• SiteAna Sayfa
  • Güllük Dergisi
  • Şairlerimiz
  • Arama
  • Üyeler
  • Video
  • Yardım
  • bayrak

Giriş Yap   Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre: Şifremi Hatırlat
 
Gülce Edebiyat Akımı
gulce
Your browser does not support the audio element.

Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi

Google Web'de Ara Sitede Ara
Submit Face book
  • 0 Oy - 0 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Konu Modu
Edebiyattaki Değişim
Dışarıda Site Yönetimi
Admin
*******
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesaj Sayısı: 12,518
Konu Sayısı: 11,588
 
#1
26/08/2013, 02:17
2. Edebiyattaki Degisim


Hasibe Mazıoglu, Türkler Ansiklopedisi’ne yazdıgı “Eski Türk Edebiyatı”
makalesinde, edebiyattaki degisim için önemli konulara deginir:
XVII. yüzyılda batıda Avrupa devletleri ile doguda ran’la bütün bir
yüzyıl savasılmıs, içte isyanlar, idarî ve ekonomik bozukluklar,
devletin gücünü sarsacak dereceye ulasmıstır. Bununla birlikte

imparatorlugun dıs görünüsteki ihtisamı sürmektedir. Ancak yüzyılın
sonunda 1699 Karlofça antlasması ile bu ihtisam sarsılmıs,
imparatorlugun Avrupa’daki toprakları ilk defa paylasılmıstır.

Böylece yüzyılın sonunda Avrupa’da artık Türk gücü imajı bütünüyle
silinmistir. Bundan sonraki yüzyıllarda imparatorluk sürekli olarak
gerilemis, Avrupa’daki topraklar birer birer elden çıkmıstır.
(Mazıoglu 124).

Mazıoglu, Devlet-i Aliyye’nin iç durumuna ve kayıplarına bu sekilde
degindikten sonra, edebiyattaki degisimi anlatır. “XVII. yüzyılda imparatorlugun niçinde bulundugu bu durum edebiyata birden yansımamıstır.

Özellikle XVII. yüzyılın 1. yarısında edebiyat XVI. yüzyıldaki üstün seviyesini korumustur”.

Edebiyattaki degisim, kültür ve zihniyetteki degisim kadar hızlı olmamıstır. Gelisimi dogrudan etkilememesi, ya da devlet islerinde edebiyatın yaptırımlar içeren rolünün olmaması buna kanıt olarak gösterilebilir. Ama “yüzyılın 2. yarısında edebiyatta bir durgunluk baslar” ve “bu devirde yetisen sairlerin gelenegi basarı ile sürdürmüs olmalarına ve gerçekten güzel eserler ortaya koymalarına ragmen içlerinde yalnızca Nâbî zirveye
ulasabilmistir. Artık edebî türlerde eskileri asan üstün eserlerle karsılasılmamaktadır”

( 124). Osmanlı’nın içinde bulundugu durum ve dıs ülkelere karsı olan konumu yavas yavas da olsa, dönemin edebiyatını etkileyecektir ve degisim görülecektir.

Nitekim, Mazıoglu’nun ifadesiyle, “Nâbî’den önce pek çok sair hâkimane gazeller ve beyitler söylemisse de, Nâbî, bir yandan sanatçı yaradılısının sevki ile bir yandan da sosyal çevrenin ve imparatorlugun gittikçe bozulan idaresinin onun üzerinde yaptıgı etki ile hâkimane siire yönelmistir” (127). Yani sosyal çevre ve Osmanlı’daki degisim, Nâbî’nin farklı tarzda siirler kaleme almasına yol açmıstır.

ste, Sulhiyyeler’in de bu zamanda ve izleyen dönemde bir “tür” olarak ortaya çıkmasının, bu sebeplere dayandıgını da söyleyebiliriz.

Mustafa sen, “Baslangıçtan 18. Yüzyıla Kadar Türk Edebiyatı” baslıklı
makalesinde bu yüzyılın degisimlerinden söz eder. “[B]ozgunla sonuçlanan Viyana kusatması ve ardından imzalanan Karlofça Anlasması (1699), Osmanlı toplumunu artık duraklama döneminden gerilemeye itti. Siyasi alandaki basarısızlıklar yüzyılın sonunda artık genis kitlelere de sirayet etti ve toplum kendi degerlerinden kusku duymaya basla[mıstır]” (562). 17. yüzyılı bir önceki asırla karsılastırarak nelerin degistigine dikkat çeken sen, bunları birkaç madde altında toplar.

“XVI. yüzyılda Kanunî’nin padisah, Sokullu’nun vezir, Sinan’ın mimar, Bâkî’nin sair, Ebussuûd Efendi’nin bilgin olarak tamamladıgı muhtesem uyumlu tablo”nun artık olmadıgını, yerine ise “kolay etki altında kalan zayıf karakterli padisahlar, yozlasmıs ilmi anlayıs, para karsılıgı alınıp satılan görevler, sık sık karsılasılan aziller ve bütün bunların sonucunda ortaya çıkan istikrarsızlı[gın] topluma hakim ol[dugunu]” söyler
(562).

Kayahan Özgül, “Sark Ekspresi le Garba Sefer” makalesinde degisimin
önemine, sen’in düsüncelerini destekler nitelikte, su sekilde deginir:
Devletin degisim kararı alısına kesin bir tarih aransa da bulunmayabilir; fakat, sembolik olarak Karlofça Antlasması’nın (1699) bir dönüm noktası, bir kavsak sayılması mümkündür. Nitekim, antlasmanın ardından gelen Lale Devri’nde sanatların hemen hepsinde görülen-bilinçli veya bilinçsiz-degisim kımıldanıslarını, bu yeni yola sanâtkârların da sapmaya basladıklarının güçlü bir isareti saymak mümkündür.

lginç olan, klasik siirde nihaî devre olan barogun baslaması ile devlet eliyle degisim kararının asagı yukarı aynı zamanlara denk gelmesi ve bundan dolayı, edebî degisim ile yenilenmenin, edebî yenilenme ile ‘yenilesme’nin, edebî yenilesme ile Batılılasmanın birbirine geçisidir. (Özgül 602)

Görüldügü gibi ülkenin durumu ile birlikte, diger alandaki degisiklikler ve
yenilikler de kaçınılmaz olmustur. “Bununla beraber yüzyılın sonuna dogru sosyal hayattaki çalkantılar edebiyatı da etkilemeye baslamıs[tır]” (sen 562). sen, bu degisimi bir tür “yenilik arayısı” olarak degerlendirir. ran edebiyatının taklidi olarak devam eden Divan edebiyatı gelenegi, degisimin esigine gelmistir:

Büyük sair gelenegi tekrarla yetinmez. Divan siiri estetiginin gerektirdigi ayrıntılara dikkat ederek gelenege baglı standart örnekler ancak orta seviye bir sairi temin edebilir.

ste büyük sairi diger meslektaslarından ayıran temel fark, yeniligi, güzelligi ve orijinalligi aramaktır.

XVII. yüzyılın bu niteiliklere uygun sairleri, devam eden geleneksel siirden usanmıslar ve farklı bir sesin pesine düsmüslerdir.

Fakat yasayıs, düsünüs ve duyusta bunu yapmalarına, statik Osmanlı
toplum yapısı engeldir. O zaman sairler orijinaliteyi, yeni anlatımla
bulmus, nadir hayaller ortaya koyarak elde etmislerdir. (563)

XVII. yüzyıla asıl damgasını vuran ve “siirin dayandıgı iki temel unsur olan söz ve manadan ikincisine agırlık verilmesi sonucu” (564) ortaya çıkan, “üslupta mana derinligi yanında ince ve zarif olmak zorun[lulugu] olan” üslup ise, Sebk-i Hindi’dir.

Osman Horata, “Zihniyet Çözülüsünden Edebî Çözülüse: Lâle Devri’nden
Tanzimat’a Türk Edebiyatı” adlı çalısmasında, Viyana bozgunu ile baslayan insan gücü ve toprak kaybıyla birlikte, “batının askerî-teknik üstünlügünü istemeye istemeye kabullenmeye mecbur kalan Osmanlılar” için (Horata 573) çıkar yolun “kanun-i kâdimde degil, Batı’da aramaya baslayacakları bir süreç baslamıs; basta savunma alanında olmak üzere bilim, kültür ve hayat tarzında yüzler Batıya yönelmistir” (573) der.

Devam eden bozgunlar sonucu; Karlofça gibi bir “feci” antlasmanın
devamından Edirne Vak’ası (1703) gelir ki, bu durumun sonundaki huzurun
yakalanması 1718’i bulur. “Savas yanlısı güçlerin yıkılması üzerine sadrazâmlıga getirilen (1717) Nevsehirli Damat brahim Pasa, toprak kayıplarına razı olup Pasarofça Antlasması’yla (1718) Viyana’dan beri süregelen karsıklıga son vermeye çalısmıs[tır]” (573).

stabul ve etrafında degisik kültür ve eglence yerleri kurulmaya baslanmıstır. “smi bizzat brahim Pasa tarafından konulan Sadabad, 27 Sevval 1134/31 Temmuz 1722’de III. Ahmed’in katıldıgı muhtesem bir törenle açılmıs[tır]”
(574).

Böylece Pasarofça ile birlikte Lâle Devri de baslamıs olur. Eglencenin ve
kültürel faaliyetlerin ön planda tutuldugu bu devir, degisen Osmanlı’nın “yeni yüzünü” görebilmemiz açısından önemlidir. Ne Damad brahim Pasa ne de III. Ahmed savas yanlısı degildir. Bunun yerine eglenceye daha çok önem verilmesi hem devletin hem de halkın yorgun düstügünü gösterir. 17.yüzyılda baslayan bu degisim sürecinden, 18. yüzyılın Osmanlı edebiyatı da payını almıstır:

Divan edebiyatı bu asırda son dönemini yasar. Bu edebiyat, 18. asırda,
önceki asırlarda olusan zevk anlayısları dogrultusunda bir gelisme
göstermekle birlikte, çok daha renkli, zengin, eklektik bir görünüm
arz eder. Anlamdan ziyade sese önem veren, açık, tabiî, zarif bir
söyleyise dayanan klâsik üslup; klâsik üslup içinde kalmakla birlikte
ses yerine anlamı (fikri) ön plana çıkaran tebligî (hikemî, didaktik)
üslup; anlamın ön plana çıktıgı, grifte ve yeni mazmunlarla yüklü
muglak, tasannulu söyleyise dayanan bediî üslup (Sebk-i Hindî) ve
konusma diline ait deyisleriyle yüklü, külfetsiz, açık bir söyleyise
yaslanan mahallî/folklorik üslûp, bu dönemin belirgin çizgileri olur.
(Horata 576)

Bu degisiklikler, yerli konuların “gerek mesnevîlerde, gerekse kaside
nesiblerinde basarıyla sahnelenmis, yer yer modern hikâyeleri andıran örnekler ortaya konul[ması]”(578) ya da “yeni, orjinal benzetmeler, alısılmadık mazmunlar divanlardaki çizgi dısı söyleyislerin sayısını[nın]” (578) artması; yükselis döneminde sosyal aksaklıklara yüzünü çevirmeyen sairlerin, sosyal ve siyasî hayatta görülmeye baslayan çözülmenin insanlarda yol açtıgı çöküntü psikolojisinin etkisiyle olsa gerek,
bu asırda sosyal tenkit ve hicve daha fazla agırlık vermesi” (579) seklinde kendini göstermistir. Horata, Nâbî’nin gelistirdigi hikemi tarzın ragbet görmesini de, sosyal ve siyasi alandaki aksaklıkların ve huzursuzlukların çok olmasına baglar (581).

Çözülme devri ile baslayan Osmanlı ordusunun ve halkın savastan yorulması, ezeli rakipleri karsısında itibarını ve gücünü kaybetmesini “simgeleyen” antlasmalar, bize dönemin genel durumundan haber verir. Asıl önemli olan ise, Andrews’in deyisiyle “toplumun sarkısı olan siirin sesi”nin, bu durumu nasıl aktardıgı ve ele aldıgıdır. O döneme kadar bu tür siirlerin yazılmamıs olması, Osmanlı devleti ile birlikte “çözülme”ye baslayan edebiyatı ve onun izdüsümlerini görmemiz açısından önemlidir.

Ali Fuat Bilkan, “Tarih Arastırmalarında Edebî Metnin Degeri” makalesinde, çözülme devri ile baslayan bu tür eserler için, Hasibe Mazıoglu’nun
düsüncelerini destekler mahiyette, “Özellikle XVII. ve XVIII. yüzyıllarda sosyal ve kültürel hareketlenmenin yogunlasmasıyla birlikte, dönemin sair ve edipleri sosyal konulara daha fazla önem vermislerdir” (Bilkan 103) der.
Sefirlerin ve degisik makamdaki devlet adamlarının girisimleri, karsılıklı
konusularak yapılan antlasmalar da, birer sosyal ve kültürel haraketlenme olarak kabul edilebilir. Çünkü, sefirlerle birlikte giden hediyeler, arabulucular, ara sıra alınan ve verilen rüsvetler, çözülme devrinin basamakları mahiyetindedir. Tunca
Kortantamer’in “Nâbî’nin Osmanlı mparatorlugunu Elestirisi” adlı makalesinde degindigi gibi, “17. yüzyılın ikinci yarısında mparatorluk artık duraklama yıllarından gerileme devrine geçmistir” (Kortantamer 154). Ayrıca “hükümdarların zayıf kisilikleri bu yıllarda yönetimin iplerini biribiriyle çekisen saray kadınları, kapı kulları, yönetimde görevli çogu devsirme bazı kisilerden olusan çıkar gruplarının iyice eline geçmesine yol açmıstır” (153).

Bu ifadelerden de anlasılacagı gibi, Osmanlı’nın dısa baglı olması ve onlardan özenerek devlet islerini yürütmesi yanında, devletin içindeki problemler de göz ardı edilmeyecek kadar büyüktür.

Bütün bunları birlikte düsünmemiz ve degisim sürecinin yankısı olarak karsımıza çıkan Sulhiyyeleri, bu “devrim”leri göz önünde bulundurarak degerlendirmemiz gerekir.



------------------------------

a.g.e
Alıntı  
Tweet      
     


Benzeyen Konular
Konu: Yazar Cevaplar: Gösterim: Son Mesaj
  ŞİİRDE DEĞİŞİM Mustafa Ceylan 1 2,126 28/08/2013, 01:10
Son Mesaj: M.YAZICI
  ŞİİRDE DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜMÜN TARİHİNDEN -Sulhiyeler Site Yönetimi 0 1,768 26/08/2013, 01:42
Son Mesaj: Site Yönetimi

Digg   Delicious   Reddit   Facebook   Twitter   StumbleUpon  


Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir

Mustafa Ceylan |
  •  
  • Yukarı dön  
  • Lite mode  
  •  Bize Ulaşın


Dost Sitelerimiz:

Türkçe Çeviri: MyBB Türkiye
Üretici: MyBB, © 2002-2025 MyBB Group-Theme © 2014 iAndrew

Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder