GURBET ( GÜLCE-BULUŞMA )

Ben seni gurbet ele geldiğim gün özledim,
İçimdeki hasretin kor olup alevlendi.
Turna katarlarıyla sana selam gönderdim,
O gurbet ki beni de içine alıverdi.
……………..Ben seni gurbete gittiğin gün özledim oğul,
……………………… Ellerimi koynuma soktuğumda,
……………………………… Dönüp ardına baktığında,
……………………………… Gözyaşım içime aktığında
……………………………………………… …Özledim.
….Su döktüm ardın sıra tez gelesin diye,
……Kurban adadım döndüğünde,
……...Nasibine gül diktim,
… ……..Akşamlara yarı açık bıraktım kapımı,
…………..Sokağa çıktım, koşan bir çocuğun çığlığında,
……………..İlk kar düştüğünde dağlara,
………………Yün çorap örüp postaya verdim,
………………...Seni düşledim yağmur yağdığında.

Kaldırımlar uzayıp gidiyor hep önümde,
Havası, suyu başka boğuyor bedenimi,
Köyümde uçurtmalar uçuyor gözlerimde,
Uzatsam, bir yabancı tutuyor ellerimi.
……………Ben seni gurbete gittiğin gün özledim oğul,
…………………………………………. Kapı eşiğinde,
……………………………………… Güneş batımında,
……………………………… Kapıların kapandığında,
……………………….…Kuşlar yuvasına döndüğünde,
…………………………………… Ağıtlar gönderdim,
……………… ….Yüksekten uçan Turna katarlarıyla.
……………………… …Sofranda yerini boş bıraktım,
…………………………..Duvardan fotoğrafını indirip,
………………………… ….Koynumda onunla yattım,
……………………… Uyandığımda gecenin bir yarısı,
…………… ..Öptüm, kokladım, ben hep sana baktım.
…Tespihimde gün saydım,
……Nöbet bekledim uzayıp giden yollarda,
………Seni benden alıp giden yollarda oğul,
…………Peş peşe kopardım takvim yapraklarını,
……………Tez gelesin diye çok bekledim,
………………Çok bekledim sensiz viran damlarda.

Geceler sanki ölüm, geceler ki bir katil,
Ardına bakmadan git diyor üç beş serseri,
Hepsi bir gulyabani, sanki hepsi bir Kabil,
Bedeni sanki bir dev, kan kokuyor gözleri.


…………………... .Ben seni gurbete gittiğin gün özledim oğul,
………………………………..Bakır rengi olduğunda bulutlar,
………………………………… .Akşamın alaca karanlığında,
…………………………… …….Ebabil kuşlarının kanadında,
………………………. …Bir toz bulutu gördüğümde yamaçta,
………………………..Kaç kez çıktım koşarak kim bilir o yola.
…Ben seni gurbete gittiğin gün özledim oğul,
……Badem ağaçları çiçek açtığında,
………Mısırlar püskül attığında koçanından,
…………Çiğdem çiçekleri solduğunda,
……………Avcılar yorgun döndüğünde avından,
………………Bir yaralı kuşun yürek çarpmasında,
…………………Demli bir çayın buğusunda,
……………………Gece yarısı kurtların ulumasında,
…………………… ...Üşüyüp saçaklara tüneyen,
………………...............Kanadı ıslak serçenin, cama vurmasında
……………………………………………………………Özledim.

Işıklar kahkahayla gülüyor suratıma,
Evlerden hep çığlıklar, düşüyor sokaklara,
Nedense özlediğim gelince hatırıma,
Benziyorum ansızın ağlayan çocuklara.
…………………..Ben seni gurbete gittiğin gün özledim oğul,
………………………………………… Uzun kış gecelerinde,
……………….. …Birlikte dinlediğimiz radyo tiyatrosundaki
………………………Çobanın çaldığı kavalın nağmelerinde
……………………………………………………….Özledim.
…Ben seni gurbete gittiğin gün özledim oğul.
……Bağ bozumunda,
………Servi kavaklarının yaprakları sarardığında,
…………Karıncalar yuvasına saklandığında,
……………Saman yolunda bir yıldızın kaydığında,
………………Ay ışığında,
…………………Deli rüzgârın önüne katıp savurduğu,
……………………İpi kırılmış uçurtmanın peşinden koşan,
……………………..Bir çocuğun çaresizliğinde
…………………………………………………………Özledim.
Evler ki sefer tastı, üst üstüne dizili,
Kar altında kerpiç dam ısıtıyor ruhumu,
Burda hayat bir garip, sanki dostluk fuzuli,
Sarhoşun naraları, bölüyor hep uykumu.
…………………………………….....Bayram sabahları özledim,
………………………………..Bir gelsen, ah bir gelebilsen oğul,
……………………..Kaç bayram ellerimi komşu çocukları öptü,
……………………………….Ve kaç bayram ellerim koynumda.
…Ben seni gurbete gittiğin gün özledim oğul,
…..Üzüm pekmezi, kabak tatlısı yaptım,
…….Bildiğim için tarhana çorbasını sevdiğini,
………Sensiz içmedim bilesin,
…………Döndüğünde seninle içmekti ahtım.

Burda her şey bir garip, Ay garip, Yıldız garip,
Rengini unuttum ben kışın yağan karların,
Bir tek rüzgâr çalıyor... Her gün kapımı gelip,
Be hey yabancı artık buradan toparlanın.
…………………….Kokun gider diye yıkamadım kirli gömleğini,
……………………………… Eskiciye vermedim kunduralarını,
……………...Hatta senin bağladığın bağcıklarını bile çözmedim,
………………………..Hani mektubunda demiştin ya geleceğini,
……………..Vakitli,
……………….Vakitsiz,
………...............Ay ışığında,
…………………...Gün ortasında,
………………………Gün batımında,
…………………………İşte ben o anı özledim.

Gideceğim elbette, geldiğim gibi bende,
Heyhat yalnız kalacak, sokaklar yine bensiz,
Bende onulmaz yara bırakırken bu belde,
Yüreğim avucumda gideceğim kimsesiz.
………………………Ben seni gurbete gittiğin gün özledim oğul,
………………………………………………… Hastalandığımda,
……………………………………………Ardından ağladığımda,
……………………….Alıp götürdüğün yüreğimde senden kalan
………………………………………………Hasretinle bekledim.
…..Gitmeyeyim diye ellerin omzunda,
……..Garip öldü demesinler diye bekledim,
………..Sen ol istedim,
……………Sen ol,
………………Öldüğümde oğul,
………………….Öldüğümde,
……………………Sen ol, sadece başucumda...


Yüksel Erentürk

---

Mustafa Ceylan - 30.01.2014 23:13 Yorumumu Düzenle
Teknik ve Özün muhteşem valsi
**************************
Şiir hece ve serbestin bir araya gelmesi ile, hece serbest tartışmalarına son veren bir şiir. Her iki değeri daha değerli kılmak için, çok önemli bir konuyu da giyinimiş çok başarılı bir şiir.

Bu şiiri, bir salonda sahnede YÜKSEK SESLE okuyun, tadına doyum olmaz bir şiir. İçinde BALLAR BALI VAR SANKİ.

Irmaklar böyledir, tıpkı bu şiir gibidir, bazen dörtnala, dört dörtlük şaha kalkar, çağlayan olur; bazen onca suyuna rağmen geniş deltalarda ağlaya ağlaya birikir, sonra da taşa taşa okyanusa doğru akar gider. Su ağlar mı? Ağlar valla. Su yanar mı, yanar valla.Şiirin konusu ve şiirin tekniği suyu da ağlatır, yakar, mahveder.

Hece bölümlerinde kafiyelerde problem olsa dahi, onları serbestin rahatlığı ve biteviye duygu yağmuru asla öne çıkartmıyor, sesdeşleri redifle dahi sağlayıp hissettirmiyor bile.
İnsan ağlarken, arada bir hıçkırır değil mi? Uzun uzun cümleler kuramaz. Ağıdını dörtlükle söyledikten sonra, bir dörtlükle dinleyenlerin kulağına yükledikten sonra, arada, kesik kesik sorgulu , özlem dolu, kaybettiğinin, hasret kaldığının acısını anlatır. İşte o anlatışlar, özden, bazen kısa haykırışlar ve seslenişlerdir. Onları ölçüye tartıya koyamazsınız. İşte orasıdır serbest olan. Bu şiirde böyle olmuş. İyi de olmuş.
Türk şairleri, durağan, statükocu, yerinde saya şairler olamaz ve olmamalı da. Yeni şekil ve tarzları da korkusuzca denemeli.


Dünyanın en güzel ve en etkili şiiri Türk şiiridir. Bugün bizden aldıkları ile Dünyanın kimi ülkelerinde yeni şiir tarz ve teknikleri denenmeye devam ediliyor.

Kaldı ki, bizim HECE VE SERBESTİ BİR şiir bünyesinde BİR ARAYA GETİRME, BULUŞTURMA tür ve tarzımız da yeni değil. Eski şairlerimizin çoğu denemiş bunu. Ayrıca, Türk şiirinin ilk-ata şairi APRINÇUR TEGİN olsun, o Orta Asya bozkırında çıkarılan mezar taşlarındeki şiirlere bir bakalım. Bir şiir bünyesinde bir kaç hece denemesi, hattâ kafiyeler mısra başında, kafiyeler çaprazına...

Bu deneme, asla KÖK'e- şiirimizin temeline İHANET DEĞİLDİR, AKSİNE, O TEMELE SAYGI ile, daha ileri götürme sevdasıdır.

BULUŞMA şiiri yazabilmek için, kesinlikle HEM HECE VE HEM DE SERBEST'in ÇOK İYİ BİLİNMESİ lazım.

Serbesti, kelimeleri eğip bükme, rast gelesiye KESME işlemi görenler, soğanın kabuğu mislü şiir yazıp, özün özünü yansıtamayanlar, asla BULUŞMA şiiri yazamazlar. Ayrıca da elbette HECE nin tüm şart ve şekillerinin TAM VE KESİN OLARAK bilinmesi şarttır.

Şairimiz, bu nedenle her iki OLAYI da, kökten çözmüş. nerden mi anlıyoruz? BULUŞMADA EN ZOR ŞEY, heceden serbeste veya serbestten heceye geçerken BAĞ KOPMALARI YAŞANMASIDIR. Bu şairimiz, MÜTHİŞ BAŞARILI. ASLA BAĞ KOPMASI YOK. USTALIK BURADA İŞTE. Şiir GÖKDELENİNİ muhteşem hesap ve görüntü ile dizayn etmiş.

Gülce Edebiyat Akımı' na hoş geldiniz, safalar getirdiniz Hocam...
Gülcemiz bir güzel BULUŞMA ŞİİRİ daha kazandı.
Tebrikler, teşşekkürler...