SiteAna Sayfa
Güllük Dergisi
Şairlerimiz
Arama
Üyeler
Video
Yardım
Giriş Yap
Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Şifremi Hatırlat
Beni Hatırla
Your browser does not support the audio element.
Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi
Web'de Ara
Sitede Ara
0 Oy - 0 Yüzde
1
2
3
4
5
Konu Modu
İNSUYU-BURDUR VE ALİBEY
isakayacan
Yetkili Şair
Üyelik tarihi:
Dec 2011
Mesaj Sayısı:
8
Konu Sayısı:
8
#1
29/04/2013, 09:16
(Bu mesajı son düzenleyen: 29/04/2013, 09:24
isakayacan
.)
Prof.Dr.İsa KAYACAN
****************
İNSUYU MAĞARASI
Türkiye’nin en büyük ve ilk turistik mağarası olan İnsuyu mağarası, Burdur karayolunun 13. kilometresindedir.
İnsuyu Mağarası:
Sarkıtlarıyla ünlü Türkiye’nin en büyük ve ilk türistik mağarası.
1960 yılında Jeolog Dr. Temuçin Aygen tarafından bulunan mağara, Burdur-Antalya Karayolunun 13. kilometresindedir.
Mağara ilk kez mağara bilimci jeolog Temuçin Aygen tarafından bulunmuştur.
597 metrelik bölümü gezilebilen mağaranın içinde birbiriyle bağlantılı irili ufaklı dokuz göl vardır. Bunlardan “Büyük Göl” adıyla anılan 512 metrekarelik alanıyla Türkiye’nin en büyük yer altı gölüdür. Su yüzeyine paraleldir.İçinde akarsu ve göller bulunmaktadır.
Mağara yukarıdan damlayan kireçli suların katılaşmasıyla oluşan kolonlar ve tavanlar aşağıya sarkan kalker birikintileriyle bir saray görünümündedir. Dilek gölünde bulunan dikit 6 metrelik boyuyla Türkiye’nin en büyük dikiti ve bir doğa harikasıdır.
Bu arada, gerçekte 6 kilometre uzunlukta olduğu sanılan mağaranın 2 kilometrelik yeni bölümleri gezilebilmektedir. Büyük Göl’den başlayan gizemli yolculuk sonuncunda ilginç, kalsit kristallerinin oluşturduğu “Kristal Bahçesi” sarkıt ve dikitlerin süslediği galeriler, koridorlar, göller ve görkemli mağara oluşumları ortaya çıkarılmıştır. Mağaranın turizme açılmayan bu bölümleri, mağara bilimcileri ve macera turizmine ilgi duyanları beklemektedir.
İnsuyu Mağarası, karstik yapının zamanla erimesi ve aşınması sonucu, mağara içinde sarkıt ve dikitler meydana gelmiştir.Ayrıca mağara içinde, girintili -çıkıntılı çeşitli yönlere açılan dehlizler bulunmaktadır. Bu dehlizlerde, irili- ufaklı muhtelif istikametlere açılan 9 adet göl vardır. Göllerin suları çok temizdir. Mağara iç çevresinin su yüzeyine yansımasıyla, nefis bir renk derinliği kazanmaktadır. Rahatlıkla oksijen teneffüs edilerek gezilebilmektedir. İnsuyu mağaracılık alanında çalışanlar için bilimsel bir laboratuar meydana getirmektedir.1965 - 1967 yıllarında iki kısım olarak ziyarete açılmıştır. Mağara turizmi yönünden 3 önemli unsur burayı ayrıca turistik bir cazibe merkezi haline sokmuştur. 1.si anayol üzerinde bulunuşu, 2.si su sathına paralel oluşu, 3.sü de pek çok mağarada bulunmayan vasıf olarak içinde akarsu ve göllerin bulunuşudur.
Karker teressubatından türlü şekil ve yapıda meydana gelen tabiat harikası teşekkül tarzları dikkate alınarak mağara binlerce yıl (T. 10 milyon yıl) evvel teşekkül ettiği tahmin edilmektedir. Bütün bu iç görünüşü ile mağara başka bir dünya intibaını vermektedir. Yılda yüz binin üzerinde yerli ve yabancı ziyaretçi merak ve ilgi ile mağarayı gezmektedir.
Yaz aylarında turistlerin kamp kurmasını sağlamak için müsait olup, mağara sularının şeker ve mide hastalıklarına iyi geldiği yayılmış olduğundan, tedavi merkezi niteliğini de kazanmıştır. Mağarada devamlı şekilde elektrik mevcuttur. Konaklama tesisleri, ayrıca turistler için kabinleri bulunmaktadır.
LUGAT-I TARİHİYE VE COĞRAFİYE’DE BURDUR
“…Konya Vilayeti dahilinde, Konya’nın güneyinde 52 saat uzaklığında bir sancak merkezidir. 19 cami, 10 mescid, 23 okul ve 5900 kadar nüfus vardır. 6 kazası ile birlikte toplam nüfusu 40.000’e ulaşır.
Arazisinde her türlü ürün yetiştiği gibi ipek, tütün ve afyon da üretilmektedir. Burdur’un bir saat kuzeyinde Çürüksu Gölü ya da Burdur Gölü adıyla bilinen bir göl vardır ki suyu çok acıdır. Bu nedenle içinde balık ve sülük olmadığı gibi geçtiği yerlerde bitki bile yetişmediğinden halka bir yararı yoktur. Sahilinde bulunan Keçiborlu Kazasın’ dan kesilen odun vs. bu göl vasıtası ile kayalıklarla kasabaya ulaştırılır.
Burdur’un bağ bahçeleri üç saat güneyindeki Çine’den çıkan Gölpınar adlı su vasıtasıyla sulanır”.
Burdur, Cumhuriyetin ilanı ile beraber bugünkü hudutları içerisinde Tefenni ilçesi ve Bucak nahiyesini içine alan bir ilçe ve bir nahiyeli il merkezi olmuştur.
HALK MÜZİĞİ VE GELENEKSEL OYUNLAR
Efelerin harman olduğu yer olarak bilinen Burdur’da, en ağırından en hızlısına zeybek türleri, oyun havaları ve oyunlar dikkat çeker.
Burdur’da türkülerle oyunlar iç içedir. Her türkünün, her havanın bir oyunu vardır. Bunun en özgün örneği Teke yöresi türküleri ve oyunlarıdır. Teke havasının çoğunluğu oyunludur. Yörenin en tipik oyunu zeybektir.
Halk Müziği; Burdur halk müziğinde Ege Bölgesi özellikleri ağır basmaktadır. Teke havaları yörede geniş bir alan meydana getirmektedir.
Ünlü Türküleri: Burdur’un köylerinde yakımlar, düğün havaları eşkıya havaları, Afşar Beyleri, uygulamalı havalar (Varyantlar) ve teke havaları çalınır ve söylenir. Hikayeleri bugün de dilden dile dolaşan ünlü türkülerin sayısı oldukça fazladır. Bunlardan, “Beyköylü Ali Bey”, “Tefenni’li Ali Bey” ve “Kemerli Gaz Amat” Hamit Çine’nin 1989 yılında yayınladığı “Burdur’dan Damlalar” adlı kitabında uzunca bir yer tutmaktadır.
Beyköy’lü Ali Bey: Hikâyenin başlangıç tarihi aşağı yukarı 1835-1840 yıllarıdır. İncir çekirdeğini doldurmayacak nedenlerle ve tahriklerle olaylar zinciri büyütülmüş bir eşkiya veya halkın deyimi ile bir efe türemiştir.
Bugün büyük bir kasaba olan ve Tefenni’ye 15 km. uzaklıkta bulunan Beyköy, 150 yıl önce küçük bir köy idi. Aynı yıllarda Tefenni de bir köy görünümünde olup, çevre yerleşim yerlerinin ortasında bulunduğu için merkez durumunda idi. Tefenni’de zamanın Beylerinden ve Çömekoğulları’ndan Hacı Mehmet Bey bulunmaktaydı. Hacı Mehmet Bey, hem çevrenin sorumluluğunu yüklenen hem de padişaha bağlılığı ile tanınan bir idareciydi. Diğer köy ve çiftliklerinin yanında Beyköy ile de ilgili olup, ayrıca Beyköy’de yakın akrabalarından olan kişiler oturmakta idi. Olayın kahramanı olan Ali Bey bunlardan biri olup, yeğeni durumundadır.
Ali Bey, 23-24 yaşlarında, uzun boylu ve yakışıklılığı ile tanınan çalışkan bir delikanlıydı. Köy kızlarının gönlünde taht kuran Ali Bey’e emekli zaptiye çavuşu İbrahim’in kızı yanmış tutuşmuştur. Kız, birkaç kere Ali Bey’in yoluna çıkmış konuşmak istemiş veya konuşmuştur. Bu hareketleri ile dile düşen kızın babası İbrahim, Ali Bey’e baskı yaparak kızının güya namusunu temizlemesi için onunla evlenmesini istemiş ve bunu birkaç defa tehditlerle tekrarlamıştır. Ali Bey, kızla ilgisi olmadığını yeminli kasemli söylemesine rağmen bir türlü inandıramamıştır. Emekli olduktan sonra Tefenni’de nüfus işlerine bakan zaptiye çavuşu İbrahim Hacı Mehmet Bey’e haber vermeden, eski bir ordu mensubu olmasına güvenerek, Konya Valisi’ne şikayette bulunmuştur.
Kısa bir süre sonra Burdur’dan gelen zaptiyeler Ali Bey’i tutuklamak istemişler, bunu öğrenen Ali Bey çevresinin de yardımı ile kaçmıştır. Bütün aramalara rağmen bulunmayan Ali Bey dağa çıkmış eşkıya olmuştur artık. Ara, ara Kaş’a inerek zenginlere baskınlar yapmış, fakir fukarayı gözetmiş ve çevreye ününü duyurmuştur. Uzun zaman Elmalı’nın Beyler Köyü Ağası Sarıbeyzade Mehmet Bey, Ali Bey’i misafir etmiş ve korumuştur.
Konya’dan kesin talimat alan zaptiyeler, Ali Bey’i yakalayamayınca ağabeyini tutuklayıp Antalya Hapishanesi’ne kapatmışlardır. Duruma iyice vakıf olan Hacı Mehmet bey’in kendisini affettireceğine dair teminat vermesine rağmen Ali Bey düze inmemiştir. Ağabeyinin tutuklanmasından dolayı başçavuşa iyice kinlenen Ali Bey, herkes tarafından korunur ve sevilir olmuştur. Bu arada Ali Bey’e iki de kızan katılmıştır. Bunlardan biri Nuri, diğeri de, ailevi nedenlerden dolay aralarında husumet olan ve dayısına karşı çıkan, başçavuşun yeğeni Arap’tır. Ali Bey’in yanında sevdiği kadın Fatmana’da vardır. O’nu yanından hiç ayırmaz.
Beyköy’ ün birkaç km. batısında “Balık boğazı” denen bir vadi vardır. Vadi’nin güneyinde boylu boyunca uzanan kayalık bir tepe (Ali Bey Taşı) tepenin başladığı yerde “Çatal değirmen” (iki boylalı) ve onun biraz ilerisinde, kayanın altında mağara bulunmaktadır. Değirmeni döndüren dere mağaranın önünden geçmektedir. Ali Bey ve yanındakiler, çok zaman, kimseden habersiz bu mağarada saklanırlar. Böyle bir durumda Nuri ile Arap nöbet tutarlardı. Bugün “Ali Bey Taşı” denen o kayalığın dibindeki “Çatal değirmen” ve mağara bugün de yerli yerinde durmaktadır.
Ali Beyin ağabeyi Antalya hapishanesinde iken Antalya valisi ile konuşmak istemiş, bir tatil günü valinin evine götürmüşler. Vali’den kendisini bırakmasını istemiş, yalvarmış,“Beni bırakmazsanız. Ali Bey başçavuşu öldürür, hem de, yakarak öldürür” demiş inandıramamıştır. Birkaç gün sonra başçavuşun yakılarak öldürüldüğü haberi gelmiştir.
Her gün atıyla Tefenni’deki görevine gidip gelen başçavuşu, “Kara kuzu” mevkine yakın bir yerde beklemeye başlamışlar. Akşamüstü, başçavuşun önce atını öldürmüşler sonra kendisini armut ağacına bağlamışlar. Başçavuşun yalvarmalarına aldırmayan Ali Bey mavzerini ateşlemiş, Arap, Ali Beyden aldığı emir üzerine ağlayarak çalı çırpı toplamış ve dayısının etrafına sıralamıştır. Başçavuşun bağırması, yalvarması ayyukaya çıkmış, Arap da çalıyı tutuşturmuş, Başçavuş yanarak ölmüş, bu olaydan sonra Ali Bey’in ağabeyini hapisten çıkarmışlardır.
Hacı Beyin eli ayağı bağlıdır. Bu olaydan sonra Padişah tarafından gelen son emirle Hacı Beyden, Ali Bey’in kellesi istenmektedir. Üzülerek Ali Beye haber gönderip, teslim olursa affedileceğini bildirir. Bol ağaçlıklı vadiler ve mağarasıyla, emniyetli ve gizlenmeye en uygun yer olan “Ballık Boğazı”ndan Hacı Bey dayısına, teslim olmayacağını, gelip kendisini teslim almasını cevaplar, Anlatılanlara göre, Hacı Bey’in gelmesini emniyet bakımından istemiş olup, Hacı Bey, silahlı adamlarıyla “Ballık Boğazı”na vardığında kuşluk vaktidir. Nuri mağaranın yakın bir yerinde, Arap da “Ali Bey taşı”nın üzerinde nöbettedir. Ali Bey, mağarada, sevdiği kadını Fatmana’nın dizinde uyumaktadır. Fatmana, mağaranın önünden geçen derenin bulandığını görür. Suyun bulanması hayra alamet değildir. Bundan “Çatal Değirmen” in yanından atlıların geldiği anlaşılmaktadır. Ali Bey toparlanır, mavzerini alır, mağaranın ağzına yakın çıkar. Fatmana, çıkmaması için yalvarır, önüne çıkıp engel olmak ister. Bu arada Hacı Bey ve adamları mağarayı sarmışlardır. Hacı Bey bağırarak dayısı olduğunu, mavzerinin mekanizmasını çıkarıp atmasını ve teslim olmasını ve kendisine bir kötülük yapılmayacağını söyler. Ali Bey, “mademki öyle diyorsun çıkıyorum dayı der” Ali Bey çıkarken, Fatmana kendisini o’nun önüne atıverir. O sırada Hacı Bey adamlarını işaret etmiş bulunur (göz eder) silahlar patlar, önce Fatmana sonra da Ali Bey vurularak öldürülür. Anlatılanların bir kısmına göre, Arap taşın başında iken telaşından büyük taşları aşağıya düşürmüş, bu taşlardan birisi de aşağıdaki Nuri’nin başına isabet etmiş ölümüne sebep olmuş. Kimine göre de Nuri, aynı gün vurularak öldürülmüş. Arap ise, hapiste yattıktan sonra uzun zaman yaşamış.
Ali Beyin kellesi kesilerek aynı gün, atın terkisinde Burdur’a götürülmüş. Söylenenlere göre ağıtını kız kardeşleri yakmışlar. Zamanın akışı içinde, dilden dile, kulaktan kulağa yayılarak, halkın duygularını yansıtan bir gurbet havası olmuş.
Padişaha bağlılığını böyle ağır bir yükle, acıyla ispat eden Hacı Beye bir elçi, kılıç ile beraber paşalık rütbesi getirir, Hacı Bey, yeğeninin kanı üzerine böyle bir şeyi kabul edemeyeceğini söyler. İkinci kez gelen elçi, padişahtan muhakkak bir dilekte bulunacağını iletir. Tefeni’ nin kaza olması dileğinde bulunur. Tefenni böylece kaza olur.
Ali Bey türküsü 12 dörtlükten meydana gelmektedir. İlk ve son dörtlükleri şöyledir:
Ali Beyim taştan çıktı parladı,
Sakalı yok, bıyığı terledi,
Yavuklusu karşı çıktı ağladı,
Gitti geçlik der, der ağlar genç Alim.
Ali de Beyim de koya komuş fesini
Yüksek kayalarda duydum sesini
Gelinlerin de nesini tuttun nesini,
Ali Beyim der, der ağlar anası.
Ali Bey Türküsü:
Burdur -Tefenni bölgesinde destan yazan ve yazdıran Ali Bey hakkında, İsmet Aşçı’nın görüşleri: Bölgemizde bir tarih, bir destan, bir roman yazdıran Ali Bey üzerindeki yorumları gelin hep beraberce dürüst ve doğru bir şekilde toparlayalım; Ali Bey bu bölgede bir destan yazdırmış hakiki bir Batı Akdeniz delikanlısıdır. Şimdiye kadar çok şey dendi ve yazıldı. Yazarlar ve program yapımcılarına verilen ifadelerde Ali Bey’in eşkiya olduğu, efe olduğu söylendi. Ali Bey’in eşkıya olmadığını iddia ediyorum. Ali Bey’in dosyasını açıyorum, baştan sona inceliyorum. Dosyasında bir tek ölüm buluyorum. Diğer yorumlar hep uydurma. Ali Bey’in tek suçu sevmektir. Ne geldiyse başına bir kıza aşık olmasından gelmiştir.
O zamanlarda görücü usulü ile evlenmeler vardı. Ali Bey’e dayısı Hacı Bey’in kızına söz kesilir. Söz kesildikten sonra Ali Bey bir ara dayısının kızını görme fırsatını yakalar ve gönül buya kızı beğenmez. Aynı köyde yani Beyköyde Zekiye adlı kızı görür ve ona aşık olur. Dayısının kızından vazgeçer. Zekiye ile anlaşarak dağa kaçarlar. Zaptiye, (şimdiki adıyla karakol) bunların peşine takılır. Dayısı Hacı Bey’de bu çevrenin sözü geçen eşraflarındandır. Orası senin, burası benim derken aylar geçer. Bu arada Başçavuş lakabını taşıyan birisi Ali Bey’in yakalanması için devamlı Ali Bey’i Tefenni’deki makamlara şikayet eder. Ali Bey defalarca Başçavuşa “yapma şikayet etme beni, benim kimseye zararım yok” dediyse de bir türlü söz dinletemez. Eh insan her zaman pekmez küpü gibi olmaz ya, bir de sirke küpü gibi oluverir, zaten ne olursa da o zaman olur.
Ali Bey başçavuşu atı ile diri, diri yakar, dosyasındaki tek ölüm hadisesi de budur. Ve neticeye doğru gelindiğinde dayısı Hacı Bey’in kızını almadığı için dayı ona ayrıca bir kin besliyor tek düşündüğü Ali Bey’i öldürtsede kini de kin ve intikamını bir alsa. Dayısının da yardımıyla Ali Bey’i Ballık mevkiinde kıstırırlar. Ali Bey’e teslim ol sesleri duyulur. Bu sesler, arasında Ali Bey dayısının “Çık Ali Bey ben varım seni vurdurtmam” sözüne güvenir ve teslim olmaya karar verir. Fakat Zekiye durumu sezer. “Alim teslim olmayalım” diye yalvardıysa da yalvarmaları boşa gider. Ali Bey Zekiye’yi dinlemez. Teslim olmak için çıktığı sırada vurulur. Onunla da kalmaz, başını boynundan kesip Burdur’a götürürler, Ve ardından maniler, türküler yakılır. Ali Bey olayının özü hakikisi budur.
Ali Beyim taş başında oturur,
Keklik yavruları suya götürür,
Çok seviler tez ayrılık getirir,
Gitti gençlik der, der ağlar genç Alim.
Beyköyü’nün üstünde bir bulut uçtu,
Ali Bey’in kellesi Burdur’a düştü,
Bunu görenlerin tebdili şaştı,
Gitti gençlik der, der ağlar genç Alim.
Çatal değirmenlerin suyu bulandı,
Zekiye’nin saçları al meşelere dolandı,
Ali Beyim öldüğüne kalbim inandı,
Gitti gençlik der, der ağlar genç Alim,
Ali Beyim kuşluk tuttu güneşi,
Terkiye astılar gövdesiz başı,
Alimin haline ağlar her kişi,
Gitti gençlik der, der ağlar genç Alim.
Ali Bey oldu kurbanlık koyun
Hacı Bey dayı senden gitti bu oyun
Ben gittim Zekiye’yi dipdiri mezara koyun
Gitti gençlik der, der ağlar genç Alim.
Tefenni’ li Ali Bey : Tefenni’nin kalbur üstü ailesinden birinin oğlu olan Ali Bey, asabi mizaçlı olup, kumara düşkünlüğü ile tanınırdı. Bu nedenle zaman, zaman ailesi ile arası açıldığı da oluyordu. Bazı akrabalarına kin güttüğü söyleniyordu. Bunlardan biri de Tevfik Bey idi. Bir gün Ali Beyin hayvanları Tevfik Beyin ekinini zarara sokmuş. Tevfik Bey de haklı olarak, geleneğe ve töreye göre zarar, ziyan kesilinceye kadar hayvanları kapatıyor. Ali Bey de kapatılan yerden hayvanlarını çıkarmak istiyor ve gece gelip kapıya dayanıyor. Tevfik Bey pijamalı olarak aşağıya iniyor ve engel olmak istiyor. Bir müddet ağız münakaşasından, sonra Ali Bey bıçağı savuruyor. Tevfik Bey bıçağı eliyle karşılayıp tutuyor. Fakat Ali Bey çekince, Tevfik Beyin eli sakatlanıyor. Ali Bey daha sonra 10 bıçak daha vuruyor. Olaya şahit olan, Çaylı’lı Hüseyin (daha sonra Çaylı’lı Hüseyin efe olacaktır ve kaynak kişilerden birisidir) teyzesi Haçca Ali Beyin kafasına odunlar vurarak etkisiz hale getiriyor. Tevfik Bey yaylı araba ile 10 saatte Burdur Hastanesine getirilir ve devrin ünlü doktoru Burdur’lu Zekâi Bey tarafından tedavi edilir. Ali Bey ise bu suçundan 3 sene hapis yatar. Daha sonraları kumara para yetiremeyen Ali Bey, üvey annesinin altınlarını ve parasına göz diker, bu nedenle yaptıkları kavgaların birinde babasına silah çektiği söylenmektedir. Böylece aileden kopan Ali Bey kirli işlerle uğraşmıştır.
Ali Bey, Cumhuriyetin ilk yıllarında, Denizli karakolunda jandarmadır. Yöreyi iyi bildiği için, Çavdır karakoluna evrak götürmek görevi kendisine verilir. Ali Bey, mavzeri omzunda, Denizli’den ayrıldıktan sonra Kızılhisar yakınlarında, o tarihlerde hükümet kuvvetlerince aranan devrin azılı eşkiyalarından Dinar’lı koca Mustafa’nın adamları tarafından önü kesilir. Ali Beyin, kendisini arayan jandarmalardan olduğuna ve görevle Çavdır’a gittiğine inanan Koca Mustafa, kendilerini gammazlamaması için Ali Beyden söz alır ve bırakır. Fakat bu olayı uzaktan gören bir köylü hemen durumu ilgililere bildirir. O günlerde oralardan geçen jandarmanın Ali Bey olduğu tespit edilir. Bir müddet sonra Denizli’ye dönen Ali Bey, karakolda sıkıştırılır ve nezarete atılarak dövülür. Yediği ağır dayağa rağmen, Koca Mustafa’nın yerini söylemez. Bu sorgulama, sık, sık ve dayak atılarak tekrarlanır. Ali Bey bir fırsatını bulur ve mavzerini alarak, kaçar. Kaçış o kaçıştır. Baskınlar soygunlar ve kadın kaçırmalarla çevreye kısa zamanda ününü duyuran Ali Bey, tek başına etrafa korkulu anlar yaşatmaktadır. Burdur Jandarma Kumandanlığına bağlı olarak Tefenni’de görev yapan yüzbaşı Ferudun Bey devamlı olarak çevresindeki eşkiyaların takipçidir. Ali Bey de bunlardan birisidir.
Tefenni’nin 5 km. doğusunda Hüyük çiftiğinde (şimdiki köy) yaşayan köylülerden Mustafa Ağaların Rıza (Höyüklü Rıza). Tokat dolaylarında askerliğini yapmaktadır. Çevrede güzelliğiyle namlı bir de karısı vardır. Bir gün kadına tecavüz edilir. Olay yayılır, dillenir. Yakınları durumu Rıza’ya bildirirler. Rıza, o kişiyi öldürmek için mavzeriyle askerden kaçarak gizlice Tefenni’ye gelir ve daha önceden çok yakinen tanıdığı Ali Beyi bulur ve maksadını açıklar. Ali Bey Rıza’yı yanına alarak daha da kuvvetlenir. Höyük’lü Rıza, Ali Beyin sağ kolu olmuştur. Bütün vukuatında ona ortaktır. Yüzbaşı Ferudun Bey onları yakalamak için çeşitli planlar yaparak fırsat kollamakta, Ali Bey de bunu hissettiği için tedbirli davranmaktadır. Hatta işi daha da azıtarak Ferudun Bey’ e haber gönderip kendisiyle uğraşmamasını, aksi halde öldüreceğini söyleyerek tehdit eder. Bu arada Rıza, amca çocukları Rıza ve Mustafa’nın ağır tahrikleri ile, daha önceden arazi çekişmesi yüzünden araları açık olan, Yörük İbramların Mehmet ile Hüseyini, sonra da Topal Hasanın Osmanı vuruyor. Mehmet ve Hüseyin ölüyor. Osmanı öldü diye bırakıyor, fakat Osman daha sonra iyi oluyor.
Ali Bey daha önceki bir kumar baskınında komiser Mehmet’e karşı koyarak silahı sıkıyor, kurşun sekerek komiser Mehmet’in gözünü kör ediyor. Ali Bey bu suçtan gıyaben 8 sene hapis cezası yiyor, fakat kaçak olduğu için ceza uygulanamıyor. Bu arada, devamlı yanında taşıdığı ”Osmanlı anahtarlı mavzer”i Ali Bey’e Çaylı’lı Hüseyin hediye ediyor. Ali Bey artık işi tamamıyla eşkiyalığa dökmüştür. İşte bu eşkıya geleneğine uyarak, yanına namlı güzellerden birini almak ister. Çevrede en güzel kadının nerede olduğunu bilen kişinin, Bunak’lı (Başpınar) Nuri olduğunu Rıza’dan öğrenir. Bir gece Nuri’ye baskın yaparak onunla beraber Karaköy’e gelirler. Nuri kadının evini gösterir. Kapıyı tekmeleyerek içeri dalarlar. Ne olduğunu anlamayan karı koca yataklarında iken, Ali Bey kadına artık kendisinin olacağını söyler ve atının terkisine atarak uzaklaşırlar. Karaköy’lü Zeynep, Ali Beyin kadınıdır artık.
Ali Bey, bazı geceler Rıza ile Çavdır’a iner ve hancı Sarı Amad’ın (Sarı Ahmet) hanında kalır. Hancı Sarı Amad, ıslahı nefsetmiş bir sabıkalı olduğu için Ali Bey kendisine güvenir. Halbuki hanın ilerisinde ve karşı tarafta jandarma karakolu bulunmaktadır. Sezdirmeden orada kalabilmek, ancak hancıyla olan karşılıklı güvenceden ileri gelmekteydi. Aslında Sarı Amad, Ali Beyden çok korktuğu için sır vermiyordu.
Bütün çevre illere kadar ünü yayılan Ali Beyin türküsü yakılmıştı bile. Türkü dilden dile, kulaktan kulağa yayıldıkça, halk arasında Ali Beyin saygı ve sevgisi daha da artmıştı.
Ferudun Bey, Ali Beyin tehditlerine aldırmadan, müfrezesiyle takibini yapıyordu. Yine böyle bir takipte Ali Bey ile Rıza’yı Teke ovasında sıkıştırıyorlar. Fakat bu takipten de kendilerini sıyıran Ali Bey ile Rıza “Samas beline” geliyorlar. O sırada Yeşilova’lı Mustafa çavuş (pehlivan), Karamanlı’dan Antalya’ya giden yolculardan “Samas belinde” efelerin olduğunu öğreniyor ve takip ederek Aren köyüne geliyor ve gece orada kalıyor. Bu arada Ali Bey ile Rıza, Kemer’e geliyorlar ve bir arkadaşlarının evinde yatıyorlar.
Mustafa çavuş, Kılavuzlar köyünde Ferudun Bey ile jandarmaların olduğunu öğreniyor ve Kemer ovasında, Kemer’li Kara Mehmet Ceylan (kaynak kişilerden biri) ile karşılaşıyor ve ona Ferudun Beye haber vermeye gittiğini söylüyor. Ferudun Bey akşam yemeğine Kemer’e gelip Molla İsmail Ağanın evinde misafir ediliyor ve Ali Beyi aratıyor. Ali Bey ise karşıki evde yatıyor. Sonra oradan Çakmakcı’ nın Amad’ın (Ahmet) evine gidiyorlar ve gece kaçıyorlar, doğrudan Hatıb’ın evine gidiyorlar. Hatıb bunları evine almıyor, onlar da oradan ayrılarak “Nergizli” mevkiindeki çoban ağıllarına varıyorlar. Ağıl damında kalan bir çobanla beraber orada kalıyorlar. Çoban ateş yakmak için çırpı toplamaya çıktığında takipçi jandarmalarla karşılaşıyor, 2 jandarma ile Hüyük’lü Osman (Hüyüklü Rıza’nın daha önce vurup öldü diye bıraktığı Osman) Ali Beyin ve Rıza’nın orada olduğunu öğreniyorlar. Bu arada Ali Bey dışarıdaki durumu fark ediyor. Hüyük’lü Osman ağıldaki koyunun içine giriyor. Bir kaynağa göre Osmanı Ali Bey, diğer bir kaynağa göre Rıza vuruyor. Aslında Osman Ali Beyin arkadaşı ve dostudur. Ölüyorken Ali Beye gitmesini söylüyor. Takibe sonradan katılanlardan Yaka köyünün bekçisi yaralanıyor. Çayırlı’lı Sarıyı Rıza, Jandarmanın birisini de Ali Bey öldürüyor, diğer jandarma da silahını bırakıp kaçıyor ve Ferudun Beye haber götürüyor. Ali Bey ile Rıza Eşenli çiftliğindeki ağanın atlarına binip Kılavuzlar’a gidiyorlar, at değiştirip Hüyük’e geçiyorlar ve Hüyük’lü Osman’ın yakınlarına “ölünüzü getirin” diyorlar. Oradan da Çaylı’ya gidip babasına, Sarının öldüğünü bildiriyorlar.
Ali Bey ile Rıza bir ara Nazilli’de tiyatro seyrederken, Rızanın sanatçı kadına sataşmasından dolayı çıkan olaydan da kaçarak kurtuluyorlar.
Ali Bey, istediği kızı vermedi diye kızın anasına vuruyor. Daha sonra Dengere’li Mehmet efendinin baldızı Hörüyü, Bunak’ta (Başpınar) Molla Bekir’in Osman’ın elinden alıp odalık gibi yanında gezdiriyor. Bir defasında Karaköy’ü basıyorlar, Ali Bey ile Rıza birer erkek, Hörü ise bir kadın öldürüyorlar.
Sarı Amadın hanı eşkıya yatağıdır. Ferudun Bey bunu bildiğinden Sarı Amadla gizlice anlaşır ve Ali Beyin geldiğini haber vermesini ister. Bir gün, Ali Bey ile Rıza Çavdır’ a gelip hana inerler. Hanın avlusunda ve handan ayrı olarak inşa edilmiş olan “sirke damı”nda içki içmeye otururlar. Sarı Amad kapıyı dışardan kilitleyerek sözde onları emniyete alır. Bir müddet sonra Ali Bey ile Rıza iyice sarhoş olurlar. Bu arada handa yangın çıkar ve han alev, alev yanmaya başlar. Çavdır karakolunda görevli bulunan Fethiye, Denizli ve Burdur’dan gelen jandarmalar yangını söndürmeye çalışırlar. Müfrezenin başında Ferudun Bey vardır. Karakol kumandanı ise Karabayır’lı koca Deli Ali idi. Sarı Amad, sivil Hamit çavuşun kız kardeşi Ayşeye “sirke damında” eşkiyalar var der. Ayşe “eşkiyalar var” lafını eşyalar var anlar ve onları kurtarmak için haber verir. Jandarmanın birkaçı gelip kapıyı kırarlar. Ali Bey ile Rızayı görünce, silahları da olmadığı için kaçarlar. Rıza önde Ali Bey arkada olmak üzere çıkarlar, fakat ayakta duracak halleri yoktur. Sallanarak avlunun koca kapısına varırlar. Fethiye’li bir jandarma kapıyı tutmuş açmıyor, Ali Bey arkası üstü yere düşüyor. Rıza uzun boylu, onun çağşır kollarından tutup ayağa kalkıyor. 10-15 dakika kapıyı tutan jandarma daha sonra kapıyı bırakıp kaçıyor, fakat bu arada kapı açılıyor ve Rıza kaçan jandarmayı vuruyor. Ali Bey ile Rıza meydana çıkıyorlar. Nahiye müdürü Sadık Bey arkalarından tabanca atıyor fakat onlar hiç tınmadan yürüyerek gidiyorlar. Nuri Hocaların evinin yanındaki çift yoldan Ali Bey dere tarafına, Rıza da ova yolunu (bahçelere) doğru gidiyorlar. Ali Bey dereye inince koca pınardan başını ve yüzünü yıkıyor, önündeki çaylıkta bir çobandan kepenek alıp dere boyunca gidiyor ve kendini kurtarıyor. Rıza, sağdaki yoldan yani Alimin Mustafa’nın evinin yanından baş aşağı inerken bir jandarma ile karşı, karşıya geliyor, silah sıkıyor, jandarmalar Rızayı, mısır tarlasına girmeden vuruyorlar, ayağından sürükleyerek getiriyorlar.
Ali Bey daha sonra İzmir ve Manisa dolaylarında bir yıl kadar çeşitli işlerde çalışarak kendini gizleyebiliyor. Fakat bir ara Manisa’da Ali Beyi Burdur’lu aşçı Mehmet görüp tanıyor. Jandarmaya haber veriyor, müsademede Ali Bey bir jandarma vuruyor. Daha sonra Manisa’lı arkadaşı Behlül ile yakalanıyorlar. Burdur’dan gelen Çavdır’ lı Osman ağa ile Kılavuzlar’lı efe İsmail, Ali Beyin kimliğini tasdik ediyorlar. Ali Beyi merdivene bağlayarak, trenle Burdur’a getiriyorlar. Ali Bey 7 sene hapis yattıktan sonra 1939 yılında, Burdur pazarının kurulduğu Salı günü idam ediliyor.
Şu Çavdır’ın Hanları, türküsü 8 bölümden meydana gelmekte, mısra sayısı 4-6 olarak değişmekte olup başlangıç ve bitiş bölümleri şöyledir:
Şu Çavdır’ın hanları,
Aman parıldıyor camları,
Haydi parıldıyor camları,
Körolası Ferudun Bey,
Aman nasıl kıydın canları,
Haydi nasıl kıydın canları.
N’olacak Ali Beyim n’olacak
Bir seninle mapuslar mı dolacak,
Alıverin filintamı oymadan
Öldürdüler gençliğime doymadan.
Alıntı
Tweet
Benzeyen Konular
Konu:
Yazar
Cevaplar:
Gösterim:
Son Mesaj
BURDUR HAVALARI
isakayacan
0
2,463
18/06/2013, 00:01
Son Mesaj
:
isakayacan
BURDUR'UN SÖZ ve SAZ USTALARI
isakayacan
2
2,267
29/04/2013, 02:08
Son Mesaj
:
RefikaDogan
TARİH İÇİNDEKİ BURDUR
isakayacan
0
1,570
28/04/2013, 14:04
Son Mesaj
:
isakayacan
BURDUR ADI ve TARİHİ
isakayacan
0
1,360
28/04/2013, 13:52
Son Mesaj
:
isakayacan
‘Çağdaş Burdur’ Gazetesi
Site Yönetimi
0
2,431
14/09/2012, 23:58
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Çağdaş Burdur Gazetesi,
Site Yönetimi
0
3,584
29/12/2011, 01:56
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
İlk sayısı 02 Eylül 1949 tarihinde yayınlanan YENİ BURDUR GAZETESİ
Site Yönetimi
0
1,484
04/12/2011, 04:30
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Burdur, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesinden:Safahat
Mustafa Ceylan
1
2,674
22/11/2011, 23:08
Son Mesaj
:
osman7159
Burdur (Burdur’un Sesi) Gazetesi arşivinde yer alan sararmış sayfalardaki haberlerden
Site Yönetimi
0
2,281
15/09/2011, 13:51
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Burdur “Yenigün” Gazetesine 58.yayın yılı sevinç ve gururla geldi
Site Yönetimi
0
1,524
15/09/2011, 13:49
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Lütfen seçim yapın:
--------------------
Özel Mesajlar
Kullanıcı paneli
Kimler Çevrim içi
Arama
Ana Sayfa
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
-- GÜLCE ŞİİR TÜRLERİNE GÖRE ŞİİRLER
---- BULUŞMA
---- ÇAPRAZLAMA
---- TRİYOLEMSİ
---- ÜÇGÜL
---- ÜÇGEN
---- DÖNENCE
---- TOKMAK
---- AKROSTİK
---- SONE'M
---- GÜLCE
---- TEKİL
---- YİĞİTCE
---- YUNUSCA
---- BAHÇE
---- SERBEST ZİNCİR
---- ÖZGE
---- GÜLİSTAN
---- YEDİVEREN
---- TUĞRA
-- GÜLCE YAZAN ŞAİRLERİMİZİN GÜLCE ve DİĞER ŞİİRLER
---- (H)
------ Harun YİĞİT
------ Harun YİĞİT
------ Hasan ULUSOY
------ Hasan ULUSOY
------ Hatice ALTAŞ(Asi Çiçek)
------ Hatice ALTAŞ
------ Hacer KOZAN
------ Hatice KATRAN
------ Hatice KATRAN
------ Hikmet ÇİFTÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
---- (I-İ)
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim İMER
------ İbrahim İMER
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İhsan ERTEM
------ İhsan ERTEM
------ İsmail KARA(Karozan)
------ İsmail KARA(Karozan)
---- (K)
------ Köksal KIRLIOĞLU
---- (M)
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Meltem ARAS
------ Meral ADAK
------ Meral ADAK
------ Melahat TEMUR
------ Mevlüde DEMİR
------ Mevlüde DEMİR
------ Miktad BAL
------ Miktad BAL
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ MUSTAFA CEYLAN(Editör)
-------- Mustafa CEYLAN
---------- Mustafa CEYLAN(On Punto Yazıları)(Makaleler)
---------- GÜNE BAKIŞ
---------- TAŞ YAĞMURU(Ceylan'ın kaleminden)
---------- Hakkında Yazılanlar
---------- DİĞER ŞİİRLERİ
---------- Hayatı
---------- Sanatı
---------- Hocaları
---------- Çocukluğu
---------- Gençliği
---------- Özlü Sözleri
---------- Önsöz Yazdığı Kitaplar
---------- Siyasete İlgisi
---------- Bestelenen Şiirleri
---------- Fotoğrafları
---------- Mühendisliği
---------- Düzenlediği Etkinlikler
---------- Konferansları
---------- Yer Aldığı Antolojiler
---------- Kitapları
---------- EZAN SUSMAZ Kitabı içindekiler
---------- "YANDI BU GÖNLÜM"-Hacı Bayram Veli Kitabı içindekiler
---------- TAHİR KUTSİ MAKAL Kitabı İçindekiler
---------- SEĞMEN RUHU Kitabı İçindekiler
---------- TOROSLARIN TÜRKÜSÜ Romanı
---------- Armağan-2(AHMET TUFAN ŞENTÜRK İÇİN NE DEDİLER?)Kitabı içindekiler
---------- Armağan-1(ANILAR KORİDORU İÇİNDE SARIVELİLER)Kitabı
---------- YARALI CEYLAN Şiir Kitabı İçindekiler
---------- PAŞA GÖNLÜM Şiir Kitabı İçindekiler
---------- Kırat Geliyor Kitabı İçindekiler
---------- Her Yönüyle YENİMAHALLE Kitabı
---------- Tarihi ve Folkloruyla Elmadağ Kitabı İçindekiler
---------- Köylerimiz Kitabı İçindekiler
---------- Köyümüz Yeşildere Kitabı İçindekiler
---------- Bayramlar Haftalar Günler Kitabı
---------- Ahmet Tufan Şentürk Kitabı
---------- Halil Soyuer Kitabı
---------- Detanlaşan Köylü İsa Kayacan Kitabı
---------- Abdullah Satoğlu Kitabı
---------- Güzide Taranoğlu Kitabı
---------- Gülendenin Beşiği Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ (2006)Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ(2007)Kitabı
---------- CEYLAN-Tahliller-MAKALELER-Görüşler
---------- Güllük Dergileri
---------- Kapodokya Güneşleri Kitabı
---------- Bir Yanardağ Fışkırması Kitabı
---- (P-R)
------ Rahime KAYA
------ Rahime KAYA
------ Refika DOĞAN
------ Refika DOĞAN
------ Ramazan EFE
------ Ramazan EFE
------ Rengin ALACAATLI
---- (S-Ş)
------ Sabiha SERİN
------ Sabiha SERİN
------ Serap HOCA(Serap ÖZALTUN)
------ Serap HOCA(Serap DEMİRTÜRK)
------ Süleyman KARACABEY
------ Süleyman KARACABEY
------ Serdar AKKOÇ
------ Serdar AKKOÇ
------ Sevgili ÖZBEK
------ Sevgili ÖZBEK
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şükran GÜNAY
------ Şükran GÜNAY
---- (T-U-Ü-V)
------ Turan UFUKTAN
------ Ümran TOKMAK
------ Ümran TOKMAK
---- (Y-Z)
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf Ziya KARAHASANOĞLU
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Yıldız TOKSÖZ
------ Yıldız TOKSÖZ
GÜLCE'YE DAİR
-- GÖRÜŞLER
---- Gülce Nedir?
---- Gülce ve Ozanlık
---- Gülce Manifestosu
---- 5 Hececiler ve Gülce
---- Garip Akımı ve Gülce
---- Fecr-i Ati ve Gülce
---- Hisarcılar ve Gülce
---- Neyzen Tevfik, Aşk
---- Mazmunlar
---- Gülce Ne Değildir?
---- Hece Vezni ve Gülce
---- Serbest Şiir ve Gülce
---- Aruz Vezni ve Gülce
---- Gülce ve Zolal
---- Gülce Tarihinden
---- GÜLCE-(Atölye)-Video Dersler
------ Gülce Etkinlikleri
------ Kurucular Beyanı
------ Gülce 2009
------ Doğru Yaz/Konuş
------ Gülce-2010 Projeleri
------ Gülce-2011 Projeleri
------ Üstad Necip Fazıl'dan
------ Gülce-Aruza Dair
------ Öneriler-Çalışmalar
------ GÜLLÜK DERGİSİ
------ Gülce'ye Öneriler
------ Röportajlar
------ Negatif Bakışlara
------ Aleyhimizdekiler
------ M.E.B' na
---- Gülce'de Mesajlar-Projeler
------ Gülce-Güldeste(1)
------ Destanlarımız
------ Dede Korkut
------ Öncü Kadınlarımız
------ Peygamberlerimiz
------ Nutuk(Gülce)
------ Nutuk(Z.Korkmaz)
------ Kutlu Hanımlar
------ Ozanlarımız
------ NasrettinHoca
------ Yedi Askı
GÜLCE TÜRK ŞİİR AKADEMİSİ
-- Şiir Akademisi
---- Şiir Akademisi
------ HALK EDEBİYATI
-------- DİVAN EDEBİYATI
-------- BATI EDEBİYATI
-------- YENİ TÜRK EDEBİYATI
---- Hece Vezni' ne Dair
---- Şiir Tahlilleri
---- Aruz Vezni' ne Dair
---- Hiciv Tarihinden
---- Ustalardan Şiirler
---- Ustalardan Makale
---- Aramızdan Ayrılanlar
------ Ustalardan Şiirler
-------- A. Tufan ŞENTÜRK
-------- DİLAVER CEBECİ ANISINA
---- Şiir Üstüne (Serbest)
---- Atışma Sayfamız
---- Denemeler-Makaleler
---- Şiirde Dönüşüm
---- Şiir ve Anlatım
-- Türk Edebiyatı Şiir Türleri
---- Şiir Türleri
---- İslâmiyet Öncesi
---- Servet-i Fünun
---- Garip Şiirler
---- Akımlar
---- Edebî Sanatlar
---- Söz Sanatları
---- Şair Padişahlar
---- Şiir Tarihimizden
---- Yıllara Göre Edebiyat
---- Mehmet Nacar
DÜNYA EDEBİYATI
-- Dünyadan Şiir Türleri
---- Burns Stanza
---- Choka
---- Go Vat
---- Catena Rondo
---- Onegin Stanza
---- Canzonetta
---- Bauk Than
---- Rhupunt-Galce
---- Septilla
---- Viator
---- Luc Bat
---- Tritena
---- Pantoum
---- Shakespeare Sonnet
---- Diamonte
---- Villanelle
---- Hutain
---- Hex Sonnata
---- Hexaduad
---- Haynaku
---- Harrisham Rhyme
---- Guzzande
---- Gratitude
---- Glosa
---- Garland Cinquain
---- Fornlorn Suicide
---- DÜNYA EDEBİYATI
---- Dünyadan Destanlar
---- Dünyadan Şiirler
KAYNAKÇA
-- Konularına Göre Şiirleriniz
---- Aşk Şiirleriniz
---- Atatürk Şiirleriniz
------ 23 Nisan Şiirleri
------ Atatürk'e Dair
---- Kahramanlık Şiirleriniz
---- Doğa Şiirleriniz
------ 2009 Yılı Sayılarımıza
---- Taşlama Şiirleriniz
---- Gurbet Şiirleriniz
---- Tasavvuf Şiirleriniz
---- Barış Şiirleriniz
---- Şehir Şiirleriniz
---- Anne Şiirleriniz
------ Babanıza Şiirler
---- Doğum Günü Şiirleriniz
---- Deprem Konulu Şiirler
---- Diğer Şiirleriniz
---- Köşe Yazarlarımız/Makaleler
------ Mustafa CEYLAN
------ Refika DOĞAN
------ Osman ÖCAL
------ Ahmet ÖZDEMİR
------ A. S. ATASAYAR
------ Prof.Dr.İsa KAYACAN
-------- Prof. Dr. İSA KAYACAN
------ Rahime KAYA
------ Harun YİĞİT
------ İlqar MÜEZZİNZADE
------ Sündüz BİGA
------ Nazmi Öner(Şiirler)
------ Nazmi ÖNER(Nesirler)
------ Coşkun KARABULUT
------ Prof.Dr.İsmail YAKIT
------ Prof.Dr.Asım YAPICI
------ Sabit İNCE
------ Muhsin DURUCAN
------ Abdulkadir GÜLER
------ Ünal Şöhret DİRLİK
------ Metanet YAZICI
------ A.Aşkım KARAGÖZ
------ Gazanfer ERYÜKSEL
------ Mehmet GÖZÜKARA
------ Necdet BULUZ
------ Yusuf Özcan
------ Afife Demirtaş
---- Mustafa Ceylan
---- Bizden
-- Video Yağmuru
---- Ozanlar-Şairler
---- Bizden Videolar
---- Rasim Köroğlu
-- Genel
---- SERBEST KÜRSÜ
---- Duyurular
---- Röportajlar
---- Günün Şiiri
---- Günün Nesiri
Edebiyat Biz Platformumuzda
-- Gülce Tv
-- Türk Argo Sözlüğü
-- Edebî Konular Forumu
Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir
Mustafa Ceylan |
Dost Sitelerimiz:
Türkçe Çeviri:
MyBB
Türkiye
Üretici:
MyBB
, © 2002-2024
MyBB Group
-Theme © 2014 iAndrew
Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder