SiteAna Sayfa
Güllük Dergisi
Şairlerimiz
Arama
Üyeler
Video
Yardım
Giriş Yap
Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Şifremi Hatırlat
Beni Hatırla
Your browser does not support the audio element.
Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi
Web'de Ara
Sitede Ara
0 Oy - 0 Yüzde
1
2
3
4
5
Konu Modu
Malazgirt ‘ten İstanbul ‘a gizlenen Ön-Türk Tarihi
Site Yönetimi
Admin
Üyelik tarihi:
Jan 2008
Mesaj Sayısı:
12,518
Konu Sayısı:
11,588
#1
23/08/2012, 02:55
Malazgirt ‘ten İstanbul ‘a gizlenen Ön-Türk Tarihi
*************************************
“Ön Türkler ya da Prototürkler, sonraki tarih devirlerinde Türkler tarafından benimsenen bazı sosyal özelliklere sahip olan, Türk dil ailesine mensup diller konuştukları tahmin edilen, ama kendilerine “Türk” dedikleri kanıtlanamayan tarihi halklara verilen isimdir. Bazı bilim adamları Ön Türkleri etnik veya siyasi anlamda Türklerin ataları olarak k…abul ederler.”[1] Wikipedia Özgür Ansiklopedide Ön-Türkler (Prototürkler) böyle tanımlanmış.
Nedir bu gizlenen Ön-Türk tarihi? Gerçekten gizlenen bir tarih var mıdır? Yoksa, birileri işgüzarlık olsun diye mi böyle bir kavram üzerinde duruyorlar? Gizlenen nedir? Eğer Ön-Türk tarihi gizleniyorsa, bugün bizim bildiğimiz tarih bilgileri eksik veya yanlış mıdır? Ve yine, eğer Türk tarihi gizleniyorsa, kim tarafından gizleniyor? Niçin gizleniyor? Bu gizlemenin tarihi süreç içindeki seyri nasıldır?
Yukarıda sorulan sorulara verilecek cevaplar, “Gizlenen Ön-Türk Tarihi” kavramını netleştirmek açısından yararlı olacaktır. Ancak, biz burada doğrudan yukarıdaki sorulara karşılık vererek konuyu kapatmayı düşünmüyoruz. Öncelikle, yukarıda sıraladığımız sorularla bağlantılı güncel gelişmeleri sıralamak istiyoruz.
MALAZGİRT SAVAŞI ÇOK İYİ ANLAŞILMALIDIR
Türk Milletinin yeni nesillerine okul kitaplarında anlatılan tarih nerede ve nasıl başlıyor? Tarih kitaplarımızın ağırlıklı olarak Türk tarihini işlemeye başladıkları tarih 1071 Malazgirt savaşıdır. Ve bu savaşın kazanılmış olmasını izah ederken pek çok tarihçi(!) “Bu savaşla Anadolu kapılarının Türklere açıldığını ve bu savaştan sonra Anadolu’nun Türk yurdu olmaya başladığını” söylüyorlar. Bu söylem ne anlama geliyor? Tarihçilerimiz(!), “1071 yılından önce Anadolu’da Türk yoktu, bu savaşın kazanılmasıyla Türkler Anadolu’ya gelmeye başladılar” demeye getiriyorlar. Ve bu yanlış bilgiyi Türk milletinin yeni yetişen nesillerine de doğruymuş gibi anlatıyorlar. (Siz kendi tarihinizi böyle anlatırsanız, elin adamı da kalkar, “siz bu topraklara sonradan geldiniz, işgalcisiniz, geldiğiniz yere gidin” der. “Anadolu’da Türkler azınlık” der. “Türk diye bir millet yok” der. “Türk milleti uyduruk bir kavram” der. Siz de susar dinlersiniz. Ver anlamaya çalışırsınız. Bunlar niçin böyle söylüyorlar diye. İşte bugünlerde sözde müttefikimiz ABD’de ve ısrarla girmeye çalıştığımız AB’de bize bunları söylemeye çalışıyor. En kötü durumda iken bile bize kabul ettiremedikleri Sevr paçavrasını, bugün ambalajını değiştirip bize kabul ettirmeye çalışıyorlar. İşte, tarih bu nedenle çok önemlidir. Tarihinizi doğru olarak öğrenmezseniz, size dünyayı dar ederler. Ve gün gelir, siz haklılığınızı kendi milletinize bile anlatamazsınız.)
Bu savaşı anlatırken, 50 bin kişilik Türk ordusunun, 200 bin kişilik Bizans ordusu karşısında yenilme noktasına kadar geldiğini, ancak tam bu sırada, Bizans ordusu içinde yer alan bir kısım Türklerin (Bu Türklerin kimler olduğu ve Bizans ordusu içinde ne aradığına hiç değinmezler) savaştıkları insanların da kendileri gibi Türk olduğunu anlayınca, Bizans saflarını terk edip Türk ordusunun saflarına geçtiklerini ve böylece savaşın kaderinin değiştiğini de anlatmayı ihmal etmiyorlar.
BİZANS ORDUSUNDAKİ TÜRKLER
Bu durumda sormadan edemiyoruz! Gerçekten Bizans ordusunun içinde Türkler var mıydı? Bunun cevabını ise gerçekleri gizlemeyen tarih kitaplarında buluyoruz. O dönemlerde Bizans ordusunun içinde paralı asker olarak görev yapan çok sayıda Kuman ve Peçenek Türk’ü bulunuyordu. 200 bin kişilik Bizans ordusunun yaklaşık olarak dörtte birini Kuman ve Peçenek Türkleri oluşturuyordu. Bu Türklerin sayısı konusunda fikir vermesi açısından, Bizanslı tarihçilerin anlattığı bir olayı burada anlatmakta yarar var.
Bizans imparatoru doğu sınırlarını zorlayan Selçuklu tehdidine karşı tedbir olarak, Trakya bölgesindeki topraklarda yaşayan Peçenek Türklerinden kurulu, tamamı atlı olan 15 bin kişilik (Bu rakamın ve anlattığımız olayın kaynağı Bizanslı tarihçilerdir) bir orduyu gemilerle ve sallarla taşıyarak Üsküdar kıyılarına çıkarır. Amacı, burada topladığı paralı askerleri Anadolu üzerine göndermek ve doğudan gelen Türk tehdidini kırmaktır. Burada Peçenek ordusunun başbuğu Katalan kime karşı savaşılacağını öğrenir. Ve Selçuklu ordusuna karşı savaşmayı kabul etmez. Ordusunu toplayarak kendi bölgesine, Tuna nehri kıyılarındaki yurtlarına dönmek ister. Bunun üzerine Bizans imparatoru Peçenek ordusunun geri dönmesini önlemek amacıyla, boğazdaki bütün gemileri ve salları kaldırır. (Anadolu yakasından kaldırır ki Peçenekler bu gemi salları kullanarak karşıya geçemesinler) Bu durumu gören Peçenek komutanı Katalan, askerlerine hiç tereddütsüz olarak atlarını boğaza sürmelerini ve karşıya, Avrupa yakasına çıkmalarını emreder. Daha öncede Don, Volga, Ural, Tuna gibi güçlü akıntıları geçmiş olan Peçenek ordusu hiç tereddütsüz atlarını boğazın sularına sürerler. Bizanslıların korkudan büyüyen gözleri önünde büyük bir haykırışlar, naralar, at kişnemeleri ile yeri gökü inleten Peçenek ordusu karşı kıyıya çıkar. Bu dehşet durumu gören Bizanslılar kiliselere doluşurlar ve Tanrıya kendilerini koruması için yalvarırlar. Burada tarihi kayıtlara bakalım olay nasıl anlatılıyor:
“…birçok Peçeneğin Bizans ordusunda hizmet aldığı ve bilhassa 1048’den sonra sayıları artan bu ücretli askerlerin Selçuklulara karşı Anadolu’ya gönderildiği bilinmektedir. Ancak, bunlardan imparator Konstantinos Monomakhos’un emri ile Üsküdar yakasına geçirilen 15.000 Peçenek atlısı, Bizans kaynaklarına ( Kedrenos, Zonaras ) göre , böyle bir vazifeyi kabul etmeyerek –Boğaziçi’ndeki gemiler kasten kaldırıldığı için- başbuğ Katalan’ın idaresinde atları üstünde –Bogazı yüzerek Rumeli sahiline çıkmışlar ve Tuna’ya dönmüşler. (1050)[2], daha sonra da 1071 Malazgirt muharebesinde Bizans ordusundaki bir kısım Peçenek kuvvetleri soydaşları tarafına geçmişlerdir.”[3]
Avrupa kıyılarına çıkan Peçenek Türkleri süratle Tuna kıyılarındaki yurtlarına dönerler. Bunu hazmedemeyen Bizans imparatoru yaklaşık 40 bin kişilik bir başka Türk ordusunu Peçenekler üzerine göndererek Peçenek gücünü kırdırır. Bu olay 1051 yılında yaşanmıştır. Demek ki 1048-1051 yıllarında Kuman ve Peçeneklerden oluşan yaklaşık 55 bin kişilik bir ordu Bizans devletinin emrinde paralı asker olarak görev yapmaktadır. Hiç şüphesiz ki, o bölgede bulunan Türk silahlı gücü sadece bu 55 bin kişiden oluşmamaktadır. Kendi yurtlarını korumak üzere kalanlar ile, Bizans ordusunda paralı asker olarak görev almayan on binlerce Türk askeri gücü daha mevcuttur. Kısacası, Trakya bölgesi ve Tuna havzası birer Türk yurdudur. Ancak, bu kalabalık Türk topluluklarının bir özelliğinden de bahsetmek gerekir. Bu Türklerin büyük bir kısmı, o tarihlerde bile, Türklerin Orta Asya’da binlerce yıl inandığı bir Tek Tanrılı dini inanca sahiptirler. Bu arada daha evvel Hıristiyanlığı benimsemiş olan Macarlar ve Bulgarlar gibi çok daha kalabalık Türk toplulukları da aynı coğrafya civarında yaşamaktadır. Tarihi kayıtlar bu konuda bize şu bilgileri veriyor:
“…Fakat Bizans’lı tarihçi Kedrenos(11.asır)’a göre “Dnyeper nehrinden Pannonia (Batı Macaristan)’ya kadar Tuna’nın kuzey sahasını işgal etmiş olan” Peçeneklerin bir ara 11 boyunu kendi idaresinde toplamağı başardığı anlaşılan başbuğ Turak ile hakimiyet davasına kalkan diğer başbuğ Kegen arasındaki mücadele(1048) ve ikincinin Bizans’a sığınmasının yol açtığı Trakya akını felaketle neticelendi.Kegen Hıristiyanlığı kabul etmiş, Turak da savaşta esir düşerek Hıristiyan olmuştu.”[4]
Yukarıdaki bilgilerden de anlaşılacağı üzere, 1048 yılında bile Doğu Avrupa da yaşayan Türk unsurlar kendi milli kültürlerini sürdürmekteydiler. Bu tarihi gerçeklerin göz ardı edilmesinin nedenlerinden biri de, bu Türk unsurların o tarihte henüz Müslüman olmamış olmalarıdır. Bundan dolayı da, Türk Tarihini sadece Müslüman Türklerin tarihi olarak algılayan bazı tarihçiler(!), gerçeklerin bu cephesini hep karanlıkta bırakmayı yeğlemişlerdir.
İSTANBUL HAKKINDA BİLMEDİKLERİMİZ
Bize öğretilmeye çalışılan tarihin dışında, Anadolu coğrafyası M.Ö. 4000 yılından beri Türklerle meskundur. Batının , İstanbul tarihini hangi yıldan başlattığını araştırdığımızda karşımıza ilginç bilgiler çıkıyor. Batı dünyası, İstanbul gibi dünya cenneti bir coğrafyanın kendi ataları tarafından M.Ö. 657 yılında keşfedildiğini ve burada kurulan ilk medeniyetin bu tarihte başladığını iddia ediyor. Halbuki, İstanbul’da bulunan Erenköy ve Fikirtepe yazıtları (Kitabeleri) bu coğrafyada M.Ö. 2000 yılından beri bir Ön Türk devletinin varlığını haber veriyor. İstanbul’un tarihi konusunda, “Tarihin Başladığı Ön-Türk Uygarlığı Resmi tarihin Çöküşü” adlı eserinde Sayın Haluk Tarcan şu tespitleri insanlığın bilgisine sunuyor:
“İstanbul’un tarihinin iyice anlaşılması için, yanlış verilere dayanan Bizans’ı incelemekle işe başlayacağız.
BİZANS
Bizans’ın tarihte ortaya çıkışı konusunda anlatılan masallardan sadece üçünü alıyoruz. Osmanlı kaynaklarında verilen 5’nci yüzyıl sonlarında yaşamış olan Oruç bin Adil adlı bir tarihçi halk arasında yaygın söylentilere dayanarak yazdığı “tevarih-i Ali Osmani (yüksek Osmanlı tarihi)” de , Yanko bin Madyan (Madyan oğlu yanko) başlıklı efsane yer alır.
“Hz. Süleyman’ın 3.ncü kuşaktan torunu Yanko gördüğü rüya üzerine, ak sakallı bir derviş, hükmettiği tüm ülkeler içinde Akdeniz’le Karadeniz’i birleştiren yerde bir kent kurmasını ister…Kent yedi kere kurulur yedi kere yıkılır… Tarihçi Oruç’a göre bu kent, Hz. İsa’dan 1000 yıl önce kurulmuştur.
Bizim için önemli olan ortada daha VYZAS adı yokken bu efsanenin varlığıdır…
İkincisi şudur: Poseidon ile Dareos’un oğulları tarafından VYZAS adı verilmiş olan kişi ile Bizans tarihi (!??) doğmuş ve bu ad kentin esas adı haline dönüşmüştür.
“Yanko bin Madyan masalı” İstanbul’u yeterince antik Grek tarihine bağlayamadığından VYZAS masalı gerçek tarihmiş gibi kabullenilmiştir. Yunan yarımadasında Megara’dan yola çıkan göçmenler, başlarında VYZAS olarak kendilerine yeni bir kent ararlar: Delf’teki Apollon tapınmağının kahinine başvururlar ve onun tavsiyesi üzerine …-Burada masalı kısa kesiyoruz-…Sarayburnu’na yerleşirler. -657…Kurdukları bu kentin adı, VYZAS’tan bozma, VYZANTIUM, BYZANTIUM… gibi şekillerle karşımıza çıkar.
Demek ki bu masala göre, çam ağaçları, böğürtlenlerin denize kadar indiği, Haliç ve Boğaziçi’nin billur su gibi aktığı bu doğa harikasında tarih ancak (-657) de başlamıştır. Örneğin;
-Balkanlar, Makedonya ve Trakya binlerce yıldan beri büyük insan kitlelerinin hareketine sahneyken,
-İstanbul’un birkaç yüz kilometre yakınında TROYA uygarlığı yer alırken,
-Güneyde Batı Anadolu’da 6 binlerde Hacılar ve Orta Anadolu’da, 7 binlerde Çatal Höyük, gibi önemli uygarlık merkezleri varken, daha adı bile tartışma konusu olan VYZAS’ı ileri sürmek ve onun bir imparatorluğun kökeni olduğunu iddia etmek ve bu tarihi de (-657) ile noktalamak hiçbir şekilde bilimsel mantığa sığamaz.”[5]
Hıristiyan batı tarafından uydurulan İstanbul tarihinin, ne kadar bilimsel verilerden yoksun olduğunu tarihi delilleriyle gözler önüne sermiş sayın Tarcan. Buna karşılık, elde mevcut tarihi buluntuların ve tarihi bilgilerin anlattıkları nedense hep göz ardı edilmiş, toplumun bilgisi dışında bırakılmış. Böylece, bizlere de İstanbul’un tüm geçmişini Bizans tarihi olarak kabullendirmişler. Ama artık mızrak çuvala sığmıyor. Dünyaya, olaylara, tarihe Türk gözü ile bakan, gerçekleri ortaya çıkarmak için hayatlarını vakfeden bilim adamlarımız ve araştırmacılarımız var. Bu değerli insanlarımızın yaptıkları çalışmaların sonuçlarından toplumumuzu haberdar etmemiz, bilgilendirmemiz gerekir. Böylece her şey yerli yerine oturacaktır. İstanbul’un Ön-Türk tarihi ile bağlantılarını ise şu şekilde açıklıyor sayın Tarcan:
“UW-ON’lar…
OY-OĞ, KONSTANTİNAPOLİS, BİZANS, ASTAN-BOLIQ, ASİTANE, İSTANBUL
Bu bulgular arasında üzerinde OZ damgaları bulunan bir toprak kap bulunmuştur tarihi 6 bin olarak verilmiştir.
İkinci yerleşim bölgesi, İstanbul’un Asya yakasındaki FİKİR TEPE höyüğüdür. Buradaki buluntular arasında da üzerinde OQ damgaları bir öteki toprak kap bulunmuştur. Her iki kabın tarihi, İstanbul Arkeoloji müzesi katalogunda 6 bin olarak verilmiştir. 7750 ve 3432 Nu. İle müzeye kayıtlıdırlar..
Üçüncü yerleşim bölgesi, SİLAHTARAĞA’dır, (-4/3000)lerde bakır, çağından sonra meydana çıkar.”[6]
Bu yerleşimlere ilişkin bilgi verildikten sonra, söz konusu yerleşim bölgelerinde bulunan kaplar ve üzerlerindeki yazıların neler olduğuna da bir göz atalım:
“Uw-ON yazısı, Erenköy/İstanbul
İ.Ö. 1980 yıllarında, Anadolu ve Rumeli hisarları arasından, At Öze, Aq-Uruk Sök’erek, “at üstünde akıntıyı sökerek” İstanbul boğazı’nı geçen bir halk”[7]dan bahsediliyor. Demek ki İstanbul boğazını atları ile geçen ilk Türkler Peçenekler değillermiş. Peçeneklerden en az 3000 yıl önce de Ön-Türk toplulukları, atları ile akıntıyı sökerek (akıntıyı yenerek) karşı kıyıya geçmişler. Peşinden de; “Erenköy’de akmermer sütunlu ve süslü mermer kornişli bir saray yaptırmışlar ve binanın giriş kapısının üstüne güzel bir Ön-Türkçe ile; UW-ON: AT-ATA, UÇ ETİLİS ESİS cümlesini yazmışlardır. Kutsal on: At-Ata(nın), lider ediliş anısı’na… Görüldüğü gibi, yaklaşık 4bin yıl önceki Ön-Türkçe cümleyi biraz gayretle günümüzdeki, Türkçe’yle anlamak hiç zor değildir.”[8]
Bunların dışında, İstanbul’daki Ön-Türk tarihine ilişkin belgelerden(buluntulardan) olan 123 adet Kandıra/İstanbul sikkelerini de burada anabiliriz. Bu sikkelerin bir yüzünde de ÖG damgaları vardır. Ayrıca, Heredot tarihi de İstanbul’un ve bu yörenin tarihinin Bizans masallarıyla başlamamış olduğunu açığa çıkarmaktadır.[9]
Görüldüğü üzere, kendilerinin bu coğrafyada varlıklarını sağlam bir şekilde kanıtlayamadıkları için masallara sığınanlar, İstanbul için bizi işgalci sayıyorlar. İstanbul’u 1453 yılında Osmanlı Türk Devleti tarafından alınmış bir kentten ibaret görüyorlar. Ancak, tarihi deliller gösteriyor ki; bu coğrafyada ne Fatih Sultan Mehmet atını denize süren ilk Türk’tür, ne de Peçenekler boğazı atlarıyla geçen ilk Türklerdir. Bütün Doğu Avrupa, İstanbul yöresi ve Anadolu çok yoğun biçimde Ön-Türk kültürünün yaşandığı yerlerdir. Dolaysıyla da o dönemlere ait olan tarih bizim tarihimizdir diyebiliriz.
Bu araştırmaları daha da derinleştirerek, çok daha fazla maddi unsurla desteklemek gerekir. Üniversitelerimizde Ön-Türk tarihi kürsüleri kurulmalı, bu sahada çalışacak bilgili insanlar yetiştirilmelidir. Ancak böyle yapılırsa bu iş ciddiyet kazanır. Bu iş sadece bir avuç gönüllünün ve amatörün özverileriyle sınırlı kaldıkça, bırakın dış dünyayı, bizim kendi insanlarımız bile bu araştırmalara ve sonuçlarına şüpheyle yaklaşmaya devam edecektir.
Başkalarının bizim adımıza yazdığı tarihi kabullenirsek, onların, bizim geleceğimizi belirleme çalışmalarını da kabullenmek zorunda kalırız. İşte bu nedenle Ön-Türk tarihi büyük önem arzetmektedir.
Muharrem Kılıç
İstanbul, 25 Ekim 2007/http://bilinmeyengercekturktarihi.blogspot.com
http://www.turkdirlik.com/Bilgimece/Turkoloji/Tarih/MKilic0033.htm
[1]
http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%96n_T%C3%BCrkler
[2] Bk. A.N.Kurat, Peçenek Tarihi, s.136 vd.; Gy. Moravcsik, Byz. Turc., II, s. 140, İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, 26. basım, Eylül 2005, Ötüken Neşriyat A.Ş. s. 183’den naklen.
[3] Tafsilen bk. A.N Kurat, ayn. esr., s.152-160, İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, 26. basım, Eylül 2005, Ötüken Neşriyat A.Ş. s. 183’den naklen.
[4] İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, 26. basım, Eylül 2005, Ötüken Neşriyat A.Ş. s. 182
[5] Haluk Tarcan, Tarihin Başladığı Ön-Türk Uygarlığı Resmi tarihin Çöküşü, Töre Yayın Grubu ve Ön Türk Araştırmaları Merkezi, II. Baskı, Temmuz 2004, s. 254-255
[6] A.g.e. s.255
[7] A.g.e. s.257
[8] A.g.e. s.257
[9] A.g.e. s.259
Alıntı
Tweet
Benzeyen Konular
Konu:
Yazar
Cevaplar:
Gösterim:
Son Mesaj
Türk-Rus savaşı planlaması mı?
Gazanfer Eryüksel
0
1,237
26/11/2015, 13:58
Son Mesaj
:
Gazanfer Eryüksel
İSTANBUL'UN FETHİNE DAİR
Site Yönetimi
0
1,111
24/02/2015, 14:29
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
ESKİ TüRK ŞİİRİNE KISA BİR BAKIŞ
Site Yönetimi
0
1,949
16/12/2014, 01:36
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
AVRUPA VE AMERİKA’DA TÜRK EDEBİYATI
Mustafa Ceylan
0
1,561
30/10/2014, 01:55
Son Mesaj
:
Mustafa Ceylan
Almanyalı Türk yazarlar veya Türkiye kökenli Alman yazarlar
Mustafa Ceylan
0
2,649
30/10/2014, 01:33
Son Mesaj
:
Mustafa Ceylan
TÜRK YAZARLARIN YURT DIŞINDA YAYINLANMIŞ ŞİİR VE ÖYKÜLERİ
Site Yönetimi
0
1,333
04/10/2013, 19:35
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
İSTANBUL BAROSU 30 AĞUSTOS ZAFERİ BASIN AÇIKLAMASI
RefikaDogan
0
964
31/08/2013, 22:30
Son Mesaj
:
RefikaDogan
Bütün Türk Gençliğine-H.NİHAL ATSIZ
Site Yönetimi
1
1,391
18/10/2012, 22:03
Son Mesaj
:
osman7159
TÜRK OLMAK
RefikaDogan
0
1,293
01/10/2012, 11:03
Son Mesaj
:
RefikaDogan
İşte dünya gözüyle 'Türk'ler
Site Yönetimi
0
2,888
30/08/2012, 02:35
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Lütfen seçim yapın:
--------------------
Özel Mesajlar
Kullanıcı paneli
Kimler Çevrim içi
Arama
Ana Sayfa
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
-- GÜLCE ŞİİR TÜRLERİNE GÖRE ŞİİRLER
---- BULUŞMA
---- ÇAPRAZLAMA
---- TRİYOLEMSİ
---- ÜÇGÜL
---- ÜÇGEN
---- DÖNENCE
---- TOKMAK
---- AKROSTİK
---- SONE'M
---- GÜLCE
---- TEKİL
---- YİĞİTCE
---- YUNUSCA
---- BAHÇE
---- SERBEST ZİNCİR
---- ÖZGE
---- GÜLİSTAN
---- YEDİVEREN
---- TUĞRA
-- GÜLCE YAZAN ŞAİRLERİMİZİN GÜLCE ve DİĞER ŞİİRLER
---- (H)
------ Harun YİĞİT
------ Harun YİĞİT
------ Hasan ULUSOY
------ Hasan ULUSOY
------ Hatice ALTAŞ(Asi Çiçek)
------ Hatice ALTAŞ
------ Hacer KOZAN
------ Hatice KATRAN
------ Hatice KATRAN
------ Hikmet ÇİFTÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
---- (I-İ)
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim İMER
------ İbrahim İMER
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İhsan ERTEM
------ İhsan ERTEM
------ İsmail KARA(Karozan)
------ İsmail KARA(Karozan)
---- (K)
------ Köksal KIRLIOĞLU
---- (M)
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Meltem ARAS
------ Meral ADAK
------ Meral ADAK
------ Melahat TEMUR
------ Mevlüde DEMİR
------ Mevlüde DEMİR
------ Miktad BAL
------ Miktad BAL
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ MUSTAFA CEYLAN(Editör)
-------- Mustafa CEYLAN
---------- Mustafa CEYLAN(On Punto Yazıları)(Makaleler)
---------- GÜNE BAKIŞ
---------- TAŞ YAĞMURU(Ceylan'ın kaleminden)
---------- Hakkında Yazılanlar
---------- DİĞER ŞİİRLERİ
---------- Hayatı
---------- Sanatı
---------- Hocaları
---------- Çocukluğu
---------- Gençliği
---------- Özlü Sözleri
---------- Önsöz Yazdığı Kitaplar
---------- Siyasete İlgisi
---------- Bestelenen Şiirleri
---------- Fotoğrafları
---------- Mühendisliği
---------- Düzenlediği Etkinlikler
---------- Konferansları
---------- Yer Aldığı Antolojiler
---------- Kitapları
---------- EZAN SUSMAZ Kitabı içindekiler
---------- "YANDI BU GÖNLÜM"-Hacı Bayram Veli Kitabı içindekiler
---------- TAHİR KUTSİ MAKAL Kitabı İçindekiler
---------- SEĞMEN RUHU Kitabı İçindekiler
---------- TOROSLARIN TÜRKÜSÜ Romanı
---------- Armağan-2(AHMET TUFAN ŞENTÜRK İÇİN NE DEDİLER?)Kitabı içindekiler
---------- Armağan-1(ANILAR KORİDORU İÇİNDE SARIVELİLER)Kitabı
---------- YARALI CEYLAN Şiir Kitabı İçindekiler
---------- PAŞA GÖNLÜM Şiir Kitabı İçindekiler
---------- Kırat Geliyor Kitabı İçindekiler
---------- Her Yönüyle YENİMAHALLE Kitabı
---------- Tarihi ve Folkloruyla Elmadağ Kitabı İçindekiler
---------- Köylerimiz Kitabı İçindekiler
---------- Köyümüz Yeşildere Kitabı İçindekiler
---------- Bayramlar Haftalar Günler Kitabı
---------- Ahmet Tufan Şentürk Kitabı
---------- Halil Soyuer Kitabı
---------- Detanlaşan Köylü İsa Kayacan Kitabı
---------- Abdullah Satoğlu Kitabı
---------- Güzide Taranoğlu Kitabı
---------- Gülendenin Beşiği Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ (2006)Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ(2007)Kitabı
---------- CEYLAN-Tahliller-MAKALELER-Görüşler
---------- Güllük Dergileri
---------- Kapodokya Güneşleri Kitabı
---------- Bir Yanardağ Fışkırması Kitabı
---- (P-R)
------ Rahime KAYA
------ Rahime KAYA
------ Refika DOĞAN
------ Refika DOĞAN
------ Ramazan EFE
------ Ramazan EFE
------ Rengin ALACAATLI
---- (S-Ş)
------ Sabiha SERİN
------ Sabiha SERİN
------ Serap HOCA(Serap ÖZALTUN)
------ Serap HOCA(Serap DEMİRTÜRK)
------ Süleyman KARACABEY
------ Süleyman KARACABEY
------ Serdar AKKOÇ
------ Serdar AKKOÇ
------ Sevgili ÖZBEK
------ Sevgili ÖZBEK
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şükran GÜNAY
------ Şükran GÜNAY
---- (T-U-Ü-V)
------ Turan UFUKTAN
------ Ümran TOKMAK
------ Ümran TOKMAK
---- (Y-Z)
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf Ziya KARAHASANOĞLU
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Yıldız TOKSÖZ
------ Yıldız TOKSÖZ
GÜLCE'YE DAİR
-- GÖRÜŞLER
---- Gülce Nedir?
---- Gülce ve Ozanlık
---- Gülce Manifestosu
---- 5 Hececiler ve Gülce
---- Garip Akımı ve Gülce
---- Fecr-i Ati ve Gülce
---- Hisarcılar ve Gülce
---- Neyzen Tevfik, Aşk
---- Mazmunlar
---- Gülce Ne Değildir?
---- Hece Vezni ve Gülce
---- Serbest Şiir ve Gülce
---- Aruz Vezni ve Gülce
---- Gülce ve Zolal
---- Gülce Tarihinden
---- GÜLCE-(Atölye)-Video Dersler
------ Gülce Etkinlikleri
------ Kurucular Beyanı
------ Gülce 2009
------ Doğru Yaz/Konuş
------ Gülce-2010 Projeleri
------ Gülce-2011 Projeleri
------ Üstad Necip Fazıl'dan
------ Gülce-Aruza Dair
------ Öneriler-Çalışmalar
------ GÜLLÜK DERGİSİ
------ Gülce'ye Öneriler
------ Röportajlar
------ Negatif Bakışlara
------ Aleyhimizdekiler
------ M.E.B' na
---- Gülce'de Mesajlar-Projeler
------ Gülce-Güldeste(1)
------ Destanlarımız
------ Dede Korkut
------ Öncü Kadınlarımız
------ Peygamberlerimiz
------ Nutuk(Gülce)
------ Nutuk(Z.Korkmaz)
------ Kutlu Hanımlar
------ Ozanlarımız
------ NasrettinHoca
------ Yedi Askı
GÜLCE TÜRK ŞİİR AKADEMİSİ
-- Şiir Akademisi
---- Şiir Akademisi
------ HALK EDEBİYATI
-------- DİVAN EDEBİYATI
-------- BATI EDEBİYATI
-------- YENİ TÜRK EDEBİYATI
---- Hece Vezni' ne Dair
---- Şiir Tahlilleri
---- Aruz Vezni' ne Dair
---- Hiciv Tarihinden
---- Ustalardan Şiirler
---- Ustalardan Makale
---- Aramızdan Ayrılanlar
------ Ustalardan Şiirler
-------- A. Tufan ŞENTÜRK
-------- DİLAVER CEBECİ ANISINA
---- Şiir Üstüne (Serbest)
---- Atışma Sayfamız
---- Denemeler-Makaleler
---- Şiirde Dönüşüm
---- Şiir ve Anlatım
-- Türk Edebiyatı Şiir Türleri
---- Şiir Türleri
---- İslâmiyet Öncesi
---- Servet-i Fünun
---- Garip Şiirler
---- Akımlar
---- Edebî Sanatlar
---- Söz Sanatları
---- Şair Padişahlar
---- Şiir Tarihimizden
---- Yıllara Göre Edebiyat
---- Mehmet Nacar
DÜNYA EDEBİYATI
-- Dünyadan Şiir Türleri
---- Burns Stanza
---- Choka
---- Go Vat
---- Catena Rondo
---- Onegin Stanza
---- Canzonetta
---- Bauk Than
---- Rhupunt-Galce
---- Septilla
---- Viator
---- Luc Bat
---- Tritena
---- Pantoum
---- Shakespeare Sonnet
---- Diamonte
---- Villanelle
---- Hutain
---- Hex Sonnata
---- Hexaduad
---- Haynaku
---- Harrisham Rhyme
---- Guzzande
---- Gratitude
---- Glosa
---- Garland Cinquain
---- Fornlorn Suicide
---- DÜNYA EDEBİYATI
---- Dünyadan Destanlar
---- Dünyadan Şiirler
KAYNAKÇA
-- Konularına Göre Şiirleriniz
---- Aşk Şiirleriniz
---- Atatürk Şiirleriniz
------ 23 Nisan Şiirleri
------ Atatürk'e Dair
---- Kahramanlık Şiirleriniz
---- Doğa Şiirleriniz
------ 2009 Yılı Sayılarımıza
---- Taşlama Şiirleriniz
---- Gurbet Şiirleriniz
---- Tasavvuf Şiirleriniz
---- Barış Şiirleriniz
---- Şehir Şiirleriniz
---- Anne Şiirleriniz
------ Babanıza Şiirler
---- Doğum Günü Şiirleriniz
---- Deprem Konulu Şiirler
---- Diğer Şiirleriniz
---- Köşe Yazarlarımız/Makaleler
------ Mustafa CEYLAN
------ Refika DOĞAN
------ Osman ÖCAL
------ Ahmet ÖZDEMİR
------ A. S. ATASAYAR
------ Prof.Dr.İsa KAYACAN
-------- Prof. Dr. İSA KAYACAN
------ Rahime KAYA
------ Harun YİĞİT
------ İlqar MÜEZZİNZADE
------ Sündüz BİGA
------ Nazmi Öner(Şiirler)
------ Nazmi ÖNER(Nesirler)
------ Coşkun KARABULUT
------ Prof.Dr.İsmail YAKIT
------ Prof.Dr.Asım YAPICI
------ Sabit İNCE
------ Muhsin DURUCAN
------ Abdulkadir GÜLER
------ Ünal Şöhret DİRLİK
------ Metanet YAZICI
------ A.Aşkım KARAGÖZ
------ Gazanfer ERYÜKSEL
------ Mehmet GÖZÜKARA
------ Necdet BULUZ
------ Yusuf Özcan
------ Afife Demirtaş
---- Mustafa Ceylan
---- Bizden
-- Video Yağmuru
---- Ozanlar-Şairler
---- Bizden Videolar
---- Rasim Köroğlu
-- Genel
---- SERBEST KÜRSÜ
---- Duyurular
---- Röportajlar
---- Günün Şiiri
---- Günün Nesiri
Edebiyat Biz Platformumuzda
-- Gülce Tv
-- Türk Argo Sözlüğü
-- Edebî Konular Forumu
Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir
Mustafa Ceylan |
Dost Sitelerimiz:
Türkçe Çeviri:
MyBB
Türkiye
Üretici:
MyBB
, © 2002-2025
MyBB Group
-Theme © 2014 iAndrew
Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder