• SiteAna Sayfa
  • Güllük Dergisi
  • Şairlerimiz
  • Arama
  • Üyeler
  • Video
  • Yardım
  • bayrak

Giriş Yap   Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre: Şifremi Hatırlat
 
Gülce Edebiyat Akımı
gulce
Your browser does not support the audio element.

Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi

Google Web'de Ara Sitede Ara
Submit Face book
  • 0 Oy - 0 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Konu Modu
HZ. MUHAMMED (DEVAMI)
Dışarıda ali_gozutok
Yetkili Şair
***
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesaj Sayısı: 248
Konu Sayısı: 222
 
#1
04/10/2011, 09:34 (Bu mesajı son düzenleyen: 04/10/2011, 09:35 ali_gozutok.)
HZ. MUHAMMED (DEVAMI)

ÇİLELİ GÜNLER:

Haşim oğullarıyla, Kureyşliler
Arasındaki uçurum:

Kureyş’liler iyice inandılar ki,
Mükâfatlar sunmanın,
Ya da korkutmanın,
Hiçbir faydası yok!
Ebu Talib,
İç muharebe pahasına da olsa, asla
Yeğenini korumaktan vaz geçmeyecek!

Ebu Taliple,
Kureyş büyükleri arasında,
Sert ve dik sözler geçmeye başladı.

Araları git gide açılıyordu.
Uçurumlar oluşuyordu.
İmana gelenlerle,
Küfürde kalanlar arasında,
Kanlı çarpışma kaçınılmaz haldeydi.
Dünyanın en titiz,
Kabile örneğini veren,
Bütün insanlığa,
Ruh akrabalığını getiren Kureyş,
Her şeyden önce,
Kavim taassubunu kaldıran,
Yeni ve mutlak dine karşı,
Olanca direnişinin çöktüğünü,
Sezmeye başlamıştı.

Gelişme o kadar büyüktü ki,
Bütün insanlığa,
Bütün zaman ve mekâna mahsus din,
Evvelâ kabile taassubunu yıkacaktır.

Bir tarafta insanlığa
TEK ALLAH müjdesini getiren,
Tek kişi!
Karşısında ise,
Fert fert, sapıklığını,
Azgın bir kavmiyet hırsıyla,
Putların barikatı arkasında toplayan,
Bir kabile!…

ÖYLE BİR KABİLE Kİ!

Müjdeci,
Mucize üstü bir mucize zuhuru!
Ve bu zuhurun,
İlâhi olduğunun en büyük delili.
Bütün delillerin kaynağı da!....
Bu kabileden çıkıyordu…

Bu gizli davet,
Bazen sert engellere çarpıyor,
Çarptıkça, mahzunlaşıyordu!..
Bazı istikametlerde de,
Misilsiz bir kement olup,
Sımsıkı bağlıyordu.

Ey yorgun, ey çıplak ne yaramazsın!
Boynundaki tasma, kalın mı kalın,
Boşuna çırpınma, koparamazsın!
Şimdi sana engel, o hükümdarın.

……..Şimdilik bekle,
………..Yalnız değilsin!
………….. Seni sevenleri,
……………… Kim nereden bilsin?

Gülümse, yine hayaller kura kura!
……………………Nefesini kokla,
………Bak bir ferahlık var havada!
…………….Kurtuluş ateşi yayılıyor…

Parlayan ateşten, nur fışkıracak,
Ta tasmana kadar, gör uzanacak!
Kalbini başını, güneş saracak,
İrem bağlarını göreceksin sen!..

…….Halkın fakir tabakası,
………Davetin cazibesine çabuk kapılıyor,
…………İlâhi hitabın nuruna kucak açıyordu.

Şahıstan şahısa,
Fısıltı telkinleriyle yayılan,
İslamiyet’in açığa vurulma emri gelmişti.

“Sana emredilenleri açığa vur!”
Diyordu Yaratan…

…..Allah’ın emri yerine gelecekti!
……….İcabında seller gibi kan aksa da,
………….Mukaddes bayrak!
………………Allah sevgilisinin eliyle,
Varlık dairesinin merkezine dikilecekti…..

Amca Ebu Leheb’in karısı,
Ümmü Cemil,
Peygamberimize kötülük etmekte,
Kocasından geri kalmıyordu.
Sert ve dikenli çalıları,
Peygamber’in geçeceği yollara,
Seriyordu!...

Ebu Cehil!
--Eğer bir gün Muhammed’i,
Kâbe de namaz kılarken görürsem,
Onun boynunu çiğnerim!
Diye tehdit ediyordu!

Dediğini yapma alçaklığını,
Gösterdi sonunda!..
Allah’ın Resulü,
Günlerden bir gün,
Kâbe de, namaz kılıyordu.
Ebu Cehil gördü Onu.
Oradaki müşrik topluluğuna seslendi:
-Şu müraiyi görmüyor musunuz?

Hanginiz yeni kesilen devenin,
İşkembesini ve döl leşini alır da,
Onun üzerine serer? Dedi.

İçlerinde en şakisi,
Utbe b.Ebi Muayt gitti,
Aldı getirdi işkembeyi,
O mübarek zatın sırtına koydu.
Gülüşerek birbirinin üstüne yıkıldılar.

Cüveyriye,
Koştu Fatıma’ya haber verdi.
Hz. Fatıma koşarak geldi.
O pislikleri temizledi.
Üzerinden kaldırıp attı.
Orada bulunanlara çıkıştı.

Namazını bitiren Allah’ın Resulü;
Üç kez şu sözü tekrarladı.
“--Allah’ım!
Kureyş’i sana havale ediyorum.
Allah’ım!
Kureyş’i sana havale ediyorum.
Allah’ım!
Kureyş’i sana havale ediyorum.

Allah’ım!
Amr b. Hişam’ı, (Ebu Cehil)
Utbe b. Rabia’yı,
Şeybe b. Rebia’yı,
Velid b. Utbe’yi,
Umme’ye b. Halef’i,
Ukbe b. Ebi Muayt’ı,
Umare b. Velit’i,
Sana havale ediyorum.
Sana havale ediyorum YA Rabbim!”
Diye niyaz eyledi.

Bir müddet sonra hepsi de,
Belâlarını buldular.
Bu ve buna benzer, ne çileler yaşadı,
Allah Resulü!...

Yine bir gün,
En ağır, en çekilmez çilelere maruz kalmıştı.
Kureyş müşriklerinden kim görse,
Ona hakaret ediyor!
Onu yalanlıyor!
Ona eziyet ediyordu!

Evine döndü.
Duyduğu üzüntüyü azaltmak için,
Örtünüp yattı.
Bunun üzerine,
Yüce Allah’tan nida yetişti.
Bu İlahi nidada,
Deniliyordu ki;

“Ey örtüye bürünen Muhammed!
Kalk da uyar.
Rabbini yücelt.
Giydiklerini temiz tut.
Kötü şeylerden sakın.
Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma.
Rabbin için sabret.
Ey Muhammed!
Tek olarak yaratılıp,
Kendisine bol bol mal,
Çevresinde bulunan oğullar verdiğim,
Nimetleri yaydıkça yaydığım.
O kimseyi bana bırak.
Cezasını ben vereceğim!
Çünkü o,
Bizim ayetlerimize karşı,
Son derece inatçıdır.
Onu sarp bir yokuşa sardıracağım.”(Müddesir 1-17)

Günlerden bir gün, Allah Resulünün yolu,
Müşriklerin Put hanesine düşmüştü.
Birlikte ibadet ediyor, secdeye kapanıyorlardı.

Sordu onlara;
Babanız İbrahim’in dinini iptal ettiniz de!..
Şu Putlara mı tapıyorsunuz?

--Evet!
Bizi Allah’a yaklaştırsın diye!..
Tapıyoruz. dediler.

Allah’ın Resulü :
Bu durum, sizleri Ona yaklaştırmaz
Ondan uzaklaştırır.

Puta tapanları orada,
Put gibi bırakıp uzaklaştı.

Her geçen günde,
İslâm’ın bayrağını alenen açan,
Müslümanlara karşı,
Müşriklerin kin ve öfkeleri artıyor,
Mırıltıları naraya dönüşüyor,
Küfürleri kızışıyordu.

Öte yandan,
O ana kadar,
Gizliden gizliye okunan Allah Kelâmı,
Alenen okunmaya başladı!

Müşrik olarak ölen babalarının,
Cehennem azabına uğratılacak olmaları haberi,
Kureyş’in büyüklerini,
Kudurtuyordu.

Vel hasıl!
Peygamberlik dergâhının,
Ulu kişisi,
Hizmet sırlarının hazinesi,
Rahmet bahçesinin gülü fidanı,
Öğüt hazinelerinin cevheri,
Türlü çileler çekerek bu günlere yetişti.

Her belâya bir ceza,
Her zahmete bir ihsan lütfediliyordu!
Belâ ve eziyet yükseldikçe,
İhsan dereceleri de yükseliyordu.
Ümit gözünü rıza nuruyla parlat,
Kaza avcısı seni
Belâ okuna hedef tutar ey evlât!

………Peygamber ve Velinin,
………….Rütbesi budur!
……………..Belâya sabır etmek,
…………………..Hak rızası buldurur.

……Ana karnında iken,
………Babasız kalanın adını,
…………Yetim koyan, zamane sarrafıdır.
…Ama onun kefili, Rabbin kendisidir.

(Ni’mel mevlâ ve ni’mel vekil!)

Muhammed’e olan öfkelerini,
Her geçen gün arttırıyorlardı.

Resullullah’ı
Ebu Talib’den başka,
Koruyan yoktu!...

O, Ebu Talip;
Varlığın nuru!
Yeğeni ile, oğlu Ali’yi,
Namaz kılarken görmüş,
Ve sormuştu;
---Bu hangi dindir?
Allah’ın Resulü cevap verdi.
Allah beni,
İnsanlara, Hak Dini, İbrahimin dinini,
Öğretmem için gönderdi.
Gel sen de, bana tabi ol,
Bu dine gir dediğinde,
Amcası Ebu Talib!
Ömrümce, seni ben korurum.
Amma!
Atalarımın dinini bırakamam. Dedi!.....

Sayıları kırka yaklaşan Müslümanlar,
Gizliden gizliye,
Erkam b. Erkam’ın evinde,
Buluşmaya başladılar.
Bu ev, özellikle seçilmiş,
Sefâ ile Merve’ye hâkim bir ev….
Bir karargâh idi…..
Ruh, bu evde mekânını buldu.
Mekân da bu evde ruhlaştı!.......

Kureyş’in nasipsizleri;
Hidayete kavuşanların yoluna çıkıyor,
Onlara türlü eza ve işkencelere tabi tutuyor.
Tek Allah’a iman etmekten uzaklaştırmaya
Çalışıyorlardı!
Fakat inananlardan tek kişinin bile halinde,
Değişiklik olmuyordu!....
Onlar;
“Ne hoştu o günler ki, ümitgâhım var idi,
Saldırırken mihnetler, sığınağım yar idi.
Cevr-i cefa sundukça, mest olurken düşmanlar,
Halimi bildirmeye, Padişah’ım var idi.
Der gibiydiler sanki!...

Öyle bir vecd içindeydiler ki;
Onların zulmü,
Bir fiske tesiri bile yapmıyordu…
Bu sırada, İlâhi bir emir daha geldi:

“Ey
Allah
Resulü,
Görevini,
Yerine getirme
Vaktin gelmiştir.
Sapıklardan yüz çevir.
Dediklerine aldırış etme.
Biz seni alaya alanların
Şerrinden koruyacağız. Sapıklar,
Allah’tan gayriyi ilah tanırlar!
Neler olacağını öğreneceklerdir.

Onların sözlerinden acı duyduğunu biliriz.
Sen Allah’a hamd ve sena eyle!..Adını an!
Tespih ve tenzih et, secde edenlerden ol!
Hayatın süresince ibadet et!.”(Hicr 94-99)

Âlemlerin Rabbi; Şöyle diyordu:
“Gökten yere kadar işleri Allah düzenler.
Sonra işler (sizin hesabınıza göre,
Bin yıl kadar tutan) bir gün içinde,
O’na yükselecektir.” (Secde 5)
Ve;
” Görebildikleriniz ve göremedikleriniz
Üzerine yemin ederim ki; Kur’an şerefli
Bir elçinin getirdiği sözdür.
O şair sözü değildir.
Ne az inanıyorsunuz!
Kâhin sözü de değildir.
Ne az düşünüyorsunuz.
Kur’an âlemlerin Rabbinden indirilmedir.
Eğer Muhammed, Bize karşı, ona bazı sözler,
Katmış olsaydı, Biz O’nu kuvvetle yakalardık.
Sonra O’nun şah damarını koparırdık.”(Meariç 40-46)

O yalan bu yalan, fani dünyada,
Ömrün yettiğince, sen de oyalan.
Yalanla murada, kimse eremez,
Eremez meyveler, kuruyan dalda.

Düşün de ara bul, mutluluk nerde?
Bulursun ararsan, görme düşünde,
Gönlün sel misali, bak güldür güldür,
Güldür sen yüzünü, düşmeden derde.

O anda bin bir ciğer, parçalandı hun oldu,
Gök yüzü kapkaranlık, zifiri cihan oldu.
Çığlık çığlıktı sanki, feryat figân asuman,
Ama çileyi çeken, melek değil can oldu.

Hamza ve Ömer’in,
Müslüman oluşlarından,
Bir yıl öncesine dönelim:

Kureyş’in azgınları;
Allah’ın Peygamberine,
Ve de ilk Müslüman,
Ebu Bekir’e, hiç bir şey yapamayınca!
Tırnaklarını,
Müdafaasız,
Fakir fukaraya geçirmeye çalıştı!....

Bunları dininden döndürerek,
Diğerlerine ders vermek,
İstiyorlardı.

Ammar b.Yasir’in annesini,
Tepeden aşağı didiklediler.
Ebu Cehil,
Kadının başını vurarak,
Cansız yere serdi.

Müslümanları,
Aç, bi ilaç bırakmak için,
İşlerinden etti, Mekke’nin dışına sürdüler.

Kızgın kuma gömerek öldürdüler.
Ateşlenmiş taşlar üstünde yaktılar,
Kan dökmekten asla çekinmediler!..
Yasir ve karısı Sümeyyeyi, şehit ettiler.

Bu kadar baskıya rağmen Müslümanların
Sayısı günden güne azalmıyor çoğalıyordu!

Kâbe’de ilk Cuma’yı,
Birlikte kılmışlar,
Ebu Bekir de hutbeyi okumuştu.

Müşrikler çılgına dönmüş,
Oradakileri taş yağmuruna tutuyorlardı.

Yakaladıklarına da,
İşkence ediyor,
Yalvarmalarını,
Ağlayıp sızlayarak aman dilemelerini,
Böylece, sapık ruhlarını tatmin etmek istiyorlardı.

Amma aradıklarını bulamayınca,
Kan çanağına dönen gözleriyle
Öfke ve kin kusuyorlardı.

Acı çekenlerin gıkları çıkmıyor,
Saadet gülümseyişleri uçuşuyordu!
Sık, sık tekbir getiriyorlar,
Hak dine davet ediyorlardı!....
Allah-u Ekber diye bağırıyorlardı.

VEEEE,
Ve diyorlardı ki;

“ İşkencenizden habersizim,
……..Bedenim iman kalkanıyla sarılı,
………...Boşuna yorulmayın.
………..…Terlemeyin,
………..……Tepinmeyin,
…………..……Silâhlarınızı eskitmeyin.
…………………..Allah’ım bizi görüyor,
…………………….. sabırlar veriyor.
…....İmrendirmek çıldırtmak için,
………...Boşa testi gezdirmeyin karşımızda!..
……Bir başkası;
……..Dudaklarımdan sızan kan değil,
…………..Şehitlik şerbeti!...

…………….Atın kırbacınızı,
…………………Bırakın kılıcınızı,
……………Kırın yay ve okunuzu,
………..Bana kulak verin,
……..Bir şey yok geride….

…..Hep kardeşiz,
…… Hürüz,
……….Eşitiz!
………….Çağıran ben değilim,
………….….Allah’tır!
………….……..Bunu bilin…
…………………..Ona koşun,
…………….………..Teslim olun!
O,
…..Doğmamış,
…….Doğurmamış Tek Allah’tır!..

Muhammed’in elçiliğine şahadet edin!
Allah’a dönen ruhunuz incinmesin!
Din ezel kadar eski, ve ebet kadar yenidir,
Nasipsiz olanlara, afet gibi görünür.

İmansıza belâdır, ömür boyu sürünür,
Şirk koşanlar ya sapık, yahut da delidir!
Ezel kadar eski, ve ebet kadar yenidir,
Nasipsiz olanlara, afet gibi görünür.

İnsan olmaya davet, ilâhi güçten emir,
Ol Resule inanıp, Allah’a iman edin,
Hatem-ül Enbiyadır, Ol Resulü muin!

“Allah,
Kuluna yetmez mi? Ey Muhammed!
Seni ondan başka şeylerle korkutuyorlar. (Zümer 36)

Bu durum karşısında,
Amca Ebu Talib;
Sonuna kadar yeğenini,
Allah’ın sevgili peygamberini,
Koruyacağına dair sözünü tekrarlıyordu!..

Bu bir ihlâs’ın ifadesiydi.
Bu davet,
En büyük mucizelerin,
İçinde saklandığı,
Bir eda…
Bir tarz!.....

Bu öyle bir bağlılıktı ki;
……Değil bir ölüyü diriltmek,
……...Tüm ölüleri,
…………Bir işaretle kaldırmak bile olsa,
……………Bu davetin gücünden hafif kalır!…

Bu,
Öyle,
Bir davet,
Bir incelik,
Tabiilik ki,
En iyi niyetle inandırıcılıktır.
İnandırıcılık ki;
Mucize çapı üstünde,
Mucizeler üstü mucize.
Tabiilik ve madde yönünden,
En basit tavrın içine,
Sınırsız manâlar sığdırıp,
Derin bir mucizeye varmaktır.
Onun yanında bütün harikuladeler söner!...

……Bu,
……..Bin dereden su getirip,
………İkna yollarını denemesine rağmen,
………….Her seferinde reddedilen,
……………..Ama dâvasından taviz vermeyen,
…………………Bir peygamberin çabası!....

…..Dünya durdukça,
…….Bu gayret ve çabalar,
………Samimi bir ihlâs içinde,
………….Kendini bulacak!
Tek vicdan kıvılcımı olan kalpleri yakacak!

Fakat, Allah’ın insaf vermediği kalplere,
Tesir etmeyecektir.
Kur’an da;
Muhammed’in ashabı için bakın neler denilmiş:
“Ama insanlar din konusunda,
Aralarında, bölük bölük oldular.
Her bölük kendi tuttuğu yoldan memnundur.
Ey Muhammed!
Onları bir süreye kadar,
Sapıklıkları ile baş başa bırak.”(Mu’minun 54)

“Muhammed, Allah’ın Resulüdür.
Ona inananlar,
Düşmana karşı çok çetin,
Kendilerine karşı,
Tüyden nazik, merhametlidirler.

Allah’a rükû ve secde ederek,
Ecir,
Yardım,
Ve de rızasını isterler.
Ettikleri secdeden dolayı,
Yüzlerinde nûranilik mevcuttur.”

İnananlar ancak,
Allah anıldığı zaman,
Kalpleri titreyen,
Ayetleri okunduğu zaman,
İmanları artan.
Rablerine güvenen,
Namaz kılan,
Verilen rızktan yerli yerince Sarf edenlerdir.(Enfal 2-3)

Allah’ım!
Habbeden kubbeye, tek hükmedensin,
Şebnemde sükûn, taşı delensin!
Dağları un ufak, zerre edensin,
Bir görünmez nicesin sen.

Ancak sen gizlersin, canı bedende,
Ömürler son bulur o can gidende,
Cehennemde sende, Cennette sende,
Yücelerden Yücesin sen.

Senden başka var mı? Var mı bir İlâh?
Sema vât-ü zemin, eder hep semâh,
Affedersin kulu, işlese günâh,
Gönüllerde ecesin sen.

Hamd,
Gökleri ve yeri yaratan,
Karanlığı ve aydınlığı var eden,
Allah’a mahsustur.
Öyle iken, inkâr edenler,
Rablerine başkalarını eşit tutuyorlar.
O sizi çamurdan yaratan,
Size bir ecel tayin edendir.
Belirli bir ecel O’nun katındadır.
Bir de şüphe edersiniz.
O, göklerin ve yerin Allah’ı,
İçinizi dışınızı bilir. (En’am 1-3)

Gerçek kendilerine gelince,
Onu yalanladılar.
Alaya aldıkları şeyin haberleri,
Kendilerine gelecektir.
Onlardan önce,
Nice nesilleri yok ettiğimizi görmediler mi?
Onları sizi yerleştirmediğimiz bir şekilde,
Yer yüzüne yerleştirmiş,
Gökten bol yağmur yağdırmış,
Altlarından ırmaklar akıtmıştık.
Fakat günahlarından ötürü onları yok ettik.
Artlarından başka bir nesil yetiştirdik.

Ey Muhammed!
Sana kitabı, (Kur’anı)
Kâğıtta yazılı olarak indirmiş olsak da,
Elleriyle ona dokunsalar,
İnkâr edenler yine de,
“Bu apaçık bir büyüdür derlerdi.”
Muhammed’e bir melek indirilmeli değil miydi?
Dediler. Bir melek indirmiş olsaydık iş bitmiş olurdu da,
Onlara göz bile açtırılmazdı.
Biz Onu melek kılsaydık,
Bir insan şeklinde yapardık de,
Düştükleri şüpheye,
Yine düşürmüş olurduk.
Ey Muhammed!
And olsun ki,
Senden önce de,
Bir çok peygamberler alaya alınmıştı.
Onlarla eğlenenleri,
Alaya aldıkları şey mahvetti.”(En’am 5-9)

ÖMER’İN MÜSLÜMAN OLUŞU

“Ey Muhammed!
Kur’anı sana,
Sıkıntıya düşesin diye değil,
Ancak,
Allah tan korkanlara bir öğüt,
Yerleri ve gökleri yaratanın katından,
Bir kitap olarak indirdik.
Rahman arşa hükmetmektedir.

Göklerde ve yerde,
Her ikisi arasında,
Toprağın altında bulunanlar Onundur.
Sen sözü istersen açığa vur!
Şüphesiz O, gizliye de,
Gizlinin gizlisini de bilir.
Allah’tan başka Tanrı yoktur.
En güzel isimler onundur.”(Ta-Ha 1-8)

Allah’ın Resulünü,
Öldürmek üzere,
Evinden öfke ve hiddetle çıkan,
Hattab’ın oğlu Ömer!
Kız kardeşinin evinde,
Yeni nazil olmuş olan,
Allah’ın bu sözlerini işitince;

Taştan da katı olan yüreği yumuşadı.
Beyninin derinliklerinde,
Şimşekler çaktı.
O yüreğe İman ışığı,
Nur haleleri doldu.
Müslümanlığın anahtarının,
Kelimeyi şahadet olduğunu anladı.

“Şahadet ederim ki,
Allah’tan başka İlah yoktur!
Şahadet ederim ki,
Muhammed onun kulu ve Resulüdür.”
Dedi ve Müslümanlıkla şereflendi.

İncil de şöyle söylenir:
Onlar bir ekin gibi,
Filizini çıkarmış,
Bir düzeye dizilmiş başak gibidir.
Ekicilerin hoşuna gider.
Bu ifadeler,
Kafirleri öfkelendirmeye,
Yetiyor, artıyordu bile…

“Allah, onlardan iman edip,
Hayırlı iş işleyenlere,
Mağfiret eder,ecirlerini arttırır.
Allah onlardan razı olmuştur.
Onlar da Allah’tan. (Fetih 29)

Onlar için,
Altından ırmaklar akan,
Temelli kalacakları,
Cennetler hazırlandı.
İşte en büyük kurtuluş,
İşte en büyük mutluluk, (Tövbe 100)

Ey kul!
……..Daima doğru tut kalbini,
……………Seni bir yer bekliyor!
………………...Vakit tamam olunca,
………………………..Mutlaka gideceksin.

………Hep mutlu olman için,
…………İki yanında iki melek,
…………..Hep seninle beraber!
……….Yalnız değilsin sen,
……..Sen emin ol,
……Her zaman sen, sen ol!...
…..Sen, sen ol ki,
……..Dönüp servete bakma!

………….Gördüğün her güzele,
……………..Meyledip akma.
………….……Sabırlı ol,
…………………...Sabra sabır gerek!
…………………….…Yapacağın tek şey,
……………………..…Mutluluk vermek!..

…….Ey kul’um benim!...
……….Bana benimle gel,
……….…Gideceğin yere,
……..……...Benimle git!
…………….….Temiz bir kalple,
…………………….Gittiğin gibi,
……………….Yine temiz bir kalple,
……………Tekrar dön bana.
…………Muhammed’e ümmet ol,
……Yaratana kul!
……...…….Ne istersen benden iste,
……….…Sokma sakın arana,
………Ne padişah ne de kul!
….Sunulan lütuflara, o zaman sahip ol!

Hiçbir kulu sokma sakın, Tanrı ile arana,
Gönül Rabb’ın mekânıdır, başka yerde arama,
Şeyhe pire tuz bastırma, kabuk tutmaz yarana,
Aç elini et duanı, Rab dan iste sultanım.

Peygamber de evliya da, yaratılmış bir insan,
Hiç kapanmaz Hak kapısı, bilmemek büyük noksan,
Boş çevirmez hiç kimseyi, verir o türlü ihsan,
Aç elini et duanı, Rab dan iste sultanım.

O Rahmanın,
Has kulları ki;
“Yer yüzünde vakar,
Hem de tevazu içinde yürürler.
Beyinsizler onlara,
Lâf attığı zaman,
Size de selâmetlik olsun deyip,
Gülerek selâm verirler!

….İbadet için,
…….Secde, rüku,
………Dua ve niyaz ederek,
…………Kıyam dururlar.

…Ey Rabbim!
……Bizden,
……..Cehennem azabını uzaklaştır,
……….…Cennetini yaklaştır derler.
………………Çünkü cennet,
…………………..En iyi ikâmetgâhtır.

…..Allah’tan başkasına,
…………….Tapmazlar,
…….Putları asla tanrı,
……………. Yapmazlar.
Masum cana kıymazlar,
İşte Allah,
Bunların kötülüklerini,
İyiliğe döndürür,
Allah esirger bağışlar.
…..Onlar orada, temelli kalıcılardır.

……….O ne güzel bir karargâhtır,
…………..Ne güzel bir ikâmetgâhtır.” (Furkan 63-76)

…Daha neler, neler söylenmiş,
……Ağaçlar kalem olsa,
………..Denizlerse mürekkep.
…………….Biter son bulur bunlar,
……………….Anlat anlat bitmez ki,
……………….…Bitmez Hak’kın hikmeti.
Dileğim odur ki;
Rabbim!
Mutluluk dergâhına,
Beni de kabul etsin.
Ben aciz bir kul’um.
Muhammed Âleyhisselâm,
Oldu benim Resulüm.

Odur sevgiyi seren,
Bense,
O’na gönül veren!
Adem oğlunun dostu O!
Âleme dost ben’im!
Mutluluğu onda gördüm!
Beklerim.

Tecellinin zamanını!..
Sabrederek isterim!
Beni ben yapan,
Yüce Rabden isterim.

Murat edip bir kere, alemlere ol dedi,
Kulak verdi göz verdi, olanları gör dedi.
Öğrenmek istiyorsan, bir bilene sor dedi.
Zannetme ki tesadüf, bir yaratan var dedi.

Ebu Talip’in,
Allah Resulü üzerindeki himayesi,
Noksansız ve fütursuz devamda iken!..

HAYRET!.....
HAYRET Kİ, NE HAYRET!.....

Allah’ın sevgili Resulü uğrunda,
Göstermedik fedâkarlık bırakmayan,
Şahıs bazında onu en çok seven,
En çok koruma gayretinde olan amca!

Amca Ebu Talibin,
Ruh haleti,
Çözülmez bir muamma!...
Hayret kelimesi,
Bu muammanın çözümünde hiç kalır.

……Hem inan,
………İnandığını söyle….
…………Hem de,
……..Akıl almaz mazeretlerle,
…İman etmemede inatla diren!..
Hayretler içinde kalıyor gören!
Her halde bu!
….Yüce Allah’ın,
…….Hesaba sığmaz bir hikmet cilvesi…..

Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“—Sen sevdiğine hidayet edemezsin.
Lâkin Allah, dilediğine eder.”

Müslüman olan Abbas,
Bir gün sorar:
“--Ey Allah’ın Resulü;
Sana bu kadar yardım eden,
Şefkat gösteren insanın,
Bu hareketlerinden kazanacağı,
Hiçbir şey yok mu?”

“Buyuracaklar ki;
--Var!
Olmaz olur mu?
Ben onu,
Cehennemin gayyasından,
En serin yerine çıkardım.”

O Ebu Talib;
Topluluk içinde,
Resuller resulüne karşı,
Şu şiirini okuyordu…..

“ Sana kimse zarar veremez,
Bunu candan taahhüt ederim.
Meğer ki ben ölmüş olayım!
Ve toprakla üstüm örtülmüş olsun.

Sen bütün dâvanı açığa vur!..
İnsanları apaçık davet et,
Sana kimse zarar veremez.
Vazifenle müjdelendin ey yüce nur!
Onunla tüm gözlerin nuru,
Sen olacaksın!.....

Beni de çağırdın yoluna,
İnanıyorum, sana!...
Sözünde sadıksın.
Emin sıfatın, herkesçe malum,
Dinin de dinlerin en hayırlısı.
Fakat ne çare,
Ne çare ki! Çaresizim!.....

Eğer beni Kureyş utandırmasaydı,
Elbette ki, bu dine girerdim.
Yalnız bu din için çalışırdım.”

Bu duygular içinde,
Ebu Talip ölmüştü.
Onun koruyuculuğuna,
İhtiyaç kalmamıştı!..
Sevgilisinin koruyucusu,
Bizzat ALLAH!....olmuştu!....

Artık deniz yükselmekte,
Fakat!
Acıları da beraberinde yükseltmekte…
Üç beş gün içinde,
Hazreti Hatice de, vefat etti!....

Yirmi beş yıllık
Zevcesi büyük kadın,
Hatice Ana,
Ruhunu, her şeyini,
Veren büyük kadın….

İlk Müslüman ve….
Meleğin selâmına,
Bizzat nail insan!...
Allah’ın Rahmetine
Kavuşmuştu.

Günler geçtikçe,
Yapılan eza ve cefaların dozu artıyor.

Allah resulüne ve,
Müslümanlığı kabul edenlere;
….Olmadık hakaret,
……Yalan,
……..İftira,
……….İsnat,
…………Tezvir,
………Kötü propaganda…

Amca Ebu Leheb’in yaptığı gibi,
Şahsi imkânlar çerçevesinde,
En adi vasıtalara tenezzül….
….Şair!
…….Sihirbaz!
……….Kâhin!
………….Mecnun gibi sözler,
Mekke sokaklarını çınlatıyordu.

Kureyşlilerin hidayete kavuşanları ile,
Küfürde kalanları arasında,
Kanlı bir çarpışma,
Kaçınılması imkansız bir netice…

Abdulmuttalip oğullarından,
HAMZA!
Hattab’ın oğlu ÖMER!
Sonunda,
Dize gelmişler müslümanlıkla şereflenmişlerdi.

İkisi de birer fırtına!...
Haykırıyorlardı;

----Sokaklara dökülelim,
İbadetimizi aleni yapalım!
İmanımızı,
Küfrün suratına çarpalım!
Diyorlardı….

Ne mümkün!...
En büyük zaferin,
Tek, tek!
Fert, fert!
Devşirilme çağı!
Çilelerin çilesinin yaşandığı,
Devirler!....
Amma!.....
Kim ne derse desin;

Ezelden ebede dek, sürecektir bu nizam,
Bu dava bitmeyecek, sonsuza dek intizam.
Divanında durulur, mahşer gününde kıyam,
Kim inkâr eder ise, onun sonu mutlak nar!

MİRAÇ GECESİ!

………Allah Resulünün,
………….Yükseklikler alemine,
……………..Gece yürüyüşü…..

“Kulu Muhammed’i bir gece,
Mescid’i Haramdan,
Kendisine bir kısım ayetlerimizi göstermek için,
Çevresini mübarek kıldığımız,
Mescid’i Aksa’ya götüren,
Allah’ın şanı yücedir.
Doğrusu O, işitir ve görür.”(İsra 2-3)

Ona rehber eyledi, hem Cibril-i Emini,
Ol Mescidi Haramdan, ta Mescidi Aksaya,
Gizemini tanıttı, hem gökler alemini,
Arş-ı Alâ’ya vardı, gecenin bir vaktinde!

Hem derece, derece, sırlarına ermesi!..
Sonların son haddini, Cebrailsiz görmesi,
Hudutsuzluk ufkunda, aşk şarabın içmesi,
Nur ahengi içinde, çağlayandan geçmesi.

Ölçü ve kıyasların, kaynayıp yok olması,
Yüceleri aşarak, Rabbiyle buluşması,
Ötelerin ötesinde, O’nun la konuşması!......

Allah’ın kudretini ölçmeye,
Fikirler yürütüp, türlü kılıf biçmeye,
Hiç kimsede hiçbir akılda,
Mecal yoktur.

Mescidi Haramdan, (yani Kabe’den,)
Mescidi Aksaya, (yani, Kudüs’teki ,
Beyt-ül Mukaddese!)
Oradan hudutsuz, esrar alemine!..
Ve dönüş!.....
İşte miraç!
Bu demek!....

Çekişenler;
……AŞK,
………ZERAFET,
…………Ve ÜRPERTİ,
Cepheleri,
Noksan olanlar….
İhtilâfların başlıca sebebi;

Hadisenin esrarengizliği,
Azametinin, büyüklüğünün,
Akıllara durgunluk vermesidir.
Miraç’ın, bizim beşeri idrakimizin
Çok üstünde cereyan etmesidir.

Bunda zaman ve mekân kaydı silinmiş,
Yerle gök birleşmiştir.
Maddiyat kanunları üstünde,
Allah’ın iradesi tecelli etmiştir.

Sevgilim dediği,
Resul-ü Ekrem’ini,
Huzur-u izzetine davet etmiş,
Nice acayip ve garaibi müşahede ettirmiştir.

“Ol seyirde mavera göründü,
Tâ Sidre-i Münteha göründü.
Ol ne idi, ne oldu bilmem,
Lebrîz idi ol, ne oldu bilmem!” Diyor, DEDE GALİP

Hakikat ise!...
Nurdan harflerle mahya, mahya yazılıp,
Hiç unutulmamalıdır!

Bu büyük oluş;
………Uyanıklık halinde,
……Bir kere olan,
…………Hem ruhani,
……………Hem cismani bir mucize!....

Cebrail Aleyhisselâmla;
Göğün kapısına varınca,
Bir ses işitiyorlar:

---Kimsiniz?
-----Cebrail’im!…
-------Yanındaki kim?
---------Muhammed Mustafa…
------------Muhammed Resul oldu mu?
------------------Evet!…
---------------------Miraç için gönderildi mi?
-----------------------------Evet…
--------------------Hoş geldi safa geldi…

VE, VEEEE, Gökler açılıyor!

İlk kademede,
Birinci semaya varmışlardır.
Orada sağında ve solunda,
Bir çok gölgelerle duran bir adam gördü.
Bu adam sağına baktıkça gülümsüyor,
Soluna baktıkça ağlıyordu.
Adem peygamberdi o!

Cebrail;
----Bu senin ceddin Adem!
-------Selâm ver!
Selâmlaşıyorlar…
Adem A.S.
----Merhaba!
Hoş geldin!
Merhaba,
Ey Salih oğul ve Salih Nebi! Dedi.

Tabaka, tabaka;
Yükseldiler.
Her tabakada bir peygambere rastladılar.
Cebrail’in rehberliğinde,
Semavatta yoluna devam ettiler.
Her semada aynı hitaplarla karşılaştılar.

Sekizinci semada,
Hazreti İbrahim’e kavuştular.
Nice Semaları nice perdeleri geçerek,
Sonunda Huzuru İzzete vardılar.

Bu yolculukta akılların durduğu,
Sidret-ül Müntehaya vardılar!....

Bu nokta:
Akıl ve kıyas aleminin,
Son haddi!.....

Bu nokta!....
Küfür ehline iman için,
Gösterilen mucize!
Amma ehli küfür,
İnadında hep durmuş!..
Kudurdukça kudurmuş!
Hem ölmüş, hem öldürmüş!...

Miraç gecesinin sabahı;
Allah Resulü, İsra’yı haber verdiler.
Gecenin bir vaktinde fezaya gittim dediler.
İman sahipleri inandı.
İmansızlar inkâr ettiler.

Kaskatı kesilmiş, kararmış yürek,
Böyle yüreklere, kâr eder mi söz?
Mucizeye bile kalmamış gerek,
İmansız kalplere, düşürür bir köz.

İnsan ne aptaldır, hayret ki hayret!
Putundan bekliyor, mucize gayret!
İlâhi, bu ne çekilmez zillet,
Zulmün elinde perişan millet!

Kutsal mekân, put haneye dönmüş,
Dini İslâm uğruna ne ocaklar sönmüş.


Sidretü’l Münteha;
Semaları, Cennetleri kucaklayan
Ulu varlık ağacı!
Peygamberlerin ve Meleklerin,
Erebildikleri ilmin son ucu.

Sidre, Arş’ı Alânın altındadır.
Ondan ilerisine ne bir Melek,
Ne de bir peygamber yaklaşamaz!
İlerisi gayb âlemidir.

Allah’tan başka kimsenin ilmi,
Oraya dahil olamaz.
Miraç insan üstü bir hadisedir.
Dille anlatılması imkânsız,
Aklın kavrayamayacağı bir olaydır.

İşte bu hadise;
Hazret-i Muhammed’in,
Görüşlerine arz olunmuştur.

Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Batmakta olan yıldıza ant olsun ki,
Arkadaşınız Muhammed,
Nefsinin arzusuna göre söz söylemez.
O, kendisine vahyolunan,
Vahiyden başka bir şey değildir.

Ona, çetin kuvvetlere sahip,
Ve güçlü olan (Cebrail) öğretti.
O, en yüksek ufukta iken doğruluvermiş,
Sonra Cebrail yaklaşmış ve inmiştir.
Araları iki yay kadar, belki daha da yakın oldu.
Allah kuluna o anda,
Vahiy edeceğini vahyetti.
Gönül gördüğünü yalanlamadı.

Ey inkârcılar!
Onun gördüğü şey hakkında,
Kendisi ile tartışır mısınız?
Peygamber onu (Cebrail’i) bir kere daha,
Sidretü’l Müntehada görmüştü.
Orada varılacak cennet vardır.
O sınır örtüldükçe örtülmüştür.

Fakat Peygamberin gözü bir tarafa kaymamış,
Sağa sola dönmemiş,
Allah’ın en büyük kudret ve alâmetlerini görmüştü.” (Necm 1-18)

Bu mazhariyet ancak,
Hazret-i Muhammed’e nasip olmuştur.

Kur’an-ı Kerim’de İsra suresinde,
Miraçtan bahsedilmektedir.
Baştan sona, Mi’raç etrafındaki hadiseleri anlatır.

Özet olarak:
Peygamberimiz iki kıblenin Peygamberi olarak vasıflandırılıyor.
Mescid-i Haram ile Mescid-i Aksa,
Miraçta onun Namazgâhıdır.
Kudüs’ün varisi ve bekçisi konumunda olan Yahudilerin velâyetleri son buluyor.
İsmail Oğullarına geçiyor.
Bu mucize ile:
1-Hz. Muhammed’in hicretinden haber veriliyor.
2-Beş vakit namaz beyan olunuyor.
3-Peygamberlik, Kur’an ve mucizeler hakkında,
İtirazlara cevap veriliyor.
4-Hz. Musanın hayatındaki olaylarla ilgili,
Mukayeselerden söz ediliyor.

Hazreti İbrahim;
Cenab-ı Hakk’ın mübarek kıldığı,
Bereket ihsan ettiği, bir Peygamberdi.
Allah onun zürriyetine,
Arz-ı Mukaddes’i ihsan etmişti.
Arz-ı Mukaddesin sınırı,
Hazreti İbrahim’e rüyasında gösterilmişti.
Arz-ı Mukaddeste iki mübarek şehir vardı.
Mekke ve Kudüs!

Mekke İbrahim’in oğlu İsmail’e,
Kudüs, Oğlu Hz. İshak’a verildi.
Yüce Allah İsra Suresinin sonunu,
Şöyle bağlıyor.

“ İşte bunlar hep Rabbinin
Sana vahy ettiği hikmettir.”
Necm suresinde de:
“ Kuluna neler vahyetti neler!...”
Buyuruyor.

İşte İsra suresindeki bu ayetler,
Yine Mi’raçtan bahseden Necm Suresinde
Beyan olunan, ayetlerle ilişkilidir.

Bu ayetlerdeki tebliğatı,
On iki düstur halinde toplamak mümkündür.
Bunlar Hazreti Musa’ya Tur Dağında verilen,
On emr’in tamamlanmış şeklidir.

1-Allah’a hiçbir suretle şirk koşmamak.
2-Ana babaya hürmet ve itaat.
3-Hısım ve akrabaya,
Yolculara, fakir ve yoksullara,
Gurbette kalmış kimselere haklarını vermek.
4- Cimri ve müsrif olmamak.
5-Fakirlik korkusuyla çocukları öldürmemek.
6-Zina ve fuhuş yapmamak.
7-Haksız yere kimseyi öldürmemek.
8-Yetimlere iyi muamele etmek.
9-Verilen sözü tutmak.
10-Ölçü ve tartıda adil olmak.
11-Bilmediğiniz bir şeyin arkasına düşüp,
Onu takip etmemek.
12-Yeryüzünde kibir ve gururla yürümemek.

Peygamberler gönderildikleri ümmetlere,
Allah’ın emirlerini tebliğ ederler.
İman edenler kurtulur.
İman etmeyenler, Peygamberlere karşı gelenler,
Azaba duçar olurlar.

MUCİZELER VE HİCRET

Miraçta bütün peygamberler,
Hz. Muhammed’in arkasında namaz kılarlar.
Allah Sevgilisinin üstünlüğünü belirtirler.

Rivayet edilir ki,
Dört üstün derece vardır.
Birinci : Öz lâkabıyla, Allah’ın sevgilisi.
İkinci : Dost lâkabıyla İbrahim Peygamber.
Üçüncü : Konuşan lâkabıyla Musa a.s.
Dördüncü : Ruh lâkabıyla İsa Peygamber.

Miracın ertesi günü,
Allah’ın sevgilisi, İsra’yı haber verdi.
Bir kısmı derhal inandı.
Bir kısmının aklı basmadı.

Işığı milyarlarca senede gelen,
Feza noktası ile,
Dünya arasında bir merdivenin ,
Helezonları arasında,
Yuvarlanır gibi bir hayret!

Haber dalga, dalga yayıldı.
Ebu Bekir Sıddık,
Haberi en azılı müşriklerden duyunca!
--Bunları O mu söyledi?
--Evet O söyledi dediler.
--O söyledi ise doğrudur dedi!
Peygamberliğinin sekizinci yılında,
Şakk-ül Kamer mucizesi gerçekleşir!

Mehtaplı bir gecede, ay’ın on dördünde,
Mucize isterler.
O, parmağını çevirince,
Ay, iki parçaya ayrılır.
Hıra dağının iki yakasında görülür.
Görülmesine görülür amma,
Anlamayana ne fayda!..

Yüreklerde bir bir, ışıklar yandı,
Medine çemberinde, kırk’a dayandı.
Hidayete erdi, artık uyandı!
Mümin mümin’e kardeş oldular.

Bundan böyle Medinelilere Ensar,
…………………………….Denildi.
Mekkeli Müslümanlara da Muhacir,
………………………..Adı verildi.

Kandil çemberi üzerinde,
Tutuşan tutuşana,
Kısa süre içinde;
Gurup gurup,
Kabile,
Kabile,
Dini İslâm’ı kabul ettiler.

Görüştüler,
Anlaştılar!
And içtiler!
Ertesi yıl Allah Resulüyle buluştular.

Ona biat ettiler.
Dediler ki;
Bu andan itibaren, Allah Resulünü,
Canımız,
Karımız,
Kızımızdan,
Önde tutacağız.
O’nun düşmanlarını düşmanımız bileceğiz.
Gerekirse kılıcımızla cenk edeceğiz.
Böylece büyük dâva,
Merkezden muhite sıçradı.

Bu muhit zamanla,
Bütün insanlığı kapladı.
Allah’a şirk(ortak)koşmak,
……………………….Yok!…

Hırsızlık yapmak,
……………………….Yok!...
Zina yapmak,
……………………….Yok!...
Evlat öldürmek,
…………………………Yok!....
İnsanlara zulüm ve iftira,
…………………………Yok!....

Allah’ın emirlerine isyan,
………………………….Yok!....
Allah’a kulluk ve bağlılık dışına çıkmak,
………………………….Yok!...

“Kim, bu ahde vefa gösterirse,
Allah’ın cennetiyle mükâfat..
Kim küfre düşmeksizin, ahdini bozarsa,
O da Allah’a kalmış, ya af, ya da mücazat.

Allah’tan küfre karşı,
Silâhla mücadele emri gelmişti artık.

Medine-yi Münevvere, oldu karargâh.
Yaklaştı inanan kullara, felâh günleri.

Üçer beşer Medine’ye göçler başladı.
Derken bölük, bölük, Sahabe…
Hz. Ömer ve yakınları, Hz. Osman,
Habeşistan’dan dönenler…

Allah Resulü o gece yatağına yatmadı,
Hicret emri çıkmıştı, uyku gelip tutmadı.
Kendi yatağına yatırdı Aliyi..
Okumaya başladı sure-yi yasini..

“Önlerine ve arkalarına set çekmişizdir,
Gözlerini perdelediğimizden göremezler.”(Yasin 9)

Ayetine gelince, besmele çekip çıktı.
Düştü hicret yoluna,
Ebu Bekir’i alıp yanına,
Gizli saklı, yol alıp vardı Sevr dağına,
Sağ selâmet girdiler, orda bir mağaraya…

Müşrikler arar iken, acep bunlar nerdeler?
Örümcekler ağ örüp, mağarayı perdeler!
Yuvadaki güvercin,
Onun himayesidir,
Başında gezen saye, bulutlar sayesidir.

Bu yol:
….Allah’a ermenin yolu,
……Onda yok, yok!
……..Onda baki olmanın,
………İlahi marifete ermenin sırrı var!…

……………Bu yol!
……………...Mansur’un yolu,
………………...Mevlana’nın yolu,
…………………...Yunus’un yolu,
………….Daha nice Allah dostlarının yolu!
……………..Veliler yolu!....
Bu yolda, Allah’ın sevgilisinin,
Mübarek ayakları kanamış…

Hz. Ebu Bekir:
--Ey Allah’ın Resulü,
Ben basit bir ferdim.
Ölmüşüm kalmışım ne çıkar.
Amma sana bir zarar ulaşırsa,
Bütün ümmet helâk olur! Deyince;
--Korkma, merak etme ya Ebu Bekir,
Allah bizimle beraberdir.

Mağarada üç gün kalırlar.
Allah’ın resulü,
Uyku ile uyanıklık arası,
Ebu Bekir, mağaranın deliklerinin birinde,
Küçük bir yılan görür.
Resulullah’a zarar vermesin diye,
Ayağını tıkar deliğe,
Bir neşter gibi,
Yılanın dili girer çıkar.

Gözlerinden boşanan yaş,
Peygamberin yüzüne düşer.
Uyanır,
Ne oldu ya Ebu Bekir?
Anlatır olanı.
Mübarek tükrüğünü sürer,
Ebubekir’in ayağına,
Acısı kesilir.
Karanlık geceleri, delen mucize emir!
Sonsuzluğun sırrını, saklar bir ol içinde.
Hani nerde kalemi, nerde takdir edilen ömür!
Saklar kalem sırrını, nurdan bir el içinde!...

Sonsuzluk sınır değil, ötesinde neler var!
Direksiz gök kubbeyi, bilir misin kim dayar!
Nasıl görsün göz onu, görür takati kadar.
Saklar alem sırrını, yağsız kandil içinde!...

Örümceğin ağında, ilmek, ilmek sırrı bil,
Güvercinler mi çekti, gören göze acep mil!
Çiçek. Çiçek ne söyler, arıdaki tatlı dil,
Saklar dilin sırrını, tomurcuk gül içinde!...

Ne ararsın ey yolcu, koskoca şu cihanda,
Varlığı nurdur onun, tecellisi mekanda,
Bize bizden yakındır, damarda akan kanda,
Saklar kudret sırrını, zikreden dil içinde!...

….İşte insanlık!..
…… iç ve dış,
………Zahiri ve Batıni,
………Ölçeklerden geçerse!..
…….Tepesine, ebediyet yağmurunun indiğini,
Allah’a giden yolun, açıklığını görecektir….

MEDİNE VE
Medine’deki hayat;

…….Mağaradan çıkan iki dost,
………..Bir saatlik mesafedeki,
…………..Kuba köyü civarında,
……………..Beyazlar içinde,
………………..Deve sırtında göründüler!

Sanki bayram günüydü,
Ya da Ensar’ın düğünü,
Karşıya gelen tüm insanlar koşuştu,
Allah Resulünün eteğine yapıştı.

Yoldan gelen yolculara yorgunsunuz!
Demek! Ne demek?
Dinlendirmek için, gelenlere elbette,
Yer vermek gerek!

Gelinen yer Küba köyü, dört gün burada kaldılar,
Vadinin ortasında cuma namazını kıldılar.
Daha sonra burada, bir mescit yükselecektir.
Bu ibadet haneye, Cuma mescidi denecektir.

Dördüncü günün sonunda yine,
………………………. Yola çıktılar,
Bu yol uzun değildi, Medine’ye tez varıldı.
Bütün Medine halkı;
Bu kalabalığı karşılamak için, koştular.

Göklerin ötesindeki manâyı getiren,
Ve Nur huzmelerini, Medine’ye çeviren,
Sırat-ı müstakim’i , insanlara gösteren,
Allah’ın Resulüne, kapıları açtılar.

Gurup, gurup geldiler, muhacirler Mekke’den,
Medine de Ensardı, onlara yardım eden.
Zamanla kaynaştılar, düğün dernekler yapıp,
Akrabalıklar kurup, eğlenip oynaştılar.

O dönmek istedikçe, parlıyor gökte yıldız,
İzin çıkmasa Rabden, gidemezdi O yalnız.
Hakkı hak tanıyan, çalışmayı vazife bilir,
Çalışırsa Hak için, o zaman hak, hak edilir.

Allah’ın Resulü, anlaşma gereği,
Ziyaret edecekti yine Kâbe’yi.
Hazırladı titizlikle, gidecek kafileyi.
Geçen yıl katılanlar, bu yılda katılacaktı.


Kafilede iki bin sahabe,
Ayrıca kurban edilecek,
…….Altmış deve,
……….Zırh,
………….Tolga,
……………Mızrak,
……………….Kılıç,
………………...Ok,
………………….Yay,
…………………....Gürz,
…….…..Her türlü silah da,
………………..…Beraber!
Böylece büyük bir coşku ile,
Mekke’ye girdiler.

Tavaflar yapıldı.
Kurbanlar kesildi.
Umre ibadeti yerine getirildi.
Üçüncü gün geri dönme günüydü.
Toplandılar,
Bir daha dönmemek üzere,
Mekke’den ayrıldılar.

GÜL KOKAN IŞIKLI RÜZÂR
ve
ALLAH-PEYGAMBER-İMAN-SAADET

Çektik de besmeleyi, kurgulanmış saate
“Çöle inen nur” ile, zamanı ayarladık.
Şadırvan oldu yürek güvercin kanadında
İnsanın ve hayatın manâsını anladık.
Bir lütûf hazinesi, bir rahmet deniziydi
Bin ömrü dalga dalga kıyısına bağladık
Koştuk nefes nefese ırmaklaşıp denize
Bahtımızın kayası üstünden çağıldadık

En zifiri gecede döküldük ışıl ışıl
Yakamoz gözler ile serpilip de ağladık
Buharlaşıp yükselen ebedî güzellikti
Çatlayan topraklara ondan bulut sağladık.

……Aldık kalemi ele, daldık “nur harmanı”na
……….Sormayın, sakın sormayın, niceyiz, nasılız?
……………Işık harmanında savrulmaktayız…

Söz söz olalı ağız yanar, dil yanar
Tutamazsınız, yanar yanar, karanfil yanar,
Kıbleye dönen yürekte kandil yanar.
Işığa doğru ağlar, koşar pervane
Biz de ona koşmaktayız
….Koşmaktayız yane, yane…
Dili, dilim olsun, ustamın ve aşkımın dedik,
Dedik te elli yıldır bekledik.

Nihayet sabrın meyvesiydi çatladı nar
Ve epil, epil esti harmanımıza
…………..Esti ey
……………Gül yağmurunda ıslanmış
……………...Gül kokan ışıklı rüzgâr:

SEVGİLİ PEYGAMBERİM

Ey evvelin evveli, Fatih'i gönüllerin
İki cihanın nuru sevgili Peygamber’im.
Tohumda aşk sancısı, son sevdası güllerin.
İnsanlığın gururu sevgili Peygamber’im.
Zerrelerin şarkısı, sonsuzluğun türküsü
Bedir’de parlayan ay, Mekke, Medine süsü,
Haksızlık karşısında göklerin gürültüsü
Olmazların oluru sevgili Peygamber’im.

Giriver düşlerime, ellerini öpeyim
Sevdanı sağnak, sağnak şu ruhuma dökeyim
Bir Kâbe akşamında gölgene diz çökeyim
Ey gözlerin süruru, sevgili Peygamber’im.

……Bir girsen düşlerime
……...Can evime yağıverse ışığın
………...Karanlık uçurumların
………….Dibinden kurtulacağım.
………......Ve İşte o zaman;
…………….İçimdeki İblis’in
……………..Tutup da kulağından
………………Ayağının dibine
………………..Fırlatıp atacağım.

Işığım, meşalemdir ay bölen parmakların
Sözlerin cemresidir çatlayan dudakların.
Her mevsim akıyor, nabzımdan ırmakların
Çağıl, çağıl dupduru, sevgili Peygamber’im.

……Bir girsen düşlerime
……...Gönlümün çölüne yağıverse ışığın
……….Ezelden ebede
………..Yağmur yükü olacağım,
………….Adını zikreden bulutların.

Mustafa Ceylan

MEKKE’NİN FETHİ

Medine’deki hayat, çok güzel geçiyordu,
Tek Allah’a inanan, buraya göçüyordu.
Kâbe’ye doğru, yüzdükçe onda hayal,
Sürüklüyor, dalga dalga, girdaba leyal.

Mekkelilerle anlaşma şartlarından biri de,
Arap kabilelerinden isteyen, Kureyş’ten
Dilediğini seçip, Allah Resulüyle,
Dilediği zaman görüşebilecekti.
Bu anlaşmanın şartını Mekkeliler
Tek taraflı olarak bozmuşlardı.
Böylece Medine cephesinde,
Harp hazırlıkları başladı.
Müslüman kabileler de,
Tüm varlıklarıyla
Medine’ye geldi.

Peygamber
Karargâhında
Toplandılar…

Hazırlıklar tamamlandı,
Büyük fetih için yola çıkıldı.
Emir verildi;

Mekke ye inen tepeler tutulsun,
Gece olunca,
On bin noktada ateş yakılsın!

Asker teftiş edildi.
Tepelere gelince,
Kol kol sancaklar dağıtıldı.
Şaşırdı Mekkeliler görünce…

Mekke’de fışkıran nur,
Veriyordu büyük onur.
Medine’den,
On bin kişilik bir çemberle,
Gelip kuşatmıştı onları…

Ebu Süfyan yola çıkmıştı çoktan,
Savaşacaktı, Allah’ın Resulüyle!...
Fütursuzca hiç yoktan.
İleri uçlar Ebu Süfyanı yakalayıp,
Huzura çıkardılar!

----Ey Ebu Süfyan!
Allah’ın birliğini,
Kabul edeceğin gün gelmedi mi?..
Ebu Sübyan cevabını,
Başka yöne saptırdı!..

----Anam atam sana feda olsun!
………Ne güzel,
…………Ne halim,
……………Ne kerimsin!....

İkinci kez soruldu!
----Ey Ebu Süfyan!
……Benim Allah’ın Resulü olduğumu,
………Kabul edeceğin vakit,
…………Halâ gelmedi mi?

Bu kez büktüremedi!..
----İçimde, kalbimde bu manâlardan,
İzler var!
Fakat “EVET” diyemiyorum!..

Ömer, boynunu vurmak için,
İzin isterken!..
Abbas atıldı;
----Ya Ebu Süfyan,
Şahadet getir!..
Nihayet Ebu Süfyan şahadet getirdi!......

Sabahında Mekke’ye iniş başlarken,
İnsanlığın tacı, Hazreti.Muhammed!
Abbas’a emretti!


--Ebu Süfyan’ı askerin geçeceği,
Yol’a yerleştir.
Oradan seyretsin orduları!...

….Bölük ,bölük,
…….Kol, kol,
………Dalga, dalga,
………..Geçiyordu!
………..Mekke sokaklarından,
……………Geçiyordu bu ordu!
………..Bu ordu İslâm ordusu,
………Her neferin alnında bir meşale,
……………Yanıyordu doğrusu!

Ebu Süfyan bu manzaraya,
Hayran gözlerle bakıyor,
Yanındaki Abbas’a soruyordu?
-----Bu ordu, kimin ordusu?
….Falanın!

…….Arkadan gelenlere…
-----Ya bunlar?
…..Filânın!
Hayranlığı giderek artıyordu….

Halid b.Velid ordusu
Ebu Süfyan’ın önünden,
TEKBİR!
Sesleri içinde geçerken,
Ebu Süfyan’ın hayreti,
Had safhadaydı!..…

Şu…..
Bizim Velid’in oğlu!....
Zübeyir b. Avvam ha!...
Yani, senin hemşirenin oğlu!
Evet o!……….
Sırasıyla,
…Beni Kaab,
……Beni Leys,
………Beni Damra v.s.geçtiler.

Nihayet Ensar alayları!
Başlarında, Saad b. Ubade!...
Elinde bayrak,
Ebu Süfyan’ın önünden geçerken,

Ya Ebu Süfyan! Dedi,
----Bu gün büyük ilham günü,
Kâbe’nin hareminde bile,
…..Kana girmek,
…….Bu gün helâl!...

Ebu Süfyan Abbas’a seslendi;
----Ne güzel helâk olunacak bir günmüş,
Kardeşinin oğlu, büyük saltanata ermiş!

……Hayır dedi Abbas, hayır!..
………Bu bir saltanat değil!..
………Nübüvvet!
…………Farkları, fark edemiyorsun,
……………Halâ, neler, neler diyorsun!....

Bu sözler, Ensar topluluğunun,
Kan dökmekte kararlılığının göstergesi,
Hemen Peygambere haber ulaştı.

Emir buyurdular:
----Ali yetiş,
Bayrağı, Saad’ın elinden al!
Mekke’ye ilk giren, sen ol!..

Ve, Ebu Süfyan’a denildi ki;
“----Bu gün rahmet günüdür.
Allah’ın Kureyş’i aziz edeceği gün….”

……..Kainat’ın Efendisi,
……….Üsame b. Zeyd’i,
………....Bindirmiş devesine,
……………Yavaş yavaş geliyor!..
…………..Nerede nasıl durulacağın biliyor.

Plânlar önceden yapılmış,
Gurup, gurup alaylar,
Kabileler,
Peygamber zevceleri,
Kılıç çekmeme emrini almış…

…..Sadece,
Halid kolunda bir kargaşa,
…….Girdi Mekke’ye,
………Müşriklerle boğuşa boğuşa!...

Ebu Süfyan aldığı emirle,
Sokak sokak münadiler bağırttı!
---Evine çekilip kapısını kapayana…
----Ebu Süfyan’nın evine sığınana…
----Daha, daha!..
…… Falana!
………. Filana,
…..Silâhını bırakana!.
……..Dokunulmayacak!...

Ebu Süfyan’ın karısı HİND:
Kocasının sakalına yapışıp,
Kureyşlilere haykırdı!

--İslâm’a girmekten bahseden,
Şu bunağı öldürünüz!...

Ebu Süfyan;
----Sakalımı bırak, evine girip saklan!
Müslüman olmazsan,
Senin de boynun vurulacak!...

Her kim, evine saklanırsa,
Kâbe’ye saklanırsa,
Falan, filânın evine saklanırsa….
Emniyette sayılacak!
……Bunların içinde, şahadet getirip,
………İslâm’a girenler bağışlandı,
…………İslam’ın bağrına basıldı.
……………Hind bile……

Allah’ın sevgilisi ve arkadaşları,
Mekke sokaklarından geçiyorlar!...

Kâbe’nin önünde,
On binlerin aldığı TEKBİR sesiyle,
…..Dağlar, taşlar inledi!...
…….ALLAH –U EKBER!.....
………ALLAH EN BÜYÜK!...

……Allah’ın Resulü Kabe’ye giriyor,
………Namaz kılıyorlar…
………..Tavaf ediyorlar birlikte!
……………Kabe’nin etrafında 360 put var.

Ellerinde ince bir ağaç dalı,
Tavaf devam ederken,
Çubuğu put’a doğru kaldırıyorlar!

Bir ayet okuyorlar!
“ Hak geldi batıl gitti.”

Eritilmiş kurşun ve bakırla,
Yere perçinlenmiş putlar!
Teker, teker devrilip süpürülüyor!
Allah’ın evi putlardan temizleniyor!...
.
……Öğle vakti gelince,….
………Bilâl Kâbe’nin duvarına çıkıyor,
…………Ezan okuyor,
…………….Allah en büyük!
……Putlar yerde kırık dökük!

Mekkelilerde yüzler,
Hayret çizgileriyle buruş, buruş….
…..Şu kadar yıl evvel,
……..Boynuna ip takıp,
………..Sokak sokak gezdirdikleri Bilâl!..
…….Şimdi Kâbe’de ezan okuyor!...
……….Ezan sesiyle,
…………Dağ taş inliyor!...
Ezanın meâli şöyle:

“Allah en büyük
Allah en büyük
Allah en büyük
Allah en büyük
Şehadet ederim ki, Allah’tan başka İlâh yoktur.
Şehadet ederim ki, Allah’tan başka İlâh yoktur.
Şehadet ederim ki, Muhammed Allah’ın Resûlüdür.
Şehadet ederim ki, Muhammed Allah’ın Resûlüdür.
İyiliğe,
İyiliğe,
Kurtuluşa,
Kurtuluşa,
Allah en büyük,
Allah en büyük,
Allah’tan başka İlâh yok,
Allah’tan başka İlâh yok.”
……Halâ kalbi küfür sesiyle çarpan,
………İnkârcı müşrikler, halâ puta tapan,
…………Kureyş aristokratları,
Keşke ölseydik!
Şu manzarayı görmeseydik,
Bizden evvel ölenlere ne mutlu!...
Diye hayıflanıyorlardı.


Kâinat’ın Efendisi,
Kâbe’nin kapısında halka hitap ediyor;

“---Ey insanlar!...
Kâbe hizmetiyle,
Zemzem sakalığından başka,
Bütün işleri,
Eskiden kalma imtiyaz ve de,
Gedikleri,
Vergi ve algıları iptal ediyorum…”
Diyordu….

Bİ’AT

Kâinatın Efendisi,
Sâfa’da oturuyorlar…
Bütün Mekke ve Kureyş,
Teker, teker huzurlarına gelip,
Biy’at ediyorlar.
Önce erkekler,
Sonra kadınlar….
İnançlarını,
Bağlılıklarını dile getiriyorlar.

Ebu Bekir’in babası,
İhtiyar kühafe,
Kendisini koltuklayıp, huzura çıkaran,
Oğlu Ebu Bekir’in elinde Müslüman!

Ebu Süfyan’ın karısı,
Hind’in Müslüman oluşu,
Resulullah tarafından affedilişi sırasında,
Öyle diyolok yaşandı ki,
Ömer gibi ,ciddiyet abidesi birini bile güldürdü.

MEDİNEYE DÖNÜŞ:

Allah Resulü,
On beş gün kaldıktan sonra,
Geri dönmeye karar verdiler.

…..Keremli Mekke’den,
……..Nurlu Medine’ye,
……….Ensar isimli yardımcılarının,
………….Dünyasına döndüler!..

….Bu büyük fetih:
…..Siyaset ve kılıcın,
…….Ruhla maddenin,
………Bir vücuda bağlı,
………..İki kol halinde,
Uzanıp kavuşmasıyla gerçekleşti.

Asiller çevresi,
Kureyş,
Top yekûn Müslüman oldu.
İslâm büyük bir düzlüğe çıktı.
İlerisi madde plânında,
İslâm hamlesinin kavuştuğu düzlük.

…..Ruh ve manâ plânı!
……..İslâm’ın ana zemini ise,
……….Bütün insanlığın altına,
…………Fert, fert ve cemiyet, cemiyet,
İşte bu ana zemini çekmek için savaşılıyor!...
Davâ artık düzlüğe çıkmıştır…

“Hayat mücadelesi zaafsa şu âlemde,
Çaresiz olan insan, ezilir her bir demde,
Mücadele mahsulü, insan hayatı bile,
Mücadelesiz ne fert olur ne de aile.”

Artık İslâm;
Arabistan’a ve içinden fışkırdığı,
Bütün dünyaya gerçek rengini veren,
Doğuya hükmetme zamanı gelmiş!
Muazzam bir aksiyon!...

Peygamberle başlayan,
Bu aksiyonlar,
Dünya durdukça ,
devam edecektir!

…….İşte, binlerce atlı,
……….On binlerce yaya,
………….Bu muazzam aksiyonun,
……………..Sancaklaşmış,
……………….Mızraklaşmış,
…………………Tolgalaşmış remzi….

…..Bütün imkanlarını seferber etmiş,
……...Malını mülkünü,
………….Atını, davarını,
……………İmkânını iktidarını,
…………….…Canıyla, kanıyla,
……Allah Resulünün tuttuğu,
…………………..Tepsiye dökmüş,
………Dünya çapında hareket!...

……………..Sadece gökten düşme,
…………………..Müstesna bir fesahat,
……………………..Ve hürriyet ruhu içinde!..
Putperest,
…Yağmacı,
…….Soyguncu,
………Hırsız,
………..Adam öldürücü,
………….Kan dökücü,
……………..Kız çocuklarına kıyıcı,

……Pislik,
……..Zina,
……….Kumar,
…………Şarap,
……….......Alay etme,
……………..Hakaret,
………….........İftira,
…………………Kibir,
Kaskatı oymak taassubu içinde,
…………...Donmuş bir ruh!
Nasıl da bir solukta kurutulmuş….
Bu soluk, Peygamber soluğudur.

Çölün her kum tanesi içinde,
Bir Elhamra sarayını,
Bir Bağdat sitesini,
Yetiştiren hep bu soluk!....

Arap illerinde kuş’un bile,
Rahat uçamayacağı,
Dehşet ve cahiliyet devrinin kapanması!...
Allah Resulünün çizdiği,
Huzur kapısını,
Kimsenin açamayacağı,
……………….Emniyet levhası!

İdrakleri çatlatan, mutlak inkılâp,
Sonsuza dek baki kalan bir kitap.

Eski,
Şahıslaştırıcı,
Putlaştırıcı ve yırtıcı seciye,
Şimdi,
Allah’ın birliğine, münezzehliğine,
Sınırsız mücerretliğine inanan, secdeye kapanan,
Üstün insan ahlâkına sahip, saye sarılan!..

Masum kanının sarhoşu, eski kaplan bünye,
Şimdi, güvercin öksürse, üzülen künye!
İşte Müslümanlık.
İşte inkılap!...

Allah kelâmı KUR’AN:
İçinde, Arap dili üzere nazil olduğu yazılı,
Ezeli ve ebedi hükmü sabit bir kitap.
İnsan oğlunun genel söz unsurları içinde,
Aydınlık olmayan sırlarla dolu…
Her harfinin gerisinde cihanlar gizli…
Sınırsız manâ yüklü kelâm-ı kadim.

……..“OKU” Emriyle başlayan,
………….Yirmi üç yılda tamamlanan,
……………..Daima melek vasıtasıyla gelen,
………Her nazil oluşta,
…………..Ümmi peygamberin alnını,
……….Ter damlalarıyla noktalayan,
……………..İlahi kelâm, Kelamullah!..….

………..Harfleriyle sesleriyle sayılı,
…………...Yüz on dört sure…
…………..….Altı bin şu kadar ayet!..

……………….…Peygamber ağzıyla serpilen,
……….….Hiçbir söze benzemeyen,
………Her söze meydan okuyan,
…..Mucizelerle dolu, Allah kelâmı!

………Kıyamete kadar bizzat,
………..Sahibi tarafından korunacak olan,
……………………………..Kitabı Kadim!........

……..Kâinatın sırrını,
………….En yakın ve en uzak,
……………..Her zerrenin,
………………….Birbirine nispetini,
……............Zaman ve mekânlar boyunca,
……….Olmuş ve olacak her şeyi,
…….Bilmek gerek.

……..Onun içinde bilmek gerek!...
…………..İşte bilmek bu demek!...........

“Kimin hesabına inmiş, düşünmüyor Kur’an,
Sorsalar Cenabı Hak çıkacak, muhatap olan!”

“Hamakatın aşıyor haddi itidal-i yeter!
Ekilmeden biçilen tarla nerde var, göster!”

Her insan!
…Kur’anın zahir-i manâsındaki derinliği,
………….Sonsuzluktan dilediği güzelliği,
………………..Dilediği büyüklüğü,
……………………Devşirmede hür!.....

Kur’anı kendi öz aklıyla tefsir etmek,
Kaderimde ne varsa onu yaşarım demek,
Değildir kader!
Sokmak istediğin şekle girmesiyle kader!
Bütün İlâhi emirler bir anda olurlar heder!...

VEDA HACCI ve HUTBESİ

Mekke fethinden,
İslâm dâvasının pürüzsüz düzlüğe çıkışı,
İnsanların dalga dalga, Allah kapısına akışı,
Onun rızasını kazanmak için akan gözyaşı,
Nasr suresinin inişi bir ihtar mıydı yoksa!

Allah! Resulüne;
“ O dem ki,
Allah’ın yardımı ve zafer günü gelince,
Sen de, insanların dalga dalga,
Allah’ın dinine girdiğini görürsün.
Rabbini överek tespih et…
Ondan af dile….
O tövbeleri kabul edendir.” (Nasr suresi 1-3)

Demekte….
Bu ihtarda, Resulüne karşı gizli bir işaret mi?
Vardı acaba!........
……..Her kemâlde bir zeval,
……….Her tamamda bir noksan belirirmiş….
………….Bu işaret, dönüş ve gidiş için mi?
……………..Verilmişti acaba!…..

Muazzam Peygamberlik vazifesinin,
Kemâl ifadesi,
Zeval renginde bulunmayacağına göre!
Allah’ın bu işi tamam edişi,
Artık bu dünyadan gidişi,
Haydi sonsuzluğa, deyişi,
Anlaşılmıyor mu? Acaba!…

Tam bu sıralarda;
Allah Resulü hacca niyet etmişti!...
……..Haber tez yayıldı!..
…………O dem ki!...
……………İnsanlar dalga dalga!...
…Yıkandılar,
……İhrama girdiler.
………Öğle namazından sonra,
……Medine’den hareket!..

Gece vakti, Harem-i Şerif’in sınırı olan,
Zülhuleyfe’ye vardılar.
Geceyi orada geçirdiler.
Sabahında tekrar yıkandılar.
Dirayet ve zarafet timsali,
HZ.Aişe’nin elleriyle kokulandılar.
İki rekat namaz kılıp,
İhram’a girdiler.
Yola devam ettiler.

“Lebbeyk,
Allahümme Lebbeyk,
La şerike leke Lebbeyk….,”

Allah’ım!
Şerikin (ortağın) yoktur.
Hamd sana, nimet senin, mülk senin.

…….Bütün dünya sanki ayağa kalkmış!
……….Etrafında yüz bin,
………….Belki daha fazla,
…………….Sahabeler halkası…

Her taraftan, akan akana…..
Allah’ın Resulü,
Lebbeyk dedikçe!...
Her göğüsten aynı nida fışkırıyor!
Bütün feza,
Allah’a yükselen bu sesin içinde,
Sımsıkı zapt edildiğini hissediyor!...

…….Zilhicce’nin dördüncü günü,
……….Mukaddes beldeye girdiler.

………….Kâbe’yi görünce;

“---Ya Rabbi, şan ve şeref senin evindir.”
Diyerek, Kâbe’yi tavaf ettiler.

Ve dediler ki;
“---Allah’tan başka İlah yok!...
………Bir ve şeriksiz.(Ortağı yok!).
…………Mülk onun….
……………Hamd ona….
………..Yaşatan O…..
………….Öldüren O….
……Her şeye kadir olan O…..
..Allah’tan başka İlah yok!..
……..Vaadini yerine getirdi
………..Kuluna yardım etti.
…………..Küfür hiziplerini bozguna uğrattı…”

Hac merasimini,
Bütün özelliklerini yerine getirerek,
Tamamladılar.
Arafat’ta vakfe durdular.

VEDA HUTBESİ

Bir gölgelikte dinlendiler!
Arafat meydanına indiler!..

Devesinin üstünden,
Yüz bin Müslüman kişiye,
Büyük veda hutbesini irad ettiler!...

Büyüklük!...
İzafi bir kavram.
Büyük olan ne?
Ne neye göre büyük?

Büyük,
İç içe hudutsuz, sınırsız….
Her büyüğü, çemberine alan en büyük!...

……İdrak ve insan ne küçük!
………..Ne büyükken, ne küçük?
………….Bir kovaya göre umman nedir?

Ancak onu taşıracak kadar su!
Gerisi kovadan,
Boşa akıp gidecek olduktan sonra!....
O!....
Kusva isimli devenin üstünde!
Etrafında!
Yüz bin kişilik, sıkışık halka!...
…Hitap ediyorlar…
……Bütün nazarlar onda!....
…….Kulaklar,
………Ebediyeti süzen birer huni!..
Her yüz adımda,
Bir sahabe tarafından, tekrarlanan sözler!...

İslam ve hikmet ahlâkının abidesi,
………………………..Kaidesi yerde,
………….…Zirvesi ise Arş-ı Alâda!..

……Allah dininin bütün muhasebesi,
………….…Son çerçevelendirilişi!
…..Bu hutbede kelâm;
…….Ebediyeti tarayan,
……….Hikmet projektörünün,
………………………Nihai uzanışı!..
………Tek izahsız tefsirsiz,
……………Parça parça, dinleyiniz!
Sonra,
Sonra!..Kalbinizle yalnız kalınız!....

Diyordu ki;
“ Rabbime hamdü senalar olsun,
Onu över,
Onun yardımını diler,
Onun affını isteriz.
Mutlaka Ona döneceğiz.

Nefislerimizin hatalarından,
Fiillerimizin kötülüklerinden,
Bizi korumasını dileriz.

Allah’tan başka, hiçbir ilâh bulunmadığına,
Şahadet ve tasdik ederim.
Ve yine tasdik ederim ki;
Muhammed Onun kulu ve Resulüdür.

Ey Allah’ın kulları!
Ey insanlar!
Beni dinleyiniz.
Sizleri Allah’tan korkmaya ve
Ona itaat etmeye davet ederim.
Beni iyi dinleyiniz!
Belki bu yıldan sonra buraya,
Ebediyen bir daha gelemeyeceğim.

Küfür ve cahiliyyet çığırına ait her şeyi,
………………………….Çiğniyorum!
Ne Arap’ın Acem’e, ne Acem’in Arap’a,
…………………………Üstünlüğü var!
İnsanoğlu insan, topraktan!
………………….Yaratılmıştır.
Her Müslüman öbürünün kardeşidir.

Ey insanlar!
Şüphesiz bu ayda (Haram ayı),
Bu bölgede,
Bu günün tecavüzünden nasıl masunsanız,
Kanlarınız, mülkleriniz ve namuslarınız da,
Rabbinizin huzuruna çıkana kadar,
Tecavüzden masundur.

Cahiliyete ait kan davaları,
Kökünden kaldırılmıştır.
Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.
Tebliğ ettim mi?
-Evet ettiniz!
Şahit ol ya Rab!

İşte zaman, devrini tekrarlaya tekrarlaya,
…………………Çıkış noktasına döndü!”
Alemde hiçbir kelâm, bu yüksekliğe,
…………………………….Çıkmadı!

Hiçbir dekor, hiçbir sahne gerisinde,
Zaman ve mekân güneşinin Arafat’ta,
Bıraktığı sahne kadar çarpıcı,
………………………….. Olmadı!...
İslam’ın ruh ve ezellerini getiren,
…………………Ebetlerin Resulü!...
Hudutsuz göz yaşı buhranın içinden,
………………………Sesleniyordu!...
İşte varılmaz olan o eda!
Verilemez olan bu!...

Gözlerini kalabalığın üzerinde gezdirip,
……………………………..Sordular?

“---Size benden sual edecekler:
…………………..Ne diyeceksiniz?....”

----Allah’ın emirlerini bildirdi,
Risalet vazifesini eksiksiz yaptı,
………………………….Diyeceğiz!
Mübarek gözlerini semaya kaydırdı,
Sağ el şahadet parmağını kaldırıp,
“………………Şahit ol ya Rab!”

Omuzlarında bütün derinliğiyle,
…………………………….gök!
Alınlarında yıldız yıldız,
……………………………yer!..

VAHİY Gelmiştir:
“Bu gün dininizi ikmal ettim.
Verdiğim nimeti tamamladım.
Din olarak İSLÂM’DAN razı oldum.”

Hazreti Ebu Bekir,
Ayeti duyar duymaz her şeyi anladı.
Gözler kurtarıcılar kurtarıcısında,
Bütün dünya hayatının,
En acıklı demini yaşıyor.
Tamamlanan nimetin manâsını,
Derinden derine sezdi.
Oluşacak hadiseyi kavradı!

Allah pek yakında,
Sevgilisini ebediyet alemine,
…………….DAVET EDECEKTİ!...
Ve, ve ağladı!....

…….İkindi güneşinin, zeval bulacağı,
……….Ufukların önünde,
………….Yüz bin kurtulmuş ve
…………..Kurtarıcılık vazifesini,
………………Üzerine almış insan!…..

Ertesi sabah,
……Amcalarının oğulları ile,
……… Müzdelifeden hareket ettiler.
………….Aynı insan akını,
……..Yine, dalga, dalga onun eteklerinde….

“--Burada bulunanlar,
Bulunmayanlara bildirsin!”
Bu nutkun siyasi hiçbir yanı yoktur.

Burada bilhassa dikkati çeken husus,
Yakında vuku bulacak olan vefatını,
Sarih bir şekilde söylemiş olmasına rağmen,
HZ. Muhammed (s.a.s.) min,
Siyasi iktidarın devamı konusunda,
Hiçbir şey söylememesidir.
Kur’ana ve kendi sünnetine uyulması önerilmiştir.

Mekke’de dokuz gün kaldıktan sonra,
Yola çıktılar.
Yolda Sahabelerini çevreleyip;
“----Ben sadece bir insanım.
Yakında, Allah’ın meleği gelip,
Beni davet edecek!.
Alıntı  
Tweet      
     


Benzeyen Konular
Konu: Yazar Cevaplar: Gösterim: Son Mesaj
  HZ. MUHAMMED (DEVAMI) ali_gozutok 0 1,093 04/10/2011, 09:45
Son Mesaj: ali_gozutok
  HZ. MUHAMMED (DEVAMI) ali_gozutok 0 1,000 04/10/2011, 09:25
Son Mesaj: ali_gozutok
  HZ. MUHAMMED (DEVAMI) ali_gozutok 0 1,040 04/10/2011, 09:17
Son Mesaj: ali_gozutok
  HZ. MUHAMMED (Gülce Bahçe) ali_gozutok 0 809 04/10/2011, 09:03
Son Mesaj: ali_gozutok
  ADEM PEYGAMBER DEVAMI (Gülce Bahçe) ali_gozutok 0 1,045 03/10/2011, 16:47
Son Mesaj: ali_gozutok
  Hz. Muhammed Mustafa s.a.s. (Gülce Bahçe) ali_gozutok 0 740 25/09/2011, 08:42
Son Mesaj: ali_gozutok

Digg   Delicious   Reddit   Facebook   Twitter   StumbleUpon  


Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir

Mustafa Ceylan |
  •  
  • Yukarı dön  
  • Lite mode  
  •  Bize Ulaşın


Dost Sitelerimiz:

Türkçe Çeviri: MyBB Türkiye
Üretici: MyBB, © 2002-2023 MyBB Group-Theme © 2014 iAndrew

Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder