• SiteAna Sayfa
  • Güllük Dergisi
  • Şairlerimiz
  • Arama
  • Üyeler
  • Video
  • Yardım
  • bayrak

Giriş Yap   Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre: Şifremi Hatırlat
 
Gülce Edebiyat Akımı
gulce
Your browser does not support the audio element.

Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi

Google Web'de Ara Sitede Ara
Submit Face book
  • 0 Oy - 0 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Konu Modu
HUD PEYGAMBER (Gülce Bahçe)
Dışarıda ali_gozutok
Yetkili Şair
***
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesaj Sayısı: 248
Konu Sayısı: 222
 
#1
03/10/2011, 17:27
HUD PEYGAMBER (Gülce Bahçe)

Hak Tealâ öyle kurmuş,
BU devran böyle döner,
HuD Aleyhisselâmdır,
Ad kavminde peygamber.

Hani Nuh Aleyhisselâm:
Büyük oğlu Sam’ı çağırıp,
Hayır dualarım seninle olsun!
Yüce Allah göndereceği peygamberleri,
Senin soyundan göndersin!
Diye dua etmişti ya!....

İşte Sam’ın oğullarından,
Erfahşad,
Erginlik çağına gelince,
Babasının nasihatine uydu,
Temiz soylu, güzel huylu,
Bir kızla evlendi.

Bundan bir oğlu dünyaya geldi !
Adını Kaynan koydu.
O da büyüdü, bir kızla evlendi
Onun da bir oğlu oldu,
Adını Salih koydu.
Salih yüz otuz yaşında,
Mercane adında bir kızı sevdi,
Alından alına geçerek,
Parlayan Nur-u Muhammedî,
Şimdi de Mercane’nin alnında parlıyordu.

Demek ki,
Allah’ın Peygamberlerinden,
Biri daha Mercane’den,
Dünyaya gelecekti.
Dokuz ayın sonunda,
Beklenen oğlan doğdu.
Adını Aber veya (Gaber) koydular.

Salih Peygamber otuz yaşında idi.
Salih bundan sonra da,
Dört yüz yıl daha yaşayacak,
Oğulları kızları olacaktı.
İşte Hud Peygamber,
Bu Gaber idi!
O
Adem
Soyundan,
Ad kavminin,
Islahı için
Seçilen bir nebi.
Bu kavim hem çok zengin,
Hem de çok güçlü kuvvetli!

Hud!
Ehli takva bir kişi.
Çok da dürüst,
Yoksullara bol sadaka verir.
Fakir fukarayı, her dem gözetir,
Peygamber zincirinde, nurdan bir halka!
Kararan gönüllerde, aydınlık!.....

Aydınlık amma,
İnsanların gönlü karanlık!

Tufandan Sonraki Hayat

Nuh tufanından sonra,
Değişen bir şey yok!
Dünya yine dünya,
İnsan yine insan,
Ağaç eski ağaç,
Çiçek eski çiçek!
Beklenen bir şey var!
İnsan oğlu yüzünü,
Hak’ka ne zaman dönecek?

İnsan nesli arttıkça,
Ham, Sam, Yafes’in soyları da,
Babalarının vasiyet ettiği,
Yerlere ülkelere yayılıyor,
Oymak, oymak,
Kabile, kabile millet oluyor,
Toprağı ekiyor dikiyordu!

Ad kavminin yurduydu, ta Yemen’e dayanan,
Şimdi hepsi de yalan, uçmuş ömrün can kuşu.
Nuh kavminin soyuydu, Ad kavminde uyanan.
Çile elem ve keder, bu da ömrün yokuşu.

Ad, Semud, Lut milleti, isyanın ele başı,
Mala mülke güvenen, servete eğer başı.
Gündüzüyle gecesi, oldu onlara zindan,
Hepsi de oldu helâk, bu bir devrin batışı.
Hud’un kavmi:
….On, yada on üç kavimden oluşan,
……..Üç, dört bin kişilik, bir topluluk!….
……….Ad dilini konuşur bir millet.
………….Arazileri verimli,
……….…..Nimeti bol mu bol,
……………..Bağ ve bahçeleri,
……………….Çok mu çok sulak.

Bir ülkeydi burası,
Burası dile destan İREM di!..

…………………Ağıl ağıl davarı,
……………..Sürü sürü koyunu ve sığırı,
……………Zengin mi zengin,
…………Bir kavim idi.

……….Boylu postlu, yakışıklı,
……Güçlü kuvvetli,
…Ama inatçı mı inatçı,
Bir zorbanın emrinde yaşıyorlardı.

……………”Putlara boyun eğen,
…………Büyüklük taslayan
………Halkına zulüm eden,
…….Azgın bir millet!..” (Fussilet 15)

Kuvvetlerine güvenerek,
Meydan okuyor,
Var mı bize yan bakan,
Bizimle başa çıkan, diyor,
Kostak, kostak dolanıyorlardı!

Kendilerinden olmayanları,
Çöllerin içlerine sürmek,
Kızgın güneş altında,
Yırtıcı hayvanların pençelerine atmak,
Parçalanıp ölünce,
Zevkle kahkaha atmaktı,
Bunların amacı!

Arada bir bu insanlara karşı,
Akınlar düzenliyor,
Köylerini kentlerini talan edip,
İnsanları köle diye alıp geliyorlardı.

Allah’ı da unutup,
Ağaçtan taştan put yontuyorlar,
Onlara tapıyorlardı!....

Feleğin insafı yok, derde bin dert bağlatır,
Azgınlar bahçesinde, nice gönül dağlatır,
Ehl-i küfre bir anda, tufan bora gönderip,
Helâk eder onları, anasını ağlatır.

HUD a.s mın Peygamberliği

Yüce Allah,
Sapıtan bu kavme,
Kardeşleri Hud’u,
Peygamber olarak gönderdi.

Hud Aleyhisselâm kavmine:
“.---Ey Kavmim!

Allah TEK,
Ondan başka İlâh yoktur
. O’nu inkâr etmeyin,
Ona inanın, putlara tapmayın”
Diye uyardı….(Araf 65)

Kavmi ona;

----“Sen beyinsizin birisin!
……..Bizden ne farkın var?
………..Sen de yiyor içiyorsun,
……………Bizim gibi yaşıyorsun!... “dediler.

Hud:
Kavmine dedi ki;

“……Ben size, Allah’tan aldığım emirleri,
………..Tebliğ etmekle görevlendirildim.
……………Bana inanıp dediğimi,
…………….Eğer ki yapmazsanız,
……………..Sizi büyük bir felâket bekliyor!....
Düşünsenize,
Nuh kavmine ne oldu?
Siz ondan sonra , yurt kurdunuz.
Ş imdi de Hükümdarsınız.
Hem bol rızık buldunuz.
Nimet buldunuz.
Bütün bunları size veren Allah’a
Neden inanmıyorsunuz.?
Yakında başınıza,
Büyük bir felâket gelecek,
Haberiniz olsun!” (Araf 69).
Diye uyardı.

Dediler ki;
--“Ey Hud!
Sen bize,
BİR TEK ALLAH’A tapmamızı,
Babalarımızın taptıklarını,
Bırakmamızı mı istiyorsun?
Bunun için mi geldin?
Doğru söylüyorsan,
Tehdit ettiğin azabı,
Haydi getir başımıza….
Biz sana inanmıyoruz, senin Allah’ına da!....Hud(51-53)

Kavmin ileri gelenleri,
Elleriyle HÛD’un ağzını kapatıp:
“Biz seninle gönderilenleri inkâr ediyoruz.
Sen bize bir belge getirmeden,
Senin sözünden ötürü,
Tanrılarımızı terk etmeyiz.
Ve sana inanmayız.” ( Hud 53)Dediler.

Hud A.S.
--“Taptığınız putlardan,
..….Bir deliliniz yok!
…….Böyle olduğu halde,
…….İnkâr ve ısrarınızda direniyorsunuz.
………Ben bekliyorum,
……….Sizde bekleyin”dedi.
……….Ben sizden bir ücrette istemiyorum.
…………Benim mükâfatımı Allah verir. (Araf 66-71)

.Nebiler ve Resuller, iki cihan serveri,
…….Hidayet ışığıdır, kavmine peygamberi,
…………Peygamberi hak bilip, onu rehber edene,
……………. Hem kendine yar kılar, Lutf eder güzelliği.

….Yaratana kör bakan, belâ yağdırır başa,
……….Nice felâket bulur, vurur başını taşa,
………….Demirden zırh içinde, savaşmaya gidene,
………………Giydirmez ipek gömlek, umudu çıkar boşa.

Hud a.s. mın Duası ve
AD Kavminin Helâkı

O zaman HÛD,
Ellerini açtı.
Ey Yüce Rabbim;

-Ey bu dünyadaki yaratıkları,
Yoktan var eden,
Şu kâfir millete,
Kudretini, kuvvetini göster!
Bana yardım et!”Diye yalvardı yakardı.

Hak şahinine, kanat takılır belâ,
Yüz aynasına, azaptır parlak cilâ.
Böyle bahçenin,
İnkâr gülü nergisi,
Kasırga gününde,
Sanma ki,sürer safa.

…..Vah ki, vah!..
……Eyvah ki, ne eyvah!
……….Cananı ağyâr kıldı.
…………….Sonsuzu hem afâkı,
……………….Sevdiğine dar kıldı.

……………..Üstüne de göklerden,
………………….Felâketler yağdırdı.
…………………….Çile çektirip,
…………………….…Günlerini zar kıldı.

Bu milletin üstündeki bulutları,
Sürdü, sürdü başka diyara.
Yağmurlarını kesti.
Kesti, bir damla su düşmedi gökten.
Gökten düşmeyince damla yağmur,
Çiçekler soldu.
Ağaçlar kurudu.
Susuzluktan kavruldu dağ taş!
Meralarda hayvanlara yiyecek kalmadı.
Zayıflıktan derileri kurudu sırtlarında.

Yalvardılar putlarına,
Bize bir damla su,
SUUUU,
Su verin! Bulutlar….

Putları:
… Sada,
……Samut
……..Ve Elheba idi.
Üçü de sessiz duruyordu!

Oysa onlar!
Putlar için,
Yükseklerde köşkler,
Havuzlu saraylar yapmışlardı.
Hem orada yaşamak,
Hep putlarını hoşnut etmek için….
Şimdi hepsi de,
Susuzluktan kurumuştu.

AD kavmi toplandı.
Yağmur duası için,
Mekke ulularının yanına,
Elçiler gönderdiler.

Elçiler bir kabile başkanına,
Misafir olup,
Dileklerini söyledi,
Hallerini dilediler.

Kabile reisi,
Onları bir ay misafir etti.
Gündüz gece içki sofraları kuruldu.
Yedirdi içirdi.

Reis’in Ceratetan adında bir cariyesi vardı.
Aslında İrem denen o yerde,
Dayıları amcaları,
Soyu ve sülalesinden, akrabaları yaşardı.

Onlar buraya, yağmur duası için gelmişlerdi.
Kıtlık belâsından kurtulmak istiyorlardı.
Reis onları kovamıyor,
Kovsa güceneceklerinden çekiniyordu.
Bu duygu ve düşüncesini,
Cariyesi Ceratetan ile paylaştı.

O da efendisine,
-“Sen bir şiir yaz!
Ben onu şarkı yapıp,
Onlara okuyayım,
Bu şiir onları harekete geçirsin” dedi.

Reis bir şiir yazdı,
Cariyeye ezberletti.

Şiir şöyle diyordu:

Ey Kıyl!
Yazıklar olsun sana,
Yerinden kalk,
Yağmur dile Rabbinden!
Ümit ediyoruz ki,
Allah,
Bulutlardan yağmur yağdırır size!
AD topraklarını sular bu yağmur.

Çünkü AD kavmi,
Son kerteye kadar susadı,
Ağızlarından tek söz düşmüyor,
Boynu bükük hepsinin.
Kalmadı ağız tadı….

Ne ihtiyarlar dayanır bu hale,
Ne de genç çocuklar!
Bir zamanlar onların kadınları,
Ne kadar sevinçliydi,
Hem de çok bahtiyar.

Şimdi ise mihnet karşılıyor her geceyi.
Yırtıcı hayvanlar korkmadan, çekinmeden,
AD Kavmini hiçe sayıp,
Onlara ve putlarına saldırıyor!
Saldırıyor şu anda!...
Ya siz!
Ne yapıyorsunuz burada?
Gündüz gece safa içinde,
Yaşıyorsunuz!..

Rab,
Elçiler içinde, sizi
Çirkinin en çirkini yaptı!
Siz ne selâmla karşılanın,
Ne de bir dua ile!...

Bu şarkıyı dinleyince akılları,
Akılları geldi başına.
Gelmesine geldi amma,
İş işten geçmişti artık!

Her tarafı şiddetli bir rüzgâr,
Kapladı.
Yerden aldığını,
Göklerde savurmaya,
Ortalığı,
Kavurmaya başladı!

Öyle bir rüzgârdı ki,
Alev topuydu sanki!
Parlıyordu, parıl parıl!

Çöl’ün kum taneleri,
Kurşundu, mermiydi sanki,
Kâfirlerin tepesine indikçe iniyordu!

Çıkan fırtına bora,
Bir türlü dinmek bilmiyordu!
Buluttan bir damla yağmur inmiyordu!

Sokaklar dağlar taşlar,
İnsan leşleriyle dolmuştu.
Tıpkı çürük dişler gibi,
Büyük evlerin büyük sütunlarıydı,
Bu tufanda, yerli yerinde kalan.
Azgınlık yapan millet,
Böylece cezalandırıldı.

Rabbim şöyle diyor,
Kur’anı Keriminde:

---“ Biz onları,
Sizi yerleştirdiğimiz yerlere yerleştirmiştik.
Onlara iyi görsün diye göz,
İyi duysun diye kulak vermiştik.
Fakat onların gözleri de kulakları da,
Hiçbir şeye yaramadı.
Çünkü onlar, Allah’ın ayetlerini inkâr etmekte,
Direnip duruyorlardı.
Onların alaya aldıkları ses, onları sardı.
Biz suçlu, cürüm işleyen bir kavmi,
Böyle cezalandırırız. (Ahkaf 24-26)

Öğüt almıyorsa kulak dinlediğinden,
Kurşun akıt tıkansın sen onun deliğinden.

……Tutunmak mümkün değildi.
……..Önünde kimse duramıyordu.
……….Kül gibi savruluyor,
………….Kökünden sökülen,
……………Kütükler gibi,
……………..Yanarak kavruluyordu.

…………..Bu felâket yedi gece,
…………Sekiz gündüz devam etti,
………Sonunda hava duruldu,
Yedi sekiz gün bu deli rüzgâr inleyip durdu.

Hud Peygamber,
İnananlarla bir ağıla çekilmiş,
Hiçbir zarar görmüyordu!..

Bu acı azap,
Onlara dokunmuyordu!

Peygamberlik bağının, gizledi ay yüzünü,
Kasırga bulutları, ölüm yağdırdı yazık!
İkbal bahçelerinin, hem bahar hem güzünü,
Kin dikeniyle vurdu, kırdı boğdurdu yazık!

Mekke de bulunan,
AD kavminin elçileri,
Misafir bulundukları evde,
Halâ yiyip içip yatıp kalkıyorlardı.

Mehtaplı bir geceydi.
İki cariye,
Yine şarkı söylüyordu dışarıda,
Deve ayağı sesleri duyuldu.
Biri geliyordu!

-Kimsin diye sordular,
Gelen adam;

-Size bir felâket haberi getirdim.
Yedi gündüz, sekiz gece,
İrem şehrinde rüzgâr değil,
Sanki alevdi esen!
Acımasız baş kesen!
Taş üstünde taş kalmadı.
AD halkı baştan başa,
Yok oldu.

Sordular!
-Ya HUD ile ona inananlara ne oldu?

Adam:
-HUD deniz kıyısında bulunuyordu.
Ona bir şey olmadı.
Elçiler inanmamışlardı.
Ev sahibinin kız kardeşi,
-Doğrudur dedi.
Kâbe’nin sahibi adına,
And içerim ki doğrudur.

İnanan üç Kişinin Affı

Bunun üzerine,
ÂD oğlu Lukman ile,
SA’D oğlu Mersed,
ASR oğlu Kıyl,
Hak dinini kabul ettiler.

Üçü de:
“Ey Yüce ALLAH’IMIZ!
-AD kavminden geri kalan bizlere,
Uzun ömür ihsan eyle!” Dediler.

Bir nida erişti o anda!
-“Tüm dilekleriniz kabul oldu!
Amma!...
Sonsuz bir hayat sürmenin yolu yoktur.
Ölüm daima sizi bulacaktır.

…..Doğmak varsa anadan,
…….Ölmek kaçılmaz gerçek!
………..Bilinmeyen bir şey var,
……………Nerde nasıl ne zaman?
…………………Hangi kılıkla gelecek.

O zaman,
Sa’d oğlu Mersed:

- “ Ey Rabbim!
Bana sen yalnız,
İyilik ve doğruluk bağışla!” Dedi.
Allah ona iyilik ve doğruluk bağışladı.

Ad oğlu Lokman:

_” Ya Rabbi bana uzun ömürler ver.” dedi.
Ona da kendin için,
-“İstediğini seç fakat,
Sonsuz bir hayat sürmek imkânsız!
Ama, kendi ömrün için,
Şu iki yoldan, birini seçebilirsin.

-Ya, yağmurdan başka,
Hiçbir şeyin uğramadığı,
Şu dağ başındaki,
Kızıl koyun tazeliğinde kalanların,
Ömrü kadar bir ömür!

Ya da;
Yedi kartalın ömrü kadar bir ömür!
Eğer bunu hoş görürsen,
Arka arkaya,
Yedi kartalı kendin seç!”
Diye nida geldi gaipten!

Lokman:
Kendi seçti kartalları.
Ömrü de,
Yedi kartalın ömrü kadar uzun oldu.

Bir kartal,
Seksen sene yaşıyordu.
İlk kartalı yumurtadayken seçti.
Erkekti o kartal,
Kuvvetliydi.
Onu yanına aldı.
O ölene dek ayırmadı yanından.

Ölünce diğerlerini seçti peşi peşine!
Sıra yedinciye gelmişti.
Kardeşinin oğlu;
Ey amca dedi.
Artık senin şu kartal’ın ömrü kadar,
Ömrün kaldı deyince!....

Dedi ki ona;
-Ben bu kartal’a uzun ömür adını verdim.
Uzun yaşar inşallah! Dedi.

Bir gün kartal,
Diğer kartallarla birlikte,
Uçtu gitti dağlara!
Akşam vakti,
Uçtuğu kartallarla,
Geri dönmedi bir daha!....
Sabah olunca Lokman,
-Acaba kartalıma ne oldu?
Diye dağa gitti.

Tırmanırken dağa,
Sanki eski gücü kalmadı.
Kendisinde bir halsizlik, bir hafiflik duydu.
Dağın tepesine varınca,
Yedinci kartalın yerde yattığını gördü.

-Hey uzun ömür!
Güzel kartalım!
Kalk ben geldim. Diye bağırdı.
Kartal yerinden kalkıp,
Ona doğru fırlamak istedi…
Fakat kımıldayamadı bile!
Kalın tüyleri soyuldu.
Düştü yere!
İkisi birden canlarını verdiler.

ASR oğlu KIYL ise,

Hiçbir şey seçmemiş,
-Ben AD kavminin başına gelen hali istiyorum.
Bundan korkmuyorum.
Ben kavmimden sonra,
Yaşamak istemem demişti.

Onun başına da,
Ad kavminin başına gelenler,
Aynen gelmişti!
Acı felâket onu da dünyadan ayırmıştı!..

Sadece iyilik ve doğruluk isteyen,
SA’D oğlu, Mersed,
Felâketin habercisi olan,
Adamın sözlerini duyunca,
Şöyle bir şiir okumakla yetindi.

Ad kavmi susuzluktan,
Ölgün bir halde,
Karşılamıştı geceyi!
Çünkü;
Çünkü yüce Yaradan’ın gönderdiği Peygamber’e,
İsyan etmişti onlar!

Gök yağmur yağdırmadı!
Ne bir avuç, ne bir parmak,
Fayda vermedi,
Putlarına yalvarmak!
Yağmur duasına çıkanlar,
Tam bir ay,
Yolda kaldılar,
Fayda vermedi onlara yollarda kalmak!..

Göklerden inen acıklı azap,
Yok etti milletini,
Yok etti, evlerini eserlerini.
Görmedin mi sen,
Görmedin mi?
Yüce Allah’ın,
Rüyalarını boşa çıkarttığını!..

Bomboştu kalpleri,
Çöller gibi, sahralar gibi!..
İnkâr etmişti Onlar,
Gelen haberleri..

Kâr etmedi öğütler,
Kaçındılar inançtan, imandan,
Kaçmadılar zulümden,
Kurtarmadı putları,
Felâketten ölümden!..

Ben feda olayım,
Peygamber’im HUD’A!
Feda olsun iki kızım,
Feda olsun ona cariyem!
Diyordu Sad oğlu Mersed!

O, Kalplerin zulme,
Zulme alıştığı bir demde,
O demde karanlıkların çöküp,
Çöküp karanlıkların aydınlıklar gidende,
İnkârcıların Yüce Allah yerine,
Puta dua edende!

Doğru yol yerine,
Sapıtarak gidende,
Kurtarmak için gelen,
HUD’U inkâr edende,
Ben kavuşacağım elbet,
Kavuşacağım o peygamberime!...

HUD a.s. mın Vefatı

Rivayet edilir ki:

Hud Aleyhisselâm,
Kendine inananlarla,
Mekke’ye geldi.
Hacc vazifesini ifa etti.
Yaratan’ına hamd-ü sena eyledi.
Dört yüz altmış dört yaşına ulaştı,
Hak’kın rahmetine kavuştu.

Bulutların birbiriyle çarpışması
Ortasında şimşeklerin çakması
Yıldırımın boz toprağa düşmesi
Maddenin kıyameti değil de nedir?
Nedir söyle can gülüm, nedir?

Nuh’ta Hud da esen tufan!
Göklerin çökmesi yerlere….
Dağların yürümesi, fışkırması suların!
Ebabil kuşlarının taş yağdırması!
Ve çökmesi yer kabuğunun,
Kırılıp tuz buz olması,
Sadece insanın insan olması!
Nedir?..

Bütün bunlar,
İnsanın!
Kâmil insan olması için değil de nedir?
Nedir söyle can gülüm nedir?

Kâmil insan,
Kan, kin, öfke ve nefreti,
Gönül lügatinden, silen insandır.

Ben merkezli insan,
Kavgayı,
Kavgada yarışı yeğleyendir.

Amaç;
Kavga değil,
İnsanın kendini bilmesidir.
Nefsini ıslah etmesi değil de nedir?….
Nedir söyle can gülüm.

Yık!
Yık varlığın şehrini,
Yık ki !
Benliğin gururunu virane kıl.
Düşün!
Bir daha düşün!
Bak!
Bak gönül aynasına,
Yâr uğruna mestane kıl.
Tekrar düşün!
Niçin verilmiş insana akıl!

Ya ıslah et,
Azgın olan nefsini,
Ya da…
Ya da gücün yeterse eğer,
Can evinden vur onu!...

Kes!
Kes meylini gayriden,
Düşme nefsin peşine.
Sürüm, sürüm süründürür,
Bakmaz gözün yaşına.

Kurtul nefsin şerrinden, göze al öldürmeyi,
Sağ kalırsa gasp eder, can taşıyan gemiyi,
Hızır misali dene, dene sen de delmeyi,
Ömrün sona ermeden, sen de nefsin ıslah et!

İşte yine burada bitti, bitti söz.
Ocaklar söndü, eridi köz.
……Yine geldi selâm, sabah sırası,
………….Çok açıldı başlangıçla arası,
……………….Söylenecek son söz artık burası,
…………………….Dinleyin dostlarım beni dinleyin.

……………………………………Ey saba yeli,
………………………..….Başın alıp nereye,
……………………..Gidersin böyle?
……………....Eğer yolun düşerse,
……….Kutsal toprağa,
……Adem’den son resule,
…………….Selâmım söyle!...

ALİ GÖZÜTOK


Alıntı  
Tweet      
     


Benzeyen Konular
Konu: Yazar Cevaplar: Gösterim: Son Mesaj
Shy Sırrın Sırında…(Gülce Bahçe) RefikaDogan 0 1,623 18/02/2015, 06:43
Son Mesaj: RefikaDogan
  Kırık Kalp Kumbarası (Gülce / Bahçe)-MORİ KIZ Site Yönetimi 0 1,545 02/09/2013, 23:14
Son Mesaj: Site Yönetimi
  Ah İstanbul! (Gülce Bahçe) RefikaDogan 0 1,684 07/06/2013, 00:37
Son Mesaj: RefikaDogan
  NEDEN? (Gülce Bahçe) aligozutok 1 1,817 12/01/2013, 22:56
Son Mesaj: osman7159
  AYNI TELDEN (Bahçe) Dermani 0 1,351 18/12/2012, 14:28
Son Mesaj: Dermani
  BİR İSTANBUL HATIRASI (Bahçe) Dermani 0 1,444 12/12/2012, 15:46
Son Mesaj: Dermani
  Mustafa CEYLAN-Divanü Lügat-it Türk / Beş Oğuz Efsânesi(GÜLCE-Bahçe) Site Yönetimi 0 1,584 11/04/2012, 00:38
Son Mesaj: Site Yönetimi
  Mustafa CEYLAN-Divanü Lügat-it Türk / Çiğil Efsânesi(GÜLCE-Bahçe) Site Yönetimi 0 1,549 11/04/2012, 00:21
Son Mesaj: Site Yönetimi
  Mustafa CEYLAN-Divanü Lügat-it Türk / Öge-Altun Kan Efsânesi(GÜLCE-Bahçe) Site Yönetimi 0 1,761 11/04/2012, 00:13
Son Mesaj: Site Yönetimi
  Mustafa CEYLAN-Divanü Lügat-it Türk / Türk Takvimi Efsânesi(GÜLCE-Bahçe) Site Yönetimi 0 1,659 10/04/2012, 21:59
Son Mesaj: Site Yönetimi

Digg   Delicious   Reddit   Facebook   Twitter   StumbleUpon  


Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir

Mustafa Ceylan |
  •  
  • Yukarı dön  
  • Lite mode  
  •  Bize Ulaşın


Dost Sitelerimiz:

Türkçe Çeviri: MyBB Türkiye
Üretici: MyBB, © 2002-2023 MyBB Group-Theme © 2014 iAndrew

Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder