• SiteAna Sayfa
  • Güllük Dergisi
  • Şairlerimiz
  • Arama
  • Üyeler
  • Video
  • Yardım
  • bayrak

Giriş Yap   Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre: Şifremi Hatırlat
 
Gülce Edebiyat Akımı
gulce
Your browser does not support the audio element.

Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi

Google Web'de Ara Sitede Ara
Submit Face book
  • 0 Oy - 0 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Konu Modu
Efsane eğitimci, “Koca Müdür” Mithat Erden
Dışarıda Mustafa Ceylan
Site Yönetimi
*****
Üyelik tarihi: Nov 2008
Mesaj Sayısı: 2,007
Konu Sayısı: 1,502
 
#1
22/11/2011, 21:54
Efsane eğitimci, “Koca Müdür” Mithat Erden; Burdur’un ilçelerinde “ilk” olan, Tefenni Ortaokulunun kuruluş ve başlangıç yıllarını anlatıyor (1)

Prof. Dr. İSA KAYACAN

1950’li yıllarda, özellikle ilçelerimizde, Ortaokulların yeni yeni kurulmaya başlandığı günlere, ilişkin eğitimcilerimizin anıları bugün daha bir önemlilik ve anlamlılık taşıyor.



Mithat Erden hoca, 04 Nisan 1921, Siirt doğumlu. İstanbul Erkek Öğretmen Okuluyla, Ankara Üniversitesi Gazi Terbiye Enstitüsü Edebiyat Bölümü mezunu...

Sandıklı, Tefenni ve Osmaneli Ortaokullarının kurucu Müdürlüğünü yapan Mithat Erden hoca 29 yaşında Tefenni Ortaokulunun kurucu Müdürlüğünü yapıyor. Bu 29 yaşından hareket ettiğimizde, görev yaptığı yıllar 1950’li yılların başına rastlıyor.

Mithat ERDEN

Mithat Erden hoca, Andre Gide’nin: “Anı yazmak, ölümün elinden bir şeyler kurtarmaktır” sözünden hareket ederek, anılarını yazmış, kalınca bir kitap olabilecek şekilde yayına hazırlamış. Bu yayın hazırlığı içindeki anılarının, Tefenni Ortaokulu bölümü, yayın hazırlık sayfalarının 99 ncusunda başlıyor. Bu bölümünden aldığım cümleler, o günlerin zorluklarını, görev azim ve kararlılığıyla dolu olan Mithat Erden hocanın eğitim aşkını ortaya koyuyor. Buradan aldığım Mithat Erden cümleleri:

1- Tefenni Ortaokulunu kurmak üzere, denk yaptığımız iki yatak, bir sandık kap kaçı alarak Tefenni’ye hareket ettik. Burdur- Tefenni arası 63 kilometreydi. Üstü renk renk çiçeklerle boyanmış, süslü, tahta karoserli küçük bir kamyon bozması olan otobüse bindik. 20 kişilik araçta yalnız biz vardık. Genç, yakışıklı, uzun boylu, sarı burma bıyıklı şoför kendisini tanıttı. Adı Şahindi. Güleç yüzüyle Tefenni’ye niçin gitmekle olduğumuzu sordu. Ortaokul Müdürü olduğumu, orada ortaokul açacağımı söyleyince, ortaokul ne oluyor, der gibi yüzüme baktı. Burdur’un ilçelerinin hiçbirinde ortaokul yoktu. 63 kilometrelik tozlu yolu 6 saatte alabildik. Karanlık basarken Tefenni’ye vardık. Salaş, ahşap bir han bozması otelde geceyi geçirdik.

2- Tefenni 1800 nüfuslu küçücük bir kasabaydı. Kendisine göre biraz yumuşamış zengin bir “Beylik” kültürü, enteresan bir geçmişi vardı. Evleri bağdadi, kesmetaş ve kerpiç karması idi. Orta Asya’nın renkli göçebe kültürünün izleri yer yer seziliyordu. Kasabının tam ortasında Tefenni Beylerinin konakları, etrafında Beylerin topraklarında çalışan işçilerin ufak evleri yer alıyordu. Kasabanın hayat kaynağı olan, her yerinde sular kaynayan “Koca Pınar” dedikleri bir kaynak, pınarın etrafında gökyüzüne doğru, iki adamın kucaklayabileceği kalınlıktaki çınar ağaçları yükseliyordu.

3- Ortaokulun açılacağı, yaşı uygun ilkokul öğrencilerinin kayıtlarını yaptırabilecekleri, Kaymakamlık tarafından bütün köylere duyuruldu. İlçe merkezinden yalnız on, onbeş çocuk kayıt yaptırdı. Köylerden okula yazılan 50-60 öğrenci, evlerindeki kırmızı, yeşil, sarı çiçek kaplamalı yorganlarını, iki ucunda el işi dantel işlenmiş yastıklarını ve döşeklerini alıp geldi.

4- Zayıf esmer, tarla yanığı yüzlü bir Tefennili hanımla konuştum. Ortaokul çağında iki çocuğu vardı. Fakat yoksulluk yüzünden onları okula yazdıramayacağını söyledi. İki çocuğunu okula alırsam gelip, yatılı çocuklara yemek pişirebileceğini söyledi. Sembolik bir aylıkla işe başladı. O’na ‘Kâmile Bacı” diye hitap ediyorlardı. Çalışkan, şefkatli, yumuşak huylu bir insandı. Ortaokulda okuyan bütün çocuklara annelik yaptı.

5- Köy Enstitüsünde “Yaparak öğrenmek” metodunu hatırladım. Bu pırıl pırıl köy çocuklarını aynı metotla yetiştirmeğe karar verdim. Açtığım bu basit öğrenci yurdunun bütün yönetimini öğrencilere bıraktım. Her öğrenci, genel masraflar için ayda üç lira nakit para ve evde tükettikleri tarhana, bulgur, kırma, mercimek, fasülye gibi alışkın oldukları kuru gıdalardan evlerinde paylarına düşen üç aylık miktarı getirip, yurt müdürü olan arkadaşlarına teslim ediyorlardı.

6- Bu yurdun öğrenci müdürü, sonraki yıllarda Hacettepe Üniversitesinde Nefroloji Ana bilim Dalı Başkanlığı yapan Prof. Dr. Şali Çağlar, yemek, kiler, mutfak ve hesap sorumlusu da, yine sonraki yıllarda “yılın başarılı bürokratı” olarak seçilen ve uzun süre Türk Standartları Enstitüsünün Başkanlığını yapan Mehmet Yılmaz Arıyörük’tü.

7- Süvari Birliğinin terk ettiği üç katlı kışlanın ciddi şekilde onarıma gereksinimi vardı. Bu problemi de Köy Enstitüleri metoduyla çözmeğe çalıştım. Öğrenciler boş zamanlarında, okulun bütün onarımını seve seve yaptılar.

Efsane eğitimci, “Koca Müdür” Mithat Erden; Burdur’un ilçelerinde “ilk” olan, Tefenni Ortaokulunun kuruluş ve başlangıç yıllarını anlatıyor (2)

Prof. Dr. İSA KAYACAN

8- Okulumuzun öğrencileri, sıralarda oturmuş esneyerek ders dinleyen, bir kulakları zilde, bir kulakları öğretmende olan öğrenciler değil, doğayla iç içe yaşayan, yapan bozan, düşünen, daha iyisini yapmak için çareler arayan, hareketli canlı varlıklardı. Pansiyon Müdürü yatakhanede kalk zilini çalınca, herkes yataktan fırlıyor, yüzünü yıkıyor, yatağını düzeltiyor, gelip mütalâa masasının başında oturup derslerini gözden geçiriyorlardı.

9- Süleyman Dilmen adındaki öğrenci halk oyunu olarak yapılacak jimnastiğin yöneticisi idi. Davul tokmağının ilk darbesiyle “Hadi efeler, başlıyoruz” komutu üzerine eller yukarı kalkıyor, dizler bükülüyor, oyun başlıyordu. Tefenni yöresinin çok sevilen bir zeybeği vardı:

Al yazmam dalda kaldı,
Gözlerim yolda kaldı,
Ne ettim de gelmedin,
Allah’ından bulası.

Öğrenciler, şevkle, hırsa dizlerini yere vuruyor, naralar atıyordu. Tabii bunun gibi beş on zeybek ve halay çekilerek jimnastik dersi bitiyordu. Bu etkinlik İzmirli öğretmen Rukiye Soytürk’ün nezaretinde yapılıyordu. Bundan sonra Kâmile Bacının hazırladığı, üzerinde dumanlar tüten tarhana çorbası iştahla ve keyifle kaşıklanıyor veya çaylar içilerek kahvaltı yapılıyordu.

10- Bütün kara tahtaları yeşile boyattım. O sıralarda adını şimdi hatırlayamadığım, soyadı Ülkümen olan bir Bakanlık müfettişi okulu teftişe gelmişti. Yeşil tahtaları görünce şaşırdı. “Müdür bey, burasını tekkeye çevirmişsiniz. Bu yeşil tahtalar neyin nesi?” diye memnuniyetsizliğini açıklayınca, kendisine İsviçre’de yeşil tahta kullanıldığını çünkü kara tahtanın öğrencilerin psikolojik dengelerini bozduğunun tespit edilmiş olduğunu, yeşil rengin çocukları dinlendirdiği yanıtını verdim.
Müfettiş sesini çıkarmadı. Ankara’ya döndükten kısa bir süre sonra yayınlanan bir bildiri ile, Türkiye’nin bütün ortaokullarında kara tahta yerine yeşil tahta kullanılması emredildi.

11- Milli bayramlarda, davul- zurna eşliğinde hükümet meydanında kurulan bir kürsüye çıkıyor, ben veya öğretmen arkadaşlarımızdan birisi, Atatürk Devrimlerini anlatıyorduk. Milli duyguları coşturuyor, kasabada bambaşka bir hava yaratıyorduk.

12- Bu küçük Ortaokulda üç yıl okutup mezun ettiğimiz, zeki, çalışkan, dürüst, vefalı öğrencilerimizin hemen hemen tamamı, sonraki yıllarda üst düzey görevlerde bulundular. Bunlardan bazıları; Hikmet Özbağcı, Yalçın Erten, M. Yılmaz Arıyörük, İhsan Barın, Şali Çağlar, Ali İhsan Yüksel, Ali Çiftçi, İsmail Çiftçi, Ali Sümer, Kadir Uysal, Kadir Akın, Mehmet Tekeli, Hüseyin Alper, Mehmet Sunar, Mehmet Yıldırım, Veysel Yıldırım, Ömer Selimoğlu, Hulusi Selimoğlu ve Ramazan Erçiller şeklinde sıralandı…

13- 1951 yılında Bulgaristan’dan büyük bir göç oldu. Kişi geçirmek üzere her ilçeye 100-200 kadar göçmen ailesinin yerleştirilmesine çalışılıyordu. Tefenni’ye de çoluk çocuğu perişan, renkli yatakları ıslak, eşyaları darma dağınık büyük miktarda göçmen gelmiş, ortalıkta kalmıştı. Sonradan, bir çok ilde Valilik yapan Zekeriya Çelikbilekli ile kolları sıvadık.

Öğrencilerimiz ve öğretmenlerimizle Cumartesi günleri, ayrı ayrı kasabalarda kurulan pazarlara gidiyor, halkı yardıma çağırıyorduk. Kürsüye çıkıyor, pazara gelen halka, zalim göçün nedenlerini, Türklüğü Balkanlardan çıkarmak için başvurulan bu çirkin metotları anlatıyor, hüngür hüngür ağlatıyorduk.

14- Bir gün okuldaki kapım çalındı. İçeriye orta boylu, kutni yelekli bir göçmen girdi. “Efendim, ben dört çocuğumla burada ne yapacağımı şaşırdım. Çocuklarımın karnını zar- zor doyurabiliyordum. İş yok, güç yok lütfen bize yardım ediniz” dedi. Bulgaristan da sobacılık yaptığını söyleyen göçmen Ali Usta; “Elimde bir soba yapacak kadar param olsa, kuzine yapar herkese de satarım” diye ekledi. O gün de 170 lira maaş almıştım. Çıkarıp ona 70 lirasını verdim. Parayı alıp sevinçle çıktı.

İlçe merkezindeki hâkimlere, memurlara bunu anlatınca onlar da yakından ilgilendiler. Sonraki yıllarda Ali Usta’nın Denizliye göç ettiğini, orada büyük bir Kuzine Fabrikası kurduğunu, çok zengin olduğunu öğrendim. İki oğlu da İstanbul’da Tıp Profesörü olmuş.

Efsane eğitimci, “Koca Müdür” Mithat Erden; Burdur’un ilçelerinde “ilk” olan, Tefenni Ortaokulunun kuruluş ve başlangıç yıllarını anlatıyor (3)

Prof. Dr. İSA KAYACAN

15- 1950 seçimlerine yakın günlerde Fethi Çelikbaş adında Burdurlu bir Profesör, Tefenni’ye gelip köy köy dolaşmaya başladı. Her toplantıda kürsüye çıkıp, elindeki Bafra sigara paketini gösterip halka, bu sigara paketinin maliyetinin bir lira olduğunu, halbuki CHP iktidarının bunu halka 6 liraya sattığını, bunun için şimdiki iktidardan kurtulup, Demokrat Partiye oy verilmesi gerektiğini bağıra bağıra anlatıyordu. Halk sessiz, nümayişsiz dinliyor, alkışlamadan sadece başını sallayıp duruyordu. Seçim yapıldı. O sessiz, sadece dinleyen halk oyunu, büyük umutlar içinde Demokrat Partinin kıratına verdi.

16- İzmir’de Jimnastik öğretmenliği yapan Mehmet Özbey adında enerjik, halka yakın birisi Milletvekili seçildi. Tefennililer çok mutlu oldu. Mehmet Özbey’in Kasabaya geleceği günü herkes önceden biliyordu. Tefenni’de bir kardeşi vardı. Sade giyimli bir vatandaştı. Özbey’in geleceğinden bir gün önce o, başına siyah bir şapka geçirir, buruşuk, köylü elbisesinin gömleğine siyah bir kravat takar, çarşıda gezinirdi. Herkes, “Tamam, Özbey yarın geliyor” diye hazırlanmaya başlardı.

Özbey, memleketine hizmet yolunda olduğunu göstermek için, arkasında Sağlık Müdürlüğünden sağladığı Willis Jip, içinde bir doktor, bir hemşire ve sağlık memuru ile gelmeye başladı. Köy köy gezerek, hastaları muayene ettiriyor, ondan sonra köy kahvesinde Demokrat Parti’ nin yapmakta olduğu ve yapacağı güzel işleri, ballandıra ballandıra anlatıyordu.

17- Ulaştırma Bakanı Tevfik İleri’nin geldiği haberi, Tefenni’de süratle yayıldı. Kasabanın ortasındaki Koca Pınarı gölgeleyen çınarın altında halk merakla Bakanı dinliyordu. Dinden konu açılmıştı. Herkes yeni iktidarın bu konuda neler yapacağını merak ediyordu.

Tevfik İleri gayret sakin ve güvenli bir sesle; “Beyler, bu din işini çok abartıyorsunuz. Dikkat ederseniz, bütün dinlerin temelinde, çok basit ve açık bir ana fikir vardır. Dinin esası temizliktir, maddede ve manada temizlik. Dinlerin ahlak sistemi bu iki esasa dayanır. Bedeninizi, evinizi, çevrenizi, dünyanızı temiz tutacaksınız. Manevi temizlik ise, insanları sevmek, kimseye zarar vermemek, hak yememek, yalan söylememek, herkese yardım etmek, herkese saygı göstermek gibi değerlerdir. Maddi ve manevi bakımdan temiz olan insan, Allahın sevdiği, Allahın koruyacağı insandır” diyordu.

18- 1950 yılında eşim ikinci hamileliğini geçiriyordu. Siirt’deki doğumun acı hatıraları belleğimden silinmemişti. Büyük bir korku ve heyecana kapıldım. Ne pahasına olursa olsun, bebeğimizin doğumunun tıp öğrenimi yapmış doktorların elinde olması en büyük arzumdu. Burdur’da da bir uzman doktor yoktu. Muhakkak eşimi Isparta’ya götürüp orada doğumunu gerçekleştirmesini istiyordum. Fakat şansım yaver gitmedi. Isparta’daki hanım doktor izinli olarak ayrılmıştı. Yerli ebelerden birisi doğumu yaptırmadan önce, gerekli hijyen tedbirlerini aldık. İkinci çocuğum dünyaya geldi. Adını, Ümit koyduk.

19- Yıllar sonra, ben, eşim ve Mehmet Yılmaz Arıyörük İznik’e “Müşküle Üzümü” bayramına gitmek için seyahat ediyorduk. Konu Tefenni’deki yurttan açıldı. Eşim; “Bir gece bir çocuk başına battaniye sarıp pencereden atlamıştı” deyince, Arıyörük; “Ablacağım, o çocuk bendim” demesin mi!.. Çok güldük.

20- Yukarıda anlattığım bütün çabalarımın ödülünü Tefenni’nin kadirbilir halkı verdi. 29 yaşımda olduğum halde bana “Koca Müdür” adanı takmışlardı. Yıllar sonra Tefenni’ye yolum düştü. “Koca Müdür gelmiş” haberini duyan eski dostlar ve halk akın akın ziyaretime geldiler. Lisede kurucu müdür olarak resmimin, Tefenni’nin yetiştirdiği büyük bilim adamı İbrahim Kafesoğlu ile yan yana asılı olduğunu görünce gözyaşlarımı tutamadım.

Not: Tefenni Ortaokulunda 1958, 1959, 1960 yıllarında okuyan (bizim dönemimizde Mithat Erden hocamız okuldan ayrılmıştı. Okul müdürü, Mehmet Özeren’di.) birisi olarak, ömrünü eğitime, öğrencilerine veren, şair, yazar, araştırmacı Mithat Erden hocamızın kuruculuğunu yaptığı ortaokuldan mezun olma gururunu taşıdığımı belirtiyor, hocamızı sevgi, saygı ve minnetle selamlıyorum efendim. (İsa Kayacan)
Alıntı  
Tweet      
     


Benzeyen Konular
Konu: Yazar Cevaplar: Gösterim: Son Mesaj
  Eğitimci Ahmet Çelik’den: İki yeni şiir Site Yönetimi 0 1,420 15/09/2012, 00:03
Son Mesaj: Site Yönetimi

Digg   Delicious   Reddit   Facebook   Twitter   StumbleUpon  


Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir

Mustafa Ceylan |
  •  
  • Yukarı dön  
  • Lite mode  
  •  Bize Ulaşın


Dost Sitelerimiz:

Türkçe Çeviri: MyBB Türkiye
Üretici: MyBB, © 2002-2022 MyBB Group-Theme © 2014 iAndrew

Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder