SiteAna Sayfa
Güllük Dergisi
Şairlerimiz
Arama
Üyeler
Video
Yardım
Giriş Yap
Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Şifremi Hatırlat
Beni Hatırla
Your browser does not support the audio element.
Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi
Web'de Ara
Sitede Ara
0 Oy - 0 Yüzde
1
2
3
4
5
Konu Modu
GÜLCE DOSYA(2)
Site Yönetimi
Admin
Üyelik tarihi:
Jan 2008
Mesaj Sayısı:
12,518
Konu Sayısı:
11,588
#1
11/11/2012, 22:34
GÜLCE DOSYASI -(2)
****************
ANTOLOJİ EDEBİYAT VE SANAT PORTALINDA GÜLCE GRUBUNUN KURULUŞU:
Adı: Yeni Edebiyat Akımı GÜLCE
Kuruluş Tarihi: 13.09.2008
Kurucular ve Yönetim:
1.Refika DOĞAN
2.Mustafa CEYLAN
3.Harun YİĞİT
4. Osman ÖCAL (Vuslatî)
5.Yusuf BOZAN (TekilDüny@lı)
KURUCULAR BEYANI:
KURUCULAR BEYANI
BEYANNAME
Ön tarafta yazılı bulunan "GÜLCE EDEBİYAT AKIMI BİLDİRGE ve KURUCULAR BEYANI" isimli beyanın
ve yazının tarafımızdan yazıldığını ve tüm haklarının beyanda isimleri yazılı bizlere(şahıslara)ait olduğunu kabul ve beyan eder, onaylanmasını
talep ederiz.
BEYANDA BULUNANLAR
Mustafa CEYLAN-T.C No:14995060666(Siteler mah.1336 Sok. 5G/12 Konyaaltı/ANTALYA
(imza)
Harun YİĞİT-T.C. No:24800250090(Altındağ Mah.153 Sok. 23/5 Muratpaşa/ANTALYA
(imza)
bu Onaylama işlem(N.K.90.md)altındaki imzaların gösterdiği Elmadağ Nüfus müdürlüğünden verilmiş 12.07.2007 tarih, 3317 kayıt, C11 seri ve
905517 numaralı fotoğraflı Nüfus Cüzdanına göre Ankara ili Elmadağ ilçesi Yenice mahallesi/köyü 0002 cilt, 00058 aile sıra,0031 sıra
numaralarında nüfusa kayıtlı olup, baba adı Mehmet, ana adı emine, doğum tarihi 25.01.1952, doğum yeri Elmadağ olan ve halen yukarıdaki adreste
bulunduğunu, okur yazar olduğunu söyleyen 14995060666 T.C Kimlik numaralı MUSTAFA CEYLAN; Ilgın Nüfus müdürlüğünden verilmiş 06.07.2004 tarih
3543 kayıt, J09 seri ve 484543 numaralı fotoğraflı Nüfus cüzdanına göre Konya Ilgın İlçesi Beykonak mahallesi/köyü 0017 cilt, 00024 aile sıra,
0089 sıra numaralarında nüfusa kayıtlı olup, baba adı Yusuf, ana adı Ümmügülsüm, doğum tarihi 15.05.1961, doğum yeri Beykonak olan ve halen yukarıdaki adreste
bulunduğunu, okur yazar olduğunu söyleyen, 24800250090 T.C kimlik numaralı HARUN YİĞİT, adlı kişilere ait olduğunu ve dairede huzurumda
imzalandığını onaylarım. İkibinonbir yılı Şubat ayının ikinci günü 02.02.20011
ANTALYA 7.NOTERİ
Miray URAL
Yerine
Başkâtip Mehmet SABIRLI
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI BİLDİRGESİ ve KURUCULAR BEYANI
Tarih:02.02.2011
Beyanda Bulunan: Mustafa CEYLAN(Mehmet oğlu, 25.01.1952 Elmadağ doğumlu, 14995060666 Vatandaşlık No-Siteler Mah. Yeşilyurt Sitesi G blok 4/12 Adresinde mukim)
Konusu:
Gülce Edebiyat Akımı
Beyan:
İş bu bildirge ve beyannamede imzası bulunan Mustafa CEYLAN(Kendisi ve arkadaşları Harun YİĞİT, Refika DOĞAN, Osman ÖCAL, Yusuf BOZAN'ın da kuruculuğunda)
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI adı ile yeni bir edebiyat akımının kuruculuğunu ve öncülüğünü yapmakta olduğunu noterliğimize gelerek beyan etmiştir.
Amaç:Edebiyatta, özellikle de şiirde yeni nefes alanları ortaya koyarak; kökleri mazide, dalları bugünde, meyveleri yarınlarda olacak bir yeni hareket ve
yeni hamleyi ortaya koymak, Türk şiirini dünya şiiri platformunda hak ettiği yere çıkarmak, vezinler arası çekişme ve kavgayı bitirmek, maziden hız ve ilham
alarak, edebiyat tarihimizin başarılarına karşı çıkmaksızın, onlardan faydalanarak, yeniden yeni olacak bir edebî topluluğu oluşturmaktır.
Kuruluş Öncesi:
Mustafa CEYLAN tarafından 11.01.2006 da "CAN(Gülce)", 15.01.2006'da "HER İNSAN ve BEN(Buluşma), 14.01.2007 tarihli "İblis'in gelinine Dumandan(Sone'm),
15.01.2007 tarihli "Sultanıma(Triyolemsi, 16.01.2007 "Çaprazımda Azrail(Çaprazlama)şiirleri yayınlandı. Harun Yiğit tarafından 14.08.2004' de yayınlanan İstanbul
başlıklı şiirin ve çeşitli şairlerin hece-serbest buluşmasını sağlayan şiirleri de dikkate alınarak, Faruk Nafiz Çamlıbel'in "HAN DUVARLARI" şiiri örnek alınarak
(Buluşma)şir türü üzerinde yoğunlaşılmış, Sevgili ÖZBEK tarafından 27.08.2006' da "Bedbaht kentin düşleri(Gülce)", 31.08.2006'da "Bedbaht kent düşlerinin yeri(Gülce)",
19.01.2006'da "Hazanın Eyllü yüreğim(Buluşma)" şiirleri yazıldı. 13 Eylül 2009 tarihinde antoloji.com sitesinde GÜLCE GRUBU Refika DOĞAN tarafından kuruldu ve Mustafa CEYLAN,
Harun YİĞİT, Osman ÖCAL ve Yusuf BOZAN' da bu atölye grubunda yönetici oldular. 7-9 Kasım 2008 tarihinde Mustafa CEYLAN tarafından 5. Antalya Şairler Buluşması'nda
Gülce şiir türlerinden oluşan bir broşür yayınlanarak şairlerle paylaşıldı. Osman ÖCAL tarafından "TUĞRA" adıyla ve Mehmet ÖZDEMİR tarafından da "MİHRİCAN",
Mustafa CEYLAN tarafından da "Bir Yanardağ Fışkırması" adıyla Gülce akımı şiirlerinden oluşan birer kitap yayınlandı ve çok sayıda gazetede Prof.Dr. İsa KAYACAN ve
yine Mustafa CEYLAN tarafından da makaleler yayınlandı. BÖYLECE; GÜLCE, Türk Şiir tarihinin başarılı mazisinden hız ve ilham alarak, bugünü dünle yoğurup geleceğe
koşan yeni çağın yeni edebiyat akımı olarak aşağıdaki ilkeleri beyan etmekteyiz.
İlkelerimiz:
Birlik, beraberlik, yenilik, çağdaşlık, Atatürkçülük, Türkçecilik, millî ve mânevî değerlere bağlılık, kültür birliği, anlaşılır ve gelecek nesle
örnek olmak, siyaset-parti-bölgecilik-ayırımcılık-mezhep ve köken ayırımcılığına karşı duruş, insana saygı, evrensel değerlere bağlılık millîlikten evrenselliğe kadar
has şiiri yüceltmek.
Gülce Şiir Türleri :
(1-BULUŞMA(Mustafa CEYLAN-Harun YİĞİT önerisi)
(Mustafa CEYLAN Önerileriyle: 2- ÇAPRAZLAMA, 3-DÖNENCE, 4-GÜLCE, 5-GÜLİSTAN, 6-SERBEST ZİNCİR, 7-SONE'M, 8-TOKMAK, 9-YİĞİTCE)
(10-YEDİVEREN(Ekrem YALBUZ önerisiyle)),
(11-BAHÇE(Yusuf BOZAN önerisiyle));
(12-TRİYOLEMSİ(Mustafa CEYLAN ve Ekrem YALBUZ önerisiyle))
(13-ÜÇGÜL(Mehmet NACAR önerisiyle));
(14-TUĞRA(Osman ÖCAL önerisiyle));
(15-ÖZGE(Refika DOĞAN önerisiyle));
(16-YUNUSCA(İbrahim SAĞIR önerisiyle));
(Harun YİĞİT'in önerileriyle de 17-TEKİL, 18-AKROSTİK, 19-ÜÇGEN))den meydana gelerek 19 değişik türde olduğunu beyan etmekteyiz.
Mustafa CEYLAN(İmza)--Harun YİĞİT(İmza)
ANTALYA 7. NOTERLİĞİ
Tarih:02.Şubat.2011
Yevmiye No:03369
----------------------------------------------------------------
NİÇİN GÜLCE?
Refika DOĞAN (Gülce Kurucu Üye)
Canlılar içerisinde -akıl muhakeme yürüterek düşünen ve düşündüğünü anlaşılır söz dizeleriyle ifade edebilen en donanımlı varlıktır insan. Bu gerçekle diyebiliriz ki insan; aklıyla olduğu kadar duygularıyla ve bu duyguları türlü biçimlerde dışa vurumuyla vardır. Duygu ve düşünce gücüyle insan, çok şeyi değiştirebilir, inşa eder ya da yıkarak yerine yeniden / yeni şeyler koyabilir.
Duyguların dışa vurumu elbette yere, zamana, mekâna, koşullara, yetenek ve becerilerle sosyal, toplumsal, kültürel ve ekonomik durumlara göre farklılıklar gösterir.
Yaşamın “ iyi kötü” durumları karşısında duygularını besleyerek yine yaşama akan insan; kendi içselliğinde doğurgan bir sürece yol alarak -vakti geldiğinde bu duyguları- çeşitli şekillerde dışa vurur. Dışa vurulan her söylemin içeriği ve ritmi farklı farklıdır. Üzünç verici bir olayda çekilen acı, keder, elem, ağıt kadar; mutluluk nedeni olaylarda o oranda coşku, sevinç, tebessüm vardır. Ağırlık merkezi Lirik duygulardır.
İnsanlığın gelişimiyle birlikte -bu gelişmeye bağlı olarak- duygu ve düşüncelerin dışa vurumu da gelişmiş, bugünkü seviyeye ulaşmıştır. Günümüze gelinceye değin geçen süreçte insanlar, karşılaştıkları ( doğal afet, savaş, utku, sağlık, hastalık, ölüm, toy, düğün, bayram, ayrılık, kavuşma ve sevda gibi) olaylar karşısında duygularını daha çok irticalen dile getirmişlerdir. Bugün, oldukça gelişmiş iletişim araçlarıyla farklı görsel ve yazınsal materyaller, duygu ve düşüncelerin dışa vurumunda - zaman ve olanak açısından- önemli aşamalar kaydetmiştir. İnsanın olduğu yerde paylaşım vardır, paylaşımın olduğu yerde paylaşılan... İşte tam da burada “şiir” diyeceğiz. Duyguların ifadesinde birçok yol yöntemle birlikte şiir daha etkili olmuştur. Şüphesiz bu durum şiirin en kısa yol ve anlamlı ifade şekli olmasından kaynaklanmaktadır. Bu vesileyle şairi çok ancak nitelikli şiiri az bir toplumuz ya!
Peki, Niçin GÜLCE?
İçimizde biriktirdiğimiz veya tahayyül ettiğimiz duygu ya da düşünceleri bazen bir dörtlükle bazen mısraların serbest akışıyla, çok az da ağdalı bir dilin kıyısındaki Aruz kalıplarıyla yazarak günü geçiştirdik. Ama bilinen bu materyallerin yetersiz kaldığını görüp anladık. Değişen ve gelişen yaşam koşullarına koşut büyüyen sorunlar ve kültürel yapı, alışılmış kalıpların üstüne yazmayı zorlaştırıyor, yenilik zamanının geldiğini haber veriyordu sanki!
İşte, bu noktada akla gelen isim GÜLCE ve GÜLCE’ ye gönül veren yürekler.
Aşağı yukarı 5 – 6 yıldan bu yana yeni bir şiir akımı ortaya koyalım diyerek, ( bu uğurda donanımlı gördüğü şairleri arayıp bularak: ” işte Japon haikusu ile bizim manimiz; işte Vatandaş Osman’ın "İstanbul" şiiri, işte İbrahim Alaattin Gövsa, Arif Nihat Asya ile Necip Fazıl hocalarım, işte GÜLCE, İşte BULUŞMA, işte kafiyemizin serüveni” diye çaba sarf eden, uğraşan, didinen değerli hocamız Mustafa CEYLAN, durmak nedir bilmiyor: ” Hece de bizim, serbest de, aruz da; bunları kavga ettiremeyiz! ” diyerek, Han Duvarları’ nı örnek gösteriyor, “Maraşlı Şeyh Oğlu Satılmış’a döndüm! “ diyordu.
.
Evet. Yeni, yepyeni bir anlayış ve bunun oluşumunun kotarılması gerekiyordu. İlk olarak 2004’ lü yıllarda fikre düşen... Saygıdeğer hocamız Sayın, Mustafa CEYLAN ve değerli şair, dostumuz, can arkadaşımız Sayın, Harun YİĞİT’ in teorileyip motive ettiği ve örneklerini sunduğu Gülce nazım türlerinin bir edebî topluluk tarafından ele alınıp sistematize edilmesi gerekiyordu. “ Ben” demeyen “ Biz ” diyen bir edebî topluluk doğmalıydı! Ancak, bu açılımın bekleneni verebilmesi için, birbirinin benzeri, durağan ve sıradanlaşmış anlayışların öncelikle sarsılarak silkelenmesi gerekiyordu. Başta değerli hocamız Sayın, Mustafa CEYLAN ve arkadaşlarının edebî anlamdaki bu içtenlikli, sorumlu, emek ve özveriyle dolu çabalarının şiir ve nesirde yeni arayışlara yeni başlangıçlarla dayanak oluşturacağına, yeni kapılar aralayacağına inanıldı ve bu alanda ki boşluk da görülerek, samimi bir heyecan ve şevkle yeni bir grup kurma gereği duyuldu. Kuruluş aşamasında şu isimlerle yola çıkıldı:
Sayın; Mustafa CEYLAN, Harun YİĞİT, Refika DOĞAN, Osman ÖCAL ve Yusuf BOZAN.
Ve hemen akabinde; kimi davetimizle, kimi kendi iradesiyle Gülce’ ye katılan değerli ustalarımız, dostlarımızla Gülce, hedeflediği amaca ağır ama emin adımlarla yürümeyi ilke edindi.
Gülce’ de emeği büyük ustalarımızın başında gelen ve Pirimiz dediğimiz Sayın; Ekrem Yalbuz Hocamıza,
Sayın; Mehmet Nacar, Mehmet Özdemir, M.Nuri Parmaksız, Ali Gözütok, (Ozan Sentezi ) mahlasıyla Gültekin Toga, Şemsettin Dervişoğlu, Sevgili Özbek, Serap Demirtürk ( Serap Hoca), Mevlüde Demir, Ramazan Efe, Coşkun Mutlu, İhsan Ertem, Ali Oskan, Zübeyde Gökbulut, Asuman Soydan Atasayar, Rahime Kaya, Şükran Günay, Fatma Kalkan, Nermin Terzi, Melahat Temur, Meral Adak, Abdullah Ramazan ve adını yazamadığım nice değerli kalem dostlarımıza saygıyla, bir kez daha teşekkür ve şükranlarımı sunuyorum.
Şiire beyni ve yüreğiyle gönül vermiş, kişisel beklentilerden çok edebî anlamda tarihe yeni ve kalıcı bir şeyler bırakmayı görev bilmiş;
Bu amaçla gecesini gündüzüne katarak onlarca kaynakçayla araştırmalar, karşılıklı bilgi alışverişiyle sağlıklı analizler yapmış ve nihayet bugünkü seviyeye gelmiş şahsiyetlerin oluşturduğu “Gülce Edebi Topluluğu” nun Amacı: Şiiri durağanlıktan çıkararak yeni bir heyecan, yeni teknik ve katkılarla yeni sentezler oluşturmak ve eski ile yeni arasında sağlıklı köprüler kurmak,
Eski ile yeniyi, Hece ile Serbest' i buluşturma, beraberinde aruzu –güzel Türkçemizle- daha anlaşılır, yazımı daha kolay ve daha yalın bir ifadeye kavuşturma istek ve iradesidir GÜLCE. Yani, bizim olanı (daha bilinçli, daha yapıcı ve yaratıcı yol ve yöntemlerle) yine bize kazandırmak yeniden. Ve açılımlarında ki ahenk, ölçü ve farklı tekniğiyle yeni bir çığır açmak şiirimize.
“Niçin Gülce? “ sorusuna daha net ve anlaşılır bir yanıt verebilmek için öncelikle Gülce’ nin ne olup ne olmadığını, Gülce’ yi gülce yapan gerekçeleri, ilkeleri, amaç ve yöntemleri irdeleyelim kısaca. İlk olarak adından başlayalım.
Gülce!..
Kırmızı, sarı, beyaz, pembe… Farklı renkleriyle gül yapraklarının kat kat azdan çoğa doğru büyüyerek gelişmesi, katları arasında kendi giz’ ini barındırması ve gerek adı gerek görselliğiyle pozitif duygu ve düşünceye zemin hazırlamasıyla,
Kökleriyle şiir tarihimizin derinlerine, gövdesiyle bugünlere, dal, yaprak ve çiçekleriyle Türk şiirinin geleceğine uzanan yepyeni atılımıyla,
"Ben" demeyen, "BİZ" diyen şair ve yazarlardan oluşan edebî topluluğuyla,
Gereksiz ve anlamsız vezin kavgalarına son vermek isteyişiyle,
Çağa "önce insan ve ülkem" anlayışıyla bakan şairlerin birlikteliğiyle,
Yaşayan Türkçe ve Ayyıldız’ lı bayrağa sadakat duygularıyla bağlı şair ve yazarların buluştuğu bir edebiyat, sanat ve kültür portalını yaşama geçirme iradesiyle,
Geleneksel Türk Hece Şiirinden hız ve ilham almakla birlikte, hece şiirine yeni nefes alanları yaratacak önerileriyle,
Hece şiirimizi sadece "koşma" tarzı şiir olarak görmeyip; o' nu, bir okyanus kadar engin, derin ve muhteşem mâzisinden alıp günümüze getirme istek ve arzusuyla,
Kafiye, kalıp, redif, üslup, tarz, şekil, yapı vb. şiire dair her unsurun bütün amacının " has şiiri " yakalamak ve şiirin kanatlanıp yükselişini sağlamak amacına yönelik birer "araç" olduğunun idrakiyle, bu araçlara saygı gösterip; bozmadan yeni nefes alanlarıyla yenileştirici ve atılımcı ruha sahip köklü bir edebî hareket olma amacıyla,
“ Araçlar amaç olmamalı. Ne zaman ki araçlar amacın önüne geçer, işte o zaman yazılana şiir değil sadece "manzume" denir. Ve bu durumda o, ruhsuz, plastik bir heykele benzer! “ diyen anlayışıyla, " kalıcı şiiri " hedef seçen bir edebiyat aksiyonu oluşuyla,
Anadolu kokan sözcüklerin efsunkâr ikliminden evrensele akan şiir çağlayanıyla,
Aruzu "yasak ve korkulan" bir otantik malzeme, kütüphanelerin tozlu raflarında unutulmaya terk edilmiş eski bir "uğraş" olmaktan çıkarıp; üzerindeki zaman tozlarını silerek pırıl pırıl, yepyeni yüzüyle Ana Dilimiz güzel Türkçe’ mizle Türk Şiirine kazandırma ve onunla yeni zirvelere yolculuklar yapma isteğiyle,
Serbest şiirin "kurallı serbest şiir " olması ve bir nesir parçasının makasla rastgele kesilip (imgelerle boğularak ) üst üste yığılan bir şiirsel yapı olmadığına / olmaması gerektiğine inancıyla,
“ Edebî sanatlardan yoksun bir şiir anlayışı yapay bir kabuğa benzer! “ düşüncesinin yanında;
“ Şiiri edebî sanat yapacağım” diyerek, anlamsız ve abartılı çalışmalara da göz yumulamayacağını vurgulayan; arı-duru-lirik-aydınlık ve ışıklı bir sanat anlayışının sunumuna çalışmasıyla,
Başta Azerbaycan olmak üzere Türk Cumhuriyetleri' nde yaşayan şairler ile dostluklar oluşturup, dünyaya açık, dünya şiiriyle kucaklaşan bir “ Türk Şiiri yapılanması” oluşuyla,
İnternette oluşan sanal dostlukları gerçeğe taşıyarak; kardeşlik-dostluk-hoşgörüye açık, parti-siyaset-bölücülük ve ayrımcılığa kapalı şairlerin şiir ocağı olma ereğiyle, GÜLCE;
Yeniçağın yeni edebiyat akımıdır. Birbirini duyan, anlayan ve anlaşılır olmayı önemseyen, bunun da ancak güçlü bir ekip anlayışıyla mümkün olacağına inanan bir edebî topluluk...
Çizilen bu genel çerçevenin ardından diyebiliriz ki, GÜLCE;
Eskiyi taklit eden; eskinin başarılı örneklerinden hareketle daha ileri giderken, gelecek yüzyılları düşünmeyen,
Türk şiir tarihine (özellikle de HECE, ARUZ ve SERBEST’ e) karşı olan, mâziyi inkâr eden,
köksüz bir akım ve enaniyet duygularıyla bencil insanların meydana getirdiği edepten yoksun, taklitçi, şekle, kalıba ve fizikî yapıya körü körüne bağlı bir edebî hareket değildir!
GÜLCE;
Kopyalayan, bozan, yıkan, mevcudu onarıp yenilemek yerine devirmeye çalışan, edebî sanatlara ve güzel dilimiz Türkçe’ ye karşı olan değil, bilâkis;
Arı duru Türkçe ile yazıp çizmeyi, sözcük dağarcığını alabildiğince çoğaltmayı öncelikleri arasında gören,
Tahlili, gelişimi, yeniliği önemseyen hamleci yanıyla; katı ve sabit fikrin karşısında durmayı ilke edinen,
“Hece veznini bilmeyen asla şiir yazamaz!” Diyerek, Heceyi temel kabul eden, ancak;
Hece şiirinin sadece "koşma" tarzına kilitlenmemesini, koşma ile birlikte öteki tarzların da işlenmesi gereğine inanan edebî bir topluluktur.
Gülce;
Hece veznimizi; edebî sanatlardan yoksun, çağı kucaklamayan, soğuk, dili ve duygusu yabancı manzume tiplemesine ışınlayan anlayışa karşıdır. Şiirine yakışan ve yeten bir sanatı isteyen Gülce, onu boğmayan ve gereksiz süflî eklenti, sanatsal öğe ve imgelerle dokunmayan şiir halısını gökkuşağı renkleriyle dokumak isteyen,
Heceleri meydana getiren her harfin belirli bir ağırlığı olduğuna inanan, bunun yanında;
Türk Dilinin dünyanın en zengin, en saygın dili olduğuna inancıyla; bu dille üretilecek şiirlerin de dünyanın en güzel şiirleri olması gerektiğini söyleyen bir düşünceye sahiptir. Bu sebeple GÜLCE, Hece' den asla vaz geçemez! Onunla başka vezinleri buluşturur, harmanlar, ama asla bozulmasını istemez!
Gülce, Dünyadaki çoğu ülke edebiyatlarında " heceye dayalı " şiir türleri olduğunu ve hecenin "model" bir vezin olarak ilgi gördüğünü ortaya koymuş; bu sebeple de, bizim hecemizle diğer ülkelerin hecelerini mukayese ederek, onlardan yeni şekiller ve ölçülerle yeni eserler üretmesini bilmiş bir edebiyat akımıdır.
GÜLCE; Triyolemsi ve Sone’m önerileriyle " Batı Edebiyatı" şekillerine, bize ait değişiklikler önererek Hecemizin batı ile harmanlanmasını,
Edebiyat akımına kendi ismini veren "Gülce" türü ile de Japon şiirini bizim hecemizle buluşturan bir anlayıştır. Ayrıca, “Yediveren ve Dönence" şiir türleriyle cinas sanatının mahirane bir şekilde kullanılmasını sağlamış,
"Buluşma" şiir türü ile hece' mizi serbestle buluştururken, "Gülistan" ile de hecemizi aruz'la buluşturmuştur.
Gülce, "Yunusça" ve "Tokmak" önerileriyle hece şiirimizin kıta oluşumunda, yeni, değişik ama kalıp -kafiye-ritm kurallarını bozmayan bir gelişmeyi ortaya koymuştur. "Yiğitçe" ile Varsağımıza renk kazandıran Gülce; "Üçgül" ile üçer mısralık kupleler, "Özge" ile onar mısralık bentler teklif etmiş, en çok tepki toplayan "Üçgen" le de mısra sırası ile hece sayısını eşitlemeye çalışmıştır. Bütün bunlar ve diğer Gülce çalışmaları, öneri, proje ve çabalarıyla göstermektedir ki; Gülce ve Gülceciler, hece tutkunudurlar ve hece ‘de muhteşem ve kalıcı bir atılım yapmak istemektedirler.
Gülce, geleneksel Halk Edebiyatımızın "Zincirbent" ini serbest şiirde neden kullanmayalım deyip "Serbest Zincir’i öneren,
Yine halk şiirimizdeki mısra başı kafiyeleri ile mısra sonu kafiyelerinden ve kafiyenin tarihsel süreç içindeki serüveninden esinlenerek "Çaprazlama’ yı şairlerimize sunmuş ve başarılı örnekler üretmiştir.
Gülce, halktan kopuk aydınların edebiyat akımı olmadığından; hecenin ve edebiyat tarihinin (internetin de getirdiği imkânlar ve kolaylıklarla) bir "çöplüğe dönüştürülmesini istememektedir. Bu sebeple her yıl yeni ve köklü konuları kapsayan projeler önermekte, bu projelerle gelecek zamanları kucaklamak istemektedir. Projelerde millî, dinî ve evrensel konularla birlik ve beraberlik anlayışımız ile milli veznimiz hece, esas noktamızı teşkil etmektedir.
GÜLCE; Âşıklık Geleneği' nin yaşatılması gerektiğine inanan ve halk ozanlarımızın sosyal güvenceye kavuşturulmasını savunan,
Âşık Edebiyatı ve ozanlık geleneğiyle; Türk Halk Şiirine saygıyı - nesilden nesile- sürdürmeğe, diri tutmaya ant içmiş,
Halktan kopuk aydın olunamayacağının idrakine varmış yegâne bir edebî topluluktur.
GÜLCE; dini inancı afyon gibi kullanan, millî değerleri fanatizm olarak gören,; özellikle, Batı ve Arap dil emperyalizminin etkisinde kalan bir anlayışın ürünü hiç değildir!
GÜLCE; hece şiirini parmak hesabı kafiyelerle doldurup, başta Karacaoğlan olmak üzere muhteşem edebiyat mazimizdeki uyak ve ayakları aşırarak sadece "Koşma" yazan ve Türk Halk şiirinin diğer türlerini göz ardı eden hececilerin buluştuğu bir hareketle,
Aruz şiiri yazacağım diyerek, ağdalı- anlaşılmayan Arap ve fars sözcüklerini şiir halısına nakış diye aktaran, dokuyan bir sanat anlayışı da değildir!
Ayrıca GÜLCE; serbest şiir anlayışını (ne söylersen söyle, ne yazarsan yaz) serbestliğiyle;
uyduruk, argo, gayr-i ahlâkî ve ülke-ulus birliğine karşı fevri söylemlere dayanak yapan bir sorumsuzluğun savunucusu da değildir!
Umarım şiirimiz, GÜLCE Edebi Topluluğu ile; yaratıcı, kalıcı yeni ve güçlü kalemlerle yeni ivmeler kazanır ve dünya ölçeğinde nitelikli eserlerle hak ettiği yere gelir!
On dokuz nazım türüyle, nazım ve nesirde söylenecek yeni ve anlamlı sözü olanlar içindir GÜLCE ve ona hayatiyet kazandıran GÜLCE EDEBÎ TOPLULUĞU.
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI MANİFESTOSU
Mustafa CEYLAN
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
MANİFESTOSU
*******************
EY ŞAİR!
Birinci vazifen, Türk Şiirini, bütünüyle Türk Edebiyatını sevmek, ana dilimiz Türkçe ile kültür ve sanatını nakış nakış işlemek ve kalıcı eserleri üretmektir.
Bugün ve gelecekte ki varlığının değişmez temeli budur.
Bu temel, senin en kıymetli hazinendir.
Unutma ki, dilini kaybeden Milletlerin bağımsızlığı da olamaz.
Kültür emparyalizminin işgâli altında inleyen Yüce Milletin, şairlerinin haykırmasını, kültür ve sanat adamlarının üreteceği eserleriyle yüreğine ses olmasını beklemektedir.
İçinde bulunduğun vaziyete dön de şöyle bir bak!
Bütün Dünyada emsâli görülmemiş bir galibiyetin temilcileri,Cennet Anadolu’yu Cehenneme çevirebilmek için her türlü şer planı, projeyi uygulamaya koymuşlar ve koymaya devam etmektedirler.
Aziz yurdumuzun içinde bulunduğu manzarayı iyi gör ve düşün!
Başları bulutlu, özgür dağlarımızda bölücü-dış destekli, kalleş bir örgütün eşkiyâsı vardır. Anadolu’nun her köy ve kasabasına gün geçmiyor ki bir Mehmetcik tabutu gelmesin. Dinmeli anaların gözyaşları, dinmeli!
Anadolu insanı, kırsal kesimden Büyük kentlerin varoşlarına göçmüş ve göçmeye devam etmektedir. Şimdi, % 65’i 30 yaşın altında olan Halkımızın % 85’i kentlerde yaşamaktadır.
Adına sayısız şiirler yazdığımız İstanbul şehrimizin nüfusu,yüzlerce ülke nüfusundan bile fazladır.
Butün kişisel dertler ve sancıların temelinde, toplumsal sorunlar bulunmaktadır.
Moda, özenti, kendini bilmezlik; havamızı, suyumuzu, toprağımızı kirlettiği gibi, dil ve edebiyatımızı da kirletmiştir.
Para-madde ve ekonomi kültür ve sanata da hükmetmektedir.Manâ-gönül zenginliği yerini maddeye terketmiştir.
Dünya ölçeğinde bir şairimiz-ozanımız da yoktur
Senelerden bu yana boş vezin kavgaları yapmaktayız.
Sanat-şiir sanatı adına internetin sağladığı imkânlar da kullanılarak sanat-şiir katledilmektedir.
Okumayan, araştırmayan, tefekkür etmeyen, düşlerini gerçekleştirmek heyacanıyla yüreği gümbürdemeyen, halkın gündeminden ve kaygılarından uzak bir şair-şiir kara bulutunun içindeyiz.
Dünya çalkantılar içinde. Dünya ülkeleri global ve küreselleşmiş güçlerin ve özellikle de emperyalizmin kıskacındadır. İnsanoğlu doğaya, çevreye verdiği zararla; iklimlere ve güzelliklere negatif enerjisini yüklemeye devam ediyor. Haritalar, sınırlar beynelmilel sermayenin elinde birer çizgi sanki.
ve sen Şairim, sen gönül insanı, sen ışık, sen özden öz, Cennet ülkemizde meydana gelen sosyal, siyasal, ekonomik, hukuksal, toplumsal gelişmelere bir bak. Aydınlık şafaklar senin dizelerinde olmalıdır. Bugünü ve geleceği yoğuracak sensin, sen...
Edep’ten kaynaklanan Edebiyatımız, bir asırdır, köklerinden koparılmadan yenilenmeyi, daha doğrusu yeni bir akımı beklemektedir.
Ey Türk Kültür ve Sanatının şairi!
İşte bugün, bu hâl ve şartlar içinde bulunmaktasın. Şu halde vazifen, Türk Şiirini, bütünüyle Türk Edebiyatını kurtarmak ve Dünya’da hak ettiği yere getirmektir! Muhtaç olduğun kudret, Türk Edebiyatının başarılı mazisinde mevcuttur!
Dünü bugünle yoğurarak geleceğe yürümek zorundasın!
Haydi, durmak, susmak zamanı değil şimdi!
Saygılarımızla.
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
------------------------------------------
(*) Büyük ATATÜRK’ün GENÇLİĞE HİTABESİ’ ne şairler için naziredir.
GARİP AKIMI ve GÜLCE
--------------------------------------------------------------------------------
Herkesin malumudur ki:
Edebiyat tarihçisi ve edebiyat araştırmacılarının 'akım' olarak nitelediği edebî anlayışlar, birer edebî TOPLULUK'turlar.
Nitekim;
Garip adı verilen edebî anlayış da:
Orhan Veli, Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat Horozcu’nun önderliğinde oluşmuş bir topluluktur.
Bizim GÜLCE EDEBİ AKIM adını verdiğimiz hareket de edebî bir topluluktur. Ve Mustafa Ceylan, Ekrem Yalbuz, Osman Öcal, Ozan Sentezi(Gültekin Toga) , Harun Yiğit, Yusuf Bozan ve Refika Doğan'ın öncülüğünde bugün -20.10.2009'da yaklaşık 100'e yakın şair ve yazardan oluşan- bir topluluktur.
Garip adını verdiğimiz topluluğun ilkelerini şöylece sıralayabiliriz:
'-Şiir, her yerde görülen basit şeyleri anlatmalıdır.
-Alaycı ve nükteci bir söylem biçimi tercih edilmelidir.
-Aydınlara değil, şiir, halka yönelmelidir.
-Şiirde, ölçü, kafiye, bent gibi durumlar yok sayılmıştır.
-Serbest şiir egemen olmuştur.
-Şairanelik, edebi sanatlar(başta mecaz) şiirde kullanılmamalıdır.
-Soyut, hayale dayalı temalar yerine, sade vatandaşın günlük ekmek derdi gibi temalar seçilmelidir.
-Konunun bayağısı yoktur, ancak, işleyişte bayağılık olmalıdır.
-Roman ve hikayede 'serim-düğüm-sonuç' sırası ortadan kaldırılmalıdır.
-En çok da; yaşama sevinci, tabiat sevgisi, çocukluğa dönüş, ölüm, insan sevgisi, aşk temaları işlenmelidir.'
Elbette ki, bu ilkeleri daha da arttırmak mümkündür. Benim aklıma gelenler bunlar.
Yıl 1940-1941'di.
Orhan Veli, Melih Cevdet ve Oktay Rıfat; işte bu üç arkadaş… Evet sadece üç arkadaş… Bazen milyonlarca kilometrelik yol tek bir adımla, büyük bir edebiyat oluşumu da bir veya birkaç adamla başlamıştır, başlayabilir… Önemli olan kalabalıklar değil, nitelikli-kaliteli-donanımlı- bilgili-inançlı dava adamlarının varlığıdır. Günümüz şiir dünyasında insanların birbirine güvenmemesi, toz duman içindeki internet ortamı dahil, şairlerin egoizmalarına tutkun olmaları, “ben” demeleri-“biz” diyememeleri sebepleri başta, “ortak dava, ufuk ve bakış çizgisi” oluşturamamaları sebebiyle edebi akım hasreti sade bir 'hasret' olarak kalmıştı.
Gülce, o hasreti bitiren bir hareket oldu…
Garip akımı mensupları, şiirde SÜRÜP GİTMEKTE OLAN BASMAKALIP SÖYLEYİŞE, AŞIRI DUYGUSALLIĞA, ŞAİRANELİĞE KARŞI ÇIKARAK, 'Garip' adını verdikleri bir kitap yayınladılar.
Diyorlardı ki:
-Şiir, basmakalıp söylemden kurtulmalı diyorlardı. Bunun için de şiirden “uyak” atılmalıydı. Uyağın işlevi, ŞİİRİ AKILDA TUTUCULUKTAN BAŞKA BİR GÖREV YAPMIYORDU. Bu da EZBERCİ-ilkel insan modelini çağrıştırmaktaydı. Bugünkü insan, ilkel olmadığına göre, UYAK’ın işlevi kalmamıştı ve kaldırılmalıydı. Aynen böyle düşünüyorlardı. Nitekim Orhan Veli’nin ÜÇGEN MASA söylemi de bunun bir ifadesinden başka bir şey değildir.
-Uyakla beraber her türlü söz ve anlam sanatı da bırakılmalıydı. 'Gerçekte bu sanatların amacı, doğayı değiştirme, nesne ve varlıkları olduğundan başka bir şekilde göstermektir. Bu yol bugüne kadar yüzlerce sanatçı tarafından denenmiş, edebiyata bir şey kazandırmamıştır.' DİYORLARDI.
Vezinler konusunda ise;
-'Hece ölçüsü de, aruz ölçüsü de gereksizdir. Ölçüye bağlanma yaratıcılığı engeller.' düşüncesindelerdi.
-'Şiir, duygudan çok akla dayanmalı, duygunun yada duyarlılığın ürünü olan şairanelikten arındırılmalıdır. Bu arındırma; müzik ve resim gibi öteki sanatlardan gelen tüm öğeleri de içermelidir. Daha doğrusu, geleneksel şiirin benimsediği her şey, yeni şiirin dışında tutulmalıdır. Şiirde önemli olan anlamdır. Bu anlamda çoğunluğun tadına varabileceği bir nitelik taşımalıdır.' anlayışından hareket ettiler.
Toplum konusunda ise;
-'Bugüne değin yalnız varlıklı kesimlere seslenmiş olan şiir, artık çoğunluğa seslenmelidir. Bu bakımdan şiire özgü bir dil yoktur, halkın dilinde ve yaşamında bulunan her sözcük şiire girer' diyorlardı.
-Böylece, ölçüsüz, uyaksız, söz ve anlam sanatlarından soyunmuş, çıplak, yalın anlatımlı bir şiirdi getirdikleri'
-Konusunu sıradan bir insanın yaşamından alan şiirin dili de o güne kadar alışılmış şiir dilinden ayrıcalıklar göstermekteydi. Mesalâ: ' nasır, kundura' gibi sözcükler şiire özellikle sokuluyor ve bunu denedikçe de 'şiirin dili yapaylıktan, kitapsallıktan kurtulmuştur.' diyorlardı.
*
Her yeni harekette olduğu gibi, başlangıçta bu edebi hareket de yadırganmıştır. Hattâ, alaya alınmış, tepkiyle karşılanmıştır.
Ancak bu alay ve tepki giderek azalmış, bu şiirin yandaşları çoğalmıştır. Hececiler arasından bile bu akıma kayanlar çıkmıştır.
Garip şiirinin kolayca tutunuşunda içerdiği kolaylığın büyük payı olmuştur.
GARİP AKIMI konusunda, daha başka ve daha uzun ve de teferruatlı bilgi aktarımı da yapılabilir. Ancak, maksadımız, senelerden beri anlatılagelmiş bu akımı anlatmak olmayıp, GÜLCE AKIMI ile mukayesesini ortaya koymaktır.
*
İşte mukayese:
GARİP AKIMI ve GÜLCE AKIMI MUKAYESESİ:
Garip:-Şiir, her yerde görülen basit şeyleri anlatmalıdır.
Gülce:-Şiir, bir söz sultanıdır ve basitten en çetrefili, en zoruna kadar her konuya girer ve hepsini anlatır.
*
Garip:-Alaycı ve nükteci bir söylem biçimi tercih edilmelidir.
Gülce:-Alaycılık ve nüktecilik kendi alanında kendini sergilemelidir. Şiir, şiiri ciddiye alanların ve kendini sanatına, topluma, çağına karşı sorumlu addedenlerin işidir, bu sebeple, söylem biçimi şairin şiirine, konusuna ve bakış açısına bağlıdır, sınırlanamaz.
*
Garip:-Aydınlara değil, şiir, halka yönelmelidir.
Gülce:-'Şiir, aydınlara değil, halka yönelmelidir 'diyerek yola çıkanlar,sonunda, gördüler ki, halktan kopuk, sadece kendini düşünen, kendini aydın sanan, soyut ve anlamsızlık kıskacında deli gömlekleri giyinmiş şair tipini doğurdular. Doğurdular zira, halka gidiş, halkın dili, dini, töresi, yaşama motifi, moral değerleri ve mazisiyle, ufuk çizgisiyle uyumlu olmalıydı. Gülce, işte bu uyumu yakalama sevdasındadır. Bu sebeple, şiir, çöpçüsünden profesörüne varıncaya kadar, ayırmadan, bölmeden bu halkın hepsini kucaklamalıdır.
*
Garip:-Şiirde, ölçü, kafiye, bent gibi durumlar yok sayılmıştır.
Gülce-'Şiirde ölçü,kafiye, kalıp ve bent şiirin doğuşuna göre, şairin tercihine bırakılmalıdır.Yüzyılların imbiğinden süzülerek gelen vezin, ölçü, kalıp, kafiye vb. hususlarda yeni yapılanmalar, yeni araç ve enstrümanlar denenmeli, böylece, şiire ve şaire 'yeni nefes alanları' ortaya konulmalıdır.
*
Garip:-Serbest şiir egemen olmuştur.
Gülce:-Serbest te, hece de, aruz da bizim. Bizim olan bu değerlerden alınacak hız ve ilhamla, kökleri mazide, dalları bugünde, çiçekleri gelecek de olan bir anlayış sergilenmelidir. Bizim olan değerleri kavga ettirmeyiz. Onları bir arada tutar ve bir şiir ailesi birlikteliği sergileriz.Zira, kalıp, ölçü, vezin vb sadece birer araçtır, amaç değildir. Amaç, o araçlarla şiirin kanat kanat yükselişi, şairin has ve kalıcı şiiri yakalamasıdır.
*
Garip:-Şairanelik, edebi sanatlar(başta mecaz) şiirde kullanılmamalıdır.
Gülce:-Edebiyat öncelikle edep'ten kaynaklanır ve edebi sanatların, şairaneliğin şiir de kullanılıp kullanılmaması tamamen şaire kalmış bir olaydır. Edebi sanatları asla yok sayamayız. Söz sultanı şiiri nakışlamak, güzelden güzeli, daha güzeli sunmaya çalışmak şairin temel görevi olmalıdır. Bunu derken de, baştan sona, sanatkârane olunsun demiyor, şiirin yapısı ve şairin bakışına bağlı bir durum olarak kabul ediyoruz.
*
Garip:-Soyut, hayale dayalı temalar yerine, sade vatandaşın günlük ekmek derdi gibi temalar seçilmelidir.
Gülce:-Soyut da, somut da, hepsi şiirin birer gül bahçesidir. Günlük derdler, ülke sorunları elbette konumuz olacaktır. Ama, 'Yaradılanı severim, yaradndan ötürü' anlayışıyla yeni Yunusca bakışlara ve söylemlere de açık olacağız ve bunları geliştirmeye de talibiz.
*
Garip:-Konunun bayağısı yoktur, ancak, işleyişte bayağılık olmalıdır.
Gülce:-Hareketimiz, şiirin bayağılaştırılmasına karşı bir harekettir. İnsanı en yüce ve saygın bir varlık olarak kabul etmektedir. İşleyişte sadelik ve samimiyet elbette önemlidir,işleyişte fotoğraf sanatından söz sanatı şiirin farkı ortaya konulmalı ve böylece, bayağılık sınırsız olmamalı,şair, kendine ve şiirine saygı duymalı ve seviyesiz, gayr-i ahlâkî durumlara düşmekten mümkünse kaçınmalıdır.
*
Garip:-En çok da; yaşama sevinci, tabiat sevgisi, çocukluğa dönüş, ölüm, insan sevgisi, aşk temaları işlenmelidir.
Gülce:-Şiiri tematik sınırlamalarla çerçevelemek yanlıştır. Şiir makam, mevki, yer, zaman vb sınırlar kabul etmeyen bir sanattır. Şairin kalemi, özgür olmalıdır.
Gülce ve Hisarcılar
HİSARCILAR. "Sanatçının Dili Yaşayan Dil Olmalıdır". Aksi takdirde, ister eski, ister yeni olsun, ölü kelimelerden doğan her eser yeni nesilleri birbirinden ayırır. Türk sanatına ve kültürüne olumlu katkıda bulunamaz. Bu ilkeyle ilgili olarak Hisarcılar, "Ağza alınmayacak kadar kaba ve çirkin kelimeleri bol bol kullanmak, dil akışına uymayan uydurma kelimeleri inatla ve ısrarla kullanmak, büyük harf-küçük harf kurallarına boş vermek, noktalama işaretlerini kaldırmak, cümle tekniğine kulak asmamak"gibi Birinci ve İkinci Yenicilerin tutum ve davranışlarını eleştirmişlerdir.
GÜLCE: Şiir dili anlaşılır olmalıdır. Konuşulan dil, evrensel , yeryüzünün en köklü ve en yaygın dillerinden olan Türkçe esasımızdır. Millî ve mahallî olunmadan evrensel olunamaz.Türk kültür ve sanatını ana dilimiz Türkçe ile yoğurmaya, dünden alıp bugüne ve gellecek nesillere yeniden yeni yaparak taşımaya talibiz. Estetik lirizm, edebî sanatlarla zarifâne, aşırıya kaçmadan süslenmiş, mesajı ve iç ahengi çeşitli vezin ve şekilsel unsurlarla da tamamlanmış bir şiir. Kabalık, bayağılık ve argodan uzak, dilbilgisi ve yazım kurallarına uyan bir düşünceye sahiptir.
--------------------------------------------------------------------------------
HİSARCILAR "Sanatçı Bağımsız Olmalıdır". Zira, onun eseri, siyasî sistemlerin de, ekonomik doktrinlerin de propaganda aracı değildir.
GÜLCE: "Elbette sanatçı bağımsız olmalıdır, ama, -bana ne diyemeyeceği, bağımsızım, beni ilgilendirmiyor diyemiyeceği-ülke-bayrak-kutsal değerler gibi hususlar da vardır. Türk Milletinin varlığı ve Türkiye Cumhuriyeti’ nin bir ve bütünlüğünü savunduğumuz gibi, dış Türkler ve diğer Müslüman toplulukların önemli meselelerine de duyarsız olamayız.
--------------------------------------------------------------------------------
HİSARCILAR : "Sanat Millî Olmalıdır". Çünkü kendi milletinden kopmuş bir sanatın milletlerarası bir değer kazanması beklenemez.
GÜLCE: Sanatta millilik, şekilsel özelliklerle bütünleşmiş dil, âhenk, tarz ve bakış açısının yanı sıra, insanı, yaratılmışların en şereflisi sayan everenselliğe götürmelidir.
--------------------------------------------------------------------------------
HİSARCILAR :"Sanatta Yenilik Asıldır". Ne var ki, bu yenilik arayışı eskinin ret ve inkârı şeklinde yorumlanmamalıdır. Dünden kuvvet alarak yarın da kolay kolay eskimeyecek bir yenilik anlayışı ilke edinilmiş; mutlaka serbest şekilli şiir yazmak, şiiri nesre ve hikâyeye yaklaştırmak, heceyi ve aruzu ölü vezinler olarak görmek gibi ısrarcı yaklaşımların doğru olmadığı bir gerçektir.
GÜLCE : Her yeni hareket ve oluşuma karşı çıkanlar, onu kötüleyenler, engel olanlar çıkacaktır. Edebiyat tarihimiz, hep KÖKLÜ VE KALICI YENİLERİ YAZMIŞTIR-DESTAN ETMİŞTİR de MOLLA KASIM misal karşı çıkanları pek yazmamıştır. Mevcuda ’karşı çıkmak’ değil yenilik anlayışımız, onu ŞANLI KÖKLERİNDEN ALIP, yeniden YENİ yapıp geleceğe, günümüzün damgasıyla taşımaktır. Yahya Kemal’in (NE HARABİYİM NE HARABATİ/ KÖKÜ MAZİDE OLAN BİR ATİYİM) veciz sözünde şekillenmiş bir edebi hareket... Anlayışımızda BOZMAK ve DEFORME etmek yoktur. Hatta ESKİ-KÖKLERİMİZE sahip çıkıp, onları yeni şekil, yeni söylem ve bakış açılarıyla GELECEĞE TAŞIMAK VARDIR. Elbette, köksüz ağaç olmayacağı gibi, kökleri bulunmayan bir edebi hareket de olamaz ve yaşayamaz. HECE, SERBEST ve ARUZ bizim. Bu bizim olanların içinden, bu mazideki MUHTEŞEM KAYNAĞIMIZDAN yeniden yeniler çıkara çıkara ilerleyeceğiz.
--------------------------------------------------------------------------------
HİSARCILAR :Toplumcu Gerçekçi, Garip ve ikinci Yeni gibi şiir hareketlerini de açlığı ve sefaleti dile getirdikleri, gençliğin şehevî arzularını kamçıladıkları, amaçlı olarak aile ve diğer toplumsal kurumları hiçe saydıkları iddialarıyla eleştirmişlerdir.
GÜLCE : Adı ve çıkış kaynağı ne olursa olsun, aile ve toplumsal dokumuzu hiçe sayan şiir hareketlerine, söylemlere karşıyız.
--------------------------------------------------------------------------------
HİSARCILAR: Vezin konusunda bir dayatmaya karşı olmuşlar, şiir olarak kalabildiği müddetçe aruzu da, heceyi de, serbest şekilli şiiri de kabul ettiklerini belirtmişlerdir. Şiirin şekil özellikleri yönüyle, aruzda ve hecede alışılmış kalıpların çerçevesinden kurtulup yeni söyleyişlere ulaşmasını hedefleyen Hisarcılar, muhteva özellikleri yönüyle de, şiirin konusunun sınırlandırılamayacağını, şiir feda edilmemek şartıyla her konunun işlenebileceğini savunmuşlardır. Zira sanatın her şeyden önce bir hürriyet meselesi olduğunu, ancak, dünyanın hiçbir yerinde ve hiçbir zaman mutlak hürriyet rüzgârı esmediğini belirterek, "hürriyet perdesi arkasında oynanan maksatlı oyunlara pabuç bırakmayacaklarını" da her fırsatta dile getirmişlerdir.
GÜLCE: Hece, serbest , aruz bizim. Bizim olan şeklî-şiir mimarisi değerlerini kavgalı edemeyiz. Bunları gerekirse bir şiir bünyesinde topladığımız gibi, her birini kendi arasında da karabiliriz.Vezin, kafiye, ölçü; bunlar birer vasıtadırlar. Esas olan has şiirdir. Şiirin yükselişidir.
Mazmunlara Doğru Bir Yolculuk
Mazmunlara Doğru Bir Yolculuk
Mazmunlara Doğru Bir Yolculuk
DİVAN EDEBİYATI ve GÜLCE EDEBİYAT
Mustafa CEYLAN
*********************
1-DİVAN kelimesi,
-Kayıtlar defteri,
-Danışma meclisi,
-Sultanın veya büyüklerin oturduğu sedir,
-Yüksek mahkeme,
-Büyükler huzurunda saygılı duruş,
-Mânevi yüksek huzur,
-Bir şaire ait şiirler, bir dile ait sözler topluluğu anlamlarında kullanılmaktadır.
Kitap çeşidi olarak bir konu üzerinde belirli -kurallı dizilişle oluşturulmuş kitaplara divan denilmektedir. Örnek: Divan’ı Lügat’it Türk.
Veya
Bakî Divanı, Nedim Divanı gibi.
Tam bir Divan ise
-Kasideler(Tevhit-münacaat-naat).
-Manzum tarih düşülmesi
-Kafiyeleri Arap Alfabesi harf sırasına göre düzenlenmiş Gazeller,
-Rübailer, Murabbalar,Terkip ve Terci-i Bentler vs’den meydana gelmelidir.
Ancak, bütün bu çeşitlerin her divanda bulunması şart değildir.
GÜLCE kelimesi,
-Güle benzeyen, gül gibi
-Küçük gül
-Gül, saflığın, güzelliğin, aşkın, barışın, sevginin, özlemin, Anadolu’nun, Peygamber’imizin simgesidir.
-Gül, çeşitli renkleriyle, ince ve narin yapraklarıyla, dikenli dalıyla sadece bir bitki olarak değil, asırlarca Türk Edebiyatı’nın ve şairlerinin ruh ve yürek dili olmuştur.
-Kavgalar, küslükler, ayrılıklar bir demet gül ile barışa, huzura, esenliğe, birliğe dönüşür.
-Bir şark çiçeği olan gül’ü atalarımız göçlerle gittikleri her yere, Balkanlar’a ve avrupa’ya taşımışlardır.
-Bir kitabın GÜLCE kitabı olabilmesi için, kitabın kapağında veya iç kapak arkasında mutlaka (Gülce Edebiyat Akımı)adı yer almalıdır.
-Gülce, edebiyat tarihimizin başarılarla dolu mâzisinden hız ve ilham aldığı için, hece, aruz ve serbeste karşı olmadığı gibi, bunlardan yeni tarz ve şiir teknikleri de önermektedir. Bu şekilsel önermeler asla amaç değildir, Gülce’ nin asıl amacı, has şiiri, kalıcı şiiri yakalamak, şiiri önerdiği araçları da kullanarak yükseltmek amacındadır.
2-DİVAN EDEBİYATININ KAYNAKLARI
-Divan Edebiyatı, İran Edebiyatı ve Arap Edebiyatı’nın havası içinde teşekkül etmiş, zamanla da millî bir Türk Edebiyatı olmuştur.
-Kur’an ve Hadis’in, Kısas-ı Enbiya ve Evliya menkıbeleri’nin, Tasavvuf’un ve Şehname motifleri ile eski İran mitolojisinin Divan edebiyatına fikir, mecaz ve mazmun kaynaklığı ettiği bir gerçektir.
-Arap şiirinde fikir yeniliği değil, sözün bolluğu, sözün güzelliği ve sözün mecaz kudreti önemlidir. Usta şairler dahi, sıkça kullanılmış fikir ve mazmunları kullanmaktan çekinmezler, yeni buluşlara heveslenmez; şairin gücü söyleyişte belli olur.
-Arap şiirinin temeli BEYİT’ tir. Bir kişinin şair olup olmadığı da, tek beyit içinde kuvvetli bir fikri, mecazı veya nükteyi kullanıp kullanamadığından anlaşılırdı. Arap şairleri İslâmiyet öncesinde sosyal hayat içinde önemli rağbet görmekteydiler. Kabileler arası şiir savaşları yapıldığı gibi, Mekke’de yapılan şiir yarışmalarında dereceye giren şiirler Kâbe duvarına asılırdı.İslâmiyet öncesi cahiliye devrinin şairlerinin kadına, küfüre ve şarap’a meyilleri sebebiyle, Peygamberimizle beraber, Kur’an’la beraber yeni bir fikir,ilim ve şiir anlayışı dönemi açılmıştır.
-İran Edebiyatı’nın Pehlevî ve Orta İranca adını alan dili ve efsâne kültürüne dayalı edebiyatı vardır.İslâmiyet’in İran’da kabulü ve yayılmasından sonra, Arapça, Arap edebiyatı İran’da silinmez izlerle hakimiyetini kurmuştur.Aruz vezni Farsça’ya uydurulmuş, bir çok Arapça kelime, bir daha çıkmamacasına İran diline girmiştir.10 ve 15. Yüzyıllarda altın çağını yaşayan İran edebiyatı ve şairleri İslamlığın en büyük şairleri olarak dünyada ün salmışlar, böylece, bizim Türk Divan Şairlerimizi de etkilemişlerdir. İran Edebiyatı parlak döneminde Gazel, Kaside ve Mesnevi tarz şiirlerde eşsiz örnekler vermiştir.
-Özellikle Mesnevi türü ile uzun manzum hikayelerin a)Destanî(epik), b)Aşk c)Öğretici(Didaktik)Mesnevilerle kaleme aldındığı ve böylece İran tarih ve geleneğinin en nemli destanı olan Şehname ile İran Milliyetçiliği de yapılmıştır.
GÜLCE EDEBİYATIN KAYNAKLARI
-Gülce Edebiyat, Orta Asya’da sözlü edebiyat döneminden bugüne gelen temeli arı, duru Türk Dili, Türk halkı ve Türk Kültürü olan Millî bir edebiyattır.
İkinci Dünya Savaşı’ndan önce yapılan bir sayıma göre, yeryüzünde 2796 DİL konuşulmaktadır. Dil bilginleri, diller arasında gramer yapısı ve sözlük bakımlarından bir takım benzerlikler tespit ederek dünya dillerini “AİLE” adını verdiğimiz bir takım gruplara ayırmışlardır. Bunlar:
a-HİNT-AVRUPA DİLLERİ,
b-SLAV DİLLERİ,
c-ÇİN-TİBET DİLLERİ,
d- KAFKAS DİLLERİ,
e-URAL-ALTAY DİLLERİ gibi.
TÜRKÇE, Ural - Altay Dilleri arasında yer alan büyük bir dildir. Asya ve Avrupa’da çok geniş bir alana yayılmış olan Türkçemiz, Türkmence, Tatarca, Başkurtça gibi bir takım kollara ayrılmıştır.Bu kollara dil bilimciler "LEHÇE" veya "DİYALEKT" adını vermektedirler.BU KADAR BÜYÜK BİR DİL OLMASINA RAĞMEN, TÜRK LEHÇELERİ ARASINDA ANLAŞMAYI ENGELLEYECEK KADAR DERİN FARKLILIKLAR YOKTUR.
“Dünya dilleri arasında Türk dili kadar geniş bir alana yayılmış başka bir dil yoktur.”(w.Radolf)
“Fransızca, İtalyanca, İngilizce DİL DEĞİLDİR. Sadece bir lehçedir. Hint –Avrupa Dillerinin birer lehçesidirler.”
AVRUPALI DİL BİLGİNLERİ, TÜRKÇE BİLEN BİRİSİNİN AVRUPANIN ORTASINDAN ÇİN’E KADAR RAHATLIKLA KONUŞUP ANLAŞARAK SEYAHAT EDEBİLECEĞİNİ VURGULAMIŞLARDIR.
TÜRK DİLİNİN EN ESKİ YAZILI METNİ OLAN ORHUN ABİDELERİNİN 1260 YILLIK MAZİSİ OLDUĞU BİLİNMEKTEDİR.
DÜNYA DİLLERİ ARASINDA BU KADAR ESKİ ANITLARA SAHİP OLAN DİL AZDIR. Örnek olarak RUS DİLİNİN EN ESKİ ESERİ, 12.YÜZYILDAN KALMA BİR DESTANDIR. MACARLARIN EN ESKİ ESERİ 13.YÜZYILDA YAZILMIŞTIR.
Baş, göz, ağız, kulak, ayak, kol, burun, diş, karın,et, süt, ağaç, ot, gün, ak, kara, gök, sarı, at, sığır, inek, koyun, kuzu, kuş,kan, dağ,taş,toprak,su, göl,deniz, tuz, üç, beş, sekiz, dokuz, altmış, yetmiş gibi sözler bütün Türk lehçelerinde aynıdır. Sadece söylenişinde lehçelerde çok az fark vardır. ÖRNEK, biz GÖZ derken, köz, küz diyen lehçelerimiz de vardır.
DİLİMİZ TÜRKÇE’ DE 8 SESLİ HARF VARDIR
A-E-I-İ-O-Ö-U-Ü
TÜRKÇE’MİZİN HECE YAPISINDA ÜNLÜLER ÖZEL BİR YER TUTAR. DİLİMİZDE BİR TEK ÜNLÜDEN OLUŞAN HECELER ÇOKTUR. ANCAK, ÇOKLUKLA BİR, İKİ VEYA ÜÇ ÜNSÜZ BİR ÜNLÜ İLE BİRLEŞEREK BİR HECE KURARLAR
O, SU, AŞ, YOL, ALT, YURT
BU ÖRNEKLERE GÖRE, TÜRKÇE’ DE HECENİN TEMELİNİ OLUŞTURAN ÜNLÜDEN ÖNCE BİR, SONRA DA EN ÇOK İKİ ÜNSÜZ BULUNUR. DİLİMİZDE BİR VEYA İKİ ÜNSÜZ BİR ÜNLÜYLE BİRLEŞEREK BİR Hece KURARLAR. ÜÇ ÜNSÜZLE BİR ÜNLÜNÜN BİRLEŞMESİNDEN OLUŞAN HECE SAYISI AZDIR. Dört, kurt, sırt, yurt gibi…
Yabancı dillerden aldığımız bazı sözcükleri, harfler arasına sesli harfler koyarak TÜRKÇELEŞTİRMİŞİZ. İTALYANCA’dan gelen İSKELE (Scala) veya Fransızca’dan alınan İSTASYON(Station) bunlara örnektir.
DİL BİLİMCİLER, DİLLER ARASINDA ÜNLÜLER VE ÜNSÜZLER BAKIMINDAN BİR TAKIM MUKAYESELER YAPMIŞLAR, BUNUN SONUCUNDA İtalyanca, Macarca, Fince ve Türkçe’ de, ALFABELERİNDE ÜNLÜ HARFLERİN çok olduğunu ortaya koymuşlardır.
Dilimizin bir ZENGİNLİĞİ de TÜRKÇE KÖKLERDEN TÜRKÇE EKLERLE BİR ÇOK YENİ TÜREV YAPMAK KOLAYLIĞI VARDIR.
Örnek: Ev’ den EVCİ, EVCİL,EVCİLLEŞMEK,EVCİLLEŞTİRMEK, EVCİMEN, EVERMEK, EVLENMEK, EVLENDİRMEK, EVLİ, EVLİLİK…
Göz’ den GÖZCÜ, GÖZCÜLÜK, GÖZDE, GÖZE, GÖZETİM, GÖZETLEMEK, GÖZETMEK, GÖZLEM, GÖZLEMCİ, GÖZLEME, GÖZLEMEK, GÖZLEMLEMEK, GÖZLÜK, GÖZLÜKÇÜ, GÖZLÜKÇÜLÜK, GÖZLÜKLÜ, GÖZLÜKSÜZ, GÖZÜKMEK,
NAZIM: BİR ŞİİRİ MEYDANA GETİREN MISRALARIN KENDİ ARALARINDA TOPLANIŞ VE KAFİYELENİŞ DÜZENİNE NAZIM ŞEKLİ denir.
2 türlü nazım şekli vardır:
1-KURALLI NAZIM ŞEKİLLERİ
2-KURALSIZ NAZIM ŞEKİLLERİ
TEK BİR AHENK DİZİSİ OLAN NAZIM BİRİMİNE ’MISRA’ DENİR.
İKİ MISRAIN BİRBİRİYLE İLGİLİ OLARAK TEŞKİL ETTİĞİ BÜTÜNE ’BEYİT ’ DENİR.
DÖRT MISRALIK BENTLERE DÖRTLÜK(Kıta) ,
ÜÇ, BEŞ, ALTI VE DAHA ÇOK MISRALIK BENTLER DE VARDIR.
İşte GÜLCE, KURALLI NAZIM ŞEKİLLERİ’ ni savunan bir edebiyat akımıdır ve şiir yapı taşı olarak mısradan başlayarak, beyit, üçlük, dörtlük, beşlik, altılık.... vb bunların kombinasyonları dahil, en son onluk bentlere kadar her yapıyı özgürce kullanmaktadır. Dolayısıyla, GÜLCE bu şekliyle, Divan edebiyatı yanında Halk Edebiyatı’ nı, hattâ Dünya Edebiyatı’nı dahi gündeminden uzak tutmamaktadır. Zira, şekli ve şiirin mimari -fiziki yapısı, yapı taşını bir araç olarak gören GÜLCE, amacını has şiir olarak ilân etmiştir.
GÜLCE, İran Edebiyatının baş yıldızı olan Firdevsi’nin anlayış ve tarih yorumuna karşıdır. Türk ve Türkçe ile mensubu olduğu Türk Milleti’nin, hiç bir şair ve edebiyat tarihçisi tarafından asla suçlu-mağlup ve aşağılayıcı şekilde gösterilemeyeceğini kendisine değişmez ve şaşmaz ilke olarak kabul eden GÜLCE, yalan söyleyen tarihi doğruya ve gerçeğe getirmekte, asıl yerine oturtmaktadır. Halkın konuştuğu ve yaşayan Türkçe’ nin Arap, İran, Avrupa, Amerika vb ülkeler dillerinin işgali altına girmemesi için, dili yoğuran şairlere önemli ve büyük görevler düştüğünü söyleyen GÜLCE, Türkçe dışındaki dillere saygılıdır ve Türkçe’ye de saygı gösterilmesini istemektedir. Dilimizi kaybettiğimizde millî kimliğimizi de kaybederiz diyen GÜLCE, kendisini Türkçe’nin hizmetinde gören bir edebiyat akımıdır.
-Kur’an, Hadis, Peygamberler tarihi, menkıbeler, efsâneler yanında Dede Korkut Hikâyeleri, Nasrettin Hoca, Karagöz-Hacivat, Öncü ve Kahraman Türk kadınları, Atatürk’ümüzün Nutku, Peygamber’imizin Veda Haccı, Tarihe Yön Veren Türkler, Erenler, Anadolu evliyâları, ozanlarımız, iz bırakan şairlerimizden de hız ve ilham alan GÜLCE; önerdiği yeni şiir türleri ile bütün bu temel -kültürel alanlarda yeni eserler vücuda getirerek, gelecek nesillere önemli eserler bırakmış ve bırakmaya devam etmektedir. Bu çalışma ve çabaları her yıl, ortaya attığı "Proje"lerle, geniş araştırma, inceleme ve gayretler sonunda ortaya koymaktadır. Saptırılan ve İran keserince Farsî eğrilik yapılan Şehnameye karşılık GÜLCE, Ergenekon, Şu, Yaradılış, Oğuz Kağan, Göç gibi temel Türk destanlarını Gülce’ nin 18 değişik türü ile arı-duru Türkçe ile yeniden yeni yaparak; yanına da Çanakkale, Yemen, Sarıkamış, Sakarya gibi destanları da katarak tarihimize ve kültürümüze kalıcı eserler bırakmaktadır.
Uzun soluklu şiirlerinde GÜLCE, çoğu kere, temeli olan Aruz, hece, serbest’in yanında kendi önerdiği ve yeni nefes alanları dediği 18 şiir türünü bir araya getiren BAHÇE türüyle, hece-serbest birlikteliğini oluşturan BULUŞMA veya aruz-hece birlikteliği olan GÜLİSTAN ile kendini göstermektedir.
Sözün güzelliğine evet, ama, aşırı süslenerek, fazlaya kaçan imgelerle mısraların dokunuşuna da hayır diyen Gülce, lirik olmayı ve didaktik olmayı kendine şiar edinmiştir. Mecaz kudretini başlıbaşına bir şiir tekniği içinde ele almış ve Yediveren, Dönence gibi cinas ağırlıklı şiir yapılanmalarını ortaya atmıştır.
Aruzu, bir Türk Aruzu yapabilme çalışmalarında İbrahim Alâattin Gövsa-Yahya Kemal Beyatlı çizgisinden hareket ederek, bütün kural, kusur, bahirler ve öteki kuramlarını kabul ederek, aruza Türkçenin dil gömleğini giydirerek daha bir anlaşılır ve sevilir, gençler tarafından korkulunmaz duruma getirmiştir.
Kafiye ve redif konusuna ayrı önem atfeden Gülce, kafiyenin tarihsel serüveninden istifade ederek, kafiyenin yönlendirici ve sınırlayıcı etkisini ÇAPRAZLAMA önerisiyle azaltmaya çalışmıştır. Kafiyenin mısra sonlarında kullanılmasına karşı olmayan Gülce, mısra başında, mısra ortasında, çaprazlamasına da kullanılmasını ve bunun da denenerek yeni ve tadı daha bir başka güzel şiirler kaleme alınabileceğini ortaya koymuştur. Batı ve uzak doğu edebiyatı dahil, bütün Dünya Edebiyatı ve o ülkeler edebiyatlarının şiir şekil ve yapılanmalarını da gündemine koyan Gülce, şiir iklimimizin zenginleşmesini sağlamış, şair ufuklarına derinlikler kazandırmış bir edebiyat akımıdır.
*
MAZMUNLARA DOĞRU BİR YOLCULUK
Mustafa CEYLAN
**************
DİVAN ŞİİRİNDE MECAZ ve MAZMUN
Divan Edebiyatı Süslülük’e oldukça önem veren, anlam ve söz sanatlarını fazlaca kullanan bir edebiyattır.
Gülce Edebiyat’ ta anlam ve söz sanatları oldukça önemlidir, ama, anlamın sanata veya sanatın anlama feda edilmesini Gülce düşünmez ve istemez. Bu sebeple, sadeye yakın, yeterli miktarda sanat; fakat muhakkak ki ve kesinlikle anlamlılık. Gülce, anlamsız şiire karşıdır. Anlamda, derinliği olan, okuyucuyu fazlada yormayan bir kurgu ister.
Divan Edebiyatı şairleri (servi boy, ay çehre, ok kirpik, ince bel) gibi güzellik ölçütlerini zevk düsturu edinmiştir. Divan şairleri, şiirlerinde pek az ayrıntı ile bir tek güzel tipini övmüşlerdir. Bu, tâ eski iran şairlerinden beri, bütün hatları çizilmiş, bütün boyaları vurulmuş, dekoru, arka planı, gölgeleri inceden inceye tespit edilmiş klâsik bir tabloya benzemektedir. Şairlerimiz 600 yıl bu mücerret, minyatürümsü, bu “muamma güzel”i öne sürerek esasta kendi sevgililerini, aşk ve hasret duygularını anlatmışlardır. Yaşanılan hayatta hiç rastlanılmayan bu “hayâl güzelin” özellikleri şöyledir :
-Boyu servi gibi uzun
-Çehresi ay gibi parlak
-Gözleri nergisleyin baygın,
-Kaşı yay,
-Kirpiği ok,
-Saçı uzun, siyah ve dağınık,
-Ağzı nokta kadar küçük,
-Yanakları gül pembesi,
-Beli kıldan ince,
-Teni gümüş gibi parlaktır.
Bu hayâl güzel, bir model olarak her şair tarafından evilir. Şairin sevgilisi, bu örnek’e uysun veya uymasın, isterse bambaşka olsun, Divan Edebiyatı Şairi yine de bu “model –hayâl güzeli” övmek ve sevgisini ona ait mazmunlarla göstermek zorundadır. Başka türlü bir güzel anlatmak şairlikten vaz geçmek anlamına gelir. O çağların estetik anlayışı böyleydi.
Divan şairi, “Servi boy” deyince upuzun bir servi ağacı değil de, sevgilinin düzgün vücudu, nazlı yürüyüşü, körpe hali; hasılı bütün bunları hep birlikte anlatmak isterdi. Divan Şiirinde belli bir takım anlam ve kelimeleri çağrıştıran bu sisteme “MAZMUN” adı verilirdi.
Gülce Edebiyat Akımı’ nın da hiç şüphesiz “MAZMUN” adını vereceğimiz, bir mısraın içine hünerle yerleştirilen özel mânâ, okuyanda çağrışımlar yaptıran “tip-model haline getirilmiş hayâl güzel”i yoktur. Güzellik, şaire göre değişen bir özelliktir. Divan Şiirinde Mazmun(açık veya kapalı olarak)teşbih, istiare, imâ, telmih, leffü neşir, tecahülü ârifâne, hüsn-ü tâlil vb. sanatlardan biri vasıtasıyla yapılırdı. Ayrıca, Divan Edebiyatı’nın genellikle erkek egemen bir edebiyat olduğu göz önüne alınacak olursa, bütün şairlerin odak noktasındaki “Divan Güzeli” ni anlayabilmekteyiz. Şimdi ise, Gülce Edebiyat Akımı, böyle bir ayırdıma karşı olduğu gibi, erkek egemen bir edebî topluluk değil, şairlerinin yarısının bayan olduğu gerçeğini de düşünerek; günümüzde aşkı algılamak ve yorumlamak ile Divan edebiyatı döneminde algılamak ve yorumlamak arasında müthiş farklılıklar bulunmakta olduğunun bilincindedir.
Divan Şiirinde;
Saç(Zülüf)denince; görünüşü bakımından: sünbül, perişanlık, yılan, büklüm. Rengi ile: kâfir, gece, siyah, kara, gölge. Kokusu dolayısıyla: misk, amber, duman... hatırlanırdı.(İstisna olarak mesela Nedim şiirlerinde Sarı Saç veya Sırma saç’ı da kullanmıştır.)
Göz(çeşm)denince; görünüşüyle: nerkis, badem, âhu; rengiyle:Kâfir, siyah; özellikleriyle:sarhoş, nazlı, mahmur, hasta; eylemleriyle:büyücü, katil ... hatırlanırdı.(İstisna olarak bazı şairler mavi göz de demişlerdir.)
Yanak,yüz(ruh, ârız)denince; Sabah, güneş, nur, ayna, ateş, yasemin, lâle, erguvan, mushaf, peri... hatırlanırdı.
Ağız ve dudak (dehen ve leb)denince; Küçüklük yönünden:mim, gonca,zerre, nokta, yokluk,sır; Rengi bakımından:l’âl, kiraz, şarap, yâkut, lâle; Tadı ve zevki dolayısıyla: âb-ı hayat, Kevser, şeker... hatırlanırdı.
Boy(ka’d)denince; Servi, çınar, ar’ar(ardıç, dağ servi’si)Nihal(dal ve fidan)şimşâd(şimşir ağacı)elif, âfet, kıyamet, fıskıye...hatırlanırdı.
Sevgili(Yâr, nigâr, canan)denince; Peri, melek, hûri, şah, padişah, put, gül, nûr, Hızır, İsa, tabip, ömür, zalim, cefacı, vefasız, başkalarını seven... hatırlanırdı.
Âşık denince; Viran, harap, perişan, biçare, düşkün, gamlı, ağlayan, sabırlı... hatırlanırdı.
Bunlardan Başka;
Gamze(yan bakış):kılıç, ok, fettan, yol vurucu.
Hat(Sevgili yanağında ince tüyler):âyet, çimen, menekşe.
Bel(miyan):kıl.
Diş:inci
Gerdan:kâfur... Çağrışımları yaptırırdı.
Divan Edebiyatının timsal ve efsânelerine biraz daha yakından bakacak olur isek; karşımıza başlı başına bir “mazmun hazinesi” çıkmaktadır. Gülce Edebiyat Akımı’nın kabulleri arasında yer alan Divan Edebiyatı mazmunları şunlardır. Şairlerimiz, tıpkı Divan şairlerinin yaptığı gibi: Güzellikte, yiğitlikte, cömertlikte, iyi huyda, aşkta, feragatte ve benzeri konularda “mesel” haline gelmiş bu kahramanlar ve konulardan istifade ederek, mısra işçiliklerinde bu varlıklar, olaylar, kahramanların bizatihi kendileri veya sıfatlarına ait “sezdirmeler yapmışlar ve yapmaya da devam etmektedirler. Gülce Edebiyat’a bu bakımdan, “Türk çağdaş tasavvuf edebiyatı” diyenler olduğu gibi, “yeni divancılar” diyenler de olmuştur. Ancak, Gülceciler bu mazmun hazinesine, yeni mazmunlar ekleyerek, hazineyi daha da zenginleştirmişlerdir.
Sözü fazla uzatmadan, Divan Edebiyatı mazmun hazinesinden Gülce’ nin benimsedikleri ile Gülce Şairlerinin eklediği mazmunları teker teker sunmaya gayret edelim.
Hz. MUHAMMED(s.a.v):
Divan Edebiyatında Peygamber’imiz,” Nur-u Muhammedî ve birçok mucizelerin sahibi” olarak ele alınmıştır. Peygamber’imiz, Yüce Yaradan’ın güzel sevgilisi(Mahbûbullah)dir. O doğduğu gece olağanüstülükler meydana gelmiştir. Tak-i Kisra yıkılmış, Mecusilerin ateşi sönmüştür. Vücudunda Peygamberlik mührü vardır. Yetimler yetimidir. Gölgesi hiçbir zaman yere düşmemiş, güneşli havada gezdiği zaman başının üstünde beyaz bir bulut dolaşmıştır. Hicret esnasında mağara ve mağara kapısı önündeki örümcek ve yuva yapıp yumurtlayan bir çift güvercin... İşte Divan Edebiyatı şiirinin Peygamber’imize baktığı noktalar. Ayrıca, Bedir savaşında Yüce Yaradan’a yalvarması üzerine Cebrail’in bir avuç toprak atarak düşmanları perişan etmesi, bir işareti ile ay’ı ortadan ikiye bölmesi, yeni diktiği hurma fidanının hemen meyve vermesi, Kâbe’yi yıkmaya gelenlere “Ebabil Kuşları” nın gökten taş yağdırması gibi mucizeleri de Divan Şiirinin önemli konuları arasındaydı.
Gülce Edebiyat Peygamber’imiz konusunda bütün bunları kabul ettiği gibi, üstad Necip Fazıl Kısakürek’in başta “Çöle İnen Nur” eseri olmak üzere, çoğu eserlerinde Peygamber’imizi anlatımları ve ifadelerini bir büyük tutku olarak ele almaktadır.
Gülce’nin gülü ile de Peygamber’imizi, Atatürk’ü, Dede Korkut’u ve Yunus Emre’yi görmekteyiz.
ATATÜRK(Gülce Edebiyat Şairlerince eklenmiştir.)
Gülce Edebiyat’da Atatürk, ayyıldızlı bayrak ve vatan ile birlikte ele alınır. Türk vatanının düşman çizmesinden kurtuluşunu sağlayan, en büyük askerî deha olarak Atatürk, önder, lider ve komutandır. Atatürk’ü çağdaş ve akılcı fikirler ve düşünüşlerin, aydınlığın; dünün, bugünün ve geleceğin bir simgesi olarak algılamaktayız. İdeal, örnek şahsiyet, aynı zamanda iyi bir insan. Tarihe yön veren üstün akıl ve yürek…Mazlum milletlere örnek…
DEDE KORKUT (Gülce Edebiyat Şairlerince eklenmiştir.)
Korkut Ata… Derleyen, toparlayan, birlik tesis eden, öğüt veren, sarıp sarmalayan, kara ve zor günlerde yol gösteren, dili yoğuran, genç neslin Kâmil insanı, doyumsuz sözü ve sohbeti bulunan, aydınlık yüzlü, akça sakallı, başında kalpağı, yay gibi kaşları, yüz ifadesi olarak Atatürk güzelliğinde, bilge, halk kültürü, folklor, halk sağlığı konularında bir profesör kadar bilgili, dudaklarında sihirli ve muhteşem bir tebessüm bulunan bir ulu zat.
YUNUS EMRE(Gülce Edebiyat Şairlerince eklenmiştir.):
Anadolu kokulu bir yayla çiçeği, sarı çiğdem, sırtında alıç heybesi, gök yemişini halkına dağıtan, Yaradılanı Yaradandan ötürü seven muhteşem insan. Şiirimizin ve gönüllerimizin mimarı. Dergâha 40 yıl düz odun taşıyan aşk ve iman iklimi.Türkçe’mizin ses bayraklarından birisi.
ADEM :
Divan Edebiyatına gore, insanoğlunun babası. Yüce Yaradan, gökleri ve yerleri yarattıktan sonra Cebrail’e buyurmuş. O’ da, yeryüzündeki her cins toprak karışığından toplayıp getirmiş.Allah O’na en güzel şekli(Ahsen-i takvim) verdikten (kırk yıl)sonra meydana gelen kalıba ruh da üflemiş ve böylece ilk insanı(Adem’i)yaratmıştı. Melekler bu yaratığı önceden istemedikleri halde, Yüce Mevlâ’ nın “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” buyruğu üzerine ona secde etmişlerdi. Yalnız, Cennet’in hazinedârı olan İblis(Şeytan)ona secde etmemek yüzünden Cennet’ten kovuldu ve lânetlendi.
Adem, Cennet’te iken sol eğe kemiğinden Havva yaratıldı. Bunlara Cennet’teki “memnu meyva” (buğday yahut elma)dan yemeleri yasak edilmişti. Cennet’ten kovulan İblis, yılanın dişleri arasından gizlice oraya girerek Ademle Havva’yı bu meyveden yemeğe kandırmıştı. Bunun üzerine her ikisi de (İblis ve yılanla birlikte)Cennet’ten yeryüzüne kovuldular.
Adem, Hindistan’da Seylân (Serendip)adasına, Havva ise Cidde yakınlarına düştü. Uzun cefalardan sonra Havva ile buluştular. Yaradan’da onları bağışladı. Adem ilk Peygamber olarak 930 yıl yaşadı. Yirmi kızı, yirmi de oğlu oldu. Peygamberler O’ nun soyundan geldiler. Yeryüzüne ilk buğdayı ekmiş olan bu ilk insan ve ilk Peygamber, çiftçilerin de piri sayıldı.(Kabaklı, Ahmet; a.g.e, 265)
DÂVUD:
Kitap sahibi, İsrailoğlu Peygamberlerindendir. Dört kutsal kitaptan biri olan “Zebur” ona gönderilmiştir. Süleyman Peygamber’in babası olan Davud, serdarlarından birinin karısına gönül verdiği için onu savaşa gönderip öldürtmüş, bu yüzden başına türlü belâlar gelmiştir. Edebiyatta güzellik timsali olarak geçer. Ayrıca mizmar çalmada ve bu alet ile “mezâmir” denilen “Zebur ilâhilerini” söylemede üstad sayılır. Demiri elinde yumuşatıp zırh yapması aynı zamanda bir kuvvet sembolüdür. Davud, Dünyada bir daha eşi görülmemiş sesi ile Zebur okuduğu zaman kuşlar toplanıp dinlermiş ve dağlar yankılanırmış. (Kabaklı, Ahmet; a.g.e, 265)
KIRMIZI GÜL (Gülce Edebiyat Şairlerince eklenmiştir.):
Efsâne bu ya: Gülün rengi eskiden kırmızı değilmiş. Bülbül ise güle âşıkmış. Gül, kendi
Alıntı
Tweet
Benzeyen Konular
Konu:
Yazar
Cevaplar:
Gösterim:
Son Mesaj
Gülce Edebiyat Şair ve Yazarlarının Kitapları
Site Yönetimi
0
1,726
31/05/2015, 12:02
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
GÜLCE-ANTOLOJİ(1)
Site Yönetimi
0
1,216
31/05/2015, 11:32
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
GÜLCE 2008 Tanıtım
Site Yönetimi
0
1,216
31/05/2015, 11:30
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
GÜLCE EDEBİYAT (Rasim Köroğlu Özel Sayısı)
Site Yönetimi
0
1,127
31/05/2015, 11:05
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Gülce Edebiyat-2008 Tanıtımı
Site Yönetimi
0
819
31/05/2015, 10:47
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
GÜLCE DOSYA(18)
Site Yönetimi
0
2,196
11/11/2012, 23:18
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
GÜLCE DOSYA(17)
Site Yönetimi
0
1,280
11/11/2012, 23:17
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
GÜLCE DOSYA(16)
Site Yönetimi
0
1,575
11/11/2012, 23:15
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
GÜLCE DOSYA(15)
Site Yönetimi
0
1,216
11/11/2012, 23:13
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
GÜLCE DOSYA(14)
Site Yönetimi
0
1,242
11/11/2012, 23:12
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Lütfen seçim yapın:
--------------------
Özel Mesajlar
Kullanıcı paneli
Kimler Çevrim içi
Arama
Ana Sayfa
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
-- GÜLCE ŞİİR TÜRLERİNE GÖRE ŞİİRLER
---- BULUŞMA
---- ÇAPRAZLAMA
---- TRİYOLEMSİ
---- ÜÇGÜL
---- ÜÇGEN
---- DÖNENCE
---- TOKMAK
---- AKROSTİK
---- SONE'M
---- GÜLCE
---- TEKİL
---- YİĞİTCE
---- YUNUSCA
---- BAHÇE
---- SERBEST ZİNCİR
---- ÖZGE
---- GÜLİSTAN
---- YEDİVEREN
---- TUĞRA
-- GÜLCE YAZAN ŞAİRLERİMİZİN GÜLCE ve DİĞER ŞİİRLER
---- (H)
------ Harun YİĞİT
------ Harun YİĞİT
------ Hasan ULUSOY
------ Hasan ULUSOY
------ Hatice ALTAŞ(Asi Çiçek)
------ Hatice ALTAŞ
------ Hacer KOZAN
------ Hatice KATRAN
------ Hatice KATRAN
------ Hikmet ÇİFTÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
---- (I-İ)
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim İMER
------ İbrahim İMER
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İhsan ERTEM
------ İhsan ERTEM
------ İsmail KARA(Karozan)
------ İsmail KARA(Karozan)
---- (K)
------ Köksal KIRLIOĞLU
---- (M)
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Meltem ARAS
------ Meral ADAK
------ Meral ADAK
------ Melahat TEMUR
------ Mevlüde DEMİR
------ Mevlüde DEMİR
------ Miktad BAL
------ Miktad BAL
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ MUSTAFA CEYLAN(Editör)
-------- Mustafa CEYLAN
---------- Mustafa CEYLAN(On Punto Yazıları)(Makaleler)
---------- GÜNE BAKIŞ
---------- TAŞ YAĞMURU(Ceylan'ın kaleminden)
---------- Hakkında Yazılanlar
---------- DİĞER ŞİİRLERİ
---------- Hayatı
---------- Sanatı
---------- Hocaları
---------- Çocukluğu
---------- Gençliği
---------- Özlü Sözleri
---------- Önsöz Yazdığı Kitaplar
---------- Siyasete İlgisi
---------- Bestelenen Şiirleri
---------- Fotoğrafları
---------- Mühendisliği
---------- Düzenlediği Etkinlikler
---------- Konferansları
---------- Yer Aldığı Antolojiler
---------- Kitapları
---------- EZAN SUSMAZ Kitabı içindekiler
---------- "YANDI BU GÖNLÜM"-Hacı Bayram Veli Kitabı içindekiler
---------- TAHİR KUTSİ MAKAL Kitabı İçindekiler
---------- SEĞMEN RUHU Kitabı İçindekiler
---------- TOROSLARIN TÜRKÜSÜ Romanı
---------- Armağan-2(AHMET TUFAN ŞENTÜRK İÇİN NE DEDİLER?)Kitabı içindekiler
---------- Armağan-1(ANILAR KORİDORU İÇİNDE SARIVELİLER)Kitabı
---------- YARALI CEYLAN Şiir Kitabı İçindekiler
---------- PAŞA GÖNLÜM Şiir Kitabı İçindekiler
---------- Kırat Geliyor Kitabı İçindekiler
---------- Her Yönüyle YENİMAHALLE Kitabı
---------- Tarihi ve Folkloruyla Elmadağ Kitabı İçindekiler
---------- Köylerimiz Kitabı İçindekiler
---------- Köyümüz Yeşildere Kitabı İçindekiler
---------- Bayramlar Haftalar Günler Kitabı
---------- Ahmet Tufan Şentürk Kitabı
---------- Halil Soyuer Kitabı
---------- Detanlaşan Köylü İsa Kayacan Kitabı
---------- Abdullah Satoğlu Kitabı
---------- Güzide Taranoğlu Kitabı
---------- Gülendenin Beşiği Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ (2006)Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ(2007)Kitabı
---------- CEYLAN-Tahliller-MAKALELER-Görüşler
---------- Güllük Dergileri
---------- Kapodokya Güneşleri Kitabı
---------- Bir Yanardağ Fışkırması Kitabı
---- (P-R)
------ Rahime KAYA
------ Rahime KAYA
------ Refika DOĞAN
------ Refika DOĞAN
------ Ramazan EFE
------ Ramazan EFE
------ Rengin ALACAATLI
---- (S-Ş)
------ Sabiha SERİN
------ Sabiha SERİN
------ Serap HOCA(Serap ÖZALTUN)
------ Serap HOCA(Serap DEMİRTÜRK)
------ Süleyman KARACABEY
------ Süleyman KARACABEY
------ Serdar AKKOÇ
------ Serdar AKKOÇ
------ Sevgili ÖZBEK
------ Sevgili ÖZBEK
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şükran GÜNAY
------ Şükran GÜNAY
---- (T-U-Ü-V)
------ Turan UFUKTAN
------ Ümran TOKMAK
------ Ümran TOKMAK
---- (Y-Z)
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf Ziya KARAHASANOĞLU
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Yıldız TOKSÖZ
------ Yıldız TOKSÖZ
GÜLCE'YE DAİR
-- GÖRÜŞLER
---- Gülce Nedir?
---- Gülce ve Ozanlık
---- Gülce Manifestosu
---- 5 Hececiler ve Gülce
---- Garip Akımı ve Gülce
---- Fecr-i Ati ve Gülce
---- Hisarcılar ve Gülce
---- Neyzen Tevfik, Aşk
---- Mazmunlar
---- Gülce Ne Değildir?
---- Hece Vezni ve Gülce
---- Serbest Şiir ve Gülce
---- Aruz Vezni ve Gülce
---- Gülce ve Zolal
---- Gülce Tarihinden
---- GÜLCE-(Atölye)-Video Dersler
------ Gülce Etkinlikleri
------ Kurucular Beyanı
------ Gülce 2009
------ Doğru Yaz/Konuş
------ Gülce-2010 Projeleri
------ Gülce-2011 Projeleri
------ Üstad Necip Fazıl'dan
------ Gülce-Aruza Dair
------ Öneriler-Çalışmalar
------ GÜLLÜK DERGİSİ
------ Gülce'ye Öneriler
------ Röportajlar
------ Negatif Bakışlara
------ Aleyhimizdekiler
------ M.E.B' na
---- Gülce'de Mesajlar-Projeler
------ Gülce-Güldeste(1)
------ Destanlarımız
------ Dede Korkut
------ Öncü Kadınlarımız
------ Peygamberlerimiz
------ Nutuk(Gülce)
------ Nutuk(Z.Korkmaz)
------ Kutlu Hanımlar
------ Ozanlarımız
------ NasrettinHoca
------ Yedi Askı
GÜLCE TÜRK ŞİİR AKADEMİSİ
-- Şiir Akademisi
---- Şiir Akademisi
------ HALK EDEBİYATI
-------- DİVAN EDEBİYATI
-------- BATI EDEBİYATI
-------- YENİ TÜRK EDEBİYATI
---- Hece Vezni' ne Dair
---- Şiir Tahlilleri
---- Aruz Vezni' ne Dair
---- Hiciv Tarihinden
---- Ustalardan Şiirler
---- Ustalardan Makale
---- Aramızdan Ayrılanlar
------ Ustalardan Şiirler
-------- A. Tufan ŞENTÜRK
-------- DİLAVER CEBECİ ANISINA
---- Şiir Üstüne (Serbest)
---- Atışma Sayfamız
---- Denemeler-Makaleler
---- Şiirde Dönüşüm
---- Şiir ve Anlatım
-- Türk Edebiyatı Şiir Türleri
---- Şiir Türleri
---- İslâmiyet Öncesi
---- Servet-i Fünun
---- Garip Şiirler
---- Akımlar
---- Edebî Sanatlar
---- Söz Sanatları
---- Şair Padişahlar
---- Şiir Tarihimizden
---- Yıllara Göre Edebiyat
---- Mehmet Nacar
DÜNYA EDEBİYATI
-- Dünyadan Şiir Türleri
---- Burns Stanza
---- Choka
---- Go Vat
---- Catena Rondo
---- Onegin Stanza
---- Canzonetta
---- Bauk Than
---- Rhupunt-Galce
---- Septilla
---- Viator
---- Luc Bat
---- Tritena
---- Pantoum
---- Shakespeare Sonnet
---- Diamonte
---- Villanelle
---- Hutain
---- Hex Sonnata
---- Hexaduad
---- Haynaku
---- Harrisham Rhyme
---- Guzzande
---- Gratitude
---- Glosa
---- Garland Cinquain
---- Fornlorn Suicide
---- DÜNYA EDEBİYATI
---- Dünyadan Destanlar
---- Dünyadan Şiirler
KAYNAKÇA
-- Konularına Göre Şiirleriniz
---- Aşk Şiirleriniz
---- Atatürk Şiirleriniz
------ 23 Nisan Şiirleri
------ Atatürk'e Dair
---- Kahramanlık Şiirleriniz
---- Doğa Şiirleriniz
------ 2009 Yılı Sayılarımıza
---- Taşlama Şiirleriniz
---- Gurbet Şiirleriniz
---- Tasavvuf Şiirleriniz
---- Barış Şiirleriniz
---- Şehir Şiirleriniz
---- Anne Şiirleriniz
------ Babanıza Şiirler
---- Doğum Günü Şiirleriniz
---- Deprem Konulu Şiirler
---- Diğer Şiirleriniz
---- Köşe Yazarlarımız/Makaleler
------ Mustafa CEYLAN
------ Refika DOĞAN
------ Osman ÖCAL
------ Ahmet ÖZDEMİR
------ A. S. ATASAYAR
------ Prof.Dr.İsa KAYACAN
-------- Prof. Dr. İSA KAYACAN
------ Rahime KAYA
------ Harun YİĞİT
------ İlqar MÜEZZİNZADE
------ Sündüz BİGA
------ Nazmi Öner(Şiirler)
------ Nazmi ÖNER(Nesirler)
------ Coşkun KARABULUT
------ Prof.Dr.İsmail YAKIT
------ Prof.Dr.Asım YAPICI
------ Sabit İNCE
------ Muhsin DURUCAN
------ Abdulkadir GÜLER
------ Ünal Şöhret DİRLİK
------ Metanet YAZICI
------ A.Aşkım KARAGÖZ
------ Gazanfer ERYÜKSEL
------ Mehmet GÖZÜKARA
------ Necdet BULUZ
------ Yusuf Özcan
------ Afife Demirtaş
---- Mustafa Ceylan
---- Bizden
-- Video Yağmuru
---- Ozanlar-Şairler
---- Bizden Videolar
---- Rasim Köroğlu
-- Genel
---- SERBEST KÜRSÜ
---- Duyurular
---- Röportajlar
---- Günün Şiiri
---- Günün Nesiri
Edebiyat Biz Platformumuzda
-- Gülce Tv
-- Türk Argo Sözlüğü
-- Edebî Konular Forumu
Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir
Mustafa Ceylan |
Dost Sitelerimiz:
Türkçe Çeviri:
MyBB
Türkiye
Üretici:
MyBB
, © 2002-2025
MyBB Group
-Theme © 2014 iAndrew
Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder