• SiteAna Sayfa
  • Güllük Dergisi
  • Şairlerimiz
  • Arama
  • Üyeler
  • Video
  • Yardım
  • bayrak

Giriş Yap   Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre: Şifremi Hatırlat
 
Gülce Edebiyat Akımı
gulce
Your browser does not support the audio element.

Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi

Google Web'de Ara Sitede Ara
Submit Face book
  • 0 Oy - 0 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Konu Modu
Nazım'a siyaset dışı bakmak (1)
Dışarıda Ahmet Özdemir
Yetkili Şair
****
Üyelik tarihi: Jan 2013
Mesaj Sayısı: 593
Konu Sayısı: 593
 
#1
19/08/2013, 22:19
Nazım'a siyaset dışı bakmak (1)


Ahmet ÖZDEMİR
***************


Nazım'ı sevelim sevmeyelim, ideolojik etkiyle ister göklere çıkaralım, isten yerden yere vuralım. Onun öne çıkarılan sanat yönü şiiri olmakta. Nazım'a siyaset dışı bakıldığında bir başka gerçek ile karşılaşırız: O fıkra, roman, tiyatro ve sinema alanlarında da büyük bir sanatçıydı. Ayrıca ressam yönü de vardı..

Bilindiği gibi, annesi Celile Hanım ressamdı. Annesinin etkisi ya da özel bir heves olabilir, hapishanede geçirdiği yıllarda, karakalem portreler yapmaya başlamıştı. Pek çok pastel, guvaş ve yağlı boya resimlerinde hapishane manzaralarını yansıtmıştı. Birlikte yattığı, sonradan çok ünlü bir ressam olacak olan Balaban'ın resim yeteneğini keşfedince, malzemelerini ona vermişti.

1929 yılında başlayan ve 1930'lu yıllarda süren, özellikle Nazım Hikmet'in Orhan Selim imzasını kullandığı yazılardaki Peyami Sefa, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç ve daha başka gazeteci, şair ve yazarlarla polemikleri, bu türün en büyük edebî örnekleri asanda yer alıyordu. Bu fıkralar Türkçe'nin çok güzel kullanıldığı, şiir gibi yazılardı.

Nazım Hikmet'in göz ardı edilen bir yönü de romancılığıydı. "Kan Konuşmaz", "Yeşil Elmalar" ve "Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim" adlı romanları, sıradan çala kalem yazılmış romanlar değildi. Birer edebi değer taşımaktaydı.
Nazım Hikmet'e sahip çıkmak, belli bir kesimin tekelinde kaldı. Onlar da at gözlüğü ile bakmışlardı. Dar açılarından görebildikleri kadarıyla Nazım Hikmet'ten söz etmişler ve kullanmışlardı. Oysa bir bütün olarak Nazım Hikmet'i tanımak, eserlerini bütün olarak ele almak, okumak ve tanıtmak gerekliydi.

Onu ülkemizde yinelene yinelene oynanan, çoğunluğu dünyanın dört bir yanında oynanan otuzüç oyun yazarını, yalnızca şair olarak anmak haksızlık olsa gerekir. Satırbaşlarıyla, tiyatro ve sinema emekçisi Nazım Hikmet'ten söz etmek istiyorum:

Nazım Hikmet geleneksel Türk seyir sanatlarıyla çocuk yaşlarında tanışmıştı. Sünnet düğününde Karagöz ve Meddah'ı izlemişti. (TÜRK TİYATROSU / "Üç Aylık Tiyatro Dergisi" Ekim-Aralık 1976 tarihli 422. sayısı)
İlk opereti Birinci Dünya Savaşı içinde, 1915'te İstanbul'da seyretmişti. Henüz on üç on dört yaşlarındaydı. O günler, İstanbul halkı süpürge tohumu ile karnını doyurmaktaydı. Ama bu operette, harp zenginleri Miloviç adlı kadına beş yüzlük banknotlardan yorganlar dikiyorlar, sigarasını bin liralıklarla yakıyorlardı. Nazım bu operetten nefret etmişti.
İstanbul işgal atındaydı. Anadolu'da ilk kurtuluş kıvılcımları çakıyordu. Nazım Hikmet'in şiirlere yayınlanmaya başlamıştı. Dürülbedayi'nin oyunlarını kaçırmıyordu. Eliza adlı Ermeni oyuncuya vurulmuştu. Eliza'yı kendi yazdığı piyesi oynarken seyretmek hayalleri kuruyordu. Bu platonik aşk ve hayal ona "Ocakbaşında"yı yazdırmıştı. Ancak, Darülbedayi'ye veremeden Anadolu'ya kaçması, ulusal kurtuluşa katılması gerekmişti.

Ankara'da 921 kışında, soğuktan titreyerek, Otello Kâmil'in oynadığı Şekspir'i seyretmişti. Kısa bir süre de olsa Bolu'da Vâlâ Nureddin'le birlikte öğretmenlik yaptığı sırada, "Taş Yürek" adlı bir piyes daha yazmıştı. Piyeste, köylü bir deli, köy ağasının köy odasına konuk oluyordu. Konuşulanları dinliyordu. Köylüler ağa için taş yürekli herif, diyorlardı. Deli, gece ağayı boğuyor, göğsünden taş yüreğini çıkarmak istiyor, ama bir şey bulamıyordu. "Tüh," diye haykırıyor, "Herifin yüreği yokmuş!..." diyordu.
Nazım ilk opera ve baleyle Moskova'ta tanıştı. Operayı sevmemişti. "Ama ders almadım değil. Aldım. Hem yalnız dram yazarlığı alanında değil, şiir yazmak işinde de, hatta günlük hayatımda operanın bana verdiği, daha doğrusu tersine verdiği derslerden yararlandım. Sanatta ve hayatta kestirmeliğin, sadeliğin, süssüzlüğün, yaldızsızlığın ve kadifesizliğin gerektiğini 'Bolşoy'da seyrettiğim operalardan öğrendim." demşti.

Ancak, "Güzel Yusuf" adlı baleden olumlu şekilde yararlanmıştı. Durmadan kımıldanan, değişen kompozisyonun, yalnız balede değil, dramda, romanda, şiirde, nasıl olması gerektiğini "Güzel Yusuf" balesinden öğrenmişti. Yarınki yazımda Nazım'ın dram yazarlığı anlayışına nasıl uylaştığını yazacağım.
Alıntı  
Tweet      
     


Benzeyen Konular
Konu: Yazar Cevaplar: Gösterim: Son Mesaj
  İlmi Siyaset Ahmet Özdemir 0 981 06/03/2017, 00:42
Son Mesaj: Ahmet Özdemir
  İlmi siyaset Ahmet Özdemir 0 849 03/03/2015, 14:47
Son Mesaj: Ahmet Özdemir
  Nazım ve Bekir Sıtkı farkı Ahmet Özdemir 0 785 31/01/2015, 10:38
Son Mesaj: Ahmet Özdemir
  Nazım'a siyaset dışı bakmak (3) Ahmet Özdemir 0 1,054 21/08/2013, 11:15
Son Mesaj: Ahmet Özdemir
  Nazım'a siyaset dışı bakmak (2) Ahmet Özdemir 0 1,115 19/08/2013, 22:21
Son Mesaj: Ahmet Özdemir
  Nazım Hikmet ve Bekir Sıtkı Erdoğan Ahmet Özdemir 1 1,203 08/02/2013, 03:38
Son Mesaj: RefikaDogan

Digg   Delicious   Reddit   Facebook   Twitter   StumbleUpon  


Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir

Mustafa Ceylan |
  •  
  • Yukarı dön  
  • Lite mode  
  •  Bize Ulaşın


Dost Sitelerimiz:

Türkçe Çeviri: MyBB Türkiye
Üretici: MyBB, © 2002-2023 MyBB Group-Theme © 2014 iAndrew

Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder