SiteAna Sayfa
Güllük Dergisi
Şairlerimiz
Arama
Üyeler
Video
Yardım
Giriş Yap
Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Şifremi Hatırlat
Beni Hatırla
Your browser does not support the audio element.
Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi
Web'de Ara
Sitede Ara
0 Oy - 0 Yüzde
1
2
3
4
5
Konu Modu
Müzik Ruh Jimnastiğidir.
Site Yönetimi
Admin
Üyelik tarihi:
Jan 2008
Mesaj Sayısı:
12,518
Konu Sayısı:
11,588
#1
02/05/2008, 12:31
Prof. Dr. Alâeddin Yavaşça ile mülâkat “Müzik ruh jimnastiğidir. İç disiplini oluşturur.”
Güzin OSMANCIK
Prof. Dr. Alâeddin Yavaşça, Klâsik Türk Müziğine büyük hizmetler vermiş, başarılı tıp doktorluğunun yanında besteleri, güfteleri ve talebe yetiştirmesindeki özelliği ile hâlâ gündemde olan Türkiye’nin yetiştirdiği ender sanatkârlardan biridir. Neredeyse ömrünün tamamını müziğimize adayan sanatçı, aynı zamanda Divan şairi olan Sezai beyin de torunudur. Müzik ile ilk tanışmasını babasının kulağına okuduğu ezanla başladığını söyleyen Yavaşça, bundan sonra sağlam bir kulak ve bitip tükenmek bilmeyen bir müzik zevkine ulaştığını söylüyor. Haliç Üniversitesi’nde yaptığımız söyleşide gözlerindeki ışıltı günümüz müzik anlayışına geldiğinde birden hüzne dönüşüveriyor. Reyting uğruna yapılan müziğin bizim müziğimizden ne kadar uzak olduğu konusunda endişeler taşıyor. Ve gençlerimizin Dede efendilerden, Itrilerden habersiz olmasını hazmedemediği için bu konuda bir şeyler yapması gerektiğini düşünüyor. O hâlâ görev başında ve gençleri Klasik Türk Müziği konusunda yetiştirmek için elinden geleni yapıyor.
OSMANCIK: Müzik hayatınıza kundakta başlamışsınız. Bu doğru mu?
YAVAŞÇA: Evet, 1926 yılında gözümü dünyaya açmışım. Biliyorsunuz doğan çocuğun kulağına ezan okunur. İşte o ezanı kulağıma ilk babam okumuş. Yani ilk doğduğum gün müzikle böyle tanıştım. Ailenin son çocuğuyum ve çok çığırtkanmışım. O kadar ağlıyormuşum ki babam çok rahatsız olmuş. Çünkü 8 kardeştik. Babam musikiye çok meraklıymış. Tanburi Cemil Bey’in plâkları ile klâsik vasıfta yaptıkları plâklarla, Münir Beyin ve Safiye Ayla hanımın plâklarını getirtirmiş. Ben ağlarken tahammül edememiş, Tanburi Cemil Bey’in plâğını çalmaya başlamış ve sesimi duymamak için sesi sonuna kadar açmış.
Tanburi Cemil Bey başladığı anda ben susmuşum. Plâk bitene kadar benden tık yok. Plâk bitmiş ben yine ağlamaya başlamışım. Her koyduğunda sustuğumu fark etmişler. Ve peder bu durumu keşfetmiş. Yani benim o zamandan müzikle ruhî bağlantımın olduğu çözülmüş.
OSMANCIK: Daha sonra müziğe nasıl adım attınız?
YAVAŞÇA: Yıllar geçti ben 8-9 yaşındayken dinlediğim eseri 1-2 dakikada ezberlerdim. Çok büyük eserlerdi dinlediklerim. Münir Beyin bir plâğını getirmiş peder. Plâğın bir tarafında Şevki Beyin bir Uşşak şarkısı “Gülzara Nazar Kıldım virâne-misâl olmuş” Arkasından 3. Selim’in Suz-i Dilara Yürük Semaisi, “ Ab-u tab ile bu şeb haneme canan geliyor” Bunları hemen ezberlemişim. O sırada ortaokulda ağabeyimi okutan müzik hocası Zihni Bey babamı ziyarete gelmiş. Kendisi çok iyi keman çalardı. “E hacı bey, yeni bir plâk var mı bir dinleyelim bakalım” demiş. Babam da “İster misin bizim Alâaddin size bu eseri okusun” demiş. Yok canım artık demiş, nasıl okur bu kadar çocuk.
OSMANCIK: 8 yaşında ezbere 3. Selim mi okudunuz?
YAVAŞÇA: Evet, 3. Selimi okudum. Hiç ses çıkarmadı. Ertesi gün kapı çalındı, elinde kemanı ve bir de sehpa ile geldi. “Hadi bakalım, bu gün derse başlıyoruz” dedi. Ve 6 ay sonra beni Halk Evleri konserlerinin içine aldı. Yani ilkokulun son sınıfındaydım. Sonra orta ve İstanbul Erkek Lisesi’nde okudum.
OSMANCIK: Keman çalmayı sevdiniz mi?
YAVAŞÇA: Keman çok çabuk unutulur, hep üzerinde çalışmak lâzım. Çalıştığınız müddetçe çalabilirsiniz. Çalışmadığınız zaman keman yabancılaşır. İstanbul’a geldiğimde kanun merakı başladı bende. Kemanı nedense çok sevmedim. O zaman Artaki Candan Bey vardı. Hem bestekâr, hem kanunî değerli bir zattı. Ondan kanun dersleri aldım. İstanbul Erkek Lisesi edebiyat dersi hocamız Hakkı Süha Gezgin’di aynı zamanda gezgindi ve Emin Dedenin talebesiydi. Sohbet ederdi derslerde. O sohbette kanunun akortlarından bahsetti. “Kanunun diyezlerini, bemollerini yerli yerinde belirtmek için madeni bir şeyi vardır” dediği andan itibaren ben hemen “Hocam mandal” dedim. Nereden biliyorsun dedi. Ve “Haftada iki gece benim evimde fasıl meşki var oraya geleceksin” dedi. Lisenin 2. sınıfındayım 1943 ben Salı ve Cuma akşamları fasıla başladım. Bu 1952 yılına kadar devam etti.
OSMANCIK: İstanbul radyosuna geçişiniz nasıl oldu?
YAVAŞÇA: Bu arada İstanbul Radyosu resmen kuruldu. İstanbul Radyosu’nun açtığı solist sınavını kazandım. Kazananlardan birisi de Arif Sami Toker’di. Sonra resmen radyoda çalıştım. Benim bu devrelerimde lise hayatımda ve tıbbiyede çok değerli hocalarım vardı. Doktor Suphi Ezgi bunlardan bir tanesidir. Saadettin Kaynak, Zeki Arif Ataergin, Münir Nurettin, Refik Fersan, Saadettin Arel bunlardan bir kaçı. Onun dışında sık sık musiki meşklerine katıldım.
OSMANCIK: Meşk etmek nedir?
YAVAŞÇA: Usta çırak meselesidir, bir ustadan öğrenmek, eseri meşk etmek odur. Usta, gerek tarz ve tavır, gerek usûl dahilinde talebe yetiştiren kişidir. Usta en mükemmel şekilde meşk eder. Bu meşk edenlere Fem-i Muhsin denir.
OSMANCIK: Şimdi bu yarışmalara katılanlara da ”Sende fem-i muhsin var” tabirini kullanıyorlar. Bu doğru bir tabir midir?
YAVAŞÇA: Evet güzel icra etti mi “Sende fem-i muhsin var” diyorlar. Hâlbuki o mükemmeliyet ifade eden bir şeydir. Musikinin içine girmiş, deryasını kulaçlamış ve öğretenlerin arasına girmiş kişidir. Çok iyi bir okuyucudur ama fem-i muhsin değildir, çok iyi bir sazendedir. Aldığını kendinden sonra gelene aktarma vasfıdır fem-i muhsin.
OSMANCIK: Bu arada asıl mesleğiniz tıp doktorluğu değil mi?
YAVAŞÇA: Evet, bu konuda çok önemli çalışmalarım var. 1945 senesinde İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirip tıbbiyeye girdim. 1951 de doktor oldum hemen pratisyen olarak Ordinaryus Prof. Tevfik Münci Kazancıgil beni ihtisasa aldı. Kadın doğum mütehassısı oldum ve 1955 de çeşitli hastanelerde kadın doğumcu oldum. Haseki Hastanesi’nde ihtisasımı yaptım. Daha sonra askerliğimi mütehassıs olarak Kasım Paşa Deniz Hastanesi nisaiye servisinde yaptım. Askerlik biter bitmez Zeynep Kâmil’de mütehassıs olarak çalıştım. Sonra baş asistan olarak Taksim İlk Yardım, sonra Şişli Etfâl de 6.5 sene çalıştım. Hep asistan yetiştirdim. Sonra Vakıf Gureba Hastanesi’ne geçtim ve iki sınav verdim. Hem vakıftan hem de bakanlıktan gelen jürinin oyları ile kazanarak 6.5 senede doğumu olmayan kadın hastalıklarının doğumunu kurdum.
OSMANCIK: Daha önce Vakıf Gureba’da doğum bölümü yok muydu?
YAVAŞÇA: Evet yoktu. Vakıf Guraba eğitim vasfını o zaman kazandı. En son 1975 senesinde Haseki Hastanesi doğum kliniğinden emekli oldum, son olarak Haseki’ye döndüm. 1975’den 1990’a kadar o kliniği idare ettim. Birçok ameliyatlar yaptım, yetiştirdiğim asistanın haddi hesabı yoktur.
OSMANCIK: Sizin bir de konservatuar hocalığınız var. O nasıl başladı?
YAVAŞÇA: 1990 yılında YÖK’ün kurmuş olduğu Konservatuar Ses Eğitimi bölümüne beni tayin ettiler. Radyoda da yetiştirdiğim pek çok kişi TRT’de programlar yapıyorlar. Daha sonra bütün konservatuarlar YÖK e bağlandı. Bir de klasik koro şeklinde çok programlar idare ettim. Şu an Haliç Üniversitesi’nde görevdeyim.
OSMANCIK: Bestelerinizin hikâyeleri var mı?
YAVAŞÇA: Güfte sahiplerinin hikâyesi vardır. Biz hazır duygulara, hazır hislere, hazır hatıralara, hazır hikâyelere müzik giydiriyoruz ama aynı duyguyu hissetmek lâzım. Hem beste, hem güftesi bana ait olanlar da var. Hayatta yaşanmış pek çok şey var. Onlara akümle oluyorsunuz, doluyorsunuz. O dolduğunuz şey size bir ufuk açıyor.
OSMANCIK: Beste ve güfte yapmak nasıl bir duygu, neler hissediyorsunuz o anda?
YAVAŞÇA: Zeki Arif Ataergin’in dediği bir şey vardı. Dedi ki “Biz bir kâtibiz oğlum. Bize bir lütuf verildi. O lütuf gücü elimize kalem verilip yazdırılıyor. Bize yazdıran bir güç var, o güç bizi yazmaya sevk eden güç başkadır. O güç bizi zenginleştiriyor, o güç bize çok semavi bir duygu veriyor.” Şairin hissettiğini o rezonansı taşıyarak alıyoruz ve kalem işletiliyor.
OSMANCIK: Gençlere bu kültür nasıl verilmelidir. Klasik Türk Musikisini nasıl sevdireceğiz?
YAVAŞÇA: Bu bir kültür meselesidir. Türk toplumu çok eski bir toplumdur. Soyumuz Orta Asya’dan geliyor. Eskiden burada çeşitli medeniyetler yaşarmış. Ama Orta Asya’dan göçlerde çeşitli Türk kavimleri, Türk kavimleri gelirken serpile serpile gelmişler. Meselâ Kerkük’te Türkler var serpilmiş oraya.
Bunlar çeşitli yerlere yerleşmiş, Konya ya ve İstanbul’a kadar gelmişler. İşte ne zaman ki 800’lü yıllar Farabi’nin yaşadığı yıllara düşüyor. Bazı kişiler ürüyor. Bir İslâm olgusu var. Bundan doğan bir kültür var, hem müspet ilimlerde, hem musikide, hem şiirlerde var. Farabi zamanında Türk musikisi her boyutta ele alınmış. Besteler de yapılmış ama maalesef o zamanda yapılanlar zamanımıza ulaşmamış. Yazılar belgeler oluşmuş. Bakıyoruz Farabi zamanında müzikoterapi yapılmış,
OSMANCIK: Bize biraz müzikoterapiyi açar mısınız?
YAVAŞÇA: Makam esaslarına dayanmak suretiyle makamların çeşitli organlarda, dolaşım organlarında damarlar, sinir sistemi, solunum sistemi üzerinde çeşitli etkilere göre bir tedavi yönüne gidilmesidir. Bu İbn-i Sina zamanında da devam etmiş. Toplumda da bunların yapıldığı görülmüş.
OSMANCIK: Bunun gibi toplumumuzda var olup bilinmeyen neler var?
YAVAŞÇA: Anadolu Selçuklu’da meselâ Gevher Nesibe Sultan orda muazzam birer eski hastane var. Orada da müzikoterapi yapılıyor. Bizde Florans Nightingale programı yapılıyor. Bizde ondan çok önce hemşirelik yapmış Gevher Nesibe Sultan var. İşte bize ait olan şey bilinmiyor. Ve bu söylediğim şeyler çeşitli kültürlerden olan şeyler daha da büyüyerek en mütekâmil hale gelmiş. Biz de bu kültürlerimizi inkâr etmişiz, yaşatılmasını önlemişiz, önüne geçmişiz. Onların yaptıklarını almanın medeniyet olduğunu zannetmişiz. Bu hazine başka bir milletin elinde olsa dünyayı yerinden oynatır. Bu gün tarihi en yeni millet, en büyük devlet haline gelmiş. Hiç bir şey ifade etmez, çünkü tarihi yok. Ama sen böyle bir tarihe sahipsin ama?
OSMANCIK: Türk musikisi de bundan nasibini almış mıdır?
YAVAŞÇA: Türk Musikisi de bundan nasibini almıştır. Şu anda gençlere bu konservatuar sıralarında bunu öğretmeye çalışıyoruz. Bir kültür genellemesi yapılması lâzımdır. Bugün bu kültürün yaşatılması gerek. Gazeteler medya ve TV bu televizyonların hiç biri Türk müziğine yer vermiyor. Ve bunların hiç birinin Türk toplumunda öğretici, geliştirici bir hizmeti yok. Tam tersine Türkçe bozuldu, müzik bozuldu. Diziler ile bayağılık toplumu o istikamette aşılıyorlar. Bunun adına da reyting diyorlar. Hangi kültürden hangi musikiden bahsediyoruz. Bugün sadece Türk musikisi değil Batı müziğinin klasikleri de verilmiyor. Mesela Batı müziğine Türk toplumu yabancı olmasın diyoruz. Güzel sanat eserleri var. TV’de o güzel eserler, aryalar verilmiyor. Zaten Türk musikisinin de o türü kalktı artık yok.
OSMANCIK: Eskiden Padişahlar hep müzikle uğraşırlardı. Bunun bir sebebi var mı acaba?
YAVAŞÇA: Amaç kültür. Bir insan tarihten gelen kültürüne yabancı mı kalacak? Kültürüne en çok kendisi sahip olacak ki örnek olsun. Çünkü müzik iç disiplini oluşturur. Bu ruh jimnastiğidir, disiplindir. musikimizin başlangıcından beri şiirle daha doğrusu o musikimizi meydana getiren bestekârlarla kucak kucağa gelmiş. Şair yazmış, bestekâr bestelemiş. Seviyeli bir şekilde şiir, şairin o andaki duygu birikimi içerisinde ortaya çıkmaktadır. Hissi o titretişimi taşıyor. İşte o titreşimi bestekâr hissedecek ki başarılı olsun. Dinleyici onu anlayıp o rezonansı alabilecek kapasitede seviyede olsun ki solist de görevini yapsın. Kaynaşsın aşk ile. Aşk olmadan meşk olmaz.
OSMANCIK: Sanatçı o aşkı taşımalı ki dinleyenin kalbine ulaştırabilsin değil mi?
YAVAŞÇA: O ruh olmadıkça zaten müzik olamaz, ama bunların ölçüsünü bulmak lâzım. Bir televizyon başındaki adam müzikten anlamıyor. Seviye olmayınca kim denetleyecek, dinleyici programları yapılıyor. Ben şu yaşıma gelmişim bu yaşta çalışma ihtiyacı hissediyorum. Zor günler geçiriyoruz,
OSMANCIK: Biraz da İbnülemin Mahmut Kemal’in evinde yapılan Pazartesi Sohbetlerinden bahsedebilir misiniz?
YAVAŞÇA: Bir nevi okul, bir üniversitedir burası. Bütün zamanın en önemli kişileri hep bu toplantılara gelirlerdi ve oradan bir şeyler alarak çıkarlardı. Bir kere en önemlisi Türk toplumun en büyük değerleri olan ahlak, edep erkân alınırdı orada. Şimdi o vasfın sahibi, evini açan adamlar yok ve tarihe karıştı. Biz şanslıyız o devri yaşadık. O devrin duygu yapısı farklı olan kişilerden çok faydalandık. Ve gücümüzün yettiğince zorla kavga ederek elimizden geldiğince ne kadar verebilirsek vermeye çalıştık. Onun için evime çekilmedim hâlâ, ama tıbbı bıraktım.
OSMANCIK: İbnülemin Mahmut Efendi hakkında sizden yaşanmış bir hatıra alabilir miyiz?
YAVAŞÇA: Her şeyden önce çok enteresan bir Osmanlıydı. Abdülhamid Han zamanında Beylikçilik yapmış, yani müstemleke nazırlığı gibi bir şey. Babası da Mühürdar Emin Paşa’dır. Daimi saray içinde bulunmuş, birçok merhalelerden geçmek suretiyle eski Türk ahlak ve erkân ve ilmine ulaşmış. Dünya kadar eser vermiş son şairlerimizden “Hoş Seda” gibi eserleri ile hiç boş durmamış biridir. Elini öptürerek ama şiddetiyle, hiddetiyle bizi de zapturapt altında tutmuştur.
OSMANCIK: En çok ne tür müzikler dinlerdi?
YAVAŞÇA: Rast makamını çok severdi, Hüzzamı sevmezdi. Bütün makamları devreder fasılda bulunurduk. Bir akşam “E kuzum evladım bu akşam nasibimizde ne var” dedi.
OSMANCIK: Efendi Hazretleri dedim, müsaade ederseniz bu akşamda Hüzzam faslı yapalım dedik.
YAVAŞÇA: Efendim bir mısra okuyayım o zaman dedi. “Sen heman eyle tekellüm, razıyım düşmana (kötü söz) ben nameye”. Ben bunu hemen şöyle çeviriyorum dedi. “Sen heman eyle terennüm, razıyım hüzzama ben. İşte böyle bir nükte gücüne sahipti. Taşı gediğine koyan biriydi. Güzel bir fasıl yaptık o gün, hüzzama bayıldı, bakışlarıyla “İşte hüzzam böyle olur” dedi. “Efendim neden Hüzzam sevmiyorsunuz?” dedim. “Efendim onda öyle bir şey vardır ki, perde biraz aşağıda biraz yukarıda basılırsa parça bozulur.” dedi. “Her kişi bu hüzzam makamını çalamaz ve okuyamaz” dedi.
Alıntı
RefikaDogan
RefikaDoğan
Üyelik tarihi:
Feb 2008
Mesaj Sayısı:
2,701
Konu Sayısı:
1,516
#2
07/05/2008, 04:31
1970' li yıllar ve 1980' lerin başları..Benim gençlik dönemim ve Türk Musikisinin tanık olduğum görkemli, saygın devreleri..Aile gazinolarının geleneğe dayanan düzeyli müzikal ve gösteri bazında hizmeti ve tabii ki tadına doyum olmayan TRT. günleri..Saygıdeğer sanatçı, değerli tabip ve gönül insanı sayın Alaeddin YAVAŞÇA'yı o dönemlerden bugüne değin zevkle, saygıyla dinlemiş biri olarak diyorum ki: Bizlere musikiyi bu değerler sevdirdi, derin izleriyle bilinçaltımıza kazıdılar.herşeyden önce sanat'a, sanatçıya saygı..Dil' e saygı, özen..Yaptığı işe saygı ve bilgiye açlık vardı. Yüzeysellikten öte, kendini geliştirme çabası vardı. Çok yönlü çabalara dayalı paylaşımlar, üretimler vardı. Bayağılıktan, basitlikten uzak bir seviye, bir duruş vardı..Oysa şimdi..Şimdi, sanat ve sanatçı kavramları içi boşaltılarak kan kaybeder hale getirildi. Değerli paylaşımlarınıza teşekkürlerimle , saygımla hocam.
Her nefeste Gülce...
Alıntı
Tweet
Lütfen seçim yapın:
--------------------
Özel Mesajlar
Kullanıcı paneli
Kimler Çevrim içi
Arama
Ana Sayfa
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
-- GÜLCE ŞİİR TÜRLERİNE GÖRE ŞİİRLER
---- BULUŞMA
---- ÇAPRAZLAMA
---- TRİYOLEMSİ
---- ÜÇGÜL
---- ÜÇGEN
---- DÖNENCE
---- TOKMAK
---- AKROSTİK
---- SONE'M
---- GÜLCE
---- TEKİL
---- YİĞİTCE
---- YUNUSCA
---- BAHÇE
---- SERBEST ZİNCİR
---- ÖZGE
---- GÜLİSTAN
---- YEDİVEREN
---- TUĞRA
-- GÜLCE YAZAN ŞAİRLERİMİZİN GÜLCE ve DİĞER ŞİİRLER
---- (H)
------ Harun YİĞİT
------ Harun YİĞİT
------ Hasan ULUSOY
------ Hasan ULUSOY
------ Hatice ALTAŞ(Asi Çiçek)
------ Hatice ALTAŞ
------ Hacer KOZAN
------ Hatice KATRAN
------ Hatice KATRAN
------ Hikmet ÇİFTÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
---- (I-İ)
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim İMER
------ İbrahim İMER
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İhsan ERTEM
------ İhsan ERTEM
------ İsmail KARA(Karozan)
------ İsmail KARA(Karozan)
---- (K)
------ Köksal KIRLIOĞLU
---- (M)
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Meltem ARAS
------ Meral ADAK
------ Meral ADAK
------ Melahat TEMUR
------ Mevlüde DEMİR
------ Mevlüde DEMİR
------ Miktad BAL
------ Miktad BAL
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ MUSTAFA CEYLAN(Editör)
-------- Mustafa CEYLAN
---------- Mustafa CEYLAN(On Punto Yazıları)(Makaleler)
---------- GÜNE BAKIŞ
---------- TAŞ YAĞMURU(Ceylan'ın kaleminden)
---------- Hakkında Yazılanlar
---------- DİĞER ŞİİRLERİ
---------- Hayatı
---------- Sanatı
---------- Hocaları
---------- Çocukluğu
---------- Gençliği
---------- Özlü Sözleri
---------- Önsöz Yazdığı Kitaplar
---------- Siyasete İlgisi
---------- Bestelenen Şiirleri
---------- Fotoğrafları
---------- Mühendisliği
---------- Düzenlediği Etkinlikler
---------- Konferansları
---------- Yer Aldığı Antolojiler
---------- Kitapları
---------- EZAN SUSMAZ Kitabı içindekiler
---------- "YANDI BU GÖNLÜM"-Hacı Bayram Veli Kitabı içindekiler
---------- TAHİR KUTSİ MAKAL Kitabı İçindekiler
---------- SEĞMEN RUHU Kitabı İçindekiler
---------- TOROSLARIN TÜRKÜSÜ Romanı
---------- Armağan-2(AHMET TUFAN ŞENTÜRK İÇİN NE DEDİLER?)Kitabı içindekiler
---------- Armağan-1(ANILAR KORİDORU İÇİNDE SARIVELİLER)Kitabı
---------- YARALI CEYLAN Şiir Kitabı İçindekiler
---------- PAŞA GÖNLÜM Şiir Kitabı İçindekiler
---------- Kırat Geliyor Kitabı İçindekiler
---------- Her Yönüyle YENİMAHALLE Kitabı
---------- Tarihi ve Folkloruyla Elmadağ Kitabı İçindekiler
---------- Köylerimiz Kitabı İçindekiler
---------- Köyümüz Yeşildere Kitabı İçindekiler
---------- Bayramlar Haftalar Günler Kitabı
---------- Ahmet Tufan Şentürk Kitabı
---------- Halil Soyuer Kitabı
---------- Detanlaşan Köylü İsa Kayacan Kitabı
---------- Abdullah Satoğlu Kitabı
---------- Güzide Taranoğlu Kitabı
---------- Gülendenin Beşiği Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ (2006)Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ(2007)Kitabı
---------- CEYLAN-Tahliller-MAKALELER-Görüşler
---------- Güllük Dergileri
---------- Kapodokya Güneşleri Kitabı
---------- Bir Yanardağ Fışkırması Kitabı
---- (P-R)
------ Rahime KAYA
------ Rahime KAYA
------ Refika DOĞAN
------ Refika DOĞAN
------ Ramazan EFE
------ Ramazan EFE
------ Rengin ALACAATLI
---- (S-Ş)
------ Sabiha SERİN
------ Sabiha SERİN
------ Serap HOCA(Serap ÖZALTUN)
------ Serap HOCA(Serap DEMİRTÜRK)
------ Süleyman KARACABEY
------ Süleyman KARACABEY
------ Serdar AKKOÇ
------ Serdar AKKOÇ
------ Sevgili ÖZBEK
------ Sevgili ÖZBEK
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şükran GÜNAY
------ Şükran GÜNAY
---- (T-U-Ü-V)
------ Turan UFUKTAN
------ Ümran TOKMAK
------ Ümran TOKMAK
---- (Y-Z)
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf Ziya KARAHASANOĞLU
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Yıldız TOKSÖZ
------ Yıldız TOKSÖZ
GÜLCE'YE DAİR
-- GÖRÜŞLER
---- Gülce Nedir?
---- Gülce ve Ozanlık
---- Gülce Manifestosu
---- 5 Hececiler ve Gülce
---- Garip Akımı ve Gülce
---- Fecr-i Ati ve Gülce
---- Hisarcılar ve Gülce
---- Neyzen Tevfik, Aşk
---- Mazmunlar
---- Gülce Ne Değildir?
---- Hece Vezni ve Gülce
---- Serbest Şiir ve Gülce
---- Aruz Vezni ve Gülce
---- Gülce ve Zolal
---- Gülce Tarihinden
---- GÜLCE-(Atölye)-Video Dersler
------ Gülce Etkinlikleri
------ Kurucular Beyanı
------ Gülce 2009
------ Doğru Yaz/Konuş
------ Gülce-2010 Projeleri
------ Gülce-2011 Projeleri
------ Üstad Necip Fazıl'dan
------ Gülce-Aruza Dair
------ Öneriler-Çalışmalar
------ GÜLLÜK DERGİSİ
------ Gülce'ye Öneriler
------ Röportajlar
------ Negatif Bakışlara
------ Aleyhimizdekiler
------ M.E.B' na
---- Gülce'de Mesajlar-Projeler
------ Gülce-Güldeste(1)
------ Destanlarımız
------ Dede Korkut
------ Öncü Kadınlarımız
------ Peygamberlerimiz
------ Nutuk(Gülce)
------ Nutuk(Z.Korkmaz)
------ Kutlu Hanımlar
------ Ozanlarımız
------ NasrettinHoca
------ Yedi Askı
GÜLCE TÜRK ŞİİR AKADEMİSİ
-- Şiir Akademisi
---- Şiir Akademisi
------ HALK EDEBİYATI
-------- DİVAN EDEBİYATI
-------- BATI EDEBİYATI
-------- YENİ TÜRK EDEBİYATI
---- Hece Vezni' ne Dair
---- Şiir Tahlilleri
---- Aruz Vezni' ne Dair
---- Hiciv Tarihinden
---- Ustalardan Şiirler
---- Ustalardan Makale
---- Aramızdan Ayrılanlar
------ Ustalardan Şiirler
-------- A. Tufan ŞENTÜRK
-------- DİLAVER CEBECİ ANISINA
---- Şiir Üstüne (Serbest)
---- Atışma Sayfamız
---- Denemeler-Makaleler
---- Şiirde Dönüşüm
---- Şiir ve Anlatım
-- Türk Edebiyatı Şiir Türleri
---- Şiir Türleri
---- İslâmiyet Öncesi
---- Servet-i Fünun
---- Garip Şiirler
---- Akımlar
---- Edebî Sanatlar
---- Söz Sanatları
---- Şair Padişahlar
---- Şiir Tarihimizden
---- Yıllara Göre Edebiyat
---- Mehmet Nacar
DÜNYA EDEBİYATI
-- Dünyadan Şiir Türleri
---- Burns Stanza
---- Choka
---- Go Vat
---- Catena Rondo
---- Onegin Stanza
---- Canzonetta
---- Bauk Than
---- Rhupunt-Galce
---- Septilla
---- Viator
---- Luc Bat
---- Tritena
---- Pantoum
---- Shakespeare Sonnet
---- Diamonte
---- Villanelle
---- Hutain
---- Hex Sonnata
---- Hexaduad
---- Haynaku
---- Harrisham Rhyme
---- Guzzande
---- Gratitude
---- Glosa
---- Garland Cinquain
---- Fornlorn Suicide
---- DÜNYA EDEBİYATI
---- Dünyadan Destanlar
---- Dünyadan Şiirler
KAYNAKÇA
-- Konularına Göre Şiirleriniz
---- Aşk Şiirleriniz
---- Atatürk Şiirleriniz
------ 23 Nisan Şiirleri
------ Atatürk'e Dair
---- Kahramanlık Şiirleriniz
---- Doğa Şiirleriniz
------ 2009 Yılı Sayılarımıza
---- Taşlama Şiirleriniz
---- Gurbet Şiirleriniz
---- Tasavvuf Şiirleriniz
---- Barış Şiirleriniz
---- Şehir Şiirleriniz
---- Anne Şiirleriniz
------ Babanıza Şiirler
---- Doğum Günü Şiirleriniz
---- Deprem Konulu Şiirler
---- Diğer Şiirleriniz
---- Köşe Yazarlarımız/Makaleler
------ Mustafa CEYLAN
------ Refika DOĞAN
------ Osman ÖCAL
------ Ahmet ÖZDEMİR
------ A. S. ATASAYAR
------ Prof.Dr.İsa KAYACAN
-------- Prof. Dr. İSA KAYACAN
------ Rahime KAYA
------ Harun YİĞİT
------ İlqar MÜEZZİNZADE
------ Sündüz BİGA
------ Nazmi Öner(Şiirler)
------ Nazmi ÖNER(Nesirler)
------ Coşkun KARABULUT
------ Prof.Dr.İsmail YAKIT
------ Prof.Dr.Asım YAPICI
------ Sabit İNCE
------ Muhsin DURUCAN
------ Abdulkadir GÜLER
------ Ünal Şöhret DİRLİK
------ Metanet YAZICI
------ A.Aşkım KARAGÖZ
------ Gazanfer ERYÜKSEL
------ Mehmet GÖZÜKARA
------ Necdet BULUZ
------ Yusuf Özcan
------ Afife Demirtaş
---- Mustafa Ceylan
---- Bizden
-- Video Yağmuru
---- Ozanlar-Şairler
---- Bizden Videolar
---- Rasim Köroğlu
-- Genel
---- SERBEST KÜRSÜ
---- Duyurular
---- Röportajlar
---- Günün Şiiri
---- Günün Nesiri
Edebiyat Biz Platformumuzda
-- Gülce Tv
-- Türk Argo Sözlüğü
-- Edebî Konular Forumu
Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir
Mustafa Ceylan |
Dost Sitelerimiz:
Türkçe Çeviri:
MyBB
Türkiye
Üretici:
MyBB
, © 2002-2023
MyBB Group
-Theme © 2014 iAndrew
Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder