SiteAna Sayfa
Güllük Dergisi
Şairlerimiz
Arama
Üyeler
Video
Yardım
Giriş Yap
Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Şifremi Hatırlat
Beni Hatırla
Your browser does not support the audio element.
Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi
Web'de Ara
Sitede Ara
0 Oy - 0 Yüzde
1
2
3
4
5
Konu Modu
GÜLCE'DE 276.GÜN(16.06.2009)
Rahime Kaya
Yetkili Şair
Üyelik tarihi:
Jan 2011
Mesaj Sayısı:
421
Konu Sayısı:
398
#1
02/02/2011, 14:12
Gönderen: Refika Doğan
Alan: Grup: Gülce
Tarih: 16.06.2009 19:03:00
Konu: Yn: [yeni-edebi-akim..] VARAN-6
----------------------------------------
Bütün bu VARAN (-1, 2, 3....6-) ları topladığımızda gördüğümüz tek ve mutlak gerçek şu içi geniş dışı dar dizelerde kendini gösteren, taklidi olanaksız, beynin ve var olan edebi çizgilerin kalıplaşmış sınırları dışına taşan, her biçem ve başlıkta kendi eşsizliğini, özgünlüğünü ısrarla doğrulayan bir edebi anlayışın -kıskanılası bir hayranlık ve saygıyla- yüzümüze çarpan ışık huzmesidir.
KAFİYELER
ne diye
bu şuna
şu buna
kafiye?
başa taş
aşa yaş
Hey'e ney
tuhaf şey
kafiye
mantığı
o mantık
hediye
sandığı
bu sandık!
o mantık
bu sandık-
ta sandık
ve yandık
ne yandık
hendese
kümese
tıkılmak
hadise
kırkayak
adese
oyuncak
vesvese
gökbayrak
ölümse
gel dese
tak tak tak
mu-hak-kak
sorular
sordular
neden çok
nasıl yok
niçin var
sanatsız
papağan
neden çok
ve atsız
kahraman
niçin yok
çok ve yok
yok ve çok
aç ve tok
tok ve aç
tut ve kaç
saklambaç
neden çok
nasıl yok
niçin var
niçin'i
boğarken
piçini
yatakta
bastılar
şafakta
astılar
ve derken
nasıl yok
niçin var
bir varmış
bir yokmuş
kararmış
ve kokmuş
dünyamız
rüyamız
kapkara
manzara
gebeler
döşeksiz
ebeler
isteksiz
kubbeler
desteksiz
habbeler
süreksiz
türbeler
meleksiz
tövbeler
gerçeksiz
cübbeler
yüreksiz
cezbeler
şimşeksiz
izbeler
emeksiz
heybeler
ekmeksiz
kafiye
hikaye
dava tek
ölmemek
peygamber
ne haber
bir batan
var vatan
kandil loş
ocak boş
ve dağ dağ
elveda!
gitme kal
nefes al
emir tez
bekletmez
ve O nur
bulunur
işte iz
geliniz
toprak post
ALLAH DOST...,
1941
Necip Fazıl KISAKÜREK
NE İLERİ NE GERİ
Ne ileri, ne geri;
Kimlerin var haberi
Benim sonsuz dünyamdan?
Belki sabahtan beri
Ve belki de akşamdan,
Bakıyorum bir camdan,
Renk renk billûr ehramdan,
Haberim yok, rüyamdan,
Ne geri, ne ileri!
'........................
Çaycı getir ilaç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan
...............Karıştır çayını zaman erisin
...............Köpük köpük, duman duman erisin
..................................................................
Ses demir, su demir ve ekmek demir...
İstersen demirde muhali kemir.
Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
...............Garip pencerecik, küçük daracık;
...............Dünyaya kapalı, Allah'a açık
Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış
...............Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu
...............İplik ki incecik, örer boşluğu
Ana rahmi zahir, şu bizim koğuş
Karanlığında nur, yeniden doğuş...
Sesler duymaktayım; Davran ve boğuş!
...............Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
...............Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!
Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
...............Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!
...............Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
1961
Necip Fazıl KISAKÜREK '
Bu eşsiz kalemin değerli üstadını ilk kez lise yıllarımda 'Kaldırımlar' şiiriyle tanımıştım. Tabii o yıllar bugünkü kadar olanakların sere serpe önümüze serildiği yıllar değildi. Kaldı ki benim sosyal ve ekonomik gerçeğim de bu yoksunlukta etkiliydi. Ancak, çöplüklerden gördüğüm her yazılı kağıdı toplayarak(içinde ne de olsa okunacak bir şeyler vardır deyip..) aynı zamanda dönem sonlarında ders kitaplarımı tarayarak susuzluğumu gidermeye çalıştığım okuma aşkıma şiir penceresini ilk ve kalıcı açan etkin değerlerimizdir Necip Fazıl Kısakü...
................
************************
Gönderen: Refika Doğan
Alan: Grup: Gülce
Tarih: 16.06.2009 17:56:00
Konu: Yn: [yeni-edebi-akim..] Seni Sende İçip Sende Kanarım (ASONANS)
----------------------------------------
1-) ..........................senineden,
......................diye yanarım.
.........................eridi beden,
.......................diye donarım.
2-) ...........sensiz şu ev şu hane,
....................sensin bahane,
..................sensin meyhane,
.....................sende kanarım.
3-) .............................seven siz,
...................neyleyim sensiz,
...................söylesen bensiz,
........................güle konarım.
4-) ....................döker kalemden,
......................bizar elemden,
.............hayır gelir mi emden,
..............................sunarım.
Osman Öcal
Mısra ve ya beyit içinde her dizenin sonunda gelen ve aynı vurguyu veren ünlünün kendinden önce ya da sonra gelen ünsüzü göz önüne almadan yinelenmesine denir Asonans. Bir nevi kafiye, yarım kafiye de denilebilir.
Özlemiyle kanattığı yüreğe yaratıcı yeni güzellikler katan bu yalın ve samimi dizelerin değerli kalemine saygıyla.Refika Doğan
******************************
Gönderen: MustafaCeylan/GÜLCE-Yeni Edebi Akım
Alan: Grup: Gülce
Tarih: 16.06.2009 17:16:00
Konu: VARAN-6
Üstadımızın bu şiirlerine de VARAN yolcularımızdan bir paragraflık da olsa görüş isteyelim mi? Ne dersiniz? Şiirin özü ve mesajı bakımından değil de, seyahatimiz boyunca ele aldığımız şeklî bakış itibariyle olursa memnun olacağız.
OTEL ODALARI
Bir merhamettir yanan, daracık odaların
İsli lambalarında, isli lambalarında.
Gelip geçen her yüzden gizli bir akis kalmış,
Küflü aylarında, küflü aynalarında.
Atılan elbiseler, boğazlanmış bir adam,
Kırık masalarında, kırık masalarında.
Bir sırrı sürüklüyor terlikler tıpır tıpır,
İzbe sofalarında, izbe sofalarında.
Atıyor sızıların çıplak duvarda nabzı,
Çivi yaralarında, çivi yaralarında.
Kulak verin ki, zaman, tahyayı kemiriyor,
Tavan aralarında, tavan aralarında.
Ağlayın, aşinasız, sessiz can verenlere,
Otel odalarında, otel odalarında.
1927
Necip Fazıl KISAKÜREK
**
O ERLER Kİ
O erler ki, gönül fezasındalar,
Toprakta sürünme ezasındalar.
Yıldızları tesbih tesbih çeker de,
Namazda arka saf hizasındalar.
İçine nefs sızan ibadetlerin,
Birbiri ardınca kazasındalar.
Günü her dem dolup her dem başlayan,
Ezel senedinin imzasındalar.
Bir ân yabancıya kaysa gözleri,
Bir ömür gözyaşı cezasındalar.
Her rengi silici aşk ötesi renk;
O rengin kavuran beyzasındalar.
Ne cennet tasası ve ne cehennem;
Sadece Allah'ın rızasındalar.
1983
Necip Fazıl KISAKÜREK
***
GELİR
Pervane dediğin, cerağa gelir;
Sular, kıvrım kıvrım, ırmağa gelir.
Bülbül kovuldu mu dil bahçesinden,
Gak gak, karga; vak vak, kurbağa gelir.
O yön ki, ezelle ebed arası
Ne sola kıvrılır, ne sağa gelir.
Gam çekme, böyle gitmez bu devran,
Nihayet sonuncu durağa gelir.
Hasretle beklenen gelir mutlaka;
Sultan fikir, şanlı otağa gelir.
Yırtılır güneşin kapkara zarı,
Dünyamız yepyeni bir çağa gelir.
Füzeler kağnıya döner ve nöbet,
Işıktan da hızlı Burağa gelir.
Gökyüzü, yeryüzü, helalleşirler,
Nur, kaçtığı yerden toprağa gelir.
Birleşir, kupkuru dalla yanık kök,
Yemyeşil bir ışık, yaprağa gelir.
Kal'anın burcunda çakar işaret;
Millet, dalga dalga bayrağa gelir.
1970
Necip Fazıl KISAKÜREK
***
VE GELİR
Bu yurda her bela içinden gelir;
'Hep'leri hep, hiçin hiçinden gelir.
Gelemez bir ithal malıdır akıl,
Kafdağından, Çinden, Maçinden gelir.
Dünküne eş, bugün küfür yobazı;
Bütün derdi festen, lapçinden gelir.
'Allah vardır! ' dersin; sorarlar: Niçin?
Sonra tokat, puta 'niçin' den gelir.
Benim nur mayama pislik atanlar,
Şeytan, senin büyük elçinden gelir!
Biricik selamet yolu tarihte,
'Sormayın, görmeyin, geçin! ' den gelir.
Genç Osman'ı lif lif yolan o güruh,
Kahbe devşirmenin piçinden gelir.
Bir gün bu gidişle çatlarsa yürek,
Dile vurdukları perçinden gelir...
1964
Necip Fazıl KISAKÜREK
***
UTANSIN
Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!
Eski çınar şimdi noel ağacı;
Dallarda iğreti yaprak utansın!
Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!
Ölümden ilerde varış dediğin,
Geride ne varsa, bırak utansın!
Ey binbir tanede solmayan tek renk,
Bayraklaşmıyorsan bayrak utansın!
1964
Necip Fazıl KISAKÜREK
**
BAŞIBOŞ
Vatanımda sular akar, başıboş;
Herkes, birbirini kakar, başıboş.
Bozkırlardan topal bir tren geçer;
Çocuk, merkep, öküz bakar, başıboş.
Yanmaz da yürekler, güneşe atsan;
Bir kibrit, bir orman yakar, başıboş.
Tarih, kutuplara kaçmış bir fener,
Buz denizlerinde çakar başıboş.
Yirmi dokuz harfte sözde aydınlar,
Yafta yazar, isim takar, başıboş.
Allah'ım sen acı bu saf millete!
Akşam yatar, sabah kalkar, başıboş...
1964
Necip Fazıl KISAKÜREK
**
AMAN
Aman efendim, aman!
Galiba Âhir Zaman!
Manzarası yurdumun,
Tufan gününden yaman!
Göz görmez aydınlıkta;
Asümanedek duman.
Yer dumanmış ne çıkar,
Duman dolu âsüman.
Türk evi delik deşik;
Yıkı dökük hânüman.
Duraksız itiş kakış;
Süresiz karman-çorman.
Anne çocuk doğurur,
Köpek soyundan azman.
Beyinler zıpzıp kadar,
Mideler koskocaman.
Aziz fikir buğdayı,
Katıra mahsus saman.
Boş lâf, hep dalga dalga;
Uçsuz bucaksız umman.
Hayvanlık orkestrası:
Eşek, birinci keman.
Orman keleş, nebat kel;
Nebat adamlar orman.
Midelerde ihracat,
Günde beş milyon batman.
Bilmem kaç milyar harman.
Yangın evinde satranç;
Plân, reform ve uzman.
Tam bir buçuk asırdır,
Maymunlardan eleman.
Bizdeki hale nispet
Maymun taklitten pişman.
Hangi yol Türke uygun,
Hangi parti tercüman?
Çıkamaz meydanlara;
Camide mahpus iman!
Silah küfrün belinde,
Küfrün elinde, ferman.
Cehle sorarsan ilim;
Zehre sorarsan, derman.
Rahmet, meçhul kelime;
Bilinmez isim, Rahmân.
Kutsal kitaptır fuhuş;
Ahlâk, okunmaz roman.
Tarih, kontra gerçeğe;
Hürriyet hakka düşman.
Millete kasdedenin
İsmi milli kahraman.
Yere batsın bu dünya,
Bu dünyadan hayr uman!
Genç adam, at yorganı!
Sana haram, uyuman!
Aman, efendim aman!
Efendim, aman, aman!
1964
Necip Fazıl KISAKÜREK
**
SON SIĞINAK
Hayat perdenin arkasında;
Hayatın öte yakasında.
Şu gaflet yükü insana bak;
Kendinden varlık cakasında.
Ve aşksız yobaz... İşi gücü,
Namazla Cennet takasında.
Tam dört asırdır Müslümanlık,
Cansız etiket markasında.
Ku'ran kalbi kör ezbercide,
Din, üfürükçü muskasında.
Batı, Batı der çırpınırlar,
Batı tükürük hokkasında.
Makine dimdik demirden put,
İnsanoğlu ruh laçkasında.
Hürriyet nerde söyleyeyim:
Hakka esaret halkasında.
Zamanda herşey kopuk, kesik;
Biçkisi kader makasında.
Ey insan, sana son sığınak,
Son peygamberin hırkasında!
1982
Necip Fazıl KISAKÜREK
***
KÂBUS
Zamanın tık-tıkları,
Güder yaratıkları.
Kan sızan pençesinde
Beynimin yırtıkları.
Hayal, dalgıç ki arar,
Denizde batıkları.
Bu ne dünya; ne dünya,
Çerçöpten çattıkları! ..
Bak şu maymun soyuna,
Ortaya attıkları!
Aziz ekmek, fikirde,
Teneke artıkları.
Ve evlerde baş köşe,
Batının pırtıkları,
Görünmezi görmeye
Eremez mantıkları.
Ya şu sözde müminler,
Şiltenin kıtıkları?
Yetmez mi bunca zaman
Yan gelip yattıkları?
Bir nesil özlüyorum,
Doğrultsun yatıkları!
Somunları taş olsun,
Zehir de katıkları!
Yorganları devirsin,
Dişlesin yastıkları!
Bir damla gözyaşına,
Sonsuzluk, sattıkları.
Hakk'a dönünüz Hakk'a,
Hakkın yarattıkları! ..
1978
Necip Fazıl KISAKÜREK
*************************************************************
VE ELBETTE Kİ BU ŞİİRLERDE...
*************************************************************
ŞEHİRLERİN DIŞINDAN
Kalk, arkadaş, gidelim
Dereler yoldaşımız,
Dağlar omuzdaşımız.
Dünyayı seyredelim,
Şehirlerin dışından.
Esmerden, sarışından,
Kaçalım, kurtulalım
Haydi yürü, bulalım,
Kat kat çıkmış evlerin,
O cam gözlü devlerin
Gizlediği alemi
Bir tüy gibi yel alsın,
Bir dal gibi sel alsın,
Bizden, menhus elemi.
Attığımız naralar,
Yol açsın karanlıkta.
Çeksin bizi mağralar,
Bir derin ormanlıkta.
Öttürüp sert bir ıslık,
Yılanları çağralım.
Peşinden çığlık çığlık,
Çakallara bağralım,
Ötelim baykuşlarla.
Kızıl akşam üstleri,
Hicret eden kuşlarla,
Sema, deniz ve yeri,
Çepçevre, iklim iklim,
Dolaşalım, gezelim
Yollar bizden bir izdir,
Ne duysak sesimizdir,
Ne görsek benzer bize.
Hiç şaşmayan bir saat
Gibi işler tabiat,
Uyarak kalbimize
Mevsimler boğum boğum,
Zamanın ipliğinde.
Başı görünmez doğum,
Sonu ölçülmez hayat...
Hayvan, nebat ve cemat,
Hepsi ilk gençliğinde.
Ölen ölür, yıpranmaz;
Giden gider, aranmaz.
Böyle geçer ömrümüz,
Bir gün gelir, ölürüz.
Haberimiz olmadan.
Ve o zaman, o zaman,
Hayat neymiş görürsün
Bırak, keyfini sürsün,
Şehirlerin, köleler
Yeter bizi tuttuğu
Tükensin velveleler
Kalk arkadaş, gidelim
İnsanın unuttuğu
Allah'ı zikredelim;
Gül ve sümbül hırkamız,
Sullar, kuşlar, halkamız...
1926
Necip Fazıl KISAKÜREK
CİNLER
Ne derlerse desinler,
Yakın dostlarım cinler...
Havanın ve alevin
Kemiksiz çocukları;
Yüzbir odalı evin
Haşmetli konukları,
Rüzgârdan topukları,
Yakın doslarım cinler...
Kum gibi kalabalık,
Bin şekil ve bin kılık;
Suda bir gümüş balık,
Postacı güvercinler,
Zümrüt yüklü hecinler,
Yakın dostlarım cinler...
1939
Necip Fazıl KISAKÜREK
UKDE
Biriktir; delik kese!
Yetiştir; toprak köse!
Hep kesiklik, eksiklik,
Hadisede hadise.
Nasıl alsın deryayı;
Kafa bir küçük kâse...
Akla yoktur çıkar yol;
Ne hesap ne hendese!
Gel de suda aksi tut!
Gölgeyi tık kafese!
Şu zaman dediğinden
Bir tek anmış son hisse.
Istırap ki, gövdesi,
Boşluğa sığmaz cüsse.
Rahatlık senin deden;
Benim annem vesvese.
Bu ukdenin dilinden,
Kalmadı anlar kimse.
Mezarda sır, mezarda;
O bilir bilse bilse.
Kurtuluş mu muradın,
Yol mu aradın kese?
Ateşe gir, gölgelen!
Kaynar suda gülümse!
1972
Necip Fazıl KISAKÜREK
KAFİYELER
ne diye
bu şuna
şu buna
kafiye?
başa taş
aşa yaş
Hey'e ney
tuhaf şey
kafiye
mantığı
o mantık
hediye
sandığı
bu sandık!
o mantık
bu sandık-
ta sandık
ve yandık
ne yandık
hendese
kümese
tıkılmak
hadise
kırkayak
adese
oyuncak
vesvese
gökbayrak
ölümse
gel dese
tak tak tak
mu-hak-kak
sorular
sordular
neden çok
nasıl yok
niçin var
sanatsız
papağan
neden çok
ve atsız
kahraman
niçin yok
çok ve yok
yok ve çok
aç ve tok
tok ve aç
tut ve kaç
saklambaç
neden çok
nasıl yok
niçin var
niçin'i
boğarken
piçini
yatakta
bastılar
şafakta
astılar
ve derken
nasıl yok
niçin var
bir varmış
bir yokmuş
kararmış
ve kokmuş
dünyamız
rüyamız
kapkara
manzara
gebeler
döşeksiz
ebeler
isteksiz
kubbeler
desteksiz
habbeler
süreksiz
türbeler
meleksiz
tövbeler
gerçeksiz
cübbeler
yüreksiz
cezbeler
şimşeksiz
izbeler
emeksiz
heybeler
ekmeksiz
kafiye
hikaye
dava tek
ölmemek
peygamber
ne haber
bir batan
var vatan
kandil loş
ocak boş
ve dağ dağ
elveda!
gitme kal
nefes al
emir tez
bekletmez
ve O nur
bulunur
işte iz
geliniz
toprak post
ALLAH DOST...,
1941
Necip Fazıl KISAKÜREK
ÖLÜMSÜZLÜK
Sabah, akşam, öğlende,
Aklım büyük şölende.
Bütünlük, o 'bir''dedir.
Sayı sayı bölende.
Bilmez yaşayan ölü;
Asıl haber ölende.
Tek hat, tek yön, burada;
Giden de bir, gelen de.
O'nunla buluşmak var,
Sıra bize gelende.
O'na deki: Ey Resul
Ölümsüzlük kölende...
1973
Necip Fazıl KISAKÜREK
NE İLERİ NE GERİ
Ne ileri, ne geri;
Kimlerin var haberi
Benim sonsuz dünyamdan?
Belki sabahtan beri
Ve belki de akşamdan,
Bakıyorum bir camdan,
Renk renk billûr ehramdan,
Haberim yok, rüyamdan,
Ne geri, ne ileri!
İskemle düşmüş, bırak,
Açma, çalsın çıngırak!
Geçen trenlere bak;
Rüyada bir kabartma.
Onlar gidiyor ama,
Kalıyor dumanları.
Trenler götürüyor,
Kendi gölgelerinden
Kaçışan insanları.
Trenler götürüyor,
Dağdan dağa sürüyor,
Kendi gölgelerinden,
Başsız gövdelerinden
Kaçışan insanları...
Ve rüzgâr üfürüyor,
Geride dumanları.
Ve rüzgâr üfürüyor,
Kaynaşan ummanları.
Vaz geç onlardan vaz geç!
İstediğim bu değil;
Ve o değil, şu değil.
Eğil, ruhuma eğil!
Bin hayal içinden geç
Ve benim hülyamı seç!
Bak, şu ağaçlı yola,
Bize doğru geliyor.
Orda üç kız kol kola,
Bize doğru geliyor.
Kömür tozundan ince,
Su gibi şeffaf gece,
Doldurmuş yüzlerini,
Silmiş pürüzlerini.
Kalmamış, Meryem gibi
Yüzlerinde kırışık;
Ve o Bâkirem gibi,
Yüzleri birer ışık,
Vücutları bir âhenk.
Öyle hafif ki, onlar,
Elimizi uzatsak,
Havayı kımıldatsak,
Üçü de titreyecek,
Bir âhenk gibi ürkek,
Havada eriyecek.
Başka ses, ayrı biçim,
Ne de istiyor içim,
Kapının kenarına,
Parmaklık duvarına,
Bir genç aşık otursun.
Tel tel sazını kursun,
Karanlıkta başbaşa,
Gömsün başını taşa.
Ve derin, sıcak, uzun
Şarkısını okusun.
Trenler gitmeseydi.
Yolda gezen kızları,
Rüzgâr eritmeseydi.
Döşekler yalnızları,
Dürtmese, itmeseydi.
Şarkılar bitmeseydi.
Bu çözülmez bilmece;
Hep sayı, harf ve hece...
Peçe üstünde peçe...
Böyle aynı noktanın
Üstünde saatlerce,
Benliğime eğilsem,
Sabah, akşam ve gece,
Ortasında odanın,
Karanlıkla çevrilsem,
Bir çözülmez bilmece;
Hep sayı, harf ve hece...
İçinden bu kafanın,
Fâni dünyayı silsem.
Dünyalar nice nice;
Yavaşça ölebilsem,
Yeni baştan dirilsem,
Duysam, görsem ve bilsem!
Ne ileri, ne geri,
Ne geri, ne ileri! ..
1934
Necip Fazıl KISAKÜREK
O’NA
Benim efendim!
Ben sana bendim!
Bir üfledin de
Yıkıldı bend’im
Ben ki, denizdim.
Dağbaşı bendim
Şimdi sen oldun,
Âleme pendim.
Benim efendim!
Benim efendim!
Feza levendim!
Ölmemek neymiş;
Senden öğrendim.
Kayboldum sende,
Sende tükendim!
Sordum aynaya:
Hani ya kendim?
Benim efendim!
Benim efendim!
Emri yüklendim!
Dağlandım kalbden
Ve mühürlendim.
Askerin oldum,
Başta tülbendim;
Okum sadakta,
Elde kemendim.
Benim efendim.
1978
Necip Fazıl KISAKÜREK
DAVETİYE
Telli pullu, anlı şanlı bir gelin;
…………………………….Aynalar, gelin!
Bir güzel ki, en güzeli güzelin;
…………………………….Gönüller, gelin!
Sonsuz gerçek, habercisi ezelin;
…………………………….Kitaplar, gelin!
Şarkı bizde, Şeytan, yeter gazelin;
…………………………….Nağmeler, gelin!
Ey karanlık, gelmektedir ecelin;
…………………………….Işıklar, gelin!
Toplanın hep, derlenin hep düzelin;
…………………………….Yığınlar, gelin!
En güzeli, en güzeli, güzelin;
……Habercisi, habercisi, ezelin;
…………Tellerinde şafak söken bir gelin;
…………Anneler, babalar, çocuklar, gelin! ..
1949
Necip Fazıl KISAKÜREK
Bugünlük bu kadar dostlar.
Gelecek günlerde tekrar buluşmak umuduyla,
Selamlar ve saygılar sunuyorum...
Mustafa CEYLAN
***********************************************
Gönderen: MustafaCeylan/GÜLCE-Yeni Edebi Akım
Alan: Grup: Gülce
Tarih: 16.06.2009 16:58:00
Konu: VARAN-5
Bu seyahatimizde dostlarımızla Batı'nın SONE'sini, nasıl bize çevirip sonuna 'benim-bizim anlamına gelsin' diye M ekleyip SONE'M demişiz buna bakalım önce, olmaz mı?
Demiştik ki:
NAZIM TÜRÜ:SONE'M
****************************
1-Batı edebiyatındaki 'Sone' nin değişik bir versiyonudur. Kuple oluşumu Batı Edebiyatındaki 'sone' ile aynıdır.
Batı Edebiyatında kafiye yapısına göre sone türleri vardır.
Fransız sone'si (abba-abba-ccd-eed) dizilişi ile;
İtalyan sone'si (abba-abba-ccd-ede) dizilişi ile,
İngiliz sonesi ise Fransız sonesinin kafiye dizilişini muafaza ederek, ilk 10 mısrayı bir bent yapmakta, son iki mısrayı ayrı bir bent yapmaktadır.
Türk edebiyatına Servet-i Fünuncular döneminde giren sone'yi bizim şairlerimiz çeşitli şekillerde kullanmışlardır.
Türk şiirine yeni nefes alanları sunmaya çalışan GÜLCE edebi akımı, Fransız,İtalyan ve İngiliz sone kafiye dizilişlerinin dışında yeni bir kafiye dizilişi ve adı önermiştir.
2-SONE' M'in şekli ve Kafiye şeması şöyledir.
--a
--b
--b
--a
--c
--d
--d
--c
--e
--f
--f
--e
--g
--g
ve tabii ki 7+7=14 ölçüde...
Demişiz...
İyiki de demişiz...
Hani şu 'sefil aynalı dolap' ı sanat sanan marongoz eskileri, 'mızıka çalmasını bilmeyen acemi çocuğun kırlarda akşam oluyor diye tirtir titrediği vakitleri torunlarına her seferinde, kuzuların yanına canavar koyarak -fabl diye-ballandıra ballandıra ve değişe değişe anlatan dede var ya; hah işte onlar...
Ve de elbette;
Bizim egozima gömlekli motosiklet sürücüsü şairler ve kopyacı ozanlarımız.
Bir de,
Kocaman bir kartvizitin üstüne ŞAİRRRR diye yazıp toplantılarda her önüne gelene kartvizit dağıtan ahbaplarımız var ya onlar işte, onlar, bizim dünya şiirine açılımlarımıza hiç mi hiç tahammül gösterememekteler.
Ancakkkkkkkk;
Ustalar ustası, üstad Necip Fazıl Kısakürek, 1926 ve 1927 de kaleme aldığı o meşhur 'KALDIRIMLAR-3' şiirinde ve 'AÇIKLARDA' şiirlerinde, bu tahammülsüzlere inat bakın ne yapmış?
Çekil meydandan okumayan kafa. O kafa ki, yeniliğe karşıdır. O kafa ki, millîliğe ve mâneviliğe ve yerliliğe, bizden olana da karşıdır. Gelişmeci değildir. Kucaklaşamaz dünyayla. Mahalli de değil, evrensel de...
Buyurun aziz ve muhterem GÜLCE sevdalıları can kardeşlerim. Üstadımızın dizeleri bizi bekliyor... Okuyalım birlikte...
KALDIRIMLAR-3
Bir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece,
Vecd içinde başı dik, hayalini sürükler.
Simsiyah gözlerine, bir ân, gözüm değince,
Yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime, der.
Ondan bir temas gibi rüzgâr beni bürür de,
Tutmak, tutmak isterim, onu göğsüme alıp.
Bir türlü yetişemem, fecre kadar yürür de,
Heyhat, o bir ince ruh, bense etten bir kalıp.
Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım;
Onu bir başkasına râm oluyor sanırım,
Görsem pencerelerde, soyunan bir karaltı.
Varsın, bugün bir acı duymasın gözyaşımdan;
Bana rahat bir döşek serince yerin altı,
Bilirim, kalkmayacak, bir yâr gibi başımdan...
1927
Necip Fazıl KISAKÜREK
AÇIKLARDA
Bir ağızdan çalınan düdükler, kalın kalın,
Boşlukta tos vuracak nokta arayan çığlık.
Koşup, yılanlar gibi üzerinden suların,
Arıyor teknemizi oturacak bir sığlık.
Omuz omza şahlanan dalgalar, büyük büyük,
Bir ses işitip ürkmüş, sürülerle canavar.
Gözlerinde kıvılcım, ağızlarında köpük,
Birbirinin üstünden atlayıp geliyorlar.
Gittikçe boşluklara düşmekteyiz enginde;
Arkadaki sahilse, fosfor bir iz halinde,
Her ân bir parça daha uzaklaşıyor bizden.
Deniz, bu yerde ölüm korkusu kadar derin;
Kocaman bir kuş gibi geliyor peşimizden,
Ruhu, bu kapkaranlık suda can verenlerin...
1926
Necip Fazıl KISAKÜREK
Gelecek GÜLCE dolu Varan'la seyahatlerde buluşmak ümidiyle...
Selamlar, saygılar....
**********************************
Gönderen: MustafaCeylan/GÜLCE-Yeni Edebi Akım
Alan: Grup: Gülce
Tarih: 16.06.2009 16:31:00
Konu: VARAN-4
'HAN DUVARLARI' ndan sonra, İstanbul' da bir gezintiye bizimle var mısınız?
GÜLİSTAN demiştik adına. Gazel (aruz) beyitlerinin arasına hecemizin KOŞMA sından dörtlükler atarak. Demiştik de, kargasekmez yokuşunun kargalarından bazıları kara gözlükleriyle bakakalmışlardı.
Bu VARAN-4 otobüsü, bizi doğruca üstad Necip Fazıl Kısakürek'in CANIM İSTANBUL' una götürecek.
Güneşten, ışıltılardan ve aydınlıktan korkanlar elbette GÜLCE'leşemezler. Bir de yerinde sayan statükocular. Onlar da korkaklarla aynı... Mangal gibi yürek, devasa bir idrâk ve göklerin sancılarınca bir 'şiir sancısı' lâzım bizim yolculuğumuza iştirak edebilmek için.
Eğil, hakikat karşısında azgın nefs eğil!
Kırıl ve bükül gerçeği göstermeyen yalancı ayna!
Ve
Dağıl zerre zerre enaniyet, gurur..
Burnunun ucunu göremeyen mantık, yok ol karşımdan!
Yolculuk var 'Canım İstanbul' a 'Han Duvarları' ndan 'Gülistan' ca bir yolculuk...
Hayırlı yolculuklar, gül yolcuları, gülce sevdalılarına....
CANIM İSTANBUL
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten birşey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
………………………………İstanbul benim canım;
………………………………Vatanım da vatanım...
……………………………………………İstanbul,
……………………………………………İstanbul...
Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare? ..
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...
………………………………O manayı bul da bul!
………………………………İlle İstanbul'da bul!
…………………………………………...İstanbul,
…………………………………………...İstanbul...
Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir 'Katibim'i...
………………………………Kadını keskin bıçak,
………………………………Taze kan gibi sıcak.
…………………………………………..İstanbul,
…………………………………………..İstanbul...
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...
Eyüp öksüz, Kadıkoy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
………………………………Gecesi sünbül kokan
………………………………Türkçesi bülbül kokan,
……………………………………………...İstanbul,
……………………………………………...İstanbul...
1963
Necip Fazıl KISAKÜREK
Gelecek VARAN yolculuklarında buluşmak ümidiyle, selamlar, saygılar...
*************************************
Gönderen: MustafaCeylan/GÜLCE-Yeni Edebi Akım
Alan: Grup: Gülce
Tarih: 16.06.2009 15:58:00
Konu: Yn: VARAN-3(Tashih edilen metin)
----------------------------------------
5 MISRALI ŞİİRLERİ
*************************
Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in bana göre 'Gülceleşmiş' şiirlerinden bazıları da 5 ve 6 mısralı bölümlerden-kuplelerden oluşan şiirleridir.
Geleneksel ŞARKI türü, kavuştak redifli TÜRKÜ'lerimiz gibi,
--a
--a
--a
...............................b
...............................b
tarzındaki beşlik şekillenmelerini üstadımız, daha değişik biçim ve kafiye dizilişlerinde de gerçekleştirmiştir.
Şimdi şu NUR başlıklı şiire bakınız.
NUR
Sen ol dersin ve olur!
Pırıltı dolu billur,
Çığlık içinde fağfur.
Bir renk bize öteden
Ve bir ses, o besteden
Nur bize, Allah'ım nur!
Büyük divan ve huzur...
Bekliyor mezarı Sûr.
Sonsuzluk, ölümsüzlük
Bitmez, tükenmez düzlük;
Nur bize, Allah'ım nur!
Güneşi tuttu çamur;
Elmas mahçup, zift mağrur.
Yakın kandili, yakın;
Ne donanma, ne yangın;
Nur bize, Allah'ım nur!
Sen ol dersin ve olur!
1947
Necip Fazıl Kısakürek
Görüldüğü gibi, üstad, beşlik-beşmısralık bölüm-kuple dizlişlerini 'Sen ol dersin ve olur' kutsi -ulvî-kozmik vecize ile çerçeveliyerek, nakışlamıştır.
Şimdi, kerameti kendinden menkul, şiir ikliminin havasından zerre kadar müstefid olamamış, cüce şairin; gözleri yüce sanatkârlıkta olması mümkün mü? Elbette değil. O hazırlopçu. O Seyrani'nin, Köroğlu, Dadaloğlu, Karacoğlan'ın kullandığı kafiye ve ayak-uyakları yazıp arkalarında boşalttığı boşluklara kelimeler uydurmakla meşgul, imgesel-törenler ve kelime âyinleri yapmakla meşgul. Şiiri, kopyalama; kopyalamayı da bir sanat haline getiren anlayışın, aşağıda üstaddan arzedeceğim 5 ve 6 mısralık kuplelerden oluşan şiirlerin mimarisine akıl makinesinin çalışmayacağını gayet iyi biliyorum.
Ama,
Benim GÜLCE sevdalı dostlarım, şiiri önemseyenler. Şiiri mübârek-kutlu bir sevda gibi bağırlarına saranlar, evet onlar, üstada teşekkür ve dualarını da ileteceklerdir, buna inanıyorum.
***
SONSUZLUK KERVANI
Sonsuzluk Kervanı, 'peşinizde ben,
Üç ayakla seken topal köpeğim! '
Bastığınız yeri taş taş öpeyim.
Bir kırıntı yeter, kereminizden!
Sonsuzluk Kervanı, peşinizde ben...
Gidiyor, gidiyor, nurdan heykeller...
Ufuk önlerinde bayrak kulesi.
Bu gidenler Altun Kol Silsilesi;
Ölçüden, ahenkten daha güzeller.
Gidiyor, gidiyor, nurdan heykeller...
Sonsuzluk Kervanı, istemem azat!
Köleniz olmakmış gerçek hürriyet.
Ölmezi bulmaksa biricik niyet;
Bastığınız yerde ebedi hasat.
Sonsuzluk Kervanı, istemem azat...
1952
Necip Fazıl Kısakürek
***
HEP NEFS
Göğsü yakut ve safir,
Kapıda bir misafir...
Sordum: Kimsin, nesin sen?
Dedi: Şeytandan sefir!
Nefs isimli o kafir...
Yüzü kapkara zifir;
Elinde kös ve nefir.
Sabit fikir burgusu,
Dili, çözülmez cifir.
Nefs isimli o kafir...
1973
Necip Fazıl Kısakürek
**
BACALAR
Görürüm, çıkmışlar kararmışlar çatılardan,
Kemik bir kol nasıl fırlarsa mezardan.
Her ân, bir haberi kollar gibi yukardan,
Dipsiz maviliğin esrarını kurcalar,
…………………………………Bacalar...
Kimi ince, kimi uzun, kimi de kısa;
Dalmışlar başbaşa afyon çekerek yasa.
Onlar, insanların gözünde bir kartalsa,
İnsanlar, onların gözünde karıncalar,
…………………………………Bacalar...
Kimbilir, belki de evlerin cinleridir;
Kolları bir dâvet gibi göğe yükselir,
Ölüler, ölüler, arka arkaya gelir,
Ruhların mehtaba daldığı taraçalar,
…………………………………Bacalar...
Azap kuleleri, cüceleşmiş devlerin;
Kör mazgallarında raksı var alevlerin.
Öyle evciller ki, tepesinde evlerin,
Kopuyor içinde görünmez facialar,
…………………………………Bacalar...
1930
Necip Fazıl KISAKÜREK
**
PERDELER
Perdeler, hep perdeler...
Her yerde, her yerdeler.
Pencerede, kapıda,
Geçitte, kemerdeler...
Perdeler, hep perdeler...
Ya benim sevdiklerim,
Şimdi nerde, nerdeler?
Önü bomboş perdenin;
İçerde, içerdeler!
Perdeler, hep perdeler...
Gönülde asıl perde;
Onu hangi göz deler?
Surat maske altında,
Sis altında beldeler.
Perdeler, hep perdeler...
Perdeye doğru akın;
Atlılar, piyadeler.
Yollar, yönler dolaşık;
Değişik ifadeler.
Perdeler, hep perdeler...
Bir tohumda bin gömlek.
Giyim giyim fideler.
Kalbler dilini yutmuş;
Bangır bangır mideler.
Perdeler, hep perdeler...
Son noktada son perde;
Çevrilmiş seccadeler.
Orada işte işte,
Ölümden azadeler!
Perdeler, hep perdeler...
1972
Necip Fazıl KISAKÜREK
**
ZEYBEĞİN ÖLÜMÜ
Zeybeğimi bir kaç kızan,vurdular
Çukurda üstüne taş doldurdular
Ya bir de kalkarsa diye kurdular
...............Zeybeğim Zeybeğim ne oldu sana
...............Allah deyip şöyle bir doğrulsana!
Zeybeğim kalkamaz dirilemez mi?
Odası mühürlü girilemez mi?
Şu ters akan sular çevrilemez mi?
...............Ne güne dek böyle gider bu devran
...............Zeybeğim bir sel ol bir çığ ol davran!
Kır at zincirlenmiş ufuk sahipsiz
Han kayıp hancı yok konuk sahipsiz
Baş köşede sırma koltuk sahipsiz
...............Kızanlar,dört yandan hep abandınız!
...............Zeybeğin kanına ekmek bandınız!
Bilemem susarak ölmek mi hüner?
Lisan çıldırıyor dil nasıl döner?
Ondan son iz uzak,uzak bir fener
...............Öldü mü? Çatlarım yine inanmam!
...............Diriye yanarım ölüye yanmam!
Zeybek kaybolduysa bunca kayıp ne?
Tesbihi dökülmüş aranır nine
Balonu yok ağlar çocuk haline
...............Zeybeğim; dünyayı aldın götürdün
...............Bir öldün beni de binbir öldürdün!
Beyni tırmık tırmık pençelere sor!
Mevsim niçin ölgün bahçelere sor!
Sor; çukuru nerde,serçelere sor!
...............Ağla,bir dinmeyen hasrete ağla
...............Zeybeksiz yolları gözetle ağla! ....
1964
Necip Fazıl KISAKÜREK
***
ZİNDANDAN MEHMED'E MEKTUP
Zindan iki hece. Mehmed'im lafta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de geri adam, boynunda yafta...
...............Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
...............Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim!
Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
...............Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak
...............Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!
Bir alem ki, gökler boru içinde.
Akıl, olmazların zoru içinde
Üstüste sorular soru içinde.
...............Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
...............Buradan insan mı çıkar, tabut mu?
Bir idamlık Ali vardı, asıldı;
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı
...............Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
...............Bahçeye diktiği üç beş karanfil...
Müdür bey dert dinler, bugün 'maruzat'!
Çatık kaş... Hükümet dedikleri zat...
Beni Allah tutmuş kim eder azat?
...............Anlamaz; yazısız, pulsuz dilekçem...
...............Anlamaz! ruhuma geçti bilekçem!
Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekün içinde yazıl ve çizil!
...............İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
...............Urbalarla kemik, mintanlarla et.
Somurtuş ki bıçak, nara ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yalnız seccademin yönünde şefkat
...............Beni kimsecikler okşamaz madem
...............Öp beni alnımdan, sen öp seccadem!
Çaycı getir ilaç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan
...............Karıştır çayını zaman erisin
...............Köpük köpük, duman duman erisin!
Peykeler, duvara mıhlı peykeler
Duvarda, başlardan yağlı lekeler
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...
...............Duvar, katil duvar yolumu biçtin
...............Kanla dolu sünger... Beynimi içtin
Sükut... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar
Tek nokta seçemez dünyadan nazar
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
...............Yeryüzü boşaldı habersiz miyiz?
...............Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?
Ses demir, su demir ve ekmek demir...
İstersen demirde muhali kemir.
Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
...............Garip pencerecik, küçük daracık;
...............Dünyaya kapalı, Allah'a açık
Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış
...............Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu
...............İplik ki incecik, örer boşluğu
Ana rahmi zahir, şu bizim koğuş
Karanlığında nur, yeniden doğuş...
Sesler duymaktayım; Davran ve boğuş!
...............Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
...............Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!
Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
...............Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!
...............Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
1961
Necip Fazıl KISAKÜREK
****************************************************************
6 MISRALI ŞİİRLERİ
****************************************************************
ÖLÜLER
Ölüler bağırıyor mezarlarından;
Yolcular, oturun taşlarımızda!
Onları deviren biziz toprağa,
Biz attık onları böyle ayağa;
Sakın atlamayın kenarlarından!
Ölüler bağırıyor mezarlarından...
Yolcular, uzanın yere upuzun;
Dayayın taşlara başlarınızı!
Tüy yastıklar gibi rahat taşımız,
Birleşsin bir lahza orda başımız!
Bizdedir cevabı kuruntunuzun;
Yolcular, uzanın yere upuzun!
Ben de bir gün böyle haykıracağım:
Yolcular, oturun mezar taşımda!
Yolcular önümde fısıldaşacak,
Yolcular aşılmaz yollar aşacak.
Taşımı yerlere yatıracağım;
Ben de bir gün böyle haykıracağım!
1935
Necip Fazıl Kısakürek
DÖNEMEÇ
………………………….Bir gündü, hava ılık
………………………….Ve cadde kalabalık...
Bir kadın sapıverdi önümden dönemece;
Yalnız bir endam gördüm, arkasından, ipince.
Ve görmeden sevdiğim, işte bu kadın dedim,
………………………….Çarpıldım sendeledim.
………………………….Bir gündü mevsim bayat
………………………….Ve esnemekte hayat....
Dönemeçten bir tabut çıktı ve üç beş adam;
Yalnız bir âhenk sezdim, çerçevede bir endam.
Ve tabutta, incecik, o kadın var, anladım;
………………………….Bir köşede ağladım...
1940
Necip Fazıl KISAKÜREK
GEÇTİ GEÇTİ
Geçti, geçti mevsimler...
Süpürüldü takvimler.
Gidenlerden kalan şey;
Duvarlarda resimler,
Mezarlarda isimler...
Geçti, geçti mevsimler...
Hani eski iklimler?
Has ekmekten dilimler.
Hey gidi zamane hey!
Tesellisiz ilimler,
Adaletsiz taksimler...
Hani eski iklimler?
1983
Necip Fazıl KISAKÜREK
SAAT
Bakma saatine ikide birde!
Halin neyse saat onun saati.
Saat tutamaz ki, ölü kabirde;
Zamana eşyada gör itaati!
…………………..Bir kıvrım, bir helezon,
…………………..Her noktası baş ve son...
Dün hâtıra, yarın hayal, bugün ne?
İki renk arası bir çizgicik pay.
Ne devlet zamanı bütünleyene!
Ebed bestecisi bir çark ve bir yay.
…………………..Hesap soran yaratık;
…………………..O dimdik her şey yatık.
Zaman bir işvebaz, kaçak hayalet;
Eskiyenin kement atar boynuna.
Ne pişmanlık tanır, ne af, ne mühlet;
Ancak fatihinin girer koynuna.
…………………..Niyeti gizli fettan
…………………..Köle biçimli sultan..
1982
Necip Fazıl KISAKÜREK.
BÜYÜK DOĞU MARŞI
Allah'ın seçtiği kurtulmuş millet!
Güneşten başını göklere yükselt!
Avlanır, kim sana atarsa kement,
Ezel kuşatılmaz, çevrilmez ebet.
Allah'ın seçtiği kurtulmuş millet!
Güneşten başını göklere yükselt!
Yürü altın nesli, o tunç Oğuz'un!
Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun.
Nur yoklu izinden git, KILAVUZ'un!
Fethine çık, doğru, güzel, sonsuzun!
Yürü altın nesli, o tunç Oğuz'un!
Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun.
Aynası ufkumun, ateşten bayrak!
Babamın külleri, sen, kara toprak!
Şahit ol, ey kılıç, kalem ve orak!
Doğsun BÜYÜK DOĞU, benden doğarak!
Aynası ufkumun, ateşten bayrak!
Babamın külleri, sen, kara toprak! ..
1938
Necip Fazıl KISAKÜREK
Evet, bu işte...
Tarihe bir imza, bir iz, kalıcılık demektir GÜLCE...
Osman Öcal üstad demişti ki: 'Yola devam.... '
Gelecek VARAN'lar için biletinizi ayırt ettiriniz dostlar...
Selamlar, saygılar...
Mustafa CEYLAN
**********************************
Gönderen: MustafaCeylan/GÜLCE-Yeni Edebi Akım
Alan: Grup: Gülce
Tarih: 16.06.2009 15:53:00
Konu: VARAN-3
5 MISRALI ŞİİRLERİ
*************************
Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in bana göre 'Gülceleşmiş' şiirlerinden bazıları da 5 ve 6 mısralı bölümlerden-kuplelerden oluşn şiirleridir.
Geleneksel ŞARKI türü, kavuştak redifli TÜRKÜlerimiz gibi,
------a
------a
------a
...............................b
...............................b
tarzındaki beşlik şekillenmelerini üstadımız, daha değişik biçim ve kafiye dizilişlerinde de gerçekleştirmiştir.
Şimdi şu NUR başlıklı şiire bakınız.
NUR
Sen ol dersin ve olur!
Pırıltı dolu billur,
Çığlık içinde fağfur.
Bir renk bize öteden
Ve bir ses, o besteden
Nur bize, Allah'ım nur!
Büyük divan ve huzur...
Bekliyor mezarı Sûr.
Sonsuzluk, ölümsüzlük
Bitmez, tükenmez düzlük;
Nur bize, Allah'ım nur!
Güneşi tuttu çamur;
Elmas mahçup, zift mağrur.
Yakın kandili, yakın;
Ne donanma, ne yangın;
Nur bize, Allah'ım nur!
Sen ol dersin ve olur!
1947
Necip Fazıl Kısakürek
Görüldüğü gibi, üstad, beşlik-beşmısralık bölüm-kuple dizlişlerini 'Sen ol dersin ve olur' kutsi -ulvî-kozmik vecize ile çerçeveliyerek, nakışlamıştır.
Şimdi, kerameti kendinden menkul, şiir ikliminin havasından zerre kadar müstefid olamamış, cüce şairin; gözleri yüce sanatkârlıkta olması mümkün mü? Elbette değil. O hazırlopçu. O Seyraninin, Körfoğlu, Dadaloğlu, Karacoğlan'ın kullandığı kafiye ve ayak-uyakları yazıp arkalarındaki boşalttığı boşluklara kelimeler uydurmakla meşgul, imgesel-törenler ve kelime âyinleri yapmakla meşgul. Şiiri, kopyalama; kopyalamayı da bir sanat haline getiren bir anlayışın, aşağıda üstaddan arzedeceğim 5 ve 6 mısralık kuplelerden oluşan şiirlerin mimarisine akıl makinesinin çalışmayacağını gayet iyi biliyorum.
Ama,
Benim GÜLCE sevdalı dostlarım, şiiri önemseyenler. Şiiri mübârek-kutlu bir sevda gibi bağırşarına saranlar, evet onlar, üstada teşekkür ve dualarını da ileteceklerdir, buna inanıyorum.
***
SONSUZLUK KERVANI
Sonsuzluk Kervanı, 'peşinizde ben,
Üç ayakla seken topal köpeğim! '
Bastığınız yeri taş taş öpeyim.
Bir kırıntı yeter, kereminizden!
Sonsuzluk Kervanı, peşinizde ben...
Gidiyor, gidiyor, nurdan heykeller...
Ufuk önlerinde bayrak kulesi.
Bu gidenler Altun Kol Silsilesi;
Ölçüden, ahenkten daha güzeller.
Gidiyor, gidiyor, nurdan heykeller...
Sonsuzluk Kervanı, istemem azat!
Köleniz olmakmış gerçek hürriyet.
Ölmezi bulmaksa biricik niyet;
Bastığınız yerde ebedi hasat.
Sonsuzluk Kervanı, istemem azat...
1952
Necip Fazıl Kısakürek
***
HEP NEFS
Göğsü yakut ve safir,
Kapıda bir misafir...
Sordum: Kimsin, nesin sen?
Dedi: Şeytandan sefir!
Nefs isimli o kafir...
Yüzü kapkara zifir;
Elinde kös ve nefir.
Sabit fikir burgusu,
Dili, çözülmez cifir.
Nefs isimli o kafir...
1973
Necip Fazıl Kısakürek
**
BACALAR
Görürüm, çıkmışlar kararmışlar çatılardan,
Kemik bir kol nasıl fırlarsa mezardan.
Her ân, bir haberi kollar gibi yukardan,
Dipsiz maviliğin esrarını kurcalar,
…………………………………Bacalar...
Kimi ince, kimi uzun, kimi de kısa;
Dalmışlar başbaşa afyon çekerek yasa.
Onlar, insanların gözünde bir kartalsa,
İnsanlar, onların gözünde karıncalar,
…………………………………Bacalar...
Kimbilir, belki de evlerin cinleridir;
Kolları bir dâvet gibi göğe yükselir,
Ölüler, ölüler, arka arkaya gelir,
Ruhların mehtaba daldığı taraçalar,
…………………………………Bacalar...
Azap kuleleri, cüceleşmiş devlerin;
Kör mazgallarında raksı var alevlerin.
Öyle evciller ki, tepesinde evlerin,
Kopuyor içinde görünmez facialar,
…………………………………Bacalar...
1930
Necip Fazıl KISAKÜREK
**
PERDELER
Perdeler, hep perdeler...
Her yerde, her yerdeler.
Pencerede, kapıda,
Geçitte, kemerdeler...
Perdeler, hep perdeler...
Ya benim sevdiklerim,
Şimdi nerde, nerdeler?
Önü bomboş perdenin;
İçerde, içerdeler!
Perdeler, hep perdeler...
Gönülde asıl perde;
Onu hangi göz deler?
Surat maske altında,
Sis altında beldeler.
Perdeler, hep perdeler...
Perdeye doğru akın;
Atlılar, piyadeler.
Yollar, yönler dolaşık;
Değişik ifadeler.
Perdeler, hep perdeler...
Bir tohumda bin gömlek.
Giyim giyim fideler.
Kalbler dilini yutmuş;
Bangır bangır mideler.
Perdeler, hep perdeler...
Son noktada son perde;
Çevrilmiş seccadeler.
Orada işte işte,
Ölümden azadeler!
Perdeler, hep perdeler...
1972
Necip Fazıl KISAKÜREK
**
ZEYBEĞİN ÖLÜMÜ
Zeybeğimi bir kaç kızan,vurdular
Çukurda üstüne taş doldurdular
Ya bir de kalkarsa diye kurdular
...............Zeybeğim Zeybeğim ne oldu sana
...............Allah deyip şöyle bir doğrulsana!
Zeybeğim kalkamaz dirilemez mi?
Odası mühürlü girilemez mi?
Şu ters akan sular çevrilemez mi?
...............Ne güne dek böyle gider bu devran
...............Zeybeğim bir sel ol bir çığ ol davran!
Kır at zincirlenmiş ufuk sahipsiz
Han kayıp hancı yok konuk sahipsiz
Baş köşede sırma koltuk sahipsiz
...............Kızanlar,dört yandan hep abandınız!
...............Zeybeğin kanına ekmek bandınız!
Bilemem susarak ölmek mi hüner?
Lisan çıldırıyor dil nasıl döner?
Ondan son iz uzak,uzak bir fener
...............Öldü mü? Çatlarım yine inanmam!
...............Diriye yanarım ölüye yanmam!
Zeybek kaybolduysa bunca kayıp ne?
Tesbihi dökülmüş aranır nine
Balonu yok ağlar çocuk haline
...............Zeybeğim; dünyayı aldın götürdün
...............Bir öldün beni de binbir öldürdün!
Beyni tırmık tırmık pençelere sor!
Mevsim niçin ölgün bahçelere sor!
Sor; çukuru nerde,serçelere sor!
...............Ağla,bir dinmeyen hasrete ağla
...............Zeybeksiz yolları gözetle ağla! ....
1964
Necip Fazıl KISAKÜREK
***
ZİNDANDAN MEHMED'E MEKTUP
Zindan iki hece. Mehmed'im lafta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de geri adam, boynunda yafta...
...............Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
...............Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim!
Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
...............Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak
...............Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!
Bir alem ki, gökler boru içinde.
Akıl, olmazların zoru içinde
Üstüste sorular soru içinde.
...............Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
...............Buradan insan mı çıkar, tabut mu?
Bir idamlık Ali vardı, asıldı;
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı
...............Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
...............Bahçeye diktiği üç beş karanfil...
Müdür bey dert dinler, bugün 'maruzat'!
Çatık kaş... Hükümet dedikleri zat...
Beni Allah tutmuş kim eder azat?
...............Anlamaz; yazısız, pulsuz dilekçem...
...............Anlamaz! ruhuma geçti bilekçem!
Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekün içinde yazıl ve çizil!
...............İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
...............Urbalarla kemik, mintanlarla et.
Somurtuş ki bıçak, nara ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yalnız seccademin yönünde şefkat
...............Beni kimsecikler okşamaz madem
...............Öp beni alnımdan, sen öp seccadem!
Çaycı getir ilaç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan
...............Karıştır çayını zaman erisin
...............Köpük köpük, duman duman erisin!
Peykeler, duvara mıhlı peykeler
Duvarda, başlardan yağlı lekeler
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...
...............Duvar, katil duvar yolumu biçtin
...............Kanla dolu sünger... Beynimi içtin
Sükut... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar
Tek nokta seçemez dünyadan nazar
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
...............Yeryüzü boşaldı habersiz miyiz?
...............Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?
Ses demir, su demir ve ekmek demir...
İstersen demirde muhali kemir.
Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
...............Garip pencerecik, küçük daracık;
...............Dünyaya kapalı, Allah'a açık
Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış
...............Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu
...............İplik ki incecik, örer boşluğu
Ana rahmi zahir, şu bizim koğuş
Karanlığında nur, yeniden doğuş...
Sesler duymaktayım; Davran ve boğuş!
...............Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
...............Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!
Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
...............Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!
...............Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
1961
Necip Fazıl KISAKÜREK
****************************************************************
6 MISRALI ŞİİRLERİ
****************************************************************
ÖLÜLER
Ölüler bağırıyor mezarlarından;
Yolcular, oturun taşlarımızda!
Onları deviren biziz toprağa,
Biz attık onları böyle ayağa;
Sakın atlamayın kenarlarından!
Ölüler bağırıyor mezarlarından...
Yolcular, uzanın yere upuzun;
Dayayın taşlara başlarınızı!
Tüy yastıklar gibi rahat taşımız,
Birleşsin bir lahza orda başımız!
Bizdedir cevabı kuruntunuzun;
Yolcular, uzanın yere upuzun!
Ben de bir gün böyle haykıracağım:
Yolcular, oturun mezar taşımda!
Yolcular önümde fısıldaşacak,
Yolcular aşılmaz yollar aşacak.
Taşımı yerlere yatıracağım;
Ben de bir gün böyle haykıracağım!
1935
Necip Fazıl Kısakürek
DÖNEMEÇ
………………………….Bir gündü, hava ılık
………………………….Ve cadde kalabalık...
Bir kadın sapıverdi önümden dönemece;
Yalnız bir endam gördüm, arkasından, ipince.
Ve görmeden sevdiğim, işte bu kadın dedim,
………………………….Çarpıldım sendeledim.
………………………….Bir gündü mevsim bayat
………………………….Ve esnemekte hayat....
Dönemeçten bir tabut çıktı ve üç beş adam;
Yalnız bir âhenk sezdim, çerçevede bir endam.
Ve tabutta, incecik, o kadın var, anladım;
………………………….Bir köşede ağladım...
1940
Necip Fazıl KISAKÜREK
GEÇTİ GEÇTİ
Geçti, geçti mevsimler...
Süpürüldü takvimler.
Gidenlerden kalan şey;
Duvarlarda resimler,
Mezarlarda isimler...
Geçti, geçti mevsimler...
Hani eski iklimler?
Has ekmekten dilimler.
Hey gidi zamane hey!
Tesellisiz ilimler,
Adaletsiz taksimler...
Hani eski iklimler?
1983
Necip Fazıl KISAKÜREK
SAAT
Bakma saatine ikide birde!
Halin neyse saat onun saati.
Saat tutamaz ki, ölü kabirde;
Zamana eşyada gör itaati!
…………………..Bir kıvrım, bir helezon,
…………………..Her noktası baş ve son...
Dün hâtıra, yarın hayal, bugün ne?
İki renk arası bir çizgicik pay.
Ne devlet zamanı bütünleyene!
Ebed bestecisi bir çark ve bir yay.
…………………..Hesap soran yaratık;
…………………..O dimdik her şey yatık.
Zaman bir işvebaz, kaçak hayalet;
Eskiyenin kement atar boynuna.
Ne pişmanlık tanır, ne af, ne mühlet;
Ancak fatihinin girer koynuna.
…………………..Niyeti gizli fettan
…………………..Köle biçimli sultan..
1982
Necip Fazıl KISAKÜREK.
BÜYÜK DOĞU MARŞI
Allah'ın seçtiği kurtulmuş millet!
Güneşten başını göklere yükselt!
Avlanır, kim sana atarsa kement,
Ezel kuşatılmaz, çevrilmez ebet.
Allah'ın seçtiği kurtulmuş millet!
Güneşten başını göklere yükselt!
Yürü altın nesli, o tunç Oğuz'un!
Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun.
Nur yoklu izinden git, KILAVUZ'un!
Fethine çık, doğru, güzel, sonsuzun!
Yürü altın nesli, o tunç Oğuz'un!
Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun.
Aynası ufkumun, ateşten bayrak!
Babamın külleri, sen, kara toprak!
Şahit ol, ey kılıç, kalem ve orak!
Doğsun BÜYÜK DOĞU, benden doğarak!
Aynası ufkumun, ateşten bayrak!
Babamın külleri, sen, kara toprak! ..
1938
Necip Fazıl KISAKÜREK
Evet, bu işte...
Tarihe bir imza, bir iz, kalıcılık demektir GÜLCE...
Osman Öcal üstad demişti ki: Yola devam....
Gelecek VARAN lar için biletinizi ayırt ettiriniz dostlar...
Selamlar, saygılar...
Mustafa CEYLAN
****************************
Gönderen: MustafaCeylan/GÜLCE-Yeni Edebi Akım
Alan: Grup: Gülce
Tarih: 16.06.2009 15:01:00
Konu: VARAN-2
Üstad Necip Fazıl Kısakürek' in 'ÇİLE' isimli kitabını, şiire sevdalı herkesin okumasının şart olduğuna inananlardanım. Zira, üstadımız 'Bu esere aldığım şiirler benim, bu eserin dışındakileri onların da sahibi olarak çöpe atıyorum' demişti. Tahlilci bir yaklaşımla bakıldığında, üstadın şiirlerinde; biçim,şekil, mimari yapı, fizikî yapı itibariyle; günümüz HECE ŞİİRİNİN KİLİTLENDİĞİ (KOŞMA) TARZI ŞİİRİN oldukça az olduğu görülebilir.
Bana göre;
Günümüz HECE ŞAİRLERİNİ, koşma tarzına meftun edip bağlayan ve onları adeta orada hapseden 3 ünlü üstad bulunmaktadır. O üstadların günümüz hece şairlerinin KOŞMA tarzında kilitli kalmalarını istediklerini sanmıyorum. Ama, bu tarzdaki başarıları ve beste olmuş dillerde dolaşan şiirleri, Hece heveslilerinn 'uçurumu' olmuş ve olmaktadır. Kimdir bu şairler ve hangi şiirleridir diye soracak olursanız, cevabım şudur: Cemal Safi, Abdürrahim Karakoç ve Rahmetli Halil Soyuer' dir. Bu üç ustanın mesela 'Mihriban', 'ya Evde Yoksan' gibi, Orhan Gencebay'ın da okuduğu şarkıların şiirleri... Bu 3 üstad elbette böyle olsun istememişlerdir. Onları yakından tanıyan birisi olarak bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ama, gene söyleyebilirim ki, bu 3 üstad hecenin bu zaman dilimine koydukları bu 'önemli imza başarıları' ile, adeta bir BARAJ teşkilini sağlamışlardır. Yani KOŞMA türünde şiirlerin sayısını arttırmışlardır. Şüphesiz, asırları delip gelen Aşıklık Geleneğimiz, ozanlarımız, KARACOĞLAN mesela, yüzyılları yenerek, günümüz türkülerinin de koşma'larıyla özünü teşkil etmeye devam etmektedir.
Etrafınıza şöyle bakın bir. Kendimden biliyorum. İçimin dalgalanışında şiir doğuracağım zaman ilk önce KOŞMA BEŞİĞİ, evvela koşma sarmalı geliyor, hazır orada, hemen yanıbaşımda bekliyor işte. Öyle arkadaşlar biliyorum ki, KOŞMA tür ve şekli dışında tek şiir yazamıyorlar.
Üstad Necip Fazıl'ın 'ÇİLE' sinde normal;
------a
------a
*
------b
------b
tarzındaki şiir ve beyitlerinden ve de
-----a
-----a
-----a
-----b
*
-----c
-----c
-----c
-----b
tarzındaki geleneksel, bana göre YAYGIN, gene bana göre biraz aşırı olacak tarifim ama 'ŞİİRİ KİLİTLEYEN DEPO' dan başka tarz ve şekillerde, İKİ MISRALIK veya
DÖRT MISRALIK şiirler de bulunmaktadır.
Ufkun öte yanında öylesine büyük bir dünya var ki. Yeter ki, ufka varmasını bilelim. yeter ki, ufuk yolcusu olalım. Ufka vardığımızda bayılıp düşmez isek, öteden bir tutam ışık demeti dünyaları armağan ediyor bize...
ÜSTADIMIZIN 'GÜLCELEŞMİŞ' ŞİİRLERİ
***********************************************
2 MISRALI ŞİİRLERİ
O Var! ..
Her defa haberi taze bir müjde;
………………………………………………..O var!
Her defasında, geç, gafletten vecde;
………………………………………………..O var!
Ne sen varsın, ne ben, ne yâr, ne kimse;
………………………………………………..O var!
Bütün sevdiklerin elden gittiyse;
………………………………………………..O var!
Kalacak kim var ki dost tomarında?
………………………………………………..O var!
Sana daha yakın şah damarından;
………………………………………………..O var!
Arama, bir ilaç yok eczahanede!
………………………………………………..O var!
Gayede, sebepte ve bahanede;
………………………………………………..O var!
Sevdiğini ebed boyu tutan dinç;
………………………………………………..O var!
Ölümsüzlük şevki, ilahi sevinç;
………………………………………………..O var!
Yıkılmaz dayanak, kırılmaz destek;
………………………………………………..O var!
Tekten de tek, bir tek, tek başına tek;
………………………………………………..O var!
1982
Necip Fazıl Kısakürek
DUA
Bende sıklet, sende letafet...
……………………..Allah'ım affet!
Lâtiften af bekler kesafet...
……………………..Allah'ım affet!
Etten ve kemikten kıyafet...
……………………..Allah'ım affet!
Şanındır fakire ziyafet...
……………………..Allah'ım affet!
Âcize imdadın şerafet...
……………………..Allah'ım affet!
Sen mutlaksın, bense izafet!
……………………..Allah'ım affet!
Ey kudret, ey rahmet, ey re'fet!
……………………..Allah'ım affet!
1982
NECIP FAZIL KISAKUREK
ARALIK KAPI
Bu dünya bir kuyu, havasız çömlek;
……………………..Daralıyorum!
Kelime, manayı boğan bir gömlek!
……………………..Paralıyorum!
Allah ismi varken lûgat ne demek!
……………………..Karalıyorum!
Kapımı, buyursun diye o Melek;
……………………..Aralıyorum!
1982
Necip Fazıl Kısakürek
*********************************************************************************
4 MISRALIK ŞİİRLERİ
BİTER
Kalkılır bir yerde, kalır oyuncak,
…………………………..Kurgular biter.
Ölüm... O geldi mi ne var korkacak?
…………………………..Korkular biter.
Fikir, açmaz artık beyinde kuyu;
…̷
Alıntı
Tweet
Benzeyen Konular
Konu:
Yazar
Cevaplar:
Gösterim:
Son Mesaj
GÜLCE'DE 551.GÜN(18.03.2010)-2
Site Yönetimi
0
1,780
29/11/2012, 23:45
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
GÜLCE'DE 551.GÜN(18.03.2010)-1
Site Yönetimi
0
1,667
29/11/2012, 23:30
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
GÜLCE'DE 550.GÜN(17.03.2010)
Site Yönetimi
0
1,674
29/11/2012, 22:49
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
GÜLCE'DE 549.GÜN(16.03.2010)
Site Yönetimi
0
1,447
15/10/2012, 16:33
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
GÜLCE'DE 548.GÜN(15.03.2010)
Site Yönetimi
0
1,625
15/10/2012, 11:37
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
GÜLCE'DE 547.GÜN(14.03.2010)
Site Yönetimi
0
1,547
15/10/2012, 11:26
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
GÜLCE'DE 546.GÜN(13.03.2010)
Site Yönetimi
0
1,710
15/10/2012, 10:54
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
GÜLCE'DE 545.GÜN(12.03.2010)
Rahime Kaya
0
2,452
17/03/2011, 02:05
Son Mesaj
:
Rahime Kaya
GÜLCE'DE 544.GÜN(11.03.2010)
Rahime Kaya
0
1,751
17/03/2011, 02:00
Son Mesaj
:
Rahime Kaya
GÜLCE'DE 543.GÜN(10.03.2010)
Rahime Kaya
0
5,615
17/03/2011, 01:53
Son Mesaj
:
Rahime Kaya
Lütfen seçim yapın:
--------------------
Özel Mesajlar
Kullanıcı paneli
Kimler Çevrim içi
Arama
Ana Sayfa
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
-- GÜLCE ŞİİR TÜRLERİNE GÖRE ŞİİRLER
---- BULUŞMA
---- ÇAPRAZLAMA
---- TRİYOLEMSİ
---- ÜÇGÜL
---- ÜÇGEN
---- DÖNENCE
---- TOKMAK
---- AKROSTİK
---- SONE'M
---- GÜLCE
---- TEKİL
---- YİĞİTCE
---- YUNUSCA
---- BAHÇE
---- SERBEST ZİNCİR
---- ÖZGE
---- GÜLİSTAN
---- YEDİVEREN
---- TUĞRA
-- GÜLCE YAZAN ŞAİRLERİMİZİN GÜLCE ve DİĞER ŞİİRLER
---- (H)
------ Harun YİĞİT
------ Harun YİĞİT
------ Hasan ULUSOY
------ Hasan ULUSOY
------ Hatice ALTAŞ(Asi Çiçek)
------ Hatice ALTAŞ
------ Hacer KOZAN
------ Hatice KATRAN
------ Hatice KATRAN
------ Hikmet ÇİFTÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
---- (I-İ)
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim İMER
------ İbrahim İMER
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İhsan ERTEM
------ İhsan ERTEM
------ İsmail KARA(Karozan)
------ İsmail KARA(Karozan)
---- (K)
------ Köksal KIRLIOĞLU
---- (M)
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Meltem ARAS
------ Meral ADAK
------ Meral ADAK
------ Melahat TEMUR
------ Mevlüde DEMİR
------ Mevlüde DEMİR
------ Miktad BAL
------ Miktad BAL
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ MUSTAFA CEYLAN(Editör)
-------- Mustafa CEYLAN
---------- Mustafa CEYLAN(On Punto Yazıları)(Makaleler)
---------- GÜNE BAKIŞ
---------- TAŞ YAĞMURU(Ceylan'ın kaleminden)
---------- Hakkında Yazılanlar
---------- DİĞER ŞİİRLERİ
---------- Hayatı
---------- Sanatı
---------- Hocaları
---------- Çocukluğu
---------- Gençliği
---------- Özlü Sözleri
---------- Önsöz Yazdığı Kitaplar
---------- Siyasete İlgisi
---------- Bestelenen Şiirleri
---------- Fotoğrafları
---------- Mühendisliği
---------- Düzenlediği Etkinlikler
---------- Konferansları
---------- Yer Aldığı Antolojiler
---------- Kitapları
---------- EZAN SUSMAZ Kitabı içindekiler
---------- "YANDI BU GÖNLÜM"-Hacı Bayram Veli Kitabı içindekiler
---------- TAHİR KUTSİ MAKAL Kitabı İçindekiler
---------- SEĞMEN RUHU Kitabı İçindekiler
---------- TOROSLARIN TÜRKÜSÜ Romanı
---------- Armağan-2(AHMET TUFAN ŞENTÜRK İÇİN NE DEDİLER?)Kitabı içindekiler
---------- Armağan-1(ANILAR KORİDORU İÇİNDE SARIVELİLER)Kitabı
---------- YARALI CEYLAN Şiir Kitabı İçindekiler
---------- PAŞA GÖNLÜM Şiir Kitabı İçindekiler
---------- Kırat Geliyor Kitabı İçindekiler
---------- Her Yönüyle YENİMAHALLE Kitabı
---------- Tarihi ve Folkloruyla Elmadağ Kitabı İçindekiler
---------- Köylerimiz Kitabı İçindekiler
---------- Köyümüz Yeşildere Kitabı İçindekiler
---------- Bayramlar Haftalar Günler Kitabı
---------- Ahmet Tufan Şentürk Kitabı
---------- Halil Soyuer Kitabı
---------- Detanlaşan Köylü İsa Kayacan Kitabı
---------- Abdullah Satoğlu Kitabı
---------- Güzide Taranoğlu Kitabı
---------- Gülendenin Beşiği Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ (2006)Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ(2007)Kitabı
---------- CEYLAN-Tahliller-MAKALELER-Görüşler
---------- Güllük Dergileri
---------- Kapodokya Güneşleri Kitabı
---------- Bir Yanardağ Fışkırması Kitabı
---- (P-R)
------ Rahime KAYA
------ Rahime KAYA
------ Refika DOĞAN
------ Refika DOĞAN
------ Ramazan EFE
------ Ramazan EFE
------ Rengin ALACAATLI
---- (S-Ş)
------ Sabiha SERİN
------ Sabiha SERİN
------ Serap HOCA(Serap ÖZALTUN)
------ Serap HOCA(Serap DEMİRTÜRK)
------ Süleyman KARACABEY
------ Süleyman KARACABEY
------ Serdar AKKOÇ
------ Serdar AKKOÇ
------ Sevgili ÖZBEK
------ Sevgili ÖZBEK
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şükran GÜNAY
------ Şükran GÜNAY
---- (T-U-Ü-V)
------ Turan UFUKTAN
------ Ümran TOKMAK
------ Ümran TOKMAK
---- (Y-Z)
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf Ziya KARAHASANOĞLU
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Yıldız TOKSÖZ
------ Yıldız TOKSÖZ
GÜLCE'YE DAİR
-- GÖRÜŞLER
---- Gülce Nedir?
---- Gülce ve Ozanlık
---- Gülce Manifestosu
---- 5 Hececiler ve Gülce
---- Garip Akımı ve Gülce
---- Fecr-i Ati ve Gülce
---- Hisarcılar ve Gülce
---- Neyzen Tevfik, Aşk
---- Mazmunlar
---- Gülce Ne Değildir?
---- Hece Vezni ve Gülce
---- Serbest Şiir ve Gülce
---- Aruz Vezni ve Gülce
---- Gülce ve Zolal
---- Gülce Tarihinden
---- GÜLCE-(Atölye)-Video Dersler
------ Gülce Etkinlikleri
------ Kurucular Beyanı
------ Gülce 2009
------ Doğru Yaz/Konuş
------ Gülce-2010 Projeleri
------ Gülce-2011 Projeleri
------ Üstad Necip Fazıl'dan
------ Gülce-Aruza Dair
------ Öneriler-Çalışmalar
------ GÜLLÜK DERGİSİ
------ Gülce'ye Öneriler
------ Röportajlar
------ Negatif Bakışlara
------ Aleyhimizdekiler
------ M.E.B' na
---- Gülce'de Mesajlar-Projeler
------ Gülce-Güldeste(1)
------ Destanlarımız
------ Dede Korkut
------ Öncü Kadınlarımız
------ Peygamberlerimiz
------ Nutuk(Gülce)
------ Nutuk(Z.Korkmaz)
------ Kutlu Hanımlar
------ Ozanlarımız
------ NasrettinHoca
------ Yedi Askı
GÜLCE TÜRK ŞİİR AKADEMİSİ
-- Şiir Akademisi
---- Şiir Akademisi
------ HALK EDEBİYATI
-------- DİVAN EDEBİYATI
-------- BATI EDEBİYATI
-------- YENİ TÜRK EDEBİYATI
---- Hece Vezni' ne Dair
---- Şiir Tahlilleri
---- Aruz Vezni' ne Dair
---- Hiciv Tarihinden
---- Ustalardan Şiirler
---- Ustalardan Makale
---- Aramızdan Ayrılanlar
------ Ustalardan Şiirler
-------- A. Tufan ŞENTÜRK
-------- DİLAVER CEBECİ ANISINA
---- Şiir Üstüne (Serbest)
---- Atışma Sayfamız
---- Denemeler-Makaleler
---- Şiirde Dönüşüm
---- Şiir ve Anlatım
-- Türk Edebiyatı Şiir Türleri
---- Şiir Türleri
---- İslâmiyet Öncesi
---- Servet-i Fünun
---- Garip Şiirler
---- Akımlar
---- Edebî Sanatlar
---- Söz Sanatları
---- Şair Padişahlar
---- Şiir Tarihimizden
---- Yıllara Göre Edebiyat
---- Mehmet Nacar
DÜNYA EDEBİYATI
-- Dünyadan Şiir Türleri
---- Burns Stanza
---- Choka
---- Go Vat
---- Catena Rondo
---- Onegin Stanza
---- Canzonetta
---- Bauk Than
---- Rhupunt-Galce
---- Septilla
---- Viator
---- Luc Bat
---- Tritena
---- Pantoum
---- Shakespeare Sonnet
---- Diamonte
---- Villanelle
---- Hutain
---- Hex Sonnata
---- Hexaduad
---- Haynaku
---- Harrisham Rhyme
---- Guzzande
---- Gratitude
---- Glosa
---- Garland Cinquain
---- Fornlorn Suicide
---- DÜNYA EDEBİYATI
---- Dünyadan Destanlar
---- Dünyadan Şiirler
KAYNAKÇA
-- Konularına Göre Şiirleriniz
---- Aşk Şiirleriniz
---- Atatürk Şiirleriniz
------ 23 Nisan Şiirleri
------ Atatürk'e Dair
---- Kahramanlık Şiirleriniz
---- Doğa Şiirleriniz
------ 2009 Yılı Sayılarımıza
---- Taşlama Şiirleriniz
---- Gurbet Şiirleriniz
---- Tasavvuf Şiirleriniz
---- Barış Şiirleriniz
---- Şehir Şiirleriniz
---- Anne Şiirleriniz
------ Babanıza Şiirler
---- Doğum Günü Şiirleriniz
---- Deprem Konulu Şiirler
---- Diğer Şiirleriniz
---- Köşe Yazarlarımız/Makaleler
------ Mustafa CEYLAN
------ Refika DOĞAN
------ Osman ÖCAL
------ Ahmet ÖZDEMİR
------ A. S. ATASAYAR
------ Prof.Dr.İsa KAYACAN
-------- Prof. Dr. İSA KAYACAN
------ Rahime KAYA
------ Harun YİĞİT
------ İlqar MÜEZZİNZADE
------ Sündüz BİGA
------ Nazmi Öner(Şiirler)
------ Nazmi ÖNER(Nesirler)
------ Coşkun KARABULUT
------ Prof.Dr.İsmail YAKIT
------ Prof.Dr.Asım YAPICI
------ Sabit İNCE
------ Muhsin DURUCAN
------ Abdulkadir GÜLER
------ Ünal Şöhret DİRLİK
------ Metanet YAZICI
------ A.Aşkım KARAGÖZ
------ Gazanfer ERYÜKSEL
------ Mehmet GÖZÜKARA
------ Necdet BULUZ
------ Yusuf Özcan
------ Afife Demirtaş
---- Mustafa Ceylan
---- Bizden
-- Video Yağmuru
---- Ozanlar-Şairler
---- Bizden Videolar
---- Rasim Köroğlu
-- Genel
---- SERBEST KÜRSÜ
---- Duyurular
---- Röportajlar
---- Günün Şiiri
---- Günün Nesiri
Edebiyat Biz Platformumuzda
-- Gülce Tv
-- Türk Argo Sözlüğü
-- Edebî Konular Forumu
Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir
Mustafa Ceylan |
Dost Sitelerimiz:
Türkçe Çeviri:
MyBB
Türkiye
Üretici:
MyBB
, © 2002-2022
MyBB Group
-Theme © 2014 iAndrew
Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder