• SiteAna Sayfa
  • Güllük Dergisi
  • Şairlerimiz
  • Arama
  • Üyeler
  • Video
  • Yardım
  • bayrak

Giriş Yap   Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre: Şifremi Hatırlat
 
Gülce Edebiyat Akımı
gulce
Your browser does not support the audio element.

Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi

Google Web'de Ara Sitede Ara
Submit Face book
  • 0 Oy - 0 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Konu Modu
Fıkra Bu Ya...
Dışarıda Ahmet Özdemir
Yetkili Şair
****
Üyelik tarihi: Jan 2013
Mesaj Sayısı: 593
Konu Sayısı: 593
 
#1
11/07/2013, 11:25
Fıkra bu ya


Ahmet ÖZDEMİR
***************

Fıkra bu ya, Nasrettin Hoca bir şehre varmış. Güneş dolunduktan sonra, halk ramazan ayını görmek için bir yüce tepeye toplanmış. Bu toplantı da nedir, diye Hoca da oraya varmış. O da bakmış hem yalnız halkın baktığı batıya değil; hem batıya, hem halka. Sonunda birini dürtmüş: "Yahu demiş ne gözlüyorsunuz?" "Hoca," demiş adam: "Ayı gözlüyoruz; bakalım görebilecek miyiz?"

Hoca: "İlâhi!" demiş; "Bizim şehirde onun tepsi kadarı, gökyüzünde balkır-durur da kimsecikler dönüp bakmaz bile."
Fıkra kahramanları gökte ayı araya dursun, biz gerçek gönül dostunu arayanlara yönümüzü çevirelim:

"Arayı arayı bulsam izini
İzinin tozuna sürsem yüzümü
Hak nasip eylese görsem yüzünü
Ey sevdiğim gönül arzular seni"

İftarlar, iftar sonu kahveleri derken teravih, teravihten sonra zevkine doyum olmayan ramazan geceleri... Kimi karagözü, kuklası, orta oyunu, meddahı ile Direklerarası'na, kimi mahyaları seyretmeye. İki minare arasındaki mahyalara ilk günler "Merhaba" ve "Hoş geldin" diye yazılırken, yarısından sonra lâle, gül, karanfil motifleri, sonra minareye giydirilen kandil kaftanlar la "Güle gele" yazısı yer alırdı... Orucun bir amacının nefis terbiyesi olduğunu söylerler. Nefis terbiyesi insanı alçak gönüllü olmaya davet eder. Teslim Abdal ne güzel söylemiş:

"Gel ha gönül havalanma
Engin ol gönül engin ol
Dünya malına güvenme
Engin ol gönül engin ol"

Ramazanın onbeşinden sonra, artık ayrılığın yaklaşmakta olduğu hissedilir. On beşinde askere baklava çıkarılırmış:

"Bu gece onaltı sayı, / Gidiyor ramazan ayı, / Yeniçeri padişahtan / Aldı bugün baklavayı."

Bekçiye ve davulcuya bahşiş daha çok Ramazan'da veriliyor olmalı. Hemen bütün konuların arasından kibarca bahşiş isteği görülüyor:

Avlu dibinde seslerim, / İbrişim gömlek isterim, / İbrişim gömlek olmazsa, / Telli bir çevre isterim.

Güle geldim evinize, / Selâm verdim cümlenize, / Bahşişimi vermezseniz / Darılırım hepinize...

"Kâtibi" mahlasıyla deyişler söyleyen bayan halk ozanlarımızda Güzide Ana, kadın erkek ayırt etmeden ne güzel öğütler vermiş:

"Sana bir nasihatım var
Gel yanıma hele gardaş"
Uzaktan arayıp gezme
Gitme elden ele gardaş"

Ramazan için "Mübarek, bereket ayı vesselam," derler. İftariyeden sonra çorba, et, sebze, börek, sütlaç veya muhallebi. İki tatlının arasını ayırmak için pilav derken, baklava yahut bir hamur tatlısı yahut da kaymaklı güllaç... Bu liste her konakta, konak yavrusu evlerdeki liste... Bir zamanlar öylesine iftarlar olurmuş ki, yemeklerin ardı arkası kesilmezmiş. On bir ayın bir sultanı, on bir aylık yiyeceği, tatlısıyla tuzlusuyla etlisiyle, sütlüsüyle çeşit çeşit, bir araya getirir de sunarmış insanlara.

Ramazandan sonra bir mecliste hocanın biri, ah ah diye hayıflanmış; nasılsa demiş, bu mübarek ramazanın bir gününü kaçırdım. Bektaşi hemen atılmış, demiş ki: "Hayıflanma hocam, zayi olmadı. Senin kaçırdığın günü nasılsa ben tuttum."

Eskiden Ramazanın on beşine kadar yokuş, on beşinden sonra iniş, derlerdi. İftar vermeler, iftara gidişler, bu gece ne yapalım, sahura ne hazırlayalım gibi kaygılar, yirmi bir, yirmi yedi. Derken hatim.
Bu arada Eyüp Sultanda iftar, Hırka-i Saadet ziyareti. Sonunda arife gelir çatardı. Mahyacı, o gece ya "El-firak" yazardı, ya "El-veda" yahut da bir top arabası resmi yapardı, namludan çıkmış mermiyi de kırmızı kandille gösterirdi, ay da biterdi.

Ramazan boyunca nice kıssalar, ibretli öyküler anlatılırdı.

Eskiler derler ki, nakl-i küfür, küfür değildir. "Bektaşi ya da Nasrettin Hoca demiş ki" diye söylenen sözler adamı dinden çıkarmaz. Halkımız söylemek istediğini, Bektaşi'ye, Nasrettin Hoca'ya söyletmiş yüzyıllar boyu. Allah var, onların da gıkı çıkmamış.

Bektaşi bu ya! Oruç tutmazmış. Ama her gece sahura kalkarmış. Karısı demiş ki:

"A efendi, oruç tutmuyoruz; ne diye bana zahmet verirsin, kendini de zahmete sokarsın. Neden sahura kalkarız ki?
Erenler: "A kadınım" demiş: "Namaz kılmayız, oruç tutmayız. Bir de sahur yemezsek Müslümanlığımız nereden belli olacak?
Alıntı  
Tweet      
     


Digg   Delicious   Reddit   Facebook   Twitter   StumbleUpon  


Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir

Mustafa Ceylan |
  •  
  • Yukarı dön  
  • Lite mode  
  •  Bize Ulaşın


Dost Sitelerimiz:

Türkçe Çeviri: MyBB Türkiye
Üretici: MyBB, © 2002-2025 MyBB Group-Theme © 2014 iAndrew

Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder