milis kuvvetiyle Afyon Savaşı’na katılmış, Tarsus’un kurtarılmasında da büyük yararlılıklar göstermiştir.
KILAVUZ HATİCE
Adana’da Fransızlara karşı verilen mücadelede yer alan ve milis kuvvetlerine katılan Kılavuz Hatice, 8 Mayıs 1920’de milli kuvvetler Pozantı’da taarruza başladığında, kritik bir duruma düşen Fransızları kandırarak kılavuzluk etmişti. Hatice, kılavuzluk yaptığı Fransızlara yanlış yol göstererek Kar boğazı’ na sokmuştu. Boğazda sıkışan Fransızlar, Türk askerine esir düşmüştü.
SAİME HANIM
Milli Mücadele döneminde 15 Mayıs 1919’da Kadıköy’de düzenlenen mitingde yer almış, mitingden sonra tutuklandıysa da kaçarak mücadeleye katılmış, yaralanmış ve İstiklal Madalyası almıştı. Savaştan sonra İstanbul Lisesinde edebiyat öğretmenliği yapmıştı.
YİRİK FATMA
Gaziantep’te Fransızlara karşı verilen savaşta (1920/1921) çete teşkilatına katılmak isteyen Yirik Fatma gelmesini istemeyenlere karşı «Benim kanım, sizinkinden daha mı şirindir?» cevabını vermiş ve çetecilerle birlikte yola çıkmıştı.
NACİYE HANIM
20 Mayıs 1919 tarihinde İstanbul Üsküdar’da düzenlenen mitinge katılan ve söz alan kahramanımız bu mücadelede kadınların da erkeklere yardım edeceği konusunda teminat vermişti.
FAİKA HAKKI
1919’un Kasım ayında Erzurum Kız Lisesi Müdiresi Faika Hakkı, Muradiye Camii’nde toplanan kadınlara hitaben yaptığı konuşmada, onları etkin protestolarda bulunmaya çağırmıştı. Onun teklifi ile İstanbul’u işgal etmiş olan İtilaf kuvvetleri temsilcilerine ve ABD Senatörlerine tepki telgrafları çekilmişti.
SULTAN HANIM
Adana bölgesinde çarpışan partizan müfrezesi geçici olarak Toros Dağlarından geri çekilirken, inekleriyle beraber onlara katılmış, çete dağda kaldıkça ineklerinin sütüyle onları beslemişti. Müfrezedekiler onu sevgiyle “anne” diye çağırmıştı.
SÜREYYA SÜLÜN HANIM
Van doğumlu Süreyya Hanım Erek kasabasında 500 kişilik bir çeteye katılmış, 1,5 aylık bir çatışmadan sonra yaralanınca Erzurum’a dönmüştü.
NAZİFE KADIN
9 Mart 1922’de Çanakkale Bigadiç civarını kuşatan Yunan ordusu Komutanı Nazife Kadın’dan bilgi istemiş, ancak o bilmediğini, bilse bile asla söylemeyeceğini ifade etmiş, bunun üzerine Yunanlılarca fırına atılarak şehit edilmişti.
DOMANİÇLİ HABİBE
Kurtuluş Savaşı sırasında cahil evladının düşmana yol gösterdiğini duyunca İnegöl’e inmiş, bir kurşunla oğlunu yere serip ardına bakmadan geldiği dağlara geri dönmüştü.
SATI ÇIRPAN
Millet mekteplerinde okuma yazmayı öğrenen Satı Hanım, Kurtuluş Savaşı’nda cepheye sırtında mermi taşımıştı. 1934 yılında Atatürk’ün kadınlara seçme ve seçilme hakkı vermesiyle meclise giren ilk 18 kadın milletvekilinden biri olmuştu.
BİTLİS DEFTERDARININ HANIMI
Kahramanmaraş’ta düşmana karşı verilen mücadelede en fazla yararlılık gösterenlerin arasında bulunmaktaydı. Kayabaşı Mahallesi’nde 8 düşmanı öldürmüş, daha sonra erkek elbisesi giyerek milis kuvvetlerine katılmıştı.
İnönü Savaşlarına Katılan ve Madalya Alan 12 Kadından İsimleri Tespit Edilenlerli kızı Alime, Hacı Osman kızı Fatma, Besim kızı Şükriye, Musa kızı Fatma, Veli Onbaşı kızı Ayşe, Molla İbrahim kızı Fatma, Ali kızı Ayşe, Molla Hasan kızı Fatma…
Ve daha nice isimsiz kahraman Türk Kadınları…
Cepheye kimi zaman kağnısı ile kimi zaman sırtında erzak,giyecek ve mermi taşımış, yaralı askerlerin tedavisini üstlenmiş , bir taraftan mitinglere, protestolara katılıp halkı işgal kuvvetlerine karşı harekete geçirmeye çabalamış, yeri gelmiş eline tüfeği alıp mücadeleye katılmış belgelerde adına rastlanmayan daha binlerce eli öpülesi, kahraman Türk kadını…
Kadınlar için şöyle demiştim:
Hem Nene Hatundur hem Fatma Ana
Canından can verir kutlu vatana
Yenik düşmez asla kara borana
Zorlu geçitlerin belidir kadın!
Bir Türkiye tarihi onların asil yüreklerinin kahramanlıklarıyla yazıldı.
Türkiye tarihinde Atatürk’ün kadına kazandırdığı haklarla kadınların her alanda söz sahibi olabilmeleri yeni boyutlar kazanmıştır. Sağlık, eğitim, iş hayatındaki kadınlarımız gün geçtikçe artan bir oranda söz sahibi olmaya başlamışlardır. Kadının ayakta durabilmesi ve kendini ifade edebilmesi öncelikle eğitim ve maddi açıdan güçlü olabilmesiyle mümkün olmaktadır. Gerekli eğitimi almamış ve bir çalışma hayatı olmayan kadın ezilmeye ve katlanmaya mecbur bırakılmaktadır. Eğitim alan ve aile hayatı aydın bir çevre içinde geçmiş olan kadınların bir bakıma daha şanslı olduğu gerçektir. Zira hâlâ ülkemin bazı yerlerinde ne yazık ki kız çocuklarını bir takas aracı değersiz bir varlık olarak gören zihinler kanımızı dondurmaktadır. Çünkü kadın başlık parası denen törelerce uydurulmuş bir geleneğin mübadele aracıdır. İsteği, arzusu, hayalleri, kişiliği hiçe sayılan çocuk yaşta daha oyun ve eğitim çağındayken evlendirilen çocuk gelinlerin varlığı azımsanamayacak derecede devam etmektedir. Ve bu evlilikten nasıl bir sağlıklı nesil yetişmesi beklenebilir ki? Anne kendisi çocuk daha ve hiç karar verme yetisine sahip değil, bu karar ve yetiye de hiçbir zaman sahip bırakılmıyor. Aklı başına geldiğinde büyüdüğünde kör düğüme dönmüş bir hayatın çilesi sarıyor kadını.
Adına töre denilen dinle, insanlıkla, akılla, vicdanla alakası olmayan korku çemberiyle çevrelenmiş kati kararın hüküm sürdüğü karşı çıkanların veya uymayanların aile meclisi(!) kararıyla ölüm fermanının çıkarıldığı engizisyon mahkemelerinden farksız bir tutumun sergilendiği, kanunları ve yasaları en önemlisi bir insan hayatını hiçe sayan katliam, zorbalık hükmünün hâkim olduğu içler acısı durum. Utanç veren hadiseler zincirinin en yakın tanığı ve hükümlüsüdür kadın. Yakın zamanın örnekleri o kadar çoktur ki!
En yakınları kanından, canından kişilerin canavar ruhlarında ölüme mahkûm kılınan, çaresizlikler içinde boyun büküşe mahkûm edilen kaçtıkça kovalanan, kara bir lekenin beyaz kefenli ölüsüdür kadın.Gelenek gereği tecavüze uğrayan kız çocuğu bu suçu işleyen kişiyle evlenmek zorunda bırakılıyor.Duyguları,kişiliği,ruh sağlığı hiçe sayılarak hem de.Suçlu ödüllendiriliyor adeta.Yapılan yasal düzenlemelerle bunların engellenmesi amaçlanmakta ve kadının üzerine çöken karabasanların kaldırılması için çalışılmaktadır.
18 Mayıs 2005 TBMM “Töre ve Namus Cinayetleri ile Kadınlara ve Çocuklara Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Komisyonu Kurulmasına İlişkin Karar” Resmi Gazetede yayımlandı.
18 Ekim 2005 Töre ve Namus Cinayetleri ile Kadınlara ve Çocuklara Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu çalışmalarına başlamıştır.
Bu araştırmaların neticesi bana göre eğitim eksikliğinin nelere mâl olduğunu kişilerin hayatlarıyla birlikte ondan olan bireylerinde geleceğini yaşam kalitesini nasıl etkilediğini ortaya koymaktadır.Eğitim sadece kadının bilinçlenmesi konusunda ele alınmamalı çünkü sadece kadının bilinçli olması bir meslek sahibi olmasıda bir şey ifade etmiyor.Kadınına şiddet hala devam etmekte.Özgürlüğünü eline alıp mutsuz evliliğine son verme kararı alan kadınlar ne yazık ki yaşam mücadelesi vermeye devam ederken yine eşleri veya eski eşleri tarafından cinayete kurban gitmekteler.Ve bu haberler manşet manşet gündem oluşturmakta.
Geçmişten günümüze değin kadınların kişisel ve sosyal statülerine ilişkin bir çok gelişmeler kaydedilmiştir.Şöyle ki:
1843 Tıbbiye mektebi bünyesinde kadınlar ebelik eğitimi almaya başladı.
1847 Kız ve erkek çocuklara eşit miras hakkı tanıyan İrade-i Seniye yayımlandı.
1856 Köle ve cariye alınıp satılması yasaklandı.
1858 Arazi Kanunnamesinde mirasın kız ve erkekler arasında eşit olarak paylaştırılacağı hükmü yer aldı. Böylece kadınlar ilk kez miras yoluyla mülkiyet hakkını kazandı.
1858 Kız Rüştiyeleri açıldı.
1869 Kadınlar için ilk sürekli yayın olarak nitelenen (haftalık) Terakk-i Muhadderat dergisi yayımlandı.
1869 Kızların eğitimine ilk kez yasal zorunluluk getiren Maarif-i Umumiye Nizamnamesi yayımlandı.
1870 Kız öğretmen okulu Dar-ül Muallimat açıldı.
1871 Mecelle’nin (Osmanlı Medeni Kanunu) uygulanması için çıkarılan Hukuk-ı Aile Kararnamesi ile; evlilik sözleşmesinin resmi memur önünde yapılması, evlenme yaşının erkeklerde 18, kadınlarda 17 olması, zorla evlendirmelerin geçersiz sayılması düzenlendi.
1876 Kanun-i Esasi (ilk Anayasa) kabul edilerek temel haklar düzenlendi. Kız ve erkekler için ilköğretim zorunlu hale getirildi.
1897 Kadınlar ücretli işçi olarak çalışmaya başladı.
1913 Kadınlar ilk kez devlet memuru olarak çalışmaya başladı.
1914 Kadınlar tüccarlık ve esnaflığa başladı.
1914 İnas Darülfünunu adı altında kızlar için bir yüksek öğretim kurumu açıldı.
1921 Darülfünunda karma öğretime geçildi.
1922 Yedi kız öğrenci Tıp Fakültesine kayıt yaptırarak eğitime başladı.
Haziran 1923 Nezihe Muhittin’in başkanlığında ilk kadın partisi olan Kadınlar Halk Fırkası’nın kurulması girişiminde bulunuldu, kadınlara oy hakkı tanımayan 1909 tarihli Seçim Kanunu gereğince valilikçe partinin kuruluşuna onay verilmediğinden dernekleşmeye gidildi.
29 Ekim 1923 Cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte kadınların kamusal alana girmesini sağlayan yasal ve yapısal reformlar hızlandı.
3 Mart 1924 Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğrenim Birliği) çıkarıldı. Böylece eğitim laikleştirilerek tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. Kız ve erkekler eşit haklarla eğitim görmeye başladı.
17 Şubat 1926 Türk Medeni Kanunu’nu kabul edildi. Kanun ile erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırıldı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanındı. 4 Nisan 1926 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan kanun 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girdi.
1930 Belediye yasası çıkarıldı. Yasa ile kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı.
1930 Kadın ve çocukların korunmasına ilişkin ilk düzenleme Umumi Hıfzısıhha Kanunu ile yapıldı.
1930 Doğum izni düzenlendi.
10 Haziran 1933 Kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü kuruldu.
26 Ekim 1933 Köy Kanunu’nda değişiklik yapılarak kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları verildi.
5 Aralık 1934 Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı.
8 Şubat 1935 Türkiye Büyük Millet Meclisi 5. Dönem seçimleri sonucunda 17 kadın milletvekili ilk kez meclise girdi, ara seçimlerde bu sayı 18’e ulaştı.
8 Haziran 1936 İş Kanunu yürürlüğe girdi. Kadınların çalışma hayatına düzenleme getirildi.
1937 Kadınların yeraltında ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılması 1935 tarihli 45 sayılı ILO sözleşmesi ile yasaklandı.
1945 Analık sigortası (doğum yardımı) 4772 sayılı yasa ile düzenlendi.
1949 Yaşlılık sigortasının kadın ve erkekler için eşit esaslara göre düzenlenmesi 5417 sayılı yasa ile sağlandı.
1950 İlk kadın belediye başkanı (Müfide İlhan) Mersin’den seçildi.1952 Sağlık Bakanlığı bünyesinde ana çocuk sağlığı hizmetleri verilmeye başladı.
1965 Gebeliği önleyici araçların satış ve dağıtımının serbest bırakılmasını ve tıbbi zorunluluk halinde kürtaj hakkı tanınmasını düzenleyen Nüfus Planlaması Hakkında Kanun çıkarıldı.
22.02.1966 Eşit değerde iş için kadın ve erkek işçiler arasında ücret eşitliğini sağlayan 1951 tarihli 100 sayılı ILO sözleşmesi onaylandı.
26.03.1971 İlk kadın bakan (Türkan Akyol) atandı.
1975 Birleşmiş Milletler tarafından Mexico City’de Birinci Dünya Kadın Konferansı düzenlendi ve bunu takiben 1975-85 yılları arasındaki dönem “Kadın On Yılı” olarak ilan edildi.
27 Mayıs 1983 10 haftaya kadar olan gebeliklerin kürtajla sona erdirilmesi ve gönüllü cerrahi sterilizasyon yöntemlerine izin verilmesi Nüfus Planlaması Hakkında Kanun’da yapılan değişiklikle sağlandı. Kürtaj için evli kadınlara kocadan izin alma koşulu getirildi.
1985 Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini (CEDAW) imzaladı ve sözleşme 1986 yılında yürürlüğe girdi.
1985 5. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda kadın konusu ilk kez bir sektör olarak yer aldı ve bu konuda politikalar belirlendi.
1987 Devlet Planlama Teşkilatı’nda Kadına Yönelik Politikalar Danışma Kurulu kuruldu.
1989 İstanbul Üniversitesi’nde ilk Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi kuruldu. Bugün üniversiteler bünyesinde kurulan bu merkezlerin sayısı yurt çapında 13’e ulaştı.
24 Ocak 1989 İçişleri Bakanlığı kaymakamlık sınavlarına kadınların da alınacağını açıkladı.
29 Kasım 1990 Kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun’un 159. maddesi Anayasa Mahkemesi’nce iptal edildi. İptal kararı 2 Temmuz 1992 tarih ve 21272 sayılı Resmi Gazete’de yayımlandı.
1990 Tecavüz mağdurunun hayat kadını olması halinde cezanın indirilmesini öngören Türk Ceza Kanunu’nun 438. maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yürürlükten kaldırıldı.
14 Nisan 1990 Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı, ilk kadın kütüphanesi ve bilgi merkezini açtı.
1990 Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bünyesinde, şiddete uğrayan kadınlara ve çocuklara destek hizmeti vermek üzere ilk kadın konukevleri açılmaya başlandı.
1990 422 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Kadının statüsü ve Sorunları Başkanlığı kuruldu. 25.10.1990 tarihinde kadın sorunları konusunda ulusal mekanizma olarak Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü (KSSGM) 3670 sayılı kanunla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı olarak kuruldu ve 24.06.1991 tarihinde de Başbakanlığa bağlandı.
Eylül 1990 Yerel yönetimler kadın konusunda özellikle şiddete uğrayan kadınlara yönelik hizmet vermeye başladı. Türkiye’deki ilk kadın sığınma evi Bakırköy Belediyesi tarafından açıldı.
1991 48. Hükümet döneminde ilk kadın vali (Lale Aytaman) Muğla iline atandı.
17-20 Şubat 1992 Birleşmiş Milletler Uluslararası Kadının İlerlemesi İçin Araştırma ve Eğitim Merkezinin (INSTRAW) toplantısında, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü Türkiye’de kadın konusunda odak noktası olarak kabul edildi.
1993 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı işbirliği ile “Kadının kalkınmaya Katılımını Güçlendirme Ulusal programı Projesi” uygulamaya başlandı. Kadının Statüsü ve Sorunları genel Müdürlüğü’nün yürüttüğü proje kapsamında; eğitim programları, araştırma projeleri, pilot projeler ve istatistik/yayın faaliyetleri yürütüldü. 16 araştırma projesinin yanı sıra pek çok eğitim programı ve pilot proje desteklendi, araştırma projelerinin bir kısmı ve toplumsal cinsiyet temelinde farklı konularda oluşturulan özet göstergeler kitap haline getirildi.
Ayrıca cinsiyete dayalı veri tabanı oluşturulması amacıyla Devlet İstatistik Enstitüsü’nde Toplumsal Yapı ve Kadın İstatistikleri Şubesi kuruldu.
1993 İstanbul Üniversitesi’nde ilk Kadın Araştırmaları Ana Bilim Dalı açıldı ve yüksek lisans programı vermeye başladı. Bugün Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalı açarak Yüksek Lisans Programı veren üniversite sayısı dörde ulaştı.
1993 Kadın Dayanışma Vakfı, Altındağ Belediyesinin desteğiyle kadın danışma merkezi ve kadın sığınma evini açtı.
25.06.1993 Türkiye’nin ilk kadın başbakanı (Tansu Çiller) hükümeti kurdu.
5-8 Aralık1993 Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı ve Ankara Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi işbirliği ile “Kadın Kimliği Kongresi” düzenlendi. Kongre gündemini; kadın emeğinin biçimleri, siyasette kadın kimlikleri, kadın bedeninin tanınması, kadın imgesinin üretimi ve dolaşımı, sanatın içinden kadın ve kadın örgütlenme biçimleri başlıklı konular oluşturdu.
1993 Halk Bankası’nca kadınları girişimciliğe özendirmek amacıyla kadınlara özel, düşük faizli kredi uygulaması başlatıldı.
1994 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü bünyesinde, şiddete uğrayan kadınlara hukuki ve psikolojik danışmanlık, girişimcilik ve el emeğinin değerlendirilmesi konularında hizmet vermek amacıyla Bilgi Başvuru Bankası (3B) kuruldu.
5 Nisan 1994 Dünya Bankası ve Türkiye Cumhuriyeti .Hükümeti arasında imzalanan İkraz Anlaşması gereğince başlayan İstihdam ve Eğitim Projesi’nin alt bileşenlerinden Kadın İstihdamının Geliştirilmesi Projesi (KİG) Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’nce yürütülmeye başlandı. Proje kapsamında on altı araştırma projesi gerçekleştirildi, on üç tanesi kitap haline getirildi.
Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’nde kitap, makale, tez, seminer, konferans dokümanları ve gazete kesiklerinin derlendiği ve Ankara’nın tek kadın kütüphanesi olarak da nitelendirilebilecek bir Dokümantasyon Merkezi kuruldu. 1000 saydamdan ve web sayfasından oluşan “Kadınlara Görsel Tanıklık” adlı kadın fotoğrafları arşivi oluşturuldu. Kadınların çalışma yaşamlarına dair “Kadın Çalıştıkça” adlı bir belgesel/tanıtım filmi yaptırıldı.
Toplumsal cinsiyet yaklaşımını ana plan ve programlara yerleştirmek için resmi, özel ve sivil toplum kuruluşları çalışanlarına yönelik olarak kullanılması planlanan ve modüler bir eğitim materyali olan Toplumsal Cinsiyet Eğitim paketi hazırlandı ve pilot uygulamaları yapıldı. Haziran 2000 tarihinde proje sonuçlandı.
1994 Türkiye Kahire’de yapılan Birleşmiş Milletler Nüfus ve Kalkınma Konferansına katıldı. Konferans’da kadının statüsü ve sağlık ilişkisini vurgulayan “üreme sağlığı” kavramı üzerinde duruldu ve kadın sağlığında “bütüncül” bir yaklaşım benimsendi. Bu yaklaşım doğrultusunda Sağlık Bakanlığı koordinatörlüğünde ilgili kesimlerden sağlanan katılımla “Kadın Sağlığı ve Aile Planlaması Ulusal Eylem Planı” hazırlandı. 1998 yılında kamuoyuna sunulan Eylem Planı 6 ana çalışma grubu tarafından oluşturuldu. Kadının Statüsü grubunun koordinasyonunu Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü üstlendi.
1995 Şiddete uğrayan kadınlara danışmanlık hizmeti veren Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, kadın sığınağını açtı.
1995 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’nce Dünya Bankası Japon Hibe Fonundan 1993 yılında elde edilen finansman ile ülkemizde kadın girişimcilere sağlanan finans ve finans dışı hizmetlerin neler olduğunu ve kadın girişimcilerin bu hizmetlere ulaşımlarını ortaya koymak üzere bir araştırma projesi olan Küçük Girişimcilik Projesi gerçekleştirildi. Proje kapsamında belli illerde alan çalışmaları yapıldı ve elde edilen bilgiler kitap haline getirildi.
Şubat 1995 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’nce gönüllü kadın kuruluşları arasındaki iletişim ve dayanışmayı güçlendirmek, bilgiyi yaygınlaştırmak için aylık “Kadın Bülteni” çıkarılmaya başlandı. 11 sayı yayımlandı.
08-11 Haziran 1995 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’nce Sinop’ta sivil toplum kuruluşları ve kamu kurumları temsilcileri, parlamenterler, gazeteciler ve akademisyenlerin katıldığı, “Türkiye’de Kadına Yönelik Politikaların Oluşturulması” konulu dört gün süren bir toplantı düzenlendi. 4. Dünya Kadın konferansı öncesi yapılan bu toplantıda, kurumsallaşma, siyasal alan, çalışma yaşamı, kadın sağlığı ve eğitim konularında kadına yönelik politikalar belirlendi.
17-19 Temmuz 1995 Avrasya ülkeleri kadınları arasındaki işbirliğini geliştirmek, Pekin Konferansında Türkiye ile birlikte hareket edebilmelerine yardımcı olmak amacıyla KSSGM ve Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı Başkanlığı (TİKA) işbirliği ile “Pekin’e Giderken; Avrasya Ülkeleri Kadınları İşbirliği Kongresi” başlıklı bir toplantı gerçekleştirildi. Kongrenin sonuç bildirgesinde bir işbirliği grubu oluşturulması tavsiye edildi. Bu doğrultuda 27-29 Mart 1996 tarihleri arasında Ankara’da “Avrasya Ülkeleri Kadınları işbirliği Grubu Birinci Toplantısı” gerçekleştirildi. Toplantıda bu işbirliğinin kurumsallaşması için bir protokol hazırlandı, protokolün yürürlüğe girmesi için yedi katılımcı ülkenin imzasının tamamlanması gerekmektedir.
30 Ağustos – 8 Eylül 1995 Türkiye Pekin’de yapılan ve 189 ülkenin katıldığı 4. Dünya Kadın Konferansı’na katılarak taahhütleri çekincesiz olarak kabul etti.
Kasım 1995 Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı tarafından bölgedeki kadınların durumunun iyileştirilmesi ve kalkınma sürecine entegre edilmesi amacıyla planlanan Çok Amaçlı Toplum Merkezlerinin (ÇATOM) ilki Urfa’da açıldı.
1996 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’nce, 4. Dünya Kadın Konferansı’nda kabul edilen eylem planı ve taahhütler çerçevesinde kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, gönüllü kadın kuruluşları, siyasal partiler, sendikalar, meslek örgütleri ve basının katılımı sağlanarak ulusal eylem planı hazırlandı.
1996 Kadın Çalışmaları alanında ilk yüksek lisans diploması İstanbul Üniversitesi Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalı tarafından verildi.
1996 4. Dünya Kadın Konferansı’nda verilen taahhütler gereğince Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü koordinasyonunda gönüllü kadın kuruluşlarının katılımıyla kadın sorunlarının yoğunlaştığı dört alanda; eğitim, sağlık, hukuk ve istihdam komisyonları oluşturuldu.
29 Haziran 1996 Anayasa Mahkemesi Türk Ceza Kanunu’nun erkeğin zinasını suç olarak düzenleyen 441. maddesini anayasanın eşitlik ilkesine aykırılığı gerekçesiyle iptal etti. 27.12.1996 tarih ve 228600 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan kararda verilen bir yıllık süre içinde yasal düzenleme yapılmaması nedeniyle erkeğin zinası 27.12.1997 tarihinden itibaren suç olmaktan çıktı.
1996 Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesinde “Kırsal Kalkınmada Kadın Daire Başkanlığı” kuruldu.
1997 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü koordinasyonunda 13 il valiliği bünyesinde “Kadının Statüsü Birimleri” kuruldu.
22 Mayıs 1997 Kadının evlendikten sonra kocasının soyadını almakla birlikte, kendi soyadını da kullanabilmesi Medeni Kanun’un 153. maddesinde yapılan değişiklikle sağlandı.
19.11.1997 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’nün önerisi üzerine İçişleri Bakanlığı’nca nüfus cüzdanlarında medeni hal kısmında “evli/ bekar/ dul/ boşanmış” gibi ifadelerin yerine sadece “evli” veya “bekar” ifadelerinin kullanılmasını düzenleyen genelge yayımlandı.
18 Ağustos 1997 Zorunlu temel eğitimi beş yıldan sekiz yıla çıkaran 4306 sayılı kanun yürürlüğe girdi.
13-14 Kasım 1997 Türkiye Cumhuriyeti, amacı uzman bakanların çalışma alanları ile ilgili konularda Avrupa Konseyi faaliyetlerine etkin bir şekilde katılmalarını teşvik etmek olan Kadın-Erkek Eşitliğinden Sorumlu Avrupa Bakanlar Konferansı’nın dördüncüsüne ev sahipliği yaptı. Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’nce İstanbul’da gerçekleştirilen konferansa Avrupa Konseyine üye 40 ülkeden 38’i katıldı. 176 kişinin katıldığı konferans sonucunda üye ülkelerin eşitlik politikalarına yön verecek bir deklarasyon hazırlandı.
23 Haziran 1998 Anayasa Mahkemesi kadının zinasını suç olarak düzenleyen Türk Ceza Kanunu’nun 440. maddesini anayasanın eşitlik ilkesine aykırılığı gerekçesiyle iptal etti. Gerekçeli karar 13.03.1999 tarih ve 23638 sayılı Resmi Gazetede yayımlandı.
12 Temmuz 1998 Sosyal Hizmetler Ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından, kadın konukevlerindeki hizmetin tür ve niteliğine, işleyişine ilişkin esasları, kuruluş personelinin görev, yetki ve sorumluluklarını belirlemek amacıyla “Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na Bağlı Kadın Konukevleri Yönetmeliği” yayımlanarak yürürlüğe girdi.
21 Ekim 1998 Adalet Bakanlığı, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, ve kadın kuruluşlarının oluşturduğu gündem sonucunda bekaret kontrolünün, ancak takibi şikayete bağlı suçlarda, mağdurun rızası alınarak, ırza geçme gibi re’sen takip edilen suçlarda ancak hakim kararı ile gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise Cumhuriyet savcısının yazılı izni ile yapılabileceğini düzenleyen bir genelge yayınladı.
1998 İçişleri Bakanlığı’nca nüfus cüzdanlarında yapılan düzenlemeye paralel olarak Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü’nce verilen dul ve yetim tanıtım kartlarındaki “Emekliye Yakınlığı” bölümünde yer alan “dul kadın vb.” ifadelerin yerine sadece “eşi, kızı, oğlu, annesi, babası” gibi ifadelerin kullanılması sağlandı.
1998 Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin ana hedefleri çerçevesinde Türkiye’de kadının durumunu değerlendirmek amacıyla bir Araştırma Komisyonu kuruldu ve hazırlanan rapor kitap olarak Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’nce yayımlandı.
17 Ocak 1998 Aile içi şiddete uğrayan kişilerin korunması için gerekli tedbirlerin alınmasını düzenleyen 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun yürürlüğe girdi.
1 Ekim 1998 Yasalara aykırı olarak yapılan bekaret kontrollerinin önlenmesi amacıyla İl Valiliklerinin dikkatine sunulmak üzere hazırlanan ve hangi hallerde bekaret kontrolünün yapılacağını içeren Genelge yayımlandı.
1998 Gelir Vergisi Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle aile reisinin beyanname vermesi esası kaldırılarak kadınların kocalarından ayrı olarak beyanname vermesi sağlandı.
1998 Ankara Barosu Kadın Hukuku Komisyonu tarafından Ankara Adliyesi içinde şiddete uğrayan kadınlara hukuki danışmanlık ve psikolojik destek hizmetleri vermek üzere Kadın Danışma Merkezi kuruldu.
1999 İstanbul Barosu Kadın Hukuku Komisyonu Kadın Hakları Uygulama Merkezi’ni kurdu.
20 Mart 1999 Barolar bünyesindeki Kadın Hakları/Hukuku Komisyonları arasında koordinasyonu sağlamak amacıyla “Türkiye Barolar Birliği Kadın Hakları Komisyonları Ağı (TÜBAKKOM)” kuruldu.
Eylül 1999 Türkiye, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığı Önleme Sözleşmesi’ni onaylarken koyduğu aile hukukunu ilgilendiren 15 ve 16. maddelerine ilişkin çekinceleri kaldırdı.
01.03.2000 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’nce yapılan çalışma çerçevesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde “Kadın Erkek Eşitliği Daimi Komisyonu” kurulmasına dair hazırlanan teklif, Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Komisyonunda görüşülerek, anılan Komisyon yerine “Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu“ kurulması yönünde karara varıldı. Kurulun oluşturulması TBMM içtüzüğünde değişiklik yapılmasına dair çalışmaların tamamlanmasını beklemektedir.
14 Haziran 2000 Kadın sorunlarını gündeme getirmek, tartışmalara her yöredeki kadınların katılımını sağlamak amacıyla Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, valilikler, barolar, üniversiteler ve gönüllü kadın kuruluşlarının işbirliği ile ülke genelinde “2000 Yılı Kadın Toplantıları” adı altında panel, konferans, şenlik, sergi vb. yaklaşık 200 etkinlik gerçekleştirildi.
5-9 Haziran 2000 Türkiye, Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformunun sonuçlarının değerlendirilmesi, tam olarak uygulanmasının sağlanması, yeni eylem ve girişimlerin belirlenmesi amacıyla New York’ta yapılan “Kadın 2000:21.Yüzyıl İçin toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Kalkınma ve Barış” konulu Birleşmiş Milletler Genel Kurul Özel Oturumuna katıldı. Türkiye tarafından teklif edilen, kadın erkek eşitliği bakış açısının ana plan ve politikalara yerleştirilmesi, kota uygulamaları ve diğer araçlarla olumlu ayrımcılık politikalarının geliştirilmesi, erken ve zorla evlendirme ile namus cinayetlerinin kadınlara yönelik şiddet türleri arasında yer almasının yanı sıra diğer temel konulardaki önerilerin Sonuç Belgesinde yer alması sağlandı.
8 Eylül 2000 İhtiyari Protokol Türkiye tarafından imzalandı. Onay aşaması için Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alındı. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin daha etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamak amacıyla Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan Ek İhtiyari Protokol ile Sözleşmenin taraf devletler tarafından ihlali durumunda kişilere ve kişilerden oluşan gruplara başvuru hakkı tanınmakta ayrıca uygulamaları denetlemek üzere Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi (CEDAW) Komitesine yapılacak şikayetleri kabul etme ve inceleme yetkisi tanınmaktadır.
Aralık 2000 Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünce istismara uğrayan ya da uğrama riski taşıyan, desteğe gereksinimi olan kadınlara psikolojik, hukuki ve ekonomik alanda danışmanlık hizmetleri sunmak ve yararlanabilecekleri hizmet kuruluşları konusunda rehberlik hizmeti sunmak üzere “ 183 Alo Kadın ve Çocuk Hattı” 20 ilde faaliyete geçirildi
17 Şubat 2001 Türk Medeni Kanunu’nun kabulünün yıldönümü nedeniyle TBMM Adalet Komisyonunda görüşülmekte olan Medeni Kanun Tasarısının eşitlikçi özünün korunarak yasalaşması için Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ve kadın kuruluşları tarafından kamuoyu oluşturma faaliyetlerinde bulunuldu.
Kadın dernekleri ve diğer sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla “Medeni Yasa Tasarısı İçin Hep Birlikte” yürüyüşü gerçekleştirildi.
8 Mayıs 2001 Özel hukuk tüzel kişileri ile kamu kurum ve kuruluşlarınca açılan kadın konukevlerinin açılış, hizmet, işleyiş, personel şartları ve denetim işlem ve esaslarını belirlemek, çağdaş anlayış ve şartlara uygun düzeyde hizmet vermelerini sağlamak amacıyla, “Özel Hukuk Tüzel Kişileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarınca Açılan Kadın Konukevleri Yönetmeliği” yayımlanarak yürürlüğe girdi.1 Ocak 2002 Kadın-erkek eşitliği bakış açısı ile hazırlanmış olan ve eşlere eşit hak ve yükümlülükler getiren Yeni Türk Medeni Kanunu yürürlüğe girdi.
26 Şubat 2002 “Milli Eğitim Bakanlığı Orta Öğretim Kurumları Ödül ve Disiplin Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” yeniden düzenlenerek yayımlandı.
18 Ocak 2003 Aile Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun yürürlüğe girdi.
29 Ocak 20
3 Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin taraf ülkelerce uygulanmasının denetlenmesi konusunda, Ayrımcılık Sözleşmesi Komitesine; Sözleşmenin tanıdığı hakların ihlali durumunda bireylerce veya gruplarca veya onların rızası ile onlar adına yapılan şikayetleri kabul etme ve inceleme yetkisini tanıyan, “İhtiyari Protokol” yürürlüğe girdi.
Temmuz-Ağustos 2003 Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin 18. maddesi uyarınca, kadına ilişkin durum tespiti ve gelişmelerin izlenebilmesi için üye ülkelerin Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlemesi Komitesine her dört yılda bir ülke raporlarını sunma yükümlülüğü kapsamında, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğünün kamu kurum kuruluşları ve sivil toplum kuruluşlarının katkıları ile hazırladığı “Birleştirilmiş Dördüncü ve Beşinci Ülke Raporu” BM Sekreteryasına gönderildi.
12 Haziran 2003 Kadın-erkek eşitliği bakış açısı ile Türk Vatandaşlığı Kanununda değişiklik yapılarak yürürlüğe girdi.
10 Haziran 2003 İşveren işçi ilişkisinde cinsiyet dahil hiçbir nedenle temel insan hakları bakımından ayrım yapılmayacağı, iş sözleşmesinin yapılmasında, uygulanmasında ve sona erdirilmesinde cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapılamayacağı, cinsiyet nedeniyle eşit değerde iş için daha düşük ücret verilemeyeceği, cinsiyet, medeni hal ve aile yükümlülükleri, hamilelik ve doğumun iş aktinin feshi için geçerli sebep oluşturamayacağı gibi hükümleri içeren İş Kanunu yürürlüğe girdi.
22 Mayıs 2004 Kanun önünde eşitlik, temel hak ve özgürlüklere ilişkin Milletlerarası Andlaşmaların yasalardan üstün olacağına ilişkin Anayasanın 10 ve 90’ıncı maddeleri değiştirilerek yürürlüğe girdi.
21 Temmuz 2004 Doğum izinlerinin artırılmasına ilişkin düzenlemeler yapan Devlet Memurları Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun yürürlüğe girdi.
6 Kasım 2004 Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi.13 Kasım 2004 Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun yürürlüğe girdi.
26 Eylül 2004 Cinsiyet eşitliği ve kadına karşı şiddet konusunda çağdaş düzenlemeler içeren Yeni Türk Ceza Kanunu kabul edildi.
15 Ocak 2004 Personel alımlarında cinsiyet ayrımcılığı yapılmamasına ilişkin “Personel Temininde Eşitlik İlkesine Uygun Hareket Edilmesi” başlıklı 2004/7 sayılı Başbakanlık Genelgesi Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
14 Temmuz 2004 “Gebe ve Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmelik” Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
9 Ağustos 2004 “Kadın İşçilerin Gece Postalarında Çalıştırılma Koşulları Hakkında Yönetmelik” Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
1 Haziran 2005 Yeni Türk Ceza Kanunu yürürlüğe girdi.
13 Temmuz 2005 Büyük şehir belediyeleri ile nüfusu 50.000’i geçen belediyelerin kadınlar ve çocuklar için koruma evleri açmalarının belediyelerin görev ve sorumlulukları arasında olduğuna ilişkin düzenlemenin bulunduğu Belediye Kanunu yürürlüğe girdi.
20 Temmuz 2005 Hakkında herhangi bir tedbire hükmedilen kişiler ve hükümlülere yönelik suç işlemesini önlemek ve topluma kazandırılmasına yönelik çalışmalar yapılmasına dair hükümler içeren Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanunu yürürlüğe girdi.
18 Mayıs 2005 TBMM “Töre ve Namus Cinayetleri ile Kadınlara ve Çocuklara Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Komisyonu Kurulmasına İlişkin Karar” Resmi Gazetede yayımlandı.
18 Ekim 2005 Töre ve Namus Cinayetleri ile Kadınlara ve Çocuklara Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu çalışmalarına başlamıştır.
Tüm bu gelişmeler ışığında kadının ülkemiz içerisinde sosyal ve kişisel gelişimi bir önem arzetmektedir.Çünkü ülke kalkınmasında kadının sosyo ekonomik varlığı kadar bireyleri sağlıklı kılan sevgi ve merhamet abidesi olması da nesillerin ruh sağlığı yerinde, dingin,sağlıklı düşünebilen bireyler olarak yetişmesi yine kadının sağlıklı koşullarda olmasına bağlıdır.Uzmanlara göre birçok suçun temelinde çocuklukta yaşanan tramvalar yatmaktadır çünkü.Kadın ne kadar mutlu ise yetiştireceği nesiller de o ölçüde mutlu,huzurlu ve üretken olacaktır.Kadın hayatın her anında her alanında kendini gösteren bir varlıktır.Bu göz ardı edilemez yadsınamaz.
Emektir, alınteridir,toprakta kök,dalda yaprak,ağaçta meyve,meyvede özdür.Yaşamın anlamı ve ta kendisidir.
Dünya ülkelerine göre Türkiyede kadına tanınan fırsat eşitliği dünya ülkelerinin altında bir seviyededir.
Kaynak: Dünya Ekonomik Forumu, Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporu 2009
Türkiye’nin “ekonomik katılım ve fırsatlar” kategorisinde 134 ülke arasında 130. sırada olması, Türkiye’de kadınların işgücüne katılımı ve istihdamı konusunda dünya ölçeğinde ne kadar geri bir konumda olduğunu gözler önüne sermektedir.
Ayrıca kadın emeği özellikle tarımsal alanda ve sanayi işletmelerinde düşük ücrete taabi tutulmakta bu konuda da ayrımcılığın hüküm sürdüğü gözlenmektedir.
Meslek gruplarına göre istihdam verileri incelendiğinde Türkiye’de cinsiyete dayalı işbölümünün sürdüğü görülmektedir. Birçok meslek grubunun kadın ve erkek istihdamındaki payı arasında ciddi farklılıklar bulunmakta ve genel bir eğilim olarak nitelik veya mesleki vasıf gerektirmeyen işlerin kadın istihdamındaki payı erkeklerden daha fazladır. Ancak bu eğilimin istisnası profesyonel meslek mensupları ve yardımcı profesyonel meslek mensuplarının kadın istihdamındaki payının erkeklerinkinden daha yüksek olması oluşturmaktadır.
‘’ 2009 yılı itibariyle Kadınların yaklaşık yüzde 50’si tarım-hayvancılık işleri ve nitelik gerektirmeyen işlerde çalışmakta, erkeklerde bu oran yüzde 27,6’da kalmaktadır. Üst düzey yönetim ve müdürlük gibi karar alma ve uygulamaya ilişkin mesleklerin kadın istihdamındaki payı yüzde 3,2 iken erkeklerde yüzde 10,8’dir. Yine sanayi sektöründeki nitelikli işgücünü oluşturan tesis ve makine operatörlüğü ve montajcılık mesleklerin kadın istihdamındaki payı yüzde 3,1 iken erkeklerde bu oran yüzde 12,1’dir. Profesyonel meslek mensuplarının kadın istihdamındaki payı yüzde 10,1 iken bu oran erkeklerde yüzde 5,7’dir. Bu meslek grubunun kadın istihdamındaki payının daha yüksek olması, eğitimli kadın işgücünün öğretmenlik, doktorluk, avukatlık, muhasebecilik gibi mesleklerde yoğunlaştığına işaret etmektedir. ‘’
Kaynak: TÜİK İş Gücü istatistikleri
Tüm bu gelişmeler devam ededursun kadının hâlâ gerek toplumsal hayatta gerek iş hayatında verdiği mücadele devam etmekte ve hak ettiği değere henüz tam anlamıyla kavuştuğunu söylemek mümkün değildir.Kadının eğitilmesi kadar erkeğinde, kadının değer ve önemini anlaması açısından eğitilmesi şarttır.Bu konuda eğitim camiasına,kamu kurum ve kuruluşlarına,sivil toplum örgütlerine varıncaya kadar çok iş düşmektedir.Bu konuda ciddi eğitim veren seminerler düzenlenmeli ve sadece kadın değil erkeklerde bu seminerlerde konunun ehemmiyeti ve geleceğin selameti açısından eğitime tabi tutulmalıdır.
Ayrıca 8 Mart Kadınlar Günü İlk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlayan 8 Mart, 1975 yılında daha yaygın olarak kutlandı ve sokağa taşındı.
"Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı" programında Türkiye de etkilenmiş, 1975 yılında "Türkiye 1975 Kadın Yılı" kongresi yapılmıştır. 1980 askeri darbesinden sonra dört yıl anılmadı 8 Mart. 1984'ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından Dünya Kadınlar Günü kutlanmaya başlandı.
Kadınlar 80'li yıllarda 8 Mart'ı izinli yürüyüş ve şenliklerle kutlayamamışlarsa da, küçük gruplar mütevazı kutlamalarını sürdürdüler. 90'lı yıllarda kadın kuruluşlarının sayı ve çeşitliliğinin artması ile beraber 8 Mart daha geniş bir katılımla kutlanılır oldu.
Fakat bu kutlamalar bana göre sadece içi boş, göstermelik bir çabadan öteye gitmemektedir. Kadın günün yirmi dört saati, haftanın yedi günü, yılın üç yüz altmış beş günü dünyanın her yerinde kadın kadındır. Acıları, çabaları, emekleri, üstlendiği analık vasfıyla, eş olarak, her şeyden önemlisi insan olarak saygı duyulması gereken özveri abidesi bir varlıktır. Uygarlık ancak kadına verilen değerle refahı bulacaktır.
Bütünleştirici, yapıcı, onarıcı her mevsimin güzelliğinde hayat sahnesinin en başrol oyuncusudur.
Bir uygarlığın seviyesini ölçmek isterseniz, derhal kadının hayat şartlarına bakın. ( Stuart Mill )
En yüce dağların bembeyaz karı,
Eşinin ahbabı, sırdaşı, yârı
Çiçek bahçesinde gezinen arı,
Dünyanın en güzel balıdır kadın!
Her bir davranışı hayat okulu,
Bakışları asil şefkat dokulu,
Gülistan içinde amber kokulu,
Muhabbet gülünün alıdır kadın!
SÖYLEYİN BEYLER, TÜM DÜNYA SİZİ DOĞURAN, BÜYÜTEN,YETİŞTİREN KADIN HAK EDİYOR MU ZULMÜ, ÖLÜMÜ???????
Nazende GÜLİSTAN
Kullanılan Kaynaklar:
Kaynak: Amiral (e) Çetinkaya APATAY Atatürk Türkiye’sinin Türk Kadını’na Kazancı Kitap Ticaret A.Ş. 1996
http://www.kadineserleri.org/images/yayinlar/vakif_yayinlari/kadinlarin_bellegi_dizisi/turk_kadini_ek_makale_milliyetcilik_ve_turk_kadini.pdf
Türkiyede Kadın Haklarının Tarihsel Gelişimi Kaynak:
http://www.ksgm.gov.tr
[i]
Alıntı
Aksakal
Yetkili Şair
Üyelik tarihi:
Oct 2013
Mesaj Sayısı:
222
Konu Sayısı:
57
#2
13/10/2014, 12:50
Yazınızı zevk, dikkat ve ibretle okudum. Türkler'i dünya ırklarının üstünde tutan (hak vergisi) meziyetlerden biri de kadını tarihinin ilk devirlerinden bu yana, nadide yazınızda belirttiğiniz gibi, büyük devlet adamımız, kurtarıcımız Atatürk'ün perspektifinden görüşü, dünyaya tanıtışı gibi olmuştur. Bu bakış; ayrıca, kadının hem ana olarak yaratılmasına en uygun, hem hassasiyetleriyle dengeli bir İslami bakıştır. Türk ahlâk ve şuurunu halen yaşamakta bulunan her milli varlık, eşine (kadınına) çok şükür ki böyle bakmaktadır. Ancak İslamiyetin Peygamber ve yakın dostları (Ashab) devrinde kadınlara itibarları iade edilmeye çok çok gayret gösterilmişse de; bundan sonra günümüze kadar uzayan devir maalesef böyle devam edememiştir. Kadınlar yine, cahiliye devrinde olduğu gibi, bir mal olarak kullanıma itilmiş, aşağılanmış, horlanmış, esaret ve cariyelikleri devam ettirilmiş, en kötüsü bu geleneklere bu defa "İslam" yaftası da yapıştırılmıştır.Maalesef "dünyanın en büyük devleti" unvanını kazanmış, Türk bildiğimiz ancak Türklükle bağları kuruluşundan itibaren budanmaya başlanmış Osmanlı Devleti idari yapısında da, Arab'ın kadına kurduğu tuzaklar, Dinin gereğiymişcesine alınmaya ve hayasızca kullanılmağa başlanmıştır. Kadın, dünyanın başka başka yerlerinde de böyleydi. Ancak Türklüğün geleceğe dönük misyonu, kadına bakış açısı, maalesef Osmanlı Devleti yönetimi tarafından tümüyle tahrip edilmiş, kadınını omuzuna alabilen Peygamberi ahlâk, Araplarda olduğu gibi, Osmanlıda da yerle bir edilmiştir. Onun için Atatürk'ümüze tam bir kurtarıcı gözüyle bakmakta; Allah için, adaletli davranmış olmak yönünden mecburiyet vardır. Lâkin kadınlarımızı korumak, kollamak ve onlara âdil davranmak yönünden maalesef yine acze düşülmüştür. Bu defa batı (kapitalizm) âhlakının yurdumuzda da egemenlik kurmağa başlamasıyla; kadınlar özgürlük katagorisi içine hapsedilerek, çoğu kez kendilerinin dahi haberi olmadan ahlâken eritilmeye, çürütülmeye başladılar. Esir pazarlarının değilse bile; kitap-gazete sayfalarının, seks tüccarlarının, akıl almaz sapıklıkların ticari metaı haline getirildiler. Şimdi bu meseleleri neresinden irdeleyelim muhterem Gülistan Hanım?.. Özetle her kesimin kendi milli ahlakına dönmesinde, sıkı sıkıya sarılmasında zaruret, aciliyet vardır. Biz yeniden EĞİTİM diyeceğiz. Son sözümüz ise; EY TÜRK MİLLETİ! TİTRE ve KENDİNE DÖN... olacak. Teşekkür, Muhabbet ve selamlarla...Enver Özçağlayan
Alıntı
Nazende GÜLİSTAN
Yetkili Şair
Üyelik tarihi:
Aug 2014
Mesaj Sayısı:
88
Konu Sayısı:
28
#3
13/10/2014, 13:40
Sayın Enver Hocam,
bu konuda yapılan bir çok çalışma var görüldüğü üzere fakat halen değişmeyen de bir gidişat var.
Ciddi anlamda çalışma yapmak gerekiyor.Bu yapılan çalışmaların içini doldurmak gerekiyor.Yasalar da işlenen cinayetlerin önüne geçemiyor.Manevi bir boşluk var.Bütün değerlere olan inanç yitirilmiş vaziyette.Eğitim ona keza,herşeyin kalitesi düştükçe insanın kalitesi de düşmekte ne yazık ki.
Evet sizin de belirttiğiniz gibi EĞİTİM EĞİTİM EĞİTİM!...
Selam ve saygılar
"Ben sustuğumda konuşan sözcüklerdi."
-----------------------------------------------------
( c) Bu şiirin (yazının) her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Alıntı
Nazende GÜLİSTAN
Yetkili Şair
Üyelik tarihi:
Aug 2014
Mesaj Sayısı:
88
Konu Sayısı:
28
#4
13/10/2014, 15:00
13.10.2014 MİLLİYET GAZETESİ HABERİ HENÜZ ÇOK YENİ BUYRUN:
Erkek şiddetinin hız kesmediği Türkiye’de, 2014’ün ilk 9 ayında 207 kadın cinayeti işlendi. Geçen seneye göre artan erkek şiddeti, yalnızca geçtiğimiz ay “namus” bahanesiyle 23 kadının canını aldı. Tablo oldukça vahim; Bu yılın henüz ilk 9 ayında geçtiğimiz yılın ölüm sayısına ulaşıldı. Uzmanlar, yürürlüğe giren yasa ve sözleşmelere rağmen cinayetlerin önüne geçilememesini uygulamada yaşanan eksikliklere ve yetkililerin üzerine düşeni yapmamasına bağlıyor.
Türkiye, yürürlükteki yasalara rağmen hemen her gün en az bir kadın cinayeti ile karşı karşıya kalmaya devam ediyor. Son olarak, şiddete maruz kalan kadınlar hakkında devletin ölüm riski ve durumun aciliyeti göz önüne alınarak her türlü önlemi almasını öngören “Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi”, 1 Ağustos’ta yürürlüğe girdi. Ancak, gerek İstanbul Sözleşmesi’ne gerekse Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’a rağmen, uygulamada yaşanan sıkıntılar nedeniyle erkek şiddetinin hızı kesilemiyor.
Bir ayda 23 cinayet
Resmi olmayan rakamlara göre, 2013 yılında 214 kadın, çevresindeki ya da tanımadığı erkekler tarafından öldürüldü. 2014’e dair tablo ise durumun geçen seneye göre daha vahim olduğunu ortaya koydu. Buna göre, yalnızca 2014 yılının ilk 9 ayında 207 kadın, erkek şiddetine maruz kalarak yaşamını yitirdi. Sadece eylül ayı içinde ise 23 kadın erkek şiddetinin kurbanı oldu. Geçen seneye kıyasla artış gösteren kadın cinayetleri tablosuna, bu yıl ülkelerindeki savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan Suriyeli mülteci kadınlar da eklendi. 18 Eylül’de Şanlıurfa’da 30 yaşlarında bir kadın sokakta ölü bulunurken, 20 Eylül’de Diyarbakır’da bir başka Suriyeli kadın eşiyle tartıştıktan kısa bir süre sonra tabancayla vurulmuş halde bulundu. Eylül ayındaki kadın cinayetlerinin failleri olan erkekler, en çok bıçak ya da tabanca ve tüfek gibi ateşli silahlar kullandı. Bianet’in erkek şiddeti çetelesine göre, geçtiğimiz ay kadınların yüzde 8.7’si tedbir kararlarına rağmen cinayete kurban gitti. Yüzde 13’ü ise boşanmak istediği ya da boşandığı kocasıyla barışmak istemediği için “namus” bahanesiyle, yüzde 8,7’si ise “birliktelik teklifini reddettikleri” için öldürüldü.
‘Ölümler uygulama kaynaklı’
İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Koordinatörü Aydeniz Alisbah Tuskan ise kadını şiddetten korumaya yönelik yasal düzenlemelerin uygulamada hayata geçmediği görüşünde:
“Kadınlar mücadelelerinde hukuku yanında göremiyor. İstanbul Sözleşmesi yürürlüğe girdi ancak sözleşme hükümleri hayata geçirilemiyor. Ölümlerin çoğu uygulama sorunu kaynaklı. Tedbirler sadece kağıtta kalıyor. Sigaraya karşı oluşturulan eylem planları gibi planlar ne yazık ki konu kadınlar olunca geri planda bırakılıyor. Şiddetle ve ölümlerle mücadelede siyasilerden samimi bir çaba göremiyoruz.”
‘Kadın Bakanlığı’na ihtiyaç var’
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim görevlisi Nazan Moroğlu da şunları söyledi:
“Taraf devletlerin sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükleri ne derece yerine getirdiklerinin denetlenmesi amacıyla ‘Kadına Yönelik ve Aile İçi Şiddete Karşı Mücadelede Uzmanlar Gurubu’ kurulacak. Sözleşme, hukuki düzenlemeler açısından etkili oldu ancak uygulamada kadına yönelik şiddeti önlemek mümkün olamadı. Aradan 2 yıl geçtiği halde uygulama yönetmeliği dahi çıkarılmadı. Kadın sorunlarına duyarlı kararlı bir devlet politikasına bunun için de 2011 yılında kaldırılmış olan Kadın Bakanlığının yeniden kurulmasına ihtiyaç var.” Avukat Hülya Gülbahar, yasalara rağmen uygulamada yaşanan eksikliklere dikkati çekti. Gülbahar, “Türkiye maalesef yürülükte olan yasaları uygulamıyor. Devlet kadınları korumak konusunda üzerine düşenleri yerine getirmiyor” diye konuştu.
Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM) Başkanı avukat Habibe Yılmaz Kayar ise kadına şiddetin ulusal eylem planı kapsamında ele alınması gerektiğini vurgulayarak, şunları dile getirdi: “Kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesi için yasa ve sözleşmeler yetmez, ulusal eylem planı kapsamında kararlılık, süreklilik ve sorumluluk da gerekir.”
Sözleşme çözüm olmadı!
Yürürlüğe 2012 yılında giren Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un getirdiği Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri(ŞÖNİM), panik butonu, sorlama hapsi ve sosyal yardım gibi iyileştirmelere rağmen kadına yönelik şiddeti önleyemeyen Türkiye, Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’nin ilk imzacısı olmuştu.
1 Ağustos’ta yürürlüğe giren sözleşme imzacı devletlerin şu şartların yerine getirilmesini öngörüyor:
Sözleşmeye taraf devletler, şiddet gören kadınlara mülteci olma hakkı verebilecek.
Devlet, ölüm riski ve durumun aciliyeti göz önüne alınarak her türlü önlem alınacak. Kolluk kuvvetlerinin, mağdurlara yönelik her türlü şiddete acil ve yerinde müdahale etmesi için çok daha etkin önlem almaları sağlanacak.
İhbar mekanizmasının işleyişi hızlandırılacak. Yargı, polis ve sağlık birimlerinin eğitimine bütçe ve zaman ayrılacak.
Şiddet mağduruna ikametini değiştirmesi için destek verilecek. Mağdur korunacak ve psikolojik destek alacak, devlet tarafından geçici maddi destek verilecek.
Kadına yönelik şiddete yataklık edenler de cezalandırılacak.
Devlet radyo ve televizyonlarında her ay en az 90 dakika toplumsal cinsiyet eşitliğine dair yayın yapılacak.
İlk ve ortaöğretim müfredatına, kadının insan hakları ve kadın erkek eşitliği konusunda dersler konulacak.
Zorla evlendirmelerin suç sayılması için gereken hukuki, idari ve cezai önlemler alınacak.
Mağdurların faillerden tazminat talep etmesi konusunda gerekli yasal düzenlemeler yapılacak.
Korkunç tablo!
‘Anıt Sayaç’ın verilerine göre;
2009 : 105
2010 : 165
2011 : 121
2012 : 139
2013 : 228
"Ben sustuğumda konuşan sözcüklerdi."
-----------------------------------------------------
( c) Bu şiirin (yazının) her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Alıntı
Tweet
Benzeyen Konular
Konu:
Yazar
Cevaplar:
Gösterim:
Son Mesaj
KADINLARIMIZ VE TÜRK TARİHİNDE KADININ YERİ VE KONUMU(6)
Nazende GÜLİSTAN
1
1,172
07/03/2015, 01:33
Son Mesaj
:
RefikaDogan
KADINLARIMIZ VE TÜRK TARİHİNDE KADININ YERİ VE KONUMU(5)
Nazende GÜLİSTAN
0
793
06/03/2015, 21:08
Son Mesaj
:
Nazende GÜLİSTAN
KADINLARIMIZ VE TÜRK TARİHİNDE KADININ YERİ VE KONUMU(4)
Nazende GÜLİSTAN
0
791
06/03/2015, 21:03
Son Mesaj
:
Nazende GÜLİSTAN
KADINLARIMIZ VE TÜRK TARİHİNDE KADININ YERİ VE KONUMU(3)
Nazende GÜLİSTAN
0
818
06/03/2015, 20:47
Son Mesaj
:
Nazende GÜLİSTAN
KADINLARIMIZ VE TÜRK TARİHİNDE KADININ YERİ VE KONUMU(2)
Nazende GÜLİSTAN
0
867
06/03/2015, 20:38
Son Mesaj
:
Nazende GÜLİSTAN
KADINLARIMIZ VE TÜRK TARİHİNDE KADININ YERİ VE KONUMU(1)
Nazende GÜLİSTAN
0
857
06/03/2015, 20:33
Son Mesaj
:
Nazende GÜLİSTAN
Lütfen seçim yapın:
--------------------
Özel Mesajlar
Kullanıcı paneli
Kimler Çevrim içi
Arama
Ana Sayfa
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
-- GÜLCE ŞİİR TÜRLERİNE GÖRE ŞİİRLER
---- BULUŞMA
---- ÇAPRAZLAMA
---- TRİYOLEMSİ
---- ÜÇGÜL
---- ÜÇGEN
---- DÖNENCE
---- TOKMAK
---- AKROSTİK
---- SONE'M
---- GÜLCE
---- TEKİL
---- YİĞİTCE
---- YUNUSCA
---- BAHÇE
---- SERBEST ZİNCİR
---- ÖZGE
---- GÜLİSTAN
---- YEDİVEREN
---- TUĞRA
-- GÜLCE YAZAN ŞAİRLERİMİZİN GÜLCE ve DİĞER ŞİİRLER
---- (H)
------ Harun YİĞİT
------ Harun YİĞİT
------ Hasan ULUSOY
------ Hasan ULUSOY
------ Hatice ALTAŞ(Asi Çiçek)
------ Hatice ALTAŞ
------ Hacer KOZAN
------ Hatice KATRAN
------ Hatice KATRAN
------ Hikmet ÇİFTÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
---- (I-İ)
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim İMER
------ İbrahim İMER
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İhsan ERTEM
------ İhsan ERTEM
------ İsmail KARA(Karozan)
------ İsmail KARA(Karozan)
---- (K)
------ Köksal KIRLIOĞLU
---- (M)
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Meltem ARAS
------ Meral ADAK
------ Meral ADAK
------ Melahat TEMUR
------ Mevlüde DEMİR
------ Mevlüde DEMİR
------ Miktad BAL
------ Miktad BAL
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ MUSTAFA CEYLAN(Editör)
-------- Mustafa CEYLAN
---------- Mustafa CEYLAN(On Punto Yazıları)(Makaleler)
---------- GÜNE BAKIŞ
---------- TAŞ YAĞMURU(Ceylan'ın kaleminden)
---------- Hakkında Yazılanlar
---------- DİĞER ŞİİRLERİ
---------- Hayatı
---------- Sanatı
---------- Hocaları
---------- Çocukluğu
---------- Gençliği
---------- Özlü Sözleri
---------- Önsöz Yazdığı Kitaplar
---------- Siyasete İlgisi
---------- Bestelenen Şiirleri
---------- Fotoğrafları
---------- Mühendisliği
---------- Düzenlediği Etkinlikler
---------- Konferansları
---------- Yer Aldığı Antolojiler
---------- Kitapları
---------- EZAN SUSMAZ Kitabı içindekiler
---------- "YANDI BU GÖNLÜM"-Hacı Bayram Veli Kitabı içindekiler
---------- TAHİR KUTSİ MAKAL Kitabı İçindekiler
---------- SEĞMEN RUHU Kitabı İçindekiler
---------- TOROSLARIN TÜRKÜSÜ Romanı
---------- Armağan-2(AHMET TUFAN ŞENTÜRK İÇİN NE DEDİLER?)Kitabı içindekiler
---------- Armağan-1(ANILAR KORİDORU İÇİNDE SARIVELİLER)Kitabı
---------- YARALI CEYLAN Şiir Kitabı İçindekiler
---------- PAŞA GÖNLÜM Şiir Kitabı İçindekiler
---------- Kırat Geliyor Kitabı İçindekiler
---------- Her Yönüyle YENİMAHALLE Kitabı
---------- Tarihi ve Folkloruyla Elmadağ Kitabı İçindekiler
---------- Köylerimiz Kitabı İçindekiler
---------- Köyümüz Yeşildere Kitabı İçindekiler
---------- Bayramlar Haftalar Günler Kitabı
---------- Ahmet Tufan Şentürk Kitabı
---------- Halil Soyuer Kitabı
---------- Detanlaşan Köylü İsa Kayacan Kitabı
---------- Abdullah Satoğlu Kitabı
---------- Güzide Taranoğlu Kitabı
---------- Gülendenin Beşiği Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ (2006)Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ(2007)Kitabı
---------- CEYLAN-Tahliller-MAKALELER-Görüşler
---------- Güllük Dergileri
---------- Kapodokya Güneşleri Kitabı
---------- Bir Yanardağ Fışkırması Kitabı
---- (P-R)
------ Rahime KAYA
------ Rahime KAYA
------ Refika DOĞAN
------ Refika DOĞAN
------ Ramazan EFE
------ Ramazan EFE
------ Rengin ALACAATLI
---- (S-Ş)
------ Sabiha SERİN
------ Sabiha SERİN
------ Serap HOCA(Serap ÖZALTUN)
------ Serap HOCA(Serap DEMİRTÜRK)
------ Süleyman KARACABEY
------ Süleyman KARACABEY
------ Serdar AKKOÇ
------ Serdar AKKOÇ
------ Sevgili ÖZBEK
------ Sevgili ÖZBEK
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şükran GÜNAY
------ Şükran GÜNAY
---- (T-U-Ü-V)
------ Turan UFUKTAN
------ Ümran TOKMAK
------ Ümran TOKMAK
---- (Y-Z)
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf Ziya KARAHASANOĞLU
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Yıldız TOKSÖZ
------ Yıldız TOKSÖZ
GÜLCE'YE DAİR
-- GÖRÜŞLER
---- Gülce Nedir?
---- Gülce ve Ozanlık
---- Gülce Manifestosu
---- 5 Hececiler ve Gülce
---- Garip Akımı ve Gülce
---- Fecr-i Ati ve Gülce
---- Hisarcılar ve Gülce
---- Neyzen Tevfik, Aşk
---- Mazmunlar
---- Gülce Ne Değildir?
---- Hece Vezni ve Gülce
---- Serbest Şiir ve Gülce
---- Aruz Vezni ve Gülce
---- Gülce ve Zolal
---- Gülce Tarihinden
---- GÜLCE-(Atölye)-Video Dersler
------ Gülce Etkinlikleri
------ Kurucular Beyanı
------ Gülce 2009
------ Doğru Yaz/Konuş
------ Gülce-2010 Projeleri
------ Gülce-2011 Projeleri
------ Üstad Necip Fazıl'dan
------ Gülce-Aruza Dair
------ Öneriler-Çalışmalar
------ GÜLLÜK DERGİSİ
------ Gülce'ye Öneriler
------ Röportajlar
------ Negatif Bakışlara
------ Aleyhimizdekiler
------ M.E.B' na
---- Gülce'de Mesajlar-Projeler
------ Gülce-Güldeste(1)
------ Destanlarımız
------ Dede Korkut
------ Öncü Kadınlarımız
------ Peygamberlerimiz
------ Nutuk(Gülce)
------ Nutuk(Z.Korkmaz)
------ Kutlu Hanımlar
------ Ozanlarımız
------ NasrettinHoca
------ Yedi Askı
GÜLCE TÜRK ŞİİR AKADEMİSİ
-- Şiir Akademisi
---- Şiir Akademisi
------ HALK EDEBİYATI
-------- DİVAN EDEBİYATI
-------- BATI EDEBİYATI
-------- YENİ TÜRK EDEBİYATI
---- Hece Vezni' ne Dair
---- Şiir Tahlilleri
---- Aruz Vezni' ne Dair
---- Hiciv Tarihinden
---- Ustalardan Şiirler
---- Ustalardan Makale
---- Aramızdan Ayrılanlar
------ Ustalardan Şiirler
-------- A. Tufan ŞENTÜRK
-------- DİLAVER CEBECİ ANISINA
---- Şiir Üstüne (Serbest)
---- Atışma Sayfamız
---- Denemeler-Makaleler
---- Şiirde Dönüşüm
---- Şiir ve Anlatım
-- Türk Edebiyatı Şiir Türleri
---- Şiir Türleri
---- İslâmiyet Öncesi
---- Servet-i Fünun
---- Garip Şiirler
---- Akımlar
---- Edebî Sanatlar
---- Söz Sanatları
---- Şair Padişahlar
---- Şiir Tarihimizden
---- Yıllara Göre Edebiyat
---- Mehmet Nacar
DÜNYA EDEBİYATI
-- Dünyadan Şiir Türleri
---- Burns Stanza
---- Choka
---- Go Vat
---- Catena Rondo
---- Onegin Stanza
---- Canzonetta
---- Bauk Than
---- Rhupunt-Galce
---- Septilla
---- Viator
---- Luc Bat
---- Tritena
---- Pantoum
---- Shakespeare Sonnet
---- Diamonte
---- Villanelle
---- Hutain
---- Hex Sonnata
---- Hexaduad
---- Haynaku
---- Harrisham Rhyme
---- Guzzande
---- Gratitude
---- Glosa
---- Garland Cinquain
---- Fornlorn Suicide
---- DÜNYA EDEBİYATI
---- Dünyadan Destanlar
---- Dünyadan Şiirler
KAYNAKÇA
-- Konularına Göre Şiirleriniz
---- Aşk Şiirleriniz
---- Atatürk Şiirleriniz
------ 23 Nisan Şiirleri
------ Atatürk'e Dair
---- Kahramanlık Şiirleriniz
---- Doğa Şiirleriniz
------ 2009 Yılı Sayılarımıza
---- Taşlama Şiirleriniz
---- Gurbet Şiirleriniz
---- Tasavvuf Şiirleriniz
---- Barış Şiirleriniz
---- Şehir Şiirleriniz
---- Anne Şiirleriniz
------ Babanıza Şiirler
---- Doğum Günü Şiirleriniz
---- Deprem Konulu Şiirler
---- Diğer Şiirleriniz
---- Köşe Yazarlarımız/Makaleler
------ Mustafa CEYLAN
------ Refika DOĞAN
------ Osman ÖCAL
------ Ahmet ÖZDEMİR
------ A. S. ATASAYAR
------ Prof.Dr.İsa KAYACAN
-------- Prof. Dr. İSA KAYACAN
------ Rahime KAYA
------ Harun YİĞİT
------ İlqar MÜEZZİNZADE
------ Sündüz BİGA
------ Nazmi Öner(Şiirler)
------ Nazmi ÖNER(Nesirler)
------ Coşkun KARABULUT
------ Prof.Dr.İsmail YAKIT
------ Prof.Dr.Asım YAPICI
------ Sabit İNCE
------ Muhsin DURUCAN
------ Abdulkadir GÜLER
------ Ünal Şöhret DİRLİK
------ Metanet YAZICI
------ A.Aşkım KARAGÖZ
------ Gazanfer ERYÜKSEL
------ Mehmet GÖZÜKARA
------ Necdet BULUZ
------ Yusuf Özcan
------ Afife Demirtaş
---- Mustafa Ceylan
---- Bizden
-- Video Yağmuru
---- Ozanlar-Şairler
---- Bizden Videolar
---- Rasim Köroğlu
-- Genel
---- SERBEST KÜRSÜ
---- Duyurular
---- Röportajlar
---- Günün Şiiri
---- Günün Nesiri
Edebiyat Biz Platformumuzda
-- Gülce Tv
-- Türk Argo Sözlüğü
-- Edebî Konular Forumu
Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir
Mustafa Ceylan |
Dost Sitelerimiz:
Türkçe Çeviri:
MyBB
Türkiye
Üretici:
MyBB
, © 2002-2025
MyBB Group
-Theme © 2014 iAndrew
Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder