• SiteAna Sayfa
  • Güllük Dergisi
  • Şairlerimiz
  • Arama
  • Üyeler
  • Video
  • Yardım
  • bayrak

Giriş Yap   Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre: Şifremi Hatırlat
 
Gülce Edebiyat Akımı
gulce
Your browser does not support the audio element.

Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi

Google Web'de Ara Sitede Ara
Submit Face book
  • 1 Oy - 5 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Konu Modu
ÖLDÜRÜLEN ŞAİRLER-(15): YUSUF-İ SÂNÎ
Dışarıda Site Yönetimi
Admin
*******
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesaj Sayısı: 12,518
Konu Sayısı: 11,588
 
#1
25/03/2012, 04:16 (Bu mesajı son düzenleyen: 25/03/2012, 04:20 Site Yönetimi.)


ÖLDÜRÜLEN ŞAİRLER-(15): YUSUF-İ SÂNÎ

Mustafa CEYLAN
**************

II. Bayezid döneminde yaşamış, yakışıklılığı ile tanınmış, kıskançlık sebebiyle, kendisine âşık olan bir bayan tarafından öldürülmüş şairimizdir. Kayıtlara göre asıl adı Hasan olmasına rağmen, Hazreti Yusuf’un yakışıklılığı gibi yakışıklı olmasından, şaire, Yusuf adını vermişlerdir.

*
Bir Gazel’inde der ki:

Zâhidâ rûze içün kılma bizimle cedeli
Söyleşir ac ile kimin ki gelirse eceli

Hazret-i Nûh hakı var mı denüz ey âşıklar
Fülk-i âlemde o mellâh-ı melîhin bedeli

Olmadım dünyede bir lahza keselden hâlî
Bir kara günlüyi ağyâr kapundan keseli

Dedim ey yâr belik mi görünen yahud mû
Dedi yok yere hayâl eyleme mûdur o beli

Yine gülşende çenârın çemen ehline görün
Hizmetinden başını kaşımağa değmez eli

Gördü dildâre riyâzetle olırdı irmek
Mûcib-i cennet eğer olsa kişinin ameli

Şuarâ içre acep var mı bu Sânî gibi
Hûb edalarla nazm ide darb-ı meseli.

*

Tezkireciler, edebiyat tarihçileri, Yusuf-ı Sânî’ nin ölüm tarihini tespitte ortak noktada buluşamamışlardır. Çoğu, bir şairin kendisine aşık birisi tarafından öldürülmesinin sebebi kıskançlık olduğu için, ki sevdalısı şairimizi bir başkasının yanında, rakibinin yanında görmüş, kıskançlığı yüzünden şairi öldürmüş ve ardından kendi de intihar ederek hayatına son vermiştir- şeklinde nakledilip gelmiş olmasından, genç yaşta öldürülmüş olması gerekir demektedirler.

Edirne Kapısı yakınında defnedilmiştir.

*

“Fikr-i ruhsârın ile yazdı gülistânı yazan
Vasf-ı zülfünle tamâm etdi şebistanı yazan

Başladı aşkın ile meşk-i cünûn eylemeğe
Göricek hatt-ı Hüdâ-dâdını dîvânı yazan.” Diyen yakışıklı şairimize Yusuf- Sânî’ yi kendisinden sonra gelen ve Sânî mahlasını kullanmış şairlerden ayırmak için, “Sânî-i Evvel” adı verilmiştir.

*
Şiir böyledir işte.
En çok aşk ve aşık konusunda sınır tanımayan ve sözcüklerin büyük okyanuslarında alabildiğine özgür ve alabildiğine kulaç atarak yüzen şiirin hem kendi kıskançtır, hem de bütün kıskançlıklar içinde vardır. Ayrılıklar, hüzünler, gurbetler, hasretler şiirin ana gıdası olunca, kıskançlıklar ve öfkeler de o gıdaya ilâve tuz ve şeker olmaktadır.

Sevene önce sevdiğini öldürtüp, sonra katledenle birlikte kendini de öldüren şiir bu işte. Şiiri ve temeli olan aşkı hiç mi hiç hafife alamazsınız. Aşkı hafife alanların ruhu olmadığı gibi aklıda yoktur sanıyorum. Hele ki yüreği kayalar ve taşlarla dolu olsa gerek. Aşk, insan için. Aşk, kudret çeşmesinden bir tas içilende deli kuşlar gibi yâr yolunda havalanmadır. Aşk, Paşayı süründüren, ağayı köle eden, parayı pul edendir. Aşk sınırsızlığın öteki adıdır. “Ya benimsin, ya toprağın” diyen, benden başkasına yâr etmem seni anlayışı, her dönemde var olmuştur. İşte bu anlayış, 1586 yılına gelindiğinde Yusuf-ı Sânî’ yi öldürmüş, ardından intihar ederek kendisini de yok etmiştir.

*

SON SÖZE ŞİİRDEN ve GÜLCEDEN BİR GÜL ATALIM.

*
YA TOPRAĞIN YA BENİM(Gülce-Çaprazlama)

Yıldızlar gecelere güneşin armağanı
Ne diye kıskanırsın onları dolunayım?
Canı, cananı, dostu; unutma sakın yine
Bırak da kucağıma mutluluk doldurayım.

Bahtımın rüzgârına takıldın yaprak yaprak
Ağlayarak yollarda kaldım gülüm perişan
Müptelâsı olmuşsun sessiz saltanatımın
İsyân bayraklarını son defa kaldırayım.

Zülfünün bir teline
Değişmem kâinatı.
Peşinde yıllar yılı
Dolaşır gönül atı.
Sevmek kolay Mecnun’a
Sevilmek aşk sanatı.
Hey ki hey, sultanım hey!
Senle var doğu-batı.

Vur mührünü ruhuma, gir yürek yangınıma
Aşkımızı sen değil yedi düşman kıskansın
Şairlerin düğünü olursa böyle olur
Susmasın davul zurna, düğündür çaldırayım.

Gülümün bülbülüyüm, çiy damlası sevdam var
Nasılım, ne haldeyim okunur gözlerimden.
Sevgiliye kavuşmak asıl adı ölümün
Ben kendi namazımı bırakın kıldırayım.

Gel kıskan, beni kıskan
Rakibin söyle kimmiş?
Kaybetmek uçurumu
Yüreğine mi sinmiş?
Namlunun yaman ucu
Vurulan güvercinmiş.
Şairin sırtı yerde
Sebebi sevda denmiş.

Bırakın ellerimi sazımı verin bana,
Çekin çılgın takvimi, insin bahar ufkuma.
Yana yana gezerim, ölüm nefesten yakın
Ruhuma gurbet eli bakraçla doldurayım.

Ya toprağın ya benim; yad’a-yabana vermem
Diyerek silâhını doğrultma üzerime.
Girmem sensiz toprağa, yalandır koca dünya
Gözlerime, ölümsüz bir dünya buldurayım.

Mustafa CEYLAN
Alıntı  
Dışarıda RefikaDogan
RefikaDoğan
******
Üyelik tarihi: Feb 2008
Mesaj Sayısı: 2,701
Konu Sayısı: 1,516
   
#2
27/03/2012, 00:59 (Bu mesajı son düzenleyen: 27/03/2012, 01:40 Site Yönetimi.)
" II. Bayezid döneminde yaşamış..."

Bu giriş yazısını görür görmez " eyvah! "Dedim. "Yine bir Saray entrikasıyla mı karşı karşıyayız!"...Çok şükür ki, bu sefer sivil darbe(!) ile hüzünlü sona gidilmiş!
Ama, yine sevinemedim! Bu defa sevgi, aşk adına ve üstelik bir kadın tarafından işlenen hunhar cinayet söz konusu! Adı ve gerekçesi her ne olursa olsun; Allah' ın yarattığı bir canlının yaşama hakkını diğer bir canlının gasp etmesi kadar kötü ve anlaşılmaz bir şey olamaz!

Konumuza dönersek...

" ...asıl adı Hasan olmasına rağmen, Hazreti Yusuf’un yakışıklılığı gibi yakışıklı olmasından, şaire, Yusuf adını vermişlerdir. "

"Yusuf..." "Yusuf Sânî..."

Öteden beri ben bu "Yusuf ismini hep sevdim. Gerek seslenişindeki giz, gerek hüzün yüklü melodik tınısı, gerekse sözcük anlamıyla, bende duygu derinliği yaratmakta... Hatta, içinde "Yusuf" sözcüğü geçen bir çok türkü sözü var, sevdiğim. Fakat sadece Yusuf değil; yâr, sevgili, yani Züleyhâ...

"Bakarım ki yâr gelecek
Yareme melhem olacak
Mısır' a Sultan olacak
Yusuf-u Kenanım geldi." Dedemoğlu

Bir diğer örnek Yunus' dan:

"Yusuf'u kaybettim Kenan ilinde
Yusuf bulunur, Kenan bulunmaz
Bu aklı fikr ile Leyla bulunmaz
Bu ne yaredir ki çare bulunmaz

Aşkın pazarında canlar satılır
Satarım canımı alan bulunmaz
Yunus öldü deyu selan verirler
Ölen beden imiş, âşıklar ölmez " Yunus Emre


Yusuf adındaki bu etkileyici derinlik ve gizemli tını, acaba gücünü nereden alıyor diyerek; bu isimle birlikte diğer "SÂNÎ " isminin sözlük anlamına baktım yeniden. Ve işte o zaman hak verdim bu etkili gücün derinliğine.

Yusuf ismi Arapça bir isim ve Hz. Ya' kub'un oğlu olan peygamber Hz. Yusuf. İbranîce anlamı " İnleyen, ah eden, inilti" demektir.
Sânî ise yine Arapça erkek ismi olup, iki anlamda kullanılmaktadır: 1. İkinci. 2. Yapan, inşa eden, meydana getiren, işleyen. 3. Yaratan. Allah' ın isimlerinden

"Öldürülen Şairler" serisinin bu (15.) ayağında ki ölüm çok farklı bir ölüm demiştik. Burada toplumsal normlardan öte kişisel duygu tıkanıklığının, sığlığının, bencilliğinin tatmini söz konusu tabii. Bir kadının içsel dünyasında büyüttüğü negatif duyguların dayanılmaz, kaldırılamaz noktasında sağlıklı düşünme ve ölçme yeteniğini kaybederek sözüm ona çok sevdiği insanı kendine mal etmiş, sahiplenmiş oluyor(!), kendi canını da alarak yanında kâr diye...

Konu her ne kadar burada kişisel bir aşk konusu gibi algılansa da; aslında, günümüz değer yargıları ve değişen, gelişen bir çok etmenin yoğurduğu insan benliğinin, insan davranışın da kısmî röntgenini çekmekte; kişiden topluma, toplumdan kişiye dönen bir burgacın akıntısına kapılan günümüz insanının çokça karşılaştığı sosyal bir yaraya da vurgu yaparak deşmekte...

Kıskançlık...

Kıskançlıkla ilgili onlarca kitap yazıldı, onlarca film, daha da yazılmakta ve sevgi keza...

Öncelikle kıskançlığın içini deşelim! Nedir kıskançlık ve neden olur? Hangi durumlarda kişi kıskanır ya da hangi gerekçeler kıskançlığı derinleştirir? Kıskançlık doğal bir dürtü mü? Doğru bir olgu mu? Bir insanda kıskançlık olmalı mı gerçekten, ya da; olacaksa nedir bunun ölçütü? Sevmek nedir? Sevginin tanımında kıskançlığa yer var mı? Sevgi kıskançlığı besler mi? Geliştirir mi? Yoksa aksine bir doğrultuda eksiltir, yok mu eder? Seven kıskanır mı gerçekten ya da, kıskanması mı gerekir? Kıskanınca mı sevgisi tam olur veya sevdiği anlaşılır? Sevenin sevgisinin şiddetinden kıskançlık krizine girerek karşısındakinin yaşam alanını kısıtlaması hatta yok etmesi mi gerekir? Bunun gibi bir çok soru!...

Şimdi, yamalı bohçaya dönen bu soruların içini açalım...Öncelikle "kıskançlık nedir?" Ona bakalım:

Sözlükler kıskançlığı ; " bir kimse bir üstünlük gösterdiğinde ya da sevilen birisinin, başkasıyla ilgilendiği kanısından kaynaklanan güceniklikle karışık acı duyma: birçok yuvanın yıkılmasında başlıca etken kıskançlıktır . birinin üstünlüğünü, başarısını vb.'yi kaldıramama, haset." olarak tanımlamakta.
Demek ki kıskançlık aslında iyi bir şey değilmiş! Ancak, dozu iyi ayarlanırsa bir yere kadar kişiye yapıcı yaratıcı güç, hırs verebilir, kendisini yenilemesine, aşmasına yardımcı olabilir. Ama bir noktadan sonra dozu kaçırılan kıskançlık hırsa, nefrete, hasete dönüşerek; kişinin iç dünyasını karartır, kirletir, sağlıklı düşünme yetisini olumsuz yönde etkiler. Öyleki, artık karşısındaki için kıskanan kişi çekilmez olur, zarar veren tehlikeli, nerede ne yapacağı bilinmeyen hasta ruhlu, günlük yaşamı kısıtlayıcı sağlıksız bir kişi haline gelir.

Kıskançlıkların temelinde öncelikle özgüven eksikliği, yeterli sevgi, ilgi görememe, bir çok şeyden mahrum olma ya da bir çok şeye gereğinden fazla doyma, aşağılık kompleksi gibi gerekçeler yatar. Tabii bu saydığımız özellikler kişinin genetik yapısı kadar yetiştiği sosyal çevre, toplumsal , kültürel ve ekonomik dokusu da etken olabilmekte.

Kıskançlık kişinin doğasında var olan bir dürtüdür demiştik. Hepimizin bir nebze kıskanç yanımız yok mu? Var tabii ki.Ancak bu durum hiç bir zaman kişilik bozukluğuna mahal verecek ölçülere kaçmamalı. Bu da aile içi iletişimden, eğitimden alın da sosyal, toplumsal uzantılara kadar çıkar. Kıskançlık asla kendine ve başkasına zarar verme ölçüsünde olmamalı.

Ancak o zaman aşk'ı, sevgiyi, başarıyı, besleyen, geliştiren , koruyup kollamaya, paylaşmaya yarayan geliştirici bir itenek, itici bir güç olur. Kıskançlığın temelinde bencillik, daha çok bencillik yatar. Kendinden başkasını düşünmeyen, paylaşım duygusundan yoksun ve kendi daracık sığ dünyasında isterik duygularıyla kendini zehirleyen kişinin bu zehiri yavaş yavaş artan bir dozla sevdiklerine, çevresine akıtmasıyla başlar bencillik. Adından da anlaşılacağı gibi "ben" merkezli, kendini düşünen! Kıskanç insanların çoğu bencildir. Özgüven, paylaşım duygularından, sevgi anlayışından büyük ölçüde yoksunlar diyebiliriz.

Başarılı insanlar, güzel, yakışıklı insanlar, zengin, sosyal çevresi geniş insanlar, eğitimli, mevki sahibi insanlar, vs... Bu gibi vasıflara sahip olmayanlar tarafından kıskanılacağı gibi; bu vasıflara sahip olup da hasetlik duygusuyla dolu olan nice insan vardır yaşamda.

Ayrıca; bir çocuk da kıskanabilir bir ergen, bir yetişkin de...Bir köylü de kıskanabilir, bir şehirli de, cahil de, bir aydın da, bir mühendis de, bir öğretmen de bir sıradan insan da, doktor da...Bir kadın da, bir erkek de...Anne de, baba da, kardeş de...Sebepli yere de kıskanılabilir sebepsiz yere de...

Sevenler arasında bazen sevginin dozunu, değerliliğini anlama kıymetlendirme adına kıskandırma yoluyla cilve oyunlarına baş vurulabilir. Ama bunun ölçüsü daima kıvamında olmalıdır. Aşk anlamında derin duygularla seven insanın kıskançlığı daha marazî boyutlara varabiliyor. Bu da kişi ya da kişilerin yapısı ile ilişkilidir tabii. Bilinçli olarak dozunu aşan, edep hâyâ duygularını örseleyen kıskandırma hareketleri ne kadar yanlış ve tehlikeli ise; bunların hiç biri olmaksızın kişinin sağlıksız ruh yapısından bencil anlayışından kaynaklanan kıskanma duygusu da o derece zararlı ve yıkıcıdır.

Sevginin özünde kıskançlık olmaz! Asla "seven kıskanır" sözüne katılmıyorum!" Ancak, kıskançlığın doğal bir dürtü olduğuna inanıyorum tabii. Fakat dozunun kaçırılmaması, istismar edilmemesi gerektiğine katılıyorum.

Sevgi paylaşımdır, anlamadır, anlaşılmaktır. Sevgi iletişimdir, bazen susmak bazen dinlemek bazen ırmak gibi akmak biteviye...
Yemeğin içinde tuz ve şekerin ölçüsü kaçınca suratımız buruşur. İşte kıskançlık da böyledir; ölçüyü kaçırınca asla sevginin tadı tuzu olmaz.

Kıskançlıktan dolayı olagelen ayrılıkları, hüzünleri ve bunlardan kaynaklanan acıları anladık, fakat; insan canını katledecek kadar gözü karartan bir kıskançlıkta sevgiye yer olamaz! Olsa olsa marazî bir durum söz konusu olur, bencillik yani, kompleks, güvensizlik...

Gerçekten çok enteresan! Bu kıskançlık ne menem bir şey ki; eğer şiir yazıyorsan, hele ki bir de şiir içeriği aşk' a, sevgiye dair ise; sadece şairin yakın çevresi değil, şairden şaire de ön yargılı fesat düşünceler alıp başını gidebiliyor, yargısız infazlarla -belki de- ne ocaklar söndürülebiliyor! Oysa ki, doğal dürtü dediğimiz kıskançlık duygusu aslında güzelleştirici, geliştirici, yaratıcı bir duygu. Asla bu anlamda, bu ölçüde bir fesatlığın çetrefilli yolu değil, olmamalı da. Ama işte insan! Elde değil bazen!

Gerek konu içeriğinde geçen gerekse özellikle Türk toplum yapısında, değer anlayışında artık kanıksanır hale gelmiş olan - gerçekte ise bir sosyal yara haline gelen - kıskançlık sonucu sönen ocaklar, yanan canları düşündükçe; "sevgi olgusunu acaba yanlış ya da eksik mi işliyoruz? " diye, düşünmeden edemiyorum hani!

İnsan sevdiğinin mutluluğunu ister, mutsuzluluğunu değil! Bana yâr olmadı diye ne demek başkasına da yâr olmasını istememek! Bir insan beni istememişse belli bir çabadan sonra olgunca dönüp gitmek ve mutluluklar dilemenin dışında diretmenin, agresifleşmenin kime ne hayrı olabilir; anlayabilmiş değilim! Ya da; dün mutlu iken ama bugün mutlu değilsen ve medenice bitirilmek istenen bir birliktelikte insan onurunu örseleyen inatlara, ayak direyişlerine de bir anlam verebilmiş değilim! Sevmek emektir, özveridir, omuzların birbiriyle dayanışmasıdır, gözyaşıdır, kahkahadır, çocuksu bir bakış, duru bir akıştır, çile dolu bir süreç...

Çokça tanık olduğumuz birliktelikler var, biten; erkek hayatını yaşarken, kadına hayat dar edilir, bencilce, cahilce yaklaşımlardan ileri gelen anlayış farklarıyla. Bunun tersi olmuyor mu, elbette...

Oysa sevgi, birlikte çoğalmaktır, yeşermektir çokça...Ve çoğaltmak, yeşertmek en azından!

Sevgi yaşamaktır! Sevgi yaşatmak... "Ben yaşamadım, o halde sevdiğim de yaşamasın! Ben mutlu olmadım o halde sevdiğim de mutlu olmasın! " demek, ancak bencil, sevgiden yoksun, aslında hiç sevmemiş, sadece kendini sevmiş insan demektir, sağlıksız bir kafa yapısı demektir, mutsuzluk demektir, tıbbi destek alınması gerek bir durum demektir!

Doğru... Yusuf gibi, Züleyhâ gibi seven yüreklere ancak şiirden, Gülce' den güller atılarak sevgiler, sevgi gülleri açılarak çoğaltılır. Fâni yani sonlu yaşamımızda gönül isterki bu canı ancak Yaratan alsın verdiği gibi. Bu yüzden yaşamak da sevmek kadar bir AŞK, bir TUTKU, anlamlı ve güzel.

Neyi, neden ve ne şekilde seversek sevelim; sevginin aşkın bir çoğaltma, bir paylaşım ve özveri olduğu düşüncesini bir an bile unutmaksızın sarılalım dört elle sevgilerimize; kıskançlık gibi yıkıcı, eksiltici duyguları uzaklaştırarak benliğimizden.

En güzel sözü de hoca söylemiş şiirin ilk mısralarında zaten. Çok da güzel imgelerle.

Kapkara geceye milyonlarca yıldızları armağan eden güneş bile kıskanmazken; dolunayın haseti niye?

Bu da benden:

Gözün aydın Yusuf' um, sen salimsin sağsın ya!
Sen mutluysan ben mutlu, böyle yaşanır dünya!
Sağsın mutlulukları sevenlerin gözüne
İpeksi dokunuşla patlayıversin fünye

Emek ve değer dolu kaleme saygı ve dostlukla...

Her nefeste Gülce...
Alıntı  
Dışarıda Site Yönetimi
Admin
*******
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesaj Sayısı: 12,518
Konu Sayısı: 11,588
 
#3
27/03/2012, 01:22
Bir makale yorum..
Tahlilci gözü işte...
Teşekkürler Refika Doğan...
Şahane bir analizdi...

Mustafa CEYLAN
Alıntı  
Tweet      
     


Benzeyen Konular
Konu: Yazar Cevaplar: Gösterim: Son Mesaj
  Öldürülen Bulgar Şairi : NİKOLAY VAPTSAROV Mustafa Ceylan 0 2,841 06/04/2016, 00:10
Son Mesaj: Mustafa Ceylan
  Öldürülen ÇİN'li Şair : VEN YİDUO (WEN İ-TO) Mustafa Ceylan 0 1,388 06/04/2016, 00:03
Son Mesaj: Mustafa Ceylan
  Öldürülen Bulgar Şairi : HRİSTO YASENOV Mustafa Ceylan 0 1,595 06/04/2016, 00:00
Son Mesaj: Mustafa Ceylan
  Öldürülen 101 Şair ve Mustafa Ceylan /49.Yıl Sanat Etkinliğinde yapılan konuşma metn Site Yönetimi 2 2,106 28/01/2015, 03:07
Son Mesaj: Mustafa Ceylan
  Yusuf Bozan'ın ALDIRMA GÜLÜM Şiiri Üstüne Mustafa Ceylan 1 1,533 08/12/2014, 00:36
Son Mesaj: Yusuf Bozan
  ÖLDÜRÜLEN 101 ŞAİR ÜZERİNE Şair Nadir SAYIN'ın facebookdaki paylaşımıdır Site Yönetimi 1 1,708 13/09/2014, 12:33
Son Mesaj: Aksakal
  Yakılan Şairler ve Mustafa CEYLAN'ın ÖLDÜRÜLEN 101 ŞAİR KİTABI Site Yönetimi 0 2,330 03/07/2014, 01:58
Son Mesaj: Site Yönetimi
  ÖLDÜRÜLEN 101 ŞAİR Mustafa Ceylan 4 3,028 25/04/2014, 07:58
Son Mesaj: Cumalioğlu
  ÖLDÜRÜLEN 101 ŞAİR (Mehmet NACAR yazısı) Site Yönetimi 1 2,289 05/01/2014, 22:21
Son Mesaj: osman7159
  ANTALYALI ŞAİRLER(1) : Baki Süha EDİBOĞLU Mustafa Ceylan 3 3,481 11/05/2013, 10:19
Son Mesaj: asuman soydan

Digg   Delicious   Reddit   Facebook   Twitter   StumbleUpon  


Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir

Mustafa Ceylan |
  •  
  • Yukarı dön  
  • Lite mode  
  •  Bize Ulaşın


Dost Sitelerimiz:

Türkçe Çeviri: MyBB Türkiye
Üretici: MyBB, © 2002-2023 MyBB Group-Theme © 2014 iAndrew

Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder