SiteAna Sayfa
Güllük Dergisi
Şairlerimiz
Arama
Üyeler
Video
Yardım
Giriş Yap
Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Şifremi Hatırlat
Beni Hatırla
Your browser does not support the audio element.
Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi
Web'de Ara
Sitede Ara
0 Oy - 0 Yüzde
1
2
3
4
5
Konu Modu
HZ. İSA PEYGAMBER (Gülce Bahçe)
ali_gozutok
Yetkili Şair
Üyelik tarihi:
Sep 2011
Mesaj Sayısı:
248
Konu Sayısı:
222
#1
03/10/2011, 21:16
HZ. İSA PEYGAMBER (Gülce Bahçe)
Muhabbet yolunda,
En sağlam adım!
Mihnet sarayının,
Haremine mahrem!
Dünya evine girmeden,
Anne olan!
Meryem’in biricik oğlu!
Cism-İ pak ismi pak,
Hem ReSul, hem nebi,
SüleymAn’ın soyundan,
İSA Aleyhisselâm
.
Merhaba!..
Merhaba ey,
İhtişam erbabının kıblesi.
Merhaba ey,
Peygamberler üyesi,
Dileyince Yüce Rabbim,
Beşikten gelir sesi!
Merhaba ey,
Yer yüzünün,
Kutsal çocuğu,
Hakta başlar,
Hakta biter,
Hak yolun yolculuğu.
Merhaba ey,
Nebiler zincirinin ulusu!
Ahiret yurdunda sultan.
Manâ yurdunda baki!
Mahşer meydanında cömert!
Öyle saf, öyle temiz ki!
Kudret nuruyla arınmış!
Fanilik ipliğine tutunmuş!..
Bir körpenin oğlu!
Dünya varlığının deliğinden geçen!
Rabbimin sevgili kulu!...
SOYU
Rivayet odur ki;
Bir
Hatun,
Hem yaşlı,
Hem de yorgun!
Dinlenmek için,
Yorgun bedenini,
Bir ağaca dayamış,
İstirahat ediyordu.
Biraz ilerisinde bir kuş,
O kuş, yavrusunu besliyordu.
İmrendi bu manzaraya el açıp!
Ey benim yücelerden yüce Tanrım dedi!
Bilirim hazinen çok geniş,
Bana bir oğlan verirsen!
Senin adına onu,
Kutsal mescidinin,
Hizmeti için,
Adarım,
Dedi.
İşte o hatun,
Hanne Hatun idi.
Yani Meryem’in annesi!..
Gün oldu,
Harman oldu,
Duası kabul oldu.
Ama oğlan değil kız oldu!..
Kur’anda bu husus,
Şöyle ifade edilir:
RABBİM!
……“Karnımdakini,
……….Azatlı bir kul olarak,
…………Sana adadım.
………….Benden olan bu
……………Adağı kabul et!
………………Şüphesiz niyazımı işiten,
……………..Niyetimi kemaliyle bilen,
………Sen sin, sen” demişti. (Al-i imran 35)
Dua kabul oldu amma!
Gel gör ki beklediği olmadı,
Doğan kız oldu, oğlan olmadı!
Ama sözünde durdu.
Adını Meryem koydu.
Onu, sarıp sarmalayıp,
Mescidin mihrabına bıraktı.
“Yüce Allah!
Dileğini kabulle,
Onu iyi bir şekilde yetiştirdi.
Zekeriyya’yı da ona kefil kıldı.” (Âl’i İmran 37
Hz. Muhammed Resulullah,
Şöyle buyurmaktadır.
--Anasından ne kadar,
Oğlan çocuk doğdu ise,
Şeytan el atıp,
Hepsine yapıştı.
Ancak Hz. Meryem’e,
Ve İsa a.s. ma yapışamadı.
Rivayet edilir ki:
Bir gün İmran karısına;
--Eğer o karnındaki kız ise,
Ne edersin?
Karısı Hane Hatun,
Bu söze çok üzüldü.
Gerçekten çocuk kız doğunca,
Ona Meryem adını koydu.
Meryem, Hak Tealâ Hazretlerine,
Kulluk edici demektir.
Çocuğu bir kundağa sarıp,
Götürdü Beyt-el Makdis’te,
Mihraba bıraktı.
Kudüs’ün uluları,
Bir araya geldiler,
Bu çocuğun bakımını ve terbiyesini,
üslenmek istediler.
O zaman Zekeriyya a.s.
Bu hak önce benimdir.
Çünkü çocuğun teyzesi,
Benim karımdır dedi.
Dediler ki;
Öyleyse kur’a atalım.
Kime çıkarsa o üslensin.
Zekeriyya a.s. şeriatına göre,
Kur’a şöyle atılıyordu.
Suya birer kalem bırakılır,
Kimin kalemi batmazsa,
O kazanmış sayılırdı.
Birlikte Şirvan suyuna vardılar.
Kalemlerini suya attılar.
Hepsinin kalemi battı.
Zekeriya’nın kalemi batmadı.
Bakım işini Ona bıraktılar.
Nitekim Hak Tealâ şöyle buyurur.
“Allah Onu,
Güzel bir kabulle karşıladı.
Onu iyi bir şekilde yetiştirdi.
Zekeriyya’yı Ona kefil kıldı.
Zekeriyya,
Meryem’in bulunduğu mihraba girerdi.” (Al-i İmran 37)
Zekeriya’nın karısı,
Meryem’in teyzesi,
Yahya’nın annesiydi.
Yabancısı değildi.
Akrabasıydı.
Zekeriyya özene bezene,
Nadide bir çiçek gibi,
Büyüttü titizlikle!
Mescit’in yükseğinde,
Yapılan oda,
Tahsis edildi ona.
Zekeriya’dan,
Başkası giremezdi,
Onun yanına.
Yalnızca o yedirir,
O içirirdi.
Kapısını kilitler,
Başka birini,
Sokmazlardı içeri.
Zekeriyya ne zaman,
Kızın bulunduğu,
Mihraba girse,
Orada yiyecekler buluyordu.
Kış içinde yaz,
Yaz içinde kış,
Meyvesi konuyordu!..
Sordu Meryem’e?
“Bu yiyecekler sana,
Nereden geliyor?”
---Bu bana Allah’tandır.
Kimi dilerse ona,
Bol rızıklar veriyor!..(Al-i imran 37)
Hani Melekler ona;
……Ey Meryem,
………Rabbimiz sana,
…………Seçilmiş özellikler,
………….Vererek tertemiz büyüttü.
……………….Seni alemlerin kadınlarından
Daha mümtaz kıldı!........
…………..Huşu ile,
……….Rabbin divanına dur!
………Secdeye kapan!
….Rüku edenlerle eğil! (Al-i imran 42-43)
Denilmişti.
Meryem orada,
Ergenlik çağına kadar kaldı.
CEBRAİL’İN GELİŞİ
Bir gün Cebrail,
-Ya Meryem dedi!
Allah’a itaatli ol,
Geceleri ibadet ederken,
Ayağının üstünde çok dur.
Namazını uzun eyle!
Demişti!
Sırların hikmetini, var olandan ara bul,
İmran’ın kızı Meryem, doğmadan adanan kul,
Öyle bir ağır yük ki! Çeker de ince bir kıl,
Düşündükçe kör düğüm, çekemez onu akıl!
Karanlık geceleri, delen mucize emir,
Yükseklerden yetişti, tek hece ol içinde,
Nerde alna yazılan, hani yaşanan ömür,
Saklar kalem sırrını, nurdan bir el içinde.
Sonsuzluk sınır değil, ötesinde neler var?
Nasıl görsün göz onu, görür takati kadar.
Direksiz gök kubbe ki, ışıl ışıl ışıldar,
Saklar ışık sırrını, yağsız kandil içinde.
Hakikatin sırları, kabukta zarda değil,
Sor soruştur ara bul, olsa bile o Çin de,
Kır haydi kabuğunu, birazda öze eğil,
Zarda kabukta değil, o içlerin içinde.
Peygamberimiz;
……..“O zamanının hayırlısı,
………..İmran’ın kızı,
………….MERYEM idi.
……………Bu ümmetin kadınları,
..……………….Arasında en hayırlı,
…………………….HATİCE’DİR.
Cennet kadınlarının üstünü:
Huveylit’in kızı HATİCE!
Muhammed’in kızı FATIMA!
Firavunun karısı ASİYE dir.”
Diye buyurmuşlar.
Meryem, ailesinden ayrılıp,
Şark köşesine gittiği zaman!
Bir perde indirildi aralarına!
Karanlığı hep örter,
Kara perdeler.
Bilir misin ?
Perdeler neyi perdeler!
Aleme alem değil,
Gerçek, perdeler.
Hani perdeleyenler?
Şimdi nerdeler?
Gerçeği görebilmek,
Mümkün mü?
Evet,
Mümkün amma…
Onu görebilmek,
Hüner ister!
Marifet ister!
Hüner ise,
Zekâda değil,
Kalpte gizlidir.
Ne günlerdi o günler, bol sebze meyve ile,
…………………… Mihrab’ı doldururdu!
Hak yoldan sapıtana, doğruyu buldururdu,
Derde duçar eyleyen, çektirse bile cefa,
Elbet devasın verir, düşeni kaldırırdı.
Sevgili kulunu,
Mucizeyle kaldırdı!
Gerçek mucize ne ki!
Sonsuzun elinde, sanki oyuncak!
Esrarın sırrını, oydu açacak!
Meryem’i dayayan,
Koca kütükten,
Çok mu çok leziz!
Hurma saçacak!
Yüce Rab,
Cebrail’i gönderdi,
Genç beşer kılığında,
Rabbinin emri gizli,
Pes pembe dudağında.
Görünce onu Meryem çekindi!
Ben senden, Allah’a sığınırım!
Eğer sakınan kul isen,
Çekil git! Yanımdan. Dedi!..
Koskoca bir ormanı, nasıl taşır çam tozu!..
Vuslat yolunda şaşmaz, aşar dereyi düzü,
Bir kozanın içinde, görür mü bin bir yüzü?
Saklar dilin sırrını, bir hecenin içinde.
Cebrail;
-Ben bir elçiyim,
Sana! inandığın, sığındığın,
Rabbinden,
Gönderilen bir elçiyim!
Sana,
Pak bir oğul,
Müjdesi vermeye geldim.
Benden korkma!
Çekinme benden! Dedi.
Meryem;
-Dokunmadı elime,
Bir beşer eli,
Benim nasıl?
Bir oğlum olacakmış,
İffetsiz de değilim!
Deyince:
Cebrail, biliyorum değilsin!
Hiç endişen olmasın,
Amma Yüce Rabbim dilerse….
Sana da bir oğul verir!
Babası olmasa da!
Fitne tufanı kopsa, Hakkın yolu denince,
Düşünsene bir kere, bu köprü kıldan ince,
Ne dilerse yaratır, var olur hükmedince,
Yetişir imdadına, sevgilim kulum diyen!
Devam etti Cebrail…
-Hakikat ben size,
Rabbinden bir delil getirdim.
Senin oğlun olacak,
İSA, isim konacak.
Rabbin ona okumayı,
Yazmayı,
İncil’i öğretecek.
Akıl sır ermeyen,
Mucizeler verecek.
Peygamberlikle müşerref kılacak!
Rivayet odur ki;
………………..Cebrail onun gömleğinin,
…………….Yakasından üfürdü,
………..Üfürüğü döl yatağına erişti!..
……..Sakın ha, sakın deme ki,
……..Bu nasıl işti!..
….Böyle bir mucize nasıl oluştu!..
Meryem böylece İsa’ya hamile kaldı!..
Ailesinden uzaklaşıp,
Bir dağın ardına çekildi.
Vakit saat gelince,
Doğum sancısı tuttu.
Bir hurma kütüğüne,
Varıp dayandı.
Kahretti kendi kendine,
Şöyle söylendi!…
……Keşke bundan önce öleydim,
………Unutulup gideydim.
Yetişti ona nida!
-Hem teselli eyledi,
Tasalanma sen artık!
Hem üzülme sen dedi.
Ve,
Bak ya Meryem, alt tarafında,
Bir su arkı oluştu!...
Hurma ağacını,
Kendine doğru silkele!..
Dökülen hurmalardan, ye iç…….
…………………….Gözün aydın olsun.
……………….…..Şuna dikkat et!
……………….Kim bu çocuk hakkında,
……………Bir şey sorarsa,
…………Ben Rabbime oruç adadım,
………..Hiçbir kimseye asla bir söz,
……Söylemeyeceğim!
De diye tembih edildi.
Soruşturup durdular, nasıl kaldı o gebe,
Doğururken İsa’yı, melekler oldu ebe!
İnanmadılar ona, suçsuz iken o körpe!
Tecelli mucizeyi, çözemedi şu akıl.
MERYEM’İN AMCA OĞLU İLE KONUŞMASI
Hz. Meryem’in amca oğlu,
Yusuf Neccar,
Hamileliğini görünce,
Ona şöyle seslendi;
Bilirsin seni çok severim.
Senin sırrını gizlemeyi yeğlerim.
Amma sen,
Kalbime şüphe düşürdün.
Onu ölene kadar,
Kalbime gömecektim.
Fakat bu iş,
Beni yendi.
Ferahlamak için sana,
Söyleyeceklerim var.
---O zaman Meryem,
Güzel bir söz söyle dedi.
Yusuf Neccar;
---Ben sana,
Şöyle soracağım;
Tohumsuz ekin biter mi?
Meryem:
---Evet biter!
Yusuf Neccar;
---Bir ağaç hiç yağmur düşmeksizin,
Yetişir mi?
Meryem:
----Evet yetişir!
Yusuf Neccar;
----Hiç erkek olmadan,
Çocuk olur mu?
Meryem:
---Evet olur!
Sen Allah’ın,
Ekini ilk yarattığı gün,
Tohumsuz olarak…
Ağacı da, yağmuru da,
Ayrı ayrı özellikte yarattığını,
Bilmez misin?
Sonra da yağmuru,
Ağacın hayatına vesile kıldığını,
Akletmez misin?
Yahut,
Suyun yardımını istemedikçe,
Allah’ın güç yetiremediğini,
Söyleyebilir misin?
Eğer öyle olsaydı,
Allah ilk yarattıklarına,
Güç yetiremezdi.
Yusuf Neccar;
Ben öyle demiyorum.
Çok iyi biliyorum,
O bir şeyin olmasını isterse,
Ona ol der,
O da oluverir.
Meryem:
---Sen, yüce Allah’ın,
Ademi ve zevcesini,
Erkeksiz ve kadınsız,
Yarattığını bilmiyor musun?
Deyince;
Yusuf Neccar’ın kalbinde,
Meryem’deki şeyin,
Yüce Allah tarafından,
Gelen bir şey olduğunu,
Allah’tan bir şey gelmedikçe,
Konuşmayacağını anladı.
BEŞİKTEKİ İSA
Bunun üzerine Meryem;
İsa’yı işaret ederek,
Kavmine, şu çocukla konuşun dedi!
Kavmi;
---Biz henüz beşikte olan,
Bir sabi ile nasıl konuşuruz?
Şaşırdılar, kızdılar!
Bunu hakaret saydılar.
Suçladılar durmadan, bu sabi neyin nesi,
Cevabı çocuk verdi, beşikten geldi sesi!
Korkmadılar küfürden, uydurdular teslisi,
Baba oğul kutsal ruh, teslis’in akidesi.
Beşikten bir ses geldi,
Sabi olan o bebek,
Onlara şöyle dedi:
---Ben Allah’ın kuluyum.
O bana kitap verdi.
Peygamber sensin dedi.
Beni kutlu kıldı.
Namazla, zekâtla emretti,
Annene hürmet et dedi.
Dünyaya getirildiğim gün,
Öleceğim gün,
Diri olarak çekileceğim gün,
Selâm selâmetlik sana dedi.
Ta Ademden bu yana, sürüp gelen sırlar var,
Sınırsız Rabbin gücü, sürer ebede kadar,
İnkâr ateşi elbet, gün gelir yürek yakar,
İmanlı yüreklerde, mutluluk mekân tutar.
YÜCE ALLAH;
Meryem’i kavminin arasından çıkardı,
Ona ve oğluna zarar vermesinler diye,
Onu Mısıra gönderdi.
Kur’anda;
“Meryem’in oğlunu ve,
Onun anasını bir delil kıldık.
Onları düz ve akar sulu,
Bir tepede barındırdık.”(Mü’minun 50)
Hz. Meryem Mısırda,
Bir çiftlik ağasına misafir oldu.
On iki yıl kaldı.
Oğlu İsa’yı halktan gizledi.
Hiç kimse İsa’nın,
Onun oğlu olduğunun,
Farkına varmadı.
Bu ağanın evinde,
Yalnız yoksul ve fakir olanlar,
Barınırdı.
Bir gün ağanın evinden
Bir mal çalındı.
Meryem buna çok üzüldü.
Ağa bu işte,
Yoksulları suçlamadı.
İsa Aleyhisselâm,
Annesinin üzüldüğünü görünce,
Anneciğim!
Ey benin canım,
Çalınan malını,
Ona göstermemi ister misin?
Diye sordu;
-Evet isterim.
Ey oğulcuğum dedi.
-Öyleyse o ağaya söyle!
Bütün yoksulları toplasın evinde.
Hemen topladılar,
Yoksulları oraya!..…
İsa Aleyhisselâm;
Şöyle bir bakındı,
Yoksullar ona çok,
Çok ta yakındı.
Aralarından iki suçlu çıkardı.
Biri kör,
Öbürü kötürümdü!
Kötürümü bindirdi,
Kör’ün omzuna,
Onunla birlikte,
Haydi şimdi kalk! dedi.
Ama;
…….Ben bunu yapamam,
…….. Ben aciz biriyim! Deyince:
……Dün gece nasıl güç yetirdin,
……Onu omzuna aldın,
…….Deponun penceresine uzandın?
…….Sen gücünle,
…….Kötürüm gözü ile,
……..Çalmadınız mı malları?.
Evet deyip ikrar ettiler.
Ağanın malını geri iade ettiler!
Ağa bundan çok memnun.
Meryem’e,
……..Malın yarısını hibe etmek istedi.
………Meryem olmaz!
………Ben bunun için yaratılmadım! Dedi.
O zaman ağa;
……İsa alsın öyleyse dedi.
……Al oğluna sen ver!
…….Yine olmaz dedi Meryem!
…….O hal ve şan yönünden,
…….Daha büyüktür benden!
…….O da alamaz dedi!...
İsa Aleyhisselâm,
…….On iki yaşındaydı,
…….Aklı da şuuru da,
…….Başındaydı…
O,
Orta
Boyluydu.
Küçük yüzlü,
Yumuşak huyluydu.
Allah’ın bir lütfu,
.Hamamdan yeni çıkmış,
Gibi, kırmızıya çalan,
Beyaz benizli, çokça benliydi.
Geniş omuzlu uzun saçlıydı.
Ayaklarına ağaç kabuğundan,
Yapılmış sandalet giyerdi amma,
Genelde yalın ayak gezerdi…
Ne barınacağı bir evi,
Ne evinde eşya,
Ne de oturup konuşacağı zevcesi vardı!
Ölmeyecek kadar,
Bir günlük rızık, Ona yeterdi.
Değer vermedi mala servete.
Olmadı asla,
Dünya malında gözü,
İncitmezdi kimseyi,
Çıkmadı ağzından kötü bir sözü.
Diyecek ki kavmine;
-Ey kavmim;
Ben size peygamberim,
.Korkmayın çekinmeyin,
Aranızda var yerim.
İsterseniz!
Çamurdan kuş yapar,
Üfürünce ben ona,
Kanatlanır da uçar.
İsterseniz!
Anadan doğma olsa,
Kör gözleri açarım.
Abraşı iyi eder,
Ölüler diriltirim.
………..…….Evlerinizde yediklerinizden,
……………Biriktirdiklerinizden,
…….…Size haber veririm.
“Artık Allah’tan korkun!
Bana ve Rabbinize inanın!..
O benim de,
Sizinde Rabbinizdir.
Ona ibadet edin.
İşte doğru yol budur.”(Al-i İmran 47-51)
İmran’ın kızının,
Koruruz namusunu ırzını,
Meryem’i de yad et ki;
Biz veririz rızk’ını.
Örümceğin ağında, ilmek, ilmek sırrı bil,
Güvercinler mi çekti? Gören göze acep mil!..
Çiçek, çiçek ne söyler, arıdaki tatlı dil,
Saklar dilin sırrını, rengarenk gül içinde.
Ne ararsın ey yolcu, koskoca şu cihanda,
Varlığı nurdur onun, tecellisi mekanda,
Bize bizden yakındır, damarda akan kanda,
Saklar kendi sırrını, zikreden dil içinde.
Hayatın ve ölümün, O Kudretin elinde,
Kin ve nefret büyütme, Ona mekan gönlünde,
Felah ve kurtuluşun, senin kendi dilinde,
Zarda kabukta değil, o içlerin içinde.
Mısır halkını,
Bir korku sardı,
Bu çocukta çok gizli,
Bilinmeyen şey vardı.
Korkularından belki,
Ona bir kötülük yaparlardı.
Yüce Allah Meryem’e;
……Al oğlunu buradan,
…………Emin bir beldeye,
…………….Meselâ Şam’a götür.
ŞAM’A GİDİŞLERİ
……………….Şam’ın Nasıra karyesinde,
……………Cebel-i Halil’e,
…………Gidip yerleşin diye,
………Ona ilham eyledi.
……Yüce Allah’ın emrine uyup,
…….Onlara mekan olan,
……Şam’a gittiler.
……Oraya yerleştiler.
Onun için onlara Nasrani denildi.
İsa Aleyhisselâm,
Otuz yaşına kadar,
Oradan ayrılmadı.
Ona bu yaşta İNCİL nazil oldu.
Yüce ALLAH ona;
Halkı iman’a davet,
Hastaları, kötürümleri,
Anadan doğma körleri,
Delileri,
Alacalıları,
Her türlü hastaları,
İyileştirmeyi emretti.
…………İsa Aleyhisselâm,
…………….Denilenleri eksiksiz,
………………Yerine getirdi.
……………Ona inananlar çoğaldı.
………..İtibarı arttı!
…….Şan ve şöhreti yayıldı.
Ona inanan havarileri,
Onu yalnız bırakmıyordu.
Henüz altı havarisi vardı.
Bunlardan biri olan Andreas öğrenmek için,
İsa’ya sordu!
--“Nereye gidiyoruz ey peygamberim?”
Kısa bir cevap aldı:
----Artık balık avı bitti,
Bundan sonra,
İnsan avlayacağız. Dedi.
Ne demekti bu!....
Açıklık getirdi İsa A.S.
Allah’ın kendisine,
Halife diye yarattığı insanlar,
O kadar sapıttı ki,
Adeta vahşileştiler.
Onlara Allah’ın varlığından,
Birliğinden söz edeceğiz.
İncil’in rehberliğinde,
Tek Allah’a inandırıp,
Doğruyu göstereceğiz.
Her gittiği yerde,
Vaazlar ediyor,
Doğruyu göstermeye çalışıyordu.
Bir gün vaaz bitmiş,
Mihraptan ineceği sırada,
İçeriye bir adam girdi.
Oradakilere;
----Dinlediğiniz insan,
Nasıralı İsa dır.
Yani Meryem’in oğlu…
Yani HZ.ti Yahya’nın,
Ölümünün baş sorumlusu!...
Döndü İsa’ya;
Ona da çıkıştı!
Buraya bizi de helâk etmeye mi geldin?
Kendini saklayıp, inkâr etme!
Diye bağırdı!...
Hazreti İSA,
Onu azarladı;
----Sus!
Ey yolunu şaşırmış bedbaht!
Derhal buradan çık!..
Adam;
Bir şey söyleyemeden,
Terk etti orayı.
Bu durum kısa zamanda,
Bütün eyaletlere yayıldı.
O vazifesini,
Eksiksiz yapmanın gayretinde,
Akşamın olduğu yerde,
Rabbin divanına durup,
Orada sabahlardı.
Arpa ekmeği yer,
Gündüz oruç tutardı.
Evlerinizi yolcu menzili,
Mescitleri mesken edinin ki,
Selâmet bulasınız derdi!...
Kavmine;
“Ben de sizin gibi bir kulum.
Annemde ben de sizin gibi,
Yiyoruz içiyoruz.
Ama ben Peygamberim.
Bana uyun.
Allah’ı bırakıp da,
Size, faydası da
Zararı da dokunmayan,
Güçsüz kuvvetsiz! Şeylere mi?
Tapıyorsunuz?
Her şeyi bilen ve işiten,
Tek Allah’a inanın!...” Dedi.(Maide 76)
Hastalara kötürümlere,
Kapısının önünde,
Sıra bekleyenlere,
Şifa verirdi!.....
Bir gün vaazdan sonra,
Havarilerinden iki kardeş olan,
Simon ile Andreas’ın evine gittiler.
Henüz odasına girmişti ki;
Bahçeden bir adamın,
Sesi yükseldi.
Baktıklarında adamın,
Titrediğini gördüler.
Öyle titriyordu ki,
Zelzele oluyor,
Ev başlarına yıkılıyor sandılar.
O yandıkça,
Ben de yandım.
Çöl canavarı,
Göğün ateşi,
Böyle yakamaz,
Ben böyle zulüm görmedim.
MUCİZELERİ
Merak etti İsa A.S.
Sordu:
----Bu kimdir?
Simon’nun hanımı cevapladı,
-----Babamdır!
----Nedir sıkıntısı?
Karısının hastalığı!
O,
Anlaşılmaz bir derde,
Düçar olmuş,
Çaresiz kalmış zavallı!....
İSA A.S.
-----Görebilir miyim? Dedi.
-----Elbette!
Yan odaya aldılar, İsa Aleyhisselâm’ı,
Yer yatağında,
Yatıyordu hasta….
Titriyor, terliyordu!
Saçlarından dökülen ter,
Yastığını, yatağını ıslatmıştı.
Bu sıtma nöbetiydi!
Eğildi üstüne,
Sıvazladı yüzünü,
Başını,
Bedenini!...
Geçmiş olsun,
Anneniz iyileşti dedi.
Kadın tekrar uzandı yatağına,
Rahatlamıştı, ağrıları kesilmişti,
Ben iyileştim, gençleştim dedi.
Kalktı!
Kapandı İsa’nın ayağına,
Ağladı, ağladı,
Teşekkür etti ona.
Serapla mı karşılaştım!
Mümkün değil bu,
Serap hayalden de vefasız.
Rüya değil gördüğüm,
Şaşırdım!....
Yaşananlar ortada,
Dermansızdım,
Dermanıma kavuştum.
Dedi sevindi.
KAR AYAZI değildi, onu yakıp kavuran,
DÜŞERKEN uyandı o, belki de KARA YAZI.
Kavuran çöl ayazı, belki bitti DÜŞ ERKEN.
Yetişti imdadına, karşısındaki duran.
Döndü oğullarına;
----Ben size,
Bu adamın peşinden gitmeyin,
Ona uymayın demiştim!
Yanılmışım, affedin beni!
Bundan sonra onu bırakmayın,
Diye sıkı sıkı tembihledi.
İSA A.S. Sık sık şu soruyu soruyordu;
----Siz ALLAH’IN kelimesi,
Ve de ruhundan olan,
Hastalara şifa veren,
Kötürümü yürüten,
Amaların kör gözünü açan,
Benden başka birini,
Gördünüz yada duydunuz mu?
Onlar,
Hayır diyorlardı!...
Demek ki Yüce ALLAH,
Bu dönemin sapkınlarını,
Musa döneminin sapkınlarından,
Daha üstün görmüş,
Musa peygamberde görülmeyen,
Mucizeleri İsa’ya lütfetmişti.
“Meryem oğlu İsa’ya da,
Gayet açık mucizeler verdik,
Onu, Ruhul Kudüs ile destekledik.(Bakara, 87)
O dönemde tıp ilmi çok ileri idi.
Fakat doktorların,
Anadan kör doğanların,
Gözünü açmaktan onu,
İyileştirmekten acizdiler!..
İsa Aleyhisselâm ise,
Allah’ın izni ile,
Ölüleri bile diriltiyordu!..
HZ.İSA,
Ona inanan havarileriyle,
Köy, köy, kasaba, kasaba dolaşıyor,
Oralarda vaazlar veriyor,
Onları, tek Allah’a davet ediyordu.
Nasıra’ya yaklaşmışlardı.
O günün akşamında,
Bir kasabaya vardılar.
Gönlü, bir Havrada sabahlamayı,
Arzuladı.
Oraya varınca,
Gördü ki,
Havrada kimsecikler yoktu.
Kapısında bir adam oturuyordu.
Selâm verdi ona elini uzattı.
Adam benim elim tutmaz ki dedi.
Adam’ın elini sıvazladı.
Eli iyileşti amma,
Adam teşekkür edeceği yerde!....
----Sen O sun. Dedi.
Bağırarak dışarı fırladı.
Onun sesine,
Neredeyse kasabanın yarısı toplandı.
Böylece İsa Peygamber,
Onlara vaaz-u nasihat etme,
Fırsatını yakalamış oldu.
Nasıra’ya gece girmeyi plânladılar,
Havarilerinin sayısı dokuz olmuştu.
Gece herkes,
Kendi bulduğu, bildiği evde kalacaktı.
İsa Aleyhisselâm da,
Annesinin evine gitti.
Vakit gece olduğu için,
Onu rahatsız etmekten çekiniyordu.
Avlu duvarının dibine dayandı.
O arada komşu damdan birinin,
Yıldızlardan ilhamlanışını duydu.
Diyordu ki:
Bir Samanyolu göründü,
Şehri aydınlatmak için,
İnmişlerdi üstüne.
Yıldızlar çözülüyor,
Kopuyordu sanki!
Düşüyorlardı teker, teker!
Gözlerim mi kamaştı?
Neden böyle görüyorum!
En parlağı bile düşüyordu,
Sanki semadan!
Ben!
Kavuşacağım anı,
Bekliyorum.
O anda ışık yandı,
Odaların birinde,
Ondan cesaret aldı,
Gitti kapıyı çaldı İsa a.s.
Açınca annesi,
Hemen içeri daldı.
Kucaklaştılar,
Hasret giderdiler.
Annesine Peygamberliğini müjdeledi.
Yarın da, Sinagog da halka ilân edecekti.
Orası Yahudilerindi,
Amma olsun!
Allah’ın emrini,
Yerine getirmekten korkulmazdı.
Hem buna mecburdu.
Meğer batağa düşmek, ne kadar zormuş,
Kurtuluşu olmayan, yürek yakan bir kormuş.
Çırpındıkça insan,
Yine batıyor,
Hele kir, hele koku nefesleri kesiyor.
Kırıldıkça dalları,
Ümit bitiyor.
Bir kuvvetli pençeydi,
Teselli eden.
Bizi iki soluk arası kurtardı.
Kur’anda:
“İsrail oğullarından olup da,
Kafir olanlara;
Davud’unda,
Meryem Oğlu İsa’nın da,
Diliyle lânet olunmuştur.
Bunun sebebi isyan etmeleri,
İfrata sapmalarıydı.”( Maide 78)
İsrail oğullarının,
Yollarının kenarı,
Çukur, çukur kazılmış,
Onları bu çukurdan
Çekip çıkarmak, alnımıza yazılmış…
Gelirlerse peşimden,
Kurtuluşa ererler,
Gelmezlerse korkmadan,
Beni ele verirler.
Heveslenenler vardı şimdiden.
Kralımız geldiğini duyarsa,
Bakmaz gözün yaşına,
Uçurtur Yahya gibi,
Neler gelir başına.
Hazıra konmak budur.
Ter dökmeden mükâfat,
Kralımız öldürür,
Göstermez asla şefkat..
HZ. İSA’NIN ÖLDÜRÜLMEYE ÇALIŞILMASI
Az sonra vali Herod’un karşısındaydılar.
Ona, İsa’yı gördüklerini söylediler..
Vali bağırdı onlara !
Nasıl olur?
Daha az önce konuştum Meryem ile,
İstersen tahkik ettir,
Gözlerimizle gördük.
Tamam ettireceğim,
Aldı onları bir odaya,
Saldı kahyasını İsa’nın peşi sıra.
Haber doğruydu amma,
Yalan söylemezdi Meryem,
Kısa zamanda nasıl?
gelirdi İsa buraya!...
Kahya anlattı ona,
Dedi ki; bana kalırsa,
Ana oğul cinleri var!
Haberleşirler onunla,
Dileyince gelir İsa,
Ondan haber alınca!
Şehirdeki Havariler,
Olup bitenlerden,
Haber verdiler İsa’ya!
Korkmaya başladılar.
Onları teselli etti İsa,
Korkmayın Allah bizimledir.
Diyordu…..
Ertesi sabah düğün için,
Kana’ya gideceklerdi.
Henüz yatmamışlardı ki,
Kapı çalındı.
Açtı Meryem kapıyı,
Gelen kabile başkanıydı.
İsa kızını diriltmişti.
Şükran borcu vardı.
Israrla onları,
Evine götürmek istiyordu!
Yarın o düğüne biz de,
Gideceğiz diyordu.
Beraber gitmek için çok,
Hem de çok ısrar ediyordu.
Dedi ki onlara;
“Köpürerek taşa akan,
Suyu gösteriyorum da,
Sen halâ, yolunda ısrar ediyorsun!
Akıntıya kapılman yaklaştı,
Maşa dururken ateşi,
Elinle karıştırma,
Külün altında ateş,
Sana dost mudur?
Bırak inadı bırak,
Bindiğin atın kolanı koptu,
Yakında ateşe düşeceksiniz.
Nihayet razı oldular.
Beraber evden çıktılar.
Yarım saat sonra reis’in evindeydiler.
Anlattı kabile reisi olup biteni.
İsa’nın hastaları iyileştirmesi,
Kör gözleri açması,
Apraşları tedavi etmesi,
Sihirbazların işine engeldi.
Onun için uyurken onlar,
Evlerini yakıp ana oğul onları da,
Yakmayı planladılar.
Kabile reisi onları bu beladan,
Kurtarmak istedi.
Bir gün su üstünde giderken,
Onu görenler şaşırdılar!
Ey İSA!
----Böyle su yüzünde nasıl gidersin?
Diye sordular.
Cevap verdi onlara;
---Sizin yanınızda,
Taş toprak,
Altın gümüşle eşit mi?
Hayır, hiç eşit olur mu?
Biri mücevher,
Öbürü ayak altında taş toprak.
İSA dedi,
---Bunlar benim yanımda eşittir.
Bizim aslımız toprak.
Ey güdük imanlılar,
Kendinize gelin!..
Allah’a dönün.
YÜCE ALLAH’IM :
Gökte İlâh sensin!
Yerde İlâh sen!
Ne yöne baksam orda,
Yalnız sen varsın!
Ben biliyorum!
Senden başka İlâh yok.
Güzel Allah’ım!
Göklerin ve yerlerin,
Sahibi sensin!
Senden gayrı hükümdar,
Hem hükmeden yok.
Yer yüzünde kudretin,
Semada takatin,
Hiç eksilmiyor!
Şeref sende güç sende,
Acizlik bende!
Sen her şeye kadirsin.
Ezel ebet’ sin! Derdi…
Ya Hay, ya Kayyum!
Ölülere can
Bilirim ancak senden,
Senin izninden!
Diye dua ederdi…
“Muhakkak ki, İsa’nın hali,
Adem’in hali gibidir.
Allah Adem’i topraktan yarattı.
Sonra da ol dedi! Oluverdi.”(Al-i İmran59)
Rivayet odur ki;
Büyük şeytan,
Güzel yüzlü ve de gösterişli,
Kendisi gibi iki şeytanı da,
Alıp yanına,
İsa Aleyhisselâm,
Ve de kavminin yanına geldiler.
Onları gören halk,
İsa’yı bırakıp,
Onlara döndüler.
Büyük şeytan fırsatı kaçırmadı,
Şaşılacak şeyler söylemeye başladı!..
Onlara dedi ki;
-Bu adam’ın şaşılacak hali var:
….Beşikte konuştu!
….Ölüleri diriltti!
….Hastaları iyileştirdi!
….Bu ALLAH tır dedi!...
Diğer şeytan:
….Ey Şeyh!
….Sen ne kötü bir söz söyledin?
ALLAH’IN:
Ne kullarına görünmesi,
Ne rahimlere yerleşmesi,
Ne de kadınların karınlarına,
Sığması mümkün değildir!
Ama o!
ALLAH’IN OĞLUDUR!...
Üçüncü şeytan:
….İkiniz de ne kötü sözler söylediniz!
….Söyledikleriniz hata ve,
….Cehaletten ibarettir.
…..Allah’ın bir oğul edinmesi,
Layık değildir.
….Fakat bu adam!
ALLAH’la beraber bulunan,
Bir İLÂH’tır. dedi!...
Bu sözleri söyledikten sonra,
Kaybolup gittiler.
Yine rivayet edilmiştir ki:
……Krallardan bir kral,
………..Yemek yaptırıp,
………….Halkı bu yemeğe davet etmiş.
………İsa Aleyhisselâm da,
…….Bu sofrada hazır bulunmuştu.
Önündeki çanaktan,
Yemeğini yiyor,
Ama yemek hiç eksilmiyordu!..
Kral ona sordu:
---Sen kimsin?
İsa Aleyhisselâm:
----Ben Meryem’in oğlu İSA’yım.
Kral:
---Ben krallığı bıraktım,
Sana tabi oldum dedi!
Krallıktan ayrılıp,
Bazı arkadaşlarıyla,
İSA’ya tabi oldu.
İşte HAVARİ olan,
On iki kişi bunlardı!...
……Bunların içinde;
……….Boyacılar,
………….Avcılar,
………..Başka meslekten de,
……………Olanlar vardı.
İsa peygamber:
Allah yolunda bana,
Kim yardım edecek?
Bana inanacak,
Olan var mı?
Diye sorduğunda!
Havariler biz varız,
İşte sana inananlarız!
Biz Allah’a inandık.
Ey İsa sen de şahit ol ki;
Biz muhakkak Müslümanlarız.
Dediler.(Al-i imran 52)
Şimdi sıra onların isimlerini saymada:
Butrus,
Enderais (Enderavüs)
Tumas,
Filibüs,
Yuhannes (b. Zebdi)
Yakubüs (Yaku b. Zebdi)
İbn.Selma (Telma)
Simun (Şem’un)
Matta,
10) Yakub b. Halkya,
11)Tüddavüs,
12)Yudüs Zekeriyya Yuta.(*)
Ne mutlu ki, ruhu fakir olana,
Aza kanaat eden gözü tok olana,
Sabredip, Hak yolunu bulana,
Hem mutluluk, hem saadet bundadır.
(*) İbn.İshak. İbn.Hişam.Sire cilt 4.sah.255.
Göğsü pak kalbi temiz,
Merhamet dolu,
Kardeşiz ta ezelden,
Kardeş hepimiz.
Düşmanlıklar yüzünden,
Eza çekmişiz.
Bırakalım bunları,
Mutluluk bunda.
Havariler ne zaman acıksalar,
İsa Aleyhisselâm’a;
……....“Ey Allah’ın Ruhu!
……Biz acıktık!” Derlerdi.
İsa Aleyhisselâm;
…Nerede olursa!
……….Ovada ya da dağda!
……………..Elini yere vurur!
……..Vurduğu yerden iki ekmek çıkar!
……..Onunla karınlarını doyururlardı!..
Susadıkları zaman da;
…..Ey Ruhullah!
….Biz susadık derlerdi!
İsa Aleyhisselâm;
……Nerede olursa!
……Ovada ya da dağda!
……Elini yere vurur!
……Vurduğu yerden su çıkardı,
……O sudan içerlerdi.!..
Havariler,
“Ey Meryem oğlu İSA!
Rabbim bize gökten bir sofra indirebilir mi?
Demişlerdi.
İSA,
İnanıyorsanız Allah’tan sakının demişti.
Havariler,
Ondan yemeyi,
Kalplerimizin kanmasını,
Senin bize doğru söylediğini bilmeyi,
Ona şahid olmayı istiyoruz.” (Maide 112-113)
Bunun üzerine,
Meryem oğlu İsa a.s.!
“Allah’ım!
Ey Rabbimiz!
Bize ve bizden sonra geleceklere bayram,
Senden bir delil olarak,
Gökten bir sofra indir.
Bizi rızıklandır.
Sen, rızık verenlerin en hayırlısısın.Dedi.
Allah,
Ben onu size indireceğim.
Bundan sonra içinizden kim inkâr ederse,
Dünyalarda kimseye azap etmediğim şekilde,
Ona azap edeceğim dedi. (Maide 114-115)
Havariler:
Ey Ruhullah,
Bizden daha faziletli kim var?
Cak dedikçe ekmek,
Cuk dedikçe su, veriyorsun!
Hem de sana inandık,
Sana tabi olduk! Dediler.
İSA Aleyhisselâm;
…..Eli ile çalışıp,
….El emeği yiyenler,
….Sizden daha faziletlidir dedi.
Bunun üzerine Havariler,
Ücret karşılığında,
Elbise yıkayıp,
Onunla geçinir oldular.
Bir gün İsa peygamber,
Havarilerle oturuyordu!
Onlara Nuh’un gemisini anlattı.
Tufandan söz etti,
Orada boğulanlardan bahsetti.
Havariler;
Keşki, gemiyi gören bir kimseyi,
Diriltseydin !
O bize gemiyi ve de olanları,
Anlatsaydı!
Tarif etseydi dediler.
İsa aleyhisselam,
Yerinden kalktı,
Küçük ve de düz,
Bir tepeye yürüdü,
Bir kabrin başında durdu!
Elini uzatıp,
Bir avuç toprak aldı.
Bu nedir?
Biliyor musunuz?
Diye sordu!
Havariler;
…….Allah ve Resulü,
……….Daha iyi bilir dediler.
…………Nuh’un oğlu Sam’ın kabridir!
…………....İstiyorsanız onu!
………………Sizin için dirilteyim! dedi.
Havariler;
----Olur dirilt dediler.
İsa Aleyhisselâm;
İsm-i Azamı ile Allah’a dua etti.
Toprak yığınına,
Asasıyla vurup;
Allah’ın izniyle diril! Kalk !..
Deyince!
Nuh’ un oğlu Sam,
Saçlarının yarısı ağarmış,
Olarak,
Üstünü başını,
Silkeleyerek kabrinden çıktı geldi!..
Yoksa kıyamet mi koptu?
Dedi!.....
İsa Aleyhisselâm,
Hayır, hayır kıyamet falan kopmadı!
Fakat ben Allah’a,
İsm-i Azamıyla dua ettim.
Allah da seni diriltti. Dedi.
Sordu ona,
İsa Aleyhisselâm!
-----Yoksa sen,
-----Böyle saçı ağarmış olarak mı öldün?
Sam cevap verdi:
----Hayır, hayır!
Ama ben!
Kıyamet koptu sandım!
Onun için saçlarım şimdi ağardı.
Sam o zaman,
Beş yüz yaşındaydı.
Saçlarında tek tel,
Ak yoktu!..
O zaman saçlar,
Hiç ağarmazmış.
Sam dirildiği zaman,
Saçlarının yarısı ağarmıştı.
Dirilince!
Gemide olup biteni,
İnsanların helak oluşunu anlattı.
Oradakilere,
Bu Meryem’in oğlu İSA dır.
Ona tabi olun dedi!
İsa Aleyhisselâm;
---Öl artık dedi.
O da;
---Tekrar ölüm sarhoşluğu yaşamadan dedi.
İsa Aleyhisselâm;
…….Yüce Allah’a dua etti!
…….Allah da, onun ölümünü,
…….Tekrar gerçekleştirdi.
İsrail Oğulları bu kez de,
Bize Uzeyri dirilt!
Eğer diriltmezsen!
Seni ateşte yakarız dediler.
Asma kütüklerinden,
Pek çok odun toplayıp,
Yığdılar.
İnsanoğlu böyledir, açar gam hanesini,
Zaman sakisi sunar, hicran peymanesini,
Ne yazık ki gafilin, sarayı iken yuva,
Makamım diye sunar, hicran viranesini.
Rivayet olunur ki;
O zamanlar,
İsrail Oğulları ölülerini,
Ağzı taş kapaklı,
Taş sandıklar içinde,
Gömerlerdi…
Uzeyir Aleyhisselâm’ın kabrini,
Böyle taş kapak ile,
Sıkı, sıkı kapalı olarak buldular!
Bütün uğraşılarına rağmen,
O kapağı açamaya,
Güç yetiremediler.
Dönüp İsa Aleyhisselâm’a,
Ondan yardım istediler.
İsa Aleyhisselâm;
……..Su dolu bir kabı,
…….Onlara uzattı,
…….Bu suyu kabrin üzerine saçınız.
…….Dedi.
…….Suyu saçtılar,
…….Lahdin kapağı açıldı.
Kabrin yanına gelen İsa:
Baktı ki,
UZEYİR A.S.
Kefeni içinde öylece yatıyor!
Sonra onu soydular!
İSA A.S. yine Rabbine,
Dua etti!
Ey Uzeyr!
Rabbimizin izni ile,
Diril ve kalk! dedi.
Uzeyr Aleyhisselâm,
Dirilip oturduğu zaman!
İsrail oğulları,
Hayranlık içinde,
Olup biteni gözlüyorlardı!..
Onlar bu kez sordular!
Ey Uzeyr,
Şu adam hakkında,
Şahadette bulunur musun?
Bu İSA mı? Dediler!
---Evet odur:
Ben onun,
Allah’ın kulu ve Resulü olduğuna,
Şahadet ederim. Dedi.
Bu kez de:
….Ey İsa,
…..Rabbine dua et de,
…..Onu bizim aramızda,
…..Sağ olarak bulundursun!
İsa Aleyhisselâm;
Onu kabrine iade ediniz!..
Dedi.
İade ettiler, Uzeyr A.S.
Tekrar öldü.
İsa Aleyhisselâm’a yine,
İman edenler ve de,
Etmeyip küfürlerinde,
Israr edenler oldu.
Yahudiler:
“Uzeyir Allah’ın oğludur.”
Hıristiyanlar:
“Mesih Allah’ın oğludur.” Dediler.
“Bu,
Daha önce,
İnkâr edenlerin sözlerine benzeterek,
Ağızlarında geveledikleri sözdür.
Allah onları, yok etsin!
Nasıl da uyduruyorlar.” (Tövbe 30)
Allah;
“ Ey Meryem oğlu İSA!
Sen mi insanlara,
‘Beni ve annemi Allahtan başka,
İki Tanrı olarak benimseyin!’dedin?
Demişti de,
-“Haşa Hak olmayan sözü söylemek,
Bana yaraşmaz.
Eğer söylemişsem,
Şüphesiz sen onu bilirsin.
Sen benim içimde olanı bilirsin.
Ben senin içinde olanı bilmem.
Doğrusu görülmeyeni bilen ancak sensin.Demişti.
-Ben onlara sadece,
Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin.
Diye bana emrettiğini söyledim.
Aralarında bulunduğum müddetçe,
Onlar hakkında şahidim.
Beni öldürdüğünde onları Sen gözlüyordun.
Sen her şeye şahitsin.
Onlara azabedersen,
Doğrusu onlar senin kullarındır.
Onları bağışlarsan,
Güçlü olan hakîm olan,
Doğrusu Sensin.
ALLAH:
“Bu doğrulara,
Doğruluklarının fayda verdği gündür.
Ebedi ve temelli kalacakları,
Altlarından ırmaklar akan,
Cennetler onlarındır.
Allah onlardan hoşnud olmuştur,
Onlar da Allah’tan hoşnud olmuşlardır.
Bu büyük kurtuluştur dedi.
Göklerin yerin,
Ve onlarda bulunanların hükümranlığı Allah’ındır.
Allah her şeye kadirdir. (Maide 116-120)
Günlerden bir gün,
Bir adam geldi:
----Ey iyilik öğreticisi!
Sen bana bir şey öğret ki,
O öğrettiğinin bana faydası olsun!
Sana da zararı olmasın!
İSA sordu,
----Nedir o?
Adam;
----Bir Kul,
Yüce ALLAH’A karşı,
Hakkıyla takvalı nasıl olur?
İSA,
Allah’ı,
Hulusi kalp ile,
Hakkıyla seversin,
Ne yaparsan,
Onun rızası için yaparsın,
Bana inanır,
Hem cinslerine,
Kendine acır gibi,
Acırsın!
……..Sana gelmesini,
………..İstemediğin şeyi,
…………..Başkasına gelsin istemezsin,
…….İşte o zaman,
………..Sen de Allah’a,
……Hakkıyla inananlardan olursun.
Öyle bir zaman gelecek ki;
………….Dünya malına,
……………Önem vermiyormuş gibi görünüp,
…………………..Mal üstüne mal yığan!
……..Ölüm bizim içindir deyip,
……………Hiç ölmek istemeyen!
Başkalarının yanında,
Kötülediklerine,
Onlardan önce koşan!
Zenginlere yaklaşıp,
Fakirden uzaklaşan!
Menfaate el açan,
Muhtaç görünce yuman!
Bilginler türeyecek!....
……İşte bunlardır,
………İşlenen şerre eş.
……………İşte bunlardır,
………………..İblise kardeş.
Yaptığına olmazken pişman,
Olurlar korkmadan,
Allah’a düşman.
Bir göz süz ki, dertlere deva olsun,
Nergisler gülsün, gönüle huzur dolsun!
Bir söz söyle ki, dudaklardan dökülsün,
İnci, inci parlasın, duyanlar mutlu olsun.
Devran her an bin dertle, nice aşık ağlatır,
Şu gönül bahçesini, mihnet gülü donatır.
Zaman dert dersi verir, zamane çocuğuna,
Tekrar eder bu dersi, çağıl çağıl çağlatır.
İSA Peygamber;
İsrail Oğullarına,
Bazen nasihatle,
Bazen de mucizelerle,
Doğru yolu gösterdi.
Amma, bir kısmı inanırken,
Bir kısmı alay etti onunla.
Kafir ve münafıkların,
Öfkeleri kabardı, zaman, zaman!..
Bu adam’a, bu kuvvet,
Bu kudret kimden!
Nereden geliyor!..dediler.
Onun Peygamberliğine,
İnanmadılar.
Meryem oğlu İsa:
“Ey İsrail Oğulları!
Doğrusu ben,
Benden önce gelmiş olan,
Tevrat’ı doğrulayan,
Benden sonra gelecek,
Ve adı Ahmet olacak,
Bir Peygamberi müjdeleyen,
Allah’ın size gönderdiği,
Bir Peygamberim.” Demişti.
Ama O elçi, kendilerine
Belgelerle geldiği zaman:
“Bu apaçık bir büyüdür.” Demişlerdi.
Müslüman olmağa çağrılmışken,
Gelmeyip, Allah’a karşı,
Yalan uydurandan daha zalim kimdir?
Allah zalim olan milleti,
Doğru yola eriştirmez. (Saff 6-7)
Rivayet edilir ki:
İsa Aleyhisselâm;
İsrail Oğullarına:
----“Sizler Allah rızası için,
Otuz gün oruç tutsanız!
Sonrada ne isteyecekseniz!
Ondan isteseniz!
İstedikleriniz de size verilse!
Olmaz mı?
-----Çünkü işçinin ücreti,
İşi üzerine verilir.”dedi.
Bunun üzerine onlar,
Otuz gün oruç tuttular.
Sonra da gelip Dediler ki;
----Hani bize,
“İşçinin ücreti işi üzerine verilir demiştin.”
Biz işimizi gördük,
Şimdi ücretimizi alma zamanı,
Haydi bakalım!
Biz şimdiye kadar,
Çalıştırdığımız işçiye,
Yemek yedirmeden bırakmadık.
Biz oruç tuttuk,
Aç kaldık acıktık,
Madem sen iyilik öğreticisin!
Dua et Tanrına!
Bize gökten sofra indirsin!
Biz onun için oruç tuttuk.
Bunun üzerine Rabbi,
Semadan bir sofra indirdi!
Sofrada balık ve ekmek vardı!
İsa dedi ki;
Ey Rabbim!
Bu sofrayı rahmet kıl!
Onu bir ceza ve azap,
Sofrası kılma!
Sofranın başına,
Zengin fakir,
Kız kızan,
Küçük büyük,
Erkek kadın,
Kim varsa yığıldılar!
----Ey Ruhullah!
Bu sofradan önce sen ye!
Sonra da biz yiyelim dediler.
İSA;
-----O sofradan yemekten,
Beni Allah korusun dedi.
Ondan hiçbir şey,
Ama bir şey yemedi.
O yemeyince…
Havariler de yemediler.
Bunun üzerine,
İSA Aleyhisselâm;
Ne kadar Fakir fukara,
Alil,
Kör,
Kötürüm,
Cüzamlı,
Hasta varsa,
Hepsini çağırdı sofraya..
Yediler içtiler,
Doyan kalktı,
Yenisi gelip oturdu.
Sofra hiç eksilmedi!...
Bu sizin için şifa,
Küfürde olanlara belâ dedi!..
…….O gün,
……….Hasta olup ta iyileşmeyen,
…………..Kötürüm olup ta yürüyemeyen,
…………..Belâya müptela olup ta kurtulmayan!
…………O güne kadar fakir olup ta,
………Zengin olmayan, kalmadı…
Yüce Allah;
Bu sofraya zenginleri alma,
Diye vahy etmiş olduğundan,
Onlar alınmamıştı…
Bu durum zenginlerin,
Çok ağırına gitti.
Onlar da,
Sofranın gökten indiğine,
İnkâr ettiler.
Halkı da şüpheye düşürdüler.
İpliksiz bir incidir, yüreği nurla dolan,
Sevgi isteyen canan, bulur onda cilayı.
İnkâr eder gerçeği, akıldan kuvvet alan,
Böyledir insan oğlu, kendi ister belâyı,
Yazıklar olsun size,
O sizin gözünüzü büyülemiş.
Gerçekten bu sofra,
Gökten mi indi!...
Siz buna inandınız mı?...
Diye halkın içinde,
Şüphe uyandırdılar!
Yola çıktı dünyanın, mihnetli edasından,
Kurtulmadı hainler, şeytanın belâsından.
Seven nasıl el çeksin! Cihanın cefasından.
Böyledir insan oğlu, kendi ister belâyı,
Rabbin leziz sofrasını,
Onlar inkâr edince,
Afet bulutu sardı.
Birden bire o gece.
Üç yüz otuz üç kişi,
Gece sabaha erince,
Domuz’a döndürülmüş,
Kalktılar döşeklerinden!
Yolları doldurdular,
Pislik yiyerek,
Karnını doyurdular…
Ağlıyorlar, konuşamıyorlardı!
İSA’ nın önünde arkasında,
Dolanıp duruyorlardı.
İsa isimleriyle hitap edip,
Sen falanca,
Sen filanca,
Değil misin?
Dedikçe,
Başlarını sallayıp,
Evet diyorlardı…
Üç gün böyle yaşadılar,
Sonra helâk olup gittiler.
Cana tema eyleme, yar canından can ister.
Ab-ı hayat olsan da, menfaat için akma,
Düşman olmasın sana, sevgini ona göster.
Her gördüğün yar diye, sakın meyledip bakma.
O zaman Havariler;
Gelip İsa’ya,
---“Ey Meryem oğlu,
Rabbin bizim üstümüze de bir sofra,
İndirebilir mi?
…….İstiyoruz ki!
………..Biz de ondan yiyelim,
………….Hem içelim!
……………..Kalplerimiz yatışsın!
Senin bize doğru,
Söylediğini bilelim!
Şahitlik edenlerden olalım dediler.
Eğer inanmışsanız bana,
Düşmeyin sakın kuşkuya,
Allah’ın kudretinden korkun!
İnkarınız sokar belâya!.
Deyince İSA….
Hayır!
Sofradan,
Biz de yiyince,
Sana şahitlik,
Tek Allah’a iman,
Edeceğiz dediler.
Bunun üzerine Meryem oğlu İSA,
----Ey ALLAH’IM!
Ey bizim Rabbimiz!
Üstümüze gökten,
Bir sofra indir ki;
Hem evvelimiz,
Hem ahirimiz için,
Bir rızk,
Senden, unutulmaz bir mucize,
Bir bayram olsun!
Bizi rızıklandırsın!
Sen rızık verenlerin,
En hayırlısısın!
YÜCE ALLAH;
Ben onu, üzerinize,
Şüphesiz indiriciyim.
Bundan sonra,
İçinizden kim!
İnkâr ederse!...
Kim nankörlük eder,
Küfre dönerse!
Öyle bir ceza veririm ki!
Alemlerden kimseyi,
Cezalandırmadığım kadar,
Bir ceza görmüş olur.(Maide 112-115)
….Revha vadisindeki,
………Hac yolundan,
………..Üzerlerine yün aba giyinmiş,
………….Develerinin liften
…………….Yularlarını tutmuş,
……..Yetmiş peygamberin,
……Mekke’ye gelip hac için,
Telbiye ettikleri rivayet edilir.
TELBİYE
İSA Aleyhisselâm’ın telbiyesi,
Şöyle idi:
“Lebbeyk,
Allahümme lebbeyk…”
Buyur Allah’ım buyur,
Emrine amadeyim….
Ben senin kulun’um.
Senin iki kulunun kızı olan,
Cariye kulu’nun oğluyum.
Yola düştü kervanlar, bütün eşya yüklendi,
Yükselen toz dumanlar, arş-ı alâyı sardı.
Beklendi rahmet Rab’dan, vermedi kimse mola,
Vardılar yüce kata, yola revan olanlar.
Gafil olmaz dertliyi, derde duçar eyleyen,
Arif olmaz derdini, her dem izhar eyleyen!
Devasın verir elbet, derman aramaz dertli,
İsterse verir şifa, derde duçar eyleyen.
İsa Aleyhisselâm;
Uzak veya yakın ülkelere,
Havarilerden,
Elçiler gönderdi.
Yakın yerlere gittiler,
Uzak olan yere,
Gitmediler.
Gidenler kurtuldu.
Gitmeyenler,
Cezalandırıldı..
Bu elçilerden ikisi,
Antakya’ ya gönderilmişti.
Antakya halkı,
Onlara inanmadılar,
Hatta yalanladılar.
Bir üçüncüsü gönderildi…
Şehir halkı:
----Sizde bizim gibi insanlarsınız!
Hem Allah, vahiy indirmemiştir!
Siz ancak yalan söyleyenlersiniz.
Diye onları yalanladılar.
Elçiler:
----Rabbimiz biliyor ki;
Biz gerçekten,
Size gönderilmiş elçileriz!
Bize düşen vazife,
Tebliğden başka bir şey değildir.(Yasin 16-17)
Şehir halkı:
----Doğrusu biz,
Sizin yüzünüzden lânetlendik.
Uğursuz sayıldık.
Eğer bizimle,
Uğraşmaktan vazgeçmezseniz!
And olsun ki,
Sizi taşlarız.
Size acıklı bir işkence,
Dokunur dediler.
Elçiler:
Sizin uğursuzluğunuz,
Bizden değil,
Kendinizdendir.
Size öğüt verilince de mi?
Uğursuzluk sayacak,
Küfrünüze devam edeceksiniz?
Şehir halkı:
Hayır!..Siz haddi aşan,
Hatta taşanlar güruhusunuz.
Diyorlardı ki;
Şehrin öteki ucundan,
Koşa koşa bir adam geldi.
----Ey kavmim!
O gönderilmiş elçilere uyunuz.
Uyunuz!
Sizden ücret bile,
İstemeyen o elçilere.
O elçiler hidayete ermiş,
Ermiş kişiler!..
Ben,
Beni Yaratan’a,
Ne diye kulluk etmeyeyim.
Siz, ancak ona döndürüleceksiniz.
Ben, ondan başka,
Tanrı edinmem!
Çok esirgeyici,
Çok bağışlayıcıdır o…
Bana bir belâ gelse,
Sizin putlarınızın,
Hiçbir faydası olmaz!
Kimseyi kurtaramaz!
O zaman,
Hem siz, hem de ben,
Şüphesiz bir sapıklık içinde oluruz.
İyi bilin,
Aklınızı başınıza toplayın!
Deyince,
Kavmi iyice çıktı zıvanadan.
Ve onu,
Öldürdüler!…
Son nefesini verirken o,
---Rabbimin beni cennetine,
Koyduğunu bilselerdi!
Ne olurdu dedi.
Sanmayın ki, Rabbim!
Bu milleti helâk için,
Savaş açtı,
Onlarla meydan muharebesi yaptı…
Hayır! hayır!
Kavminin inkarı üzerine,
Gökten ne bir ordu gönderildi,
Ne de onlara savaş açıldı.
Cebrail’in bir haykırışı,
Onların helâk olmalarına,
Yetti de arttı bile.(Yasin 13-29)
Dilerse Rabbim, ol emriyle var eder,
Dilerse kâinatı, öl emriyle yok eder.
Merhaba ey,
Nur yüzüyle,
Arzımıza nur saçan!
Merhaba ey,
Nar-ı cehennemden,
Korkup ta kaçan!
Merhaba ey,
Cebrail kanadıyla,
Kanatlanıp ta uçan!
Cennet-i alâ olsun, sana ebedi mekan.
Allah nasip etmesin, dosta düşman olayım,
Ben değilim alnına, kara yazıyı yazan!
Gönlüm mutluluk ister, doğru söylerim vallah,
Düzen dümen bilmem ben, niye düşman olayım.
Senin yaratılışın, yabancıysa vefaya,
Zulümdür senin işin, sitem cevrin adetin,
Vefa andı içsen de, bundan lâkin ne fayda,
Andını saklamaya, yoktur senin kudretin.
Yine rivayet edilir ki;
İSA Aleyhisselâm’ın,
Azer adında bir dostu vardı.
Onu kardeşi gibi severdi.
Kutsal mekanın,
Bir beldesinde otururdu.
Bir gün,
Azer hastalandı.
Azer’in kız kardeşi,
İsa peygambere haber saldı,
Kardeşin ölüyor!
Yetiş dedi.
Aralarında üç günlük,
Uzun bir yol vardı.
İsa A.S.
Ashabıyla hemen yola çıktı.
Üç günün sonunda,
Ulaştılar karyeye,
Amma olan olmuştu!
Azer çoktan ölmüş
Onu bir mağaraya,
Defnetmişlerdi bile….
Azer’in iki kız kardeşi:
Ey Yüce Rabbin Peygamberi,
Ey Efendimiz,
Ey Azerin yakın dostu!
O ölmüş bulunuyor!
O artık yok aramızda. Dediler.
Çok üzüldü,
----Onu nereye gömdünüz,
Bana mezarını gösterin dedi.
Hep beraber mağaraya gittiler.
Üzerine taş kapak,
Kapatılmış kabrin başına!
Vardıklarında,
İçeriden pis kokular geliyordu.
Belli ki, ceset kokmaya başlamıştı.
Kaldırdı ellerini;
Ey Rabbim!
Ey yedi kat göklerin,
Yedi kat yerlerin de Rabbi!
Hamd, sana mahsustur.
Beni, İsrail oğullarına,
Gönderen sensin!
Bana, Peygamberimsin,
Diyen sensin.
Ben peygamber olunca,
Bu millete;
Ölüleri dirilteceğim demiştim,
Her şeyi veren sensin.
Güç sende,
Kuvvet sende!
Şu anda hem peygamberliğimi,
Hem de senin birliğini,
Kabul etsinler,
Sana inansınlar istiyorum.
Bana yardım et!
Avuç açıp sana geldim.
Deyince:
Yetişti ona
Yetişti nidası Rabbin!
---Azer’i dirilt!
O zaman!
Kalk dedi Azer’e!
Azer,
İki eli ayağı bağlanmış olarak,
Kefenini sürüyerek,
Ayağa kalktı!...
Yahudi kavminden,
Orada bulunanlar,
Hemen iman ettiler.
Baktıkça Azer’e,
Sanki dilleri tutuldu,
Şaşırdılar kaldılar.
Ama öteki tarafta,
Yahudilerin önde gelen,
Ulu kişileri,
Toplandılar bir araya…
Biz, İsa’nın;
----Dinimizi bozmasından,
Halkımızın da ona uymasından,
Korkuyoruz.
Bir şey yapmalıyız,
Yapmalıyız ki,
Bundan kurtulalım.
Şekillerden izlerden,
Ona bakan gözlerden,
İyi anlayan,
Kahinler başı!
Yahudilerin,
Tek adamı,
Vadide giderken,
Pusuya düşürüp öldürmek,
Her şeyden hayırlıdır.
Diye yol gösterdi.
Diğerleri de ona uydu,
Bazı belde krallarını da,
Kışkırttılar.
Başladılar İsa’yı aramaya,
Ona tuzak kurmaya.
O günlerde, İsa A.S.
Bir merkep üzerinde,
Beyt-ül Makdise gelmişti.
Onu gören Yahudiler;
----İşte sihirbaz,
Kötü işler yapan,
Kadının Oğlu geldi deyip,
Ona, olmadık hakaretler ettiler.
Annesine de iftiralar atıp,
Sövdüler, hakaretler ettiler.
Bunun üzerine:
Avuç açtı Rabbine, İsa aleyhisselam;
---Ey Allah’ım!
Sen benim Rabbimsin!
Bense eserin,
Yoluna feda serim!
Ruhunu taşıyorum,
Ancak seninle varım!
Ruhundan çıkarıldım.
Ol emrinle yaratıldım.
Ben bunlara kendiliğimden,
Peygamber gelmedim.
Ey Rabbim!
Bana ve anama söven şu kavme,
Lanet et!...
Rahmetinden uzaklaştır.
Diye dua eyledi!
Yüce ALLAH,
Kabul etti duayı,
Domuz kılığına soktu,
Oradaki asi kavmi!..
İsrail oğullarının başkanı,
Bu hali görünce,
Şaşırdı bir anda!
Korkuya düştü,
Onu öldürmekten başka çare kalmadı….
Diye aht ettiler,
Yemin ettiler…
Her ömrün sonunda, gelince ölüm,
Çekilen çileler, o zaman biter!
Dünyadan ayrılık, sanma ki zulüm,
Kanat takar alır, gider melekler.
Rivayete göre;
Dünyadan ayrılacağı,
Vahy edildi kendisine!
HZ. İSA’IN GÖĞE ÇEKİLİŞİ
O zaman,
Çağırdı havarileri yanına,
Birlikte yemek yediler.
Sonra onlara;
……….Çoban gidince,
…………Davar dağılır.
………Horoz üç kere ötmeden,
…………İçinizden biriniz,
…………….Beni inkâr edecek!
Biriniz,
Çok ucuz bir fiyata,
Beni satıp,
Parasını yiyecek!
Diyerek,
Ayrılık gününü yaklaştığını,
İma ile anlatmıştı.
Yahudiler Hz. İsa’yı,
Öldürmek için ararlarken,
Havarilerden,
Şem’unu yakalamışlardı.
İşte bu dediler.
İsa’nın arkadaşlarından biri!
İsa nerdedir!
Ondan öğreniriz,
Dediklerinde,
Ben onun arkadaşı değilim!
……..Diye inkar ettiğinde,
………..Horoz’un öttüğünü duydu.
…………..O zaman üzüldü,
…………….Ağlamaya başladı.
Bir diğeri,
Yahudilerin yanına varıp!
---Mesih’in yerini,
Size gösterirsem,
Bana ne verir siniz?
Dediğinde!
Otuz dirhem,
Veririz demişler,
Bu kadar az bir parayı alıp,
İsa’nın yerini göstermiş!...
Yahudiler onu,
Bir gün sorguya çekmişler,
İsa onlara;
Ey Yahudi cemaatleri!
Hiç şüphesiz Allah size,
Buğz ediyor.
Sizden nefret ediyordur.
Deyince;
Onu öldürmek için,
Üzerine yürüdüler.
……..Tam o sırada,
…………Yüce ALLAH,
……………Cebrail’i gönderdi!
İsa Aleyhisselâmı,
………..Bir evin cümle kapısındaki,
………….Küçük kapıdan,
……………İçeri soktu.
……………..O odanın tavanındaki,
…………………Pencereden,
Yüce ALLAH semaya çekti onu.
……………….Yahudilerin başkanı,
………….Adamlarından birine,
…….Haydi gir içeri,
………İsa’yı orada öldür diye emretti.
………….Adam içeri girince,
…………….İsa’yı odada göremedi!
…………………Şaşkınlık içinde,
……………………….Orada dondu kaldı!
Gecikince,
………İçeride, İsa’yı öldürmek,
…………Onun hayatına son vermek,
………………İçin uğraşıyor sandılar.
Adam dışarı çıkınca,
Birde ne görsünler!
İSA karşılarında duruyordu!
Kendi adamlarını,
Yüce ALLAH!
İsa’ya benzetmişti!
Onu orada öldürdüler ve,
Çarmıha gerdiler!..
……Rivayetler muhtelif,
……..Hepsini saymak için,
…………..Teklif etmeyin sakın.
Yüce ALLAH Kur’an da,
Ne demiş bir de,
Gelin siz,
Ona bakın.
…..“Onların İsa’yı inkar edip,
………Kafir olmaları!
…………Meryem’in aleyhinde,
……………Büyük iftiralar atıp,
---Biz Allah’ın peygamberi,
Meryem oğlu Mesih İsa’yı,
Öldürdük demeleri!
Sebebiyledir ki;
Kendilerini rahmetimizden,
Mahrum bıraktık.
…..Halbuki onlar,
……..Onu öldürmediler!
…………Asmadılar da…
……………Fakat öldürülen,
………………Ve de asılan adam,
..Kendilerine, İSA gibi gösterildi.
Hakikaten kendileri de,
İsa’nı katili hakkında,
İhtilafa düştüler.
Şüphe içinde kaldılar.
Onların bu hususta,
Hiçbir bilgileri yoktu.
Ancak kupkuru bir,
Zanna uydular.
……..Bilakis ALLAH onu,
……….Yükseltip kendisine kaldırmıştır.
……………ALLAH mutlak galiptir.
Yegane,
Hikmet ve hüküm sahibidir.” ( Nisa 156-158)
Ruhundan ruh üfleyip, ol emriyle can veren,
Zilletin toprağında, mahzun kalsın istemez.
Çeker onu göklere, ihsanı üstün kılar,
Yükseltir makamını, ruhundan ruh üfleyen.
İSA aleyhisselam,
Göğe kaldırılmadan önce,
Geleceğin habercisi.
Göğe kaldırıldığı zaman;
……..Yün bir kaftan,
…………..Bir çift çoban mesti,
……………..Bir de deri dağarcıktan,
…………………….İbaretti terekesi….
Diyordu ki:
----Ey İsrail oğulları!
Ben size,
Allah tarafından gönderilen peygamberim!
Benden önce gönderilen,
Tevrat’ı tasdik ederim.
……..Benden sonra gelecek,
………….Hak peygamber ki,
……………..Adı Ahmet tir onun,
……………………..Onu da müjdelerim!
Allah’ın melekleri yere tohum saçan bir adama benzer,
Adam nasıl saçtığı tohumdan haberdar oluyorsa,
Toprak ananın emzirip büyüttüğü tohumlar,
Önce başağa,sonra başaklar dene’ye,
Sonra da başaktaki dolu dene…
Öğütülerek un oluyor,
Ondan ekmek yapılıp,
Yeniliyorsa,
Ve işi
Bitiyorsa.
Allah’ın melekleri,
De kavmin işi
Bitince başka kavme gider.
……O da inkar ederse,
………..Tamamlatır devrini.
……………Onu da helak eder.
Sevgisiz aşksız hayat, yavan olur tat olmaz,
Meyvesiz kof kütükler, odun olsa od olmaz,
Aşk insana bir lütuf, yaban olmaz yad olmaz,
Ebedi mutluluktur, aşktaki son basamak.
Hidayet eyle ya Rab
İmtiyaz şerefine erdir,
Sadakat yolundan ayırma.
Dergâhından uzak tutma,
Şefaatlerine nail eyle,
Ya Rab!..
Amin.
Şu aşk’ın kıskacında, zamanın belasından,
Yola çıktım dünyanın, mihnetli odasından,
Nasıl avare kılsın, beni şu dönen devran,
Gönlüm nasıl el çeksin, cihanın cefasından.
……Umutla umutsuzluk,
………Arasında gezerken,
…………Peygamberler deryasında, bir yelkende ben açtım!
Yerle arş arasında, nurdan hüzme süzerken,
Adem’den Muhammed’e, selâm ile ulaştım!
……Seçtiğim her sözcüğü,
………İnci mercan bezerken,
…………….Rabbe şükürler olsun, Mutlu sona eriştim.
Adem’in kalıbında, toprak idim taş idim!
Meryem’in mihrabında, hilâl idim kaş idim!
Yakup’un gözlerinden akıp duran yaş idim!
Ararken zindanlarda, ben Yusuf’a eriştim,
Sonsuzluğun içinde, kaç kapı araladım,
Eyyup, Şuayp Musa’da, kendimi paraladım,
Hızır, Yuşâ Davut’u, peş peş sıraladım.
Rabbe şükürler olsun, Mutlu sona eriştim.
Her ilkin bir sonu var,
Her ölenle öldüm ben.
Milyon tane yönü var,
Hem gittim hem döndüm ben,
Yunus, Yahya, İsa’yı, gök yüzünde gördüm ben!
Sonunda Muhammed’e, Medine’de eriştim.
İlk peygamber Ademden, sonuncu Muhammed’e,
Neler, neler yaşadım, durmadan gide gele,
Diliyorum haşreder, onlarla bir beni de!
Rabbe şükürler olsun, mutlu sona eriştim.
………………...İşte şimdi geldi, selam sabah sırası,
……………...Çok açıldı gitti, başlangıçla arası.
…………..Söylenecek son söz, artık burası,
…….Dinleyin dostlarım, beni dinleyin.
………..Ey saba yeli,
…………….Başın alıp nereye,
………………….Gidersin böyle,
………………..…..…Eğer yolun düşerse,
…………………..……….. Kutsal toprağa,
…………………………….…….Ademden son Resul’e,
……………………………………….. Selâmım söyle!...
ALİ GÖZÜTOK
Alıntı
Tweet
Benzeyen Konular
Konu:
Yazar
Cevaplar:
Gösterim:
Son Mesaj
Sırrın Sırında…(Gülce Bahçe)
RefikaDogan
0
1,696
18/02/2015, 06:43
Son Mesaj
:
RefikaDogan
Kırık Kalp Kumbarası (Gülce / Bahçe)-MORİ KIZ
Site Yönetimi
0
1,612
02/09/2013, 23:14
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Ah İstanbul! (Gülce Bahçe)
RefikaDogan
0
1,774
07/06/2013, 00:37
Son Mesaj
:
RefikaDogan
NEDEN? (Gülce Bahçe)
aligozutok
1
1,891
12/01/2013, 22:56
Son Mesaj
:
osman7159
AYNI TELDEN (Bahçe)
Dermani
0
1,416
18/12/2012, 14:28
Son Mesaj
:
Dermani
BİR İSTANBUL HATIRASI (Bahçe)
Dermani
0
1,507
12/12/2012, 15:46
Son Mesaj
:
Dermani
Mustafa CEYLAN-Divanü Lügat-it Türk / Beş Oğuz Efsânesi(GÜLCE-Bahçe)
Site Yönetimi
0
1,663
11/04/2012, 00:38
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Mustafa CEYLAN-Divanü Lügat-it Türk / Çiğil Efsânesi(GÜLCE-Bahçe)
Site Yönetimi
0
1,626
11/04/2012, 00:21
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Mustafa CEYLAN-Divanü Lügat-it Türk / Öge-Altun Kan Efsânesi(GÜLCE-Bahçe)
Site Yönetimi
0
1,918
11/04/2012, 00:13
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Mustafa CEYLAN-Divanü Lügat-it Türk / Türk Takvimi Efsânesi(GÜLCE-Bahçe)
Site Yönetimi
0
1,743
10/04/2012, 21:59
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Lütfen seçim yapın:
--------------------
Özel Mesajlar
Kullanıcı paneli
Kimler Çevrim içi
Arama
Ana Sayfa
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
-- GÜLCE ŞİİR TÜRLERİNE GÖRE ŞİİRLER
---- BULUŞMA
---- ÇAPRAZLAMA
---- TRİYOLEMSİ
---- ÜÇGÜL
---- ÜÇGEN
---- DÖNENCE
---- TOKMAK
---- AKROSTİK
---- SONE'M
---- GÜLCE
---- TEKİL
---- YİĞİTCE
---- YUNUSCA
---- BAHÇE
---- SERBEST ZİNCİR
---- ÖZGE
---- GÜLİSTAN
---- YEDİVEREN
---- TUĞRA
-- GÜLCE YAZAN ŞAİRLERİMİZİN GÜLCE ve DİĞER ŞİİRLER
---- (H)
------ Harun YİĞİT
------ Harun YİĞİT
------ Hasan ULUSOY
------ Hasan ULUSOY
------ Hatice ALTAŞ(Asi Çiçek)
------ Hatice ALTAŞ
------ Hacer KOZAN
------ Hatice KATRAN
------ Hatice KATRAN
------ Hikmet ÇİFTÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
---- (I-İ)
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim İMER
------ İbrahim İMER
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İhsan ERTEM
------ İhsan ERTEM
------ İsmail KARA(Karozan)
------ İsmail KARA(Karozan)
---- (K)
------ Köksal KIRLIOĞLU
---- (M)
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Meltem ARAS
------ Meral ADAK
------ Meral ADAK
------ Melahat TEMUR
------ Mevlüde DEMİR
------ Mevlüde DEMİR
------ Miktad BAL
------ Miktad BAL
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ MUSTAFA CEYLAN(Editör)
-------- Mustafa CEYLAN
---------- Mustafa CEYLAN(On Punto Yazıları)(Makaleler)
---------- GÜNE BAKIŞ
---------- TAŞ YAĞMURU(Ceylan'ın kaleminden)
---------- Hakkında Yazılanlar
---------- DİĞER ŞİİRLERİ
---------- Hayatı
---------- Sanatı
---------- Hocaları
---------- Çocukluğu
---------- Gençliği
---------- Özlü Sözleri
---------- Önsöz Yazdığı Kitaplar
---------- Siyasete İlgisi
---------- Bestelenen Şiirleri
---------- Fotoğrafları
---------- Mühendisliği
---------- Düzenlediği Etkinlikler
---------- Konferansları
---------- Yer Aldığı Antolojiler
---------- Kitapları
---------- EZAN SUSMAZ Kitabı içindekiler
---------- "YANDI BU GÖNLÜM"-Hacı Bayram Veli Kitabı içindekiler
---------- TAHİR KUTSİ MAKAL Kitabı İçindekiler
---------- SEĞMEN RUHU Kitabı İçindekiler
---------- TOROSLARIN TÜRKÜSÜ Romanı
---------- Armağan-2(AHMET TUFAN ŞENTÜRK İÇİN NE DEDİLER?)Kitabı içindekiler
---------- Armağan-1(ANILAR KORİDORU İÇİNDE SARIVELİLER)Kitabı
---------- YARALI CEYLAN Şiir Kitabı İçindekiler
---------- PAŞA GÖNLÜM Şiir Kitabı İçindekiler
---------- Kırat Geliyor Kitabı İçindekiler
---------- Her Yönüyle YENİMAHALLE Kitabı
---------- Tarihi ve Folkloruyla Elmadağ Kitabı İçindekiler
---------- Köylerimiz Kitabı İçindekiler
---------- Köyümüz Yeşildere Kitabı İçindekiler
---------- Bayramlar Haftalar Günler Kitabı
---------- Ahmet Tufan Şentürk Kitabı
---------- Halil Soyuer Kitabı
---------- Detanlaşan Köylü İsa Kayacan Kitabı
---------- Abdullah Satoğlu Kitabı
---------- Güzide Taranoğlu Kitabı
---------- Gülendenin Beşiği Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ (2006)Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ(2007)Kitabı
---------- CEYLAN-Tahliller-MAKALELER-Görüşler
---------- Güllük Dergileri
---------- Kapodokya Güneşleri Kitabı
---------- Bir Yanardağ Fışkırması Kitabı
---- (P-R)
------ Rahime KAYA
------ Rahime KAYA
------ Refika DOĞAN
------ Refika DOĞAN
------ Ramazan EFE
------ Ramazan EFE
------ Rengin ALACAATLI
---- (S-Ş)
------ Sabiha SERİN
------ Sabiha SERİN
------ Serap HOCA(Serap ÖZALTUN)
------ Serap HOCA(Serap DEMİRTÜRK)
------ Süleyman KARACABEY
------ Süleyman KARACABEY
------ Serdar AKKOÇ
------ Serdar AKKOÇ
------ Sevgili ÖZBEK
------ Sevgili ÖZBEK
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şükran GÜNAY
------ Şükran GÜNAY
---- (T-U-Ü-V)
------ Turan UFUKTAN
------ Ümran TOKMAK
------ Ümran TOKMAK
---- (Y-Z)
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf Ziya KARAHASANOĞLU
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Yıldız TOKSÖZ
------ Yıldız TOKSÖZ
GÜLCE'YE DAİR
-- GÖRÜŞLER
---- Gülce Nedir?
---- Gülce ve Ozanlık
---- Gülce Manifestosu
---- 5 Hececiler ve Gülce
---- Garip Akımı ve Gülce
---- Fecr-i Ati ve Gülce
---- Hisarcılar ve Gülce
---- Neyzen Tevfik, Aşk
---- Mazmunlar
---- Gülce Ne Değildir?
---- Hece Vezni ve Gülce
---- Serbest Şiir ve Gülce
---- Aruz Vezni ve Gülce
---- Gülce ve Zolal
---- Gülce Tarihinden
---- GÜLCE-(Atölye)-Video Dersler
------ Gülce Etkinlikleri
------ Kurucular Beyanı
------ Gülce 2009
------ Doğru Yaz/Konuş
------ Gülce-2010 Projeleri
------ Gülce-2011 Projeleri
------ Üstad Necip Fazıl'dan
------ Gülce-Aruza Dair
------ Öneriler-Çalışmalar
------ GÜLLÜK DERGİSİ
------ Gülce'ye Öneriler
------ Röportajlar
------ Negatif Bakışlara
------ Aleyhimizdekiler
------ M.E.B' na
---- Gülce'de Mesajlar-Projeler
------ Gülce-Güldeste(1)
------ Destanlarımız
------ Dede Korkut
------ Öncü Kadınlarımız
------ Peygamberlerimiz
------ Nutuk(Gülce)
------ Nutuk(Z.Korkmaz)
------ Kutlu Hanımlar
------ Ozanlarımız
------ NasrettinHoca
------ Yedi Askı
GÜLCE TÜRK ŞİİR AKADEMİSİ
-- Şiir Akademisi
---- Şiir Akademisi
------ HALK EDEBİYATI
-------- DİVAN EDEBİYATI
-------- BATI EDEBİYATI
-------- YENİ TÜRK EDEBİYATI
---- Hece Vezni' ne Dair
---- Şiir Tahlilleri
---- Aruz Vezni' ne Dair
---- Hiciv Tarihinden
---- Ustalardan Şiirler
---- Ustalardan Makale
---- Aramızdan Ayrılanlar
------ Ustalardan Şiirler
-------- A. Tufan ŞENTÜRK
-------- DİLAVER CEBECİ ANISINA
---- Şiir Üstüne (Serbest)
---- Atışma Sayfamız
---- Denemeler-Makaleler
---- Şiirde Dönüşüm
---- Şiir ve Anlatım
-- Türk Edebiyatı Şiir Türleri
---- Şiir Türleri
---- İslâmiyet Öncesi
---- Servet-i Fünun
---- Garip Şiirler
---- Akımlar
---- Edebî Sanatlar
---- Söz Sanatları
---- Şair Padişahlar
---- Şiir Tarihimizden
---- Yıllara Göre Edebiyat
---- Mehmet Nacar
DÜNYA EDEBİYATI
-- Dünyadan Şiir Türleri
---- Burns Stanza
---- Choka
---- Go Vat
---- Catena Rondo
---- Onegin Stanza
---- Canzonetta
---- Bauk Than
---- Rhupunt-Galce
---- Septilla
---- Viator
---- Luc Bat
---- Tritena
---- Pantoum
---- Shakespeare Sonnet
---- Diamonte
---- Villanelle
---- Hutain
---- Hex Sonnata
---- Hexaduad
---- Haynaku
---- Harrisham Rhyme
---- Guzzande
---- Gratitude
---- Glosa
---- Garland Cinquain
---- Fornlorn Suicide
---- DÜNYA EDEBİYATI
---- Dünyadan Destanlar
---- Dünyadan Şiirler
KAYNAKÇA
-- Konularına Göre Şiirleriniz
---- Aşk Şiirleriniz
---- Atatürk Şiirleriniz
------ 23 Nisan Şiirleri
------ Atatürk'e Dair
---- Kahramanlık Şiirleriniz
---- Doğa Şiirleriniz
------ 2009 Yılı Sayılarımıza
---- Taşlama Şiirleriniz
---- Gurbet Şiirleriniz
---- Tasavvuf Şiirleriniz
---- Barış Şiirleriniz
---- Şehir Şiirleriniz
---- Anne Şiirleriniz
------ Babanıza Şiirler
---- Doğum Günü Şiirleriniz
---- Deprem Konulu Şiirler
---- Diğer Şiirleriniz
---- Köşe Yazarlarımız/Makaleler
------ Mustafa CEYLAN
------ Refika DOĞAN
------ Osman ÖCAL
------ Ahmet ÖZDEMİR
------ A. S. ATASAYAR
------ Prof.Dr.İsa KAYACAN
-------- Prof. Dr. İSA KAYACAN
------ Rahime KAYA
------ Harun YİĞİT
------ İlqar MÜEZZİNZADE
------ Sündüz BİGA
------ Nazmi Öner(Şiirler)
------ Nazmi ÖNER(Nesirler)
------ Coşkun KARABULUT
------ Prof.Dr.İsmail YAKIT
------ Prof.Dr.Asım YAPICI
------ Sabit İNCE
------ Muhsin DURUCAN
------ Abdulkadir GÜLER
------ Ünal Şöhret DİRLİK
------ Metanet YAZICI
------ A.Aşkım KARAGÖZ
------ Gazanfer ERYÜKSEL
------ Mehmet GÖZÜKARA
------ Necdet BULUZ
------ Yusuf Özcan
------ Afife Demirtaş
---- Mustafa Ceylan
---- Bizden
-- Video Yağmuru
---- Ozanlar-Şairler
---- Bizden Videolar
---- Rasim Köroğlu
-- Genel
---- SERBEST KÜRSÜ
---- Duyurular
---- Röportajlar
---- Günün Şiiri
---- Günün Nesiri
Edebiyat Biz Platformumuzda
-- Gülce Tv
-- Türk Argo Sözlüğü
-- Edebî Konular Forumu
Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir
Mustafa Ceylan |
Dost Sitelerimiz:
Türkçe Çeviri:
MyBB
Türkiye
Üretici:
MyBB
, © 2002-2024
MyBB Group
-Theme © 2014 iAndrew
Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder