SiteAna Sayfa
Güllük Dergisi
Şairlerimiz
Arama
Üyeler
Video
Yardım
Giriş Yap
Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Şifremi Hatırlat
Beni Hatırla
Your browser does not support the audio element.
Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi
Web'de Ara
Sitede Ara
0 Oy - 0 Yüzde
1
2
3
4
5
Konu Modu
BÖLÜM-8 HALİL SOYUER'İN YILLARLA, RAKAMLARLA DANSI
Mustafa Ceylan
Site Yönetimi
Üyelik tarihi:
Nov 2008
Mesaj Sayısı:
2,007
Konu Sayısı:
1,502
#1
02/02/2014, 19:00
(Bu mesajı son düzenleyen: 05/02/2014, 23:47
Mustafa Ceylan
.)
BÖLÜM - 8
HALİL SOYUER'İN YILLARLA, RAKAMLARLA DANSI
Mustafa CEYLAN
**************
Soyuer, eşi ve benzeri az bulunan şairdir dedik ya. Çünkü, takvimlerle ve sayılarla adeta dans yapan bir şairdir. Takvim yaprakları, günler, haftalar, aylar ve mevsimler onun en çok uğraştığı unsurlardır. Kendi ömrünü, geçen zamanı, sevdiklerinden ayrı kaldığı zaman dilimlerini, bütün duygularını onlara anlatmakta ustadır. Soyuer’in en çok kulllandığı kelimelerden birisi "yıllar" dır. Yıllar ve kader, ömür ve çile onun dilinden asla düşmezler.
Bu arada, çoğu şiirlerinde de bir matematik öğretmeni gibi sayılarla oynamaktan çok hoşlanır. Büyüklüğü, fazlalığı, yoğunluğu ifade dili olarak rakamları seçer.
Evet, şairimiz, takvimlerle ve sayılarla dans eder. Bıkmadan, usanmadan dans eder. Kendini şiirinin musikisine kaptırır da dansının farkına bile varamaz. Kimi şiirlerinde ayları peşpeşine, haftanın günlerini de birbirini tamamlayacak şekilde sıralar. Sonra, sevdiğine "gönül dergimin özel bir sayısını çıkaracağım ve onun bir tek satırını yadele okutmayacağım" diye seslenmeden edemez.
Mevsimlerin sunduğu iklimler, onun aşkı ile paralellik arzeder. Kış mevsimi gelmiş, heryeri beyazlıklar kaplamışsa, o saçlarındaki ak’ları hatırlar, sevgilisine "işte ömür bitmek üzere, gel gayri" diye seslenmesine bağlar. İlkbaharın çiçekli bir dönemini mi yaşıyor? O halde, gene, sevgilisine aşk çağrıları yapmaktan kendini alıkoyamaz. Mart ayında mıyız? O halde bir tedirginlik vardır. Zira, mart, yılın en kararsız ayıdır. Sevgi mevsimi de en kararsız ayını yaşamaktadır. Mayıs ayının bütün güzellikleri çağrılmalıdır.
Türk şiirindeki bütün şairlerin, dergilerde şiirleri yayınlanmış, şairlerin belki de tamamı dergilerle irtibat kurmuşlardır, ama, hiçbir şair, sevgilisi için, özel bir dergi sayısı çıkartma hususunu, şiirine yerleştirememiştir. Soyuer bu... Usta şair... İşte O’nun "Özel Sayı" sı:
Gelirim demiştin Nisan sonunda
Dallarında sensiz kiraz, kayısı
Nasıl anlatırım gelen Temmuz’a
Yollarda ağlayıp kalan Mayıs’ı
İnan ki şu kadar gözümde değil
Girip yüzmediğin deniz kıyısı
Bütün açık renkler uçmuş üstünden
Gözlerinde kalmış bir çift koyusu
Ben senden bir türlü çıkamıyorum
İçine düştüğüm sevda kuyusu
Bir tek satırını ele okutmam
Ey gönül dergimin özel sayısı
Şair, ayları, günleri ve mevsimleri sıralarken; onların taşıdığı hususiyetlerle kendini özdeşleştirir. Kiraz mevsimi gelmiştir, dallar yemiş yüklüdür, peki sevgilisinin aynı hali gözlerinin önüne gelmez mi? Gelir işte.. Eylül ayı gelmiştir. Yapraklar sararmıştır. Sevgilisinin omzuna düşen sarı saçlarım hatırlamaz mı? Sevdiğinin moral değerleri bozuk olduğu zamanlarda ne kadar soğuk davrandığını hatırlar ve "sanki kıştasın her tarafın buz" deyiverir...
İnsan ömrünü akıp giden suya benzeten şair, bu suyun kenarındaki ağaçların mevsimlik giyindiği elbiselerle kendi ruhunu mıknatıslar. Yaprakların, dalların dallardaki kuşların seslenişleri onu kendi manyetik alanında hamur gibi yoğurur. Her gün isterse kıştan bir gün olsun, şairimiz için bu hiç farketmez. Çünkü, sevgi denen sihirli değneğiyle ağaçları yeşertir, kuşları cıvıltılarla konuşturur. Sevgiyle
bütün mevsimleri bir anda yaza çevirir.
Türk şiirinde, mevsimlerle, aylarla, günlerle bu kadar uğraşmış ve şiirinin gövdesine kendi ruh dünyasıyla harmanlayarak hiç bir şair sokamamıştır. Şiirin gövdesini takvimlerin çılgın yürüyüşü ve çılgın seslenişi ile mükemmel bir şekilde dolduran o’dur...
Ancak, bütün mevsimlerin az da olsa ılık ve sıcak günleri bulunmaktadır. işte o ılık ve sıcak günleri öteki günlerden ayırır. Ayırır ayırmasına da sevdiğine "Bütün mevsimlerin sıcak günleri/ Ilık ılık gelen nefesindedir." deyiverir, işte güzel bir şiiri:
AYLAR YE SEN
Bazan gün gün havan birden bozuyor
Sanki kıştasın da her tarafın buz
Aylar sende dileğince yaşıyor
Ağlarken nisansın gülerken Temmuz
Marttır bakışların bazan tedirgin
Sanki yılın en kararsız ayısın
Bütün güzelliği yalnız şendedir
Kapıdan güllerle giren mayısın
Bazan yüreğinin ocak başında
Tutuşup da hiç sönmeden yanmaksın
Haziranca bayrak dudaklarınla
Ağustos Ağustos dalgalanmaksın
Bütün mevsimlerin sıcak günleri
Ilık ılık gelen nefesindedir
Omzuna düşünce sarı saçların
Görülür ki artık eylül şendedir
Bir kaşın ekim’se bir kaşın kasım
Sanki Aralık’a kaçar gözlerin
Bazan yirmi sekiz günlük şubatsın
Mart kapılarında titrer dizlerin
Sevgi, hayatın esasıdır. Sevgi kâinatın varoluş sırrıdır. Kâinattaki cümle varlıklar, maddi ve manevi varlıkların cümlesi sevgi sırrı ile doludur. Sevgi olmazsa, hiçbir şeyin anlamı yoktur. Kayalar, taşlar, ağaçlar, kuşlar, hava, su, orman, böcekler, hayvanlar, bitkiler, çocuklar, analar, babalar, gençler, yaşlılar hasılı cümle zerreler sevginin elektronlarıyla dönüp durmaktadırlar. Atomu döndüren sevgidir. Güneş sistemini çeviren sevgidir. Yüz seksen bin âlemi döndürüp sarıp sarmalayan sevgidir. Zerreler sevgi diye haykırır, küreler sevgi diye haykırır... Habbeler sevgi diye can atarlar, kubbeler sevgi diye can atar...
Sevgi olmasaydı, Yunus, Mevlâna, Karacaoğlan, Aşık Veysel, Köroğlu, Dadaloğlu, Seyrani vb... hiç biri ama hiç birisi olmazdı...
Sevgi olmasaydı, Halil Soyuer’de olmazdı. Hattâ, bu satırları kaleme alan kardeşiniz de olmazdı. Hattâ, siz de şu anda bu satırları okumaz olurdunuz...
Sevgidir bizi biz eden! Sevgidir yokuşları iniş, geceleri gündüz, bayırları dümdüz eden! Yoklukları dolduran, yürekleri gümbürteden, beyinlerin makina dairesini çiçek yağmuruna tutan sevgidir!...
Cümle varlıklar sadece sevgi’nin sözleriyle harekete geçerler. Hepsi sevgiyi dinler. Derler ya, "Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarırmış." İşte, yılanları bile deliğinden çıkaran sevgidir...
Ama, şairimize göre sahte sevgi yanlıştır. Gerçek ve candan sevgi gereklidir. Samimi, sıcak, ciddi, ölümüne bir sevgi...
İşte Soyuer’in "Sevgi" başlıklı şiiri:
SEVGİ
............-Sevgi Özeğeci’ye-
Isterse dört mevsim dünya kış olsun
Sevgiyle her gün yaz bunu bilsinler
Sevgi öylesine güç ki insanda
Hiç başa çıkılmaz bunu bilsinler
Sevgi dolu insan herkesle dosttur
Her zaman sımsıcak gülüyor yüzü
İster canlı ister cansız ne varsa
Her şeye geçiyor sevginin sözü
Görüldüğü gibi, şair, "İsterse dört mevsim dünya kış olsun/Sevgiyle her gün yaz, bunu bilsinler" diyerek, mevsimlerle sevgiyi ne güzel bağdaştırmıştır.
Mevsimlerle sevgiyi bir potada birleştiren Soyuer, zamanı duygularının bir ifade biçimi olarak kullanır. Zaman geçtikçe mevsimler geçtikçe, onun yüreğinden sevgi asla eksilmez. Hatta gün geçtikçe sevgisi daha bir büyür, daha bir olgunlaşır, kemale erer...
"Geçip gidiyorken durup bakmazmış/Ne yaz aşağıya ne kış yukarı" diyen şair, ömrün gidişi-sona doğru bir adım daha atışı sırasında takvimlerin durmayacağını söylemektedir. Mevsimlere söz dinletemez. Durun, burada durun! Yeter gayri, çekip gitmeyin! İşte tam sevmeye, sevilmeye başladığımız bir anda, çekip gidiyorsunuz. Hatta ne aşağıya, ne de yukarıya bile bakmıyorsunuz. Bizim ve sevgimizin belki farkında bile değilsiniz, oysa, bizler de sizler gibiyiz..Sizlerin renginiz yüzümüzde ... Sizlerin sesiniz kulaklarımızda. Sizin çektikleriniz ve çektirdikleriniz de içimizde... Mevsimler durun biraz!.. Der ya ... Mevsimlerin duyası yoktur. Zira, ömür geçip gitmektedir...
İnsan yokuş yukarı koşmaya çalışmaktadır. Suların hiç yukarı doğru aktığı görülmüş müdür? İnsan ve zaman aşağıya doğru akmıyor mu? Bu katı bir gerçektir. Aşağıya doğru akmak... Göl’e, denize doğru ırmakların akışı katı bir gerçektir. Ama, bize yukarıya doğru akmamız, yükselmemiz söyleniyor, ne yapsak? işte o’nun şiiri:
YUKARI
Ömrün son gününe gidiş derler ya.
Gidiş deseler de varış yukarı
Geçip gidiyorken durup bakmazmış
Ne yaz aşağıya, ne kış yukarı
Görmüş yaşayanlar gözüyle görmüş
Baş üstünde gökler ne kadar hürmüş
Aşağı bakan göz, çok üzülürmüş
Gülermiş olursa bakış yukarı
Yüceden gelene açarız bağrı
Çaresiz gideriz gelince çağrı
Kalkar ellerimiz yukarı doğru
İçten gelen her yalvarış yukarı
Olup bitenleri bir seyret dur da
Gitmeğe ne kaldı bir düşün şurda
Yukarı yükselme göl’ de olur da?
Olur mu nehirde akış yukarı
Bizleriz yer için gözyaşı döken
Gerçekler önünde boynunu büken
Bir adım atmağa mecal yok iken
Bize koş diyorlar yokuş yukarı
"Gel" şiirinde "senelerden beri bekliyorum bak" dedikten sonra Çin şeddine kadar yetecek zamanım var, ancak nedense sana yetmiyor der. "Yıllar hasret içer oniki aydan/Sensiz aylar otuz güne yetmiyor" seslenişi ile gene aylar ve yıllarla oynamaktadır. Gel diye bir seslenişi 98 başında gel ancak hiçbir şekilde 2000’e taşmasın diye devam ettirmekte, bari martta veya nisanda mutlaka gelmelisin diye tamamlamaktadır.
Soyuer’e kelime canbazı demiştik. Soyuer, takvim yapraklarının da cambazıdır. Onlarla teker teker dans eder. Takvim yapraklarının getirdikleriyle gönül gözünü doldurur ve o ruh haliyle dans eder.
Takvimler şairin gönlüne izler bıraka bıraka geçip geçip gitmedeler. O da onların yakasından tutmuş, ellerini kavramış bırakmak istememektedir. Her şiirinde onları kulllanır. Onları kullanmasa onun şiirinin içi boşalır.. Sadece şiirinin içi değil, kendi içi de boşalır. O nedenle, Soyuer’i Soyuer eden seneler, aylar, günlerdir. Ve zaman denen sihirli ölçü, onu bin yerinden dilim dilim doğrar. Sevgilisiyle arasına girer, hasreti doğurur. Gönlüyle arasına girer, ihtiyarlığı getirir. Zaman denen sihirli ölçü kaderin, feleğin bir ölçüsüdür...
İşte Soyuer’in "Gel" başlıklı şiiri:
GEL
Senelerden beri bekliyorum bak
Döneceksin diye bir gün geriye
Hayallerim bile üzgün dönüyor
Seni bulamadan her gün geriye
Sabrım Çin şeddine yetecek kadar
Bilmiyorum sana neden yetmiyor
Yıllar hasret içer oniki aydan
Sensiz aylar otuz güne yetmiyor
Mevsimler perişan halde başımda
İçte yaşadığım iklim perişan
Hiç bir şey görmeyen gözüm yollarda
Bir şeye ermeyen aklım perişan
Eğer geleceksen fazla bekletme
Olur ya geriye yine kalmasın
Doksan sekiz yazma da razıyım
Amma sakın iki bine kalmasın
Halil ne diyorsun, yanlış söyledin
Bari martta olsun yahut nisanda
Gelince görürsün gidişin nasıl
Ne yaralar açmış seven insanda
Mevsimler omuzlarında kar, buz , çiçek, kuş, sıcaklık ve rüzgâr getirir. Getirir de, Soyuer’in aşkını destan yapar, dilinden mısra mısra dökülmesine neden olur. Mevsimlerin elleriyle büyüyen Şairin duygu¬lan, hece, hece, bir milim dahi şaşmadan şiirlerin gövdesine bağdaş kurup oturur.
İnsan gönlü mevsimler gibidir. İnsan ömrü, mevsimler gibidir, gönülle ömür elele mevsimlerin içinde dolaşır dururlar. Soyuer’in gönlünde ömrünün mevsimleri ve aşkının iklimleri arasında dans eder durur...Soyuer’in şiiri, mevsimlerin şiiridir. Mevsimlerin omuzlarında getirdikleri olanca hoş’luğuyla Soyuer’in omuzlarına dökülür. Bütün şiirlerinin ruhunu teşkil eder zaman ve mekân ... zaman, takvimlerin feryadıdır. Atom hızıyla geçip giden bir süreçtir. Mekân denildi mi, illâ ki sevdalısı olacaktır. Bir bahar müjdesi, bir yeni filiz olacaktır. Kar mı yağıyor, o’nun gönlü kardelen çiçeği olacaktır. Sevdiği insana görünebilmek, ona duygularını, düşlerini ifade edebilmek için, karların arasından başını çıkaracaktır.
Soyuer’in gönlü, posta güvercinleri veya leylekler gibidir. Bir mısrada yazın bereketini yakalarken, hemen ikinci mısrada kışın ayrılık ve buz havalarında havalanacaktır.
İşte mevsimlerin şairinden bir şiir daha:
GEÇSİN
Bir dostumla haber salmış yar bana
Demiş gözlerimden artık az geçsin
Acele etmesin kavuşmak için
İşte bahar geldi, hele yaz geçsin
Yaz geçsin tamam da nasıl niyet bu
Bir düşün gönlüme ne eziyet bu
Buz bağlasın derse derelerde su
Bekle derse, şu kar kalksın buz geçsin
Zaten yaralıyım daha ilk günden
Ondan ayrı farkım yok ki sürgünden
Geçecekse derse aşk köprüsünden
Sağa sola hiç bakmasın düz geçsin
Düz geçmişim o köprüden yıllardır
O köprüde aşka giden yol vardır
Derse önümüz de bir kaç yıl vardır
Sabret derse yıldan yıla söz geçsin
Bu hallere ne diyeyim bilemem
Bu sevgiye imza attım silemem
Başım gitse şunu asla diyemem;
Ben vazgeçtim, varsın o da vaz geçsin
"Yıllar yılı kış ömrümü içerim / Kadehime bir parçacık yaz doldur." Hele bir bakın şu söyleme ... Bu söylemi, bu mevsimlerle ömrü, mevsimlerle gönlü bir arada ifade eden, bu kadar yalın, bu kadar mükemmel ifade eden kaç şair tanırsınız?
Bu söyleyişi, Göksu Restoranda garson Korsikalı Mustafa’ya "az doldur" diye haykırırken yazmıştır. "Beni bu hallerde görmesin kâfir" dediği sevgilisine "kâfir" diye seslenirken bile espiri yüklüdür. Cin’liğini içki masasında dahi göstermektedir. Ve içkiye düşkün olduğunu sevgilisinin bilmesini istemez. İçkiye, içki masalarına düşmüş olması da, hep onun yüzündendir. Sevdiği, geçip giden ömrünün bir döneminde, onu içki masasına düşürmüştür.
Garsonlara, benim yalnızlığıma ortak olun, birazda benim masam¬da oturun diyen şair; içinin yangınlarında alev alev yanmaktadır. Yalnızlık yangındır. Yalnızlık alevdir. Kadehlerle konuşmak yalnız kişinin en büyük tutkusudur.
Şair mevsimlerin hırçınlığını, sevgisinin ifadesine yüklemektedir. Kış kâfirdir. Kış acıları artırır. Hasretleri çoğaltır. Onun sevgilisi de kâfirdir. Hep kendisine hasret bırakmaktadır. Hasret bırakılan gönül yalnızlıktan kadehlerde teselli aramaktadır.
Mevsimler, kadehlere dolar. Sessiz, sihirli adımlarla sokaklardan, caddelerden, ağaçların dallarından kaçan mevsimler, kadehlere dolar. Dolar da, onun gönlüyle hemhâl olur...
İşte Soyuer’in "Az doldur" diyen şiiri :
AZ DOLDUR
Coşkun Bağır’a
Ömür boyu yürü yürü bitmiyor
Nereye gidiyor bu nasıl yoldur
Derdin biri bitse biri bitmiyor
Az doldur bu akşam garson az doldur
Dünya bedeninde bu can misafir
Dertten yana benim kısmetim boldur
Beni bu hallerde görmesin kâfir
Az doldur bu akşam garson az doldur
Yıllar yılı kış ömrümü içerim
Kadehime bir parçacık yaz doldur
Nasıl olsa giden geri dönmüyor
Az doldur bu akşam garson az doldur
Gel sen de ortak ol yalnızlığıma
Ne olur yanımda bir dakkacık dur
Bir yangın başladı içimde yine
Az doldur bu akşam garson az doldur
İnsan, mevsimlerin gelişini de gidişini de önleyemez. Ancak, insan, kendi içindeki mevsimleri yönetip istediği şekli verebilir. İşte bu ikilemde, dış-çevresel etkilerle, iç duygusal etkiler kimi şairlerde savaş halindedir. Dış-çevresel etkiler, yenilmezliği ve değiştirilmezliğiyle şairin gönlüne kafa tutar. İşte bu esnada kavga başlar. Ancak, Soyuer’de dış- çevresel etkilerle, iç-duygusal etkiler birbirini tepkilemek yerine, birbirini etkiler, tamamlar, bütünler. Her ikisini barış dolu yüreğinde birleştirir. Soyuer’in ustalığı işte bu noktadadır.
Dış dünya ile iç dünyanın barışıklığı, uyumluluğu olağan bir hadisedir. "Bir el birer birer gelen yılları / Ömür der üstüste yığar insanda" ifadeleri, bu uyumun belirtisinden başka birşey değildir. " Hayat sırdan bir kumaşmış anlarız / O imiş giyilen meğer insanda" söyleyişi de, insanın içi ve dışıyla barışık olmasının işaretidir. Zaten, mutluluk ve huzur barıştadır. İnsanın önce kendisiyle, kendisindeki kendisiyle barışık olması, sonra da etrafındaki dışındaki çevre ile barışık olması gerekir. Huzur, sevgi ve barış işte bu barışıklıktan doğar. Soyuer’in sevgi şiirlerinin sırrı buradadır.
" Çekilen çilenin yükü ömredir / Aylar senelere düşen cemredir / Her cemre bir ömre sığar insanda" diyen Soyuer, insanın kader denilen olguya kader yapraklarıyla nasıl da bağlı olduğunu belirtmektedir. Ayların senelere düşen birer cemre olduğu söylemi, Türk şiirinde, çoğu şiirlerinde olduğu gibi ilk defa onun söylemidir. İşte şiirimize yeni semboller çağdaş ifadeler getiren Soyuer’in ustalığı da buradadır. Merhum Tahir Kutsi Makal, o nedenle Soyuer’e " Has Şiirin Ağası" derdi hep.
İNSAN
Tanyeri insanın ana rahmidir ,
Aynen güneş gibi doğar insan da
Bir el birer birer gelen yılları
Ömür der üsüste yığar insanda
Uzaklardan gelen sesi dinleriz
Neye geçit verir neyi önleriz
Hayat sırdan bir kumaşmış anlarız
O imiş giyilen meğer insanda
Kaderle kırılır insanın kolu
Bilinmez ne zaman bitecek yolu
Aylar yağmur yüklü günlerle dolu
Gezer bulut bulut yağar insanda
Boyun eğmek haktan gelen emredir
Çekilen çilenin yükü ömredir
Aylar senelere düşen cemredir
Her cemre bir ömre sığar insanda
Aslında Soyuer’in yıllar, aylar, haftalar ve mevsimler konusunda söyledikleri üzerine daha çok analizler yapılabilir. Biz, şimdilik bu kadarla yetineceğiz. Çünkü, öteki bölümlerde de bu konulan işlediğimizi göreceksiniz.
Şimdi onun matemaktikçiliği’ne gelelim. Rakamlarla oynayışına gelelim. Takvim yapraklarıyla oynaşan bir insan, elbette o yaprakların üzerindeki tarihler ve rakamlarla da oynaşır. Öyle değil mi?
On, beş, yüz, bin, iki, üç, kırk, elli gibi tam sayılı rakamlar onun tutkun olduğu sayılardır. Tam sayıların yanı sıra kesirli sayıları da kullandığı olur. Örneğin binde bir, onda beş, üçte iki gibi.
"Defterdeki bizim kayıt başlarda" diyen Soyuer, öyle bir defterle uğraşmaktadır ki, matematik defteri sanki...
"Ben bin’den sonrayım ay hesabında/Sen benden küçüksün bin’den öncesin" diyen şairimiz, iyi bir matematikçiliğini sevgisini ifadede ustalıkla kullanmaktadır. Sayıları hiç bir zaman, küçültücü, alaycı ve tenkitçi bir üslupla kullanmaz. Hep, fazlalık veya yoğunluk, duyguların hacmini ifade için kullanır.
Şimdi, matematikçi Soyuer’in "Öncelik" isimli şiirine bir göz atalım mı? Ne dersiniz?
ÖNCELİK
Ben bin’den sonrayım ay hesabında
Sen benden küçüksün, bin’den öncesin
Başımın üstünde yerin değişmez
Akla ilk gelişte, benden öncesin
Defterdeki bizim kayıt başlarda
Sen baharsın benim ömrüm kışlarda
Yola düşüp beni arayışlarda
Bakışta gülüşte benden öncesin
Bana doğru şöyle bir uzan bende
Seni bir yazan var bir yazan bende
Birden kaybolurum ben bazan bende
Arayıp buluşta benden öncesin
Herkes gibi bunu biliyor hak da
Elin onda beşi sensin parmakta
Boğulmaktan kurtulurken ırmakta
Orda bile işte benden öncesin
Açlık gözümüzü biz bizi bildik
Biz sevgi şehrinde sevgiligil’dik
Farzedelim öldük sonra dirildik
Sen bu dirilişte benden öncesin
Şair, söylenmemişi söylemekte, verilmemiş kararları vermektedir. Rakamların diliyle konuşurken de bu alışkanlığından vaz geçmemektedir. Rakamlar birbirine üstünlük sağlarken veya birbirini destekleyip hüküm ifade ederken, onun gönül penceresinden seslenmektedir.
"Kim derdi şu dönen yalan dünyada/İki hükmedecek beşe kim derdi?" diyen şairimiz, az'm çok’a hükmetmesine şaşkınlık duygularıyla yaklaşmaktadır. Yaklaşırken de rakamları kullanmaktadır. Ayrıca, bu düşüncesini aynı şiirinde "Çok’lar el bağlarken az’m önünde" diyerek, "mart hazirandaki işi bozacak" ve "Kim derdi ki parçalansın sekize" dizeleriyle ifade etmeden geçemez. İşte matematikçi şair budur.
Sayılar onun gönül dilidir. Sayılarla mevsimleri, ayları ve günleri şiirin dokusuna sihirli bir tarzda gizlemektedir. Şiiri okurken, onun büyülü havasına kendinizi kaptırıyor ve onun sayıları nasıl kullandığının farkına bile varmıyorsunuz..
İşte o’nun "Kim Derdi" başlıklı şiiri:
KİM DERDİ
Kim derdi şu dönen yalan dünyada
İki hükmedecek beş’e kim derdi
Eller uzanacak acı çekene
Acılar gidecek hoşa kim derdi
Kim derdi yıldızlar ay’ı silecek
Tohum suyu tanıyacak bilecek
Gelen gitmeyecek, giden gelecek
Af çıkacak dertli başa kim derdi
Ayak diz çökecek dizin önünde
Kulak dinleyecek gözün önünde
Çok’lar el bağlarken az’ın önünde
Dolu’lar koşacak boş’a kim derdi
Kim derdi bulutlar gökte azacak
Yere yağmur yağmur mektup yazacak
Mart hazirandaki işi bozacak
Yaz kafa tutacak kışa kim derdi.
Kim derdi hayat yok doğan ikize
Boynuzları ağır gelsin öküze
Kim derdi ki parçalansın sekize
Yol boylarındaki taşa kim derdi
Gözler bakış bakış sevine dursun
Çatık kaşlar gün gün dövüne dursun
Ağız, dili ile övüne dursun
Dil isyan edecek dişe kim derdi
"İki ölüyorsam akşam olunca / Her doğan güneşle üç doğuyorum" veya "Ben de o bir’lerle azalıyorum" diyen Soyuer, Tahir Kutsi Makal’ın deyimiyle "Has şiirin ağa’sı" olduğunu işte böylece ispatla¬maktadır.
Sabahlarla birlikte doğmak, her doğan yeni bir günde daha bir yaşamaya bağlanmak, ışıkla yüreğine gökleri sığdırmak, günleri say¬faları açılan bir albüme benzetmek has şiirin ağa’sına ait bir ifade biçimidir.
"İki ölmek, üç doğmak..." Yani, illâ ki doğmak ölümden bir fazla olacak. Çünkü, umut içimizden eksilmeyecektir. Çünkü, yaşamak yeniden, yeni doğan günle filizlenmektir.
"İki ölmek, üç doğmak...." İslâm inanışına göre de doğru bir hadisedir. İnsan bir doğmuştur, ömrünü bu dünyayı yaşayacaktır ve bir ölecektir, ondan sonra tekrar diriltilecektir, yani doğacaktır. Sonra tekrar ölecek ve ardından tekrar diriltilecektir. iki ölecek, ancak üç doğacaktır.
"İki ölmek, üç doğmak" umudun bitmemesi, sonucun yıkım ve yok olmak değil, yapım ve yaşatmak olması gerektiğini vurgulamak¬tadır.
İşte şairin "Sabahla Gelen" başlıklı şiiri:
SABAHLA GELEN
Her sabah odama şafak dolunca
Günün memesinden süt sağıyorum
İki ölüyorsam akşam olunca
Her doğan güneşle üç doğuyorum
Sabahlar beynime ışık yığınca
Işıkla içime gökler sığınca
Yılların tapulu topraklarına
Sanki sağnak sağnak ben yağıyorum
Kuşlar kanat kanat bana uçuyor
Bütün firariler bana kaçıyor
Gecenin küllenmiş mangallarında
Uzanacak bir el bekleyen kor’um
Hani bir şarkı var (her yer karanlık)
İşte şarkılarda insan bir anlık
Gözümün önünde yumruk yumruğa
Kavgaya başlıyor şarkıyla yorum
Açılan bir albüm günler önüme
Sayfa sayfa çıkar yüzler günüme
Yüzler ki azalır durmadan bir bir
Ben de o birlerle azalıyorum
"Georges Ifrah" tarafından kaleme alınıp Kurtuluş Dinçer tarafından tercüme edilen ve Tübitak yayınları arasında yayınlanan "Bir Gölgenin Peşinde" - "Rakamların Evrensel Tarihi" isimli kitabı yıllar önce okumuştum. Rakamların tarihinde, insanoğlunun çakılları, kaygıları aşkları, çomakları üst üste yığma ya da yanyana dizme veyahut kemik çubuklar üzerine çentik atma şeklinde ilk saymaya başladığı anlatılarak, masanın önce el ve ayak parmaklarıyla saymayı öğrendiği anlatılıyordu. Sıfır rakamını Babilliler’in bulduğu ve onların 60 tabanına göre sayı saydıkları, dakika, saat ve saniye’nin 60’lık dilimlerinden oluştuğu belirtiliyordu ve herkesin sayı saymaya on parmağıyla başladığından bahisle on tabanına göre rahatça sayıp yaptığı belirtildikten sonra, rakamların tarihsel serüveni anlatılıyordu.
Soyuer’in şiirlerinde ise, bu serüven duygularıyla eş değer bir şekilde sürüp gitmektedir.
"Bir" sayısı kimi zaman az’m, yetersizin ifadesidir, kimi zaman da yok günün, iyi kârıdır. îyi kâr olduğu günler, sevdiklerinin yılda bir gün dahi yanında olduğu günlerdir. İşte o nedenle bir yeterli bir rakamdır.
İşte şairin "Yeter" şiiri:
YETER
Yeter ki hatırla yılda bir olsun
Bu bir olsundaki (bir) bana yeter
Benden aldığının binde birini
Her hatırlayışta ver bana yeter
Mevsim başlayacak diye hasada
Kaç aydır zavallı gönlüm tasada
Kolların boynuma dolanmasa da
Elini elime sür bana yeter
Gelmeni inan ki can istiyor can
Gör neler olacak göründüğün an
Yıllar yılı yarı açık kapımdan
Günde bir de olsa gir bana yeter
Hep böyle büyüdü bu sevda bende
Seninle yaşamak ne güzel sen de
Gam yemem gözüme görünmesen de
Sen beni karşıdan gör bana yeter
Bir başka eşin yok şu yer yüzünde
İki cihan senin iki gözünde
Ağzından her çıkan (her gün) sözünde
Gün zaten şenindir (her) bana yeter
Sevda yollarında iz derin olsun
İzlerin üstünde bir yerin olsun
Varsın koca dünya ellerin olsun
Gönlünde el kadar yer bana yeter.
-------------------Devam Edecek------------------------
Alıntı
osman7159
Site Yönetimi
Üyelik tarihi:
Sep 2008
Mesaj Sayısı:
1,772
Konu Sayısı:
555
#2
04/02/2014, 20:30
VEFAKAR KALEMİN EMEĞİNE SAĞLIK.
http://vk.com/club35666845
Alıntı
Tweet
Benzeyen Konular
Konu:
Yazar
Cevaplar:
Gösterim:
Son Mesaj
SEVGİ DELİSİ(Dr.Halil Atılgan Yazısı)
Site Yönetimi
1
1,267
23/01/2017, 21:06
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
BÖLÜM: 17 SOYUER’İN BESTELENMİŞ ŞİİRLERİ
Mustafa Ceylan
0
4,230
07/02/2014, 01:17
Son Mesaj
:
Mustafa Ceylan
BÖLÜM-16 SOYUER’DEN ŞEHİRLERİMİZE DAİR
Mustafa Ceylan
0
1,615
07/02/2014, 00:58
Son Mesaj
:
Mustafa Ceylan
BÖLÜM: 15 "YUNUS’CA SEVMEK ve SOYUER
Mustafa Ceylan
0
2,118
06/02/2014, 02:59
Son Mesaj
:
Mustafa Ceylan
BÖLÜM-14 GÖNÜL ŞAİRİ SOYUER
Mustafa Ceylan
0
2,024
06/02/2014, 02:39
Son Mesaj
:
Mustafa Ceylan
BÖLÜM-13 SOYUER ŞİİRİNDE MİLLÎ MESELELER
Mustafa Ceylan
0
3,546
06/02/2014, 02:16
Son Mesaj
:
Mustafa Ceylan
BÖLÜM-12 SOYUER’İN ŞİİRİNDE GÖZLER
Mustafa Ceylan
0
2,302
06/02/2014, 01:35
Son Mesaj
:
Mustafa Ceylan
BÖLÜM-11 SOYUER’İN ÇOCUK SEVGİSİ
Mustafa Ceylan
0
1,514
06/02/2014, 00:41
Son Mesaj
:
Mustafa Ceylan
BÖLÜM-10 SOYUER’DE HÜZÜN DUYGULARI
Mustafa Ceylan
0
1,471
06/02/2014, 00:23
Son Mesaj
:
Mustafa Ceylan
BÖLÜM-9 SOYUER ŞİİRİNDE ANADOLU’DAN İNSAN MANZARALARI
Mustafa Ceylan
0
1,559
05/02/2014, 23:56
Son Mesaj
:
Mustafa Ceylan
Lütfen seçim yapın:
--------------------
Özel Mesajlar
Kullanıcı paneli
Kimler Çevrim içi
Arama
Ana Sayfa
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
-- GÜLCE ŞİİR TÜRLERİNE GÖRE ŞİİRLER
---- BULUŞMA
---- ÇAPRAZLAMA
---- TRİYOLEMSİ
---- ÜÇGÜL
---- ÜÇGEN
---- DÖNENCE
---- TOKMAK
---- AKROSTİK
---- SONE'M
---- GÜLCE
---- TEKİL
---- YİĞİTCE
---- YUNUSCA
---- BAHÇE
---- SERBEST ZİNCİR
---- ÖZGE
---- GÜLİSTAN
---- YEDİVEREN
---- TUĞRA
-- GÜLCE YAZAN ŞAİRLERİMİZİN GÜLCE ve DİĞER ŞİİRLER
---- (H)
------ Harun YİĞİT
------ Harun YİĞİT
------ Hasan ULUSOY
------ Hasan ULUSOY
------ Hatice ALTAŞ(Asi Çiçek)
------ Hatice ALTAŞ
------ Hacer KOZAN
------ Hatice KATRAN
------ Hatice KATRAN
------ Hikmet ÇİFTÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
---- (I-İ)
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim İMER
------ İbrahim İMER
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İhsan ERTEM
------ İhsan ERTEM
------ İsmail KARA(Karozan)
------ İsmail KARA(Karozan)
---- (K)
------ Köksal KIRLIOĞLU
---- (M)
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Meltem ARAS
------ Meral ADAK
------ Meral ADAK
------ Melahat TEMUR
------ Mevlüde DEMİR
------ Mevlüde DEMİR
------ Miktad BAL
------ Miktad BAL
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ MUSTAFA CEYLAN(Editör)
-------- Mustafa CEYLAN
---------- Mustafa CEYLAN(On Punto Yazıları)(Makaleler)
---------- GÜNE BAKIŞ
---------- TAŞ YAĞMURU(Ceylan'ın kaleminden)
---------- Hakkında Yazılanlar
---------- DİĞER ŞİİRLERİ
---------- Hayatı
---------- Sanatı
---------- Hocaları
---------- Çocukluğu
---------- Gençliği
---------- Özlü Sözleri
---------- Önsöz Yazdığı Kitaplar
---------- Siyasete İlgisi
---------- Bestelenen Şiirleri
---------- Fotoğrafları
---------- Mühendisliği
---------- Düzenlediği Etkinlikler
---------- Konferansları
---------- Yer Aldığı Antolojiler
---------- Kitapları
---------- EZAN SUSMAZ Kitabı içindekiler
---------- "YANDI BU GÖNLÜM"-Hacı Bayram Veli Kitabı içindekiler
---------- TAHİR KUTSİ MAKAL Kitabı İçindekiler
---------- SEĞMEN RUHU Kitabı İçindekiler
---------- TOROSLARIN TÜRKÜSÜ Romanı
---------- Armağan-2(AHMET TUFAN ŞENTÜRK İÇİN NE DEDİLER?)Kitabı içindekiler
---------- Armağan-1(ANILAR KORİDORU İÇİNDE SARIVELİLER)Kitabı
---------- YARALI CEYLAN Şiir Kitabı İçindekiler
---------- PAŞA GÖNLÜM Şiir Kitabı İçindekiler
---------- Kırat Geliyor Kitabı İçindekiler
---------- Her Yönüyle YENİMAHALLE Kitabı
---------- Tarihi ve Folkloruyla Elmadağ Kitabı İçindekiler
---------- Köylerimiz Kitabı İçindekiler
---------- Köyümüz Yeşildere Kitabı İçindekiler
---------- Bayramlar Haftalar Günler Kitabı
---------- Ahmet Tufan Şentürk Kitabı
---------- Halil Soyuer Kitabı
---------- Detanlaşan Köylü İsa Kayacan Kitabı
---------- Abdullah Satoğlu Kitabı
---------- Güzide Taranoğlu Kitabı
---------- Gülendenin Beşiği Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ (2006)Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ(2007)Kitabı
---------- CEYLAN-Tahliller-MAKALELER-Görüşler
---------- Güllük Dergileri
---------- Kapodokya Güneşleri Kitabı
---------- Bir Yanardağ Fışkırması Kitabı
---- (P-R)
------ Rahime KAYA
------ Rahime KAYA
------ Refika DOĞAN
------ Refika DOĞAN
------ Ramazan EFE
------ Ramazan EFE
------ Rengin ALACAATLI
---- (S-Ş)
------ Sabiha SERİN
------ Sabiha SERİN
------ Serap HOCA(Serap ÖZALTUN)
------ Serap HOCA(Serap DEMİRTÜRK)
------ Süleyman KARACABEY
------ Süleyman KARACABEY
------ Serdar AKKOÇ
------ Serdar AKKOÇ
------ Sevgili ÖZBEK
------ Sevgili ÖZBEK
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şükran GÜNAY
------ Şükran GÜNAY
---- (T-U-Ü-V)
------ Turan UFUKTAN
------ Ümran TOKMAK
------ Ümran TOKMAK
---- (Y-Z)
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf Ziya KARAHASANOĞLU
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Yıldız TOKSÖZ
------ Yıldız TOKSÖZ
GÜLCE'YE DAİR
-- GÖRÜŞLER
---- Gülce Nedir?
---- Gülce ve Ozanlık
---- Gülce Manifestosu
---- 5 Hececiler ve Gülce
---- Garip Akımı ve Gülce
---- Fecr-i Ati ve Gülce
---- Hisarcılar ve Gülce
---- Neyzen Tevfik, Aşk
---- Mazmunlar
---- Gülce Ne Değildir?
---- Hece Vezni ve Gülce
---- Serbest Şiir ve Gülce
---- Aruz Vezni ve Gülce
---- Gülce ve Zolal
---- Gülce Tarihinden
---- GÜLCE-(Atölye)-Video Dersler
------ Gülce Etkinlikleri
------ Kurucular Beyanı
------ Gülce 2009
------ Doğru Yaz/Konuş
------ Gülce-2010 Projeleri
------ Gülce-2011 Projeleri
------ Üstad Necip Fazıl'dan
------ Gülce-Aruza Dair
------ Öneriler-Çalışmalar
------ GÜLLÜK DERGİSİ
------ Gülce'ye Öneriler
------ Röportajlar
------ Negatif Bakışlara
------ Aleyhimizdekiler
------ M.E.B' na
---- Gülce'de Mesajlar-Projeler
------ Gülce-Güldeste(1)
------ Destanlarımız
------ Dede Korkut
------ Öncü Kadınlarımız
------ Peygamberlerimiz
------ Nutuk(Gülce)
------ Nutuk(Z.Korkmaz)
------ Kutlu Hanımlar
------ Ozanlarımız
------ NasrettinHoca
------ Yedi Askı
GÜLCE TÜRK ŞİİR AKADEMİSİ
-- Şiir Akademisi
---- Şiir Akademisi
------ HALK EDEBİYATI
-------- DİVAN EDEBİYATI
-------- BATI EDEBİYATI
-------- YENİ TÜRK EDEBİYATI
---- Hece Vezni' ne Dair
---- Şiir Tahlilleri
---- Aruz Vezni' ne Dair
---- Hiciv Tarihinden
---- Ustalardan Şiirler
---- Ustalardan Makale
---- Aramızdan Ayrılanlar
------ Ustalardan Şiirler
-------- A. Tufan ŞENTÜRK
-------- DİLAVER CEBECİ ANISINA
---- Şiir Üstüne (Serbest)
---- Atışma Sayfamız
---- Denemeler-Makaleler
---- Şiirde Dönüşüm
---- Şiir ve Anlatım
-- Türk Edebiyatı Şiir Türleri
---- Şiir Türleri
---- İslâmiyet Öncesi
---- Servet-i Fünun
---- Garip Şiirler
---- Akımlar
---- Edebî Sanatlar
---- Söz Sanatları
---- Şair Padişahlar
---- Şiir Tarihimizden
---- Yıllara Göre Edebiyat
---- Mehmet Nacar
DÜNYA EDEBİYATI
-- Dünyadan Şiir Türleri
---- Burns Stanza
---- Choka
---- Go Vat
---- Catena Rondo
---- Onegin Stanza
---- Canzonetta
---- Bauk Than
---- Rhupunt-Galce
---- Septilla
---- Viator
---- Luc Bat
---- Tritena
---- Pantoum
---- Shakespeare Sonnet
---- Diamonte
---- Villanelle
---- Hutain
---- Hex Sonnata
---- Hexaduad
---- Haynaku
---- Harrisham Rhyme
---- Guzzande
---- Gratitude
---- Glosa
---- Garland Cinquain
---- Fornlorn Suicide
---- DÜNYA EDEBİYATI
---- Dünyadan Destanlar
---- Dünyadan Şiirler
KAYNAKÇA
-- Konularına Göre Şiirleriniz
---- Aşk Şiirleriniz
---- Atatürk Şiirleriniz
------ 23 Nisan Şiirleri
------ Atatürk'e Dair
---- Kahramanlık Şiirleriniz
---- Doğa Şiirleriniz
------ 2009 Yılı Sayılarımıza
---- Taşlama Şiirleriniz
---- Gurbet Şiirleriniz
---- Tasavvuf Şiirleriniz
---- Barış Şiirleriniz
---- Şehir Şiirleriniz
---- Anne Şiirleriniz
------ Babanıza Şiirler
---- Doğum Günü Şiirleriniz
---- Deprem Konulu Şiirler
---- Diğer Şiirleriniz
---- Köşe Yazarlarımız/Makaleler
------ Mustafa CEYLAN
------ Refika DOĞAN
------ Osman ÖCAL
------ Ahmet ÖZDEMİR
------ A. S. ATASAYAR
------ Prof.Dr.İsa KAYACAN
-------- Prof. Dr. İSA KAYACAN
------ Rahime KAYA
------ Harun YİĞİT
------ İlqar MÜEZZİNZADE
------ Sündüz BİGA
------ Nazmi Öner(Şiirler)
------ Nazmi ÖNER(Nesirler)
------ Coşkun KARABULUT
------ Prof.Dr.İsmail YAKIT
------ Prof.Dr.Asım YAPICI
------ Sabit İNCE
------ Muhsin DURUCAN
------ Abdulkadir GÜLER
------ Ünal Şöhret DİRLİK
------ Metanet YAZICI
------ A.Aşkım KARAGÖZ
------ Gazanfer ERYÜKSEL
------ Mehmet GÖZÜKARA
------ Necdet BULUZ
------ Yusuf Özcan
------ Afife Demirtaş
---- Mustafa Ceylan
---- Bizden
-- Video Yağmuru
---- Ozanlar-Şairler
---- Bizden Videolar
---- Rasim Köroğlu
-- Genel
---- SERBEST KÜRSÜ
---- Duyurular
---- Röportajlar
---- Günün Şiiri
---- Günün Nesiri
Edebiyat Biz Platformumuzda
-- Gülce Tv
-- Türk Argo Sözlüğü
-- Edebî Konular Forumu
Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir
Mustafa Ceylan |
Dost Sitelerimiz:
Türkçe Çeviri:
MyBB
Türkiye
Üretici:
MyBB
, © 2002-2024
MyBB Group
-Theme © 2014 iAndrew
Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder