• SiteAna Sayfa
  • Güllük Dergisi
  • Şairlerimiz
  • Arama
  • Üyeler
  • Video
  • Yardım
  • bayrak

Giriş Yap   Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre: Şifremi Hatırlat
 
Gülce Edebiyat Akımı
gulce
Your browser does not support the audio element.

Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi

Google Web'de Ara Sitede Ara
Submit Face book
  • 0 Oy - 0 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Konu Modu
Cemil Meriç bugün yaşasaydı
Dışarıda Site Yönetimi
Admin
*******
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesaj Sayısı: 12,518
Konu Sayısı: 11,588
 
#1
05/05/2008, 16:01
Cemil Meriç bugün yaşasaydı

Elif Şafak

Siyasi gündem, toplumsal hareketlilik ve huzursuzluk derken, Türkiye’de siyaset hep gölgeliyor edebiyatı, sanatı ve felsefeyi.

Kayboluyor nüanslar. Keza bunca toz duman arasında bir düşün adamının ölüm yıldönümü de geldi geçti. Sessizce. Yeterince tartışılmadan, konuşulmadan, okunmadan, hatırlanmadan...

Ben doğrusu merak ediyorum, bugün bu ortamda yaşasaydı ne yazardı, nelere parmak basardı? Ne sağa ne sola, ne bir kampa ne bir gruba kolayca mal edilebilecek, eşiklerin, ara kategorilerin, gri tonların, nüansların insanıydı. Bugünün kutuplaşmalarına ne derdi acaba?

Cemil Meriç okumaya başladığımda lise sondaydım. Hakkını vererek okumam ise üniversite yıllarıma rastlar. Bu Ülke’yi okumak muazzam bir etki bırakmıştı bende. “Bu sayfalarda hayatımın bütünü, yani bütün sevgilerim, bütün kinlerim, bütün tecrübelerim var. Bana öyle geliyor ki, hayat denen mülakata bu kitabı yazmak için geldim; etimin eti, kemiğimin kemiği” dediği Bu Ülke. Söylediği her şeye katılmıyordum belki ama katılıp katılmamanın önemi yoktu ki. Dürüstlüğü, entelektüel ahlakı alıp götürüyordu okuru. Yitirdiğimiz bir geleneğin belki de son halkasıydı Cemil Meriç. Kaleminin mürekkebini sadece bilgi ve akılla değil, bir de vicdanla dolduran bir düşünsel geleneğin...

Çok yönlüydü. Roman okumaya vakti olmayan, “ciddi” yazılarla uğraşan aydınlardan değildi. Onun gözünde bilgi bir bütündü. Edebiyat sosyolojisinden siyaset felsefesine, dinler tarihinden kültürel okumalara kadar çeşitli alanlarda yazı ve bağlar kurdu. Bugün bir üniversitede ders veriyor olsa belki de disiplinlerarası bir oluşumun başını çekerdi.

Daha evvel okuduğum düşünürlere benzemeyen bir yanı vardı Meriç’in. Doğu’dan ve Batı’dan aynı anda alıyordu sanki ilhamını, geçmişten ve bugünden ve bir de abartısız bir karamsarlıkla yorumladığı gelecekten aynı anda... Zeki ve şüpheci, mütevazı ama bir o kadar mağrur, “buralı” ama bir o kadar bağımsız, yalnız ve yalnızlığından korkmayan bir adam... Cemil Meriç’in nasıl biri olduğunu, nasıl yaşadığını ne zaman düşünmeye kalksam gözümün önüne bir resim gelirdi o yıllarda... Sade döşenmiş bir evin kuytusunda, bahçeye bakan bir odasında, kitap üstüne kitap yığılmış bir masa başında, eğilmiş açık duran bir kitaba, parmakları sabitlenmiş bir paragrafın üzerinde, sanki korkmuş cümleleri yitirmekten, kaçmasın diye sıkı sıkı sarılmış söz dizinine, kaybolmuş kelimelerin arasında, çalışıyor adam... Fonda, geri planda onu seven bir kadın var. Kadın sabırla bekliyor okumasının bitmesini, yemeğini getirmeyi. Kadın bekliyor, yemek soğuyor, bir gölge düşüyor odaya. Kararıyor ortalık. Ne gariptir ki okumaya bu kadar düşkün olan Cemil Meriç, ömrünün uzun senelerini gözleri görmeden geçirdi. Etrafındakiler okudular ona. O dinledi. Okuyabilmek için başkalarına muhtaç olmak onu nasıl yaralamış olmalı...

Ama ben en çok Cemil Meriç’in kelimelere olan aşkından etkilendim belki de. Öyle seveceksin ki kelimeleri, yetecekler sana, der. Kelimeleri rastgele kullanmaz. Araçsallaştırmaz. “Kelimeleri sana veriyorum okuyucu... Nihayet bütün dünya kelimelerden ibaret. Ama sende ne varsa kelimede de o var. Kelime, narsistin kendisini seyrettiği dere. Çok bakma, içine düşersin…”

“Batı” ile “Doğu” iki ucuz kelimeden, basmakalıp genellemeden ibaret değildir Meriç için. Batı’nın ve Doğu’nun düşünce sistematiklerini kıyaslar, birbirlerinin aynasında eksiklerini görmelerini sağlar. Bir yandan Hint’e uzanır, İran’a, Doğu felsefesine. Bir yandan Fransız edebiyatını ve felsefesini bilir, yazılarına sindirir. Bu iki farklı epistemolojiden iki farklı su çeker. Birbirine harmanlar.

“İki yol var insanlık için,” demişti Cemil Meriç. “Ya kendi kendini imha etme noktasına gelecek ya da gerçekten insanlaşacak.”

Nasıl olacak bu “gerçekten insanlaşma?” Bugün yaşasaydı umut görür müydü acaba?

e.safak@zaman.com.tr

Zaman Pazar, 17.6.2007
Alıntı  
Tweet      
     


Digg   Delicious   Reddit   Facebook   Twitter   StumbleUpon  


Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir

Mustafa Ceylan |
  •  
  • Yukarı dön  
  • Lite mode  
  •  Bize Ulaşın


Dost Sitelerimiz:

Türkçe Çeviri: MyBB Türkiye
Üretici: MyBB, © 2002-2021 MyBB Group-Theme © 2014 iAndrew

Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder