• SiteAna Sayfa
  • Güllük Dergisi
  • Şairlerimiz
  • Arama
  • Üyeler
  • Video
  • Yardım
  • bayrak

Giriş Yap   Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre: Şifremi Hatırlat
 
Gülce Edebiyat Akımı
gulce
Your browser does not support the audio element.

Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi

Google Web'de Ara Sitede Ara
Submit Face book
  • 0 Oy - 0 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Konu Modu
GÖNÜL GÖZLÜM
Dışarıda Harun_Yiğit
Yetkili Şair
**
Üyelik tarihi: Dec 2014
Mesaj Sayısı: 11
Konu Sayısı: 11
 
#1
06/01/2015, 14:19
GÖNÜL GÖZLÜM

Hakan, Internet aracılığı ile tanıdı Selvi’yi. Kendisi otuz sekiz yaşlarında, kumral saçlarına aklar düşmemiş, kepçe gibi kulakları, kalın etli dudakları, Marifetli olmasına rağmen bazen sivri zekalı ama maharetli birisi. Selvi ise henüz yirmi beşine yeni girmiş, minyon tipli siyah saçlı, tazecik çocuksu yüzü ve küçücük ağzında sırma gibi dişleri, iri olduğu kadar dik memeleri ayrı bir güzellik sergileyen, dolgun kalçaları olan güzel ve hoş bir bayan.
Yaz tatilinde birlikte olmak için Internet aracılığı ile kavilleşirler.


Selvi’yi getiren otobüsü çok geç geldi. Otogardan Selvi’yi alan Hakan, daha önceden yer ayırttığı otel uzak olduğu ve gece o saatlerde binek olmadığı için hemen yakınlarda bir pansiyona giderek bir geceliğine iki kişilik oda kiralar.
Oda iki yataklı olduğundan Selvi odaya girer girmez hemen yatağın birisine yüzük oyu uzanır. Hakan Selvi’nin yanına usulca yaklaşır ve kalçalarına dokunur dokumaz Selvi, gölgeden korkan kısrak gibi fırlayarak ayağa kalkar. Hakan yatağın öbür başına dolaşıp Selvi’ye sarılıp sevmek, okşamak ister ama nafile. Selvi’yi bir defa ürkütmüştür. Hakan, türlü dil dökse de Selvi kendisine dokundurtmaz! Bu olay karşısında sinirlenen Hakan Selvi’yi sıkıştırır ve yatağa yatırarak sevmeye, okşamaya başlar. Hakan’ın altından kurtulan Selvi, dizginden boşanmış beygir gibi fırlayıp tuvalete girerek kapısını kilitler. Hakan, bir türlü Selvi’yi tuvaletten çıkaramaz. Bağırıp çağırıp elbiseleriyle yatağa uzanır.


Üzerini de örtü olarak bulunan çarşafla örtüp bir yandan da:
‘’ Madam benden korkacaktan neden gecenin bir yarısında yüzlerce kilometre yolu geldin’’ diyerek söylenip arkasını Selvi’nin yatacağı yatağa dönerek yatar. Tuvaletten ağlamaklı bir sesle:
‘’Ya ne olur kızma, korkuyorum işte, var mı ötesi’’ der.
Aradan kısa zaman geçer, Selvi, tuvaletin kapısını yarı açıp Hakan’ın yatmış olduğunu görür görmez usulca yatağa elbiseleriyle uzanır.


Sabaha kadar yanı başında bir kadın, hem de dipdiri, tazecik bir güzel ile ayrı, ayrı yatmanın ıstırabı bir yana kendisini aşağılanmış hissederek sabahı etmesi Hakan’ın moralini hepten bozar.
Hakan, sabah erkenden kimsecikler uyanmadan ayağa kalkar. Selvi’yi uyandırıp alelacele yüzünü yıkayıp Pansiyondan ayrılırlar. En yakın bir lokantada kahvaltıyı yapıp kiraladığı otele doğru yola çıkarlar.
Hakan’ın şimdiden içine kurt düşmüştür bile. Kendi kendine ‘’Acaba sadece tatil yapmak için mi beni seçti?’’ diye aklından kendisine sürekli bu soruyu sordu. Bu günlerce bu şekilde süremezdi. Başlı başına bir işkence idi!
Otele vardıklarında vakit öğleni bulmuştu. Hakan ve Selvi, kendilerine ayrılan odaya yerleştiler. Hakan o gün akşama kadar yaklaşmadı Selvi’ye. Otelin bahçesinde yenildi içildi oynanıp gülündü. Zaman yatma zamanıydı artık. Gece oldu Yatakta Hakan Selvi’yi beklemeye koyuldu ama Selvi bir türlü yatağa gelmiyordu. Yine heyheyleri üstüne geldi. Az önce dışarıda otel bahçesinde gülüp eğlenen o değildi sanki!


Hakan yine burnundan soluk almaya başladı; kendi kendisine:
‘’Bu böyle gitmez, bu resmen bir işkence. En iyisi yarın öğlene otelden ayrılmalı. Yoksa çıldırabilirim’’ diye söylenip, üzerini giyinip odadan dışarı çıktı. Bir şeyler içmeli ve sarhoş olup rahat uyumalıydı. Yoksa sabahlar olmuyor bu şekilde!
Otelin barında iki Votka kokteyli üç de bira içti. Hızlı içtiğinden olsa gerek ayakları odaya zor taşıdı Hakan’ı! Selvi çoktan uyumuştu; veya da uyur numarası yapıyordu! Önce ayakta süzdü, yanına varıp saçlarını kokladı. Hakan, uykusunu kaçırırsa hepten işler karışır, kızar düşüncesiyle hiç dokunmadı Selvi’ye. Hemen yanı başına uzanıp elbisesiyle yattı.


Sabah Hakan ve Selvi geç kalktılar. Neredeyse kahvaltıya ancak yetiştiler. Gün sarkmış öğlen olmak üzereydi.
Otel etrafında yalnız dolaşan Hakan’ın yanına gelmeye çekindi Selvi. Otelde, odasına girip yatağa uzandı Hakan. Az sonra odanın kapısı açıldı. Selvi’den başkası değildi bu gelen. Hakan, yüzükoyun yatmış sadece nefes alıp verdiği duyuluyordu. Hakan’ın kızdığını bilen Selvi usulca Hakan’ın yanı başına oturup sırtını okşamaya başladı. Hakan’dan çıt çıkmadı. Ama okşanmak Hakan’ın bütün tüylerini ayağa kaldırmaya yetmişti bile!
Selvi mayosuyla uzanmış iki gözü de kapalı sırt üstü yatıyordu. Hakan baştan ayağa süzdü. Ne edip, edip bugün Selvi’yle beraber olmalıydı. Sağ elini Selvi’nin meme uçlarına dokundurarak soldan sağa daire çizer gibi yuvarlak çizerek okşamaya başladı. O an Selvi dudaklarını hafifçe ısırarak içten gelen ama sessizce bir ‘’ohhhh’’ sesi çıkarttı. Bunu fark eden Hakan, hemen yavaşça ürkütmeden bir diğer memesini mayonun üzerinden öpmeye başladı. Kesik öpücükleri memesinden köprücük kemiğine oradan da boğazına doğru kesik, kesik öpmeye başladı. Tam dudaklarına yaklaşmıştı ki Selvi Hakan’ı olanca hışmıyla üzerine çekti. Sanki Selvi’nin beklediği andı bu an. Selvi, var gücüyle Hakan’ı kucaklayıp sıktırıyor bir yandan da Hakan’ın etli dudaklarını suyunu çıkartacakmış gibi olanca kuvvetiyle emiyordu. Hakan aklından ‘’Evet işte buydu olması gereken’’ dedi.


Yılların özlemiyle iki vücut adete tek bir bedende birleşti. Semada bulutların üzerinde sonsuzluğa uçan iki canın birleştiği an bu an olsa gerekti.
Her şey ne zaman başladı ne zaman bitti her ikisi de farkına varamadı. Öylece yığılıp kaldılar.


Selvi, korkusunu yenmiş Hakan’a dönüp:
‘’İki gündür sadece bu kadarcık şey için mi koşturdun? Hepsi bu kadar mı yani?’’ dedi. Hakan bu sözü duyar duymaz mutluluktan uçar gibi hemen Selvi’nin üzerine abandı.
O gün öğle yemeğine bile çıkmadılar. Akşam yemeğini yer yemez yeni evli çiftlere inat odadan çıkmadılar. Akşam alel acele yemeklerini yiyip odalarına kapandılar tekrar. Sabahlara kadar yılların özlemini mi gideriyorlardı, yoksa boşa geçen yılların hıncını mı alıyorlardı bilinmez. Bilinen tek gerçek vardı oda yangınlar diyarında ateşten geçtikleriydi.
Her başlangıcın birde sonu vardı! Zaman öylesine hızlı ilerliyordu ki, ‘Sayılı günlerin çabuk geçmesi ’ bu olsa gerekti. Hakan, yatakta anadan üryan uzanan Selvi’nin üzerine çıktı. Selvi’nin kollarını başının arkasına uzatıp dudaklarından eğilip öptü ve Selvi’nin dolgun memelerini dirsekleriyle birleştirip iki memesinin birleştıği yere çenesini koyup Selvi’nin kara üzüm gözlerine uzun, uzun baktı. Selvi, ‘’Hayırdır? Neden bu kadar uzun, uzun gözlerime bakıyorsun?’’ dedi. Hakan, dudaklarını buruşturup:


‘’Biliyor musun?’’ dedi. Selvi:
‘’Neyi biliyor muyum?’’ deyince. Hakan:
‘’O kadar güzel gözlerin var ki; Kara gözlüm desem, çok söyleyen oldu. Zeytin gözlüm, Kömür gözlüm ya da ne bileyim bütün renkleri saymışlar sanırım benim aklıma gelen henüz kimse düşünememiş diye düşünüyorum. Senin bu güzel gözlerine kimselerin söylemediği bir şey söylemeliyim’’ dedi. Selvi’nin gözlerinin içi daha da parlayarak heyecanlandı ve:
‘’Ciddi misin sen? Nedir bu söylenmeyen güzel söylem?’’ dedi. Hakan Selvi’nin gözlerine bakarak:
‘’Senin gözlerin var ya; tıpkı benim gönlüm gibi. Sen bundan böyle benim ‘Gönül Gözlümsün’ Anlaştık mı benim gönül gözlüm?’’ dedi.
Selvi çok heyecanlanmış ve kendisine bu sekil hitap edilmenin hoşnutluğunu yaşamaya başladı ve:
‘’Ne olur bana bir daha desene o dediğini’’ dedi. Hakan Selvi’nin dudaklarına uzanarak mırıldandı:
‘’Gönül Gözlüm’’ deyip öpmeye başladı…


Gözlerinle can evime
Bakıyorsun gönül gözlüm
Bakışınla her gün biraz
Yakıyorsun Gönül gözlüm
...........Gözlerinle şimşek çaktın
.............Işığınla bana aktın
...............Melek yüzlüm,
................gönül gözlüm
.................Bakışınla beni yaktın

Sol yanıma girdi ağrı
Dövüyorum kara bağrı
Irmak oldun bana doğru
Akıyorsun gönül gözlüm
.........denizler kadar yücesin
...........boğazıma düğümlenir kelimeler
............yüzün ay parçası
.............canıma yetti artık
..............seherin yelinde savruldum
...............gönül gözlüm

Hak yolunun izi gibi
Bulutsuz gök yüzü gibi
Binbir çiçek özü gibi
Kokuyorsun gönül gözlüm
...........Sevdan düştü yanıyorum
..............daim adın anıyorum
...............yaran ile kanıyorum
.................benim nazlım, gönül gözlüm

Gün dönümü kuraklara
Aldırmadan çoraklara
Gönlümdeki doruklara
Çıkıyorsun gönül gözlüm
...............vurgunum işte
................vurma yüzüme suçmuş gibi
.................bir sevdam kaldı,
..................sade ve duru gönül gözlüm

Bülbül gibi şakır diller
Senin ile açtı güller
Saçlarına karanfiller
Takıyorsun gönül gözlüm
............yuğruldum aşkın hamurunda
..............suskunluğum boşa değil
................boğulurum, sesim yetmez
..................arıyorum gözlerini,
....................nerdesin gönül gözlüm?

AK göğsüne bir kez akış
Ne güzeldir sana bakış
Yiğit’imi nakış nakış
Dokuyorsun gönül gözlüm
........Gözlerini benzetecek nesne bulamadım
...........Bu yüzden sana
.............‘gönül gözlüm’ diyorum
...............Gönül gözlüm…

Harun Yiğit
Alıntı  
Tweet      
     


Digg   Delicious   Reddit   Facebook   Twitter   StumbleUpon  


Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir

Mustafa Ceylan |
  •  
  • Yukarı dön  
  • Lite mode  
  •  Bize Ulaşın


Dost Sitelerimiz:

Türkçe Çeviri: MyBB Türkiye
Üretici: MyBB, © 2002-2023 MyBB Group-Theme © 2014 iAndrew

Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder