SiteAna Sayfa
Güllük Dergisi
Şairlerimiz
Arama
Üyeler
Video
Yardım
Giriş Yap
Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Şifremi Hatırlat
Beni Hatırla
Your browser does not support the audio element.
Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi
Web'de Ara
Sitede Ara
0 Oy - 0 Yüzde
1
2
3
4
5
Konu Modu
MUSA VE HARUN PEYGAMBER (Gülce bahçe)
ali_gozutok
Yetkili Şair
Üyelik tarihi:
Sep 2011
Mesaj Sayısı:
248
Konu Sayısı:
222
#1
03/10/2011, 20:21
MUSA VE HARUN PEYGAMBER (Gülce bahçe)
Mümkün değil zamanı, isteyince durdurmak.
SU misali akar gider, zaman, zaman içinde.
MeSafeler açılır,
ZamAn uzar zamanda!
Zamanda unutulur mazi,
Zamanda gelir ati.
Susar saatler zamanda,
Zaman içinde durur zaman!
Toprak suya susar.
Su, susar dudaklarda…..
Rahmet olsun ona ki, aşk yolunda can verdi,
Putperestler yüzünden, hiç olmadı neşesi,
Yüce Rabbin katına, O da postunu serdi,
Rızasını kaybetmek, oldu tüm endişesi.
……………..Ateşten bir küreyken,
………………………Toprağın her bir yanı,
……………….Yıldız misali parlar,
…………….Feleklerin mangalı…
………….Serap denizi her an,
………Dalgalanır dururdu,
…….Hasret çeken susuzun,
….Ağızları kururdu.
………………..Cenk alanı olmuştu,
……………………..Fitnenin ateş yeri,
…………………………Işınlar kılıç olmuş,
…………………………….Kıvılcım ok feneri...
…Güneş ateşini, dünyaya vermişti,
….Aleme dalga dalga, ümitsizlik sermişti!....
HZ. Yusuf Mısır sarayında vezir iken,
Babası Yakup ile beraber,
Mısır’a gelenlerin sayısı,
Yetmiş kişi kadardı.
Zamanı durdurmak ne mümkün!
Yıllar kovaladı yılları,
Yakup A.S. ve,
Yusuf A.S vefat etmişler.
Onların çocukları, torunları üremiş,
İsrail oğulları çoğaldıkça çoğalmış,
Birkaç yüz bini aşmıştı.
Yusuf ve Yakup A.S mın dinine göre,
Hareket eder olmuşlardı.
Ama Mısır’ın başına,
Hükümdar olarak,
Mus’ab oğlu Velid adında,
Bir Firavun gelmişti.
Bu adamın işi zulüm!
Mısır Firavunlarının en zalimi,
Allah nedir bilmezdi!
İsrail oğullarını birkaç parçaya böldü.
Onların, Yusuf A.S zamanında,
Gördükleri sevgi ve şefkâtten eser kalmamıştı.
Velit, onları hor görüyor,
Bir kısmını tarlalarda çalıştırıyor.
Zulüm yapıyor.
Hepsinden baş vergisi alıyordu!..
İsrail oğullarından bir bölüğü de,
Tam tersine,
Zengin olmuşlar,
Nil Nehrinin kenarında,
Geniş araziler tutmuşlardı.
Firavun ise,
Bu arazilere sahip çıkmaya çalışıyor,
Ellerinden almak için,
Zulmediyor, çile çektiriyordu.
Kendini çok mu çok güçlü görüyor.
Haşa,
Ben Allah’ım diyordu!...
Firavun,
İsrail oğullarından,
Müzahim’in kızı Asiye ile evlenmişti.
Ona aşıktı Firavun!
Asiye!
Süleyman Çelebinin,
mevlitte zikrettiği,
Üç kadından biri…
“Üç dilberin,
Asiyeydi biri ol mah peykerin.
Biri Meryem Hatun idi aşikâr,
Birisi hem Hurilerden bir nigâr.”
O
Musa
Peygamber
Hem sabreden
Sabrın timsali.
Tur dağına çıkıp
Allah ile konuşan,
Firavunun belâsıyla,
Dokuz mucizeye kavuşan!
Hem kavminin budalalarıyla,
Her an vuruşan, hem de savaşan!
Hem de çok şükreden bir peygamber idi,
Musa Kelimetullah.
Ayrılık yolunun susuz bağını,
Bahar bulutuyla sulayan,
Hak’kın yağmuru.
Dünyayı süsleyen güneşin nuru,
İnananlara aydınlık,
Firavuna cehennemdi parlayan nuru!
Kendi varlığını kendinde görmeyen insan,
Puta tapsa ne olur?
Firavuna itaat edip,
Onu tanrı yapsa ne olur!....
Allah!
İnsanları, haksızlıklarından ötürü,
Yakalayacak olsaydı,
Yer yüzünde, canlı bırakmazdı.
Onları belirli süreye kadar erteler.
Süreleri dolunca,
Ne bir saat geciktirir,
Ne de öne alabilirler. (Nahl 62)
Ehl-i irfanın, eğer olsaydı gören gözü,
Bilirdi kimin doğru , kimin yalandır sözü.
Her bir işin fayda ve zararını, görürdü gülen yüzü,
Demezdi Hâman zengin, Harun yokluktan öldü.
FİRAVUNUN RÜYASI
Günlerden bir gün,
Firavun rüyasında!
Kutsal Beytullah yönünden
Bir ateşin,
Mısırlıların evlerini,
Yakarak geldiğini görür.
Amma bu ateş,
İsrail oğullarına, zarar vermez.
Bunun üzerine,
Ne kadar sihirbaz, kâhin, falcı izci var ise!
Toplatır hepsini saraya,
Rüyasını yorumlatmak ister onlara!
Anlatır rüyasını,
Haydi yorumlayın bakalım der.
Kâhinler,
Bu rüyaya şöyle bir yorum getirirler.
Derler ki ;
İsrail oğullarından doğacak,
Erkek bir çocuk,
Saltanatını elinden alarak,
Başına türlü belâlar açacak..
Senin dinini yok sayarak,
Tek Allah’a iman etmeye,
Davet edecek insanları!.
O zaman,
Ne yapacağız diye sordu onlara?
Kim buna nasıl çare bulacak?
Dediler ki;
Eli bıçaklı cellâtlar,
Sokak, sokak dolaşsın,
Her yeni doğan erkek çocuk,
Ölümüne kavuşsun.
Yok mu buna bir çare, yok mu gamın dindiren!
Kendi okun dikeni, o kafiri öldüren.
Aşk yolunda canını, canana veren aşık,
Göz bebeğinden bekler, ona parlasın ışık,
Zehir olsa elinden, içer o kaşık, kaşık,
Yok mu buna bir çare, yok mu gamın dindiren!
Dünya fani isteme, ondan ne mal ne makam,
Alamaz hiçbir kimse, ne öç ne de intikam,
Feleğin dönüşü sert, salınışı tas tamam,
Kendi okun dikeni, o kafiri öldüren.
Firavunun adamları, ebeleri,
Emre uydular.
Her doğan erkek çocuğunu öldürerek,
Ortalığa korku saldılar.
Firavunun merhametli karısı,
Bu duruma çok üzülüyor,
Amma bir şey yapamıyordu.
Az zamanda tam tamına,
Doksan bin çocuk,
Ya henüz doğmadan,
Ana rahminde,
Ya da tam bebeklik deminde,
Öldürüldü!...
Çoğu anne de, daha doğmadan,
Çocuğunu korkudan düşürüyordu….
İsrail de, oğlan çocuklarının sayısı, gittikçe azalıyordu.
Bu halden rahatsız olan,
Mısır’ın ileri gelenleri,
Firavuna giderek dediler ki;
--Efendimiz!
Sen bu buyruğunla,
İsrail Oğullarının kökünü kurutacaksın.
Onlar sizin köleleriniz, hizmetkârınız.
Yarınlarda,
İsraillilerin yaptığı işler,
Biz Mısırlıların evlâdına kalacak.
Firavun:
O halde bir yıl öldürülsün,
İkinci yıl sağ bırakılsın dedi.
Musa’nın annesi o yıl,
Bir erkek çocuk doğurdu.
Ona Harun adı verildi.
İkinci yıl yine gebe kaldı!
Amma bu yıl öldürme yılıydı.
Çocuk doğunca ne yapacağını bilmiyordu!...
O, çok tedirgin, çok da tasalıydı.
Yüce Rab’dan bir nida,
Yetişti imdadına!
“Ey Musa’nın annesi!
Çocuğu (doğur ve ) emzir.
Başına gelecekten korktuğun zaman,
Onu suya (NİL’E) BIRAK!
Korkma!
Üzülme!
Biz şüphesiz,
Onu sana döndüreceğiz.
Hem onu peygamber yapacağız.”(Kasas-7)
O İlâhi ses devamında !
Nehir Onu kıyıya çekecektir.(Diyordu!)
Ona da bana da düşman olan biri,
Onu alır! (Ta-ha 39)
Zavallı anne,
Bu Rabbani emre uydu….
Önce çocuğu doyurdu.
Sonra bir sandığa koydu!
Nil’in sularına bıraktı.
Kız kardeşi de takip etti.
Peşinden gitti.
Dalga, dalga sularda,
Yüzen o sandığın yolu,
Firavunun konağı yakınındaki,
Ağaçlıklarda bitti.
Vuslatın vaadini, vermeseydi Yaratan,
Firavunun adamı, tutar mıydı nehirden!
Çıkarmasaydı şayet, süt anneyi aradan,
Şeker şerbet yerine, zehir emer ahirden.
Mısırlılar suya (MU)
Ağaca da (SA) diyorlardı.
Sandık bir ağaca takılmıştı.
Asiye Hatun çocuğun boğulmasından korkmuş,
Bir ağacın Onu tutmasını dileyip,
Musaaaa!
Musaaaaa! diye bağırmıştı!..
Onun için Firavun çocuğa MUSA.
Adını vermişti!...
Firavunun hanımı,
Sultan Asiye,
Musa’ya sahip çıktı.
Gönlü ısındı.
Saraya uygun gördü.
Firavun ise,
Bu çocuk tarafından saltanatının,
Son bulmasından korkuyordu.
Nehirden çıkarılan ve,
Asiye’nin kollarında,
Nazlanan çocuk,
Ağlamaya, meme istemeye başlamıştı…
Asiye Hatun telâşlıydı.
Çocuğun karnını doyuracak süt anne arıyor,
Emzikli kadınları saraya çağırıyordu.
Fakat Musa, hiç birini emmiyordu!
(Çünkü Hak Tealâ başka sütü haram etmişti Ona!)
O zaman Onu takip eden abla,
Atıldı ileriye,
Bu çocuğa iyi bakacak,
İyi emzirecek,
Terbiye edecek birini biliyorum dedi!
Firavunun adamları şüphelendiler ondan.
-Sen bu çocuğu tanıyorsun.
Onun ailesini bize söyle dediler!
Ablası:
-Ben Onun ne anasını ne de babasını tanımam.
Firavunumuz Efendimiz hakkında demek istedim,
Diyerek yerlere kapandı!..
Onları böylece ikna etti,
Gitti bir kadın aldı getirdi.
Bilmiyorlardı ki,
Bu kadın Musa’nın annesiydi!
Bastı bağrına,
Memesini çıkarıp dayadı ağzına!..
Az kalsın oğlu olduğunu söyleyecekti.
Allah kolunu kuvvetlendirdi ,
Ona sabır verdi.
“Böylece Onu!
Annesinin gözü aydın olsun,
Üzülmesin,
Allah’ın verdiği sözün gerçek olduğunu bilsin diye,
Ona geri çevirdik..
Fakat çoğu bilmezler.” (Kasas 13)
Asiye Hatun,
ikna etti Firavunu.
Benim ve senin ,
Göz aydını olan, Bu çocuğu al.
Belki evlât ediniriz dedi.
Firavun, bana değil, sana göz aydınıdır.
Dedi Asiye ye….
Sonunda,
Evlât edindiler Musa’yı.
Benim için diyemedi Firavun,
Demiş olsaydı,
Belki iman ederdi.
MUSA’NIN EVLÂT EDİNİLMİSİ
Musa bebek,
Günden güne büyüyordu.
Emeklemeye, hatta yürümeye başlamıştı.
Asiye bütün şefkatiyle bakıyor,
Ona şarkılar söylüyor,
Oyunlar oynatıyordu.
Bir gün çocuğu Firavun’a uzattı.
Kucağına alınca,
Musa yapıştı Firavunun sakalına.
Yolmadan bırakmadı.
İşte o zaman, Firavun,
O çocuğu,
Öldürmek istedi!..
Yapma dedi Asiye!
O daha çocuktur.
Büyüdüğü zaman,
Belki bize faydası olur!
Bu ülkede benden zengini yok.
Ben onun önüne,
Bir yakut, bir de ateş koyayım.
Yakut’u alırsa, akıllı!
Ateş’e uzanırsa,
Aklı ermez çocuk demektir.
Cebrail gelip,
Ateşe el attırdı.
Musa ateşi alıp ağzına götürdü.
Dili yanınca Firavun onu oğul edindi.
Ondan sonra Ona,
Firavunun oğlu demeye başladılar.
“İşte böylece Onu, (Musa’yı)
Annesinin gözü aydın olsun,
Hüzün duymasın ve Allah’ın,
Vaadinin gerçek olduğunu bilsin diye,
Annesine geri verdik.
Fakat çok kişi bunu bilmezler.”(Kasas 13)
Musa artık delikanlıydı.
….Saraylarda büyüdü.
……..Atlara biner oldu.
………….Süslü elbiseleri giyip,
……………….Gezmeye gider oldu.
“Musa erginlik çağına gelip olgunlaşınca,
Ona hikmet ve ilim verdik.
İyi davrananları böyle mükâfatlandırırız.( Kasas 14)
KIPTİYİ ÖLDÜRMESİ
Günlerden bir gün,
Firavun ata binip,
Gezmeye gitti.
Musa da,
Gizlice onu takip etti.
Giderken,
Kavga eden iki kişi gördü.
Biri kendi kavminden,
Öbürü ona düşman Bir Kıpti..
Yollar bom boş …
Kimsecikler yok!
Bu gün tatil günüydü.
Kendi kavminden olan,
Yardım istedi Musa’dan.
Gitti yanına,
Kıpti ye bir yumruk vurdu
Yere düştü ve öldü Kıpti.
Musa,
“Bu bir şeytan işidir!
Şeytan insanı aşikâr bir biçimde,
Baştan çıkarıcı bir düşmandır.
Ey Yüce Allah’ım!
Ben öz nefsime zulmettim.
Bu adamı öldürdüm.
Suçumu bağışla bana acı, dedi.
…….Rahman ve Rahim olan Allah!
………..Onu affetti.
…………..O zaman Musa haline şükretti.
…………..…Ey Rabbim,
………………Bundan sonra, haksıza ve de günahkâra,
…………………..Arka çıkmayacağım diye ahdetti.
…………………….Şehirde, korku içinde,
…………Etrafı gözetip dolaşarak sabahladı. ”(Kasas 15-18)
Ertesi gün,
Şehirde dolaşırken,
Aynı adam yine çıktı karşısına,
Yine yardım istedi.
Musa A.S. ona;
-“Sen azgınlığı,
Apaçık görülen birisin,” dedi.
Demesine dedi amma yine de,
Yardım için yaklaştı ona,
Kıpti ağır sözlerle
Hakaret etti.
Yakalamak üzere
Üzerine yürüyünce;
“Haydi,
Haydi gel,
Dünkü öldürdüğün adam gibi,
Beni de, öldür”
Sen ıslah edenlerden değil,
Ancak yer yüzünde bir zorba olmak istiyorsun.” (Kasas 19)
Amma adam boş durmadı,
Onun adam öldürdüğünü , yaydı şehirde.
Bunu duyunca Firavun,
“-Musa bizim adamımızdır,
Büyük yolları bilmez,
Küçük yollardadır O,
Onu bulup getirin” dedi…
Bir
Adam
Koşarak
Ona geldi..
“-Ey Musa seni
Öldürecek bunlar!
Hemen buradan çık git,
Ben senin iyiliğini
İsteyenlerdenim acele
Terk et bu şehri der demez
Musa korku içinde şehri terk etti.
“Ey Rabbim!
Umarım ki, sen bu azgınların elinden,
Kurtarır, doğru yolu gösterirsin”(Kasas19- 22)
Diye yalvardı.
Dilerse Yüce Rahman, kurtarır her kulunu,
Yetişir imdadına, Melek tutar elini.
Yolunu düz eyleyip, yakın eder ırağı.
Dilerse lâl olanın, bülbül yapar dilini.
O sırada elinde kısa,
Bir mızrak tutan,
Atlı bir Melek, beni takip et dedi!..
Medyen’e kadar götürdü.
Bu yol sekiz gecelik yoldu.
Ağaç yapraklarından başka,
Yiyecek bir şey de yoktu.
Bir ağaç altına oturdu.
Açtı avuçlarını!
“Ey Rabbim!
Bana göndereceğin her hayra,
Her nimete muhtacım.” dedi (Kasas 24)
Karnı o kadar acıkmıştı ki,
Kaç gündür bir lokma girmemişti midesine!
MUSA, ŞUAYB A.S. ÜLKESİ MEDYENDE
Medyen’in kapısına varınca Musa,
Medyen suyu denilen,
Bir kuyunun başında buldu kendini.
Hayvanlarını sulayan bir halk gördü.
Arkalarında iki kadın bekliyordu.
Mıhlanmışlardı sanki oraya!...
Sordu;
- “Nedir derdiniz?
Niye geldiniz?
“---Biz zayıf insanlarız dediler.
Çobanlar sulamadan,
Oraya yanaşamayız.”
Babamız çok yaşlı, onun için buradayız.
Musa’nın ince duygulu yüreği,
Acıdı onlara.
Yardım etmeliydi.
Musa, o zaman yanaştı kuyuya,
Üç beş kişinin ancak kaldırabildiği,
Kuyunun taş kapağını,
Aç olmasına rağmen!
Kaldırdı kolaycacık!
Sonra tahta kovayı aldı eline,
Yalağa su çekti ve,
O kızların koyunlarını,
Hemen sulayıverdi!
İki kız sevine, sevine evlerine döndüler.
Hz. Musa yorgunluğunu gidermek için,
Bir ağacın altına uzandı.
Sonra:
“Ey Yüce Allah’ım!
Bana göndereceğin her hayra,
Her nimete muhtacım.” (Kasas 24)
Diye dua etti.
Karnı o kadar acıkmıştı ki;
Günlerdir bir lokma ekmek girmemişti.
Eve erken dönen kızlara,
Hayretle sordu, babaları Şuayp!
Erken gelmelerine şaşırmıştı.
“—Bu gün neden çabuk geldiniz?
Kızlar;
----Biz Salih bir zat bulduk,
Bize acıdı.
Davarımızı o sulayıverdi.”
Dost
Hakka
Yakınsa
Hiç vaktini
Boşa harcama
Koşup ona yetiş.
Dostun sadakatını
Kıskanmaya gerek yok..
Babaları Şuayb peygamberdi.
Kızlarından birine,
Git kızım onu bana çağır dedi.
Oda yüzün örtüp,
Utana, utana Musa’ya vardı.
“Yaptığın iyiliğin ücretini, ödemek için, babam çağırıyor.
Benimle birlikte gelir misin? (Kasas 25) Değince,
Musa’nın canı çok sıkıldı.
Böyle çağrılmaktan hiç de hoşlanmadı .
Amma, yırtıcı hayvanlardan korktuğu için,
Onunla gitmeye razı oldu.
Birlikte giderlerken,
Rüzgâr, kızın örtüsünü uçurarak sırtını açtı!
Amma Musa, başını çevirdi ondan!
Bakmadı Onun sırtına!
Sen dedi, geç benim arkama,
Arkamdan gel !
Beni takip et, olur mu?
Biz Ehl-i Beyt, Yakup Oğullarıyız .
Bakmayız kadınların sırtına…
Şayet,
Ben yanılırsam ayaklarıma,
Çakıl taşı atarak yolu göster.
Rabbim! her şeyi güzel eyler.
Gün gelir o kızı,
Musa’ya zevce eyler.
Şuayp A.S. ın yanına,
Geldiklerinde akşam olmuştu.
Tam yemek vaktiydi.
Şuayb peygamber;
“Ey genç,
Otur yemek ye!”dedi.
Musa yemekten çekindi.
Sordu Şuayb Peygamber,
“--Aç değil misin ki?”
Neden yemiyorsun?
Musa,
-“Evet açım.
Amma bedel istemem!
Ben Allah’tan Korkarım.
Değişmeyiz dünya malına ahiretimizi,
Yar dolusu altın bile olsa değeri!...”
Güzellik sarayıdır, gönlünün mimarisi,
Ayağının tozudur, kızıl lâlenin süsü,
Atalardan yadigâr, sana kurulan sofra.
Cennet bağının süsü, oldu yüzün lâlesi.
Deyince!
Musa oturdu sofraya,
Onlarla yedi içti.
Yaşadıklarını anlattı bir, bir.
Firavunun zulmünü anlattı.
O da:
“Artık korkma!
O zalim milletten kurtuldun dedi. (Kasas 25)
Kızlardan biri babasına;
Babacığım!
--Onu ücretli olarak tut.
Ücretle tuttuklarının en emniyetlisi,
En güçlü kuvvetlisi bu” Dedi. (Kasas 26)
Babası,
Onun çok güçlü olduğunu gördün,
Emniyetli olduğunu nereden biliyorsun?
Nasıl anladın ki, Onu istiyor,
Bize çoban tut diyorsun?
Anlattı kız,
Birer, birer, olup biteni.
--Yolda gelirken önümden yürüdü,
Bana hıyanetlik etmek istemedi.
Başı önündeydi hep, ihanetlik etmedi.
Baba Şuayb:
--“Ey Musa! Bana sekiz sene hizmet edersen,
Bu iki kızımdan birisini seninle evlendiririm.
Kendi dilek ve isteğinle,
İşimi on yıl görürsen,
Bu da senin bir keremin olur.
Ben sana zahmet ve güçlük çektirmek istemem.
İnşallah sen,
Benim iyilik sever dürüst insanlardan
Olduğumu görürsün.” (Kasas 27)
Musa:
“Bu iş seninle benim aramda,
Bir anlaşma olsun.
Bu iki müddetten birini doldurursam,
Fazlasını istemekle bana haksızlık yapılmasın.
Hak Tealâ da,
Bu sözlerimize tanık olsun! Dedi. (Kasas 28)
Musa işe başladı.
İhtiyar Nebi Şuayb a.s.
Kuyu başından kendisini çağıran kızı ile,
Musa’yı evlendirdi.
MUSA’YA ASANIN VERİLİŞİ
İkna olmuşu baba.
Kızına bir asa getirmesini söyledi.
Bizim davarımızı yayarken
Yararlanır belki! …Dedi.
Kız asayı getirdi.
Bu asa, Şuayb’a emanetti.
Asayı vermek istemedi Musa’ya…
Başka bir asa istedi.
Yeni bir asa istedikçe
Aynısı geliyordu eline!..
Çaresiz Musa’ya o asayı verdi.
Asa iki çatallı, ucu da eğri,
Ve de kancalı idi.
Verdi amma,
Bir türlü içi içine sinmedi,
Sindiremedi!..
Musa’yı buldu ve asayı geri istedi.
Bu sefer de, Musa vermedi.
O benim oldu dedi.
Bir müddet sonra,
Gelecek bir insanın
Hakemliğine baş vurmak istediler.
İnsan kılığı
İçinde Melek geldi.
Dedi ki,
- “Asayı yerden,
Kim kaldırabilirse asa onundur.
Şuayb kaldıramadı asayı yerinden!
Musa ise,
Kolayca kaldırdı onu.
MUSA A.S. TUR’U SİNADA
Musa Aleyhisselâm,
Süreyi doldurunca!
Onuncu yılın sonunda da,
Ayrılmak için izin istedi.
--Bana ailemle izin veriniz.
Birlikte yanınızdan ayrılalım.
Gidelim dedi.
Babaları Şuayp peygamber,
Kabul etti bu dileklerini.
Musa a.s.
Ailesiyle, Medyen’den ayrıldı.
Mevsim kış idi.
Yolu bazen düz, bazen de yokuş idi.
Ne yöne gittiğini bilmeden,
Yürüdü gece gündüz.
Geceleri ateş yakar,
Gündüzün yaprak toplar,
Böylece yol almaya çalışırdı.
Soğuk bir kış akşamıydı.
Yağmur yağıyor,
Tur-u Sina dağının batı yakasında,
Şimşekler çakıyor,
Göz gözü görmüyordu.
Böyle bir gecede tutu!
Doğum sancısı,
Tuttu zevcesini!..
Ateş yakmak için çakmağı çaktı, çaktı!
Çakmak bir türlü ateş almadı!
şaşırdı!..
Tekrar, tekrar,
Çaktı, Çaktı durdu çakmağı….
Ne çare, çakmak ,
Bir türlü ateş almıyordu.
Son derece daraldı,
Bunaldıkça bunaldı.
O anda dağda bir ışık yandı.
----“Ailesine siz burada durun,
Gerçekten ben bir ateş gördüm,
Belki ondan bir haber,
Ya da tutuşmuş bir odun getirebilirim de,
ısınabilirsiniz..” Dedi.(Kasas29)
Şafaklara yansıyan, sevdanın aynasıdır,
Yıllar geçtikçe aşklar, gelir derde dayanır,
Yüreğinden seslenen, şarkının aynısıdır.
Süzülürken derdinden, göz yaşları boyanır.
.
Ezgi ezgi her sözün, nağmesi eski duvak,
Üşüyen damarlarda, ısıtamaz kanını.
Ne çileler yaşanmış, şu maziye dön de bak!
Verse bile alamaz, o vefasız canını!
Bıraktı dermanını, ol derdin padişahı,
Makamında oturup, mevsim, mevsim çiledi.
Dert çekti acı çekti, arşa yükseldi ah’ı
Gider ayak herkese, mutluluklar diledi.
O
Ateş
Değildi!
Yüce Rabbin
Nurunu görmüş idi.
Yeşil ağaçları yakmıyor,
Dumanı da çıkmıyordu!
Yaklaştıkça o nur’a, gördü ki,
Nur, kutsal vadinin sağındaki
Bir ağaçtan çıkıyor!
Gök yüzüne doğru fışkırıyordu.
Korktu, geri dönmek istedi.
Fakat ateş ona yaklaştı,
Korkusu arttıkça arttı.
Gözlerini kapattı,
Uzanıp yerlere yatınca,
Kutlu yerdeki vadinin sağ yanındaki,
Ağaçlıktan:
“—Ey Musa!
Şüphesiz ben, alemlerin Rabbi olan Allah’ım.”(Kasas 30)
“Musa:
-Rabbim! Bana kendini göster,
Sana bakayım! Dedi.
Mümkündür, Ondan her an bir şey dilemek,
Ne mümkün, dünya gözüyle Onu görmek!
Allah!
-Sen beni göremeyeceksin,
Ama dağa bak,
Eğer dağ yerinde kalırsa,
Sen de beni görürsün! Dedi.
Musa dağa baktı.
O da ne?
Musa bakınca dağa,
Dağ yerinden kayboldu!
Musa da düşüp bayıldı.
Kendine gelince;
Ya Rabbi,
Sen münezzehsin,
Sana tövbe ettim.
Sana inanandım.
Ben inananların ilkiyim.” Dedi (Araf 143)
Kulaklarında ki ses!
Musa!...
Muuusa!....
Ey Musaaaa!...
Diye çınlıyordu.
Korku içerisinde kalan Musa,
Buyurun,
Musa benim,
Emrine amadeyim!..
Buyur!....
Buyur, diyordu amma,
Çağıranı ne biliyor,
Ne de görüyordu.
Sen kim sin?” Nedir derdin?
Diyen hitap,
Yükseklerden geliyordu!
“Ey Musaaa!..
Şüphesiz ben senin Rabbinim.
Haydi pabuçlarını çıkar,
Çünkü sen,
Mukaddes vadide Tûvadasın.
Ben seni, peygamberliğe seçtim.
Şimdi vahy olunacak şeyleri dinle.
Bana ibadet et,
Namaz kıl. …
“----“Kulum beni andığında,
Ya da, dua ettiğinde yanındayım buyurdu.” (Ta-Ha 11-13)
Musa A.S. Alemlerin Rabbine,
“Hamd olsun” dedi.
Dedi demesine amma!...
Heyecanından sanki canı çekildi.
Bacakları titredi,
Dili tutuldu, ölü gibi hareketsiz,
Uzandı yere!…….
PEYGAMBERLİK VERİLMESİ
Yüce Allah,
Bir melek gönderdi,
Onun kalbini güçlendirdi, aklı başına geldi.
“----Ey Yüce Rabbim !
“Duyduğum ses senin mi?
Yoksa elçinin mi?” Diye sordu.
Rabbi!
----“Evet o benim,
Yaklaş bana buyurdu!
Ey Musa,
Elindeki nedir senin?”
Musa a.s.
----Benim asamdır.”
Rabbi,
----Onunla ne yapar
Nerede kullanırsın?”
Musa a.s.
---“Ona dayanırım,
Ağaçtan yaprak silkeler,
Yük taşırım. Ya Rabbi” dedi.
Rabbi,
-“Ey Musa!
Onu,deyneğini,
Şimdi yere bırak.
Bıraktı asayı yere.
Asanın yılan gibi kıvrım, kıvrım,
Hareket ettiğini görünce,
Dönüp, arkasına bakmadan kaçtı.
EY Musa dön!
Dön gel!
Korkma,
Şüphesiz güvende olanlardansın.!”(Kasas 31)
Beri gel, biz onu yine asaya çevireceğiz.
Elini yılanın ağzına sok !..”
Musa sokunca elini, asa yine eski halini aldı.
---“Şimdi elini koynuna sok.
Lekesiz bembeyaz çıksın.
Ellerini kendine çek,
Korkun kalmasın.
Bu ikisi, Firavun ve Erkânına karşı,
Rabbinin iki delilidir.
Doğrusu onla,
Yoldan çıkmış bir millettir. (Kasas 32) Denildi.
Allah, Musa’ya
Peygamberlik vererek
Şereflendirdi.
Dokuz mucizeyi de ona lütfetti.
“Ey Musa!
Verdiklerimle ve sözümle seni,
İnsanlar arasından seçtim.
Sana verdiğimi al ve şükret” dedi.
Ona levhalarda her şeyden
Bir öğüt yazdık.
Her şeyi uzun uzadıya açıkladık.
Onlara sıkıca sarıl.
Milletine de emret ki,
En güzel şekilde tutsunlar.
Size Allah’a karşı gelenlerin,
Yurdunu göstereceğim.” (Araf 144-145)
Musa!
Bu mucizelerin sahibi olunca,
İçinde nur şelaleleri çağıldadı!
Döndü ailesinin yanına,
Yürümeye başladılar birlikte….
Tur vadisi geride kalmış,
Mısır yolunu tutmuşlardı.
Eşine olanları anlattı,
Anlattı birer, birer.
.Eşi;
-Allah yardımcımız olsun, Ya Musa dedi.
Allah Musa’ya yine seslendi:
Ey Musa!
-“ Şimdi de git,
Firavunu hak yola davet et.
Çünkü O,
Azgınlardan oldu…”
Dediği zaman…..
Musa!
-“Ya Rabbi!
Onlardan birini
Ben öldürmüş idim.
Bu yüzden onlardan korkuyorum,
Kardeşim Harun’u da yardımcı ver.
Dili benim dilimden açık bana destek olur,
Göğsümü genişlet, İşimi kolaylaştır.
Allah!
Seni kardeşinle destekleyeceğiz.
İkinize bir kudret vereceğiz ki,
Onlar size el uzatamayacaklar.
Ayetlerimizle,
İkinize uyanlar galip gelecekler.”(Kasas 33-35)
Yücelerin Yücesinden,
Hem de, çok yücelerden kuvvet aldı güç aldı!
“And olsun ki ,
Musa ve Harun’a da,
İyilikte bulunmuştuk.(Saffât 114)
“Her ikisine de apaçık anlaşılan,
Bir kitap vermiştik.” (Saffât 117)
MISIR’A DÖNÜŞ
Her ikisi de peygamberlikle,
Şereflendiler.
Musa ailesi ile birlikte,
Mısıra gece vakti girdi.
Ve bir evin kapısını çaldı.
Ev sahibi bir kadındı.
Ona!
-Biz Tanrı misafiriyiz,
Bizi kabul etmenizi diliyoruz. Dedi.
Kadın da onları şefkatle güler yüzle,
Buyur etti evine.
Oysa o ev sahibesi,
Musa’nın annesiydi!...
Halbuki Musa bilmiyordu!
Annesi ile ev halkı,
Çorba içiyorlardı.
Musa ve çocukları avluya girince,
Evdeki oğlu Harun annesine sordu;
-Kim bunlar?
Annesi;
-İşte, Onlar,
Allah konukları dedi.
-O halde onları da, çağıralım soframıza,
Avluya gitti.
-Ey sevgili konuğumuz,
Gelin sizde de soframıza, çorbamızdan için.
Gitti Musa onunla,
Sofraya oturdu.
Sordular Musa’ya;
-Uzun bir yoldan gediğiniz belli.
Siz kimsiniz?
-Ben Musa’yım dedi.
Harun yerinden fırladı,
Musa kardeşim dedi!..
Boynuna sarıldı.
Ayrılık yılları bana, seni tanıttırmadı.
Ben, senin kardeş’in Harun’um!
HZ.Musa,
Tur-u Sina da ettiği duayı hatırladı.
Orada demişti ki;
“Ey Yüce Allah’ım!
Sen benim göğsüme ferahlık,
Genişlik ver!
İşimi kolaylaştır,
Dilimin düğümünü çöz,
Çöz ki sözümü anlasınlar.
Yakınlarımdan birini,
Kardeşim Harun’u bana vezir yap,
Yap ki, onunla sırtımı,
Sırtımı kalınlaştırayım.”
Bu duayı hatırladı,
Duasının kabul gördüğünü anladı!...
Şükürler olsun Rabbim, sana hamd ederim dedi.
Döndü Harun’a!
-Ey kardeşim!
Rabbim bizi ,
Firavunu doğru yola çağırmakla görevlendirdi.
Deyince,
Annesi hemen sofradan kalktı.
-Allah aşkına, Firavunun katına gitmeyin!
O sizi öldürür. Dedi.
Musa,
-Hayır, hayır ana!
Biz ikimiz de onun katına gideceğiz.
Bu bize Allah’ın emridir.
Hane halkını bırakıp,
Vazifelerinin başına geçtiler.
Denildi ki Yüce Rabbin katından;
--Korkmayın sizinle beraberim,
Her şeyi hem görür, hem işitirim.
Hemen gidin,
O Firavuna deyin ki!
Artık, İsrail oğullarını bizimle gönder.
Onlara işkence etme,
Etme sakın!
Sakın karşı çıkma,
Çıkma, sözümüzü dinle,
Dinle ne diyor Rabbimiz.
Rabbimiz senin de, Rabbin değil mi?!...
İşte ondan sana, bir ayet getirdik.
Selâm, doğruya tabi olanlarındır.
Dedi ki, “Hiç şüphesiz azap,
peygamberleri yalanlayanların ve Hak’tan,
Yüz çevirenlerindir.” (Taha 45-48)
Aşksız hayat yaşanmaz, yaşansa da zor olur,
Dindiremez yaşını, ağlamaktan kör olur,
Ne şeref ne itibar, ne de bir mülk isteme.
Onlar fani yok olur, ona muhabbet besleme.
Ebedi bir mutluluk, kazanmaksa dileğin,
Kabul etmem İslâmı, yolundan gitmem deme.
FİRAVUNLA YÜZ YÜZE
Musa ve Harun,
Gecenin bir vaktinde,
Firavunun
Kapısına dayandı,
Kapıyı çalıp
Uykudan uyandırdılar.
“----Siz kimsiniz, ne istiyorsunuz?”
“----Biz, Rabbil aleminin Resulüyüz!”
Hem biz hem sen, Allah’ın kullarıyız.”
Firavun;
-“O halde sizin Rabbiniz kim?”(Ta-ha 49)
-“Alemlerin Rabbi nedir?”(Şuara 23)
Musa;
-“Eğer, hakikati kesin olarak
Bilecek kimselerseniz, Bilin ki;
O, Göklerin, yerin ve
Bunların arasında bulunan
Her şeyin Rabbidir.”(Şuara 24)
Onun birliğine iman edin.
Deyince!
İçeri aldı.
Firavun onları.
Musa’nın belinde,
Lif kuşak, sırtında abası,
Elinde asası bulunuyordu.
Firavun tanıdı onu!
“----Biz seni, yeni doğduğun zaman,
Evimizde büyütmedik mi?
Uzun yıllar aramızda
Kalmadın mı?
Sen nankörün birisin” dedi
Musa a.s.
“---Ben daha doğmadan,
Sen İsrail Oğullarının,
Yeni doğan erkek çocuklarını,
Öldürtüyordun değil mi?
Senin sarayında büyümem,
Bu yüzden olmamış mı?
Söyle !...
Firavun;
“----Alemlerin Rabbi de nedir?”(Şuara 23)
Musa a.s.;
“---Eğer kesin olarak bilecek kimseler iseniz,
Bilin ki O,
Göklerin, yerin ikisi arasındakilerin Rabbidir.”Şuara 24 )
Firavun;
Yanında bulunanlara:
“İşitmiyor musunuz?
O, sizin de Rabbiniz önce geçmiş olanların da Rabbidir dedi.”
Size ğönderilen bu peygamberiniz,
Şüphesiz delidir.”(Şuara 25-27)
Benden başka bir İlah edinirseniz,
Seni zindana attırırım” dedi.(Şuara 29)
Musa a.s.;
“—Sana apaçık bir şey,
Bir delil getirmiş isem de mi?” dedi.(Şuara 30)
Firavun;
“----Doğru söyleyenlerden isen,
Haydi çıkar onu” dedi.
Bunun üzerine Musa a.s.
Asasını yere attı,
O da ne!
O asa,
“O anda apaçık bir ejderha oluverdi!...(Şuara 31-32)
-Ya Musa! Diye haykırdı.
Yılanı tut, sana iman edeceğim,
İsrail Oğullarını seninle göndereceğim,
Dedi Musa’ya!
Musa elini uzattı ejderhaya,
O anda dönüştü o,
Dönüştü bir asa’ya!
Bir kol ki, bir mum misali,
Bir kol ki, beyaz bir nur direği,
Parıl parıl parıldar, hoplatır o yüreği.
Firavun’un dili tutuldu sanki,
Musa’ya dokunması ne mümkündü!
Amma ant içtiği halde,
İnadından da asla vazgeçmiyordu.
Çevresindeki,
Memleketin ileri gelenlerine;
-Musa’nın iyi bir sihirbaz olduğu hakikattir!
Büyüsü ile sizi bu topraklardan,
Çıkarmak istiyor.
Bu konuda sizler ne düşünüyorsunuz?
(Diye sordu.(Şuara 34-35)
Onlar;
-Bu düzme bir büyüden başka bir şey değildir.
Biz atalarımızdan böyle bir şey görmedik.
İşitmedik Dediler.
Firavun İsrail oğullarının,
İman etmiş olanlarına,
İşkence ve çileyi reva görüyor,
Onlara rahat bir nefes bile aldırmıyordu.
Kendi adamlarına;
“-Ey ileri gelenler!
Sizin benden başka tapacağınız kimse,
Olduğunu bilmiyorum.
Ey Haman!
-Benim için çamur üstünde ateş yak.
Tuğla hazırla,
Bana öyle yüksek bir kule yap ki,
Üstüne çıkayım.
Çıkayım!
Musa’nın Rabbine bakayım!
Ben Musa’yı yalancılardan sayıyorum.”( Kasas 38)
Bunun üzerine Haman,
Tuğla ve kiremitlerden,
Göklere baş çeken,
Bir saray ve kule yaptı.
Firavun en yüksek kulesine çıktı.
Bana bir yay ve de ok getirin dedi.
Ok’u yaya yerleştirdi.
Gerdi, gerdi,
Nişan aldı göklere,
Sonra bıraktı ok’u.
Ok kana bulanmış olarak düştü!
Firavun işte, Musa’nın Allah’ını vurdum,
Öldürdüm! dedi!...
Yine döndü vezirlerine;
-Artık Musa’yı da öldüreyim mi? dedi.
Onların içinde inanmış biri vardı.
Kalktı ayağa!
-“Ey Hükümdarımız1
Benim Rabbim TEKdir!
Asasıyla ve elleriyle size ,
Mucizeler gösteren,
Onun peygamberi Musa’yı mı öldüreceksin?
Geçmişteki kavimlerin,
Rabbimin azabıyla nasıl,
Helâk olduklarını unutmayın!” Dedi.
Baki değil kimseye, dünyanın mülkü fani!
Gülü solmuş bağ harap, imdada yetiş YA RABB!
Hani nerdeler şimdi, o saltanat sürenler,
Aman dileyen kula, erişir kudret eli.
Hicranla gönül harap, dert çöktü oldu viran,
İmdada yetiş ya Rab, gönül bitap perişan.
Firavun kavmine;
-Ey kavmim!
Bu gün devlet işte elinizde bulunuyor.
Siz dünyada büyük bir güce sahipsiniz.
Fakat Allah’ın azabı inecek olursa,
Benden başka sizi kim kurtarabilir!
Bundan sizi kim koruyabilir?
Ben size bildiklerimi söylüyorum.
Doğru yolu gösteriyorum dediğinde,
Adamları;
-“Musa ile kardeşini alıkoy,
Memleketin her yerine,
Münadiler yolla,
Sana en bilgin büyücüleri getirsinler.”
Dediler.(A’raf 111-112)
Uydu Firavun onlara,
Topladı büyücüleri.
-Ey büyücülerim!
Eşi benzeri olmayan,
Bir sihirbaz gelmiş memleketimize,
Onun hünerini kendi hünerinizle alt edin.
Bunu başarırsanız,
Sizi mükâfatlandırır,
Sizi halkım arasında, el üstünde tutar,
Kendime en yakın sayarım! Dedi.
Sihirbazlar!
-Galip gelirsek bize armağan verir misin?
Firavun!
Elbette, size armağanlar veririm.
Sizi mükâfatlandırırım. Dedi.(A’raf 113-114)
O zaman,
-Ey yüce hükümdar!
Yarış vaktini seç,
Bize bildir dediler.
Hazırlıklar bitince, haber salındı Musa’ya.
Ona giden haberci;
-Ey Musa!
Firavunumuz diyor ki,
Musa yarışmak için bir vakit seçsin.
Biz de, o da sözümüzden dönmeyelim.
Toplanacağımız yeri hepimiz bilelim.
Musa şöyle haber gönderdi.
-Toplantı günü,
Firavunun da çıkmakta olduğu bayram günüdür.
O gün öğle vakti,
Bütün Mısır halkı orada toplansın.
İkimizin de yapacağını,
Kendi gözleriyle görsün, dedi.
Firavun;
-Sihirbazlarına, bayram günü öğleyin,
Toplanmaları için haber gönderdi.
Her büyücü sınıf, sınıf gelsin,
Her kim karşısındakine üstün gelirse,
Mükâfatlandırılacaktır dedi.
Bayram sabahı,
Yarış alanına halk,
Erkenden doldurmaya başladı.
Yarış vaktinde,
On beş bin kadar sihirbaz toplandı.
Hepsi Firavunun emri üzerine,
Saf, saf dizildiler.
Her birinin elinde ipler,
Çatal ağızlı değnekler,
Asalar vardı.
Az sonra Firavun, iki tekerlekli arabasıyla geldi.
Borular çalındı!
Birden bire gözler bir yöne çevrildi.
Oradan nurani yüzlü iki kişi göründü.
Tabii ki bunlar Harun ile Musa idi.
Onlar da yerini aldılar.
Yarışın başlama saati geldi.
Borular çalındı.
Heyecanlanan halk arasında,
Dalgalanmalar, itiş kakışlar oldu.
Halk merak içindeydi.
Musa yerinden kalktı.
Ağır, ağır yürüdü sihirbazlara doğru;
-Yazıklar olsun size dedi.
Allah’a karşı yalan ve iftiralarda bulunmayın!
Yoksa sizi azap ile kırar geçirir.
Allah’a karşı yalan uyduranlar,
Elbette kaygı ve hüsran içinde kalırlar. Dedi.
Sihirbazlarda aralarında,
Çekişe, çekişe konuştular.
Sonunda Musa’ya;
-Ey Musa!
Marifetini ya sen ortaya koy önce,
Ya da biz koyalım dediler.” (A’raf 115)
“Asanı önce sen mi atacaksın?
Yoksa biz mi atalım dediler.”(Ta-ha 61-62)
Musa, siz atın önce dedi.
Büyücüler,
Ellerindeki ipleri ve asaları attılar yere,
Firavunun hakkı için, galip çıkacağız dediler.(Şuara44)
O da ne öyle!
Asalar ve ipler birer yılan oldu,
Koşuyorlardı sanki,
Musa’ya doğru!
Bakanların gözleri kamaştı!
Bu hali gören Musa korktu.
Heyecanlandı.
Kayır, kayır kaynaşan bir yılan dağı oluştu sanki!
Kendi kendine,
-Allah’ın adına ant içerim ki,
-Benim asam da ancak ejderha olmalı dedi.
Döndü Mısırlı sihirbazlara;
-“Bu sizin yaptığınız sihirbazlıktır.
Göz boyamadır.
Allah onu boşa çıkaracaktır.(Yunus 81) Dedi.
Bunun üzerine Rabbil alemin:
“Korkma!
Elbette onlara üstün gelecek olan sensin!
Sağ elindeki asayı yere at!
Onların yaptığı bütün yılanları yutar!.
Onların yaptığı bütün iş,
Göz boyacılıktan başka bir şey değildir.
Sihirbazlar nerede olursa olsun,
Asla başarılı olamazlar.”(Ta-ha 68-69)
Bu emri alan Musa,
Elindeki asayı yere attı.
Bir yılan oldu asa!
Bu yılan da, ortada dolaşmaya başladı.
Firavunun ve halkın gözünde ejderha oldu.
Gözüken ipleri,
Teker, teker topladı ve yuttu!
Koca meydanda yılandan iz bile kalmadı.
Biraz sonra Musa,
Eğildi asasını aldı yerden.
Ejderha o anda, yine asa’ya dönüşmüştü.
Bu durum karşısında,
Sihirbazlar şaşkına döndü.
En büyükleri olan, ele başları,
Koştular Musa ya,
Önünde secdeye kapandılar.
Veeee:
“ Biz bütün alemleri var eden Allah’a,
Musa ve Harun’un Rabbine inandık.
İman ettik” dediler.(Şuara 48)
Bu durum karşısında Firavun,
Küplere bindi.
-Ben size izin vermeden ona inanıyorsunuz.
Size büğüyü öğreten, ustanız odur.
Öyleyse, ben size neler yapacağım!
Görürsünüz siz!
Diye adete köpürdü!
Sizin el ve ayaklarınızı,
Çaprazlama keseceğim,
Hurma dalına asacağım sizi!
O zaman göreceksiniz
“El mi yaman, Ben mi!”
Büyük Yaratanın mucizesini gören sihirbazlar;
-İçimize sabır ve tahammül yağdır,
Bizi Müslümanlıktan ayırma Rabbim!
Bizim canımızı imanlı olarak al ya Rab!...
Diye dua ettiler.
Firavuna da!
-Sen bize hiçbir zarar veremezsin!
Biz seni,
Gördüğümüz açık mucizelerden sonra,
Bizi yaratan Allah’a üstün tutamayız!
Sen de ne yapacaksan yap!
Senin hükmün yalnız bu dünyada geçer.
Bizi hiçbir zarara uğratamazsın!
Biz, Allah’ımıza döneceğiz.
İlk iman edenlerden olduğumuz için,
Rabbimizin,
Günahlarımızı bağışlayacağını umuyoruz.
Elbette Allah’ın mükâfatı daha hayırlı!
Cezası da daha süreklidir.” (Ta- ha 72-73)
Dediler.
Bunun üzerine Firavun;
İki tekerlekli arabasını sürdü,
Kalabalığın arasından sarayının yolunu tuttu.
Adeta kaçar gibi,
Yarış alanını terk etti.
Sanki lânetlenmişti!
Yine de Allah’ın BİR’liğene inanmadı.
Firavun bütün zulmüne karşın,
Bazılarının, Hak dinde kalmasına tahammül edemiyordu.
İnananlara karşı eza ve cefasını artırmaya başladı.
Onun ekmeği ile beslenenler,
Ona destek olmak için,
Saraya geliyor,
Diyorlar ki, Firavuna;
--Musa’yı ve milletini,
Yer yüzünde bozgunculuk yapsın,
Fesat çıkarsınlar diye mi,
Serbest bırakacaksın? Dediklerinde!
Firavun!
-“Biz onların oğullarını öldürtüp,
Kadınlarını diri bırakacağız.
Elbette biz onları ezecek güçteyiz.” Dedi.” (Araf 127)
Musa da milletine;
“Allah’tan yardım dileyin.
Sabredin.
Yer yüzü Allah’ındır.
Kullarından dilediğini, ona mirasçı kılar.
Sonuç Allah’tan sakınanlarındır.”(Araf 128)
Milleti:
“-- Ya Musa sen bize gelmeden önce de,
geldikten sonra da,
Eza ve cefadan kurtulmadık diyorlardı.
Musa da onlara;
-“Sabırlı olun.
Rabbinizin, düşmanlarınızı,
Yok etmesi, ve yer yüzünde sizi,
Onların yerine geçirmesi umulur.
O zaman, nasıl davranacağınıza bakar.” Dedi. (Araf 129)
Yüce Rabbimiz!
Firavun ve adamlarına bir ders vermek,
Onları gaflet uykusundan uyandırmak için,
Onları kuraklığa,
Ekin kıtlığına uğrattı. (Araf 130)
(Nil nehrini kabartıp, Felâketler yaşattı.)
Ne zaman bir iyilik görseler,
Bu bizim hakkımızdır diyor,
Kötülük rüzgarları esince de,
-Bu Musa ve ona inananların,
Uğursuzluğudur! Diyorlardı…
Bu felâketlerin Allah tarafından geldiğini,
Bilemiyorlardı. (Araf 131)
Dilerse O, eldeki asayı ejderha yapar,
Sallayınca elini, parmağından nur kopar.
Yarar Kızıl denizi, boğulur apar topar,
Nebilerdir hikmetin, tükenmeyen gömüsü.
Yaşasa da sarayda, mutlaka sonu hüsran.
Yağmur yerine gökten, yağdırır belâ her an,
Kör şeytandan Firavun, alırsa böyle ferman,
Alemi ibret için, çürütülmez ölüsü!..…
FİRAVUNUN UĞRADIĞI MUSUBETLER
Yüce Allah bu asi kavmi,
Yeniden cezalandırmak istedi.
Onlara kan’ı musallat etti.
Ne yese ne içseler, kan’a dönüştü!
Pınarlardan akan kan,
Memelerden çıkan kan!
Kaynaklardan gelen kan,
Kan, kan, kan! Her şey kan!
Cariyesinin getirdiği beyaz süt,
Firavunun elinde kan’a dönüyor,
Bardağındaki su kan’a dönüyor,
Bunları gören Firavun deliye dönüyordu!...
Mısırlılar doldu saraya!
-Ey hükümdarımız!
Bizi bu belâdan kurtar dediler.
İsrail oğullarının,
Yaptığı bed dua’dan yok olmak üzereyiz.
Akan suyumuz kan,
Sütümüz kan!
Balımız kan!
Yağımız, ayranımız kan!
Kana boyandı cihan!
Firavun bu şikâyetleri dinleyince,
Musa’ya haber saldı.
Şu belâyı kaldırın başımızdan,
Ben de,
İsrail oğullarını serbest bırakayım! Dedi.
Musa a.s. yine dua etti Rabbine!
Kan belâsından kurtardı onları!...
Kurtardı kurtarmasına amma,
Yine Firavun ve adamları,
Sözünden döndü!
Yine iman etmediler,
Yine eza ve cefa etmeye devam ettiler
“Bunlar günahkâr güruhudur.”Duhan 22)
Siz, yine de Firavun’a mülâyim davranın.
Dedi Yüce Rabbimiz!...
MISIRDAN ÇIKIŞ
KIZIL DENİZ OLAYI
Bunun üzerine Rabbim,
Onların Mısırı terk etmelerine,
İzin verdi.
“Ey Musa!
Benim kullarımla birlikte,
Geceleyin yola çık!
Sonra onlara denizde kuru bir yol aç!
Düşmanın size erişip, yetişmesinden korkma!
Yılma onlardan.(Ta- Ha 77)
HZ. Musa bu emri alınca;
Topladı tüm kavmini.
Onlara Mısırdan çıkılacağının haberini verdi.
Şöyle tembihte bulundu.
-Evlerinizden çıkarken,
Çıkarken, yanık bırakın lâmbalarınızı,
Yanık bırakın ki, bilmesinler,
Bilmesinler çıktığınızı!
Arkadaşlarınızla yolda konuşmayın,
Konuşmayın ki, duymasınlar,
Duymasınlar sesinizi,
Sesinizi duyup da,
Bilmesinler çıktığınızı!
Komşularınızdan,
Bazı süs eşyalarını ödünç olarak alın,
Alın ki, bilmesinler çıktığınızı!
Birisiyle karşılaşınca da, sorarlarsa!
Sorarlarsa adınızı, sen kimsin?
-Sen kimsin diye?
Sadece Amr deyin!
Bilmesinler,
Bilmesinler şehri terk ettiğimizi!...
Bu söz parola idi.
Mısırlı erkeklerden olan çocukları, kadınları,
Evlerinde bıraktılar.
İsrail oğullarından doğanları yanlarına aldılar.
Belli ki nesillerini, arılaştırmak istiyorlardı.
Gece şehirden gizlice çıktılar.
Gökte ay parlıyor onlara yol gösteriyordu!
Sessiz sedasız doğuya,
Arz-ı mevud’a doğru yol alıyorlardı.
Çok hızlı bir yürüyüştü bu!
Musa;
“ Ey Rabbimiz,
Hakikaten sen Firavun’a ve
İleri gelenlerine, dünya hayatında,
Ziynet ( haşmet ) ve nice mallar verdin.
Senin yolundan Sapsınlar!
Saptırsınlar diye mi? hey Rabbimiz!
Sen onların mallarını yok et!
Rabbimiz kalplerini,
Şiddetle sık ki,
Onlar o çetin azabı görünceye kadar,
İman etmeyeceklerdir. “(Yunus 88)
Musa ve inanlar,
Cebrail’in rehberliğinde,
Kızıldeniz’in kenarına kadar geldiler.
Önlerinde düşman gibi deniz,
Arkalarında deniz gibi
Düşman sardı dört bir yandan.
“Bunu duyan Firavun,
Kuvvetli bir ordu ile,
Takip etti onları.”(Şuara 52)
Yetişti imdadına!
Yüce Rabbin kudreti!
“Asanı denize vur” Ya Muuuusa!
Vuuur, vuuuuur!
Diyordu bu ses!
Vurunca asasını yarıldı,
Yarıldı deniz ortasından,
İki taraf koskocaman dağ oldu,
Sular çekildi ( iki tarafa,)
Kupkuru bir yol oldu! “Şuara 63)
Ve Musa,
Kavmi ile geçti salimen!
Firavun ve orduları,
Girince denize, kapandı deniz!
Dev dalgalar oluştu,
Firavunun ordusu
Belâsına kavuştu.
Firavun tam boğulurken,
Açtı elini!..
---“İsrail oğullarının inandığı,
Tek Allah’a inandım.
Beni affet ya Rabbi!..
Ben de Müslüman’ım dedi.”(Yunus 90)
Rabb- il Alemin!..
---“Şimdi mi inandın?
Daha önce,
Baş kaldırmış, bozgunculuk etmiştin!
Bu gün gark olan cesedine,
Kurtuluş vereceğim ki, sonrakilere ibret olsun,”
Diye buyurdu.”(Yunus 92)
Kâinatta ne varsa , yaratıldı hiç yoktan,
Cinler yalın alevden, insanoğlu topraktan,
Aldığı her bir nefes, lütufken ona Haktan,
……….Daha nice sırlardan, haber verirken kur’an,
……….Nasıl inkar eder ki , Firavun denen insan.
Bak şu kızıl denize, asayı Musa ile
Yarılmış ortasından,
İnkarından Firavun boğulmuş ordusuyla.
Diledi de kurtardı, boğulmaktan Musa’yı,
Yardı kızıl denizi, vurunca O asa’yı,
Şirk koştu da Firavun, buldu başa belâyı,
……….Boğuşurken sularda, yetişti ona hüsran.
……….Nasıl inkâr eder ki, Firavun denen insan.
Tüm övgüler O’nadır, şanı yüceden yüce,
Onun emriyle bürür , gündüzü kara gece,
Var mı iki cihanda , karşı koyan bu güce,
……….Anlatamaz bu gücü, aciz kalırken lisan,
……….Nasıl inkar eder ki, hükmüyle ölen insan.
KAVMİ İLE DÖNÜŞ YOLUNDA
Musa ve kavmi,
Denizi geçince yollarına devam ettiler.
Kavmi ile birlikte çöllere düştüler.
Musa, elinde ucu iki çatallı asası ile,
En önde gidiyordu.
Fakat arkasındakilerin ayakları bir türlü ileri gidemiyordu!
Bir gizli kuvvet,
Onları geri, geri çekiyordu sanki!
Musa da durdu, bakındı etrafına.
Yaşı ilerlemiş kimseler,
İhtiyar babalar yanıma gelsin dedi.
Toplandılar yanına!
-Bu haliniz,
Adım atamamanızın sebebi nedir? Diye sordu.
Ey Musa dediler:
--Yusuf a.s. Ölürken bir dua etmiş!
Ben öldüğüm zaman buraya gömün amma!
Mısırdan çıkarken, benim naşımı da alın!
Alın yanınızda götürün dediğini,
Onların da;
--Tamam götürürüz diye söz verdiklerini,
Dedelerimizden duymuştuk!
Bu halimiz her halde ondandır!
Onun naşını bulup alıp gitmeliyiz. Dediler.
Musa tekrar sordu;
-Onun kabri nerededir?
-Bilmiyoruz dediler.
O zaman,
Musa yüksek sesle bağırdı!..
-Allah’ını seven,
Yusuf Atamazın mezarını bilen varsa söylesin!
Bana haber versin.
Bunu bilmeyenlerin,
Bilip de söylemeyenlerin,
Kulakları sağır olacak!
Benim sözlerimi duymayacaklar!
Bunu da böyle bilin dedi!
Sonra yerinden kalktı.
Sıralar arasında hem dolaşıyor,
Hem de bu sözcükleri tekrarlıyordu!
Kimsede bir kıpırtı bir hareket görmüyordu.
Demek ki, kulakları sağır olmuştu.
Bu da onun bir mucizesi idi.
Sonunda;
Bir kocakarı, bir nine,
Onun sözlerini işitti.
O sağır olmamıştı.
-Ey Musa diye seslendi.
Sana Yusuf’un kabrini gösterirsem,
Her sorduğuma cevap verir,
Her istediğimi yapar mısın? Dedi.
Musa,
- Rabbimizden sormam lâzım.
Diye cevapladı.
Yüce Rabbimizden nida erişti.
-Ey Musa istediğini ver!
Sordu Musa kadına:
-Ne istiyorsun?
-Sen cennet odalarından hangisine inersen,
Ben de seninle beraber oraya inmek istiyorum.
Razımı sın?
-Evet dedi Musa a.s.
Kadın;
-Ben ihtiyarım,
Gücüm kuvvetim yok , yürüyemiyorum.
Beni bir hayvana bindir.
Bindirdi onu Musa a.s.
Bir merkebin sırtına!...
Birlikte döndüler Nil nehri kenarına.
Kadın;
-Atanız Yusuf Nil kıyısında gömülüdür.
Dua et sular çekilsin,
Biz de onu bulalım!
Musa açtı ellerini,
Dua etti Rabbine.
Sular çekildi. Kabir çıktı meydana!
Kazdı Musa üzerindeki toprağı, çamuru temizledi.
Mermer bir lâhit çıktı!
Açtılar onun kapağını,
Yusuf peygamberin kemiklerini aldılar.
Götürdüler.
İsrail oğulları o kadar sevindi ki,
Bacaklarına kollarına güç geldi.
Şarkılar, ilâhiler söyleyerek,
Doğu’nun yollarına düştüler.
Adanan ülkeye,
Kenan diyarına,
İshak ve Yakup peygamberlerin,
Gömülü oldukları topraklara doğru ilerlediler.
Şöyle diyorlardı şarkılarında:
Yüce Rabbimiz sensin,
Seni kutsayacağız.
Kurtuluşumuz sendedir,
Seni yücelteceğiz.
Firavunu boğan sensin,
Askerini kovan sensin,
Taş misali batırarak,
Derinlere gömen sensin.
Gazabınla ceza verip,
Gönüllerde doğan sensin.
Senden daha heybetli,
Senden daha güçlü kuvvetli,
Senin gibi tanrı yoktur!
Semalarda kardeşin,
Göklerdeki güneşin,
Var mı? başka bir eşin,
Elbette yoktur, yoktur!...
Yoktur başka bir eşin.
Saltanatın ebede dek sürecek, sürecek!
Elbette Kâinatın sahibi sensin!
Hükmün ebede dek sürecek, sürecek!
Nihayet,
Sina çölünde putlara tapan,
Onları tanrı yapan,
Bir kavmin yanına geldiler.
Onları gören kavmi,
-Ya Musa!
Buradaki kavmin taptığı putlardan bize de yap!
Bizde ona tapalım dediler!
Musa onlara:
Gerçekten siz çok cahil insanlarsınız.
Hiç şüphe yok ki,
İçinde bulundukları din,
Taptıkları şeyler batıldır.
Bütün yaptıkları işler batıldır.
Amelleri boştur.
Allah sizleri bütün alemlere üstün kılmışken,
Ondan başka bir tapacak mı araştırayım?
Sizin Rabbiniz,
Sizi Firavundan ve Onun cezasından kurtarmıştır.
Onlar size,
Belânın en çirkinini yaşattılar.
Erkek çocuklarınızı öldürüp,
Kızlarınızı bıraktılar!
Bunda size büyük bir musibet vardı.(Araf 138-141)
Yollarına kızgın çöllerde devam ettiler.
Sina denilen bu çöller acımasızdı.
Bir yandan sıcak,
Öte yandan susuzluk ağlattı analarını.
Mara denilen bir yere geldiler.
Orada su boldu.
Işıl, ışıl parlıyor,
Şırıl, şırıl akıyordu.
-OOOOH be!
Nihayet bir su bulduk dediler.
Eğildiler suya,
Avuçladılar içmek için!
O da ne içemiyorlardı suyu!
Zehir gibiydi su!
Onun içindir ki bu suya; Mara= Acı su dediler.
Bütün başlar döndü Musa a.s ma!
Yumruklar sıkıldı.
Ya Musa, şimdi ne içeceğiz?
Musa a.s.
Adeta feryat edercesine!
Yalvardı yakardı.
Bize yardım et Ya Rabbi dedi.
Hak Tealâ;
Ya Musa!
Şu ağaca bak dedi.
Gitti Musa ağaçtan bir dal kopardı.
Vurdu o acı suya!
Su tatlılaştı!
Rabbim uyardı Musa’yı!
-Ya Musa!
-Eğer sen Rabbinin sözlerini dikkatlice dinler,
Onlara kulak verir yerine getirirsen!
Mısır’ın üzerine musallat ettiğim,
Sıkıntıları yaşamazsınız.
Çünkü ben sana şifa veren Allah’ım! Dedi.
Oradan tekrar hareket ettiler.
Elin denilen bir yere geldiler.
Orada on iki su kaynağı,
On iki pınar buldular.
Kıyısında yetmiş tane hurma ağacı vardı.
Kavim bu ağaçların dibine,
Gölgelerine oturdular.
Yorgunluk çıkardılar..
Tur-u Sina müjdesi, olmazdı saatinde,
Vuslat vaadini, vermeseydi ol Rahman,
Vücut mülkü tarumar, nice çile kalbinde,
Hasret ateşi yakar, öldürürdü o zaman.
Kavuşmak için garip, bulamazsa bir derman,
Ruh terk eder bedeni, deva olmaz elinde.
Uçup gider sonsuza, alınca Rab dan ferman.
Geri dönmez bir daha , gönül evinden çıkan.
Vakit saat gelince, hece biter dilinde!...
“Yer yüzünde haksız yere,
Büyüklük taslayanlara,
Ayetlerimden yüz çevirteceğim.
Onlar bütün ayetleri görseler,
Yine de inanmazlar”.(Araf 146)
Suya kanan İsrail oğulları tekrar yürüdüler.
Yine kızgın çöllerde acıktılar susadılar!
Hak Tealâ nida etti Musa’ya!
-“Asanı vur taşa! Ya Musaaaaa!.....
Vurdu Musa a.s.
Taştan on iki pınar kaynadı!
Herkes içeceği pınarı belledi!” (Bakara 60)
Karınları da çok acıkmıştı!
-“Ya Musa dediler!
Biz bir çeşit yemeğe katlanmayız.
Bize arzın yetiştirdiği,
Hıyar, sebze, sarımsak, mercimek ve soğan,
Vermesi için Rabbine yalvar!”(Bakara 61)
Çünkü onlar,
Mısırda yaşarken,
Firavunun aş hanelerinden balık, hıyar, kavun,
Pırasa, soğan sarımsak yerlerdi.
Şimdi onun için onları istiyorlardı.
Sanki canlarının kuruduğunu hissediyorlardı!
Musa a.s. Onlara;
“Adi şeyleri hayırlı şeylerle değiştirmek mi istiyorsunuz?
O halde şehre girin.
Orada istediğinizi bulursunuz.!” Dedi.(Bakara 61)
Onlar şehre inme yerine,
Dileklerinde ısrar ettiler.
Hak Tealâ onlara kerem etti!
Bıldırcın kuşları yağdırdı!
Onları tutup kestiler ve yediler.
Kudret helvası ihsan etti!
O zamana kadar böyle bir şey yememişlerdi!
Gök mutfağından üzerlerine,
Türlü, türlü yemekler gönderildi!
Bunların nereden nasıl geldiğine bir türlü,
Akıl erdiremediler.
Bunlar Rabbin, Peygamberlerine gösterdiği,
Mucizelerden başka bir şey değildi!
Şuayb peygamber;
Damadı Musa ile ilgili bir çok fısıltı duymuştu.
Ona,
Senin damadın Musa,
Firavunla boğuştu.
İsrail oğullarını Mısırdan çıkardı.
Nil nehrinde Firavunu boğarak,
Nehirden geçtiler!
Sina çölünü geçtiler.
Yollarına çıkan Amelika kavmi ile,
Savaşıp onları yendiler.
Susuz kalan kavmine su buldu,
Aç kalınca onları,
Bıldırcın etiyle, türlü yemeklerle doyurdu.
Bu haberleri alan Şuayb a.s.
Musa’nın karısı, kendi kızı ile,
İki torununu aldı,
Musa’nın ziyaretine gitti.
O zaman Musa Rabbinin emri ile,
Tur dağına gitmişti.
Şuayb a.s. haber gönderdi Musa’ya.
-Ey Musa,
İki oğlun ve karınla sana geliyoruz.
Musa onları karşıladı.
Elini öptü kayın pederinin.
Birlikte bir çadıra girdiler.
Hal hatır sordular.
Çektikleri zorluk ve sıkıntıları anlattılar.
O zaman Şuayb a.s.
Açtı Rabbine dua etti.
-Ya Rabbi sana hamd-ü senalar olsun!
İsrail oğullarını kurtardığın için,
Sana şükrediyorum dedi.
Kurbanlar kesti.
Musa a.s. ma öğütlerde bulundu!
Bu öğütleri dinleyen Musa teşekkür etti.
Onları uğurladı.
Musa Tur-u Sina’ya çıktığı zaman Rabbi,
-“Ya Musa sen niçin kavminden önce,
Acele ederek koşa koşa geldin?”(TA-HA 83-84)
Diye sormuştu!
Musa,
Kavmim de orada,
Senin emirlerine uygun ibadet ediyorlar..
Ben benden hoşnut olasın diye acele ettim.
Koşaaa, koşaaa geldim demişti!...
O Zaman yüce ALLAH:
-Biz senin ayrılmandan sonra onları denedik!
Samiri onları, sapıttıkça sapıttı.
Yaptığı putlar ile,
Doğru yoldan çıkarttı!
Fitne yolunu seçti,
Tek Allah’tan vaz geçti.
Diye buyurdu.
İşte o zaman, Samiri onlara;
Altın dan ve ziynet eşyalarından,
-“Böğüren bir buzağı heykeli yaparak,
Sizin de Musa’nın da, işte budur İlâh’ı !
Dediğini Musa unutmuştu! (Ta-Ha 88)
Musa, milletine kızgın,
Ve de çok üzgün olarak,
Dönmüştü ya!... (Ta- Ha 83-85)
Hani!
Tur-u Sina’ya, Allah’ını aramaya…
Bulmaya gitmişti de Musa!
Dağdan dönünce,
Kavmini,
Yine sapıtmış, yine putları,
İlah edinmişti de,
Musa onları bu halde bulmuştu ya!
O zaman kardeşine;
-“Ey Harun:
Seni benim yolumdan,
Gitmekten alıkoyan nedir?
Benim emrime karşı mı geldin?”
Deyip sakalına yapıştı.
Kardeşi:
“-Ey annem oğlu,
Saçımdan sakalımdan tutma;
Doğrusu İsrail oğullarının arasına,
Ayrılık soktun,
Sözüme bakmadın demenden korktum.”
Diye cevaplamıştı!...(Ta-Ha 94)
Musa;
----“Ey Rabbim,
Beni de kardeşimi de affet,
Bizi rahmetinin içine sal,
Esirgeyen bağışlayan sensin.” Demişti.(Kasas 35)
Veee!
Elini kardeşinin başından ve şapkasından çekti.
Samiri’ye döndü.
-Ey Samiri!
Senin bu yaptığın iş nedir? (TA-HA 85)
Samiri de;
-“Ben onların görmediklerini gördüm.(Cebrail)
Allah’ın o elçisinin izinden,
Bir avuç toprak aldım.
Onu erimiş mücevherlerin içine savurdum.
Nefsim bunu bana hoş gösterip! Böyle yaptırdı Dedi.
(Yaptığı buzağı rüzgar estikçe böğürüyordu!)
HZ. Musa da:
-“Öyleyse defol!
Bundan sonra,
“Hayatta, bana dokunmayın!”
Demeden başka yapacağın bir şey yoktur.
Senin için,
Asla kaçamayacağın bir ceza daha var.
Üzerinde titrediğin,
Tanrı diye yapıp taptığın,
Tanrına bak!
Onu yakacağız,
Sonra denize dökeceğiz
“Sizin tanrınız,
Ancak, Ondan başka tanrı olmayan,
TEK ALLAH’TIR.
İlmi her şeyi içine almıştır.”(TA-HA 97-98)
HZ. Musa kavmi içinden yetmiş kişi seçti.
Bunlarla Tur’a çıkacak,
Yüce Rabbinden özür diletecekti.
Yetmiş kişiyle çıktılar dağa….
Bir yere geldiklerinde onlar:
--Biz Rabbimizi açıkça görmek istiyoruz!
Onu görmeden sana da iman etmeyiz. Dediler.
Sen Rab ile konuştun.
Bize de göster dediler!
Onlar böyle asi olunca!
Gökten bir yıldırım düştü,
Asilerin hepsi kavruldu!..
O zaman Musa,
Ağlayıp sızlamaya başladı.
Ya Rabbi!
Ben döndüğüm zaman, kavmime,
Ne diyeceğim?
Ne diyeceğim de ikna edeceğim onları.
Seçtiğim hayırlı adamları öldürdün!
Şimdi ötekiler bana nasıl inanır?
O kavmin akılsızlığı yüzünden,
Hepimizi yok mu edeceksin?
Bu bizi sınamak için verdiğin bir ceza mıdır?
Sen dilediğini saptırır,
Dilediğini doğru yola sevk edersin!.Dedi.
Yüce Rabbim Musa’nın bu yalvarışına karşı,
-Senin seçtiğin bu yetmiş kişi,
Buzağıya tapanlardır.
Musa!
-Ya Rabbim onları affet!
Onlara can ver! Diye dua etti.
Rabbim de onları tekrar diriltti.
Önce biri diriliyor,
Yerinden kalkıyor, sonra öteki diriliyordu!
Dirilenler ölü arkadaşlarını seyrediyor,
Heyecanlanıyor,
Bunun nasıl gerçekleştiğine şaşırıp kalıyorlardı.
Hepsi dirilince!
Döndüler Musa’ya;
Ey Musa sen Allah’a dua ettiğin zaman,
Ne dilersen sana ihsanda bulunuyor.
Dua et bizim için,
Bizi de peygamber yapsın! Dediler.
HZ. Musa onlara,
Yüce Allah’ın emirlerini öğretti.
Onları ikna etmeye çalıştı.
Tekrar yola düştüler.
Eriha denilen ülkeye yaklaştıkları zaman,
Musa a.s.
On iki boydan on iki başkan seçti.
Onlara;
-Siz önden gidin dedi.
Çünkü bu memlekette zalimler hüküm sürüyor.
Siz bu zalimlerden haber alın getirin dedi.
Bu on iki kişi,
Topluluktan ayrıldı.
Onlardan uzaklaştıklarında,
AC, adında bir azgın kişi,
Onları yakaladı.
Yakalayınca, uçkurunun ipi ile bağladı,
Bağladı ellerini kollarını,
Karısına götürdü.
Bak şunlara dedi.
Bunlar bizimle savaşacaklarmış!
Al onları ayağının altına ez!
Anlasınlar biz kimiz!
Yoksa ben mi ezeyim?
Söyle her birini ben ezeyim mi?
Karısı hayır dedi.
-Hayır istersen,
Onları serbest bırak.
Anlasınlar bizim kim olduğumuzu!
Gidip anlatsınlar topluluklarına!..
Doğru dedi Ac!
Bıraktı onları…
Yolda giderken,
Olup biteni anlatmasak mı?
Acaba diye konuştular,
Kendi aralarında….
Anlatmayalım ki;
Onlar Allah’ın peygamberinden yüz çevirmesinler.
Sadece, Harun ve Musa’ya anlatalım dediler.
Tamam deyip sözleştiler.
Sözleştiler amma,
Bunlar sözünün eri değiller ki!
Yine de anlattılar kavimlerine!
İki kişi de gidip Musa’ya anlattı.
HZ. Musa bu korkuları karşısında dedi ki;
Allah size şöyle buyurmuştur.
“Ben sizinle beraberim.
Siz namazı dosdoğru kılar,
Orucunuzu tutar,
Zekâtınızı verir, Peygamberlerine inanır,
Onlara yardım eder,
Muhtaçları Allah yolunda gözetirseniz,
Ben de sizin kötülüklerinizi örter,
Sizi içinden ırmaklar akan,
Cennetime koyarım!” (Maide 12)
Bu sözleri hatırlattıktan sonra,
Şöyle devam etti.
-Ey benim kavmim!
Allah’ın üzerinizdeki bu nimetini hatırlayın.
O sizin aranızdan peygamberler çıkarttı.
Size hükümdarlar yolladı.
Kimseye vermediği şeyleri sizlere ihsan etti.
-Ey benim kavmim!
“Yüce Allah’u Tealânın,
Size nasip ettiği kutsal topraklara girin.
Sakın geri dönüp kaçmayın.”(Maide 20-21)
Bu durum karşısında:
Musa ve Harun;
-Ey halk!
Gözetlemek için gittiğiniz o diyar,
Çok iyi bir ülkedir.
Eğer Rabbimiz bizden razı olursa,
Bizi o diyara götürecek.
Süt ve bal akan o ülkeyi bize verecek.
Siz,
Gelin, Allah’a asi olmayın.
Hem de o diyarın kavminden korkmayın.
Onlar bizim ekmeğimizdir.
Onları koruyan gölge,
Üzerlerinden kalkıp gitmiştir.
Allah bizimledir.
Onlardan korkmayın. Dediler.
İsrail oğulları bu sözler karşısında:
-“Ey Musa!
Orada zorlu bir kavim bulunuyor.
Onlar oradan çıkmadıkça,
Biz oraya giremeyiz.
Onlara sen git,
Rabbinle birlikte onlarla dövüş!
Onları oradan çıkar,
Sonra da biz gidelim oturalım.!” Dediler (Maide 22)
Hayır, hayıııııır!
Asla oraya gitmeyiz.
Biz Firavuna,
Köle olmaya bile razıyız.
Ne oraya gideriz. Ne de onlarla savaşırız.
Musa!
Sığındı yine Rabbine!
“Ya Rabbi !
Benim kendi nefsimden ve ,
Kardeşim Harun dan başka,
Sözüm geçecek kimsem yok!
Bizi bu küstah,
Bu asi cemaatten ayır” (Maide 25).
Diye dua etti.
Yüce Allah,
Kulu ve peygamberi Musa’yı teselli edecek,
Şu hitapta bulundu.
“Orası onlara kırk yıl haram edilecektir.
Onlar çöllerde şaşkın dolaşacaklar.
Sakın sen,
Küstahların halinden sıkılma!” (Maide 26)
Hani!
Dünyanın en zengini
Hazinelerinin anahtarını,
Deve katarları taşıyan!
Karun!
Hani!
Dünya kurulduğu günden beri
Ondan daha zengini olmayan,
Karun!
Hani!
Süslenmiş üç yüz cariye,
Dokuz yüz bin adamıyla,
Halkın arasına çıkan,
Karun!
İşte o!
Konağının kapısını altın,
Duvarlarını altın kaplama ile,
Kaplatmıştı.
İşte O,
Musa A.S. mın ,
Amcasının oğluydu.
Firavun ve Haman gibi,
Musa’yı yalanladı!
“Çok yalancı bir sihirbazdır!” Dedi ” (Mü’min 23-24)
Dahası var!
Bir fahişe ile, yattı diyerek
Zina ile suçlayıp İftira etmişti!
Uğursuzluğu, Ondan bilerek,
Mucizelere inanmamıştı!
İşte o zaman Musa,
Ya Rabbi!
----“ Senin düşmanın,
Benim rezil rüsva olmamı
Aşağılanmamı istiyor,
Medet senden” demişti.
Rabbi ona:
----“Yere dilediğini emret!
Sana itaat edecektir” deyince!
Musa A.S. da,
-“Ey yer!
Tut onları,
Ey yer!
Yut onları,”
Diye dua etmişti.
O zaman Karun’un konağı,
Malı mülkü battı yerin dibine.
Umudun emzirdiği çocuk,
Uyan artık sen de uyan,
Bak şu dünya koca yalan.
Gözünü yumduğun an,
Malın mülkün olur talan.
Sayılı nefeslerin bittiği an,
Ömür denen sarkaçta,
O sarkaçta durur zaman.
“Allah’ın ahdini,
Hiçbir şeye değişmeyin.
Eğer bilirseniz,
Allah katında olan,
Sizin için daha iyidir..
Sizde olanlar tükenir amma,
Allah katında olanlar,
Asla tükenmez.
Sabredenlere,
Ecirlerini fazlasıyla ve,
Daha güzeliyle ödeyeceğiz.”(Nahl 96)
Çöllerde başı bozuk dolaşan İsrail oğulları,
HZ. Musa’ya:
-Keşke biz ya Mısırda olsaydık.
Ya da bu çöllerde ölseydik!
Diye sitem etmeye devam ediyorlardı..
-Allah bizi bu diyara,
Kılıçtan geçirilmemiz için mi getirdi.
Biz öldükten sonra karılarımız,
Çocuklarımız, yağmalansın diye mi getirdin.
Hepimize bir başkan seç,
Tekrar Mısır’a dönelim! Diyorlardı.
İnsanoğlu böyle işte,
Felâket zamanında mazlumlaşır,
Felâket geçince zalimleşir.
İsrail oğulları da,
Felâket anında yetiş Musa!...
Geçince zevki sefa!..
Musa’nın sözlerini hiç mi hiç dinlemediler.
Halbuki O,
Allah’ın emirlerini tebliğ etmeye,
Onlara öğretmeye çalışıyordu!.
Diyordu ki:
--“Hani!
İsrail Oğullarından misak almıştık.
Anaya, babaya,
Akrabaya, öksüzlere,
Yoksullara, sevgi ve saygı ile,
Muamele edin,
Zekâtı verin demiştik.
Sonra az bir kısmınız,
Müstesna olmak üzere,
Sözünüzden dönerek yüz çevirmiştiniz”
Hani!
Sizden
Kanınızı haksız yere dökmeyin,
Birbirinizi yurdunuzdan çıkarmayın,
Diye misak almıştık.
Siz de söz vermiştiniz.
Ve sözünüze de şahit olmuştunuz.
Oysa işte siz,
Birbirinizi öldürüyorsunuz.
İçinizden bir takım kimseler hakkında,
Haksız yere,
Düşmanca birleşerek,
Onu yurdundan çıkarıp atıyorsunuz.
Bunlar esir olup dönmezlerse,
Akçelerini vermiyorsunuz.
Oysa bunların yurtlarından çıkarılmaları,
Sizin için haramdı.” (Bakara 83-85)
Hani İsrail oğulları,
Korkutulmuştu dağ ile,
Yolları çizilmişti Tevrat ile,
Hani Yüce Allah!
Tur-u Sina da vermiş idi on emri.
“--Verdiğimiz kitaba kuvvetle sarılın,
Onda bulunanları,
Akılda tutun demiştik.
Bundan sonra yine yüz çevirdiniz.
Eğer Allah’ın size,
Bol nimeti ve merhameti olmasaydı,
Muhakkak zarara uğrardınız.( Bakara 63-64 )
Musa milletine:
Allah muhakkak bir sığır boğazlamanızı buyuruyor. Demişti.
--Bizi alaya mı alıyorsun?
Dediklerinde de,
“Cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım.” Dedi.
Dediler ki:
“Rabbine, bizim adımıza yalvar da,
Onun mahiyetini bize bildirsin.
-O, onun, ne çok kart ne de çok taze olsun,
İkisinin ortası bir sığır olsun,
Söylenileni yapsınlar diyor.
-Rabbimize bizim adımıza yalvar da,
Ne renk olduğunu bize söylesin!
-O, onun, bakanların içini açan,
Parlak sarı renkli olmasını söylüyor” (Bakara 67-69)
Kavmi yine;
“Rabbine yalvar da,
Mahiyetini bize bildirsin,
Çünkü sığırlar bizce,
Birbirine benzemekteler.
İnşallah biz aranan ineği buluruz” (Bakara 70)
Musa da,
“O inek öyle bir inektir ki.
Yeri sürüp, ekini sulayarak,
Boyunduruk vurmamış, kusursuz,
Alacasız bir sığır olduğunu söylüyor.
-Şimdi gerçeği bildirdin deyip,
Bir sığır boğazladılar.!
Az kalsın bunu yapmayacaklardı” (Bakara 71)
Siz bir kimseyi öldürmüş,
Ve bunu birbirinize atmıştınız;
Oysa Allah gizlemekte olduğunuzu,
Ortaya çıkaracaktı.
Sığırın bir parçasıyla Ona vurun dedik.
Kimin öldürdüğünü söyleyecek dedi!
“Bizimle alay mı ediyorsun dediler.”
İşte böylece,
Allah ölüleri diriltir.
Aklınızı kullanasınız diye,
Size ayetlerini gösterir. (Bakara 72-73)
HZ. Musa ineğin derisini aldı.
Öldürülen adamın ölüsüne vurdu.
Ceset dirildi!
Öldürenin kim olduğunu söyledi!
İşte böylece Allah, ölüleri diriltir,
Aklınızı kullanasınız diye delillerini gösterir.”
(Bakara72- 73)
(Yahudiler Mısırda, Apis İneğini kutsuyorlardı.
Bu yüzden ineğe el sürmekten çekinmi
Alıntı
Tweet
Benzeyen Konular
Konu:
Yazar
Cevaplar:
Gösterim:
Son Mesaj
ISLAH ET (Gülce Buluşma)
ali_gozutok
0
671
25/10/2017, 10:34
Son Mesaj
:
ali_gozutok
KİME NE ZARARI VAR? (Gülce Buluşma)
ali_gozutok
0
748
23/10/2017, 11:02
Son Mesaj
:
ali_gozutok
DEĞİŞLER(Gülce Gülce)
ali_gozutok
0
647
21/10/2017, 19:51
Son Mesaj
:
ali_gozutok
İHTİYARLIK ŞİİRİ (Gülce Buluşma)
ali_gozutok
0
667
21/10/2017, 19:39
Son Mesaj
:
ali_gozutok
DENETLEYEN VAR (Gülce Buluşma)
ali_gozutok
0
626
21/10/2017, 19:34
Son Mesaj
:
ali_gozutok
GÖLGE ETME (Gülce Özge Buluşma)
aligozutok
1
1,605
16/04/2013, 23:01
Son Mesaj
:
osman7159
VATAN DEDİ (Gülce Buluşma)
aligozutok
3
1,765
18/03/2013, 17:37
Son Mesaj
:
aligozutok
LÂL EYLE SEN DİLİNİ (Gülce Buluşma)
aligozutok
0
1,236
04/03/2013, 11:07
Son Mesaj
:
aligozutok
GÜLMEYİ ÖZLEDİM(Gülce Buluşma)
aligozutok
0
1,200
31/01/2013, 09:46
Son Mesaj
:
aligozutok
KERBELÂ(Gülce Özge)
aligozutok
1
1,495
17/01/2013, 01:44
Son Mesaj
:
osman7159
Lütfen seçim yapın:
--------------------
Özel Mesajlar
Kullanıcı paneli
Kimler Çevrim içi
Arama
Ana Sayfa
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
-- GÜLCE ŞİİR TÜRLERİNE GÖRE ŞİİRLER
---- BULUŞMA
---- ÇAPRAZLAMA
---- TRİYOLEMSİ
---- ÜÇGÜL
---- ÜÇGEN
---- DÖNENCE
---- TOKMAK
---- AKROSTİK
---- SONE'M
---- GÜLCE
---- TEKİL
---- YİĞİTCE
---- YUNUSCA
---- BAHÇE
---- SERBEST ZİNCİR
---- ÖZGE
---- GÜLİSTAN
---- YEDİVEREN
---- TUĞRA
-- GÜLCE YAZAN ŞAİRLERİMİZİN GÜLCE ve DİĞER ŞİİRLER
---- (H)
------ Harun YİĞİT
------ Harun YİĞİT
------ Hasan ULUSOY
------ Hasan ULUSOY
------ Hatice ALTAŞ(Asi Çiçek)
------ Hatice ALTAŞ
------ Hacer KOZAN
------ Hatice KATRAN
------ Hatice KATRAN
------ Hikmet ÇİFTÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
---- (I-İ)
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim İMER
------ İbrahim İMER
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İhsan ERTEM
------ İhsan ERTEM
------ İsmail KARA(Karozan)
------ İsmail KARA(Karozan)
---- (K)
------ Köksal KIRLIOĞLU
---- (M)
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Meltem ARAS
------ Meral ADAK
------ Meral ADAK
------ Melahat TEMUR
------ Mevlüde DEMİR
------ Mevlüde DEMİR
------ Miktad BAL
------ Miktad BAL
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ MUSTAFA CEYLAN(Editör)
-------- Mustafa CEYLAN
---------- Mustafa CEYLAN(On Punto Yazıları)(Makaleler)
---------- GÜNE BAKIŞ
---------- TAŞ YAĞMURU(Ceylan'ın kaleminden)
---------- Hakkında Yazılanlar
---------- DİĞER ŞİİRLERİ
---------- Hayatı
---------- Sanatı
---------- Hocaları
---------- Çocukluğu
---------- Gençliği
---------- Özlü Sözleri
---------- Önsöz Yazdığı Kitaplar
---------- Siyasete İlgisi
---------- Bestelenen Şiirleri
---------- Fotoğrafları
---------- Mühendisliği
---------- Düzenlediği Etkinlikler
---------- Konferansları
---------- Yer Aldığı Antolojiler
---------- Kitapları
---------- EZAN SUSMAZ Kitabı içindekiler
---------- "YANDI BU GÖNLÜM"-Hacı Bayram Veli Kitabı içindekiler
---------- TAHİR KUTSİ MAKAL Kitabı İçindekiler
---------- SEĞMEN RUHU Kitabı İçindekiler
---------- TOROSLARIN TÜRKÜSÜ Romanı
---------- Armağan-2(AHMET TUFAN ŞENTÜRK İÇİN NE DEDİLER?)Kitabı içindekiler
---------- Armağan-1(ANILAR KORİDORU İÇİNDE SARIVELİLER)Kitabı
---------- YARALI CEYLAN Şiir Kitabı İçindekiler
---------- PAŞA GÖNLÜM Şiir Kitabı İçindekiler
---------- Kırat Geliyor Kitabı İçindekiler
---------- Her Yönüyle YENİMAHALLE Kitabı
---------- Tarihi ve Folkloruyla Elmadağ Kitabı İçindekiler
---------- Köylerimiz Kitabı İçindekiler
---------- Köyümüz Yeşildere Kitabı İçindekiler
---------- Bayramlar Haftalar Günler Kitabı
---------- Ahmet Tufan Şentürk Kitabı
---------- Halil Soyuer Kitabı
---------- Detanlaşan Köylü İsa Kayacan Kitabı
---------- Abdullah Satoğlu Kitabı
---------- Güzide Taranoğlu Kitabı
---------- Gülendenin Beşiği Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ (2006)Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ(2007)Kitabı
---------- CEYLAN-Tahliller-MAKALELER-Görüşler
---------- Güllük Dergileri
---------- Kapodokya Güneşleri Kitabı
---------- Bir Yanardağ Fışkırması Kitabı
---- (P-R)
------ Rahime KAYA
------ Rahime KAYA
------ Refika DOĞAN
------ Refika DOĞAN
------ Ramazan EFE
------ Ramazan EFE
------ Rengin ALACAATLI
---- (S-Ş)
------ Sabiha SERİN
------ Sabiha SERİN
------ Serap HOCA(Serap ÖZALTUN)
------ Serap HOCA(Serap DEMİRTÜRK)
------ Süleyman KARACABEY
------ Süleyman KARACABEY
------ Serdar AKKOÇ
------ Serdar AKKOÇ
------ Sevgili ÖZBEK
------ Sevgili ÖZBEK
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şükran GÜNAY
------ Şükran GÜNAY
---- (T-U-Ü-V)
------ Turan UFUKTAN
------ Ümran TOKMAK
------ Ümran TOKMAK
---- (Y-Z)
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf Ziya KARAHASANOĞLU
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Yıldız TOKSÖZ
------ Yıldız TOKSÖZ
GÜLCE'YE DAİR
-- GÖRÜŞLER
---- Gülce Nedir?
---- Gülce ve Ozanlık
---- Gülce Manifestosu
---- 5 Hececiler ve Gülce
---- Garip Akımı ve Gülce
---- Fecr-i Ati ve Gülce
---- Hisarcılar ve Gülce
---- Neyzen Tevfik, Aşk
---- Mazmunlar
---- Gülce Ne Değildir?
---- Hece Vezni ve Gülce
---- Serbest Şiir ve Gülce
---- Aruz Vezni ve Gülce
---- Gülce ve Zolal
---- Gülce Tarihinden
---- GÜLCE-(Atölye)-Video Dersler
------ Gülce Etkinlikleri
------ Kurucular Beyanı
------ Gülce 2009
------ Doğru Yaz/Konuş
------ Gülce-2010 Projeleri
------ Gülce-2011 Projeleri
------ Üstad Necip Fazıl'dan
------ Gülce-Aruza Dair
------ Öneriler-Çalışmalar
------ GÜLLÜK DERGİSİ
------ Gülce'ye Öneriler
------ Röportajlar
------ Negatif Bakışlara
------ Aleyhimizdekiler
------ M.E.B' na
---- Gülce'de Mesajlar-Projeler
------ Gülce-Güldeste(1)
------ Destanlarımız
------ Dede Korkut
------ Öncü Kadınlarımız
------ Peygamberlerimiz
------ Nutuk(Gülce)
------ Nutuk(Z.Korkmaz)
------ Kutlu Hanımlar
------ Ozanlarımız
------ NasrettinHoca
------ Yedi Askı
GÜLCE TÜRK ŞİİR AKADEMİSİ
-- Şiir Akademisi
---- Şiir Akademisi
------ HALK EDEBİYATI
-------- DİVAN EDEBİYATI
-------- BATI EDEBİYATI
-------- YENİ TÜRK EDEBİYATI
---- Hece Vezni' ne Dair
---- Şiir Tahlilleri
---- Aruz Vezni' ne Dair
---- Hiciv Tarihinden
---- Ustalardan Şiirler
---- Ustalardan Makale
---- Aramızdan Ayrılanlar
------ Ustalardan Şiirler
-------- A. Tufan ŞENTÜRK
-------- DİLAVER CEBECİ ANISINA
---- Şiir Üstüne (Serbest)
---- Atışma Sayfamız
---- Denemeler-Makaleler
---- Şiirde Dönüşüm
---- Şiir ve Anlatım
-- Türk Edebiyatı Şiir Türleri
---- Şiir Türleri
---- İslâmiyet Öncesi
---- Servet-i Fünun
---- Garip Şiirler
---- Akımlar
---- Edebî Sanatlar
---- Söz Sanatları
---- Şair Padişahlar
---- Şiir Tarihimizden
---- Yıllara Göre Edebiyat
---- Mehmet Nacar
DÜNYA EDEBİYATI
-- Dünyadan Şiir Türleri
---- Burns Stanza
---- Choka
---- Go Vat
---- Catena Rondo
---- Onegin Stanza
---- Canzonetta
---- Bauk Than
---- Rhupunt-Galce
---- Septilla
---- Viator
---- Luc Bat
---- Tritena
---- Pantoum
---- Shakespeare Sonnet
---- Diamonte
---- Villanelle
---- Hutain
---- Hex Sonnata
---- Hexaduad
---- Haynaku
---- Harrisham Rhyme
---- Guzzande
---- Gratitude
---- Glosa
---- Garland Cinquain
---- Fornlorn Suicide
---- DÜNYA EDEBİYATI
---- Dünyadan Destanlar
---- Dünyadan Şiirler
KAYNAKÇA
-- Konularına Göre Şiirleriniz
---- Aşk Şiirleriniz
---- Atatürk Şiirleriniz
------ 23 Nisan Şiirleri
------ Atatürk'e Dair
---- Kahramanlık Şiirleriniz
---- Doğa Şiirleriniz
------ 2009 Yılı Sayılarımıza
---- Taşlama Şiirleriniz
---- Gurbet Şiirleriniz
---- Tasavvuf Şiirleriniz
---- Barış Şiirleriniz
---- Şehir Şiirleriniz
---- Anne Şiirleriniz
------ Babanıza Şiirler
---- Doğum Günü Şiirleriniz
---- Deprem Konulu Şiirler
---- Diğer Şiirleriniz
---- Köşe Yazarlarımız/Makaleler
------ Mustafa CEYLAN
------ Refika DOĞAN
------ Osman ÖCAL
------ Ahmet ÖZDEMİR
------ A. S. ATASAYAR
------ Prof.Dr.İsa KAYACAN
-------- Prof. Dr. İSA KAYACAN
------ Rahime KAYA
------ Harun YİĞİT
------ İlqar MÜEZZİNZADE
------ Sündüz BİGA
------ Nazmi Öner(Şiirler)
------ Nazmi ÖNER(Nesirler)
------ Coşkun KARABULUT
------ Prof.Dr.İsmail YAKIT
------ Prof.Dr.Asım YAPICI
------ Sabit İNCE
------ Muhsin DURUCAN
------ Abdulkadir GÜLER
------ Ünal Şöhret DİRLİK
------ Metanet YAZICI
------ A.Aşkım KARAGÖZ
------ Gazanfer ERYÜKSEL
------ Mehmet GÖZÜKARA
------ Necdet BULUZ
------ Yusuf Özcan
------ Afife Demirtaş
---- Mustafa Ceylan
---- Bizden
-- Video Yağmuru
---- Ozanlar-Şairler
---- Bizden Videolar
---- Rasim Köroğlu
-- Genel
---- SERBEST KÜRSÜ
---- Duyurular
---- Röportajlar
---- Günün Şiiri
---- Günün Nesiri
Edebiyat Biz Platformumuzda
-- Gülce Tv
-- Türk Argo Sözlüğü
-- Edebî Konular Forumu
Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir
Mustafa Ceylan |
Dost Sitelerimiz:
Türkçe Çeviri:
MyBB
Türkiye
Üretici:
MyBB
, © 2002-2024
MyBB Group
-Theme © 2014 iAndrew
Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder