SiteAna Sayfa
Güllük Dergisi
Şairlerimiz
Arama
Üyeler
Video
Yardım
Giriş Yap
Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Şifremi Hatırlat
Beni Hatırla
Your browser does not support the audio element.
Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi
Web'de Ara
Sitede Ara
0 Oy - 0 Yüzde
1
2
3
4
5
Konu Modu
HAZRETİ İSHAK (Gülce Bahçe)
ali_gozutok
Yetkili Şair
Üyelik tarihi:
Sep 2011
Mesaj Sayısı:
248
Konu Sayısı:
222
#1
03/10/2011, 19:14
HAZRETİ İSHAK (Gülce Bahçe)
(İ)steyene,
İ(S)tediğini verensin.
Va(H) deyip, ah çekeni görensin.
San(A) yâr diyeni sevensin,
Ya Ha(K) yetiş, diyene,
Buyur ya kulum dersin!
Hak da sensin, Rab da sensin,
Hakan sensin…
Sultan sen.
Hem yârsın,
Hem yâransın,
Her gönülde sen varsın.
Gönüllerdir makamın!
Dost sensin.
Sana muhtaç her insan.
Seni anlatmaya yetmez ki lisan!
Seni, zikreden dilden,
Sensiz olan gönülden,
Mahrum bırakma beni,
Bırakma, ya Rab-bil alemin!...
……..Geçip giden zamanın,
………..Kalemlerinden dökülmüş,
…………….Dökülmüş!
……………….Bilgi,
……………Haber,
……….Anı ve hatıra….
….Kalemimin ucundan İshak’ı hatırla…
Peygamberler halkasında,
Köşe taşı,
Rabbin Halilullah’ı İbrahim (a.s) mın,
…………..Saradan olma oğlu,
…………………Oğlu İshak’ı!..
…………….Gelin birlikte hatırlayalım.
…..Bir göz atalım bakalım!
Kim imiş?
Nasılmış!......
İbrahim peygamberin,
Duasını kabul eden,
Yüce Allah’ın müjdesidir O,
Kur’anın ifadesine göre:
Hani !
İhtiyar vakitlerinde,
Hani melek vasıtasıyla müjdelenmişlerdi ya!
Hani,
İbrahim hem de Sara
Yaşlanmışlardı.
Beklenmedik zamanda,
İnsan kılığı
İçinde iki melek,
Ansızın çıka geldiler ya!
Selâm verdiler,
Selâmları alındı,
Mutfaklara hemen haber salındı…
Semiz bir buzağı arandı ve bulundu,
Körpecik etinden,
Misafirlere,
Kızarmış et ikramı edilmişti ya!..
Ama onlar ellerini uzatmamış,
İkram edilen etten yememişlerdi ya!
İşte o müjdelenen İshak!...
İşte o zaman,
İbrahim’in yüreğine,
Bir ürperti kapladı.
Melekler:
Korkma bizden, ya İbrahim!
Biz Lut kavminin helâkı,
Sana da bir müjdeli
Haber için geldik!
Yüce Rabbim size,
Önce İshak, sonra da,
Yakup adında iki oğul verecek!...
Bu,
Müjdeyi
Duyunca Sara,
Güldü. Ve vay be…Dedi!....
Ben bir koca karı, kocam da,
İhtiyar bir adam olmuş iken,
Nasıl?
Nasıl doğuracağım!
Doğrusu şaşılacak şey! Dedi!..….
Melekler:
“Allah’ın emrine mi şaşıyorsunuz?
O hamd etmeye lâyık,
Hayır ve ihsanı bol olandır.
Onun rahmeti üzerinizedir.”(Hud 73)
Yaratanın kudreti,
Saadet gül şeninde,
Varlık göklerinin bahçesini,
Bezediği zaman,
Sizin de,
Gönül bahçenizi iki oğulla bezeyecek!
Biz onun müjdesini vermekle görevliyiz.
Şu anda onun için buradayız! Dediler.
Geçkin yaşlarında, lütfetti Yüce Hak,
Zamanı gelince doğdu, onlardan İshak.
Veliler göklerinde yükseldi,
Peygamberler halkasında O da yerini aldı.
Yüce Kitabımız Kur’anı kerimde:
“Biz ona (İbrahim’e),
İshak ile Yakubu ihsan ettik.
Her birini peygamberliğe yükselttik.”(En’am 84)
“Onları emrimizle rehber kıldık.
Hayırlı işler yapmayı,
Namaz kılmayı, zekât vermeyi,
Vahy ettik.
Onlar, bize ibadet edicilerdi.”(Enbiya 73)
İSHAK‘IN DOĞUMU
Günler günlerle,
Yıllar yıllarla yarıştı.
Geceler gündüzlere karıştı,
Zamanlar geçti gitti…
Vakit saat dolunca,
Dünyaya gözün açtı.
Cebrail kanadında,
Uçarak büyüdü İshak Peygamber.
İbrahim’in kucağına verdiler.
Anası Sara’nın, pak hamurundan,
Yaratıcı Rabbin, kendi nurundan,
Baba İbrahim’in, nur ırmağından,
İçerek büyüdü, İshak Peygamber.
Nebi bağında servi,
Seçkin sedef incisi,
Dinin sırrına eren insan!
Cibril’in müjdesi,
Gönüllerde coşarak, büyüdü İshak Peygamber.
Rabbinin nuruyla, olmuş feyizli,
Kara kaş, kara göz, buğday benizli,
Mehtaplı gecede, dolunay yüzlü,
Baba kucağında gözün açarak, büyüdü İshak Peygamber.
Karanlıkları yakan, Risalet’in güneşi,
Gökleri aydınlatan, mehtab’ın eşi,
Sadakat’in sefa pınarı, vefa kubbesinin ay’ı,
Kerem kaynağından,
Geçerek büyüdü İshak Peygamber…
Sara Hatun:
-Ya İbrahim!
Doksan yaşımda bu erkek evlâdı,
Rabbim bana ihsan etti.
Ama insanlar sanki güldüler bana!
Bu yaşımda doğan oğlana!
İbrahim;
Merak etme, kimse gülmez sana,
Diye teselli etti Onu.
Günden güne kum çöllerinde
Koşarak büyüdü İshak Peygamber.
Uzunca boylu,
Asil mi asil soylu,
Hem kara gözlü,
İbrahim’e benzer benizli,
Tek Allah’a inanan
Hayırlı bir insan, İshak peygamber…..
Dök ey kirpik, dök gözünden, bitti işret’in anı,
Dile geldi, gül şeninde, Hakkın hilkat fidanı.
İki melek huzurunda, geldi müjde zamanı,
Bilsin artık acep nedir, şu başa yazılanı….
Tüm denizler mürekkep, kalem olsa ağaçlar,
Vasfını ol Rahmanın, yazmaya yeter mi hiç,
Hacet kapısı açık, zikirde dağlar taşlar.
Yüce Rabbin lütfundan, duyulur her an sevinç.
Bir belâda bin ihsan, gizlidir amma!
İdraki zor insana!...
Mutlak belâ çekenler,
Erişir bir gün elbet, erişir muradına!....
Her ne istersen iste,
Sen çekinmeden,
Sonunda lütuf olur,
Döner o sen istemeden.
İSHAKIN EVLENMESİ
Kovaladı yıllar yılları,
İshak da büyüdü, geldi delikanlı çağına,
Bir kadın gerek,
İshak’ın kucağına!..
Babası İbrahim a.s.!
Hem evlât hem mal mülk yönünden,
Varlıklı biri idi!
Malını mülkünü,
Yönetecek bir değil birkaç tane,
Kâhya gerekti!
Kölelerin içinden seçti O kâhyaları…
Günlerden bir gün;
Çağırdı kâhyasını,
Gel kâhyam gel dedi.
Şimdi iki şey için and içeceksin.
Kâhya;
-Nedir onlar efendim?
İbrahim;
-Birincisi:
Göklerin ve yerlerin sahibi,
Yüce Rabbim için,
Aralarında oturduğumuz,
Şu Kenanlılardan ,
Oğluma kız almayacaksın!
Kâhya;
-And içtim efendim dedi.
Almayacağım!
İkincisi:
--Buradan benim doğduğum diyara gideceksin,
Oğlum İshak’a oradan bir kız alacaksın!
--Tamam efendim amma,
Ya senin diyardan bulduğum kız,
Buralara gelmezse!
İshak’ı ana vatan’a götüreyim mi?
Heyecanlandı İbrahim!
--Hayır, hayır asla olmaz!
Kâhya ,
Ya ne yapacağım? Dedi.
İbrahim!
- Dikkat et,
Sana yol gösterecek birisi çıkacaktır!
Yüce Rabbim bana!
--“Bu diyarı senin zürriyetine vereceğim. Dedi.
Sana yol gösterecek birini gönderecektir elbet!.
Onunla ana vatana gidersin,
Oradan oğlum için bir kız alırsın.
Sakın oğlumu oraya götürme!...
Kâhya;
-Ey İbrahim, ey efendim,
Bana yüklediğin bu iki,
Vazifeyi de yerine getireceğim.
Ahd ederim, yemin ederim. Dedi.
Hemen deve sürüsünün yanına koştu.
On tane deve seçti.
Bir kafile oluşturdu.
Tuz gölünün kıyısında bulunan,
Harburun’dan dışarı çıktı.
Güneş’in doğduğu memleketlere doğru yürüdü.
Kafile,
İbrahim’in kardeşi, Nahor’un memleketine geldi.
Nahor’un oğlu, Milka adında bir kızla evlenmiş,
Ondan, Rebeka (Rafka) adında bir kızı olmuştu.
Rebeka o kadar güzeldi ki,
Ondan daha güzeli yoktu.
Güzelliği dile destandı.
İşte Kâhya bu güzel’in beldesindeydi!
Akşam serinliği,
Etrafı sarmaya başlamış,
Kızgın güneş,
Sıcağını dürmüş!
Batı yakasından kaybolmak üzereydi.
Kâhya develeri bir kuyu başına çekti.
Sulaması gerekiyordu.
Bunca yol alınmış,
Develer hem susamış hem acıkmıştı.
Akşam olunca şehrin kadınları,
Bu kuyuya su doldurmaya gelirlerdi.
Kuyudan su çekmek kolay değildi.
Derin bir kuyu idi.
Ama suyu buz gibi soğuktu!
Kâhya develeri çöktürdü.
Ellerini kaldırdı semaya,
Şöyle bir dua etti.
“-Ey benim Efendim’in Rabbi,
Yüce Allah!
Sana yalvarıyorum.
Benim işimi kolaylaştır.
Kolaylaştır ki,
Efendim İbrahim’e verdiğim sözü tutmuş olayım!..
Ey Yüce Rab!
Şimdi şurada,
İlk gördüğüm kıza,
-Ey güzel kız!
Testini indir de biraz su içeyim!
Dediğim zaman….
Eğer O kız, istediğin kadar iç,
Sen serinlerken,
Ben senin develerini bile sularım derse!
O kız,
Kulun İshak’a nasip ettiğin eş olsun!
Ben de,
İbrahim’e göstereceğin lütfu,
Kızın bu sözlerinden anlayayım.
Kâhya….
Duasını henüz bitirmişti ki,
Şehir tarafından bir kız göründü.
Su doldurmaya geliyordu!
Omzunda testisi,
Sallanır entarisi,
Görülmemiş cihanda,
Görülmemiş böylesi…
İşte buydu, işte bu!
İshak’a yar birisi.
Ne güzel kız idi,
Sanki sarılmıştı boynuna,
Omzundaki testisi.
Kız yaklaştı kuyuya,
Salladı testisini, doldurdu soğuk suyla…
Kâhya hemen koşturdu,
Kızın yanında durdu,
Ey güzel kız testinden,
Bana da su verir misin?
Kimlerdensin sen kimsin?
Adını lütfeder misin?
Ben dedi güzel kız!
Nahor’un oğlu,
Batvil’in kızı Rebekayım!
Belli ki sen yolcusun,
Uzaklardan gelmişsin,
Hem susuz hem yorgunsun,
Susuzluktan yanmışsın.
Dilersen iç testimden, iç hem kana, kana.
Eğer istersen develerini de sularım!
Dedi ona!
Hemen testisini boşalttı yalağa,
Tekrar, tekrar su çekip,
Bütün develeri de suladı.
Kâhya teşekkür etti orada Rebaka’ya.
Kâhya hayretler içinde,
Genç kıza bakıyor,
Gözünü ayıramıyordu ondan.
Kız temiz mi temiz,
Ahlâk namus yerinde,
Başka bir erkeğin izi yok ellerinde!
Değmemişti bir beden,
Onun lâtif bedenine…
İşte bu,
İşte bu olmalı İbrahim’in gelini,
Deyip, secdeye kapandı!
Efendim İbrahim’in, Rabbine hamd olsun!
Efendimi esirgedi.
Benim de işimi kolaylaştırdı.
Kardeşinin evine misafir ediyor diye şükretti.
Hemen torbasından,
Bir burun halkası ile,
Altın bilezikler çıkardı.
Kız’a armağan etti onları.
Kâhya yine sordu;
-Ey Batvil’in kızı!
Ey güzel Rebeka!
Babanın evinde,
Bizim geceleyebileceğimiz bir yer var mı?
-Evet dedi genç kız.
Evet var.
Hem size, hem de, develerinize…
Yem ve saman bol bizde…
Genç kız, eve gelince,
Annesi Milka’ya koştu.
-Anne, anneciğim,
Bilmez sin neler oldu?
-Ne oldu kızım?
Kuyu başında bir yabancıya rastladım.
On tane devesi vardı.
Benden kendisi ve develeri için su istedi.
Ona istediği suyu verdim.
Benim kim olduğumu sordu.
Söyledim.
Çok sevindi.
Bana altın halka ve bilezikler taktı.
Yere secdeye vardı.
Allah beni,
Efendim İbrahim’in kardeşlerinin evine iletti dedi.
Rebeka’nın bir erkek kardeşi vardı.
Onun adı Lâban idi.
Lâban bu lâfları duyunca,
Koştu kuyu başına.
Yabancı halâ oradaydı.
-Ey Yüce Allah’ın mübarek adamı,
Niçin böyle şehir dışında duruyorsun?
Bize gel.
Sana ve develerine yer hazırladım.
Lâban amcasının kâhyasını,
Develerle aldı eve getirdi.
Önce develeri yerleştirdi.
Semerlerini çıkardı.
Sonra kâhyayı eve aldı.
-Ey amcamın adamı,
Yorulmuşsun,
Uzat ayağını soğuk suyla yuyayım.
Sen de rahat et dedi.
Yemek sofrası hazırlandı.
Diz çöküp oturdular sofraya.
-Kâhyaya buyurunuz, dediler.
Kâhya:
-Hayır!
Hayır!
Önce diyeceklerimi dinleyiniz dedi.
Söyleyeceklerimi söylemeden el sürmem sofraya!
Kâhya şöyle dedi.
-Ben Efendim İbrahim’in kölesi ve kâhyasıyım.
Yüce Allah efendime,
Büyük bir varlık verdi.
O, büyük bir adam oldu.
Ona,
Sürü, sürü sığırlar,
Koyunlar kuzular….
Develer ve eşekler bahşetti.
Gümüş ve altınlar,
Köleler,
Cariyeler, ihsan etti!
O çok zengin biri!..
Efendim’in bir karısı var.
Adı Sara.
Yıllarca bu Saradan çocuğu olmadı.
Cariyesi Hacer’i,
Sara Ona hediye etti.
Ondan İsmail doğdu.
İsmail şimdi Mekke de.
Yıllar sonra Sara dan da bir erkek çocuk doğurdu.
Efendim ihtiyarladığı halde,
Bir çocuk babası daha oldu.
Bütün malını mülkünü bu çocuğa bağışladı.
Bu çocuk İshak idi.
İshak şimdi büyüdü.
Güzel bir delikanlı oldu.
Evlilik çağına geldi.
Efendim Ona,
Kenan ilinden kız almak istemedi.
Beni ata diyarı olan bu illere gönderdi.
Oğluna buralardan,
Kendi soyundan bir kız bulmamı istedi.
Ben;
-Ya bulduğum kız benimle gelmezse! Dedim.
O zaman!
-İnandığım Allah sana,
Bir Meleğini rehber kılacak! Dedi.
Benimle ahitleşti.
Kız seninle gelmezse,
Sen yeminini yerine getirmiş sayılırsın dedi.
Ben şimdi onun için buradayım.
Kuyu başında kızınız Rebaka ile karşılaştım.
Bu sözler karşısında,
Rebaka’nın babası ve kardeşi,
Hiçbir şey söylemediler.
Onlar suskun olunca,
Kâhya da yemekten yemedi.
Bunun üzerine, şöyle dediler:
-Ey İbrahim’in elçisi!
Bu Rabbimizden gelen bir emirdir.
Biz sana iyi kötü bir şey diyemeyiz.
İşte Rebeka gözünün önünde,
Onu yanımızdan al ve git!...
O,
İbrahim’in oğlu ishak’ın karısı olsun!...Dediler.
Yüzü güldü kâhyanın,
Hemen yine secdeye kapandı.
Çok şükür Rabbim!
Filistin’e eli boş döndürmedin diye dua etti.
Hemen koştu,
Deve denklerindeki hediyeleri getirdi.
Onlara takdim etti.
Sonra birlikte yemeklerini yediler.
Kâhya yol izni istedi.
Bir an önce geri döneyim.
Efendim fazla beklemesin beni dedi.
Rebeka’nın annesi;
-Rebaka hiç olmazsa on gün sonra gelsin dedi.
Kâhya,
-Yok, yok, olmaz!
Madem ki Rabbim yolumu kolaylaştırdı,
Beni alıkoymayın gecikmeyeyim dedi.
Rebeka’ya sordular.
Bu adam seni götürmek istiyor,
-Gider misin?
Mahcup tavırlarla evet dedi.
İş tatlıya bağlandı böylece….
Rebeka dadısını,
Cariyelerini,
Çeyizlerini aldı.
Develer yükünü tuttu,
Kervan Batvil’in evinden ayrıldı….
Rebeka Hayaller kura, kura,
İshak’a doğru yol alıyordu.
Acaba diyordu,
İshak yakışıklı mıydı!
Birlikte hoş vakit geçirecekler miydi?
Onun da çocukları olacak mıydı?
Uğurlarken geridekiler,
Güle, güle git!
Hayırlı yolculuk,
Mutlu bir evlilik.
Bol, bol çocuk sahibi ol!
Binlerce binin anası sen ol diye dua etmişlerdi.
Kona göçe,
Birkaç gün sonra,
Kafile Kenan iline girdi.
İshak güney yönünde oturuyordu.
Akşam yeni olmuş,
Ufuklar kızıla boyanmış,
İshak çadıra dayanmış,
Dalıp, dalıp gidiyordu.
Birden Ufukta bir karaltı gördü.
Bu bir kafile idi.
Geliyorlar diye bağırdı.
Bu benim kısmetimi getiren kafile…
Deyip koşturdu…
Bir mahfe’nin içinde,
Deve üstünde gelen Rebeka da,
Gözlerini dikmiş,
Menzile ulaşmanın heyecanını yaşıyordu.
Yaklaştıkça şehir’e,
Sahrada bekleyen bir delikanlı gördü.
Sordu geldiği kâhyaya,
Bu kim?
Benim efendim İshak dedi kâhya!
Rebeka hemen yüzünün peçesini örttü.
İshak;
Önce kâhyaya, hoş geldin,
Sonra da Rebeka’ya hoş geldiniz, sefalar getirdiniz dedi.
Kâhya işte dedi gelinimizi sana getirdim.
Teslim ediyorum.
Olup bitenleri hemen anlattı bir, bir…
İshak Onları buyur etti.
Genç kızı babası İbrahim’le tanıştırdı.
Akşam olunca!....
Akşam olunca İbrahim,
Saranın çadırında onları yalnız bıraktı….
İSHAK’IN ÇOCUKLARI
İshak a.s. evlendiği zaman kırk yaşındaydı.
Yirmi yıl çocukları olmadı.
Altmış yaşına gelmişti.
Her gün Yüce Rabbe el açıyor.
-Ya Rabbi bana evlât ver diye dua ediyordu.
Ey Allah’ım,
Bana evlât vereceğine,
Zürriyetimin çoğalacağına inanıyorum.
Babam İbrahim’e bunu vaat ettiğini biliyorum. Diyordu.
Ve diyordu ki;
Bir zamanlar babamın da çocuğu olmamış,
Annem Sara da kısırmış.
O, ihtiyarlık çağında beni doğurmuş.
Elbet ben de evlât sahibi olacağım. Diyordu.
Günlerden bir gün,
Rebeka, karnının büyüdüğünü hissetti.
Koştu İshak’a!
Kocacığım ben gebeyim.
Karnımda ayak ilişmesi var.
Haklıydı Rebeka,
Hem de ikiz doğuracaktı.
Karnındaki itişme,
İki çocuğun tepişmesi idi.
Bunda bir hayır vardır diye düşündü.
Şükretti Rabbine.
Tevrat bu olayı şöyle anlatıyor.
Rabbi Ona:
--Senin karnında iki çocuk var.
Bunlar iki millet olacak.
Bir kavim ötekine hükmedecek.
Hamilelik dönemi sona erip doğum yaklaşınca,
Rebaka doğum döşeğine yattı.
Vakit tamam olunca birinci çocuk açtı gözlerini dünyaya!
Bu kırmızı renkli, tüylü bir çocuktu!
Bu çocuğa İS adı konmuş.
İS, tüylü çocuk demektir.
Bu çocuk doğarken,
Doğacak olan ikinci çocuk,
Bunun topuğunu tutmuş!
İkinci çocuk doğduğu zaman,
Ona da topuk tutan anlamına gelen,
Yakup adı verilmiş!...
Bu çocuklar büyüyüp delikanlı olunca,
İs;
Hünerli bir avcı,
Attığını vuran,
Av etiyle hane halkını doyuran,
Bir delikanlı olmuştu.
Yakup ise uysal bir delikanlı idi.
Öyle kardeşi gibi,
Sahralarda, çöllerde,
Vahşi hayvanlarla uğraşacak halde değildi,
Anasının dizinden ayrılmayan,
Gününü çadırında geçiren biri idi.
Babaları İshak,
Avcı İs’i çok seviyordu.
İs babasını av etiyle besliyordu.
Yakup bir gün,
Çorba pişirmiş,
Her tarafı mis gibi, çorba kokusu sarmıştı.
İs o sırada avdan dönmüş,
Açlığını hissetmişti.
Kardeşinin pişirdiği çorba,
Misler gibi burnunda tütüyordu.
Çadırına girince Yakub’a;
--Kardeşim çok acıktım.
Açlıktan nerde ise bayılacağım.
Bu sıcak çorbandan ver de içeyim dedi.
Yakup;
Bir şartla dedi.
İS,
Nedir o?
Yakup;
-Eğer birinci çocuk olma hakkını,
Bana verirsen öyle! Dedi.
-İS;
Tamam dedi.
Sanki birinci doğan çocuk olma bana ne kazandıracak?
Sana verdim dedi.
Bir de yemin etti.
Şimdi al dedi Yakup,
Sana ekmekle, mercimek çorbası,
İç helâl olsun……
KITLIK YILLARI
O yıl,
Kenan diyarında büyük bir kıtlık olmuştu.
Tıpkı babaları İbrahim’in zamanında olduğu gibi!
Hz. İbrahim zamanında da böyle bir kıtlık olmuştu.
İshak a.s.
Rebeka’ ya,
Biz Filistinlilerin hükümdarı,
Cerar’ın diyarına gidelim.
Ondan zahire isteyelim dedi.
Rebeka peki dedi.
Sen nasıl istersen.
Kervan hazırlandı.
Rebeka uzak doğu vatanından gelirken,
Yaptığı gibi,
Devenin üstünde mahfe ye girip oturdu.
Kafile Cerara’ya,
Ebu Melek’in diyarına hareket etti…
Kum çölleri geçildi.
Kafile menzile yaklaşınca,
İshak’a bir nida geldi.
Deniyordu ki;
-Ey İshak!
Sen sakın buradan Mısır’a geçme!..
Sana söylenen bölgede otur.
Bu ülkede konuk ol.
Sana burada bereket vereceğim!
Seni mübarek kılıp,
Bu ülkeyi sana ve çocuklarına vereceğim!
Baban İbrahim’e verdiğim sözü yerine getireceğim.
Zürriyetini çoğaltacağım.
İshak da;
--Ey Yüce Rabbim!
Bütün buyruklarını tutacağım.
Onlardan ayrılmayacağım.
Burada Cerar da kalacağım.
Mısıra da geçmiyeceğim.
Allah aşkı odur ki, korkmaz cefa okundan,
Sabreder, yutkundukça yudum, yudum içer kan,
Parça, parça etseler, bir kerecik ah çekmez.
Yar aşkının derdinden, yabancıya sır vermez.
Cerar halkı,
Rebaka’yı gördüler.
Bu kadın kimdir? diye sordular.
İshak a.s.
Eyvah dedi.
Benim karıma bir zarar verecekler diye endişe etti.
Cerar’ın Emiri, Ebu Melek,
Akşam vakti münadilerine şöyle bağırttı.
-Her kim, konuğumuz İshak’ın karısına,
El dokundurmaya kalkarsa,
Mutlaka öldürülecektir.
Kimse Ona zarar vermeye kalkmasın!
İshak a.s. bu beldeye yerleşti.
Tarım işiyle uğraştı.
Babasının açtığı kuyuları
Yeniden eşip, Bol suya kavuştu.
Tarlaları suladı sürdü, ekti biçti,
Hem kuyusundan sular içti…
Bol ürüne kavuştu.
Yüce Allah elini bereketlendirdi.
Sürüleri çoğaldı.
Mülkü büyüdü.
Öyle zenginleşti öyle zenginleşti ki,
Ünü çevre illeri aştı…
İshak a.s. bir yandan ,
Kavmini doğru yola çağırıyor.
Putlara tapmayınız diye,
Onları uyarıyordu.
Kavminden bazıları inanıyor,
Bir kısmı da inanmıyordu.
İnanmayanlar,
Zarar vermek için ellerinden geleni yapıyordu.
Su kuyularını kapatıyorlar,
Tarlaları kuraklığa sevk ediyorlardı.
Oysa bu kuyuları babası İbrahim açtırmıştı.
Onların bu durumunu,
Ebu Melik’e şikâyet etti İshak a.s.
O da;
-Ey İshak!
Git artık buradan.
Bizden çok kuvvetli oldun.
Yanımızdan ayrıl git dedi!...
Hz. İshak kavmine;
-Bütün varlığımız develere yüklersin.
Buradan gidiyoruz Dedi.
Çadırlar bozuldu.
Yüklenen develeri,
Karşı cenahtaki,
Cerar vadisine doğru sürdüler.
Çadırlarını oraya kurdular.
İSHAK A.S.
Kavmine dedi ki;
--Babam İbrahim,
Şu vadide pek çok kuyu açtırmış.
Bu kuyuları kapatmışlar.
Gelin biz o kuyuları yeniden açalım.
Deyince, Kavmi o kuyuları bulup açtı!
Gene bol suya kavuştular.
Bu kez de Cerarlı çobanlar gelip,
Bu kuyular bizimdir dediler.
Onlarla su yüzünden,
Epeyce mücadele ettiler.
Yeni kuyular açarak,
Sükûneti sağladılar.
Yeni baştan ekip dikmeye başladılar.
Malları çoğaldı,
Elleri bereketlendi.
Cerar Meliki Ebu Melik,
Yakın dostlarıyla,
İshak a.s. mın ziyaretine geldiler.
Şaşırdı İshak a.s.
Benim yanıma hangi yüzle geliyorsunuz dedi.
Melik anladık ki,
Rabbin her an seninle birlik oluyor.
Sen Allah’ın mübarek kulusun.
Gel yeniden anlaşalım.
Ne biz sana dokunalım,
Ne de sen bize dokun!
Anlaştılar, yeminleştiler.
Bunu bir şölenle kutladılar.
Vedalaşıp, ayrıldılar.
İSHAK’IN OĞULLARI
Rivayet edilir ki;
Yıllar geçmiş,
Hem İshak hem Rebeka yaşlanmış,
Hatta İshak’ın gözleri görmez olmuştu.
İshak’ın ikiz oğullarından olan İs,
Kırk yaşına gelmişti.
İshak ise yüz yaşındaydı.
İs kendi soyundan olmayan bir kızla,
Evlilik yapmıştı.
Annesi Rebeka ve babası İshak,
Bu evliliğe çok üzüldüler.
İkisi de ihtiyarlamıştı……
Gün guruba dönünce, koşar gelir karanlık,
Gölgeler uzar gider, dev kesilir fidanlık,
Ürpertir yürekleri, tir tir titrer canlılık,
Gençliğin ümüğüne, çökünce ihtiyarlık!
Gençliğin akşamına gelip postun serince,
Kalkmak nedir bilmez ki!
Çökünce ümüğüne!
Düşünceler yükselir,
Arş-ı alâ katına!
Son yolculuk görünür, ruh’un beden atına!
Sevdanın doruğunda, yar peşinde koşulur,
Dik yamaçlı dağ bayır, kızgın çöller aşılır,
Ne çabuk geçti yıllar, denir buna şaşılır!
Gençliğin ümüğüne, çökünce ihtiyarlık!
Mızrap vurunca tele, nağmeler duvaklanır,
Nar denilen ateşte, ne günâhlar paklanır,
Sevdalar kucaklanır, düşünceler aklanır,
Gençliğin ümüğüne, çökünce ihtiyarlık!
Böyledir yalan dünya,
Ömürler öğütülür.
Yalnız çileler değil, ne acılar güdülür,
Ne kadar yaşansa da! son durak denen yere!
Bir gün elbet gidilir.
Canından can istense, canana verir aşık,
Göz bebeğinden yansır, titreyen cansız ışık,
Deva diye içilir, zehirler kaşık, kaşık!
Gençliğin ümüğüne, çökünce ihtiyarlık!
Kolay değildi ihtiyarlık,
Gözleri de az görür olmuştu.
Her ne kadar İs’i sevmese de büyük olduğu için,
Yönetimi Ona verecekti.
Gelenek öyle idi.
Rivayet odur ki:
İS’İ yanına çağırdı.
Bak oğlum!
Ben artık ihtiyarladım.
Gözlerimi bu dünyaya ne zaman kapatırım bilemem.
Ancak Rabbimin dediği olur.
Diğer tarafta olan Rebeka,
Bu sözleri duymuştu.
Ne!!!....
Dedi kendi kendine…
Yakub’un babası,
Ölümünün geleceğini anladı,
Kavmini de, İs’e bırakmak istiyor.
Oysa ilk oğulluk şerefini İs,
Kardeşine vermiş,
Aralarında ahitleşmişlerdi.
O da küçük oğlu Yakub’u çağırdı.
Gel oğlum gel! Dedi.
Yakup anasının çadırına gitti.
-Ne var ana ? Dedi…
Annesi Rebeka:
-Baban, kardeşin İs’i,
Yanına çağırdı.
Benim için av avla,
Güzel avlar getir.
Bana sofra hazırla,
Onları yiyeyim.
Ölmeden önce sana kutluluk dileyeyim.
Diye yapacağını bildirdi.
Oğul Yakup;
-Peki ben ne yapacağım.
Benim ne yapmamı istiyorsun?
Anne:
Bak oğul beni can kulağı ile dinle!
-Doğru sürülerin yanına git.
İki güzel oğlak tut getir.
Ben onları babanın sevdiği gibi pişireyim.
Sen bu yemeği doğruca babana götür.
O, bu yemeği yesin.
Senin için bolluluk dilesin.
Aşına işine bereket dilesin.
Anacığm tamam da,
Kardeşim İs tüylü,
Ben tüysüzüm.
Babam her ne kadar görmüyor olsa da,
Dokunursa anlar.
O zaman ben,
Yalancı durumuna düşerim.
Bereket yerine üzerime lânet yağar!..
Diye mukabelede bulundu.
Anası;
-Sana gelecek lânet bana gelsin.
Sen dediğimi yap,
Haydi durma, koş oğlakları al getir.
Yakup koştu ağıla, iki semiz oğlağı kaptı getirdi.
Güzelce kesti onları.
Annesi de pişirdi.
Şimdi sana İs’in elbisesini giydireyim.
Onun gibi kokarsın.
Giyindirdi.
Şimdi uzat elini,
Yakup ellerini uzattı.
Annesi iki parça oğlak derisini yapıştırdı eline!...
Şimdi uzat boynunu dedi.
Yakup boynunu uzattı.
Oraya da keçi derisini yapıştırdı.
Kebabı alan Yakup,
Babasına götürdü.
Babası uzanmış yatıyordu.
Baba, baba diye seslendi.
Kimsin hangi oğlumsun diye sordu?
Yakup,
-Ben senin ilk oğlun İs’im dedi.
Senin buyruğunu yerine getirdim.
Kalk yemeğini ye!...
Canın bana bereket dilesin dedi.
Hele yanıma gel,
Sana dokunayım,
Kim olduğunu anlayayım dedi.
Yaklaştı Yakup.
Dokundu ona ellerini aldı avucunun içine!
Yüce Rabbim!
Oğlumdan razı ol. Dedi.
Etlerden yedi.
Karnını doyurdu.
Şöyle dua etti.
-Oğlum!
Kokun tıpkı,
Rabbimin beretet ihsan ettiği,
Tarlalar gibi kokuyor.
Yüce Allah!
Sana:
Gök yüzünün rahmetinden,
Yer yüzünün bolluğundan,
Bereketlendirsin!
Gürlüğünden ihsan etsin.
Sana kavimler tabi olsun.
Sen onlara baş ol,
Efendi ol.
Sana lânet okuyan lânetli,
Seni mübarek kılan mübarek olsun.
Dedi.
Yakup da sağ ol babacığım dedi.
Babasını öptü çadırdan yavaşça çıktı.
Tam bu sırada İs avdan dönmüştü.
Vurduğu avı güzel, güzel kızarttı.
Koydu sininin üzerine,
Doğruca babasının çadırına götürdü!
Babası yine yatağına uzanmıştı.
Baba , baba kalk,
Sana getirdiğim kızarmış av etinden ye!..
Ye ki taze can bulasın,
Bana da kutluluk veresin dedi.
Babası şaşırmıştı!
Sen kimsin?
Biraz önce ben kebap yedim.
Duamı da yaptım.
O KİMDİ?....
Anlamıştı olanı.
Oyun oynanmıştı kendine,
Eyvah dedi haykırırcasına!
Eyvah ki ne eyvah!
Olan olmuştu artık.
Yakup mübarek kişi olacaktı.
Bunun üzerine İs,
Öyle bir haykırdı ki,
Ortalığı çınlattı…
O dedi daha önce de bana bir oyun oynamıştı.
Bu ikincisi oldu.
Ne olacak topuk tutandan bu beklenir dedi.
Yakup adı (Aldatan, düzen kuran, hile yapan, anlamına gelir)
Tekrar sordu babasına;
-Sen bana hiç dua bırakmadın mı?
Benim için edeceğin hiç mi dua yok?
Baba İshak o zaman;
-İşte Yakub’u sana efendi yaptım.
Bütün kardeşlerini de ona kul!
Onu buğday ve şarapla kutsadım.
Artık sana bir şey kalmadı.
Oğlum İs!
-Senin meskenin,
Toprağın feyzinden,
Gök yüzünün rahmetinden nasibin alsın!
Ama başı boş,
Gezdiğin zaman,
Onun boyunduruğundan kendini kurtar!
İs öfkeyle çıktı,
Babasının yanından.
Ben Ona gösteririm.
Şurada babamın üç günlük ömrü kalmış!
Ondan sonrası ne olur,
Allah bilir…
Onu görüp duyanlar,
-Eyvah!
Habil Kabil olayı yeniden canlanacak,
Bu halin sonu ne olacak?
Biri bunları durdurmalı!...
Koştular Rebeka ya!
Oğlun İs,
Oğlun Yakub’u öldürecek!
Onu gözet.
Dikkatli ol. Dediler..
O da;
Hemen Yakub’u çağırdı.
Oğlum İS seni öldürecekmiş!
Sen bir an önce buradan uzaklaş.
Hemen Harrana git.
Orada dayın Lâban var.
Onun yanına git.
Kardeşinin öfkesi geçince ben seni oradan getirtirim.
Ben anayım.
Neden bir günde,
İkinizden,
Bir anda ayrılayım.
Acılara boğulayım! Dedi.
Yakup,
Hiç kırar mı anasını!
Peki dedi.
Sen ne dersen ben onu yaparım anneciğim.
Yeter ki sen üzülme.
Rebeka, bu kez koştu kocasının çadırına!
-Ey İshak dedi.
Ben buradaki Het kızlarının derdinden bıktım.
Eğer oğlum Yakup da,
Het kızlarından biri ile evlenirse,
Ömrümün bana ne faydası var!
Öleyim daha iyi.
Bizim neslimiz,
Yabancılardan mı üreyecek?
Kendi kanımızdan olan,
Kızlardan üresin!
Peki dedi İshak.
Oğlu Yakub’u çağırdı.
-Oğlum!
Bu yerli Kenan kızlarından eş alma kendine!
Kalk deden Batvil’in diyarına git!
Onun evini bul.
Orada dayılarından birinin,
Kızı ile evlen!
Rabbim seni mübarek kılsın!
Diye dua etti…..
Yakup Ona da peki dedi.
Hemen ertesi sabah,
O yöne giden bir kervanla yola çıktı.
Bunları takip eden İs,
Yine kudurdu!
-Demek ki babam,
Kenanlı kızlara iyi gözle bakmıyor.
Onun için Yakub’u buradan uzaklaştırdı.
Ben de amcam İsmail’in diyarına giderim.
Onun soyundan bir kızla evlenirim derdi.
Dediğini de yaptı.
Amca kızlarından birini aldı.
Haremini zenginleştirdi.
Yakup da,
Dayılarının diyarına gitmek için,
O tarafa giden bir kervana katıldı.
Doğuya doğru yol alıyorlardı.
Akşam olmak üzereydi.
Güneş kızıllığını dürmüş,
Gök yüzü yıldızlarla donanmaya başlamıştı.
Birer gümüş çivi gibi ,
Gök yüzüne çakılıyorlardı sanki….
Ay yükseliyor,
Aydınlığı geceyi sarıyordu.
Çöl baştan başa nur kesildi!
Onlara baktı,
Allah’ın yüceliğini düşündü,
Bir taşı yastık yaptı.
Bu manzarayı seyrederken uykuya daldı.
İSHAK’IN ÖLÜMÜ
Babaları İshak,
Artık çok yaşlanmıştı.
Bir müddet sonra,
Hakkın Rahmetine kavuştu.
Yüz seksen yaşlarında iken,vefat etti.
Babası İbrahim’in yanına,
Defnedildi.
Ona ve tüm peygamberlere,
Selâm olsun.
……Onlar ahiret yurdunda,
………….Müstakil birer sultan,
………………Manâ yönünde baki,
…………………….Görünüşte bir insan.
………..İşte şimdi geldi, selâm sabah sırası,
……………...Çok açıldı gitti, başlangıçla arası.
………………....Söylenecek son söz, artık burası,
………………….….Dinleyin dostlarım, beni dinleyin.
……..Ey saba yeli,
………….Başın alıp nereye,
………….…..Gidersin böyle,
…………………Eğer yolun düşerse,
…………………….. Kutsal toprağa,
…………………………..Ademden son Resul’e,
…………………………………….. Selâmım söyle!...
ALİ GÖZÜTOK
Alıntı
Tweet
Benzeyen Konular
Konu:
Yazar
Cevaplar:
Gösterim:
Son Mesaj
ISLAH ET (Gülce Buluşma)
ali_gozutok
0
731
25/10/2017, 10:34
Son Mesaj
:
ali_gozutok
KİME NE ZARARI VAR? (Gülce Buluşma)
ali_gozutok
0
819
23/10/2017, 11:02
Son Mesaj
:
ali_gozutok
DEĞİŞLER(Gülce Gülce)
ali_gozutok
0
722
21/10/2017, 19:51
Son Mesaj
:
ali_gozutok
İHTİYARLIK ŞİİRİ (Gülce Buluşma)
ali_gozutok
0
726
21/10/2017, 19:39
Son Mesaj
:
ali_gozutok
DENETLEYEN VAR (Gülce Buluşma)
ali_gozutok
0
689
21/10/2017, 19:34
Son Mesaj
:
ali_gozutok
GÖLGE ETME (Gülce Özge Buluşma)
aligozutok
1
1,690
16/04/2013, 23:01
Son Mesaj
:
osman7159
VATAN DEDİ (Gülce Buluşma)
aligozutok
3
1,856
18/03/2013, 17:37
Son Mesaj
:
aligozutok
LÂL EYLE SEN DİLİNİ (Gülce Buluşma)
aligozutok
0
1,299
04/03/2013, 11:07
Son Mesaj
:
aligozutok
GÜLMEYİ ÖZLEDİM(Gülce Buluşma)
aligozutok
0
1,263
31/01/2013, 09:46
Son Mesaj
:
aligozutok
KERBELÂ(Gülce Özge)
aligozutok
1
1,553
17/01/2013, 01:44
Son Mesaj
:
osman7159
Lütfen seçim yapın:
--------------------
Özel Mesajlar
Kullanıcı paneli
Kimler Çevrim içi
Arama
Ana Sayfa
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
-- GÜLCE ŞİİR TÜRLERİNE GÖRE ŞİİRLER
---- BULUŞMA
---- ÇAPRAZLAMA
---- TRİYOLEMSİ
---- ÜÇGÜL
---- ÜÇGEN
---- DÖNENCE
---- TOKMAK
---- AKROSTİK
---- SONE'M
---- GÜLCE
---- TEKİL
---- YİĞİTCE
---- YUNUSCA
---- BAHÇE
---- SERBEST ZİNCİR
---- ÖZGE
---- GÜLİSTAN
---- YEDİVEREN
---- TUĞRA
-- GÜLCE YAZAN ŞAİRLERİMİZİN GÜLCE ve DİĞER ŞİİRLER
---- (H)
------ Harun YİĞİT
------ Harun YİĞİT
------ Hasan ULUSOY
------ Hasan ULUSOY
------ Hatice ALTAŞ(Asi Çiçek)
------ Hatice ALTAŞ
------ Hacer KOZAN
------ Hatice KATRAN
------ Hatice KATRAN
------ Hikmet ÇİFTÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
---- (I-İ)
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim İMER
------ İbrahim İMER
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İhsan ERTEM
------ İhsan ERTEM
------ İsmail KARA(Karozan)
------ İsmail KARA(Karozan)
---- (K)
------ Köksal KIRLIOĞLU
---- (M)
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Meltem ARAS
------ Meral ADAK
------ Meral ADAK
------ Melahat TEMUR
------ Mevlüde DEMİR
------ Mevlüde DEMİR
------ Miktad BAL
------ Miktad BAL
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ MUSTAFA CEYLAN(Editör)
-------- Mustafa CEYLAN
---------- Mustafa CEYLAN(On Punto Yazıları)(Makaleler)
---------- GÜNE BAKIŞ
---------- TAŞ YAĞMURU(Ceylan'ın kaleminden)
---------- Hakkında Yazılanlar
---------- DİĞER ŞİİRLERİ
---------- Hayatı
---------- Sanatı
---------- Hocaları
---------- Çocukluğu
---------- Gençliği
---------- Özlü Sözleri
---------- Önsöz Yazdığı Kitaplar
---------- Siyasete İlgisi
---------- Bestelenen Şiirleri
---------- Fotoğrafları
---------- Mühendisliği
---------- Düzenlediği Etkinlikler
---------- Konferansları
---------- Yer Aldığı Antolojiler
---------- Kitapları
---------- EZAN SUSMAZ Kitabı içindekiler
---------- "YANDI BU GÖNLÜM"-Hacı Bayram Veli Kitabı içindekiler
---------- TAHİR KUTSİ MAKAL Kitabı İçindekiler
---------- SEĞMEN RUHU Kitabı İçindekiler
---------- TOROSLARIN TÜRKÜSÜ Romanı
---------- Armağan-2(AHMET TUFAN ŞENTÜRK İÇİN NE DEDİLER?)Kitabı içindekiler
---------- Armağan-1(ANILAR KORİDORU İÇİNDE SARIVELİLER)Kitabı
---------- YARALI CEYLAN Şiir Kitabı İçindekiler
---------- PAŞA GÖNLÜM Şiir Kitabı İçindekiler
---------- Kırat Geliyor Kitabı İçindekiler
---------- Her Yönüyle YENİMAHALLE Kitabı
---------- Tarihi ve Folkloruyla Elmadağ Kitabı İçindekiler
---------- Köylerimiz Kitabı İçindekiler
---------- Köyümüz Yeşildere Kitabı İçindekiler
---------- Bayramlar Haftalar Günler Kitabı
---------- Ahmet Tufan Şentürk Kitabı
---------- Halil Soyuer Kitabı
---------- Detanlaşan Köylü İsa Kayacan Kitabı
---------- Abdullah Satoğlu Kitabı
---------- Güzide Taranoğlu Kitabı
---------- Gülendenin Beşiği Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ (2006)Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ(2007)Kitabı
---------- CEYLAN-Tahliller-MAKALELER-Görüşler
---------- Güllük Dergileri
---------- Kapodokya Güneşleri Kitabı
---------- Bir Yanardağ Fışkırması Kitabı
---- (P-R)
------ Rahime KAYA
------ Rahime KAYA
------ Refika DOĞAN
------ Refika DOĞAN
------ Ramazan EFE
------ Ramazan EFE
------ Rengin ALACAATLI
---- (S-Ş)
------ Sabiha SERİN
------ Sabiha SERİN
------ Serap HOCA(Serap ÖZALTUN)
------ Serap HOCA(Serap DEMİRTÜRK)
------ Süleyman KARACABEY
------ Süleyman KARACABEY
------ Serdar AKKOÇ
------ Serdar AKKOÇ
------ Sevgili ÖZBEK
------ Sevgili ÖZBEK
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şükran GÜNAY
------ Şükran GÜNAY
---- (T-U-Ü-V)
------ Turan UFUKTAN
------ Ümran TOKMAK
------ Ümran TOKMAK
---- (Y-Z)
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf Ziya KARAHASANOĞLU
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Yıldız TOKSÖZ
------ Yıldız TOKSÖZ
GÜLCE'YE DAİR
-- GÖRÜŞLER
---- Gülce Nedir?
---- Gülce ve Ozanlık
---- Gülce Manifestosu
---- 5 Hececiler ve Gülce
---- Garip Akımı ve Gülce
---- Fecr-i Ati ve Gülce
---- Hisarcılar ve Gülce
---- Neyzen Tevfik, Aşk
---- Mazmunlar
---- Gülce Ne Değildir?
---- Hece Vezni ve Gülce
---- Serbest Şiir ve Gülce
---- Aruz Vezni ve Gülce
---- Gülce ve Zolal
---- Gülce Tarihinden
---- GÜLCE-(Atölye)-Video Dersler
------ Gülce Etkinlikleri
------ Kurucular Beyanı
------ Gülce 2009
------ Doğru Yaz/Konuş
------ Gülce-2010 Projeleri
------ Gülce-2011 Projeleri
------ Üstad Necip Fazıl'dan
------ Gülce-Aruza Dair
------ Öneriler-Çalışmalar
------ GÜLLÜK DERGİSİ
------ Gülce'ye Öneriler
------ Röportajlar
------ Negatif Bakışlara
------ Aleyhimizdekiler
------ M.E.B' na
---- Gülce'de Mesajlar-Projeler
------ Gülce-Güldeste(1)
------ Destanlarımız
------ Dede Korkut
------ Öncü Kadınlarımız
------ Peygamberlerimiz
------ Nutuk(Gülce)
------ Nutuk(Z.Korkmaz)
------ Kutlu Hanımlar
------ Ozanlarımız
------ NasrettinHoca
------ Yedi Askı
GÜLCE TÜRK ŞİİR AKADEMİSİ
-- Şiir Akademisi
---- Şiir Akademisi
------ HALK EDEBİYATI
-------- DİVAN EDEBİYATI
-------- BATI EDEBİYATI
-------- YENİ TÜRK EDEBİYATI
---- Hece Vezni' ne Dair
---- Şiir Tahlilleri
---- Aruz Vezni' ne Dair
---- Hiciv Tarihinden
---- Ustalardan Şiirler
---- Ustalardan Makale
---- Aramızdan Ayrılanlar
------ Ustalardan Şiirler
-------- A. Tufan ŞENTÜRK
-------- DİLAVER CEBECİ ANISINA
---- Şiir Üstüne (Serbest)
---- Atışma Sayfamız
---- Denemeler-Makaleler
---- Şiirde Dönüşüm
---- Şiir ve Anlatım
-- Türk Edebiyatı Şiir Türleri
---- Şiir Türleri
---- İslâmiyet Öncesi
---- Servet-i Fünun
---- Garip Şiirler
---- Akımlar
---- Edebî Sanatlar
---- Söz Sanatları
---- Şair Padişahlar
---- Şiir Tarihimizden
---- Yıllara Göre Edebiyat
---- Mehmet Nacar
DÜNYA EDEBİYATI
-- Dünyadan Şiir Türleri
---- Burns Stanza
---- Choka
---- Go Vat
---- Catena Rondo
---- Onegin Stanza
---- Canzonetta
---- Bauk Than
---- Rhupunt-Galce
---- Septilla
---- Viator
---- Luc Bat
---- Tritena
---- Pantoum
---- Shakespeare Sonnet
---- Diamonte
---- Villanelle
---- Hutain
---- Hex Sonnata
---- Hexaduad
---- Haynaku
---- Harrisham Rhyme
---- Guzzande
---- Gratitude
---- Glosa
---- Garland Cinquain
---- Fornlorn Suicide
---- DÜNYA EDEBİYATI
---- Dünyadan Destanlar
---- Dünyadan Şiirler
KAYNAKÇA
-- Konularına Göre Şiirleriniz
---- Aşk Şiirleriniz
---- Atatürk Şiirleriniz
------ 23 Nisan Şiirleri
------ Atatürk'e Dair
---- Kahramanlık Şiirleriniz
---- Doğa Şiirleriniz
------ 2009 Yılı Sayılarımıza
---- Taşlama Şiirleriniz
---- Gurbet Şiirleriniz
---- Tasavvuf Şiirleriniz
---- Barış Şiirleriniz
---- Şehir Şiirleriniz
---- Anne Şiirleriniz
------ Babanıza Şiirler
---- Doğum Günü Şiirleriniz
---- Deprem Konulu Şiirler
---- Diğer Şiirleriniz
---- Köşe Yazarlarımız/Makaleler
------ Mustafa CEYLAN
------ Refika DOĞAN
------ Osman ÖCAL
------ Ahmet ÖZDEMİR
------ A. S. ATASAYAR
------ Prof.Dr.İsa KAYACAN
-------- Prof. Dr. İSA KAYACAN
------ Rahime KAYA
------ Harun YİĞİT
------ İlqar MÜEZZİNZADE
------ Sündüz BİGA
------ Nazmi Öner(Şiirler)
------ Nazmi ÖNER(Nesirler)
------ Coşkun KARABULUT
------ Prof.Dr.İsmail YAKIT
------ Prof.Dr.Asım YAPICI
------ Sabit İNCE
------ Muhsin DURUCAN
------ Abdulkadir GÜLER
------ Ünal Şöhret DİRLİK
------ Metanet YAZICI
------ A.Aşkım KARAGÖZ
------ Gazanfer ERYÜKSEL
------ Mehmet GÖZÜKARA
------ Necdet BULUZ
------ Yusuf Özcan
------ Afife Demirtaş
---- Mustafa Ceylan
---- Bizden
-- Video Yağmuru
---- Ozanlar-Şairler
---- Bizden Videolar
---- Rasim Köroğlu
-- Genel
---- SERBEST KÜRSÜ
---- Duyurular
---- Röportajlar
---- Günün Şiiri
---- Günün Nesiri
Edebiyat Biz Platformumuzda
-- Gülce Tv
-- Türk Argo Sözlüğü
-- Edebî Konular Forumu
Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir
Mustafa Ceylan |
Dost Sitelerimiz:
Türkçe Çeviri:
MyBB
Türkiye
Üretici:
MyBB
, © 2002-2025
MyBB Group
-Theme © 2014 iAndrew
Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder