• SiteAna Sayfa
  • Güllük Dergisi
  • Şairlerimiz
  • Arama
  • Üyeler
  • Video
  • Yardım
  • bayrak

Giriş Yap   Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre: Şifremi Hatırlat
 
Gülce Edebiyat Akımı
gulce
Your browser does not support the audio element.

Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi

Google Web'de Ara Sitede Ara
Submit Face book
  • 0 Oy - 0 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Konu Modu
HZ. MUHAMMED (Gülce Bahçe)
Dışarıda ali_gozutok
Yetkili Şair
***
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesaj Sayısı: 248
Konu Sayısı: 222
 
#1
04/10/2011, 09:06

HZ. MUHAMMED (Gülce Bahçe)

GİRİŞ

Zatiyle Tek olan, Yüce Allah’ın, âlemlere rahmet olarak gönderdiği insanlığın en mükemmeli, en üstünü, Hz.Muhammed
Mustafa’nın hayatını yazmayı nasip eden Rabb’ime şükrederim.
Bu satırları yazarken duyduğum hazzı anlatabilmem mümkün değil. Çünkü Onun hayatı, diğer peygamberlerden farklı, ayrı bir hususiyet taşır.
Onun hayatı;
..Muhabbet,
…Şefkat,
..…Fazilet,
…… Ve samimiyet dolu bir hayattır.
Allah’ın en mükemmel şekilde tamamladığı, dini İslâm’ı, tebliğ etmiş, Tek Allah’a iman etmeye çağırmış, muhabbet ve şefkâtle bir birine bağlı, fazilet sahibi, İslâm camiası meydana getirmiştir.
Maddî bir keşmekeşlik içinde çalkalanan insanlığa doğru yolu,
O göstermiştir. Onun hayatında şaibe aramak Güneşte leke aramaya benzer.

Onun hayatı, Kur’anı Kerim’den akseder.
Onun ahlâkı, Kur’an ahlâkıdır.
O, Hak’tan gelen aşk’ın hedefidir.
O, “Seni yaratmayacak olsaydım, âlemleri yaratmazdım” sözünün muhatabıdır.

O, Allah’a sevgili olma mertebesinde, en ileri rütbe!
O, ömründe bir defa bile istihza ile, kahkaha atmamış biri,
O, haya ve edep kaynağı….
O, Allah kelâmının aktığı bir çift dudağın sahibi,
İşte Onun hayatı ile, aramızdaki fark!
Onu şimdiye kadar çok kişi anlatmış, anlatmaya çalışmıştır.
Onun hayatı ile ilgili yüzlerce kitap yazılmıştır. Bir kere de değişik tarzda yazmak istedim.
Herkesin boyuna göre açıldığı bu ufuksuz denizde, Ona yaklaşabilmek değil, Onu yaşayabilmek, Onda boğulmak istedim.
1400 seneyi geçen bir emeği, yeni edebiyat nazım şekilleri Gülce ile, bir de ben anlatmaya çalıştım.
O’nun hiçbir sırrına erişilemeyeceği bilinci içinde, hudutsuz ve derin; Derin olduğu kadar da girift bir hadisenin, aşk aynasında üst üste aksettirdiği parıltıları toplamaya çalıştım.
En büyük sanatkâr olan Allah, dış görünüş çerçevesinde
tekrarlanıyormuş gibi görünen hudutsuz hadiseyi ihya eder. Bir biriyle nispetini bozup yokluğa batırıp, varlığa daldırıp, sonsuz benzerlik ifadeleri içinde ebedî şahsiyetini ilân eder. Bir damlada bir umman çalkalar. Bir zerrenin içinde bin kâinat yüzdürür. Kevser havuzunun sahibidir O….
Bütün bunları eksiksiz, noksansız anlatabilmek mümkün mü?
İşte ben, en kaba, ama en saygılı, hiçbir dünya imtiyazı,
hiçbir alet özelliği göstermeden, bu halkaya dahil olmak istedim.
Şimdiye kadar yazılmışların dışında yeni bir tarzla, bir sınırı aşmak istedim.
Kur’anda teker teker her âyet, her kelime ve her harfin birbirinin içindeki nispetiyle, bütün lisânı kucaklamaya giden, ulvî bir nüfuz ve muhteşem dikkat isteyen bir işi, acizâne becermeye çalıştım.
O mübârek insanın, saçlarının her telinden, aziz ayaklarının her
adımına kadar, her şeyi sayıp derledikten sora hangi sınırı aşmak
tan söz edebilirim ?
Biliyorum ki; O ufuk insanın hayatının dış çizgileri, bin bir kişi tarafından, bin bir kere şekillendirilmiş, hiçbir noktası eksik
bırakılmamaya çalışılmış bir petektir.
Şekillerin en intizamlısı, çizgi bileşimlerinin en mükemmeli bir petek…

Ruhumun olanca şiir cevheriyle, bu cevherdeki olanca aşk ve hassasiyet özünün balını, bu peteğin hücrelerine dökmenin
gayretine girdim. Hücrelerin çerçevelediği esrar deliklerinde
eriyip kaybolmak istedim. Mukaddeslerin mukaddesi konusunda,
kendi üzüntülerimi bütün üzüntülerin üstüne çıkarmak istedim.
Aşmak istediğim sınırla, huzurunda ne kadar gülünç, kör benliğin ne kadar sefil, dış mantık ve müşahedenin ne kadar aptal olduğunu görmek istedim.
Bu meydanda, bakalım kim en çok ve en güzel kendi kendin
den geçebildi?
İşte sınır,
İşte at,
İşte meydan!....
Onun esiriyim, benim için hürriyetin son kemâl haddi, hakikâte esarettir.
İnsan olarak, hürriyetini bulmak isteyen, hakikâte esir olsun!
Benim için bizzat hakikat O’ dur!..
Varılmaz olan Var’a varmanın,
Görülmez olan Onu görmenin,
Biricik usulü, biricik yolu budur…..

Saygılarımla ALİ GÖZÜTOK

BAŞLARKEN:

ESİRGEYEN BAĞIŞLAYAN RABBİN ADIYLA

HZ. MUHAMMED MUSTAFA S.A.S

İlklerin ilki,
Ezellerin ezeli,
Rahmet bahçesinin gülü fidanı,
Yaratılmışların sebebi hikmeti,
Âlemlere rahmet olarak gönderilen!
Gaye insan, ufuk Peygamber!
Sensin Ya Muhammed Mustafa!...

Öğüt hazinelerinin,
Kapısını açan!
Yakut dudağından hakikât incileri saçan!
Sevenlerin sevinci,
Haya ipinde inci,
Resuller zincirinde öncü, sensin Ya Muhammed Mustafa!..

Tüm zaman ve mekânları kuşatan,
….Bilgi, ilim,
…..….İrfan sahibi!....
………Ahlâk,
…………Duygu,
…….……..Sevgi pınarı!
……………..Şefkat,
…………………Rahmet,
……………………Ve hidayet kaynağı!
…………………………Hatem-ül Enbiya,
Mahmud’u Asfiyasın, Ya Muhammet Mustafa!...

Misilsiz sevgili,
NUru, sonsuzu saran, varlığın nuru!
RuHlar aleminin ilk ruhu,
YarAtanın aşığı!
KelâMullah’ın ışığı,
AşılaMayan gaye insan.
GüzellEr güzeli,
MuhammeD Mustafa!.....

Seninle alem tamam,
Sen yoksan alem noksan,
Alem seninle buldu can,
Seninle duydu heyecan,
Seni sevdi Yüce Yezdan!
Ya Muhammed Mustafa!...

İrfân semasında sensiz açmaz o güller,
Seninle dile gelir, Seher vakti bülbüller!
Seninle mutlu olur seni seven gönüller,
Şefaatini bekler seni anan o diller,
Ya Muhammed Mustafa!...

Adıyla anılırsın, şahadette sen varsın,
İlklerin ilkindeki, yaratılan ilk nursun!
Hem âlemlere rahmet, hem Yaratan’a yarsın!
Gönüllerde Sultansın, Ya Muhammed Mustafa.

Ademden başlayarak,
Beden, beden dolaştın!
Nuh’la tufan, İbrahim’le har ateş,
Musa’yla deniz aştın!
İdris’le hülle biçtin, İsmail’le zemzem içtin!
Hıra Nur tepesinde, Cebrail’ le buluştun!
Sonsuzluğun sonunda, Kâbe Kavseyn’e,
Hatta daha yakınına yanaştın,
Arş’ın son katına ulaştın, Ya Muhammed Mustafa!

Kâinatın sırrı insan.
Âlem senle buldu can.
Adın yazdı Yüce Yezdan!
Sensin sırlar anahtarı,
Sensin vahyin muhatabı!
Habibimsin dedi Rahman,Ya Muhammed Mustafa.

Aşk aynasında aşık, nurlu yüzünü görsün!
Cemâlin gören gözler, cennet sefasın sürsün,
Hak yolunun yolcusu, çöle düşen bir nursun!
Ay sensin, güneş sensin, Ya Muhammed Mustafa!..

Varların Varı,
Arşta varlığı!…..
Varlık içinde Arş’ı!.
Onun üstünde Nurunu yarattı, Ya Muhammed Mustafa!

Felekler aşkınla dönüp durmakta,
Her Ezan vaktinde gül kokulu avuçlara,
Ruhların aynasına, aşığın sevdasına,
Nur cemalin vurmakta!..
Sevenlerin sevgisi elbet sana varmakta!
Ey sevgililer sevgilisi
Ey Muhammed’en el Emin,
Ey Mahmut, Ey Ahmet, Ey Muhammed Mustafa !...

Cebrail’in "yanarım" dediği,
Korkusundan geçmediği yerden,
Çık da göklere koşarak geçiver yeniden!
Yaratanla baş başa kaldığın o vuslat, o vefa,
O ne muhteşem sefa...?
Uzat, ışık salkımı ellerini gecelerime
Ey göklerin ve yerin,
Ve her ikisinin arasındakilerin sevgilisi
Ya Muhammed Mustafa !...

Bütün asırların nabzındaki karanfil,
Yetimlerin yetimi,
Sonsuzluğun ağzındaki dil,
Medine'den yine yollara düş,
Sensizlikten yanan yüreklerimize
Doluver sebil, sebil...

Ekvatoru dola beline,
Bulutları düşür peşine,
Medeniyetleri çıkar birer birer
O mukaddes güneşine...

Semalarda renk ve ses cümbüşü!
Ufuklarda elvan elvan,
Peygamber kuşağı!.....

N'olursun rüyâlarıma gir!
Gir n'olursun, hiç değilse bir defa!
Ey Muhammed Mustafa!...
Seni yazmak,
Seni yaşamak seninle nefes almak!
Şükür, Yaradan'a binlerce şükür!

Yüce Rab!
Ruhu, aklı, kalemi yarattı.
Nur ile ruh arasına,
Kudret, azamet, minnet, rahmet,
Adalet, keramet, menzilet, hidâyet,
Nübüvvet, şefaat, rif’at, (yükseklik)
Hakkaniyet, perdelerini kattı.

O Nur’a buyurdu!
-“Ey Nur yürü!
Kudret perdesine gir!”
Nur, girdi o perdenin içine….
Tam on iki bin yıl kaldı.
Rabbine şükretti dua etti.
Teker, teker dolaştı, perdelerin içinde.

Her perdede ayrı ayrı,
On binlerce yıl kaldı!..
Kudret makası bu Nur’a,
On iki kaftan biçti.
Ben diyeyim, manâ!
Sen de de,
Esrar adı verilen nurlar aleminde,
Yirmi dört deniz geçti.
Bundan sonra O Nur,
On sekiz, ya da yetmiş iki bin âlem gördü.

Gördüklerinin sırrı,
Sayılamaz doğrusu.

Yüce Mevlâ buyurur.
“Ölüleri yaratmak mı zordur?
Yoksa gök yüzünü yaratmak mı?
Onu ancak Allah inşa etmiştir.
Biz, semanın (ayrı ayrı olan maddelerini,)
Bir araya getirip, bina olarak yükselttik.
Gecesini karanlık,
Gündüzünü aydınlık yaptık.

Semadan sonra, yer yüzünü yaydık.
Yerden, pınarlar fışkırttık.
Otları, bitkileri çıkarttık.
Dağları, yerli yerine koyduk.
Bütün bunları sizler ve
Hayvanlarınız için yaptık.” ( Naziat 27-33 )

İşte bu dünya,
Yokluk ve gizlilikler âleminden var oldu.
Gök yüzü böylece vücut buldu.
Nur-u Nebi,
Arş üzerinde cevelân ediyordu.
Yüce Rab Meleklere,
Secde edin buyurdu.
Melekler bu Nur’a, secdeye vardılar.
Yaratan’a boyun kırdılar.
Utandılar, utanarak sordular.

-“Ey Rabbimiz:
Huzuruna bizden yakın,
Hizmetine bizden hazır,
İbadetine bizden sadık,
Başka kulların var mı?”

Bir nida ulaştı Rab’den onlara:
-“ Evet var!
O, gördüğünüz Nurdur.
Nur’u Muhammedidir.”

Melekler:
-“Amennâ! Ve saddâknâ!..
İnandık ve iman ettik!
Onun tek olduğunu bildik,
Senin emrine baş eğdik!

Yarattığı her şeyi, ‘OL’ emriyle buyurdu!
Resulün pak ruhunu, ta ezelden duyurdu!
Çöle inerken nuru, aydınlattı bu yurdu,
Veren de O alan da , varlık Onun vesselâm…

Onunla şeref buldu, aydınlandı kâinat,
Akşamın karanlığı, zifir geceye inat.
Işıl, ışıl donandı, bak semaya kat be kat!
Yer Onun, gökler Onun, varlık Onun vesselâm.

Gün gruba dolandı, ay geceye salındı,
Gecenin karanlığı, yıldızlarla delindi,
Faili meçhul değil, kim olduğu bilindi,
Kudret de O, kuvvet de, varlık O’nun vesselâm.

Yüce Allah hikmeti, rahmeti kalbe eker,
Dileyince söyletir, dil onu dışa döker,
Vakit tamam olunca, canı bedenden söker,
Kimi refahtan ölür, kimi dertten vesselâm.

İnsanın değer ölçüleri,
Bakışı, tavrı ve düşüncesi,
Ne olursa olsun,
O Peygamberi anlatmaya yetmez.

Zira O,
Yer yüzünü yeniden dizayn etmek,
Yeniden donatmak,
İnsanlığa, yeni ufuklar açmak üzere gönderilen,
Müstesnâ bir ruh!
Müstesnâ bir kabiliyet…..

Onu takdir’e,
Onu övmeye kimin gücü yeter.
Ancak Onun hali,
Onun değeri, bizim sözümüzü güzelleştirir.
Bizim ifadelerimizin,
Ona kazandıracağı bir şey yoktur.
Kim ne yazıyorsa yazsın,
Aynı duygu ve düşünceler deryasında dolaşır,
Ama farklı cümlelerde ifadesini bulur.

Rüya ve hayallerimizi,
Edebimizi ve ahlâkımızı,
Onunla süslüyorsak!
Onun nur cemâliyle aydınlanıyorsak!
Turnayı gözünden vurduk demektir.
Bu duygu ve düşüncelerle yola çıktım,
Tüm Peygamberleri anlatmaya niyet ettim.
Sevgi ateşini tutuşturdum.
Hac yoluna düşen karınca misâli,
Bu yola baş koydum, Allah utandırmasın!...

Dünya ve ahiret dengesine
Peygamberler açar kucak,
Getirdikleri ölçülerle insan,
Aşırılıktan kurtulup doğruyu bulacak.

Demek ki,
Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa,
Yaratılışın evveli ve âhiri….


Süleyman Çelebi mevlidinde:

“Hak Teâlâ çün yarattı Ademi,
Kıldı Ademle müzeyyen âlemi.

Mustafa nurunu alnında kodu,
Bil, Habîbin nûrudur bu Nûr dedi.

Erdi İbrahim-ü İsmail’e hem,
Söz uzanır ger kalanın der isem.

İş bu resm ile müselsel muttasıl,
Tâ olunca Mustafa’ya müntekil.

Geldi çün ol rahmeten lil âlemin,
Vardı nur, anda karar etti hemin.”
Bu durum,
Hz. Âmine’nin ve,
Hz.İbrahim’in tevhidini,
Hz. Yusuf’un güzelliğini,
Hz. Musa’nın mucizelerini,
Ve de Hz. İsa’nın,
Hayat bahşeden nefesini taşıyan,
Peygamberler serverine,
Hamile olduğunun delili idi!.

Ne papazlar ne de ruhbanlar gibi,
Dünyayı terk edip,
Manastırlara çekilecekler,
Ne de her şeyleriyle dünyaya bağlanıp,
Ona kul köle olacaklar.

Orta yolu bulup yaşamayı yeğleyecekler.
Bu da ancak,
Vahyin aydınlık dünyasında,
Elde edilebilirdi.

Yoksa akıl ve vicdanla,
Böyle bir denge kurulamazdı.

Kur’an-ı Kerim,
Bu dengeyi şöyle anlatır.

”Allah’ın sana verdikleri ile,
Ahiret yurdunun peşinde ol,
Dünyadan da nasibini unutma!
Allah’ın, sana ihsanda bulunduğu gibi,
Sen de, ihsanda bulun.
Yer yüzünde fesat peşinde olma,
Şüphesiz ki Allah ,
Bozguncuları sevmez.” (Kasas 77)

Bu İlâhi dengenin bir tarafında,
Rabbin nimetlerini,
Anlat da anlat, diyen ideal kefe,
Diğer tarafta,
Yemin olsun o gün,
Bütün nimetlerden sorulacaksınız.
Diye ikaz dolu olan kefe…
İşte muvazene,
İşte aranan denge…

Yüce Allah’ın İsa (a.s.) la
Peygamberimiz Hakkında Konuşması;

Yüce Allah, İsa Aleyhisselâm’a:
Ey İSA!
Senden sonra, öyle bir ümmet getireceğim ki;
İlimleri, şefkâtleri olmadığı halde,
Sevdiklerini gördükleri zaman onlar,
Hallerine bakıp hep şükredecekler!
Sevmedikleri olduğu zaman da,
Hallerine hep sabredecekler.
Ecirlerini de,
Benden bekleyecekler dedi.

Ya Rab’bil alemin!
--Onların ilmi
Şefkatleri
Olmazsa,
Nasıl
Böyle
Davranabilecekler?

Ya
İsa!
--Onlara
Şefkatimden
kendi ilmimden
İhsan edeceğim diye buyurdu.
Yüce Allah’ım!...

Işığa hamile,
Kapkaranlık dünyada…
Umutla bir bekleyiş, âlemde…
Müjde dolu akisler var ufukta…

Tavsiyeler,
Tavsiyeler dolaşıyor dillerde.
Koşun,
Koşun O’na,
Zuhur eder etmez bütünleşin,
Bütünleşin Onunla, Onun nuruyla…

Yüce Allah buyurur:

“İnkâr edenlerin işleri,
Engin çöllerdeki serap gibidir.
Susayan kimse onu,
Su zanneder.
Fakat oraya geldiğinde,
Hiçbir şey bulamaz.
Orada Allah’ı bulur,
O da hesabını görüverir.

Veya;
Engin denizin,
Karanlıklarına benzer,
Onu üst üste dalgalar,
Dalgaların üstünü de bulutlar örter.
Karanlıklar üstünde karanlıklar,
İnsan elini uzattığı zaman,
Nerede ise onu bile göremez.
Allah’ın nur vermediği kimsenin,
Asla nuru olmaz.” (Nur 39-40)

Mekke’de hayat

……..Hazreti İSA doğalı,
…………..Beş yüz elli beş yıl olmuş.
…………...…Bu yıllar boyunca,
………………Güneş,
…………………..Dünyayı ve de ay’ı,
……Çevresinde dolaşan yıldızları,
………..Peşine takmış,
………….Uyuta uyandıra,
………….…….Hem bahar hem yazını.
……….…….Göstermiş onlara.

Lakin, insan oğlu,
……Kendini unutmuş,
………Yitirmiş aklını, vicdanını…
…………..Bir varmış,
……………...Bir yokmuşçasına yaşamış!
………………….Kendini inkar etmiş,
…………………….Aslını yitirmiş,
………………….Kanını dondururcasına!...

………….Yeni doğmuş kızını,
………..Diri, diri gömmüş toprağa!
…….Sızlamayan vicdanı,
………Şu tükenen geceden,
………….Daha mı, daha karanlık.
…………….Kalbinde bir çöküntü,
…………………Düşüncesi bir anlık!.

………………………Nereye gidiyor,
……………………… gidiyor şu insanlık!

………….Ancak sonunu görebilen!
……..Halâ kalmışsa eğer!
………………….O da bir avuç insan!....

…….Hislerine,
………Akıllarına,
…………..İşittiklerine,
…………….Ümitlerine,
………………. Dayana dayana,
……………….…Tutuna tutuna,
………………Bekliyordu bir avuç insan!

…..Ta ezelden beri,
……..Âlemlerde dolaşan,
………….Ruhların en nurlusu,
………………Alından alına ulaşan,
…………………Aydınlığın nur yolcusu,
………….…………..Henüz doğmamış!...

..Kendine yakışan bedene girip,
…Dünyayı şereflendirecek,
……İnsanı yine insan yapıp,
……….Kalplerdeki çöküntüyü giderip,
…………Gözlerdeki perdeyi kaldırıp,
……………..Işığıyla boğmamış!….

İnsanlığın canı dudağında,
Herkesin umudu gelecek kurtarıcıda…
Kabileler bu kurtarıcının,
Kendi kabilesinden olmasını istiyor.
Yeni doğan çocuklarına Muhammed,
Adını veriyordu …
Fakat !
O,
Henüz gelmemiş,
Hazreti İbrahim’den İsmail’e,
O’ndan Abdülmuttalib’e
Abdülmuttalib’den Abdullah’a geçen,
Bir altın silsileden gelecekti…

……Beş yüz elli beş yılının,
………Bir Mekke yazını…
…………Tepeler gerisinden,
……………..Mızrak, mızrak ışıklar,
…………………….Çölün gece ayazını!
………………..….Nasıl boğmuş,
……………………….Görelim bakalım!.


……………….Gün ışımak üzere,
……….…..Hacer sokağında…..
………. Bir evin üst katının,
……..Orta penceresi,
..Açıldı yavaşçacık.

Genç,
Temiz,
Sabah yüzlü
Bir kadın göründü.
Nefes alacaktı azıcık.

…Uzanıp pencereden,
……Baktı,
……….Baktı uzun, uzun,
…………..Semaya baktı!
……………..Kubeys dağına baktı,
………………..Hacer sokağına baktı.
………………Baktı, baktı……

Bu sokakta henüz uyanan yoktu.
Evler mahmurluklarından,
Henüz silkinememiş derin uykudaydılar.

Ama binek taşlarının bazılarında,
Karartılar görülüyordu.
Hangi sabah görülmezdi ki!

………………………Canı sıkıldı,
………..Yüzünü yıkayan aydınlık,
………………………… Dondu!
….Gözünü süsleyen bahtiyarlık söndü.
…….Çünkü evlerine giremeyen,
…………Kör kütük sarhoşlar,
……………Eşiklere dayandı.

….Koyunlarında birer fahişe,
………Görenlerin yüz karası,
………..Gelip geçenlerin maskarası!
…………Dadanmışlar fuhşa!

Bazı sesler geliyordu;
“Şarabı faydalı sanmıştım,
………En uysal adamı bile
……………Meğer bozarmış.
…………….…Yeter!
……………….….Yeter!
………………..…Derman olsa bile,
……………..…….Bırak neşeyi,
………….…..İçmeyeceğim!
…İçenler rezil anneciğim!….

Bir başkası;

…..Yalancı bir mutluluk
……..Sunuyor şarap,
……….İstiyorsan iç onu!
…………Lezzeti hoş,
…Şarkıların sesi güzel.
……Alır insanın aklını,
……….Birini ötekine, düşman yapar.
…………..Çile çektirir,
……………..Çektirir istemesen de,
………………..Çektirir anneciğim!..

Genç kadın:
Dinledikçe şairlerin sesini,
Binek taşlarına bakıyor,
Her binek taşında bir yiğit,
Kör kütük yatıyor.
Kucağında bir fahişe,
Onunla fink atıyor.
……Kuvvetime gücüme,
………..Dizgin takan şarabı….
………………. Bıraktım anneciğim!.

………………Kadınlardan yüz çevirdim.
……………….…Evime aileme çekildim,
……………………...Şaraptan uzaklaşmak,
………………………………..Şereftir anneciğim!

………………...Bu kararımda,
……………….…….Etkisi olmadı kimsenin,
……………….……….Yaşadım gördüm,
……………………………….Gördüm anneciğim!

Temizlenmek isteyen
Bana bir baksın!
Örnek alsın kendine diye haykırdı,
Onlardan biri!..
Bunları hep dinledi,
Penceredeki
O genç kadın düşündü,
Düşündü!....

Kocası, Mekke’de olduğu sürece,
Hep kendi yatağında yatıyordu.
Yatıyordu amma, Yemen’e,
Yemen çöllerinde savaşa veya,
Veya Şama gittiğinde,
Gittiğinde, ne yapar kimle yatar
Kimlerle yatar diye, kurt düştü,
Düştü içine,düşündü…
Bu düşünceler içinde,
Çaresizce, koştu Kâbe’ye.

Nail’e Putu önünde,
Diz çöktü!
Yalvar yakar oldu!
Kurban kesti.
Adak adadı.
Dua etti!..

Diyordu ki duasında;
Huveylid’in canını bağışla,
Bağışla tanrım!
Çıktığı seferlerden,
Salimen dönerse eğer,
On deve daha adağım olsun diye,
Yalvarıp duruyordu.
Bunu yalnız o değil, Mekke’nin,
Bütün kadınları yaparlardı.

Mekke o zamanlarda, hiç de tekin yer değildi.
Panayırlar, Pazar yerleri tüm sokaklar,
Köşe başları, haydut, hırsız ve de,
Sarhoşların, kan güdenlerin,
Fahişe kadınların,
Bekleştiği yerler,
Pusu kurulan,
Birer üsttü
Sanki!
Hiç
Olaysız
Gün geçmezdi.
Gün geçmezdi ki,
Kavga edilmesin,
Cinayet işlenmesin……
İşte, canını dişine takan bir adam,
Bir adam koşuyordu.
Arkasından da bir rahip ile,
İki muhafız, onu kovalıyordu!
Sokaklar halkla dolu, yakalayın tutun onu!....
Sakın kaçırmayın diye bağrışıyorlardı.
Evlerin kapıları açıldı, kaçanın yolu kesildi.
Binek taşlarında, sızan fahişelerle, gençler,
Yüzlerini gizlemekle yetindiler.
Adamın suçu neydi diye,
Merakla soruyorlar, bir cevap arıyorlardı!

…Kaçan adam!...
…….Bu Put,
………Benim Putum.
………...Hiçbir dileğimi,
……………İsteğimi,
……………….Yerine getirmedi.
……………Maldan candan oldum.
………..Onu cezalandırmak,
………Onu kırmak, parçalamak,
….Benim hakkım.
..Ben kırdım onu!
….Ben parçaladım !
…….Bırakın beni,
…….... Bırakın diye bağırıyordu
……Ondan daha büyüğünü,
…………Daha alımlısını,
……………..Mutlaka yapacağım diye,
……………..…..Kendini savunuyor,
………………………Aman diliyordu.

…Onu yakalayanlar,
…...İnsafsızdı.
……..Linç edercesine,
………….Vuruyor hırpalıyor,
………….….Dövüyor,
…………….…Sövüyorlardı.

Dayanamadı sonunda,
Kesildi gücü,
Yere yığıldı!

Rahip;
---Tamam suçunu itiraf etti,

Halk;
-----Evet biz de duyduk dediler.

Muhafızlar;
Sürüdü binek taşının üstüne,
Vurdular boynunu,
Kopardılar başını bedeninden!

Bu dönemde,
Cehalet diz boyu,
Kız çocuklarının hiç hükmü yok!

Kadın hamile kalınca,
Şöyle dua ederdi kocası;
“--Çadırına kum değil, yıldızlar yağsın,
Yayığın sesi, şarkılar olsun.
Doğacak çocuğun kız değil,
Yeter ki oğlan olsun!
Çok dibekler eskitsin,
Yününü örmeye yetişemeyesin.
İkiz üçüzler doğur.
Doğur da kıskansınlar,
Seni dişi Aslanlar!
Sakın ha!...
Kız doğurma!...
Yanılır da doğurursan eğer!
…….Belli etmeden onu,
………..Geceye ver,
………….Ver uğursuzu.”

Cehaletin zulmeti, kâbus olup çökünce,
Kız çocuğu doğunca, kızını kuma gömer.
Kızgın kum’un altında, masum canı verince,
Gururla eve döner, Hattab’ın oğlu Ömer.

……..Dikenlikte dolaşma acıtır,
……….Acıtır, ayağına batan diken,
………….Gül suyuyla yıkan,
………….…Temizliği gözet,
………………..Kocanı her zaman mutlu et…..

……….Böyleydi cahiliyet dönemi….
Onları bu bataklıktan kurtaracak,
Bir kurtarıcı da beklenmiyor değildi.

Peygamberler zinciri, mucizelerle dolu!
Her halkası ayrı sır, akıllarda durgunluk,
Nuh tufanında ölüm, Musa’da çıkış yolu.
Erişilmez hakikat, idrak’larda olgunluk!..

Nebilerdir rahmetin, zuhur eylediği yer.
Kabullenir her bir yükü, Haktan gelmişse eğer.

…..Hem evvelin evveli,
………Hem sonun sonu,
…………Kul plânında,
……………Yüce Rabbin Resulü!
……………….Ufuk insan, Son peygamber.

………….…Aklın son çıkış yolu…
…………….Üstlerin en üstünde,
………………...Olgun bir idrak,
………………..…Bir seziş!..
……………………..Büyüklerin
………………………..En büyüğüne iman…
…………………………..Gönül veriş!...
…………………………....Önünde dize geliş!
Alıntı  
Tweet      
     


Benzeyen Konular
Konu: Yazar Cevaplar: Gösterim: Son Mesaj
Shy Sırrın Sırında…(Gülce Bahçe) RefikaDogan 0 1,623 18/02/2015, 06:43
Son Mesaj: RefikaDogan
  Kırık Kalp Kumbarası (Gülce / Bahçe)-MORİ KIZ Site Yönetimi 0 1,545 02/09/2013, 23:14
Son Mesaj: Site Yönetimi
  Ah İstanbul! (Gülce Bahçe) RefikaDogan 0 1,684 07/06/2013, 00:37
Son Mesaj: RefikaDogan
  NEDEN? (Gülce Bahçe) aligozutok 1 1,817 12/01/2013, 22:56
Son Mesaj: osman7159
  AYNI TELDEN (Bahçe) Dermani 0 1,351 18/12/2012, 14:28
Son Mesaj: Dermani
  BİR İSTANBUL HATIRASI (Bahçe) Dermani 0 1,444 12/12/2012, 15:46
Son Mesaj: Dermani
  Mustafa CEYLAN-Divanü Lügat-it Türk / Beş Oğuz Efsânesi(GÜLCE-Bahçe) Site Yönetimi 0 1,585 11/04/2012, 00:38
Son Mesaj: Site Yönetimi
  Mustafa CEYLAN-Divanü Lügat-it Türk / Çiğil Efsânesi(GÜLCE-Bahçe) Site Yönetimi 0 1,550 11/04/2012, 00:21
Son Mesaj: Site Yönetimi
  Mustafa CEYLAN-Divanü Lügat-it Türk / Öge-Altun Kan Efsânesi(GÜLCE-Bahçe) Site Yönetimi 0 1,763 11/04/2012, 00:13
Son Mesaj: Site Yönetimi
  Mustafa CEYLAN-Divanü Lügat-it Türk / Türk Takvimi Efsânesi(GÜLCE-Bahçe) Site Yönetimi 0 1,660 10/04/2012, 21:59
Son Mesaj: Site Yönetimi

Digg   Delicious   Reddit   Facebook   Twitter   StumbleUpon  


Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir

Mustafa Ceylan |
  •  
  • Yukarı dön  
  • Lite mode  
  •  Bize Ulaşın


Dost Sitelerimiz:

Türkçe Çeviri: MyBB Türkiye
Üretici: MyBB, © 2002-2023 MyBB Group-Theme © 2014 iAndrew

Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder