SiteAna Sayfa
Güllük Dergisi
Şairlerimiz
Arama
Üyeler
Video
Yardım
Giriş Yap
Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Şifremi Hatırlat
Beni Hatırla
Your browser does not support the audio element.
Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi
Web'de Ara
Sitede Ara
0 Oy - 0 Yüzde
1
2
3
4
5
Konu Modu
GÜLCE DOSYA(7)
Site Yönetimi
Admin
Üyelik tarihi:
Jan 2008
Mesaj Sayısı:
12,518
Konu Sayısı:
11,588
#1
11/11/2012, 22:48
GÜLCE DOSYASI-(5)
*************
Üçgen Masa ve Orhan Veli
ÜÇGEN MASA ve ORHAN VELİ KANIK
(Günlerden bir gün, Ahmet Tufan Şentürk Ankara Hipodromunda girişte bilet satan görevli; Orhan Veli´ de her hafta at yarışı oynamaya gelmekte Hipodroma. O tarihe kadar her ikisi de katı-kuralcı ve taviz vermez hececi...
O tarihte olan oluyor işte. Orhan Veli ve arkadaşları YENİ BİR EDEBİ AKIMIN İLK ADIMLARINI ATIYORLAR.
Ahmet Tufan, Orhan Veli´nin bilet almaya geldiğini görünce yapışıyor yakasına.
-´Kaç asırlık şiirimizi niye çarpıttınız? Bu nedir? Şiir böyle mi olur? ´
Diyor.
Orhan Veli diyor ki;
-´Ahmet bak, bak! Siz dört bacaklı masada yemek yemeye alışkındınız. Ben sizin önünüze ÜÇGEN BİR MASA KOYDUM şaşırdınız.´
Ahmet Tufan Şentürk, iyice öfkeleniyor;
-´Masan da masa yani. Peki şu ´NASIR´ meselesi ne oluyor? ´
Orhan Veli diyor ki;
-´Ahmet, siz eve her zaman olduğu gibi kapıdan girip kapıdan çıkıyordunuz, ben size, eve bacadan veya açık pençereden de girileceğini gösterdim. Kızma, sinirlenme. Bu olaya sen de katılacak ve beğeneceksin, hele dene bir.´ diyor.
Aradan seneler sonra, Orhan Veli çok genç yaşta hayata gözlerini yumuyor, ama, Ahmet Tufan serbest şiirin önemli imzalarından birisi oluyor.
İşte bunu niye anlattım dersiniz?
Yenilik... Bizler GÜL kokulu bir yenilik sunuyoruz, öyle değil mi dostlar? Gülce adımız zira.
GÜLCE , edebî hareketimizin adı. Adı ama aynı zamanda da adını verdiği akımın içinde YENİ BİR NAZIM(ŞİİR) TÜRÜ de.
Hani, bizim MANİ ATMA geleneğimiz vardır. Eskişehir yöremizde, sanırım Çerkezler´de görmüştüm. Düğünde erkekler ve kadınlar gruplaşmışlar, karşılıklı MANİ atıyorlardı birbirlerine. Dikkatimi çekti, bir taraf 7 hece ile atarken manisini, karşı taraf 5 hece ile cevap veriyordu. ŞINLAMA deniyordu, bu mani atmaya o yörede.
Japonlar, HAİKU adını verdikleri şiir türünü de, HARAKİRİ yapmadan evvel-kendini öldürmeden önce, 5 ya da 7 gün bir odaya kendini hapsettikten sonra, günü dolup dışarı çıktığında son sözünü söylermiş. O söylenen son söz HAİKU işte. Ve kabir taşına yazılır o son söylenen söz-haiku...
GÜLCE ile;
HECE şiirimize yeni bir nefes alanı açmaya çalıştık.)(*)
Mustafa CEYLAN
GÜLCE-Üçgen
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
12-ŞİİR TÜRÜ:ÜÇGEN
*************************************
1-Şekil itibariyle ÜÇGEN'e benzediğinden bu ismi almıştır. Azdan çoğa, çoktan aza doğru hecelerden oluşan mısra yapısı vardır. Hece veznimizde yeni bir şiir çeşididir.
2-Mısralardaki hece sayısı çok önemlidir. Mısra kaç hecelikse, hece sayısını ihtiva eden satırda yerini almaktadır.
-1
-2
-3
-4
-5
-6
-7
veya bunun tersi olan;
-7
-6
-5
-4
-3
-2
-1
Hecelerden oluşan başlı başına bir kalıptır.
3-Şair dilerse, çok değişik şekiller ve dizilişlerde de ÜÇGEN türü şiir yazabilir. Önemli olan, hece sayısının artış ve eksilişindeki sıra sayısıdır. İstenilen hece sayısı ile başlanılıp, istenilen hece sayısına kadar üçgen uzatılabilir-kısaltılabilir, iki ya da üç, dört üçgen taban tabana, ters veya değişik şekillerde de bir araya getirilebilir.
4-Kafiye oluşumunda şair tamamen özgürdür. Dilediği şekilde kafiye dokusunu oluşturabilir. (Öneren Harun Yiğit)
ÜÇGEN TÜRÜ ŞİİRE ÖRNEK VERELİM:
'GİTME KAL
Sen
Gelir
Gidersin,
Çiçeklenir
İçimdeki dal;
Gerçeğe döner düş,
Gerçeğe döner masal...
Kokun, nefesin, sesin
Odamı doldurur...
Tez biter zaman
Susar saat
Diyemem
Gitme
Kal! ...
Kal...
Canım,
Kal gülüm
Kal n'olursun,
Biraz daha kal...
Uzat ellerini
Öpeyim, koklayayım
Haydi sarıl boynuma
Bitsin yetimliğim
Ah bile demem
Çiçeğimi
Dalından
Kopar
Al...
Mustafa CEYLAN
GÜLCE'DE 15. GÜN (28.09.2008)
Kayıt Tarihi: 29.09.2008 ; Ekleyen: TekilDüny@lı/YusufBoz@n
28.09.2008
YENİ EDEBİ AKIMIMIZ GÜLCE'nin BİR ŞİİR ATÖLYESİ-FİKİR MEYDANI olarak görev yapmasını dilediğimiz antoloji com da oluşturulan GRUP'ta 15. gün gerçekleştirilen mesajlaşmalar aşağıdadır:
************************************************************************************************************************************************
28.09.2008
YENİ EDEBİ AKIMIMIZ GÜLCE'nin BİR ŞİİR ATÖLYESİ-FİKİR MEYDANI olarak görev yapmasını dilediğimiz antoloji com da oluşturulan GRUP'ta 15. gün gerçekleştirilen mesajlaşmalar aşağıdadır:
************************************************************************************************************************************************
Kimden: Yeni Edebi Akim =GÜLCE/Yusuf Bozan (Bay, 30)
Kime: Grup: Yeni Edebi Akim =Gülce
Tarih: 28.9.2008 01:34 (GMT +2:00)
Konu: Yn: [yeni-edebi-akim..] Yanıp Dayanacağım (ÜÇGEN-Yeni Nazım Önerisi)
Osman Hocam emeğinize,yüreğinize sağlık..
Çok teşekkür ediyorum bu güzel eserlerinizle bizlere şiir ziyafeti çektirdiğiniz için..Yeni nazım şekillerimize olan hassasiyetiniz ve sınırsız desteğiniz için şahsım adına tekrar tekrar teşekkür ediyorum efendim..İnanın sizi okudukça daha bir şiir yazma isteği hasıl oluyor bende...Kendi adıma söylüyoru yine; sizi okudukça daha bir cesaretleniyorum şiir yazmak için..
Sonsuz saygımla....
Yusuf Bozan
************************************************************************
Kimden: osman7159 osman öcal (Bay, 49)
Kime: Grup: Yeni Edebi Akim =Gülce
Tarih: 28.9.2008 01:59 (GMT +2:00)
Konu: Yn: Yn: [yeni-edebi-akim..] Yanıp Dayanacağım (ÜÇGEN-Yeni Nazım Önerisi)
TEŞEKKÜRLERİMLE SELAM VE DUA.
************************************************************************
Kimden: osman7159 osman öcal (Bay, 49)
Kime: Grup: Yeni Edebi Akim =Gülce
Tarih: 28.9.2008 03:01 (GMT +2:00)
Konu: Yn: [yeni-edebi-akim..] Paylaşım; Yeni Edebi Akım= Gülce
mükemmel ötesi bir yazım ve anlatım şekli. imrenerek okudum.kaleminiz daim olsun.selam ve dua ile efendim.
************************************************************************
Kimden: Refika Doğan/Yeni Edebi Akım/Gülce (Bayan, 50)
Kime: Grup: Yeni Edebi Akim =Gülce
Tarih: 28.9.2008 03:17 (GMT +2:00)
Konu: Paylaşım; Yeni Edebi Akım= Gülce
Yeni Edebi Akım= Gülce
İnsan Dediğin (BULUŞMA)
Bir küçük pencere, bir çizgi ufuk
Yedi renkli gözdür insan dediğin,
Yedi deniz, yedi dağ, dip ve doruk
Ortasında sözdür, insan dediğin.
……….Açılır çenesi, uzanır dili
…………Bir dil ki; yumruk kadar yüreğin kandili
…………..Kendi yanar, yandıkça yakar…
…………….Olgun başaklarca eğilmez başı
………………Tepesine lapa lapa düşer
………………..Yağar da yağar
………………….Kar…
Ilıca kar suyu, damarında kan
Baş parmak ucunda efsunkâr cihan
Süslü kaftanların bakma süsüne;
Kabuk değil, özdür insan dediğin.
……….Kabuk ne ki, kırılır; düşünce gider süsü?
…………Beşerin bin çilesi, canın içinde özü…
…………..Kanadıkça kanatır; yaralı için közü!
…………….Hem otar hem sağaltır, özün darası erdem
………………Suyu içtiğin gözü
………………..Görünmeyene
………………….Merhem…
Bir yasak elmanın tadındadır zan
Akıllı yüreğin kabındaki can
Kökleri hava, dalında mürmer
Okunmamış cüz’dür, insan dediğin.
……….Açılan sayfada görünür suret
…………Sureti bezeyen kemik ile et
…………..Kemiğin içinde iliğe hürmet
…………….Karanlığa doğan ışık hüzmesi
………………Bengi su akıtır çeşmesi rahmet
…………………Diyerek erdiğin sır
……………………Bu değil mi?
Varırsan menzile, arşa yedi kat
Görünen sureti, sırda hakikat
Mülkün sahibine kâinat ayna;
Aynada ki yüzdür, insan dediğin.
……….Yetmiş iki millet görünen orda
…………Kimi kârun gibi, kimi de zârda
…………..Kimi iblis kimi Cebrail melek
…………….Türlü don içinde gezinir felek
………………Kimi mürşit kimi münkir, nedâmet
………………..Hırkasını giyen değil mi
………………….İnsan...?
Bir nefesle doğan güne merhaba
Daha emeklerken vedâ sahaba
Koşarken göremez, karanlık her yan
Geceyle gündüzdür, insan dediğin.
……….Çınar olsa ne yazar! Kırılır, düşer, bezer,,
…………Duyulur zelzelesi, yele gider selesi..
…………..Yıkılası dağlar hey! Bu seste neyin nesi?
…………….Ezel- ebed âdemin, canda pişen kafesi..
………………Aramazsan zahiri, görürsün düzde özü
…………………Mânâdan anlayana;
……………………Kısasa kısas sözü..
Refika Doğan
************************************************************************
Kimden: MustafaCeylan/GÜLCE-Yeni Edebi Akım (Bay, 56)
Kime: Grup: Yeni Edebi Akim =Gülce
Tarih: 28.9.2008 04:45 (GMT +2:00)
Konu: Yn: Yn: [yeni-edebi-akim..] Yanıp Dayanacağım (ÜÇGEN-Yeni Nazım Önerisi)
İte Osman ÖCAL;
iŞTE gülce üçgen NAZIM TÜRÜNÜN MUHTEŞEM örneği.
offfffffffffffffffffffffff....!
Bedri Rahmi EYÜBOĞLU rahmetli KARADUTUM -ÇATALKARAM-ÇİNGENEM demiş ya, işte GERÇEK şair böyle ustasını yakalayabilendir.
Şiirin ikinci üçgeni HARİKALAR HARİKASI....
TEBRİKLERRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRR
************************************************************************
Kimden: osman7159 osman öcal (Bay, 49)
Kime: Grup: Yeni Edebi Akim =Gülce
Tarih: 28.9.2008 04:54 (GMT +2:00)
Konu: Yn: Yn: Yn: [yeni-edebi-akim..] Yanıp Dayanacağım (ÜÇGEN-Yeni Nazım Önerisi)
BEĞENDİĞİNİZE SEVİNDİM ÜSDAT. O KADAR UZUN OLMUŞ Kİ MESAJ SAYFAYI ALABİLDİĞİNE UZATMIŞ.SAOLUN VAR OLUN.
************************************************************************
Kimden: Refika Doğan/Yeni Edebi Akım/Gülce (Bayan, 50)
Kime: Grup: Yeni Edebi Akim =Gülce
Tarih: 28.9.2008 05:06 (GMT +2:00)
Konu: Yn: Yanıp Dayanacağım (ÜÇGEN-Yeni Nazım Önerisi)
Offffffffffffffffff...! Çok özür dilerim grubumdan, dostlarımdan, canlarımdan ve de Osman ÖCAL beyden! Böylesine bir nida ile yanıt verdiğim için...İlk kez burada, genel paylaşıma açık bir grup üzerinden bu derece özel ve içten bir beğeni dile getirdim! Nasıl olduğunu bilemiyorum..! Bir yürek böyle sevebilir mi sahi? Evet, sevgi, sevda, aşk bu...Ama..Ama öyle kirletilmişken, öylesine örselenmişken sevgiler, hâlâ..Hâlâ yüreğiyle sevenler olabiliyormuş ya..!
Edebi çerçeve içerisinde dil' e, edebe, sevdaya, sevgiliye ve..YÜREĞİNE saygısını olağanüstü bir içtenlik ve estetizmle yazıya döküp okurla paylaşabilen o güzel yüreği..O güzel kardeşimizi ben de yüreğinden öpüyorum; yüreğine saygısı olan bir can olarak.. Teşekkürler güzel dost..Teşekkürler sevgili kardeşim; Osman ÖCAL! Grubum adına, Edebi paylaşım adına, yüreğim ve sevgi adına onur duydum sizinle..Hep de duyacağım! Dostça, dostlukla ve hep sevgiyle kalın, değerli dost..Refika Doğan
************************************************************************
Kimden: osman7159 osman öcal (Bay, 49)
Kime: Grup: Yeni Edebi Akim =Gülce
Tarih: 28.9.2008 05:10 (GMT +2:00)
Konu: Yn: [yeni-edebi-akim..] Yn: Yanıp Dayanacağım (ÜÇGEN-Yeni Nazım Önerisi)
ALLAH RAZI OLSUN EFENDİM.BEĞENİNİZE SEVİNDİM. SEVDALAR İNSAN İÇİNDİR.YETERKİ ÖLDÜRMEYELİM.SELAM VE DUA İLE.
************************************************************************
Kimden: Refika Doğan/Yeni Edebi Akım/Gülce (Bayan, 50)
Kime: Grup: Yeni Edebi Akim =Gülce
Tarih: 28.9.2008 05:21 (GMT +2:00)
Konu: Hoşgeldiniz; saygıdeğer Dost; Selamet Hatun/ Afet KIRAT Hanım...
Merhaba saygıdeğer dost, Selamet Hatun/ Afet KIRAT hanımefendi., Grubumuza gelişiniz inanın çok mutlandırdı, onur verdi. Katkınızla,özgür ve özgün kaleminizle Yebi Edebi Akım= Gülce' miz daha da güçlenecek, inanıyorum. Teşekkür ederek; hoşgeldiniz diyor, sevecen dost selâmlarımla erinç ve mutlu kalınız... Refika Doğan
************************************************************************
Kimden: osman7159 osman öcal (Bay, 49)
Kime: Grup: Yeni Edebi Akim =Gülce
Tarih: 28.9.2008 05:26 (GMT +2:00)
Konu: Yn: [yeni-edebi-akim..] Hoşgeldiniz; saygıdeğer Dost; Selamet Hatun/ Afet KIRAT Hanım...
mersinin güzide şairlerinden değerli ablam afet kırat hanımefendi, hoş geldiniz.
************************************************************************
Kimden: selamet hatun-Afet Kırat (Bayan, 53)
Kime: Grup: Yeni Edebi Akim =Gülce
Tarih: 28.9.2008 08:04 (GMT +2:00)
Konu: Yn: [yeni-edebi-akim..] Hoşgeldiniz; saygıdeğer Dost; Selamet Hatun/ Afet KIRAT Hanım...
Teşekkür ediyorum Sayın Doğan. Aranızda olmak bana da gurur verir. Birlikte yapacak çok işimiz olduğuna eminim. İnşaalah başarırız. Sevgiler, selamlar.
************************************************************************
Kimden: selamet hatun-Afet Kırat (Bayan, 53)
Kime: Grup: Yeni Edebi Akim =Gülce
Tarih: 28.9.2008 08:06 (GMT +2:00)
Konu: SELAMETLE KALIN
Merhaba arkadaşlar, değişik şiir seçeneklerinizin örneklerini inceliyorum. Bilinen bir teknikte yazmak kolaydır, en iyilerinden birisini yazmak çok zordur buna inanırım. Ama yeni bir tarz bulmak, insanların beğenmesini sağlamak, kabul ettirmek çok daha zordur. Bu sebepten dolayı her birinizi yürekten kutlarım.
Zaman zaman ben de denedim bunlara benzer şeyler, ama beğenilmez korkusuyla paylaşamadım. Aynen altta görülen örnek gibi. İlk denememdi, daha önce başkası yapmış mıydı bilmiyorum. Mısraların başında ve sonunda cinas yaptım, tabi ki bu kadar cinasla düzgün bir şiir çıkartmak zor olduğu için de beyitler halinde yazdım. Bir bakıma “YİĞİTÇE” dediğiniz türe benzese de konu ve şekil açısından farklı. Paylaşmak ve görüşlerinizi almak istedim. Hepinize yolunuzda başarılar dilerim. Selametle kalın.
Kırma Ne Olur
Fırtına mı yakmıştı, gözünden hüzün damlar
Sırtına mı yüklenmiş buluttan düşen gamlar?
Sesin duyulmasa da el sallarsın uzaktan
Kesin kahroldum artık kurtulamam tuzaktan.
Çağlar geçse üstünden tükenmez bende aşkın
Çağlar içimdeki gam çağlayan kadar taşkın.
“Ferim sensin” demiştim düzen kurdum kuralı
Neferim sensin bil ki budur aşkın kuralı.
Dağlar beni özlemin hicran mı benim payım
Dağlar oldu mekânım daha neler yapayım?
“Onsuz da geçer günler, vuslat yakındır” derdim
Sonsuza hapsedildim bitmedi arttı derdim.
Doğan güneşim sendin yüreğimden kanadım
Boğan sensizlikteyim kırık kolum kanadım.
Kırıp tüm zincirleri kuşatıp atlarını
Haykırıp “Geldim! ” diye kaldır kanatlarını.
Sal artık coşkun suya hırs ve kin sandalını
Al yeni baştan yeşert kırmaz insan dalını.
Afet Kırat
************************************************************************
Kimden: MustafaCeylan/GÜLCE-Yeni Edebi Akım (Bay, 56)
Kime: Grup: Yeni Edebi Akim =Gülce
Tarih: 28.9.2008 08:54 (GMT +2:00)
Konu: HOŞ GELDİNİZ-(HALİDE NUSRET ZORLUTUNA ve BEN)
HALİDE NUSRET ZORLUTUNA ve BEN
Seneler öncesini, aklımın makina dairesindeki fluleşmiş anılarımdan bir filim şeridi gibi çıkarıp yaşamaktayım bugünlerde.
Başkent Ankara'nın 1970 sonrası soğuk kış sabahlarının öğleye doğru ılımanlaşan devrilişinde, her hafta sonu, bir başka adresteki şiir etkinliğine koşar dururdum. Yavuz Bülent Bakiler, Ayhan İnal gibi hocalar, bizden birkaç yaş öndeydiler. Onlar arada köprüydü. Biz en küçükleriydik. Üstadlarımızla bizim aramızdaki nesil onlar. Üstadlar kimler mi? Arif Nihat Asya, Halide Nusret Zorlutuna, Mehmet Çakırtaş, Ahmet Tufan Şentürk, Halil Soyuer, Mehmet Çınarlı, Feyzi Halıcı, Güzide Taranoğlu, Enver Tunçalp, vb..
Genç oluşumuz sebebiyle ben, sami Ateş, Zafer Tunçalp,Çetin Selahattin Demircan, Necdet Bluz, İsmail Kara, Ender Yoldar vb arkadaşlarımız, hepimiz ustalarımız ile sohbet etmeye bayılırdık ve toplantı öncesinde ya da sonrasında her birimiz bir ustanın koluna girer onunla evlerine gidene kadar yoldaş olurduk.
O yıllarda murat arabalar çıkalı bir kaç yıl olmuştu. Babamdan bizim murat'ın anahtarını kaptığım gibi soluğu Başkent'in edebiyat matinelerinin yapıldığı salonlarda alırdım.
Hisar-Varlık Dergilerinin amansız çekişmesi vardı. Ben, Hisarcılar içindeydim. Varlık ekibinden de tanıdıklarım, sohbetlerinden feyz aldığım ustalarım da vardı. Ancak, daha çok Hisar ekolü ruhumu okşardı.
Bazen Bahçelievler' de Emek'de şimdiki Kazakistan Caddesinde Güzide Taranoğlu annemin evinde ustalar için özel günler düzenlenirdi. 1976' da Gülpınar Dergisi yayın hayatına 'merhaba' demişti. Büyük bir aşk ve heyecanla Gülpınar'ın sayfaları, hem bizim gibi gençlere açılmış; hem ustalardan, hem de bizlerden eserler yayınlanıyordu.
Arabam olduğu için Halide Nusret Zorlutuna, Arif Nihat Asya ve Ahmet Tufan Şentürk'ü evlerinden alıp toplantıya getirmek, toplantı bittikten sonra da evlerine ulaştırmak benim görevimdi. Bu görevi yaparken aldığım hazzı, daha, bugüne kadar çoğu mutlu olduğum olaydan almamışımdır. Yolculuğumuz sırasında, üstadların sohbetlerini can kulağıyla dinlerdim. Arabadan indiklerinde kollarına girer, sohbet ede ede evlerinin kapısına kadar götürürdüm. En sona kalan o gün kim ise, o üstadım beni illa çay içmeye çağırır, sohbete bir kaç saat daha devam ederdik.
O yıllarda Halide Nusret Zorlutuna annemi daha yakından tanıma imkânına kavuştum. Tabii ki bu arada muhterem kızları, ünlü romancımız(Azap Toprakları-Aktopraklar gibi romanların yazarı) Emine IŞINSU' yu da tanımış oldum.
Annelerin annesi Halide Nusret Zorlutuna, bana 'fırtına' adını takmıştı. Fırtınalığım genç, dinamik ve hareketli olmamdan kaynaklanıyordu galiba. Bir Cumartesi günüydü, Halide Nusret anamı evine götürürken sordum:
_'Annem, bana fırtına' diyorsunuz, bu benim çok hoşuma gidiyor. Sağolun.'
-'Fırtına, elbette fırtınasın. Şiir okurken kürsüde kartallaşmanı görüyorum oğul.O ne güzel heyecandır sende ki. Dilerim daim olsun, hiç bitmesin.'
-'Çok sağolun annem, sizin takdirinizi kazanmak benim için gururdur' dedim
Daha bir kaç cümle edecektim ki,(zaten korkarak konuşuyordum. Ustaların yanında ulu orta ve boş konuşmamızın imkânı yoktu...) ,
-'Fırtına, geçenlerde şiirimizin durumunu sormuştun değil mi? O günden beri sorunu ve seni düşünürüm. Şiirimizin geleceği sizlerin elinde. Sizler bu kutlu bayrağı dalgalandıracaksınız. Görev sizin. Sizlerin başarılı olacağınıza inanıyorum. Hep yeni olun, yeniyi, daha ileriyi düşünün, Ancak, geldiğiniz yer ve noktaları asla unutmadan daima ileriye adım atacaksınız. Ne varsa genç nesilde var. Umut sizde, şiir bayrağını biz güvenle teslim ettik sizlere. Göreyim bizim emanetimizi koruyasınız, ona sahip çıkasınız ve insanlarımızın gönül kalelerinde dalgalandırasınız.'
Dedi.
İşte bu konuşmayı, bu sözleri asla unutmadım. Şiire bakışım, aşk ile sarılışım, şiirsiz nefes alamayışımın sebebi, Halide Nusret annemin bu sözleridir....
**
Türk Şiir Tarihinde yenileşme Hareketleri içerisinde bayan şairlerimizin çok çok önemli yeri bulunmaktadır.! . 'Cihan savaşı yıllarından sonra Şükufe Nihal Başar ve Halide Nusret Zorlutuna' bayan şairler arasında nazarı dikkati celbedenler arasındadır.'(*) Ancak, onlardan da evvel yenileşme hareketlerinin içinde bazı bayan şairler var ki onları anmadan geçmek olmaz. Tanzimat sonrasında meydana gelen gelişmeler, basın-matbuanın hızla ilerlemesi, toplumla-halkla şairin-yazarın buluşması olayında, o dönemin muaharrirleri bir gerçekle yüzyüze geldiler. Baktılar ki, toplumun yarısı bayan. 'Bu böyle olmaz' diyerek, bazıları bayan isimlerini 'mahlas' alarak gazetelerde köşe yazıları yazmaya başladılar.
'Tanzimatın ilk yıllarında Leyla Hanım(Ölümü 1848) ,Şeref Hanım(Ölümü 1848) gibi'(**) matbuda DİVAN yayınlayacak kadar cesur ve yenilikçi bayan şairlerimiz vardı. Yenileşmenin yılmaz savunucuları da Osman Paşa'nın kızı Nigâr(Ölümü 1916) , Makbule Leman(Ölümü 1898) , Yaşar Nezihe hanımlardı.
(*) (*) ÖZÖN, Mustafa Nihat, a.g.e, syf:60)
**
Lise yıllarında Edebiyat-Türkçe derslerimizde daha çok 'Yardımcı Ders Kitapları' ile çalışmalarımıza takviye yapma ve kütüphanede araştırma yapma alışkanlığımız vardı. O yıllarda, 'Örneklerle Kompozisyon', 'Engüzel Roman özetleri' vb kitapların yazarı olan Sabahat EMİR'i hep merak etmiştim.
1978 yılıydı, rahmetli Sami Ateş, Ankara' dan İstanbul Beylerbeyi'ne taşınmıştı. Onun sayesinde İstanbul ile temaslara başladık.O yıldan sonra, her ay Pera Palas, Kumburgaz vb yerlerde yapılan şiir toplantılarına Ankara' dan trenle, otobüsle gider olmuştuk.
Bir toplantıda Sabahat Emir'le tanışmak nasip oldu. Yanında bir de ablası vardı, adını şimdi hatırlayamadım, ancak, Sabahat Emir'den hiç ayrılmayan, yapışık, ikiziydi sanki. Hoş sohbet, güler yüzlü, aydınlık yüzlerine içlerinin ışıltısı yansımıştı. Tanışmamızla abla kardeş olmuştuk. Sımsıcak sarmışlar, beni gene 'fırtınalığım' sebebiyle de çok sevmişlerdi. Beşiktaş' ta Levent'ti galiba-Levent'ten aşağı doğru inişte- dik bir yokuşun-ana caddenin kenarında bir apartmanın 4 veya 5. katında oturuyorlardı.
Benim murat 124, İstanbul caddelerini ezbere bilir olmuştu gayri.
Her ay, mutlaka Ahmet Kabaklı hocamıza, Türkiye Dergisine ve İbrahim Minnetoğlu hocamıza uğramadan Ankara' ya dönmezdim.
Sabahat Emir ve ablasını evlerine bırakır, sonra Anadolu yakasına geçer, Beylerbeyi'ne rahmetli Sami Ateş'i bırakır, sabaha kadar direksiyon sallar, sabah-öğleye doğru Ankara' ya vasıl olurdum.
Sanki kilometreler ve zaman oyuncağım olmuştu.
Sabahat Emir'in ablası Ankara_Elmadağ doğumlu olduğumu öğrenince üstüme üstüme gelmeye benimle Elmadağ yöresinden sohbetler yapmaya başlamıştı. Bir keresinde;
-'Sizin oraların otunu yiyen davarların eti çok leziz olur, ben biliyorum' diye söze girdi, uzattıkça uzattı. Serde 'fırtınalık' var ya, dedim ki;
-'Tamam şimdi yola çıkıyorum, yarın akşam size, sizin o bahsettiğiniz Yukarı Kamışlı Köyü' nden bir kuzuyu alıp getireceğim' dedim.
-'İmkânsız, öyle şey mi olur? Nasıl olacak? ' demez mi.
-'Bekleyin o zaman' deyip, çıktım Beşiktaş yokuşundaki evlerinden. Gece sanırım 22.00 sıralarıydı. Sami Ateş'i Beylerbeyi'ne bırakıp, ver elini Ankara... Bastım bizim Hacı Murat'ın gaz pedalına. Sabah Elmadağ' da idim. Doğruca Yukarı Kamışlı Köyü' ne vardım.
Benim has adamım Muhtar Süleyman vardı. Çaldım kapısını. Anlattım durumu.
Muhtar Süleyman, 13 Köyümüzün en genç muhtarıydı.
Önce kocaman bir tas ayran ikram etti bana.
-'Emrin olur. Derhal bir kuzuyu atıyoruz arabaya, ben de geliyorum seninle, gidiyoruz İstanbul'a..' demezmi. Ekledi;
-'İstanbul' da benim asker arkadaşım var onu da görür geliriz'
Attık kuzuyu arabanın bagajına, akşam 21.30 ' da Sabahat Emir yazarımızın Beşiktaş yokuşundaki evinin kapısının zilini çaldık. Kucağımda kuzu. Yanımda muhtar Süleyman...
Kapıyı açan Sabahat Emir:
-'Olamaz. Sen çılgın fıtınasınnnnn! ! ! ' diye bağırıyordu...
**
Evet;
Anıların yağmurunda ıslanmaya başladım dostlarım...
İnşallah bu anılar ve araştırmalarımızı sizlere aktararak sıkmıyorumdur....
**
Dedikten sonra;
Kıymetli şairimiz, can kardeşim Afet KIRAT'a HOŞ GELDİNİZ, SAFALAR GETİRDİNİZ diyorum...
************************************************************************
Kimden: MustafaCeylan/GÜLCE-Yeni Edebi Akım (Bay, 56)
Kime: Grup: Yeni Edebi Akim =Gülce
Tarih: 28.9.2008 09:20 (GMT +2:00)
Konu: Halide Nusret Zorlutuna -yIL:1976-TÖRE DERGİSİ-(Mehmet ÇINARLI)
Halide Nusret Zorlutuna
-----
Halide Nusret adını ilk defa Konya Lisesi'nin orta kısmına yatılı öğrenci yazıldığım yıllarda duydum (1937 -1940) . Şiire meraklı olduğumu öğrenen, büyük sınıflardaki ağabeylerimiz, bana - ballandıra ballandıra-iki şair arasında çıkan bir kavgayı anlatmışlardı. Halide Nusret adında bir hanım şair, erkeklere çatan bir şiir yazmış, Faruk Nafiz de ona gereken cevabı vermiş. Hailde Nusret'e ve Faruk Nafiz'e ait olduğu söylenen manzumeler defterden deftere aktarılarak büyük bir hızla yayılıyordu. Bu manzumeleri ben de defterime not etmekte gecikmedim.
Karşı cinsi suçlayan, yerle bir eden her iki manzume de, ağır bir dille yazılmıştı. Yatılı bir erkek mektebinin öğrencileri olan arkadaşlarım ve ağabeylerim, Halide Nusret'e ait olduğu söylenen manzumeyi okurken öfkeden kuduruyor, Faruk Nafiz'in ona verdiği ileri sürülen cevaba gelince son derece keyifleniyorlardı.
İş bununla kalmadı: Fırsatı ganimet bilen bir sürü şiir heveslisi, Halide Nusret'e cevap yazıp, erkekleri yiğitçe savunmak ve bu yolla ucuz bir şöhrete ulaşmak hevesine kapıldılar. Şimdi, o yıllarda tuttuğum şiir defteri elim de olsa, bu kahramanların adlarını verebilirdim. Ama yazdıklarını istesem de yaymlayamam. Çünkü kadınlarla erkekler arasındaki manzum kavga düpedüz küfür ve hakarete dönüşmüştü.
Bize gelen şaheserlere (!) göre, hırsını alamayıp, kavgayı sürdürüp duran erkeklerdi. Acaba kız okullarına da kadınların cevabları mı gönderiliyordu? Bilmiyorum.
İşin aslına gelince... Bunu Halide Nusret'in kendisinden dinleyelim. 'Bir Devrin Romanı' adiyle Hürriyet Gazetesi'nde tefrika edilen hatıralarında Zorlutuna, Erenköy Kız Lisesi'nde öğrenci iken, Faruk Nafiz'in Musaffa ve Zübeyde adındaki iki halakızı ile arkadaş olduklarını söyledikten sonra, şöyle diyor: 'Musaffa ile Zübeyde dayılarının oğlu Faruk Nafiz'in şiirleriyle mağrurdular. Bir yandan da ona 'Bizim sınıfta bir şaire yetişiyor' diye öğünmüşler.. O da 'Kadınlar ellerinin hamuruyla bu işlere karışmasalar iyi ederler! ' gibi sözler etmiş, onları kızdırmış, sonra da bu dediklerini Musaffa'nın sarı yapraklı müsvedde defterine yazarak bana göndermiş. Teneffüste üçümüz baş başa verip bu alaylı, küçümseyen yazıları tekrar tekrar okuduk. Sinirlendik. O zamanlar, kadın - erkek eşitliği davasının başlangıç seneleri; bu konuda tartışmak modası almış yürümüş.. Biz durur muyuz, hemen bir güzel cevap hazırladık; oturup Musaffa'nın defterine itina ile yazdım bu yazıyı; arkadaşlarım sevinçle alıp Faruk Nafiz'e götürdüler.'
İşte kavganın esası bu. Erkekleri hicveden o şiiri kendisi yazmadığı gibi, kadınlara hakaret eden mısralarım da Faruk Nafiz'e ait olmasına ihtimal vermediğini, Zorlutuna birçok defa, yazı ile sözle açıklamıştır. Ama yukarıda sözü gecen hatıralarında anlattığı sarı defterli kavgadan dolayı Faruk Nafiz'le aralarına uzun süren bir soğukluk girdiğini aynı hatıralardan öğreniyoruz: 'Daha sonraki seneler, Celâl Sahir, Halit Fahri, Orhan Seyfi... Nazım Hikmet gibi birçok şairlerle tanışmış olduğum halde, Faruk Nafiz'le selâmlaşmazdık bile... Aramızda sanki bir düşmanlık vardı.'
Halide Nusret'in erkeklere hitaben kendi ağzından uydurulduğunu söylediği manzume, o tarihlerde O'nun bütün şiirlerinden daha fazla bir yayıl ma ve okunma gücü kazanmıştır. Buna, şairin kendisi de, şaşıp kaldığını söyler.
Ben, Halide Nusret'e şöhretin kapılarını açan ve bütün şiir severlerin gönüllerinde yer eden, 'Git Bahar' şiirini bile, senelerce sonra, ancak lise sıralarına geldiğim zaman görüp okumak fırsatını bulabildim. Çekil, bu gölgeli yolda gezinme, Bahar, bakışların yine pek sarhoş! Yanılıp gönlüme misafir inme, Kapısı kilitli, mihrabı bomboş, Mabeddir orası, meyhane değil.
Git bahar, git bahar., uzaklarda gü1, Denize renginden bırak hediye. Ufuklarda gezin, semaya süzül, Kalbime sokulma 'peymane' diye, Gördüklerin kandil.. Peymane değil! 'Git Bahar' şiiri 1919 yılında yazılmıştır. Birinci Cihan Savaşı'nın verdiği acılar, üzüntüler, yokluklar ve çaresizlikler üstüne bir de Mondros mütarekenamesinin utanç verici ağırlığının çöktüğü; İstanbul'un düşman işgaline uğradığı, zulmün, işkencenin sınırı olmadığı yıl...
'1919 yılının baharı işte böyle bir İstanbul'a bütün güzelliği, bütün haşmeti ve çılgın neşesiyle çıkıp gelmişti. Ona: 'Safa geldin, sofalar getirdin! ' demeye imkân var mıydı? O harikulâde güzel renkler, gölgeler, kokular, ışıklar, deli bir neşeyle cıvıldaşan kuşlar beni boğuyorlardı sanki. Ben de elimde olsa baharı boğacaktım. Ama elimde değildi, onu sadece kovuyordum.'
Böyle diyor, Halide Nusret. Fakat biz ilk gençlik yıllarımızda 'Git Bahar' şiirini okurken, böyle şeyleri aklımıza bile getirmiyor, Şair'e bu şiiri olsa olsa bir aşk küskünlüğünün yazdırdığını sanıyorduk. Şiirin, üzerine basa basa tekrarladığımız kıt'ası da şu idi:
Ziyalar, kokular, sesler, çiçekler..
Ömrünün her günü bir başka düğün!
Bülbüller koynunda aşkı çiçekler..
Güller dökülürler göğsüne bütün,
Gerçekten güzelsin, efsane değil.
Biz, çok şükür, barış yıllarında doğmuş büyümüştük. Devletimizin katılmadığı İkinci Dünya Savaşı, zaman zaman yüreğimizi ağzımıza getirmiş, ekmeği az miktarda vesikayla yememize, şekere uzaktan bakmamıza sebep olmuşsa da, bize annelerimizin, babalarımızın çektiği cinsten dayanılmaz acılar getirmemişti.
O zamanlar esen havaya göre, en büyük üzüntünün erkek - kadın ilişkilerinden doğduğunu sanır, Çalıkuşu Feride'ye ihanet edip onu diyar diyar dolaştıran Kâmuran'a içerler, aşk yüzünden canına kıyan Graziella'ya gözyaşı döker, Verter'le ah ederdik.
'Git bahar' şiiriyle şöhrete erer Halide Nusret, git dediği baharın peşini de kolay kolay bırakmaz. Aynı mısra düzeni ve kafiyelerle 1939 yılında 'Gel, Bahar! ', 1949 yılında da 'Bahar Geldi' şiirini yazar.
'Gel Bahar! ' da şöyle diyor:
Ben mi çıldırmışım, sen mî delirdin?
Yalvaran sesimden bu kaçış neye?
Git dediğim zaman koşar gelirdin,
Gel şimdi de inan bu efsaneye!
Şimdi günler birer peymanedir gel!
Şairimize, kovduğu baharı, yıllar sonra, yalvararak geri çağırtan, her halde, o sırada oturmakta olduğu Kars ilimizin uzun süren kışı ve şöhretli soğuğu değildir. Her ne kadar şiir:
Gel bahar, erit bu yolun karını
diye başlıyorsa da, ondan hemen sonra:
Geçen seneleri anmayalım hiç.
diyerek, bize sırrının kapısını aralıyor ve:
Şimdi günler birer peymanedir, gel!
mısraıyla asıl yazılış sebebini açığa vuruyor. Üstadımız artık üzüntülü yılları geride bırakmış, mutlu bir aile yuvasında, huzur içinde yaşamaktadır. Baharı çağırmaz da ne yapar?
1949 yılında yazdığı üçüncü bahar şiiri, 1951 yılında Hisar dergisinde yayınlanmış. Bu şiirde bir yandan geçmiş güzel yılların geri gelmeyeceğine hayıflanış, öte yandan Tanrı'ya yöneliş var:
Yıllardır kaybettim o tatlı sesi,
Bir türlü içimde ötmez o bülbül,
Bir ömre bedeldi bir tek nağmesi,
Hem ötmez, hem içten gitmez o bülbül
Kalbim sükûtuna kâşane oldu.
............
Hasret dedikleri zorlu ateştir:
Bekledim, bağrımı dağladı gül gül.
Artık gelse de bir, gelmese de bir
Dermanı yanmada, bulan bu gönül'
Vahdet şarabına meyhane oldu.
'Bahar Geldi' şiiri 1951 yılında yayımlandığına göre, demek ki. Halide Nusret, Hisar'ın çıkışının daha ikinci yılında, derginin yazı ailesine katılmış.
O tarihte oturduğu ev de dergi idarehanesine pek yakındı. Hisar, benim oturduğum, Öncebeci, Bahadırlar Sokak'tan yönetilir, Zorlutuna'lar da Hukuk Fakültesi'nin yanından yukarı çıkan Erdem sokakta otururlar. İşime gidip gelmek için, her gün birinin önünden geçerdim. Böyle olduğu halde, bir kere bile ziyaretlerine gittiğimi hatırlamıyorum. Sanırım, benden yaşça da, şöhretçe de çok ilerde bulunan bir hanımla sert bir paşa olduğunu işittiğim eşini ziyaret edersem, çok resmi disiplinli bir hava içine girip sıkılacağımdan korkuyordum.
Üstad'la umumî yerler ve toplantılar dışında, ailece görüşmemiz ve O'nun iftihar ettiğim dostluğunu kazanabilmem, ancak bu çeşit korkuları attıktan sonra mümkün olabilmiştir. Yakından tanıyınca, Halide Nusret'in ne kadar samimî, nazik ve alçakgönüllü bir hanımefendi olduğunu anlamakta gecikmedim. Sanatçı heyecanını ve amatör ruhunu da -yılların geçmesine rağmen- aynen muhafaza ettiğine hayretle şahit oldum.
Halide Nusret, 70 yaşını geçtiği halde şiir yazmaya devam eden nadir şairlerimizden biridir. Hisar'a her şiir gönderişinde, beğenip beğenmediğimi merak eder ve heyecanla sorar. Yeni çıkan yazı ve şiirlerimizi, kendisi okuyamazsa, mutlaka birisine okutur, takdirlerini, tenkitlerini günü gününe bize ulaştırır. Bizden daha genç, daha yeni şairleri de oldukça yakından izlediğini biliyorum.
Bize son yolladığı ve Hisar'ın Nisan 1976 sayısında yayınladığımız 'Yüzükoyun' başlıklı şiiri üzerinde özellikle durmuş, bu şiiri dikkatle okuyup, kanaatimi açıkça söylememi ısrarla istemişti. Şiiri, istediği gibi, dikkatle okudum, fakat neden bahsettiğini pek iyi anlayamadım.
Yalandı söylediklerin, Yüzde yüz yalandı, biliyorum.
diye başlayan şiirin:
Ya inansaydım, sevgilim,
Düşünsene bir, Ya inanıverseydim sana?
mısraları özellikle beni şaşırtıyordu. Acaba, bu sevgili kim olabilirdi? Bu bir erkekse, şiir, Üstad'ın yaşına ve başına uymazdı; 'Sevgili' den kastedilen Tanrı ise 'Yalandı söylediklerin' 'Ya inanıverseydim sana' mısraları ne oluyordu? Şiiri, o sırada dergiye gelen Yavuz Bülent Bâkiler'e gösterdim. O da işin içinden çıkamadı. Sonunda Üstad'a azıcık takılmaya karar verdik. Telefonu açtım:
- Şiirinizi okudum Üstad'ım,
- Beğendin mi?
- Beğendim, fakat ne demek istediğinizi pek iyi anlayamadım. Düşündüm, taşındım, sizin yeni bir aşka tutulduğunuza ve bu şiiri o sebeple yazdığınıza karar verdim. Yavuz Bülent de bu kanaatıma iştirak etti.
- Hay aklınızla bin yaşayın. Demek bu yaşta ha?
- Aşkın yaşı olmaz.
- Ayol, ben gençliğimde bile, sizin anladığınız manada bir aşk şiiri yazmadım.
Bunları söylerken, azıcık da öfkelenmiş olduğunu hissettim. Telefonu kapattıktan biraz sonra, bu sefer kendisi açtı:
- Durumu sana açıklamaya karar verdim...
Sesi kederli ve heyecanlı idi. Şiirde anlatılan olaya çok önem verdiği belliydi. Öyle bir ruh hali içindeyken kendisine takılmak istemekle baltayı taşa vurduğumu anladım.
Bana üstü kapalı anlattığına göre, yakınlarından birisi, o günlerde, kendisine çok kötü bir itirafta bulunmuş. İtirafın ne olduğunu söylemedi. Fakat üzerinde korkunç bir tesir uyandırdığı açıkça anlaşılıyordu. Bu itirafa inanmıyor, inanırsa yaşayamayacağını söylüyordu:
Ya inanıverseydim sana?
Hepten yıkılıp çökerdim; yerle bir.
Yok, hayır 'yerle bir' nedir?
Uçurumlar boyunca, yerin dibinde
Ve...
Yüzükoyun!
Şiirin, bizim yaptığımız gibi, yanlış tefsir edilmemesi (!) için,
Ya inansaydım, sevgilim, '
mısraını, Ya inansaydım, yavrucuğum,
olarak değiştirmeyi uygun buldu ve şiiri o şekilde yaymadık. Son mısralardaki trajik ifadeye rağmen, konunun bu kadar ciddi ve önemli olduğunu hiç düşünmemiştim.
Halide Nusret'in 50. sanat yılı dolayısıyla yayınlanan 'Ellerim Bomboş' adlı kitabına bakıyorum. Üstad'ın 50 yıl boyunca yazdığı şiirlerden seçmeleri içine alan bu kitapta karşı cinse duyulan aşkla ilgili bir parçaya rastlamak hemen hemen imkânsız gibi.
Kitabın, 'Aşk imiş her ne var âlemde' başlığını taşıyan bölümünde de Şair'in Tanrı'ya, yurda, annesine, çocuklarına, torunlarına duyduğu sevgiyi dile getirilmiş. 'Aziz Eşime' başlığını koyduğu şiirde bile bir erkek değil, bir ırmak var: Tuna. Belki, bu dediklerimden 'Hayali Cihan Değer' ve 'Hatıran' başlıklı şiirleri istisna edebilirim. Onlarda da, sadece, maddî olmaktan çok uzak bir sevginin anıları ve belirsiz izleri görünüyor.
Halide Nusret gibi duygulu bir Şair Hanım, ilk gençlik yıllarından itibaren kendisine âşık olan erkeklerin hepsine ilgisiz kalmış, onların sevgisine hiç karşılık vermemiş olabilir mi? 'Bir Devrin Romanı' nda bu sorunun cevabını arıyor, zaman zaman da buluyorum. 1924 yılının ilk günlerinde, Ankara'ya öğretmenlik için başvurduğunu anlatırken, o zaman. İstanbul hariç Türkiye'nin her hangi bir yerinde görev yapmayı kabul ettiğini söylüyor ve İstanbul'u istemeyişinin sebebini şu cümlelerle açıklıyor: 'Güzel İstanbul'dan, evet, yangından kaçarcasına kaçmak istiyordum. Bundan bir kaç yıl önce geçirdiğim bir his tecrübesini o zaman epeyce mühimsemiş 'Aşk dedikleri şey acaba bu mudur? ' demiştim... Bugün yarım yüz yıl geriye bakarken de rahatça 'Evet aşk o idi! ' diyebiliyorum. Ama, ne garip, inandığım, yaşadığım o şeyin, o çok güzel ve çok kutsal şeyin bir tarifini yapamıyorum. Hiç bir zaman da yapamadım'.
Bu satırlarda. İstanbul'dan kaçıp, Anadolu'da çalışarak sevdiğini unutmak isteyen bir hoca hanımı (yeni bir Çalıkuşu Feride'yi) buluyoruz. Bu satırlar, Halide Nusret'te niçin ateşli bir aşk şiiri bulamadığımızı da açıklıyor.
'Onunla dokuz ay nişanlı kaldık, Onun güzel adını taşıyan altın halkanın parmağıma ilk geçtiği günkü o kanatlı sevinci ve onu parmağımdan âdeta sökercesine çıkardığım dakikadaki korkunç ve sefil acıyı hiç bir zaman unutamadım. Benim tam tersime anacığım onu hiç sevmemiş, sevememiş; o aileye bir türlü ısınamamıştı... Annemin onları reddetmek için, kendince pek kuvvetli sebepleri vardı.'
Bu son satırlar da samimi ve derin bir aşkın nasıl feda edildiğini anlatıyor. Görüyoruz ki, Halide Nusret'in sevdiği adam. Çalıkuşu Feride'nin Kâmuran'ı gibi hercailik etmemiş, fakat kendisinden zorla sökülüp alınmıştır. Annesinin kararına ve zevkine itaat etmekten başka bir şey düşünmeyen, kalbi parça parça olsada annesine karşı saadetini koruyamayan, iyi yetişmiş eski zaman kızlarının çok görüp işittiğimiz acıklı kaderleri de bu satırlarda yatmaktadır.
Karşı cinse duyulan aşkı, şiirlerine pek uğratmayan Halide Nusret, Tanrı'ya içini döktüğü; Yunus'a, Mevlâna'ya seslendiği zaman, son derece coşkundur:
Avcumuz boş, gönlümüz boş,bağrımız sadparedir,
Yolcudur, yollarda şaşkın, çırpınır, âvâredir;
Koyma gafletlerde Râbbim kulların biçâredir,
Ya İlâhi, rahmetinden kimseler dur olmasın.
--
Gecenin bir saatinde
Eşiğine varan bendim
Kuşlar yuvada, kurt inde,
Karanlığı yaran bendim!
.......
Seni buldum Şahım seni
Tut elinden Üftadeni!
Koma karanlıkta beni
Mevlâna! Aman efendim!
--
Yunus'um! Aşkınla dil oldu bülbül,
Cehennem ateşi kızı! kızıl gül.
Seni bu illerde bulalı gönül
Karaman diyarı apaydın bana!
Halide Nusret, her şeyden önce büyük bir vatanseverdir. 50. sanat yılı dolayısıyle yapılan törende şöyle demişti: 'Kalemimi 50 yıldan beri karınca kaderince milletimin hizmetinde, memleketimin hayrına kullanmağa çalıştım. Bunda ne dereceye kadar başarılı olduğumu bilemiyorum.
Ama, memleket zararına tek satır yazmamış olmanın inanç ve sevinci içerisindeyim.'
Q gün (17 Mayıs 1967) bu inancı hepimiz paylaşmıştık, bugün de paylaşıyoruz. Gerçekten, Halide Nusret memleket zararına tek satır yazmamış, her şeyi memleketin hayrına yapmaya çalışmıştır.
Şair'in ilk gençlik yıllarına ait hayal ve tasavvurlarında dahi, her genç kızın düşüncesinden ayrı, millî bir intikam duygusu ön plâna geçer. Yukarda sözünü ettiğim hatıralarında şöyle diyor: 'Anamın ailesi asker oluyordu, miralaylar, paşalar, hatta müşirler... Ve en önemlisi şehitler... Annemin babası gencecik bir yüzbaşı iken (93) de, bir Moskof kurşunu ile şehit düşmüştü. Zavallı anacığım, kundakta yetim kalmıştı. Subayla evlenmeyi kurduğum çocuk yaşlarımda-, parıl parıl apolet, şıkır şıkır kılıç kadar, şehit dedemin intikamını Moskof'tan alacak bir Türk zabitine eş olmak hevesi de yer alırdı.' Kader, bu 'Türk zabitini', Edirne'de öğretmenlik yaptığı yıllarda karşısına çıkarır. O zaman Kırklareli'ndeki süvari alayında binbaşı olan rahmetli Aziz Zorlutuna'yla evlenirler (9 Eylül 1926) .
Halide Nusret, Aziz Paşa'nın vefatına kadar, tam 45 yıl, mutlu olduğunu sandığım, bir evlilik hayatı sürmüştür. Eşiyle birlikte Anadolu'nun birçok yerlerini dolaşmış, çeşitli okullarda öğretmenlik yapmış, Türk çocuklarının kalplerine ve kafalarına ışık tutmuştur.
Öğretmenlikle ilgili hatıralarının toplandığı 'Benim Küçük Dostlarım' kitabı için, rahmetli Arif Nihat Asya şöyle der: Onu yalnız bir hatıra değil, aynı zamanda bir meslek kitabı olarak ilgililere tavsiye ederim... Bunun, okul klâsikleri arasına girmesi gereken bir kitap olduğu kanaatindeyim.'
Şairimizin, çocukluk hayatı sarsıcı olaylarla dopdoludur. Bir gazeteci ve hürriyet savaşçısı olan babası Avnullah Kâzımî önce istibdat idaresinin, daha sonra'-1908 yılında 'Fedekaran-ı Millet Cemiyeti' adı altında bir siyasi parti kurup muhalefete geçtiği için- sözde hürriyet idaresinin (İttihat ve Terakki'nin) hışmına uğrayıp, ömrünün büyük bir kısmını sürgünde ve zindanda geçirir. Bir süre, siyasetten çekilmeyi kabul edip, Kerkük'e mutasarrıf tayin edilir. Orada çok değerli hizmetler görür. 'Bir Devrin Romanı'nda, Halide Nusret'in Kerkük'e ve çocukluk yıllarına ait hatıraları canlı bir şekilde anlatılmaktadır.
Sevinci güller açmış, dertleri kor içimde,
Yurdumun dört bucağı sarmaşıyor içimde.
Diyen Şair'in, gezip dolaştığı yurt köşelerinden pek çok renk ve kokuyu şiirlerinde bulabilirsiniz. Bu şiirlerde, Urfa, Suruç Ovası, Birecik, Antep, Bingöl Yaylası, Erzurum, Sarısu, Karaman, Erciyaş, Sarıkamış ve şimdi yurdumuzun dışında kalan Kerkük geçit resmi yapar.
Mehmetçiğe seslenirken, yüreğini koparıp, yiğit askerlerimize uzattığını hissedersiniz.
Köyde düşünceli, cenklerde şensin.
Yerlerde, göklerde, kalpde esensin,
Bir baştan bir başa tarihim sensin!
Ah arslan Mehmedim! Arslan
Mehmedim.
Şairimizin vatan toprağıyla nasıl kaynaşıp, sarmaştığını şu mısralar anlatmaya yeter sanırım:
Allah azîm lûtfudur insanlara toprak
Ak ekmeği berrak suyu doğuran kara toprak.
Mevsimleri besler ve bezer onları bir bir
Can verdiğimiz uğruna beyhude değildir.
İnsanlar onundur, ona bağlanmış ezelden
Ey sevgili toprak önümüz sen, sonumuz sen
Hayran sana, kurban sana canlar,
Sana toprak!
Hür bayrağımın sahibi toprak! Ana toprak!
Şairimiz, Ana Toprak için iki de fidan yetiştirmiştir:
Sendendir, sana döner damarlarımdaki kan
Senin için büyüttüm bağrımda bir çift fidan.
Bu iki fidan, şimdi benim yakınlarım olan, oğlu Ergun Zorlutuna kızı Emine Işınsu'dur. Ergun meslek olarak önce annesi gibi öğretmenliği seçmiş (Gazi Eğitim Enstitüsü'nü bitirmiş) sonra idarecilikte karar kılmıştır. Şimdi Devlet Hava Meydanları Genel Müdür Yardımcısıdır. Kendisini yazarlığa adayan Emine Işınsu da annesinin sanatçı ruhu ve kabiliyeti devam ediyor
Mehmet ÇINARLI / TÖRE DERGİSİ/ Mayıs 1976
************************************************************************
Kimden: selamet hatun-Afet Kırat (Bayan, 53)
Kime: Grup: Yeni Edebi Akim =Gülce
Tarih: 28.9.2008 09:36 (GMT +2:00)
Konu: Yn: [yeni-edebi-akim..] HOŞ GELDİNİZ-(HALİDE NUSRET ZORLUTUNA ve BEN)
hoş bulduk hocam. her şey için teşekkür ederim. ayağımın tozuyla size ilk denememi gönderiyorum. sayın Osman Öcal kardeşimizin şiirini okurken aklıma geldi neden kafiye yok diye kafiyelisini yazdım. tabi görüntü olarak biraz bozuk oldu onu da sayfamda resimle hallettim. belki değiştirmem gereken yerleri vardır ama bu bir ilk, zamanla ustalaşırız elbet...
Sürgün
Bak artık uzaktasın sensiz sıla sürgünde
Sevenin perişan kabus dolu her günde.
Aç gözlü bir deve tek biz mi yem olduk
Güzel günler geçti şimdi mahvolduk.
Gözü doymaz toprakta yatarsın
Söyle yaşayan nasıl sarsın?
Ölüm çıkılmaz kuyudur
Hangi sırrın suyudur
Kurtulmak mümkün mü?
Bu bir düğün mü?
Belki düğün
Kul üzgün
Bu gün
Dün
Dün
Üzgün
Ya, bugün
Bir kez düşün
Ne gördüğümü
Can yakan ölümü
İşte netice budur
Çare yok istersen kudur
Dünyada gitmek için varsın
Omzunda ecel ile yaşarsın
Madem ki biz yaratana kul olduk
Aldığımız nefeste aşkıyla dolduk
Gitmeyi bekliyoruz bıktık bu sürgünde
Geleceğim yakında kurulan son düğünde.
14-13-12-11-10-9-8-7-6-5-4-3-2-1
1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14
a-a**bb**cc**dd**ee**ffff**
ffff**ee**dd**cc**bb**aa
************************************************************************
Kimden: MustafaCeylan/GÜLCE-Yeni Edebi Akım (Bay, 56)
Kime: Grup: Yeni Edebi Akim =Gülce
Tarih: 28.9.2008 10:07 (GMT +2:00)
Konu: Yn: Yn: [yeni-edebi-akim..] HOŞ GELDİNİZ-(HALİDE NUSRET ZORLUTUNA ve BEN)
Bacımmmmmm,
Teşekkürler...
Okudum,
Defalarca daha okuyacağım ÜÇGEN nazım türündeki SÜRGÜN' ü...
Ve
Elbette görüşlerimi de belirteceğim.
Sayfanızdaki resmi de gördüm,
Şu kadarla söyliyeyim harika bir olay...
**
Dünden bu yana daha gözümü kırpmadım, uyumadım daha bacım.
Az dinleneyim,
Söz,
Grubumuza astığınız CİNASLARLA dizayn edilmiş şiirinizle, SÜRGÜN hakkında görüşlerimi, şiiri analiz ederek sunacak ve sayfanızda da yayınlayacağım.
**
Tek isteğimiz sizden şudur bacım:
Bunun (GÜLCE EDEBiYAT AKIMI'nın önerdiği Yeni nazım türlerinden ÜÇGEN ŞİİR TÜRÜ) adının sayfanızda geçmesidir.
Bu isteğimizi, yeni çıkmaya başlamış, YOLU NİCE ENGELLERLE DOLU, ona inanan, onu seven ve onunla güzel-kalıcı eserler verilebileceğini kanıtlayıp, yeniden yeni olmayı başarmış hareketimiz adına istiyoruz. Aksi takdirde, 100 yıldır sancısını çektiğimiz AKIM konusunu düzene koyamayız ve imamesi kopmuş tespihler durumuna düşeriz. Umarım anlamışsındır bacım.
Sayfanızı ziyaret edecek kişilerin de bu ÜÇGEN in sade bir ŞEKİLden ibaret olmadığını, ciddi bir çalışmanın HECE şiirinin yeni bir ürünü olduğunu anlamalarında fayda vardır.
ÜÇGEN NAZIM TÜRÜnün teknik analizlerini, benim yada diğer arkadaşların sayfalarından veya (
http://www.gullukdergisi.com/site/forumdisplay.php
? fid=725) formumuzdan kopyalar şiirinizin altına, bu şiirin hikayesi bölümüne açıklarsanız, GÜLCE' ye destek vermiş olursunuz.
Teşekkür eder,
Kocaman yüreğinizi kutlarım..
Selamlar, saygılar....
--------------deevam edecek-----------------------------
Alıntı
Tweet
Benzeyen Konular
Konu:
Yazar
Cevaplar:
Gösterim:
Son Mesaj
Gülce Edebiyat Şair ve Yazarlarının Kitapları
Site Yönetimi
0
1,669
31/05/2015, 12:02
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
GÜLCE-ANTOLOJİ(1)
Site Yönetimi
0
1,170
31/05/2015, 11:32
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
GÜLCE 2008 Tanıtım
Site Yönetimi
0
1,161
31/05/2015, 11:30
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
GÜLCE EDEBİYAT (Rasim Köroğlu Özel Sayısı)
Site Yönetimi
0
1,084
31/05/2015, 11:05
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Gülce Edebiyat-2008 Tanıtımı
Site Yönetimi
0
777
31/05/2015, 10:47
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
GÜLCE DOSYA(18)
Site Yönetimi
0
2,149
11/11/2012, 23:18
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
GÜLCE DOSYA(17)
Site Yönetimi
0
1,237
11/11/2012, 23:17
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
GÜLCE DOSYA(16)
Site Yönetimi
0
1,531
11/11/2012, 23:15
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
GÜLCE DOSYA(15)
Site Yönetimi
0
1,179
11/11/2012, 23:13
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
GÜLCE DOSYA(14)
Site Yönetimi
0
1,209
11/11/2012, 23:12
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Lütfen seçim yapın:
--------------------
Özel Mesajlar
Kullanıcı paneli
Kimler Çevrim içi
Arama
Ana Sayfa
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
-- GÜLCE ŞİİR TÜRLERİNE GÖRE ŞİİRLER
---- BULUŞMA
---- ÇAPRAZLAMA
---- TRİYOLEMSİ
---- ÜÇGÜL
---- ÜÇGEN
---- DÖNENCE
---- TOKMAK
---- AKROSTİK
---- SONE'M
---- GÜLCE
---- TEKİL
---- YİĞİTCE
---- YUNUSCA
---- BAHÇE
---- SERBEST ZİNCİR
---- ÖZGE
---- GÜLİSTAN
---- YEDİVEREN
---- TUĞRA
-- GÜLCE YAZAN ŞAİRLERİMİZİN GÜLCE ve DİĞER ŞİİRLER
---- (H)
------ Harun YİĞİT
------ Harun YİĞİT
------ Hasan ULUSOY
------ Hasan ULUSOY
------ Hatice ALTAŞ(Asi Çiçek)
------ Hatice ALTAŞ
------ Hacer KOZAN
------ Hatice KATRAN
------ Hatice KATRAN
------ Hikmet ÇİFTÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
---- (I-İ)
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim İMER
------ İbrahim İMER
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İhsan ERTEM
------ İhsan ERTEM
------ İsmail KARA(Karozan)
------ İsmail KARA(Karozan)
---- (K)
------ Köksal KIRLIOĞLU
---- (M)
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Meltem ARAS
------ Meral ADAK
------ Meral ADAK
------ Melahat TEMUR
------ Mevlüde DEMİR
------ Mevlüde DEMİR
------ Miktad BAL
------ Miktad BAL
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ MUSTAFA CEYLAN(Editör)
-------- Mustafa CEYLAN
---------- Mustafa CEYLAN(On Punto Yazıları)(Makaleler)
---------- GÜNE BAKIŞ
---------- TAŞ YAĞMURU(Ceylan'ın kaleminden)
---------- Hakkında Yazılanlar
---------- DİĞER ŞİİRLERİ
---------- Hayatı
---------- Sanatı
---------- Hocaları
---------- Çocukluğu
---------- Gençliği
---------- Özlü Sözleri
---------- Önsöz Yazdığı Kitaplar
---------- Siyasete İlgisi
---------- Bestelenen Şiirleri
---------- Fotoğrafları
---------- Mühendisliği
---------- Düzenlediği Etkinlikler
---------- Konferansları
---------- Yer Aldığı Antolojiler
---------- Kitapları
---------- EZAN SUSMAZ Kitabı içindekiler
---------- "YANDI BU GÖNLÜM"-Hacı Bayram Veli Kitabı içindekiler
---------- TAHİR KUTSİ MAKAL Kitabı İçindekiler
---------- SEĞMEN RUHU Kitabı İçindekiler
---------- TOROSLARIN TÜRKÜSÜ Romanı
---------- Armağan-2(AHMET TUFAN ŞENTÜRK İÇİN NE DEDİLER?)Kitabı içindekiler
---------- Armağan-1(ANILAR KORİDORU İÇİNDE SARIVELİLER)Kitabı
---------- YARALI CEYLAN Şiir Kitabı İçindekiler
---------- PAŞA GÖNLÜM Şiir Kitabı İçindekiler
---------- Kırat Geliyor Kitabı İçindekiler
---------- Her Yönüyle YENİMAHALLE Kitabı
---------- Tarihi ve Folkloruyla Elmadağ Kitabı İçindekiler
---------- Köylerimiz Kitabı İçindekiler
---------- Köyümüz Yeşildere Kitabı İçindekiler
---------- Bayramlar Haftalar Günler Kitabı
---------- Ahmet Tufan Şentürk Kitabı
---------- Halil Soyuer Kitabı
---------- Detanlaşan Köylü İsa Kayacan Kitabı
---------- Abdullah Satoğlu Kitabı
---------- Güzide Taranoğlu Kitabı
---------- Gülendenin Beşiği Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ (2006)Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ(2007)Kitabı
---------- CEYLAN-Tahliller-MAKALELER-Görüşler
---------- Güllük Dergileri
---------- Kapodokya Güneşleri Kitabı
---------- Bir Yanardağ Fışkırması Kitabı
---- (P-R)
------ Rahime KAYA
------ Rahime KAYA
------ Refika DOĞAN
------ Refika DOĞAN
------ Ramazan EFE
------ Ramazan EFE
------ Rengin ALACAATLI
---- (S-Ş)
------ Sabiha SERİN
------ Sabiha SERİN
------ Serap HOCA(Serap ÖZALTUN)
------ Serap HOCA(Serap DEMİRTÜRK)
------ Süleyman KARACABEY
------ Süleyman KARACABEY
------ Serdar AKKOÇ
------ Serdar AKKOÇ
------ Sevgili ÖZBEK
------ Sevgili ÖZBEK
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şükran GÜNAY
------ Şükran GÜNAY
---- (T-U-Ü-V)
------ Turan UFUKTAN
------ Ümran TOKMAK
------ Ümran TOKMAK
---- (Y-Z)
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf Ziya KARAHASANOĞLU
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Yıldız TOKSÖZ
------ Yıldız TOKSÖZ
GÜLCE'YE DAİR
-- GÖRÜŞLER
---- Gülce Nedir?
---- Gülce ve Ozanlık
---- Gülce Manifestosu
---- 5 Hececiler ve Gülce
---- Garip Akımı ve Gülce
---- Fecr-i Ati ve Gülce
---- Hisarcılar ve Gülce
---- Neyzen Tevfik, Aşk
---- Mazmunlar
---- Gülce Ne Değildir?
---- Hece Vezni ve Gülce
---- Serbest Şiir ve Gülce
---- Aruz Vezni ve Gülce
---- Gülce ve Zolal
---- Gülce Tarihinden
---- GÜLCE-(Atölye)-Video Dersler
------ Gülce Etkinlikleri
------ Kurucular Beyanı
------ Gülce 2009
------ Doğru Yaz/Konuş
------ Gülce-2010 Projeleri
------ Gülce-2011 Projeleri
------ Üstad Necip Fazıl'dan
------ Gülce-Aruza Dair
------ Öneriler-Çalışmalar
------ GÜLLÜK DERGİSİ
------ Gülce'ye Öneriler
------ Röportajlar
------ Negatif Bakışlara
------ Aleyhimizdekiler
------ M.E.B' na
---- Gülce'de Mesajlar-Projeler
------ Gülce-Güldeste(1)
------ Destanlarımız
------ Dede Korkut
------ Öncü Kadınlarımız
------ Peygamberlerimiz
------ Nutuk(Gülce)
------ Nutuk(Z.Korkmaz)
------ Kutlu Hanımlar
------ Ozanlarımız
------ NasrettinHoca
------ Yedi Askı
GÜLCE TÜRK ŞİİR AKADEMİSİ
-- Şiir Akademisi
---- Şiir Akademisi
------ HALK EDEBİYATI
-------- DİVAN EDEBİYATI
-------- BATI EDEBİYATI
-------- YENİ TÜRK EDEBİYATI
---- Hece Vezni' ne Dair
---- Şiir Tahlilleri
---- Aruz Vezni' ne Dair
---- Hiciv Tarihinden
---- Ustalardan Şiirler
---- Ustalardan Makale
---- Aramızdan Ayrılanlar
------ Ustalardan Şiirler
-------- A. Tufan ŞENTÜRK
-------- DİLAVER CEBECİ ANISINA
---- Şiir Üstüne (Serbest)
---- Atışma Sayfamız
---- Denemeler-Makaleler
---- Şiirde Dönüşüm
---- Şiir ve Anlatım
-- Türk Edebiyatı Şiir Türleri
---- Şiir Türleri
---- İslâmiyet Öncesi
---- Servet-i Fünun
---- Garip Şiirler
---- Akımlar
---- Edebî Sanatlar
---- Söz Sanatları
---- Şair Padişahlar
---- Şiir Tarihimizden
---- Yıllara Göre Edebiyat
---- Mehmet Nacar
DÜNYA EDEBİYATI
-- Dünyadan Şiir Türleri
---- Burns Stanza
---- Choka
---- Go Vat
---- Catena Rondo
---- Onegin Stanza
---- Canzonetta
---- Bauk Than
---- Rhupunt-Galce
---- Septilla
---- Viator
---- Luc Bat
---- Tritena
---- Pantoum
---- Shakespeare Sonnet
---- Diamonte
---- Villanelle
---- Hutain
---- Hex Sonnata
---- Hexaduad
---- Haynaku
---- Harrisham Rhyme
---- Guzzande
---- Gratitude
---- Glosa
---- Garland Cinquain
---- Fornlorn Suicide
---- DÜNYA EDEBİYATI
---- Dünyadan Destanlar
---- Dünyadan Şiirler
KAYNAKÇA
-- Konularına Göre Şiirleriniz
---- Aşk Şiirleriniz
---- Atatürk Şiirleriniz
------ 23 Nisan Şiirleri
------ Atatürk'e Dair
---- Kahramanlık Şiirleriniz
---- Doğa Şiirleriniz
------ 2009 Yılı Sayılarımıza
---- Taşlama Şiirleriniz
---- Gurbet Şiirleriniz
---- Tasavvuf Şiirleriniz
---- Barış Şiirleriniz
---- Şehir Şiirleriniz
---- Anne Şiirleriniz
------ Babanıza Şiirler
---- Doğum Günü Şiirleriniz
---- Deprem Konulu Şiirler
---- Diğer Şiirleriniz
---- Köşe Yazarlarımız/Makaleler
------ Mustafa CEYLAN
------ Refika DOĞAN
------ Osman ÖCAL
------ Ahmet ÖZDEMİR
------ A. S. ATASAYAR
------ Prof.Dr.İsa KAYACAN
-------- Prof. Dr. İSA KAYACAN
------ Rahime KAYA
------ Harun YİĞİT
------ İlqar MÜEZZİNZADE
------ Sündüz BİGA
------ Nazmi Öner(Şiirler)
------ Nazmi ÖNER(Nesirler)
------ Coşkun KARABULUT
------ Prof.Dr.İsmail YAKIT
------ Prof.Dr.Asım YAPICI
------ Sabit İNCE
------ Muhsin DURUCAN
------ Abdulkadir GÜLER
------ Ünal Şöhret DİRLİK
------ Metanet YAZICI
------ A.Aşkım KARAGÖZ
------ Gazanfer ERYÜKSEL
------ Mehmet GÖZÜKARA
------ Necdet BULUZ
------ Yusuf Özcan
------ Afife Demirtaş
---- Mustafa Ceylan
---- Bizden
-- Video Yağmuru
---- Ozanlar-Şairler
---- Bizden Videolar
---- Rasim Köroğlu
-- Genel
---- SERBEST KÜRSÜ
---- Duyurular
---- Röportajlar
---- Günün Şiiri
---- Günün Nesiri
Edebiyat Biz Platformumuzda
-- Gülce Tv
-- Türk Argo Sözlüğü
-- Edebî Konular Forumu
Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir
Mustafa Ceylan |
Dost Sitelerimiz:
Türkçe Çeviri:
MyBB
Türkiye
Üretici:
MyBB
, © 2002-2024
MyBB Group
-Theme © 2014 iAndrew
Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder