SiteAna Sayfa
Güllük Dergisi
Şairlerimiz
Arama
Üyeler
Video
Yardım
Giriş Yap
Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Şifremi Hatırlat
Beni Hatırla
Your browser does not support the audio element.
Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi
Web'de Ara
Sitede Ara
0 Oy - 0 Yüzde
1
2
3
4
5
Konu Modu
HAZRETİ İLYAS ve ELYESA (Gülce Bahçe)
ali_gozutok
Yetkili Şair
Üyelik tarihi:
Sep 2011
Mesaj Sayısı:
248
Konu Sayısı:
222
#1
03/10/2011, 20:43
HAZRETİ İLYAS ve ELYESA (Gülce Bahçe)
Yeter mi hİç yazmaya yeter mi hiç!
Ağaçlar kaLem olsa! Biter mi hiç!
Lütfuyla duYulur sevinç.
Açıktır RahmAnın her an kapısı,
Mürekkebe dönSe denizler!
Yaz, yaz bitmez, hikmetli sözler.
VE VEEEE!……………..
Ey insan oğlu,
EL alemde suç arama,
ŞöYle bir bak önce, kendine gülüm!
NicEleri gelip geçmiş dünyadan.
YaşaSan da bin yıl,
Sana dA gelecek elbet ölüm.
Karanlıkları yakan,
Risalet güneşi!
Gökleri aydınlatan,
Mehtabın eşi!
Vefa kubbesi ay’ı,
Kerem kaynağı,
Nebi bağında servi,
Sedefte inci.
Cibrildi onlara haberci.
Musa peygamberden sonra gelen Peygamberlere,
İsrail oğulları, yine isyan ettiler yine sapıttılar.
Gönderilen peygamberlere inanmadı,
Geçmiş kavimlere verilen cezalardan,
Hiç ders çıkarmadı, onlardan kimi
Helak oldu gitti, kimi boğuldu.
Çok azı uyup peygamberine,
Doğruyu buldu!..Tek Allah’a
Peygamberine inandı.
İlyas ve Elyesa,
Sapıtan ve de,
Puta tapan
Millete,
Geldi.
İlyas a.s,
Harun a.s mın,
Oğullarından biri.
Doğru yolu, göstermek için
Gönderilmiş Hak peygamberi.…
Bu insanlar o zamanlar Şam ülkesinde,
Dağınık yaşıyorlar, başlarında da,
Hükmeden krallar var idi.
Yuşa’ b. Nun,
Bu ülkenin
Topraklarını böldü,
İsrail oğulları arasında pay etti.
Allah’u Tealâ Hazretleri,
Tevrat’ın hükümleri unutulmasın istedi.
Sonra gelenler ona uysun.
Uymayanları da uyarsınlar diye,
Bir çok peygamber gönderdi.
Şam ülkesinde yaşayan bu insanlar,
On iki kabileye bölünmüştü…
Bu kabilelerden biri de,
İlyas peygamberin kabilesiydi.
Onların beldesine,
Baa’l bek deniyordu….
Rivayet edilir ki:
Günlerden bir gün,
Kral çöl ortasında,
Kızgın güneş altında,
Bir çocuk gördü. Kum sahrasında.
Kâbe’ye yürüyordu.
Sanki yüzünün nuru,
Güneşi aydınlatıyor,
Işık veriyor, nur veriyordu!...
Kendi kendine,
Bu çocuk ya Hızırdır,
Ya da, İlyas tır dedi!
…….. Belki de can suyudur…
………….Onu görenler
……………Gamdan kurtulur.
Yaklaştı, selâm verdi.
Aldı çocuk selâmı.
Söyleşi başladı aralarında;
Kral:
----Kimsin?
Çocuk:
----Hakkın kulu!
Kral:
----Nereden geliyorsun?
Çocuk:
----Hak’tan!
Kral:
----Nereye gidiyorsun?
Çocuk:
----Hakka!
Kral:
----Bu sahrada ne arıyorsun?
Çocuk:
----Hakkın rızasını!
Kral:
---.Yol azığın nedir?
Çocuk:
----İbadet!
Kral:
----Vahşi sahrada niye yalnızsın?
Çocuk:
----Ziyaretine gidilen gafil değil!
Kral:
----Ey genç,
Görünüşün çocuk amma,
Olgun birisin!..
----Hangi kabiledensin?..
Çocuk:
----Adem oğluyum!...
Biz, görünüşte,
Belâ çekenlerdeniz.
………Mihnet köşelerindeyiz,
….Gönül her an perişan,
……………………Çile çekeriz.
Amma!...
…….Murat aynamız,
………Gurbet vadilerinde,
………………Örtülür tozla!...
………………….O zaman da açılır,
………………………..Hakkın kapısı!
…….Hem mazlumuz, hem masum,
……………….Hak girdabının
……………………Sakini sultanıyız.
……………..Mahşer meydanlarının,
………….Cömertleriyiz.
……….Kevser suyu feyziyiz.”
…………………Diye cevaplar verdi!...
Kral:
…..“Bu çocuk boş değil!
……….Bir hikmet var” dedi,
……………..Kendi kendine!...
Rivayet odur ki;
Milattan yedi yüz otuz dört yıl,
……………………….Önceydi.
İsrail oğullarının parçalanışı,
Hz. Süleyman’ın vefatının,
………….Elli yedinci yılıydı.
İsrail devletine;
On iki yıldan beri,
Omri oğlu Ahab adında bir kral,
Hükmediyordu.
Bir akşam üstü,
Hükümdar Ahab,
Öyle bir oh çekti ki,
Duyanlar şaşırdılar.
Sordular ona.
-Ey hükümdarım !..
Senin ağzından
Böyle bir nefes, nasıl çıkar?..
Hükümdar:
Nasıl çıkmasın?
Ben insan değil miyim?
Duyanlar:
-Evet amma bu,
.Bu nasıl bir nefes ki;
Bizi şaşırttı!
Her dediğin yapılıyor!
Hasta da değilsin!
Bir derdin mi var?
Hükümdar:
-Evet,
Canım çok sıkılıyor,
Adamlar;
-Gecikmeden akıl verdi,
Hep beraber ava çıkalım dediler.
Bu teklife aklı yattı hükümdarın.
Yarın erkenden çıkmanın hükmünü verdi.
Ertesi gün çıktılar erkenden.
Pek bir şey avlayamadılar,
Yoruldular,
Ağaçlıklı bir tepeye tırmandılar,
Orada bir mola verdiler.
Beni yalnız bırakın dinleneceğim deyince kral!
Hemen dağılıp ağaçlıkta kaybolup gittiler.
Bakınırken bir mağara önünde,
Ter temiz giyimli birini gördüler.
Yirmi beş yaşlarında
Sanki nurda yıkanmış,
Parıl parıldı!..
Yaklaştı…
Sen kimsin?
Nerelisin?
Kimlerdensin?
Kimin nesisin?
Diye,
Soru sorup dururlarken,
Kıralın gözü,
Delikanlının gözüne takıldı.
Bakışlarında bir, başkalık vardı.
Onun gözlerinin içinde eridi sanki!
Yepyeni alemler gördü onun gözünde!
Diz çöktü,
Kendini tanıttı,
Ben kralım dedi.
Sen
Kimsin?
Ben de şu
Tişbel köyü
Halkından biri.
Adım İlyas tır dedi.
Hangi kabiledensin?
Biraz düşündü İlyas,
Ben babam Yasin yoluyla,
Atam Harun’a ulaşırım.
Amma ne çıkar bundan hepimiz
Aynı şeye inanıyorsak eğer,
Kardeş değil miyiz?..Deyince ona,
Kral iyice şaşırdı, bu da ne demek!..
Aynı şeye inanmak ne demek! O da nedir?
Birden cevap vermedi İlyas, düşündü,
Sonra da bir kır çiçeğini gösterdi, bir bak şuna,
Şuna bak iyice incele ey Ahab, ne şahane!....
……………………………………..Değil mi?
Bizler hep böbürleniriz,
Ama onun gibisini yapamayız,
……………………………..Değil mi?
Ağaçlar,
..….Bulutlar,
……..Kayalar,
………..Dereler,
………....Sular,
…………...Gök yüzü,
……….…….Yıldızlar,
………………..Güneş,
…………Daha nicesi,
……………..Hattâ,
…………Hattâ insan ve hayvanlar!
…………..….…..Bütün bunlar,
…………………….Bizim için değil mi?
…Bütün bunları seveceğiz,
………Dikkat edeceğiz,
………….Onları Yaratan’ı düşüneceğiz.
……………….Büyük çok büyük düşüneceğiz,
…………….……Onun büyüklüğü,
……………………….Akıllara sığmaz,
…………………………..İdrakte aciz kalır akıl!
………………….Amma O gönle sığar.
……………Bir aşkla sevmeliyiz Onu!....
Bu güzellikleri yaratan,
Kim bilir ne kadar güzel!
Kudret sahibidir!
O varken,
Varlığına inanılırken,
Hiç insan sıkılır mı?
Öyle bir İlahi aşktan,
………..Hiç bıkılır mı?
Aksine ona koşulur,
Ona tutunulur.
Deyince;
Kral ne diyeceğini şaşırdı,
İçi bir hoş oldu,
Üzülsün mü,
Sevinsin mi,
Yoksa onun boynunu mu vurdursun!
Uyandı sanki gaflet uykusundan;
---Sen bana,
Öyle bir şey ilham ettin ki:
Gerçekten sıkıntım geçti.
İsterim ki bu sürekli olsun.
İlyas,
Bu senin elinde ey Ahab!
Yüce Rabbimizin,
Hazret’i Musa’ya verdiği,
Tevrat hükümleri bozulmak üzere,
Hazreti Davul’un Zebur’u da öyle,
Senin devletine, putlar istila etti,
İneklerin, buzağıların, sığırların,
……………………… Otlağı oldu.
İnsan bu kadar mı zavallı!..
Bunca kan akıtmak niye?
Bilmiyor musun ki, Yüce ALLAH,
Kaç kere emir verdi.
Bu topraklarda,
Salih kullar oturacak diye!...
Biz salih miyiz! Düşün bir kere!
Biz de kovulacağız bu topraklardan.
Kral’ın kafası iyice karıştı.
Anlamak istedi,
Döndü İlyas’a sordu;
“-Ey İlyas,
Kendin güzelsin,
Dilin de çok tatlı,
İnandırıcı konuşuyorsun.
Yoksa sen sihirbaz mısın?...” dedi.
İlyas:
-“İşte bunu reddederim.dedi.
Ben Peygamberim.
Köyümden yeni çıktım.
Baş şehir Sana’ya gidecektim.
Yüce Allah,
Vazifemi kolaylaştırdı,
Önce seninle karşılaştırdı.”
……..“Zekeriya’ya,
…………Yahya’ya,
……………İsa’ya,
……………..İlyas’a da,
Böyle hidayet verdik,
Onların hepsi Salihlerdendir.”(Saffat 123)
CEBRAİL İLE BULUŞMASI
Kırk yaşına gelen İlyas Musa’ya benziyordu!
Bir gün,
Cebrail Aleyhisselâm İlyas’a geldi.
İlyas a.s.
Ona sordu!
-Sen kimsin?
-Ben Cebrail’im.
-Rahmete mi geldin, yoksa azap etmeye mi?
Cebrail;
-Allah seni,
İsrail oğullarına peygamber yaptı!
Onun haberini vermeye geldim dedi.
Onlar puta tapıyorlar.
Onlara var git,
Allah’ın varlığını, Bir’liğini öğret!
-Ben dedi onlara nasıl gideyim,
Onların askerleri vardır,
Bense yapayalnız biriyim.
O zaman Cebrail:
-Kuvvetli olmak askerle olmaz.
Allah kimi isterse onu kuvvetli kılar!
Bundan sonra Allah’ın peygamberi sensin!
Ağaçlara taşlara,
Hattâ ateşlere buyurursan,
Sana itaat ederler!
Allah sana yetmiş peygamber kuvveti verdi!
İlyas Aleyhisselâm iki rekat namaz kıldı dua etti.
Bütün krallar;
Emri altındakileri,
Sömürüyor,
İnim, inim inletiyordu.
İlyas a.s.
Onlara ne kadar uyarıda bulunursa bulunsun,
Sözünü dinletemiyordu.
Azıttıkça azıtmış milletler idi…
Ancak, Baa’l bek kralı, diğerleri arasında,
Doğru yolda olanıydı.
İlyas Peygamber.
Onu kendisine çok yakın görüyordu.
Kral ve karısı, İlyas’ın
Sözünden hiç çıkmazdı.
İnanmayanlar,
Baa’l adında,
Puta,
Tapardı!...
Taptıkları put,
Bir kadın heykeliydi.
Bu heykel altın,
Göz bebekleri yakut,
Başında inci
Ve mercan süslü
Bir de taç vardı!
İlyas A.S. :
-“Sizi yaratan
Atalarınızı da,
Yaratan Allah
Onun gazabından hiç
Korkmaz mısınız?
Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?
Yaratanların en iyisi olan,
Sizin de Rabbiniz,
Önceki babalarınızın da Rabbi olan,
ALLAHI, bırakıp da, Baal putuna mı
Taparsınız?” dedi. (Saffat 124-126)
“Onları Yüce Allah’a,
İman ve ibadete davet etti!
Ona içten bağlı olanlar müstesna,
Fakat onlar,
Peygamberlerini yalanladılar.
Hepsi cehenneme götürüleceklerdir.”(Saffat 127-128)
……………….İsrail oğulları zıvanadan
…………….Çıkmış, sapıttıkça sapıtmış,
…………Onların kahrı yıpratmıştı
……….İlyas Aleyhisselâm,
……..Açtı elini semaya,
……Yalvardı Yakardı,
….Ey Yüce Rabbim!
….Onları
……Zelil
……..Eyle!.
……….Dedi!...
…………Tam
…………….Üç yıl,
……………….Bir damla,
……………………Yağmur inmedi yere!
……Büyük baş,
………Küçük baş hayvanlar,
……………Böcekler kuşlar,
……………..Ağaçlar taşlar,
…………………Kuraklıktan kurudu.
…………………………Düştüler darlık içine.
…………………………….Kıraç tarlalarda ot bile,
……………………………………..Bitmez olmuştu.
FELÂKET GÜNLERİ
Ve !...
Beklenen felâketler gelmeye başladı.
Yağmurlar kesildi,
Toprak suya muhtaç,
Ağaçlar taşlar suya muhtaç duruma geldi.
İhtiyar bir adam,
Bir dere kenarında toprak eşiyor,
Bulduğu çürümüş yaprakları çıkarıyor,
Torbasına dolduruyordu.
Yoruldu,
Bağdaş kurdu oturdu.
Söylenmeye başladı kendi kendine;
Kim küstürdü yeşili,
Daha üç yıl önce, buralar baharken,
Yeşeren onca dallar, yollarımı keserken,
Yapraklar başımı, tutup gölgelerken,
Bu çıplaklık şimdi nedir?
Yağmur’un damlası yok,
Hani günlerce
Yağan yağmur nerede?
Hani sağanak boşananlar nerede?
Kesildi hepsi,
Şimdi onulmaz derde,
Sokuyor bizi…..
Varsın temel çürüsün,
Varsın sellere kapılsın benim sürüm.
Hatta bir değil,
İsterim bin sürüm boğulsun.
İlyas A.S.
İsrail oğullarının yanına varıp;
----Siz kuraklıktan,
………………Darlıktan,
Mahvoldunuz varlıktan.
…..Ehli hayvanlar,
………Ve vahşiler,
……………Böcekler,
……………..Kurtlar kuşlar,
Sizin yüzünüzden oldular harap.
Kurudu susuzluktan çatladı türap.
Eğer, taptığınız putlara,
Gerçekten güven duyuyor,
Onlara inanıyorsanız,
Şimdi tam zamanı,
Haydi bakalım
Kurtarsınlar.
Sizleri
Bu dertten.
Diz çökün
Yalvarın
Yakarın!....
Siz boşa aldanıp duruyorsunuz!
Eğer duanızı kabul eder,
Kurtarırlarsa sizi,
Onlar dediğiniz gibi Haktır.
Şayet yapamazlarsa,
Biliniz ki;
Yanlış yoldasınız!
Vazgeçin bu sevdadan,
Tek Allah’a inanın!
Diye tekrar uyardı.
Onlar;
İlyas peygamberin dediğini yaptılar,
Toplandılar diz çöktüler etrafında,
Yalvardı yakardılar Putlarına.
Ama değişen bir şey olmadı,
Ne bir damla yağmur yağdı,
Ne de bela kaldırıldı.
Döndüler İlyas’a!...
Ey İlyas; mahvolduk!
Bizi ancak sen
Kurtarırsın!
Dua et,
Bizi
Kurtar!...
Bu beladan,
Bunu ancak sen yaparsın! Dediler.
Hükümdar Ahab,
Odasının penceresinden,
Viraneliğe dönmüş şehre bakıp,
Şöyle diyordu kendi kendince;
…..Ben hükümdar değilim
………Viranelikte baykuş’um.
……………Kime ferman edeyim?
…………………İskeletlerin kemikleri boşalmış,
……………………Niçin aldandım!...
……….İlyas la geçen günlerimde,
…………..Zaman bitmesin diyordum.
……………….Öylesine renkliydi hayat,
……………………Tadına doyamazdım,
………………………..İçim açılıyordu,
…………………………… Kimlere kandım!
…………..………Evet, evet niçin aldandım?
……………….Bir sesin sihrine kapıldım.
…………..Neden put’a inandım!
…….Yandım, yandıkça yandım.
……Sürümü sürüklettim,
…………Çobanlığı kirlettim,
…………………Bittim, kendim de bittim.
…………………….Kuru dala dayandım.
Aşık olan hiç korkmaz, cefanın kılıcından,
Kan ağlasa sabreyler, dert çeker her anında,
Parça, parça etseler, ölse bile acından,
Sırrın verip dert dökmez, yabancının yanında.
Baa’lbek’in kralından
Ve karısından
Başka Hiç biri Allah’a inanmadı!
Söylediklerini de kabul etmedi.
“Ona yalan söylüyorsun” dediler.
İlyas da döndü Rabbine,
Ya ilâh-el alemin!
-Ne yaptımsa bu kavme,
Bana inanmadılar,
Peygamberliğimi kabul etmediler.
İmana da gelmediler.
Belki küfürleri daha da arttı!
Ya Rabbi!
-Onlardan hakkımı almadan benim canımı alma,
Bana yardım et,
Sana sığındım, Sana güvendim diye dua etti.
Tek Allah’a her daim, muhabbet kolay değil,
Gönül tarumar ise, toplanmak kolay değil,
Mum misali yanmazsa, gam ateşinde aşık,
Sevgili vuslatında, kabulü kolay değil.
Amma Allah Onun duasını kabul buyurdu!
Ne dilersen dile dedi.
İlyas a.s.
O zaman!
-Onlara kıtlık ver,
Yağmurlar yağmasın,
Yerde otlar bitmesin,
Kıtlıktan helâk olup gitsinler,.
Hatta açlıktan leşlerini yesinler!
O zaman kuşlar dile geldi.
İlyas a.s. ma!
-Ey Allah’ın Nebisi,
Allah onların rızkını senin eline verdi.
İşte helâk olmaya başladılar!
Onlara acımaz, şefkat göstermez misin?
O zaman İlyas:
-Hak Tealâ onlara gazap etti,
Eğer imana gelmezlerse,
Helâk olup giderler dedi!
O zaman bir nida!..
Yaaa İlyas!...
Gökler yerler,
Ağlıyor onlar için!
Sen bir şey yapmıyorsun
Yapamıyorsun niçin?
Nice bin kişi öldü,
Ağladılar sızladılar…
Kurtlar, kuşlar melekler af dilediler senden,
Hepsi de onlar için!
Sen bağışlamadın,
Bu kadarı reva mı onlara?
Onlar ne kadar asi,
Ne kadar isyankâr olursa olsun,
Ben onların rızkını kesmem dedi!...
İlyas’a böyle bir uyarı gelince!
Affedici, affetmeyi seven Rabden.
Ayıktı o zaman İlyas a.s.
-Ya Rabbi ben senin için onlara azap ediyorum,
Benim ettiğim kötü bir işse,
Beni affet,
Tövbe ettim, pişman oldum!
Bağışla Rabbim beni!....
Kral kendi kendine,
Şöyle diyordu!
-Akşamların loşluğu,
Çölü sararken,
Gün batımında.
Geceler sarar beni.
Zifiri karanlıklar
Azap kuyusu,
Kundul dikeni olur!
Gün batımında,
Azaba atar beni.
İşkencedeyim,
Güneş doğana kadar.
Feryadımı duy
Duy artık,
Kara gecedeyim.
Kara geceler yutar beni.
Güçsüzüm şimdi,
Ey kara gece!
Kulak ver kalbime,
Ey ecel şalı!
Seni görünce uyur,
Uyur gündüzler.
Bir pula satar beni!
Kral yine efkârlandı,
Yine söylendi, kendi kendince.
Yalnız ben mi böyleyim!
Yoksa her insan saklıyor mu?
…………………..Benim gibi!...
…………Saklıyor mu içindekileri!...
…………………..Bilmiyorum!
Bir eksiklik var bende!...
………………..Onu arıyorum.
Ah bir bulsam, bir görsem,
Mutlaka tedavi eder,
…………………Kurtulurum!...
Bir su başı lâzım!
Öyle bir su başı ki,
Berrak mı berrak olmalı,
Tabanı bile görünmeli,
Ona bakarsam görürüm
Görürüm belki eksiğimi,
Gözlerim parlar,
Yüzüm güler o zaman!..
Baa’l bek kralı ve karısı,
İlyas Aleyhisselâm’a,
Sıcak bakıyordu.
Diğer krallar,
İnkar ettikleri halde,
Bu kral ve karısı,
İnkâr etmemişlerdi.
Ama fitne uyur mu?
Uyur bazen akıp giden su,
Su uyur, ama uyumaz,
Uyumaz düşman doğrusu!
Gelmez asla onun uykusu.
ASKER ANASININ PLANI
Kral putlardan uzaklaşıp,
İlyas’a meyil verdi ya,
Dedikodular sardı, ortalığı!
Kıskandılar,
Kıskançlık onların huyuydu.
Ne yapıp da kralı,
İlyas’tan uzaklaştırmalıydı.
Pusuda yatanlardan biri,
Kralın yakın askeriydi!..
Düşünceli, düşünceli döndü,
Döndü akşam vakti evine.
Sordu annesi;
“---Nedir bu halin?
Ey oğul seni yine,
Hükümdar mı kızdırdı?
Hayır o değil,
İlyas adında biri,
Kralı avucunun
İçine almış.
Hazmedemediğim şey,
İşte bu dedi.
Annesi, dayanamadı düşünmeye başladı,
Sonunda çareyi buldu. Bir kıl ver bana,
Onunla bir kayayı parçalarım.
Saçından kıl kopardı oğul,
Annesine uzattı.
Sen ne kadar bön
Birisin,
Ey oğul!
Bak!
Ben ona
Öyle bir kız
Bulacağım ki,
Onun güzelliği
Kralının aklını,
Başından alıp deli,
Divaneye döndürecek!
Kız ondan canını istese,
Gözünü bile kırpmadan verecek.!
Sen gönülden habersiz birisin.
Gönül yuvasını bulunca,
Öldürsen de ayrılamaz.
O öyle güzel bir kız,
Öyle güzel ki,
Dünya bile
Ondan
Habersiz.
Deyip,
Şöyle,
Söylendi,
Bir baş tanıyorum,
………Kuğu boyunlu,
………….İpek tenli,
……………Lacivert bakışlı.
………………..Altın saçlı,
Kudretten nakışlı!….
.Bir baş tanıyorum,
……..Salkım söğüt
……….Fidanında oturur,
……………Nazlı, nazlı bükülür,
………………..Adım attıkça ipek saçlar,
…………….…İnce bele dökülür!..
Bir baş tanıyorum,
…….Gönül peşinden koşar,
…………Dudakları dişleri,
……………..Nar çiçeği gülüşleri,
…………………..Mest eden bakışları,
……………....Dudak olur öpülür.
….Bir baş tanıyorum,
….Hele o,
…….Alay edercesine,
…………Uçları bükülen dudaklara,
……………..Gamzeli yanaklara,
…………………..Yaydan fırlamış,
…………………………..Hedef tutan oklara,
…………………….Kim dayanabilir..?...
……………………..İlmek, ilmek sökülür!
Bir baş tanıyorum,
…………..Değil o başı,
…………… İpek bedeni değil!
…………………….Saçlarından bir tek kıl,
….Getir uzat hükümdarına,
Kim ondan ayrılabilir?.....
……Asılı kalır kılda,
………….Daha neler, neler var,
………………Bendeki bu akılda.
………Yoluna bir değil, bin can olsa ölünür!
İşte o kızın adı İzabel idi.
.Onu bu kadın eskiden tanıyordu.
Tam gelinlik çağındaydı.
…….Kralla evlendirilirse,
………Buna çöp çatanlık yapan,
…………….Büyük lütfa nail olur.
…………………Diye düşünerek,
……………..………Aldı asasını çıktı evden.
………Hükümdar Ahab’ın sarayındaydı.
Ne yapıp, yapıp,
Kral ile bu kızı
Tanıştırarak,
Evlendirmeli idi!
Kızın gönlünü,
Yapabildi sonunda…..
Amma bir şartı vardı kızın kraldan.
Dünya durdukça
Adının yaşaması
İçin bir şeyler
Yapmalıydı bu kral!..
Kral razıydı,
Onun suretinde bir
Put yapacaktı.
Yapacaktı yapmaya
Amma bu kavim,
İnek suretindeki puta tapardı.
İnsan suretinde put
Yapılmamıştı,
Düşündü nasıl bir çözüm
Bulabilirdi!...
Buldu sonunda!
Vücudu inek,
Başı insan sureti,
Gibi olmalı, amma,
Saba Melikesinden,
Çok daha güzel
Tıpkı İzebel gibi olmalı….
Kararlılık içinde,
Baa’l Beke hareket etti.
Arkasından altın yüklü kervan, yola koyuldu.
Binlerce gönüllü usta, bu işe soyundu.
Yüksek bir tepe üstünde, hem tapınak hem
İzebel suretinde bir put yapıldı.
Çok görkemli bir put çıktı ortaya.
Put’un dört yöne bakan dört tane,
Güzel suratlı başı vardı.
İnşaat bitene kadar,
Kral hiç ayrılmadı.
Çok mu çok güzeldi,
Görenler hayran,
Kalıyordu.
Bu puta!...
Bir
Tepe
Çevresi
Kahinlerin
Oturacağı
Evlerle donandı.
Dört yüz kahin putu ve
Put haneyi yönetecekti.
Her tarafa, Haber salındı,
komşu krallar davet edildi.
Put’un açılış merasimi vardı.
Sayda kralıyla, kızı İzebel de,
Davetliler arasında yerini aldı.
İzebel hayretler içinde, putu seyretti.
Sığır beden üstünde dört baş vardı.
Her baştaki yüz. İzebel’e benziyordu!
Her baştan biri başka yöne bakıyordu.
Hayallerine kavuştuğu için İzebel çok mutluydu!..
Ebedileşmişti artık. Hayalleri gerçek oldu.
Deliye döndü sevindi, sevindi İzebel!...
Halk’ın gözünden kaçmadı bu benzeyiş!
Put’un güzelliğini, Hükümdar Ahab’ın,
İlhamına veriyorlardı amma,
İzebel’e benzemesini,
İzah edemiyorlar
Bekliyorlardı.
Acaba
Sonuç
Ne olacaktı!....
Sonunda evleniyor kral bu kızla,
Kız ilk gecede sordu Ahab’a,
Çöpçatanlık yapan, komutanınla,
Annesine ne yapacaksın?
Onlar buldu seni bana,
Hak ettiler hediyenin en güzelini!
Ne dilerlerse benden,
Vereceğim onlara…
……Yanılıyorsun Ahab!
……….Yanılıyorsun sevgilim.
……………Sırrımızı biliyorlar,
……………….Gün gelir nankörlük yapar,
…………………………..Bizi ele verirler.
Sırrı en iyi koruyan ölümdür ölüm!
……….Düşünemedi kral,
……………..Henüz gençliğin baharında,
…………………En delikanlı çağında,
………………………Gencecik bir kız,
…………………………Fitne ve fesatta zeki,
……………………………Zalim ve nankör biri,
Kim bilir ona ne yapardı!
……..Düşünemedi bunları,
…………….Aşk gözünü kör etti.
……………………Aksine onunla gururlandı.
…………………………Sen bana çok yardım edeceksin,
…………………………………Ey güzel İzebel. Dedi.
Arzun bu gece yapılacak!....
Az sonra merasim başlayacak,
Tapınakta büyük bir ateş yanıyor,
Beni seven kim varsa, ateşe atılacak!...
Bu sarhoş gurup,
İçlerinde komutan ve annesi de dahil,
Kendilerinden habersiz,
Kral’ın emri ile,
Ateşte yakıldılar!
“Bir aşk ile iki gönlün belâsı,
Bu dertlere salan sen değil misin?
Ağlayarak düştüm gönül ağına,
Beni benden alan sen değil misin?”
Bu kralın sarayının yanında,
Çok da güzel bahçe vardı.
Kral, hanımıyla,
Zaman, zaman bu bahçeye gelir,
Orada dinlenir,
Gezer tozar, yer içerlerdi…
Halk
Bahçeyi,
Kral’a lâyık
Görerek bu bahçeyi,
Sahibinin elinden neden
Almadığına her zaman şaşırır,
Hayretler içinde bakar dururlardı.
Kral ise komşuluk hakkını gözetir,
Kimsenin malına göz dikmez, iyi davranırdı.
Karısı Kral’ın uzun bir yolculuğa çıktığı zamanda,
Bunu fırsat bilerek komşusuna iftira atarak,
Krala sövdüğünü söyler. Bu iftirasına,
Yalancı şahitler bulur komşusunu da,
Öldürtür. Bahçeyi de gasp ettirir.
Kral durumu öğrenince,
Düşünür ince, ince!
Karısına der,
Ne yaptın?
Bu
Yaptığın,
Cahilce bir iş.
Bundan sonra nasıl,
Felah buluruz?
Sonu ne olur Nereye varırız?
Hiç düşünülmeden işlenen bir iş!
……………….Deyince,
Karısı;
……Ben bunları senin için yapayım!
………….Sen şimdi beni suçla,
……………..Olacak iş değil,
………………………..Diye sitem etti.
Kral;
…..Yazık sana vah sana,
………Sen ki,
……………Kraliçesin!
…..Komşu hakkını hem korumak,
………Hem gözetmek,
………….Senin vazifen iken!
………………Büyüklüğün,
……………………Affediciliğin,
………………………..Nerede kaldı!..
Senin yaratılışın, yabancıdır vefaya,
Zulümdür senin işin, cevr-i cefa âdetin,
Vefa andı içsen de, bundan lâkin ne fayda,
Andını saklamaya, yoktur senin kudretin.
……..Kraliçe o zaman,
…………..Olmayacak bir şey oldu,
……………………..Diye hayıflandı….
………………………..Bu hadiseyi Yüce Allah’ın,
………………….İlyas peygambere,
……………Bildirdiği rivayet edilir..
……..İlyas Peygamber,
…………..Yaptıklarından tövbe
………………….Etmelerini,
…………………….Gasbettikleri bağı,
…………………………..Varislerine
…………..Geri vermelerini önerdi.
………Aksi takdirde,
……………O bahçede öldürülüp,
………………..Gömülmeyerek
…………………….Açıkta kokuşarak
………………………….Kurda kuşa yem
……………………………..Olacaklarını ve kendilerini,
…………………..Yeni felâketlerin beklediğinin
……………….Haberini verdi.
Bunun üzerine kral,
İlyas Peygambere kızdı.
“--Sen,
.Dalalete ve boş şeylere,
Davet ediliyorsun!
Sen de diğer krallar gibi,
Gel put’a tap!
İnandığın dini bırak, Dedi.”
VARSIN ALLAH’IM
Ezelden ebede zerrede varsın,
Çepeçevre sarıp, koruyan zarsın,
İmanlı göğüste edepsin arsın,
Alınan nefeste varsın Allah’ım.
Örümcek ağında gerilen telde,
Süleyman emrine verilin yelde,
Semaya açılan günahkâr elde,
Derviş nefesinde varsın Allah’ım.
Böcekte çiçekte, dildeki seste,
Aşığın sasında, dilinde beste,
Teneffüs edilen, her bir nefeste,
Seven gönüllerde varsın Allah’ım.
Varlıklı zenginde, fakirde sensin,
Düşünen akılda, fikirde sensin,
Rükuda secdede, zikirde sensin,
Edilen duada varsın Allah’ım.
Kral,
……Bir gün İlyas’a;
…………Ey İlyas!..
…………---Vallahi ben,
………………Senin davet ettiğin şeyin,
Boş olduğunu görüyorum.
( İsrail oğullarından,
Put’a tapanların isimlerini sayarak)
…….Onlar da,
………..Bizim gibi,
…………..Yiyor içiyor,
………………Nimetler içinde hüküm sürüyor!
……….Senin batıl dediğin,
……………Dinleri ve inanışları,
………………..Onların dünyasından,
…………………….Hiçbir şey eksiltmiyor!..
…………..Kendimizde de,
……………Onlara nazaran bir üstünlük yok!..
Deyince;
İlyas Aleyhisselâm’ın:
…………Tüyleri diken, diken oldu!..
“ Bizler Allah’ın kullarıyız,
Ona döneriz.”(Bakara 156)
Deyip yanlarından ayrıldı.
Dostumsun derken sana, niçin düşman olayım,
Yeminimi bozarak, niye pişman olayım,
Pak bir yüzle huzurda, huşu ile durayım,
Gönlüm hiç istemez mi, bahtiyardan olayım
………..Kral da ötekiler gibi,
……………Allah’ı bırakıp,
…………………Yaptırdığı dört başlı,
………………………..Put’a tapmaya başladı.
………………………….İlyas Aleyhisselâm’ı
…………………………Öldürmenin yollarını aradı!.....
İlyas A.S.
………Mağaralara kaçtı.
……………Tam yedi yıl oralarda gizlendi.
……….Dağlarda ağaçlardan,
…………….Yerlerde bitkilerden,
…………………..Ne bulduysa,
………………………….Onlarla beslendi.
………Kral arkasından,
………….Adamlar saldı,
………………Arattırdı her yerde!
………………….Onu görüp yaklaşan yanıyordu!
………………………Yüce Allah kulunu,
…………………………….Böylece koruyordu!
Belâ feyzine eren, Rab katında sevilir,
Biz ahiret yurdunda, müstakil bir sultanız,
Manâ yönünden baki, görünüşte faniyiz.
Hiç şüphe yok ki belâ, Rab ehline verilir.
Yoksun olmuş yoldaştan, gam içer boyun bükük.
Geçtiği yol kanlı yaş, kırmızı gül bahçesi,
Kılavuzu göz yaşı, göç davulu ah sesi,
Kanlı gözün rengi gül, gönlü mahzun kör kütük.
………………………Perişan bir vaziyette, İlyas,
…………..…….Gizlice şehre inip,
…………..Bir koca karının evine sığındı.
…….Kadının çok hasta,
…Elyasa b.Ahtup adında, bir oğlu vardı.
Bu çocuğun yaşlı annesi,
İlyas’ı görünce duygulandı;
Dilinden:
………….……………Bazen sert bazen yumuşak,
…………….………Koşar dalgalar vurur kıyıya.
…………………Darmadağın olurlar.
………..…….Bunda bir sır var sanma,
……..…….Haber veriyor onlar,
………..Un ufak oluşlardan.
……..Kıyıya vuruşlardan
….Gururluydular.
…Kıyılar kayalıkken,
…….Ufuktan kopup gelen dalgalar,
………..Güçlüyü tanımazlar, gururla vururlar.
……Şırak,
………Şırak,
………..Şırak çınlar sesleri.
………………Kıyı ve deniz,
……………………Uyan ey zaman,
………………………….Uyanın ey sabırlar.
………………Bana kimleri hatırlattınız.
………Kalın enseli İsrail oğulları,
………..Şu kıyıya serpilen kum taneleri,
…………….Onları vurup dağıtan,
………………..İlahi gazap değil mi!...
Çocuk bir türlü
Şifa bulamıyordu.
Annesi ise üzüldükçe üzülüyordu.
İlyas’tan bile şüphe eder olmuştu.
Acaba!
O peygamber Değil mi ? Diye!
Şüphelere düşüyordu.
İlyas Kadına;
……. Sus, ey acuze kadın,
………….Diyordu ona!...
…………..Yatağa yaklaşınca,
………………Aman uzak dur!
…………………Yaklaşma yatağına,
……………………….Dokunma ona.
Her kuş avlanır amma,
Güvercin asla,
O bir güvercin,
Kem gözle bakanların,
Haset okları
Vurdu onu gözünden.
…..Ölürken bile
………..Ne kadar güzel oğlum,
……………Bırak dokunma
……………..Seyredeyim doya, doya!...
Öldü sanmıştı
Çocuk sağdı halbuki,
Nefes alıyor,
Yatağında yatıyordu…
İlyas Peygamber ona,
Dualar etti,
Şifa buldu o çocuk,
Hastalıktan kurtuldu.
İlyas’a iman
Peygamber olduğunu,
Tasdik etti,
Bir daha ayrılmadı.
……………………İlyas Aleyhisselâm iyice yaşlanmıştı,
…………………..Elyasa da genç bir delikanlı olarak,
…………………Onun yanından hiç ayrılmıyor idi,
İmansız yürekte, sen zaten yoktun,
Müşrik’in aklına, şeytanı soktun,
Yunus’u balığın karnında tuttun,
Musa asasında, varsın Allah’ım.
İlyas A.S.
Döndü Rabbine;
Ey
Yerlerin
Ve de göklerin
Tek sahibi Yüce Rab!
İşte yine huzurundayım.
Yüzümü kara çıkarma ya Rabbi!..
Yağmurunu gönder, Kurtar bu milleti,
Belâdan diye dua etti.
Duası kabul oldu,
Bir bulut kümesi peyda oldu semada.
Hepsi şaşkınlık içinde,
Baktılar o buluta,
Gözlerinin önünde,
İri yağmur damlaları,
Sıklaştı
Döküldü üstlerine.
Tarlalara,
Dağlara taşlara,
Ağaçlara kuşlara,
İndi bereket,
Yeşerdi ovalar kırlar,
Kurtuldular bu dertten.
………..Buna rağmen dönmediler,
…………….Ne putlarından,
………………….Ne de isyanlarından.
…………………………Dönmediler,
………….Daha da azıttılar!...
…………………….Yaşlı bedeni İlyas’ın,
………………..Tahammül edemedi.
…………..Tükendi direnci, üzüldü.
İLYAS A.S. MIN VEFATI
Onların zilletinden, kurtulmak için,
Son çare, yine sığınmaktı Rabbine!...
Bir daha dönmemek üzere,
Sığındı, sığındı sonsuzun sahibine.
Rivayet edilir ki;
İlyas Aleyhisselâm ölmedi.
Her yıl hacc mevsiminde,
Hızır Aleyhisselâm la buluştukları söylenir.
Hızır ve İlyas,
Biri doğuda biri batıda,
Biri denizde biri karada,
Nerede Allah’ın adı anılsa
Orada bir araya gelirler!.
Güneş batıya dönmüş,
Hızla denize doğru alçalıyordu,
Lübnan dağlarının, güney tepelerinin birinde,
Yaşlı bir adam oturmuş,
İnen güne bakıyordu.
Önü denizdi.
O zaman Rum Denizi denilen Ak Deniz..
Güneş işte bu denize,
Bir bağrı yanık gibi,
Koşuyor, koşuyordu….
Kayaya sırt vermiş adam hayıflandı;
-Mümin insan,
Şu güneş gibi pırıl, pırıldır.
Sapıtanlara ise İblis!
Sapkınlık denizini,
Kurtuluş yurdu gibi gösterir!..
Gösterir amma,
O denize giden onda boğulur.
Bağrındaki ateş,
Söneceğine,
Düştüğü cehennemde yanar,
Yanar ilelebet…..
Diyordu.
İlyas Aleyhisselâm da:
Ya Rabbi!
Ey sonsuzun sahibi!
Sanadır sonsuz hamd’im,
Kavuştur sana kulunu,
Kavuştur sana muhtacım.
Hicranım vuslata, dönsün istedim,
Vuslatın lütuftur!
İnan ki, İnan ki bana!.
Deyip
Bu belâlardan kurtarmasını diledi.
Kendisine bir nida yetişti!
………Filân günü,
…….Filân yere git!..orada bekle….
………Sana ateş renkli,
……………Bir hayvan gelecek!
………………..Ondan korkma,
………………………Ona bin!
…………………………Diye buyurdu…
O gün gelince,
……..Yanında Elyesa,
…………….Olduğu halde İlyas A.S.
…………………..Denilen yere gitti.
………………………Ateşten bir at,
…………………………….Onu bekliyordu!
…………………….Önünde durdu.
………………..İlyas A.S.
………….Sıçradı bindi atın üstüne,
………Elyasa seslendi ona,
“-Ey İlyas;
…..Bana ne emrediyorsun?
…….Aldı götürdü onu at,
……….Taa Şam diyarına,
……………Bir daha haber alınamadı.
………………..Uçarken kilimini,
……………………..Havadan Elyesa’ya bıraktı.
Bu demekti ki,
İsrail oğullarına,
Bundan sonra peygamber o idi.
ELYESA A.S.
İlyas Aleyhisselâm,
Otuz yaşlarında iken,
Elyasa, Akdeniz kıyılarında,
Sayda kentinde doğdu.
Annesi Hezekiyel dir.
Doğum yaptığı zaman,
Çok yaşlı idi, onun için ona,
Acuze (koca karı) derlerdi.
Bu kocakarının oğludur ELYASA….
YÜCE ALLAH,
Şöyle buyurur:
“Biz ondan,(İLYAS’ TAN);
Sonra gelen ümmetlere,
İyi bir nam bıraktık.
Gerçekten o,
Mümin kullarımdandı!
Bizden selam İLYAS’A”…(Saffet 129-132)
O
Uzun,
Ömürlü
Vefakârdı,
Hiç sapıtmamış,
Annesi de mümin
Bir kadındı hem onun.
İbadetlerine düşkün,
Geçimlerini ziraatla
Sağlıyor Allah’a inanıyorlardı.
Rivayet edilir ki;
Hz. Elyesa zamanında,
ALLAH’U Tealâ,
Sapıtan İsrail oğullarına,
Cüzzam hastalığını, musallat etmişti.
Saray halkı ve bir takım kumandanlar da,
Bu hastalığa yakalanmışlardı.
İnandıkları taptıkları,
Baa’l putuna ve de,
Kâhinlerine,
Kuru candan,
Başkaca
Verecek,
Hiçbir
Şeyleri kalmamıştı.
Ne
Zaman
Başları
Dara düşse
Hemen Peygamber,
Elyasaya koşar,
Ondan medet beklerlerdi.
Sana inandık Elyesa,
Bize dua et, şu belâdan
Bizi ancak sen kurtarırsın derlerdi.
Elyasa onlara çeşitli dereler gösterir,
Oralar da yıkanınca şifa bulurlardı.
Hz. ELYASA
Bir gün onlara:
……..Halâ putlarınızdan,
………..Aman dileyecek misiniz?
………………Onlardan halâ fayda,
……………………Umuyor musunuz?
……………………….Onlardan kurtuluş,
…………………………..Bekliyor musunuz?
Diyorlardı ki;
“Senin öğrettiğin, tanıttığın,
Allah’ tan başka Tanrı yoktur.
Biz bundan sonra ona inanacağız!”
Diyorlardı amma!....
Çabuk eski inanç ve putlarına dönüyorlardı.
Bir gün Suriye kralının baş kumandanı olan,
Naam da, cüzzam hastalığına yakalanmıştı!
Bu zat çok zengin, saray gibi evi vardı.
Ama zenginliği fayda vermiyor,
Hastalığın derdinden acı çekip,
Kıvrım, kıvrım kıvranıyordu.
Kahinler tedavide,
Aciz kalıyor,
Derdine
Çare yok diyorlardı.
Naamdan çok,
Kral acı çekiyordu,
Çünkü o kralın sağ koluydu.
İstiyordu ki, bir an önce iyileşsin,
Bu uğurda,Onu tedavi edemeyen,
Nice hekimin kahinin canına kıymıştı.
Yine bir akşam üstüydü,
Naamın bahçesinde,
Her taraf gölgelenmişti,
Akşam serinliği,
Sarmıştı ortalığı.
Bahçede bir kız çocuğu,
Bir yandan çiçek topluyor,
Bir yandan da;
Kendi kendine şarkı söylüyordu.
Şarkının sözlerinden,
Komutan duygulanıyor,
Bazı sırlar, seziyordu.
Küçük kıza,
Aynı şarkıyı tekrar, tekrar söyletti.
Kız da söyledi.
Diyordu ki;
Şarkıda!....
Şimdi mi anladın değersizliğini,
Sana, koltuk değneği olan saltanatını,
O saltanatı şimdi,
Şimdi vermeye hazırsın değil mi?
Hatta sırtındaki gömleğe kadar!..
Amma gecikmedin mi?
Ne istedi senden,
Neleri tebliğ etti, düşün,
Düşün bir kere…..
Karşına her çıkışında,
Horlayıp kovduğundan,
Tekmelediğinden,
O peygamber,
Sana bed dua etmedi mi?
O yüzden!
Bu hallere düşmedin mi?
Hangi meyve,
Küfür rüzgarıyla toprağa düştü de,
Üzerine günah böcekleri üşüşüp,
Parçalamadılar onu!...
KÜÇÜK KIZ VE CÜZZAMLI KOMUTAN
Tekrar düşündü baş kumandan,
Anlamıştı anlayacağını.
Kızı yanına çağırttı.
Kız içeri girdi.
Onu yatar görünce şaşırdı.
Perişandı komutan,
Belli cüzamdı onu böyle yatıran.
Sordu kıza,
--Adın ne senin?
--Metelaya.
Demek İsraillisin?
---Evet dedi kız.
Son savaşta esir düştük,
Bizi saraya yerleştirdiler.
Peki anladım!
Nereden öğrendin bu şiiri?
-------------------Annemden.
Sen dedi küçük kız sen!
Cüzamlısın!
------Evet dedi komutan.
Çok zekiydi Metalaya!
Hemen bir yol açtı,
Bu şiiri annem,
Senin gibi bir cüzzamlıya söylemiş!
Cüzzamlı iyi olmuş!
Deyince!
Komutanın merakı iyice arttı.
Nasıl iyileşmiş o hasta?
Kız,
------Bizim oralarda biri var,
----------------Onun adı ELYASA!
Elyasa bir peygamber!
İsterse bu hastalığı iyi ediyor.
Kaç tanesini gördüm, iyi oldular!
Amma,
Tek istediği var!
Neymiş?
Diye sordu komutan!
Putları bırakıp,
Tek Allah’a,
İman etmendir.
Tamam dedi baş kumandan,
Kızı savdı başından,
Düşündü,
Düşündü kendi kendine!
Putlardan ne fayda görmüştü.
Tek hastalığından kurtulsun da,
Her şeyini vermeye hazırdı.
Kâhinlere neler vermemişti ki!....
Savaştığı bir ülkeye nasıl giderdi!
Onu asıl düşündüren bu idi!
Ama olsun,
Ölse bile razıydı,
Derdi ona yetiyordu.
Nice sonra hükümdar’a açtı derdini,
Ummadığı bir cevap aldı kraldan.
Şaşırdı!...
Suriye kralı,
Sen küçük bir mahiyetle,
Samiriyye’de git.
Ben İsrail hükümdarına bir mektup,
---------------------------Göndereceğim.
Benimle tekrar savaşmamak için,
-------------------Razı olacaktır.
Ulaklarıyla mektubu gönderdi.
………………..Sabah erkenden.
Baş kumandanı da yola çıkardı.
……………..Küçük mahiyetiyle.
İsrail hükümdarı mektubu alınca,
----------------Kızdı, sinirlendi!
Aldığı mektubu yırttı attı!
----------------------Bağırdı çağırdı!
Bana cüzamlı komutanını göndermiş,
Şimdiye kadar hangi cüzamlı,
-----------------------İyi olmuş ki,
……………..Bu iyi olacak!
………Bu işin bahanesi,
Yine benimle savaşmak istiyor!
Baş kumandanı iyi olmazsa,
Onu bahane edip,
Yine benimle savaşacak.
Adamları,
Baş kumandanını,
Feda edemez,
Diyeceklerdi ki….
.Onları susturdu.
Artık,
Böylesine hasta,
Böylesine düşkün,
Bir kumandanı neylesin!
Söylendi kendi kendine,
-Ben,
O kumandanı akıllı sanırdım!
Kralının tuzağına düşmüş.
Ertesi gün komutan!
Çıktı hükümdarın yanına.
-Hükümdarım;
……….Benim sana faydam olmaz,
Benim kâhin ve hekimlerim de
Buna çare bulamaz! dedi.
Böyle bir cevap bekliyordu zaten!
On kişilik mahiyetiyle,
Koştu Elyasa’nın yanına!..
Elyasa yol gösterdi!
--Ey Naam!
“Hemen Ürdün’e Şeria nehrine ,
…………………………Git!
Yedi kere yıkan, her seferinde,
Allah’ın adını tespih ve tenzih,
………………………….Et!
Amma Allah’a imanda samimi,
Ona ibadette sebatkâr ve daim,
…………………….Olman gerek!
Naam çok sinirlendi,
……………………….Kızdı!
Benim topraklarımda,
Ürdün’den,
Daha şifalı sular var!
Boşu boşuna niçin gideyim
Taa Ürdün’e kadar,
Diye söylenirken…..
Oradan geçen, bir Müslüman!
Onu duydu,
Yaklaştı şöyle dedi.
------Belki haklısın amma,
Peygamber’e böyle vahy edilmiş,
Onun dediğini yap!
Gitti kumandan nehir’e,
Yedi kere yıkandı.
Şeria da,
Sağlık buldu, sıhhat buldu,
Eskisinden çok, dinç oldu.
Koştu Elyasa’nın yanına,
Onun peygamberliğini kabul,
Tek Allah’a iman etti.
Hediyeler,
Bağlar,
Bahçeler,
Altın gümüş paralar vermek istedi.
Hiç birini almadı Peygamber.
Elini öpüp ayrılırken;
“Ben Kudüs’e gidip yerleşeceğim.
Bundan sonra benim yerim,
Suriye değil!...
Mescidi Aksa’ya yakın olmaktır!
Deyip oraya yerleşti.
Akıllı olan kişi, başlamadan düşünür,
Acep sonu bu işin, nereye dayanacak.
Bunu düşünmeyenin , aklı yoktur başında,
Gaflet ile geçirir, her bir gününü ancak.
Bir bahar sabahıydı,
Samiriyye’de
Bereketli bir mevsim,
Başlamıştı.
Ağaçların altında,
Şehrin dışında,
Bir adam oturuyordu.
Bu Elyasaydı,
Epeyce yaşlanmıştı.
Seksen beş yaşına basmıştı.
Gerek İsrail devleti,
Gerekse Yahuda devleti,
Şaşkınlık selleri içinde,
Bocalayıp duruyorlar,
Sapkınlık içinde yüzüyorlardı.
Hz. Elyasa,
Hz. İlyas’tan daha rahat,
Çalışma imkanı bulmuştu.
Amma hayat hiç kimseye baki değildi.
Saraylarda hükümranlık kavgaları,
Kahinlerin çekememezlikleri,
Başkanlarının ihtirasları,
Üzüyordu Elyasa’yı.
Yaşlı olmasına rağmen,
Namazını kılıyor,
Duasını yapıyor.
Müminlere,
Nasihat
Ediyordu.
Hastalandı günlerden bir gün.
Yakından uzaktan duyan,
Müminler toplanmaya başladı.
Elyasa zor zahmet, kısılan sesi ile,
Beklenen haberi verdi.
Ey mümin kardeşlerim!
Evlâtlarım!
Dostlarım!
Sanırım Allah’ın emri,
Yakında gelecek.
Bu yer yüzü nice, Peygamberler gördü.
Hangisi hayattadır?
Hangisi aramızda şimdi?
İsrail oğullarının başına,
Ne geldiyse sapıtmalarından!..
Siz öyle olmayacaksınız! Değil mi?...
Hiç değilse bu soyda,
Bir avuç mümin kalsın!
İnsanoğlu bir anadan,
Bir babadan üremiştir.
Soy hiç bir mana, ifade etmez.
Bütün hüner teslimiyette…..
Geceyle beraber şimdi,
Gökyüzü yıldızlarla
Süslenip donanacak.
Yıldızlar olmasaydı!
Gök yüzünün hali
Nasıl olurdu?
İşte müminler o yıldızlar gibi,
Parıldarlar. Diye nasihat etti.
İkindiye doğru da ruhunu,
Allah’ına teslim etti.
Ona ve tüm peygamberlere salam olsun!...
….İşte şimdi geldi, selam sabah sırası,
……….Çok açıldı gitti, başlangıçla arası.
………….Söylenecek son söz, artık burası,
………………Dinleyin dostlarım, beni dinleyin
Ey saba yeli,
…….Başın alıp nereye,
……………Gidersin böyle,
………………..Eğer yolun düşerse,
…………………… Kutsal toprağa,
………………………….Ademden son resule,
………………………………… Selâmım söyle!...
ALİ GÖZÜTOK
Alıntı
Tweet
Benzeyen Konular
Konu:
Yazar
Cevaplar:
Gösterim:
Son Mesaj
ISLAH ET (Gülce Buluşma)
ali_gozutok
0
736
25/10/2017, 10:34
Son Mesaj
:
ali_gozutok
KİME NE ZARARI VAR? (Gülce Buluşma)
ali_gozutok
0
826
23/10/2017, 11:02
Son Mesaj
:
ali_gozutok
DEĞİŞLER(Gülce Gülce)
ali_gozutok
0
726
21/10/2017, 19:51
Son Mesaj
:
ali_gozutok
İHTİYARLIK ŞİİRİ (Gülce Buluşma)
ali_gozutok
0
729
21/10/2017, 19:39
Son Mesaj
:
ali_gozutok
DENETLEYEN VAR (Gülce Buluşma)
ali_gozutok
0
694
21/10/2017, 19:34
Son Mesaj
:
ali_gozutok
GÖLGE ETME (Gülce Özge Buluşma)
aligozutok
1
1,697
16/04/2013, 23:01
Son Mesaj
:
osman7159
VATAN DEDİ (Gülce Buluşma)
aligozutok
3
1,859
18/03/2013, 17:37
Son Mesaj
:
aligozutok
LÂL EYLE SEN DİLİNİ (Gülce Buluşma)
aligozutok
0
1,304
04/03/2013, 11:07
Son Mesaj
:
aligozutok
GÜLMEYİ ÖZLEDİM(Gülce Buluşma)
aligozutok
0
1,269
31/01/2013, 09:46
Son Mesaj
:
aligozutok
KERBELÂ(Gülce Özge)
aligozutok
1
1,560
17/01/2013, 01:44
Son Mesaj
:
osman7159
Lütfen seçim yapın:
--------------------
Özel Mesajlar
Kullanıcı paneli
Kimler Çevrim içi
Arama
Ana Sayfa
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
-- GÜLCE ŞİİR TÜRLERİNE GÖRE ŞİİRLER
---- BULUŞMA
---- ÇAPRAZLAMA
---- TRİYOLEMSİ
---- ÜÇGÜL
---- ÜÇGEN
---- DÖNENCE
---- TOKMAK
---- AKROSTİK
---- SONE'M
---- GÜLCE
---- TEKİL
---- YİĞİTCE
---- YUNUSCA
---- BAHÇE
---- SERBEST ZİNCİR
---- ÖZGE
---- GÜLİSTAN
---- YEDİVEREN
---- TUĞRA
-- GÜLCE YAZAN ŞAİRLERİMİZİN GÜLCE ve DİĞER ŞİİRLER
---- (H)
------ Harun YİĞİT
------ Harun YİĞİT
------ Hasan ULUSOY
------ Hasan ULUSOY
------ Hatice ALTAŞ(Asi Çiçek)
------ Hatice ALTAŞ
------ Hacer KOZAN
------ Hatice KATRAN
------ Hatice KATRAN
------ Hikmet ÇİFTÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
---- (I-İ)
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim İMER
------ İbrahim İMER
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İhsan ERTEM
------ İhsan ERTEM
------ İsmail KARA(Karozan)
------ İsmail KARA(Karozan)
---- (K)
------ Köksal KIRLIOĞLU
---- (M)
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Meltem ARAS
------ Meral ADAK
------ Meral ADAK
------ Melahat TEMUR
------ Mevlüde DEMİR
------ Mevlüde DEMİR
------ Miktad BAL
------ Miktad BAL
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ MUSTAFA CEYLAN(Editör)
-------- Mustafa CEYLAN
---------- Mustafa CEYLAN(On Punto Yazıları)(Makaleler)
---------- GÜNE BAKIŞ
---------- TAŞ YAĞMURU(Ceylan'ın kaleminden)
---------- Hakkında Yazılanlar
---------- DİĞER ŞİİRLERİ
---------- Hayatı
---------- Sanatı
---------- Hocaları
---------- Çocukluğu
---------- Gençliği
---------- Özlü Sözleri
---------- Önsöz Yazdığı Kitaplar
---------- Siyasete İlgisi
---------- Bestelenen Şiirleri
---------- Fotoğrafları
---------- Mühendisliği
---------- Düzenlediği Etkinlikler
---------- Konferansları
---------- Yer Aldığı Antolojiler
---------- Kitapları
---------- EZAN SUSMAZ Kitabı içindekiler
---------- "YANDI BU GÖNLÜM"-Hacı Bayram Veli Kitabı içindekiler
---------- TAHİR KUTSİ MAKAL Kitabı İçindekiler
---------- SEĞMEN RUHU Kitabı İçindekiler
---------- TOROSLARIN TÜRKÜSÜ Romanı
---------- Armağan-2(AHMET TUFAN ŞENTÜRK İÇİN NE DEDİLER?)Kitabı içindekiler
---------- Armağan-1(ANILAR KORİDORU İÇİNDE SARIVELİLER)Kitabı
---------- YARALI CEYLAN Şiir Kitabı İçindekiler
---------- PAŞA GÖNLÜM Şiir Kitabı İçindekiler
---------- Kırat Geliyor Kitabı İçindekiler
---------- Her Yönüyle YENİMAHALLE Kitabı
---------- Tarihi ve Folkloruyla Elmadağ Kitabı İçindekiler
---------- Köylerimiz Kitabı İçindekiler
---------- Köyümüz Yeşildere Kitabı İçindekiler
---------- Bayramlar Haftalar Günler Kitabı
---------- Ahmet Tufan Şentürk Kitabı
---------- Halil Soyuer Kitabı
---------- Detanlaşan Köylü İsa Kayacan Kitabı
---------- Abdullah Satoğlu Kitabı
---------- Güzide Taranoğlu Kitabı
---------- Gülendenin Beşiği Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ (2006)Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ(2007)Kitabı
---------- CEYLAN-Tahliller-MAKALELER-Görüşler
---------- Güllük Dergileri
---------- Kapodokya Güneşleri Kitabı
---------- Bir Yanardağ Fışkırması Kitabı
---- (P-R)
------ Rahime KAYA
------ Rahime KAYA
------ Refika DOĞAN
------ Refika DOĞAN
------ Ramazan EFE
------ Ramazan EFE
------ Rengin ALACAATLI
---- (S-Ş)
------ Sabiha SERİN
------ Sabiha SERİN
------ Serap HOCA(Serap ÖZALTUN)
------ Serap HOCA(Serap DEMİRTÜRK)
------ Süleyman KARACABEY
------ Süleyman KARACABEY
------ Serdar AKKOÇ
------ Serdar AKKOÇ
------ Sevgili ÖZBEK
------ Sevgili ÖZBEK
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şükran GÜNAY
------ Şükran GÜNAY
---- (T-U-Ü-V)
------ Turan UFUKTAN
------ Ümran TOKMAK
------ Ümran TOKMAK
---- (Y-Z)
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf Ziya KARAHASANOĞLU
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Yıldız TOKSÖZ
------ Yıldız TOKSÖZ
GÜLCE'YE DAİR
-- GÖRÜŞLER
---- Gülce Nedir?
---- Gülce ve Ozanlık
---- Gülce Manifestosu
---- 5 Hececiler ve Gülce
---- Garip Akımı ve Gülce
---- Fecr-i Ati ve Gülce
---- Hisarcılar ve Gülce
---- Neyzen Tevfik, Aşk
---- Mazmunlar
---- Gülce Ne Değildir?
---- Hece Vezni ve Gülce
---- Serbest Şiir ve Gülce
---- Aruz Vezni ve Gülce
---- Gülce ve Zolal
---- Gülce Tarihinden
---- GÜLCE-(Atölye)-Video Dersler
------ Gülce Etkinlikleri
------ Kurucular Beyanı
------ Gülce 2009
------ Doğru Yaz/Konuş
------ Gülce-2010 Projeleri
------ Gülce-2011 Projeleri
------ Üstad Necip Fazıl'dan
------ Gülce-Aruza Dair
------ Öneriler-Çalışmalar
------ GÜLLÜK DERGİSİ
------ Gülce'ye Öneriler
------ Röportajlar
------ Negatif Bakışlara
------ Aleyhimizdekiler
------ M.E.B' na
---- Gülce'de Mesajlar-Projeler
------ Gülce-Güldeste(1)
------ Destanlarımız
------ Dede Korkut
------ Öncü Kadınlarımız
------ Peygamberlerimiz
------ Nutuk(Gülce)
------ Nutuk(Z.Korkmaz)
------ Kutlu Hanımlar
------ Ozanlarımız
------ NasrettinHoca
------ Yedi Askı
GÜLCE TÜRK ŞİİR AKADEMİSİ
-- Şiir Akademisi
---- Şiir Akademisi
------ HALK EDEBİYATI
-------- DİVAN EDEBİYATI
-------- BATI EDEBİYATI
-------- YENİ TÜRK EDEBİYATI
---- Hece Vezni' ne Dair
---- Şiir Tahlilleri
---- Aruz Vezni' ne Dair
---- Hiciv Tarihinden
---- Ustalardan Şiirler
---- Ustalardan Makale
---- Aramızdan Ayrılanlar
------ Ustalardan Şiirler
-------- A. Tufan ŞENTÜRK
-------- DİLAVER CEBECİ ANISINA
---- Şiir Üstüne (Serbest)
---- Atışma Sayfamız
---- Denemeler-Makaleler
---- Şiirde Dönüşüm
---- Şiir ve Anlatım
-- Türk Edebiyatı Şiir Türleri
---- Şiir Türleri
---- İslâmiyet Öncesi
---- Servet-i Fünun
---- Garip Şiirler
---- Akımlar
---- Edebî Sanatlar
---- Söz Sanatları
---- Şair Padişahlar
---- Şiir Tarihimizden
---- Yıllara Göre Edebiyat
---- Mehmet Nacar
DÜNYA EDEBİYATI
-- Dünyadan Şiir Türleri
---- Burns Stanza
---- Choka
---- Go Vat
---- Catena Rondo
---- Onegin Stanza
---- Canzonetta
---- Bauk Than
---- Rhupunt-Galce
---- Septilla
---- Viator
---- Luc Bat
---- Tritena
---- Pantoum
---- Shakespeare Sonnet
---- Diamonte
---- Villanelle
---- Hutain
---- Hex Sonnata
---- Hexaduad
---- Haynaku
---- Harrisham Rhyme
---- Guzzande
---- Gratitude
---- Glosa
---- Garland Cinquain
---- Fornlorn Suicide
---- DÜNYA EDEBİYATI
---- Dünyadan Destanlar
---- Dünyadan Şiirler
KAYNAKÇA
-- Konularına Göre Şiirleriniz
---- Aşk Şiirleriniz
---- Atatürk Şiirleriniz
------ 23 Nisan Şiirleri
------ Atatürk'e Dair
---- Kahramanlık Şiirleriniz
---- Doğa Şiirleriniz
------ 2009 Yılı Sayılarımıza
---- Taşlama Şiirleriniz
---- Gurbet Şiirleriniz
---- Tasavvuf Şiirleriniz
---- Barış Şiirleriniz
---- Şehir Şiirleriniz
---- Anne Şiirleriniz
------ Babanıza Şiirler
---- Doğum Günü Şiirleriniz
---- Deprem Konulu Şiirler
---- Diğer Şiirleriniz
---- Köşe Yazarlarımız/Makaleler
------ Mustafa CEYLAN
------ Refika DOĞAN
------ Osman ÖCAL
------ Ahmet ÖZDEMİR
------ A. S. ATASAYAR
------ Prof.Dr.İsa KAYACAN
-------- Prof. Dr. İSA KAYACAN
------ Rahime KAYA
------ Harun YİĞİT
------ İlqar MÜEZZİNZADE
------ Sündüz BİGA
------ Nazmi Öner(Şiirler)
------ Nazmi ÖNER(Nesirler)
------ Coşkun KARABULUT
------ Prof.Dr.İsmail YAKIT
------ Prof.Dr.Asım YAPICI
------ Sabit İNCE
------ Muhsin DURUCAN
------ Abdulkadir GÜLER
------ Ünal Şöhret DİRLİK
------ Metanet YAZICI
------ A.Aşkım KARAGÖZ
------ Gazanfer ERYÜKSEL
------ Mehmet GÖZÜKARA
------ Necdet BULUZ
------ Yusuf Özcan
------ Afife Demirtaş
---- Mustafa Ceylan
---- Bizden
-- Video Yağmuru
---- Ozanlar-Şairler
---- Bizden Videolar
---- Rasim Köroğlu
-- Genel
---- SERBEST KÜRSÜ
---- Duyurular
---- Röportajlar
---- Günün Şiiri
---- Günün Nesiri
Edebiyat Biz Platformumuzda
-- Gülce Tv
-- Türk Argo Sözlüğü
-- Edebî Konular Forumu
Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir
Mustafa Ceylan |
Dost Sitelerimiz:
Türkçe Çeviri:
MyBB
Türkiye
Üretici:
MyBB
, © 2002-2025
MyBB Group
-Theme © 2014 iAndrew
Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder